2. Bölüm

-KÜL OLANA KADAR-

Özge
malihulya_

Üzerime aldığım kabanımla evden aceleyle çıktım. Yoksa her an cayıp bu acıya son verirdim ve kimse de bu duruma üzülmez, yas tutmazdı. Hiçbir şey sorun değildi, değildi de alışmak var ya... Yiyip bitiriyordu beni. Beni en savunmasız anımda yakalamış, boğazımı sıkmış, ölmeyecek ama yaşatmayacak da bir mesafe bırakmıştı aramızda.

Gözlerim yanıyor, boğazım düğümleniyordu kimseye anlatamamaktan bıkmıştım.

Ama en çok da ondan bıkmıştım. Yorulmuştum. Tükenmiştim. Nefretim yanmış, tutuşmuş, ardından geriye sadece külleri kalmıştı. Ama ben küllerimle onu yakmak için yeniden doğacaktım. Beni yaktığı gibi, yakacak, yakacak ve yakacaktım. Ta ki külleri bile kalmayana kadar. Bir kaç damla habersizce kalbimden kopup gözlerimden düşmüştü. Yeniden akmasına izin vermeden, kimsesiz gibi hızlıca sildim yanaklarımı.

Bahçedeki ufak merdivenleri çıktıp, küçük demir kapıya ulaşmıştım ki onu gördüm. Bakmadan derin bir nefes aldım ve yanından geçip arabanın ön kapısını açıp koltuğa oturdum. Ne o bana, ne de ben ona bakmadık yahut her hangi bir harekette bulunmadık. Ben arabaya binmesini beklerken o elini cebine atıp demir kutusundan bir dal sigara çıkardı ve dudaklarıyla kıstırdı. Bir eliyle etrafını siper edip yaktığı sigaradan derin bir nefes çekti. Biraz oyalandıktan sonra kafasını çevirip bana baktı. Ona bakmak veya hareketlerini izlemek huyum değildir ama bu sefer bakmıştım, ve o da yakalamıştı. Gözlerini çekmek yerine arsızca bir nefes alıp yavaşça dışarı verdi. Duman ikimizin arasında bir perde olurken hızla çektim gözlerimi.

Bitmeyen izmariti yere atıp ayakkabısının ucuyla ezdi. Yaslandığı kaputtan ayrılarak arabanın kapısını açmış, şoför koltuğuna oturmuş, hızla arabayı çalıştırmıştı. Ondan tarafa dönmek istemediğim için kafamı kendi tarafımdaki cama çevirip karanlık olsa da yolu izledim. Ama orada bile o vardı. Kaçmak istediğim yerde bile vardı. Cama yansıması düşmüştü ve gözleri arada bana kayıyor ardından tekrar yola dönüyordü bakışları. Arada düşünceli tavrı dikkatimi çekse de sormadım.

Tam sessiz bir zaman geçireceğimizi düşünmüştüm ki ''Şimdi ne düşünüyorsun?'' diye sormasının ardından bunun söz konusu bile olamayacağını anladım. Ama konuşmamayı tercih ettim. Bunun sonunda yine kavgaya tutuşacağımızı biliyordum çünkü.

Gözünü yoldan ayırıp bana baktı. Başka da bir şey söylemedi. Buydu işte, biz onunla sözleri susarak aşmıştık. Sonrasında mekana gelene kadar nefes sesini dahi duymamıştım. Benden önce arabadan inip yanıma geldi, benim kapımı açarak kafasını içeri uzattı.

''Şimdi senin için çok zor olacak ama, beni seviyor gibi yapman lazım, kameralara oynayacağız'' Baybars'ın geri çekilmesini bekledikten sonra arabadan indim ve uzattığı eli tutmadan önce,

''Senin içinde zor olacak. Kandırmak değil de beni seviyor gibi yapmak yoracak seni'' Sabır çeker gibi kafasını yana çevirse de hiçbir şey söylemedi ve mekana doğru adım attık. Sadece adımları benzeyen iki insandık biz. Aynı dili bile konuşmazdık, o hasar bırakır bende karşılık vermeye çalışırdım. Bana, onu nasıl yaralayabilirim onu öğretiyordu. Bende nasıl nefret edilir onu...

Bu kadardı işte.

İçeri girer girmez Baybars'ın arkadaşları bizi görüp bağırmaya başladı. Onları da sevdiğim söylenemezdi.

Baybars elimi sıkıca tutup beni arkasına aldı ve kalabalık olmayan şık mekanda ilerleyerek masaya vardık. Herkes gülüp eğleniyor, yanındakiyle ilgileniyordu. Zaten masada da çok kalabalık değildik. Baybars'ın üç arkadaşı ve Turgut'un eşi vardı. En çok da ondan haz etmezdim.

Baybars önce arkamdan geçerek sandalyeyi çekti ve oturmam için bana baktı. Oturmadan kaşlarımı hafif çatarak dikkatlice ona bakmaya devam ediyordum ama bu süre uzadıkça masadakilerin dikkatini çekmiştik anlaşılan. Özellikle de Derya'nın. Elinde ki içeceği yuvarlak masaya bıraktı. ''Piraye, bir sorun mu var? Neden oturmuyorsun?'' Anlık Derya'ya bakıp onunla ilgilenmediğimi belli ettim. İlk başta bozulsa da o arsız bir kadındı. ''Baybars ne yaptın da kızdırdın Piraye'yi? Yoksa tartıştınız mı?'' Derya duracağa benzemiyordu. Turgut, eşini uyarmak için onu kendine doğru çekip içeceği eline tutuşturdu. Onlarla uğraşacak enerjim yoktu bugün.

''Her çift tartışır Derya. Tartışmıyorlarsa bir sorun vardır demek. Sen Turgutla hiç tartışmıyor musun?'' Baybars tüm dikkatini Derya'ya vermiş onu köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Bunu her zaman yapardı. Bu onun özelliklerinden biriydi. Derya afallasa da bozuntuya vermeden, tabiri yerindeyse Turgut'a sırnaştı. Baybars onları görmezden gelerek bakışlarını bana çevirince hala tuttuğu sandalyeye oturdum ve çantamı bacaklarımın üzerine aldım. Herkes konuşarak yemeğini yemiş, Yavuz her zamanki gibi ortamı eğlendirmeye başlamıştı. Turgut, Yavuzun anlattığı şeye gülerken Baybars düşünceli gibiydi. Yaklaşık iki saat olmuştu. Onu arkadaşlarının yanında hiç bu kadar sessiz görmemiştim. Tabağımdaki yemekler soğusa da onları yemedim. İştahımı kapatıyorlardı. Özellikle karşımda bana ve çoğu zaman Baybars'a kayan bakışlarıyla Derya resmen bizi göz hapsine almıştı. Sanki bir açığımızı arıyor gibiydi. Ve bunu genelde yapardı.

Midemin bulandığını hissettiğim an onu yok saymaya çalıştım ama her dakika daha dayanılmaz bir hal alıyordu. Bu yüzden yerimde rahat değildim ve sürekli kıpırdanıyordum. Kafamı çevirene kadar Baybars'ın bana baktığını bile fark etmemiştim. Bir kolunu oturduğum sandalyenin arkasına attı ve etrafı kontrol ederek bana yaklaştı.

''Bir sorun mu var? Derya mı?'' Yakınlığına takılmadan kafamı salladım. O da en az benim kadar hoşlanmıyordu Derya'dan. Lakin o Turgut'un eşiydi ve bu konuda ne benim ne de Baybars'ın söz hakkı yoktu. Üstelik öğrendiğime göre Turgut ve Baybars çocukluk yıllarından beri arkadaşlardı. Yani, onun eşi hakkında ne diyebilirdi ki?

Bulantım tutamayacağım bir hale gelirken ''lavaboya gideceğim'' diye kısa bir açıklama yapıp yerimden kalktım. Arkamı dönüyordum ki, ''Piraye beni de bekle. Rujumu tazeleyeceğim.'' Derya, Turgut'un yanından kalkıp yanıma gelirken birden durup Baybars'a baktı. Oturduğu koltuğun arkasından dolanıp aniden kafasını Baybars'ın omzuna koydu. Herkes sessizleşip Derya'yı izlerken benim kaşlarım çoktan çatılmıştı bile. ''Biliyor musunuz? Baybars ve Turgut o kadar birbirine benziyor ki bazen karıştırıyorum.'' Kafasını bana çevirip bana gülümseyerek baktı. ''Sence de öyle değil mi Piraye?'' masada herkes suspus olurken midem ağzıma geliyordu. Neyin peşindeydi bu kadın?

Yavuz durumu kurtarmak için hamle yapacaktı ki Baybars, Derya'nın kıyafetinin üzerinden bileğini tutarak onu resmen Turgut'un yanına bıraktı. ''Bence karın sarhoş olmuş Turgut. Eline yüzüne bir su çarp'' Derya'ya bakmadan, ''Üstelik Turgut kumral. Bizi karıştırmana imkan yok.'' Tükürür gibi, suratını buruşturdu '' Bence sen alkolden çift görüyorsun'' diyerek yerine oturdu. Turgut karısını alıp yanıma gelirken bu konuşma, bulanan midemi ağzıma getirmiş, onları bekleyecek tahammülüm kalmadan kendimi kadınlar tuvaletine atmıştım. Elimdeki çantayı mermer üstüne bırakıp sabahtan bu yana içimde ne varsa hepsini çıkardım. Midem yanıyordu. biraz öyle durup elimi yüzümü yıkayıp boynumu serinlettim. Tenim bembeyaz olmuş, başım ağrımaya başlamıştı. Eğer biraz daha burada durursam yarın tüm günü bu baş ağrısıyla geçirmek zorunda kalacaktım. Bir kağıt havluyla yüzümü silip çantamı elime almıştım ki içeri giren Derya yanıma yaklaştı. ''Piraye? Şimdi nasılsın?'' bunu öylesine sorduğunu biliyordum. kısaca ''iyiyim'' diyerek çıkmayı planlıyordum ki yanından geçerken kolumu tutup bana baktı. ''Beklesene ya. Beraber gideriz işte'' Başım dönerken gözlerimi açık tutmaya çabaladım. Derya kolumu bırakıp da aynanın karşısına geçip çantasındaki her şeyi mermerin üzerine döktü. İçlerinden kahverengi bir ruj alıp dudaklarına sürmeyi bitirmesinin ardından taşan yerleri eliyle temizlemeye başladı. ''Piraye bence ne biliyor musun? Baybars'ta beni seninle karıştırıyor.'' gülüp aynadan bana baktı. ''İşin komik tarafı ben sana benzemiyorum bile'' Başımdan aşağı kaynar sulara döküldü. Mide bulantım yine kendini gösterirken burada daha fazla duramazdım. Kendimi hızla dışarı atarken etrafta Baybars'ı arıyordum. Etraf kalabalık olmamasına rağmen dönen başım yüzünden onu göremiyordum.

Bir yerden destek almam lazımdı. Zar zor bir kenara geçip sakinleşmeyi bekledim. Aklımda yankı yapan kelimeler bu süreci zorlaştırıyordu. Elimi alnıma götürüp sıktım. Ne kadar bir kenarda durdum bilmiyorum ama artık duramıyordum. Uzaktan bana doğru koşar adım gelen kişiyi görünce iyi seçmek için gözlerimi kıstım. ''Piraye!'' Baybars'tı. Hızla yanıma gelip kolumu tuttu. Kafamı yerden kaldıramıyordum. Midemin bulantısıyla başımın dönmesi birleşmiş, işkence olmuştu. Baybars bir şeylerin ters gittiğini anlamış olacak ki kafasını eğip bana bakmaya çalıştı. ''Baybars, Piraye iyi değil gibi. Valeye söyleyeyim mi arabayı getirsin?'' Baybars kafasını sallamış olacak ki Yavuz hızla cebindeki telefona sarılıp valeyle konuştu. Bir yere tutunmam lazımdı yoksa topukluların içinde şişen ayaklarım beni daha fazla taşıyamayacaktı. Yanımdaki sütuna elimi dayayıp güç almaya çalıştım.

Biraz öyle durmuştum ki koluma değen sıcak elle tedirgin olup kendime geldim. Baybars beni kucağına alacağı zaman onu durdurdum. Şu an buna hiç gerek yoktu. O da halimi görüp zorlamamış, kolumdan tutarak beni dışarıya çıkarmıştı. Yavuz yanımızda yürürken, Baybars arabanın gelmesiyle beni ön koltuğa oturtup üzerime arkadan aldığı ufak battaniyeyi örttü. Hepsi bir kaç dakika içinde olmuştu ve bedenim her an kendini bırakmak için an kolluyordu. Kapıyı kapatıp Yavuza baktı. Yavuz onu anlamış gibi elini kaldırdı ve bir kaç şey konuşup benim olduğum cama eğildi ''Geçmiş olsun Piraye, dikkat et kendine'' dedi. Onu net göremesem de Yavuza teşekkür edip arabaya sertçe binen Baybars'a baktım. Arkadaşlarının yanından erken kalktığımız için sinirlenmişti. Onu umursamadan bize bakıp el sallayan Yavuza baktım. Baybars gaza basarken kornaya basıp Yavuz'a selam verdi.

Araba karanlık yolda kaybolurken kendimi tutmaya çalışıyordum. Derya'nın söylediği hiçbir şey aklımdan çıkmazken elimle ağzımı kapattım. ''Bana neden söylemiyorsun? Bir yerlerde bayılıp kafanı vursaydın daha mı iyi olurdu?'' Ona bakmadım. Kendi kendine konuşabilirdi. Şu an hiçbir şey söyleyecek halde değildim.

''Sana diyorum Piraye? o siktiğimin yerinde seni bulamasaydım ne halt edecektin?!''

''Arkadaşlarının yanından erken ayrıldık diye ne kadar üzülmüşsün. Bir dahakine getirmezsin olur biter'' Anlamayan gözlerle bana baktı. ''Sence ben şu an bu yüzden mi sinirliyim?'' İnanamaz gibi bana bakıyor, kafasını sallıyordu. ''Böyle olduğunu söyleseydin veya en ufak hissettirseydin o lanet yerde bir saniye durmazdım! ''

Artık tutamıyordum. Sesimin çıkmasını umarak ''Durdur şu arabayı'' dedim. Durmadan devam etti. ''Bu kadar kötü olana kadar aklına hiç mi gelmedi bana söylemek?''

'' Arabayı durdur Baybars'' Kulaklarım uğulduyordu. Biraz daha hızlı gitmeye devam ederse tutmayıp tüm yere kusacaktım. ''Şu Allah'ın belası arabayı durdur!'' Araba ani fren yapınca torpidoya çarpmaktan son anda Baybars'ın eliyle kurtulmuştum. Araba durur durmaz kapıyı açarak hızla dizlerimin üzerinde yere bıraktım bedenimi. Boğazım acıyor, gözlerim kızarıp yaşarıyordu. İçimdeki tüm zehri akıtmak istiyordum. o kadar hissizleşmiştim ki, Baybars'ın yanıma gelip saçlarımı tutuşunu bile umursamadım. Sadece gözümün önüne gelen görüntüleri silmek istiyordum. Unutmak istiyordum. Yanımdaki adama vura vura beni nelere mahkum bıraktığının hesabını sormak, onu da kendimle beraber kül etmek istiyordum.

Eline yanındaki şişeden su alıp yüzümü yıkamaya başladığı an, daha fazla gücüm yoktu.

Ona dönerek tüm gücümle ellerim acıyıp kızarana kadar göğsüne vurdum. Gözlerim o kadar ağrıyordu ki onun yanında ağlamaktan ilk defa alıkoymadım kendimi ve bağıra çağıra ağladım. ''Allah senin belanı versin! Allah senin belanı versin Baybars! şimdi duyuyor musun beni he?!'' Baybars anlık şaşırsa da bana engel olmadan öylece durdu.

''Bugün tam bir yıl oldu! Koca bir yıl! O adamı öldürüp beni de yakalı bir yıl oldu!'' durmadan devam ettim, duramazdım. Bunlar benim biriktirdiklerimdi. ''Hiç utanmadın mı uyanmaktan? Ben senin yerine de utandım! Allah kahretsin ki ben senin yerine de utandım!'' Sesim kısılmış, ellerim artık gömleğini sıkıca kavramış, yumruğumun içine almıştım. Ben onun için Allah'tan tek bir şey istemiştim. İçim soğumayacak olsa da bunu içten içe dilemekten yüreğim ağırlaşmış, taşıyamaz hale gelmiştim. Kafamı kaldırıp ona baktım.

Bu bakışından nefret ediyordum! Sanki o hiçbir şey yapmamış gibi, sanki masummuş gibi! Şimdi ben yerde, o da benim yanımdaydı. Son bir güçle kızaran ellerimi gömleğinden çekmiş, harap bir şekilde gözlerine bakmıştım.

''Benim, senin için Allah'tan tek dileğim, yaktığın kadar yan Baybars!''

                                  

                                                                                                                                                    ...

 

 

 

 

Bölüm : 12.12.2024 03:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...