Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@manjima068

Oylar ve yorumlar unutulmasın please


Benim için sessiz geçen bir kahvaltı bitmek üzereydi. Aklım Fatih için ne yapabileceğim ile doluydu. Onun böyle rahatsız edilmesi beni de rahatsız ediyordu. En acilinden bir şeyler yapmak istiyordum. İçinde ümit barındıran biri nasıl vazgeçerdi?


Aklımda parlak ampuller yanmaya başlıyordu. Sadece biraz daha zorlamalıydım beynimi. Yanımda duran kocamın kulağına usulca yaklaştım. Aslında boy farkından dolayı yaklaşamıyordum. Neyse ki Ares beni fark edip eğildi. "Kocacığım, bugün Fatih benim ile kalabilir mi?" Yan gözler ile bana bakıp nedenini gözleri ile sorguladı.

"Ya canım sıkılıyor. Bir de Fatih ile hiç dışarı çıkmadık, bir ara bana beraber çıkalım deyip söz vermişti." Sesim oldukça alımlı ve kısıktı.

Üzerimizde gözler hissediyordum, umursamadım. Ares kulağını benden çekip Fatih'e baktı. "Fatih, yengen ile beraber dışarı mı çıkıcaksınız?" Güvensiz puşt.


Fatih bir bana, bir de Ares'e baktı. Kaşlarımı çattığımda mesajı alan Fatih tekrar ağabeyine baktı. "Evet ağabey. Yengem'in canı sıkılıyormuş." Dediğinde derince bir nefesi dudaklarımdan bıraktım. Şükürler olsun ki farklı bir şey söylemedi. Tekrar kocama baktığımda onu bana bakarken buldum. "Pekala, çıkın lakin çok oyalanmayın dışarıda. Ayrıca yanınızda korumalar olacak."


"Koruma niye?" Herhangi bir tehlike olduğunu düşünmüyordum. Sonuçta Ares dün konağa gelmeden önce bazı şeyleri yoluna koymuş olmalıydı. Yoksa geri dönmezdi buraya. "Koruma ne için olabilir Ahter?" Ne salakça bir soru. "Korumak için olur." Beritan'ın kıkırtı sesi kulağıma geldi.

Komik değildi. "Aferin sana. Bugün de çok zekisin maşallah." Tabii zekiydim. Ares'e gıcık bir gülümseme gönderdim. Lafını umursamamalıydım.


Ares'in koluna sarıldığımda şaşkın bakışları üstümdeydi. "Ama kocam. Ben de zaten bunu sorguluyorum ya. Senin gibi güçlü olan bir kocam var. Senin kardeşin de senden bir şeyler kapmış olmalı. Durum böyle iken korumaya ne gerek var?" Ares dumura uğramış gibi bana bakıyordu. Daha kendisi bir şey demeden Fatih atladı lafa. "Di mi yenge'm? Kesin bir şeyler kapmışımdır. Gerek yok korumaya falan. Ben 50 korumaya bedelim zaten." Zavallı çocuğum... bunları öyle bir neşe ile söyledi ki içim yandı. Bu iki ağabey ve kardeş çok kolay yola geliyordu. Kıyamıyordum onlara. Fatih'in bu haline gülen Ares ile tüm masa gülmeye başladı. Ben dahil.


Kahvaltı faslını atlattığımızda Ares bizi baya bir tembih etti. Özellikle de onu habersiz bırakmamak konusunda. Ares konaktan çıktığı an yanımda duran Fatih'e döndüm.

"Hemen Yağız'ı ara." Yağız'a ihtiyacımız olacaktı. Yaptığım plan Yağız olmadan hiç olurdu. Eğer o eksik tahta kabul ederse bugün biterdi bu iş. Fatih tek kaşını kaldırıp, "Yağız ağabeyim mi? Neden?" Çok sorguluyorsun çocuk.


"Ya sen dediğimi yap çok sorgulama. Yoksa o kadından kurtulamazsın, görürsün belanı." Kadın onu ne kadar korkutmuşsa yutkundu.

Elini hızla telefonuna atıp birkaç kez ekrana vurdu. Telefonu kulağına yaklaştırdığında ben de parmak ucuma yükselip ona yaklaştım.

Birkaç saniye sonra açıldığında Yağız'ın "naber Fatihkom?" Diyen sesi duyuldu.


Fatih'in elinden telefonu çekip arkamı döndüm. Fatih'ten birkaç adım uzaklaştığımda arkamdan geliyordu.

"Naber Yağız?" Dedim ağzımı yaya yaya.

Karşı taraf birkaç saniye sustu.

"İyidir yenge'm. Bir ara numarayı yanlış gördüm sandım. Senden naber?"


Kıkırdadığımda Fatih kulağını telefona yaslamaya çalışıyordu. Alnına bir tane vurduğumda geri çekilip bana kaşlarını çattı.

Seni gidi öfkeli unicorn. "Benden de iyi Yağız.

Ama senin bir yardımına ihtiyacımız var."


"Ne yardımıymış?" Sapıkları kaçırtma derneğine yardım canım. "Ya Fatih'in bir sorunu varmış. Ben de dedim ki; Yağız tam bu işlerin adamı, o olmazsa olmaz." Abarta abarta konuşmamdan dolayı Fatih ağzını burnunu şekilden şekile sokarak bana baktı.

"Ne sorunu ya? Benim Fatihkomun ne sorunu olabilir? Are-"


"Ares'in haberi yok. Olmayacakta!"

Sesim netti. Ares bu işlerin adamı değildi.

Ayrıca Fatih'de, Ares'in bilmesini istemiyordu.

"Peki, konu ne?" 


"Fatih'in peşinde sapık bir kadın var. Onu rahatsız ediyormuş. Bugün o kadından kurtaracağız onu, ve sende yardım edeceksin.

Bu yüzden atacağım konuma gel."


Biraz duraksadı. Evet, garip bir durumdu aslında. "Konumu at." Dedi ve telefonun kapanma sesi geldi. Ares'in arkadaşı işte.

Yanıma döndüğümde bana hâlâ çatık kaşları ile bakan Fatih'i gördüm. Orta parmağım ile kaşlarının ortasına vurdum. "Kırışıkların oluşacak. Hadi gidelim."


"Nereye gidiyoruz?" Diye şaşkınlıkla sordu.

Yağız ile buluştuğumuzda planı anlatacaktım.

"Yağız'ın yanına gidiyoruz." Onun kolundan tutup çekiştirdim. Ona ait olduğunu bildiğim arabaya doğru gittiğimizde şoför koltuğuna geçti. Ben de yanına oturduğumda ilk işim Yağız'a konum atmak oldu.


Fatih'in soruları ile geçen yolculukta ona hiç cevap vermedim. Az sabırlı olmalıydı. Çok soru soruyordu, onun iyiliğini düşünen beni fazlası ile sıkıyordu bu durum. En nihayetinde halka pek açık olmayan o cafenin önünde durduk. Göz önünde olmamız iyi olmazdı.

Arabadan indiğimizde hiç beklemeden cafeye girdim. Peşimden gelen Fatih hâlâ ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Cafeye girdiğim an gözüme çarpan sarı kafa ile gülümsedim. Onun yanına gidip karşısına oturduğumda gözleri ben ve Fatih arasında gidip geliyordu. "Hoşgeldiniz."


"Hoşbulduk," dediğim an Fatih karşıma oturdu. "Şimdi bana olayı detaylıca anlatmanız gerekiyor. Ne oluyor?"

Ben de detaylıca bilmiyordum. Bu yüzden Fatih'e baktım. "Seni dinliyoruz Fatih."

İşte şimdi bir avukat gibi hissediyordum.

Sıkıntılı bir nefesi içine çekti Fatih.

Ares'in dudaklarından daha dolgun olan dudaklarını araladığında ben de, Yağız'da pür dikkat onu bekliyorduk.


"Ya 4 ay önce başladı bu durum. Cafe de arkadaşlarım ile oturuyordum, her şeyden habersiz. Bir süre sonra üzerimde bakışlar hissettiğimde etrafa bakındım ve arkadaşları ile bana bakan onu gördüm. Esra ablayı.

Anlam veremesem dahi rahatsız oldum. Sonuçta kim olduğunu bilmiyordum, ve benden büyük olduğu baya da belliydi.

O günden sonra gittiğim tüm cafelerde o da vardı. Birkaç kereden sonra yanıma gelip benim ile tanıştı. Alttan aldım, aldıkça üstüme geldi. Sonra bu durum daha da ilerledi. Baya baya beni izliyor kadın."

Sesinden bile belliydi rahatsızlığı. Aklı başında olan hiçbir insan, bir başka insana bunu yapmazdı.


"Numarası sende var di mi?" Olduğuna emindim. "Ne? Numarasına ne yapıcaksın yenge?"


"Sen sadece var mı onu söyle." Bakışlarını biraz kaçırdığında, olduğunu anladım. Bu kadar rahatsız eden biri illa ki numarasını verirdi, ya da kendisi bir şekilde ulaşırdı.

"Hadi Fatih. Telefonundan numarasını gir."

Fazla sorgulamadan numarasını açıp masaya bıraktı telefonu. "Numarasına ne yapıcaksın ki? Onu engelden çıkardığımı öğrendiğinde baya ümitlenmez mi?"


"Şimdi şöyle yapacağız; sen onu arayıp buraya çağıracaksın. Dördümüz beraber bu masada oturup konuşacağız. Sanki çok normal bir buluşmaymış gibi. Sonra ben ne dersem siz de sanki doğruyu söylüyormuşum gibi tepkiler vereceksiniz tamam mı beyler?"


"Ya yenge'm sen böyle konuşunca pek güvenemedim," diyen Yağız'a ters ters baktım. "Öyleyse sen bul bir şey." Arkama yaslanıp kollarımı göğsümde bağladım.

Ona kalsa gider kadın ile nazikçe konuşurdu.

Mal. "Tamam be bir şey demedik. Di mi Fatih?" Yağız'dan gözlerimi çekip Fatih'e baktım. Zavallı çocuk bize öyle bir bakıyordu ki içim yandı. Çok ümitsizdi. "Böyle bakma Fatih. Yengen halledicek." Uzanıp elimi omzuna koyarak ona destek verdim.

"Bilmiyorum ya! Cidden bugün bu iş biter değil mi?" Ben Ahter isem bitecek.


"Evet, sen bana güven. Hadi ara onu ve buraya çağır." İstemeye istemeye elini telefona uzatıp aradı. Telefonu kulağına götürdüğünde yüzünü buruşturdu.

"Merhaba Esra abla," diye başladığında ben de, Yağız'da kıkırdadık.


"Ben şu an bir cafedeyim. Yenge'm ve bir ağabey ile. Gelmek ister misin?" Kelimeler dudaklarından zorla çıkıyordu. Fatih cafenin ismini de verdiğinde telefonu kulağından çekti. "Kesin ümütlendi."


"Merak etme geldiği vakit tüm ümidini de alıp gidecek." Sesim pek güven vermiyordu, ama güvenmeleri gerekiyordu. "İnşallah yengem, inşallah."


Arkamıza yaslandığımızda garson yanımıza geldi. "Merhabalar, istediğiniz bir sipariş var mı?"


Ben, "çilekli milkshake alabilir miyim?" Dedim. Benim ardımdan Yağız ve Fatih'te aynısından istediler. Siparişlerimiz geldiğinde üçümüzde düşüncelerimize dalarak içtik.

Fatih için biraz yalan bulmam gerekiyordu.

Esra ablası ondan soğumalıydı. Bizim buralarda yaş farkı pek dikkat çeken bir durum değildi. Ama kadın büyük olunca biraz garip oluyordu. Bana göre erkekler geç olgunlaştığı için biraz daha büyük olmaları iyi oluyordu. Mesela 3-5 yaş ideal olabilirdi benim gözümde.


Düşünceler beni esiri altına almış iken, telefonumun çalma sesi ile dış dünyaya açıldım. Milkshakemi bırakıp çantamı aldım.

Çantayı karıştırıp telefonu aldığımda 'iblisin oğlu' yazısı ile karşılaşmayı beklemiyordum.

"Yağız, sakın ses çıkartma kocam arıyor.

Senin bizim ile olduğunu öğrenmesin."

Fısıltıma baş hareketi ile cevap verdi Yağız.

Telefonu açıp kulağıma götürdüğümde ilk karşı tarafın konuşmasını bekledim.

Birkaç saniye sonra "Ahter," diyen sesini duydum. Boğazımı temizleyip sesimi olduğundan daha kibar bir tona koydum.

"Efendim kocacığım?" Yüzümde aniden beliren kocaman gülümsemeye bakakalan ikiliyi umursamadım.


Ufak bir duraksamanın ardından "Ne yaptığınızı öğrenmek için aradım. Keyifleriniz iyi mi?" O kadar iyi ki, Esra sıkıntısından birbirimizi yiyeceğiz. Ama tabii onun bunu öğrenmesine gerek yoktu. "İyi. Hatta şu an oturmuş milkshake içiyoruz. Malum havalar sıcak. Sonra biraz daha gezeceğiz."


"Acaba yanınıza mı gelsem?" Diye soran Ares ile bocaladım. Ani tepki vermemeliydim.

Bu yüzden biraz düşündüm. "Yani sen bilirsin

Ama bence yorma kendini. Biz de çok dışarı da kalmayız. Birazcık daha dışarıda kalır konağa geçeriz." Her ne kadar şu an gelmemesi için böyle konuşuyor olsam dahi,

Karı koca gibi hissettim bizi. İçimden bir ses gelmesi için haykırdı ve ben o sesi susturdum. Güvenmediğim birine yavaş yavaş bağlanıyordum. Bağlanmamam gerekirdi bu yüzden susturmak en iyi seçenekti.


Görmemezlikten, duymamazlıktan gelmek

Veya susturmak. Bunları yaparsam beni kötü

Hissettirecek her şeye engel olabilirdim.


"Pekala, dediğin gibi olsun. Siz de çok oyalanmayın, korumaları yanınıza vermediğime pişman ettirmeyin beni. Sessiz, sakin bir gün olsun." Olur canım.


"Ne bu böyle uyarmak ya!" Diye konuşup kibar ses tonumdan çıktım. "Görende gittiğimiz yeri dağıtıyoruz, soyuyoruz sanar.

Zaten sakin geçicek günümüz, altı üstü birazcık hava alalım dedik. Onda da sürekli bir uyarma oluyor. Tamam, bir daha çıkmayız

Evde cesetlerimiz çürür. Görürsün o vakit.

Odayı da ben temizlemem, sen temizlersin cesedimi." Belki biraz abartmış olabilirdim.


Karşı taraftan ses gelmeyince telefon ekranına baktım. Suratıma kapatmıştı.

Ağzım bir karış açıldığında bana korku ile bakan ikiliye döndüm. Telefonu neredeyse gözlerine sokup, "gördünüz mü? Suratıma kapattı." Sesimde kullandığım tını akşam ağzına sıçacağım şeklindeydi.


İkili yutkunup aynı anda konuştular "gördük gördük." Neden böyle korkmuşlardı ki?

Çokta umursamadım arkama tekrar yaslanıp telefonu sertçe masaya bıraktım. Şu an bu telefonu kırabilirdim. Zaten onun parasıydı.

Milkshakemi elime alıp hızla içmeye başladım. Telefonumu yüzüme kapatmayı alışkanlık edecekti bu gidişle. Burnumdan soluduğumda o vakitte Fatih'in "Allah ağabeyimi korusun," diyen mırıltısını duydum. Ters bakışlarımı korkutucu bir yavaşlık ile Fatih'e çevirdim. "Ne dedin sen?"


Fatih yerinden sıçrayıp gözlerini bana çevirdiğinde altına etmiş olabilirdi. Etsin. Etmemiş olsa dahi ettirecektim en sonunda.

Yutkunup konuştu "yenge'm gibi bir kadın görmedim dedim. Çok güzel, maharetli..."

Aklına başka bir şey gelmemiş gibi duraksadığında gözlerimi kısıp ona baktım.

Sözü Yağız devraldığında bu sefer bakışlarımın hedefi oydu. "Bir de dedi ki

Çalışkan, yönetmeyi bilen, hanım hanımcık."

Övgüleri hoşuma gidince tek kaşımı kaldırıp masaya yaslandım ve elimi çenemin altına yerleştirdim. "Yaa... başka neler dedi?"


İkili önce birbirlerine baktılar, kısa bir sürenin ardından bana döndüler. "Vallahi bu dünyanın esas harikası sensin." Diyen Fatih'e kıkırdadım. Biraz daha devam etmelerini istiyordum. Lakin başımızda bir kadın durduğunda ona bakmak zorunda kaldım.

Bize tepeden bakan kadının gözleri uzunca beni izledi. Ben de onu tepeden tırnağa inceledim. Siyaha yakın tonda olan kıvırcık saçları çok tatlıydı. Ela rengi küçük gözleri de hiç fena değildi. Estetik olduğu belli olan küçük burnu çok iyi yapılmıştı. Dolgun dudaklarına sürdüğü pembe ruju ise hiç iyi değildi. Üstüne giydiği kısa, dar olan mor elbisenin dekoltesi fazla yoktu.


"Merhabalar?" Diye ilk konuşan ben oldum.

Beni izlemeyi bırakıp bana elini uzattı.

"Fatih'in yengesi olmalısın, değil mi?"

Sesi bile karakterinin iyi olmadığını belli ediyordu. Ben de elimi uzatıp, "evet Fatih'in yengesiyim. Sen de Esra ablası olmalısın?"

Yapmacık gülümsememi yüzüme takınmaya başladım. O ise bozulduğunu belli edercesine elini çekti. "Ben Esra'yım" deyip gözlerini Fatih'e çevirdi. "Selam!" Diye cilve yaparak konuşmaya çalıştığında, ikili ona ağız ucuyla karşılık verdi. Gözleri Fatih'in yanında oturan Yağız'a takıltığında anında derdini anladım.


"Benim yanıma oturabilirsin. O ikisi asla ayrılmazlar." Gözleri tekrar beni bulduğunda istemeye istemeye yanıma oturdu.

"Ee nasılsın Fatih?" Muhattabının kim olduğunu daha ilk andan belli ederek tüm odak noktasını Fatih yaptı.


Fatih bana göz ucuyla baktığın dudaklarımı büktüm. "İyiyim Esra abla, sağol." Abla sana kurban olsun.


Birkaç sohbet başlangıcının ardından plana giriş yaptım. "Bu arada meraktan soruyorum hayatında kimse var mı?" Esra'ya bakarak sorduğum için kendisine yönelik olduğunu anladı. Biraz düşünür gibi yapıp Fatih'e kaçamak bakışlar attı. "Şu an hayatımda kimse yok. Tabii olmayacağı anlamına gelmiyor," Fatih'e attığı imalı bakışlar ile garip hissettim. Onu sevmeyen birine neden böyle ima dolu bakardı ki? Yağız'da benim gibi hissetmiş olacak ki yerinde dikleşti.

Devam ettiğinde yine odağımı ona verdim.

"Aşık olduğum bir çocuk var. Eğer değerimi anlarsa onun ile beraber olmayı düşünüyorum."


"Anladım. Ben de zaten biliyorsun ki evliyim.

Bir de Yağız var," Yağız'ın hayatında kimse var mıydı? Bunu bilmiyordum. Ama şu anlık biliyormuş gibi yapabilirdim. "Yağız erkeklerden hoşlanıyor. Çok tatlı değil mi?"

Deyip dudaklarımı büzdüm. Yan taraftan gelen birkaç sese bakmadım bile. Büyük ihtimalle içeceği boğazından kalmıştı Yağız'ın.

Yani adamı buraya boşuna çağırmadım ya

Bir işe yaraması grekiyordu. Saniyelik olarak Yağız'a baktığımda şaşkınlıkla bana bakıyordu. Bunlar da baya şaşkındı. Saniyelik olan bakışım ile susmak zorunda kalan Yağız'a anlık acıdım.


Esra bozguna uğramış ifadesi ile Yağız'a bakıyordu. Onun yaptığı da pek hoş değildi. Ama ben ona öyle bakmıyordum. Günlük eşcinsel olan arkadaşıma böyle bakmamalıydı. Boğazımı temizlediğimde dikkatleri üzerime çektim. "Neyse işte, bizim ilişki durumlarımız da böyle."


"Peki Fatih'in nasıl?" Dediğinde net bir cevap vermedim. "Fatih'i tanıdığım günden beri çok karmaşık bir çocuk olmuştur." Konuyu değiştirecektim. "Mesela onu ilk gördüğüm gün nasıl olduğunu bilmek ister misin?"

Diye sorduğumda meraklanan tek kişi Esra değildi. Diğer ikili de bana merakla bakıyordu. Heyecanlı bir gülümseme ile "tabii, bilmek isterim." Dedi Esra.


"Sabah odamdan ilk çıktığımda Fatih ile karşılaşmıştım. Ama keşke karşılaşmasam dedim içimden. Çünkü kırmızı çiçekli boxer'ı ve ona bol olan mor dayı atleti ile geziyordu konakta. Bana çok yabancıydı böyle görüntüler." Birazcık yakıyordum Fatih'i, ama bu onun iyiliği içindi. İkiliye bu süre boyunca bakmamak için çok uğraşacaktım.

Esra'nın yüzündeki gülümseme titrediğinde doğru yolda olduğumu anladım.


"Hatta çok daha böyle olaylar var anlat anlat bitmez. Bir defasında da diş fırçası ile sırtını kaşıdığını gördüm. İğrençti. Ama yine de Fatih işte naparsın?" Gözüm yanlışlıkla Fatih'e kaydığında kıp kırmızı kesildiğini gördüm.

Korkuyla tekrar Esra'ya baktım. Tabii bu sıra da Yağız'ı da gördüm. Gülmek ve ağlamak arasında kalmış gibiydi.


Esra yavaşça Fatih'e dönüp "bunları cidden yapıyor musun?" Diye sordu. Tabii yapıyor, bizzat ben gördüm. Gözlerim tekrar Fatih'i bulduğunda nutkunun tutulduğunu fark ettim. Esra'nın kolundan tutup gıcık bir tonla

"Ya ablası utandı Fatih," dedim. O kadar utandı ki üstüme atlayıp saçıma yapışabilirdi.


"Her neyse ben anılardan devam edeyim."

Bugün bu kadını postalayacaktım.

Dehşet dolu gözleri beni bulduğunda kolunu sertçe elimden çekti. Elim havada kaldığında bu hareketinden dolayı afalladım. "Fatih'in anılarını anlatma bence. Hatta benim çok merak ettiğim bir anı var, senin kaçma anın.

Bana onu anlatır mısın? Tüm mardin seni ve Serhat ağa'yı konuşuyor sonuçta." Sesinde bana karşı oluşan bir sinir vardı. Söyledikleri ise benim ona karşı kinlenmeme neden olacak türden bir konuydu.


Burnumdan derin bir nefesi ciğerlerime çektim. Şişen göğsümden aldığım nefesin derinliği belli oluyordu. Dolgun dudaklarımdan usulca geri bıraktım nefesimi.

İçimde oluşan öfke kıvılcımları saniye geçtikçe artıyordu. Ben öfkemi dizginlemeye çalışırken Yağız'ın sesini duydum. "Bu konuyu konuşmak senin haddine değil, Fatih'in Esra ablası. Yalan söylentileri gelip bizimle konuşamazsınız." Sesinde daha önce duymadığım bir tını vardı. Öfke gibiydi, Yağız'a yakıştıramadığım.


Esra kaşınmıştı. Sona sakladığım konuyu şimdi açmaya karar verdim. İkili ile konuşmabilmem için onun buradan gitmesi gerekiyordu. Tüm öfkeme rağmen gülümeseyerek Esra ile konuştum.

"Esra, rica etsem biraz dışarı çıkar mısın?"


Bana anlamaz gözlerle baktı. "Neden çıkıyorum ki?"


"Sana anılarımı anlatacağım. Ama öncelikle dışarıda bekleyen arkadaşımı getirmen gerekiyor." Öfke yok. Saç baş girmek yok.

Sen Ahter soylusun. 


Gözü benim tarafımda olan açık alana kaydı.

Ben de o tarafa bakınca yürümekte olan birini gözüme kestirdim. "Bak, şurada eşarplı olan bir kadın var. Onu çağırır mısın? Benim bacaklarım uyuştu kalkamıyorum. Hem Fatih böyle ufak yardımları çok sever. İstemezsen kendisi gidebilir." Fatih'i bugün kullanıyor gibi hissediyordum. Konağa döndüğümüzde ondan özür dileyecektim. Esra'nın bana karşı söyledikleri bu konuyu benim meselem haline getirmişti. Onu kudurtmadan rahat etmeyecektim.


Esra, Fatih'in ismini duyar duymaz ışıldadı. Masadan kalkarken "Fatih'imin yorulmasına gerek yok ben giderim." Deyip arkasını bize döndü. O giderken Fatih hâlâ şokta gibiydi.

Yağız kıkır kıkır gülerken ben planı düşünüyordum. Esra gelmeden anlatmam gerekiyordu. "Şimdi beni iyi dinleyi-" cümlemi bitiremedim. Garson, Fatih'in üstüne kahve döktüğü an dudaklarımdan şaşkınlık nidası döküldü. Fatih hızla ayağa kalktığında kahvenin sıcak olduğunu anladım. Ben ve Yağız'da eş zamanlı olarak kalktık. "Yandı çocuk," diyerek onun yanına yaklaştım. Tişörtünü kaldırdığımda Garsonun, Yağız ile konuştuğunu anımsadım.

Büyük ihtimalle özürlerini diliyordu.


Fatih acı ile inlediğinde aklımdan birçok senaryo geçti. O senaryoların işime yarayacak olanını cımbız ile çekip çıkardım. "Yağız! Çocuğu lavabo kısmına götür. Yanıyor."

Planı anlatacakken, ayağıma kadar çok daha iyi bir şekilde gelmişti. Bana da kullanmak düşerdi. Yağız, Fatih'in inlemerine kulak asmadan onu götürdü. Garson da yeterince özür dilemiş olacak ki yanımızdan ayrıldı.

Saniyeler sonra Esra bakış açıma girdi.

İşte başlıyorduk...


Esra gelir gelmez sinirle konuştu. Büyük ihtimalle ona yalan söylediğimi anlamış olmalıydı. "Kadın seni tanımadığını söyledi!"

Dişlerinin arasından konuştuğunda saçları tam da çalı süpürgesi gibi göründü gözümde.

O saçlara yapışmak vardı. Yoktu. Saçlara yapışmak falan yoktu. Yüzüme şaşkın ifade mi ekleyip "inanamıyorum. Beni tanımıyor derken?" Bu sıra da kendi kendime konuşuyormuş gibi yaptım. "Acaba karıştırdım mı? Oysaki mesaj atarak buralarda olduğunu yazmıştı."

Üzgün ve mahçup gözlerimi Esra'nın gözlerine diktim. "Zahmet oldu sana da."

Oyun olsa dahi özür dilemezdim.


Burun delikleri bir genişliyor, bir de daralıyordu. "Fatih nerede?" Diye gürlemeden gürledi resmen. Fatih'i birazdan çok iyi görecekti. Esra'nın koluna yapışıp onu yürüttüm. "Sen gider gitmez Yağız ile lavaboya gittiler. Gel gidelim ben de merak ettim nerede kaldıklarını." Hızlı ve büyük adımlar ile lavaboya ilerledim. Lavabonun kapısına iki adım kala seslerini duydum ve içten içe zafer ile kutladım kendimi. Fatih'in inleme seslerini duyan Esra bana döndüğünde onu geri döndürücektim lakin kendisi hemen açık olan kapıya ilerledi. Hayır, Fatih'in yandığı için inlediğini bilmemeliydi.

Hemen arkasından ilerlediğimde gördüğüm manzara ile keyfim daha da arttı.


Yağız, Fatih'in önünde duruyordu. Ve Fatih'n tişörtü üstünde değildi. Elleri ise Fatih'in yanan kısımlarında olsa gerek ama buradan bakınca çok daha farklı anlamlar çıkarılabilirdi. Hemen rolüme büründüm.

"Yaa bari burada yapmayın şunu!" Diye utanç içinde kızdım. Fatih ile Yağız bizi fark edince Esra'dan dolayı olsa gerek, hemen arkasını dönüp küfürler eşliğinde bir kabine girdi Fatih. Yağız ise neyden bahsettiğimin şokunda olmalıydı. Boşuna mı seni eşcinsel yaptık çocuğum?


Mahcup ifademi tekrar Esra'ya gönderdim.

"Bu çiftimiz insanların olduğu mekanlarda böyle yakınlaşmayı çok seviyor. Gerçekten çok üzgünüm bu görüntüyü gördüğün için."

Bunları söylerken bir elim kalbimin üzerindeydi. Yapımcılar hakkımı yiyordu. Benim oyuncu olmam gerekiyordu, hem de hemen.


Yağız hiçbir şey içip yemediği halde öksürmeye başladı. Beyaz teni kızarıyordu ve ben bu yaptığımın bana geri döneceğinin farkındaydım. Usulca Fatih'in tişörtünü elime aldım ve kabinin üstünde Fatih'e fırlattım. Giyinmesi gerekiyordu çocuğumun.

Arkamı döndüğümde bana bakan bir yaban domuzu görmeyi beklemiyordum. "Esra ne o-" yaban domuzu üstüme atladığında saçımı çekmeye başladı. Dudaklarımdan bir çığlık koptuğunda ben de ellerimi onun kıvırcıklarına daldırdım. Şerefsizin "sinir bozucu kaltak!" Diye bağırdığını duyduğumda bir elimi çekip karnına sapladım. Tırnaklarımın arasında olan eti ile o da çığlık atmaya başladı.


Beni tutan kimse yoktu. Ama Esra'yı benden ayırmaya çalışan iki adam vardı. Fatih ile Yağız. Onlardan aldığım cesaret ile tekmemi zar zor bularak Esra'nın diz kapağına vurdum.

"Milf orospusu! Senin bu çalı süpürgeni götüne tel tel sokayım da gör!"


Biz hâlâ birbirimize yapışmış halde iken Fatih'in "yenge küfür etme!" Diye bağırmasını hiç umursamadım. "Edecem ulan, edecem."

Konuşmam bile bozuluyordu. Ama şu an bunu umursayacak durumda hiç değildim.

Orospu saçımı daha da fazla çektiğinde bir kez daha çığlık attım. Yağız ile Fatih beni bırakması için Esra'ya bağırıyordu.

Çalışanlarda gelip beni çekmeye çalıştıklarında saçım daha da çok acıdı.

Benim bir ikinci çığlığım ile bu defa da çalışanlara bağırdılar benim ikili. Gözlerimden yaşlar dökülürken onu bırakmamaya yemin ettim.

O bırakmadan asla bırakmayacaktım.


Canımın tüm acısına rağmen etini tırnaklayan elimi kaldırıp kafasına yumruk atmaya başladım. O ise sadece saçıma yapışıyordu.

Esra'nın çingene gibi çıkan sesi yine tüm lavaboda duyuldu. "Herkes duysun bilsin, Fatih Şahkar eşcinselmiş!"


Yumruk atan elim ile bir elini tutup ağzıma yaklaştırdım. "Sen kimin kayınına eşcinsel diyon lan kahpe?" Elini dişlerimin arasına aldığımda daha fazla dayanamayıp saçımı bıraktı. Çığlıklar içinde benden kurtulmaya çalıştığında ne saçını, ne de elini bıraktım.

Esra'yı çekmeyi deneyenler arasında cafenin

Çalışanları da vardı. Yağız ile Fatih'in korkusundan beni bırakmışlardı. İyi ki bırakmışlardı çünkü elleri çok yanlış yerlere değiyordu. Göz ucu ile ikilimin bir kenara çekildiğini, Yağız'ın da bizi videoya çektiğini gördüm. Bunun telaşı ile dişlerimin arasında duran eli bıraktım. Geri çekildiğimde Esra yere yapıştı.


Hızımı alamadığım için büyük bir hışımla Yağız'ın üstüne atlayıp telefonun düşmesine neden oldum. Dişlerimi beni videoya alan sarı kafanın yanağına geçirdim. Büyük ihtimalle benim ile dalga geçmek için kullamacaktı. Yağız beni itmeye çalışıyorken, Fatih'te arkamdan tutup çekmek için uğraşıyordu. Karnımda hissettiğim gıdıklanma ile dişlerimi gevşettim. Tabii Yağız'ın üstünden çekilmem de aynı anlarda oldu. Fatih'in kollarında hava da duruyordum. Ayaklarımın sallandığını gördüğümde Fatih'in beni sarstığını anladım. "Yenge ne yaptın sen?" Diye gürlemesi de kulağımın dibinde oldu. Lavabonun yavaşça boşaldığını hissettiğimde kapıya doğru baktım. Bize bakan polisleri gördüğümde ise Altıma etmek üzereydim. Hâlâ Fatih'in kollarında havada olduğum için "beni bırakma olur mu?" Diye yalvaran bir tonda konuştum.


Polisler bize doğru geldiğinde sıçtığımızı daha iyi anladım. Şu an ne haldeydim bilmiyorum ama, eğer ailelerimiz duyarsa ne halde olacağımı tahmin edebiliyordum. Bu işi kimse duymadan halletmeliydik. Fatih beni bırakıp ayaklarımın yer ile buluşmasını sağladığında içimden tonlarca nankör çocuğa sövdüm. Madem ayaklarım yere değmişti dik olacaktım. Polisler tam karşımızda durduğunda ellerindeki kelepçeleri gördüm. "Bizimle gelmeniz gerekiyor." Cümlesini duyduğum an kalpten gidecektim.

Tüm çirkefliğimi bir kenara bırakıp saçlarımı düzeltebildiğim kadar düzelttim. Kibar bir ses tonu ile "Polis bey, bu kavgaya karışanlar ben ve yerde gördüğünüz yaban domuzu- pardon hanımefendidir diyecektim. Lütfen bu iki beyefendiyi karıştırmayın. Sadece ifade vermeleri yeterli olacaktır. Onlar bizi ayırmaya çalışıyordu." Dedim. Eğer onların da başı yanarsa ailelerimiz kesin duyardı. Beni kurtaracak kişi Fatih nankörü ve eksik tahtalı Yağız olmalıydı.


Biraz daha konuştuğumuzda ben ve yaban domuzunun eline kelepçe geçirildi. Peşi sıra cafeden çıktığımızda Fatih ve Yağız'da bizim ile geliyordu. Lakin o ikisi kelepçesizdi. Arabalara bindirildiğimizde benim yanımda Fatih ile Yağız vardı. Esra diğer araba ile getiriliyordu.


Çenemde ağrı hissediyordum. Elimi götürdüğümde şiştiğini anladım. Çeneme ne ara darbe aldığımı bile hatırlamıyordum.

Bu da yetmezmiş gibi elimdeki yara kanıyordu. Eğer kanamam olmasa anormal olurdu zaten. Dişlerim bile ağrıyordu.


Sessiz geçen yolun ardından emniyete vardık.

Yalnız başıma geçirdiğim 2 saatlik hapisten sonra serbest bırakıldım. Bu sıra da Yağız'da arabasını getirmişti. Üçümüz beraber çıkıp arabaya bindiğimizde fazlası ile yorgundum.

Vücudum da yeni yeni hissettiğim ağrılar aslında dayak yediğimi ama anın heyecanı ile fark etmediğimi kanıtlıyordu bana.


Fatih tüm bu süreç içerisinde hiç konuşmayandı. Bu durum beni endişelendiriyordu. Arada kaynayan Yağız bile sessiz değildi. Bazen kendi kendine kıkırdıyor, ama sessiz kalmıyordu. Ben ise başımı cama yaslayıp yolu izliyordum. Saat öğlen vakitlerindeydi. Ares'in konakta olmaması içimi rahatlatıyordu en azından beni dağılmış bir halde görmeyecek, sorgulamayacaktı.

Ağzımın içinde "Ares öğrenmesin," diye mırıldandım. İkisinin de beni duyduğuna emindim. Yağız aynadan bana bakıp "neden sana saldırdığını anlayamadım," dedi.


"Neden olucak? Fatih'in hıncını benden çıkardı gerizekalı. Ama nasıl dövdüm onu? Çok harikaydım." İkisi de bir şey demediğinde

Mal gibi kaldım. Tekrar yolu izlemeye başladığımda esas derdimi düşünmeye başladım. Çenemdeki şişliğin morardığını söylemişti Yağız. Konağa gittiğimde Ares gelmeden düzgünce kapatmam lazımdı.


.

.

.

.

.


Dedemin karşısında oturmuş beni neden çağırdığını söylemesini bekliyordum. Konağa geldiğim de kardeşim ve karımın hâlâ dönmediklerini öğrendim. İster istemez onları aklımdan çıkaramıyordum. Daha bikaç gün önce olan olaylar daha da korumacı olmama neden oluyordu.


Dedem eli ile dizini ovaladığında konuşma zamanının geldiğini anladım. "Evladım söyle hele, neden çocuk yapmamak konusunda böyle ısrarcısın. Ben soyumuzu devam ettir istiyorum. Sen gelmiş bana karşı çıkıyorsun.

Neden?" Yaşlı dedemin yine aynı konuya değinmesi ile sıkıntı ile dolu olan nefesimi bıraktım. Bu konu her açıldığında mahcup oluyordum. Henüz dedeme cevap verememiş iken kapıdan içeri eniştem girdi. "Karıştığım için özür dilerim baba. Ama Ares'in yarı adam olması onun suçu değil. Belki de karısına dokunup bu durumu öğrenmesini istemiyordur. Çekiniyor olabilir." Çekiniyordum. Haklıydı. Lakin yarı adam demesi gururumu bir kez daha yerle bir etti.

Ben bu konakta yarı adamdım. Onlar için adam kelimesini yeterince karşılayamıyordum.


Ben karıma doğru düzgün bir koca bile olamazdım. Bunu öğrendiğinde birçok tepki vereceğini düşünmüştüm. Lakin o beni yine şaşırtmış bu durumun önemli olmadığını söylemişti. Benim karım, bunu öğrendikten sonra bana daha sık kocam diye hitap etmişti. Bunun benim için değeri paha biçilmezdi. Lakin hak etmediğimin de farkındaydım.


Eğer ona dokunsam, onsuz kalacaktım. Ben her baktığımda içime merhametin dolmasına sebep olan kadını görmeden dayanamazdım.

Bu yüzden asla ona dokunmayacak, her istediğim an onu görebilecektim. Amacım bu yöndeydi. Ama o her geçen zaman bu durumu zorlaştırıyordu. Zordu Ahter ile aynı odada kalmak. Yatağımda olup ona sarılabileceğim kadar yakın olması, aynı zamanda elimi süremeyeceğim kadar bahtsız ve yetersiz olmam canımı sıkıyordu.


Dedemin sesini duyduğum an başım eğilmeye başladı. "Adam olamıyor diye baba olamayacak değil!" Adam olamıyordum...

Dedemin esas amacı Soyluların kızı, koca yüzü görmedi dedirtmekti. Soyluların canını sıkmaktı. İsterse başka kadınları yanıma getirtebilirdi, zamanında yapmadığı şey değildi. Ona istemediğimi söyledikçe o daha çok üstüme geliyor, ne olursa olsun adam olacağımı söylüyordu. Şimdi ise adam olamıyorsan baba ol diyordu. Ben hiçbir şey olamazdım. Benden olsa olsa annemin ağrıyan kalbi, şirketin başarılı sahibi, Fatih'imin ağabeyi ve Yağız'ın dostu olurdu. Bu hayatta eksiksiz olabildiğim sadece bunlar vardı. Bunlar dışında ben eksik bir bireydim.


Annemin güçsüz oğlu, konağın adam olamamış ağası, Ahter'e koca olamayacak erkek.


Bir ihtimal diyordu doktor. Bir ihtimal varmış.

Beraber olduğum diğer kadınlar dedemin zoruydu. İlk beraber olduğum kişi ayyaşlığın sonucu. Duygular diyordu doktor. Duygular.

Eğer karşımda ki kişi duygularımdan dolayı arzuladığım biri ise belki de aynı sonucu almazmışım. Ama bir insan merhamet ile baktığı birini o duygu ile arzular mıydı?

Güzel bir kadındı Ahter. Koyu kumral saç rengi

Ve uzaktan bakınca siyah gibi duran gözleri ile

Beyaz teni uyumlu görünüyordu benim gözüme. Dolgun dudakları fazlası ile öpülesiydi. Hele de beni şaşırtıp öptüğünden beri... bu kadın insanı bağımlı ederdi dudaklarına.


O yanımda iken yılların verdiği tüm lafları unutabiliyordum. Eğer dedemin tabiri ile adam olabilseydim, Ahter'in yanından ayrılmazdım tek bir an. Her bir mimiği, sözü,

Çirkefliği bile bağımlılık yapıyordu bende. Ve ben arsızca buna izin vermeye başladım.

Ahter benim için bir sigara gibiyidi. Sadece tek bir dal sigara... içtikçe hoşuma gidecekti, ama yolun sonunda ona bir daha asla ulaşamayacaktım. Buna rağmen tüm hislerim ile onun tadına varmak, onu kendime ait kılmak istiyordum. Beni öptüğü an dudakları dudaklarıma ait oldu. İstiyordum, her bir uzvunu, duygularını kendime istiyordum.

Bu açgözlülüktü. Ahter'e karşı olan büyük ve asla bitmeyecek açgözlülüğüm.


Dedemin bastonunu bir kez yere vurması ile aklımı bana huzuru veren kadından kurtardım. Dedeme odaklandığımda eniştem yanında oturuyordu. "Seninle ne yapacağım ben evlat?" Sesinden belliydi sıkıntısı. Benim ile bir şey yapmasına gerek yoktu. Ben bunu zaten düşünüyordum. Bulamıyordum. Benim sonum nasıl olacaktı? Belirsizdi.


"Benim için bir şey yapmana gerek yok dede.

28 yaşındayım ve kendi sorunlarım ile başa çıkabilecek olgunlukta olduğumu düşünüyorum." Çoğu konu da belki de öyleydim ama şu anki konumuz beni zorluyordu.


Dedem gözlerimin en derinliklerine baktı.

Ahter konusunda kararlılığımı görmek istiyordu, biliyorum. Ben de gözlerimi onun üzerine diktim. Anlaması gerekiyordu. Roni ağa anlamadı, en azından dedem anlasın istedim. Belki anladı, belki de konuyu tekrar açmak üzere kapattı. Yavaşça ayaklandığımda "şirkete mi gidersin?" Diye sorusunu yöneltti dedem.


"Hayır odama geçmeyi düşünüyorum."

Dedem başını aşağı yukarı sallayıp enişteme döndüğünde ben de Hozan eniştem ile göz göze geldim. Gülümseyip baş selamı verdiğinde karşılık vermedim. Odadan çıktığımda uzun koridorlarda yalnız başıma ilerledim. Sevmiyordum bu konağı. Beni buraya bağlayanlar içindeki sevdiklerimdi.


Koridorları hızlı adımlar ile geçerken yolumun hangi odaya varacağını biliyordum. Ama hızlı gitmenin nedeni bu değildi, ben zaten hızlı yürüyen biriydim. Birkaç adım sonra eski odamın kapısı yan tarafımda kaldı.

Ben kaçmazdım. Gözlerimi eski kapıma diktiğimde yine onu gördüm. Hiçbir şey başaramamış Ares'i. Hayır, o bir şey başarmıştı lakin yine güçsüzlüğü yüzünden kaybetmişti. Dakikalarca o odaya girmeden kapısını izledim. Kapının ardında neler olduğunu bilmek için girmeme gerek yoktu.

Olanlar zaten taşıyordu kapının anahtar deliğinden. Derin bir nefesi içime çektim.

Eğer Roni ağa, koca olamadığımı öğrenseydi işiteceğim sözler kulaklarımda çınlıyordu.


Kim olduğumu tekrar gördüğüm için adımlarım hareketlendi. Bazen kim olduğumuzu hatırlamamız gerekirdi.

Olanlardan kaçmak çözüm değildi.


Geldiğim vakit aşağıda annemi göremediğimden dolayı odama geçmeden önce annemin yanına geçmeye niyetlendim.

Yönümü onun odasına verdiğimde orada olduğunu umuyordum. Kapıyı tıklattığımda yaklaşık bir dakika sonra açıldı.


Beni gördüğü gibi yüzüne gülümsemesi yayıldı. Kısa boyu ile boynuma sarıldığında onun için eğildim. "Annem," deyip saçlarını öptüm. Evlendiğimden beri ona vakit ayıramıyordum. Aslında ayırmıyordum.

Ahter ile arasını bozuk tuttuğu için ben de ona mesafeli davranıyordum. Ama daha fazla buna dayanamadığımı bildiğimden bu tutumumdan vazgeçmeye karar verdim.


Annem benden geri çekildiğinde kolumu tutup içeri çekti. Kapıyı kapattığımızda usulca kanapeye oturduk. "Şimdi mi geldin oğlum?"


"Evet, geleli çok olmadı. Odama geçmeden senin yanına uğramak istedim." Bana dolu dolu bakıyordu. Duygusal bir kadındı benim annem. 2 aydır odasına hiç gelmediğimden dolayı artık mesafeyi sonlandırmak istediğimi anlamış olmalıydı. Ellerinden tutup birkaç kez öptüm. Ondan uzak kalmak canımı yakıyordu.


Annem beni başımdan öptüğünde gülümsedim. Yaşım kaç olursa olsun her zaman onun ilgisine muhtaç oldum.

"Halin nasıl annem?"


"İyidir evladım, iyidir. Sen bu kapıdan içeri girdin ya hiç derdim kalmadı." Sadece ben ve Fatih onu yaralayabilirdik. Bizim dışımızda hiçbir şeyi yoktu annemin. Kader bazı kadınların yüzüne gülmezdi. Benim anneme de asla gülmedi ve yaşadığı tüm her şeyin ardından ona, bana ve Fatih verildi. O da bağrına bastı, tüm hayatı bizden ibaret oldu.


Benim hayatımı oluşturan da yanımdaki kadındı. Okutulmamış olmasına rağmen ilk öğretim zamanlarımda bana yardım etmek için ders çalışırdı. Ben yardım istediğimde ilk ona gideyim, büyüdüğümde kimseye eyvallahım olmasın diye çalışıp öğrenirdi konuları. Eğer o olmasaydı Ares Şahkar asla olmazdı. Bu düşünceler ile bir kez daha öptüm annemin ellerini.


Annemin dizine başımı koydum bir çocuk gibi. Saçlarımı okşadığında gözlerimi kapattım. Özlemiştim bu şefkati.

"Anne." Sesim içime kaçmıştı. Boğazımda oluşan yumruyu yutkunarak geçirmeye çalıştım. "Söyle oğlum."


"Sence ben çok mu yetersizim?"


Saçımı okşayan elleri bir an bile duraksamadı. Alışıktı bu sorularıma. Her kötü hissettiğimde böyle sorular sorup ondan destek alırdım. "Ne için sorduğunu bilmiyorum. Ama benim hiçbir evladım yetersiz olmaz. Siz benim yavrularımsınız nasıl olursanız olun yetersiz görünmezsiniz benim gözüme." Gülümseme yayıldı dudaklarıma.


"Diğerlerinin söyledikleri zoruma gidiyor, haklılar anne. Ben yarımım. Bir gün senin eline torun veremeyecek kadar yarım."


"Sen istersen bana torun verebilirsin, yarım değilsin. O uyuz gelinim ile beraber olabilirsin ama beraber olmak istemiyorsun."


Bir kez daha yutkundum. Zordu işte.


"Anne, Ahter'e anlattım..." bunu söylemem yeterliydi. Neyi anlattığımı zaten anlayacaktı.

Kendisi bir şey demeden devam ettim konuşmaya. "Çok korktum. Kötü bir tepki verecek diye. Çok çekiniyordum ama hiç düşündüğüm gibi olmadı. Aksine tepkisi hoştu. Aslında tam kendisine yakışır davrandı."


"Oğlum..." annemin mırıltısı ile ne ara kapandığını anlamadığım gözlerimi araladım.

"Efendim annem?" 


"Sen bu kadına gönül mü kaptırıyorsun?

Onun hakkında konuştuğunda sürekli gülümsüyorsun. Onu arkana aldığında kimsenin seni geçmesine izin vermeyecek gibi görünüyorsun. Sen bunları sadece tüm kalbin ile sevdiğin kişilere yaparsın."


Gözlerimi sıkıcı yumup birkaç kez derin nefes aldım. Bu konu hakkında düşünmemin zamanıydı. Ben düşüncelerimden kaçacak biri değildim lakin bu konuyu erteleyebildiğim kadar ertelemiştim.

Ahter'e merhamet duygusu ile yaklaşmıştım.

Peki şu an öyle miydi? Güzel olduğu için arzuladığım kadın hakkında tek hissettiklerim bunlar mıydı?


"Olabilir mi anne?" Sesimde oluşan çaresizlik

Hayra alamet değildi. Aslında Ahter ile ilgili hiçbir şey hayra alamet değildi.


Annem hiç istemeye istemeye başını salladı.

Sıkıntılı bir nefes daha dudaklarımdan soluk boruma geçti. Başım çok fena beladaydı.

O kadın hayatıma girdiğinden beri dengesizliği ile beni mahvediyordu. Yeri geldiğinde utandırıyor, kızdırıyor, eğlendiriyor ve hoş ediyordu. Asıl sorun o beni sever miydi? Bunun olma olasılığının düşüklüğü canımı yaktı. O beni sevmeyecekti. Ben düştüğüm bu bataklıkta boğulacak, belki de yeri geldiğinde yanacaktım. Ama Ahter'den karşılık alamayacaktım. Ben onun gözünde sadece kocası olarak kalacaktım, her daim.


Annemin canı sıkıldığı için konuyu değiştirmek istedim. "Peki sen sevdin mi gelinini?" Diye alacıl bir tonla sordum.

Bana üstten üstten bakıp, "o kadar sevdim ki

Alıp bağrıma basasım geliyor." Dediğinde güldüm. "Çok tatlı olduğunu biliyorum. Arada keçileri kaçırıyor ama olsun acısıyla tatlısıyla kabullendim ben." Anneminde dudaklarından istemediği bir kıkırtı geldiğinde ben tekrar güldüm. Annemin çok sevdiğim bir huyu vardı. Karı koca arasına girmezdi. Bazı kayınvalideler oğullarını dolduruşa getirirdi.

Annem ise ne sorunu varsa bunu bana yansıtmazdı. Tamam sevmediğini, kabul etmek istemediği söylerdi. Lakin aralarında geçenleri anlatıp, ona olan davranışlarıma karışmazdı. Hatta Ahter ile iyi anlaşmam hoşuna bile giderdi. Ahter'i savunduğumda belli etmese de mutlu olduğunu bilirdim ben.

Benim bu konakta 4 kişiden oluşan ayrı bir ailem vardı, ve ben onlar yanımda olduğu sürece her zaman güçlü olabilirdim. Onlar olmazsa güçlü olmamın bir anlamı olmazdı.


Bölüm sonu <3


Oy vermeyi unutmayın lütfen.


Bölümleri artık 5-7 gün arasında atmayı düşünüyorum. Çünkü tt de edit yapmaya çalışıyorum. Malum kitabı tanıtmam gerekiyor. Tt hesabımı takip ederek bana destek olur musunuz? İsmi: manjima0680


Bu arada bölümümüz nasıldı?


Peki Ares'in anlatımı ile olan ufak kısmı beğendiniz mi?


Ahter'in yine hızını alamadığı bir bölüm oldu.

Ahter karakteri sizce nasıl ilerliyor?


Arada kaynayan Yağız'a ne demeli?


Loading...
0%