Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@manjima068

Arkadaşlar biraz yorum yapar mısınız? Bir arkadaş yorum okumayı çok seviyormuş...

Ve lütfen oy vermeyi ihmal etmeyin.

14.bölümden sonra, yeni bölümlerin gelme süresi uzayacaktır. çünkü taslaklar bitiyor... ve ben de bazı durumlardan dolayı ne yapacağımı şaşırmış bir haldeyim. bu yüzden bölüm yazmakta zorlanıyorum. isterdim ki sürekli yazabileyim...

♤♤♤

Konaktan içeri girdiğimiz an kapıdaki korumalardan birinin telefonunu kulağına yasladığını gördüm. Büyük ihtimalle Ares'e geldiğimizi haber veriyordu. Korkabilirdim.
Korkmadım. Sonuçta Ares şirkette falan olmalıydı. Bunun verdiği cesaret ile başımı dikleştirdim. Zaten kimsenin beni gördüğü yoktu, Heval hanım dışında. Onu da bir şekilde halledebilirdim. Lakin bir sorun daha vardı, Fatih. Her an ağabeyini arayıp beni şikayet edecemiş gibi duruyordu. Nankör unicorn'dan özür dileyip gönlünü almalıydım. İkili ile beraber konağın içine girdiğimde adımlarımı hızlandırdım. Arkamdan Yağız'ın "nasıl da kaçıyor." Dediğini duydum. Yürümeye devam ederken arkama baktım. Yağız'a öfkeli bakışlarımı gönderdiğimde gözünde beliren korku beni sevindirdi. Benden korkuyordu enayi.

Kıkırdayıp başımı önüme çevirdim, aslında çeviremedim çünkü duvara yapıştım. Hayır, davara yapıştım. Bu sayede Yağız'ın korkusunun sebebini artık anlıyordum. Sendeleyerek geri geri gittiğimde sebebi canımın acıması değildi, kocamın canımı acıtacak olmasıydı. Kokusundan bile onu tanıyabilirdim, ve ben sıçmıştım. An itibari ile sıçış anlarım yaşanacağını düşünmeye başladım.

Ellerimi ile yüzümü kapatıp geri geri gittiğimde Yağız olduğunu düşündüğüm şahısa çarpıp durmak zorunda kaldım. Geri geri gittiğim hiçbir anda yüzümü kesinlikle Ares'e doğru çevirmeyip, eğik tuttum. Ellerim ile yüzümü kapatıyorken bazı bakışları üzerimde hissediyordum. Hem de fazlası ile bakış. Parmağımı biraz gevşetip etrafa baktığımda Hamit ağa ile Hozan enişte dışında herkesin burada olduğunu gördüm. Bugün şansım bana inat gidiyordu. Bana ait olan şans bile bana sırtını çeviriyordu. Ah canım ben...

Ares'in kalın sesini duyduğum an araladığım parmaklarımı sıkıca kapattım. "Ahter?"

"Efendim kocacığım?" En azından bu insanların önünde olmamalıydı, ama maalesef ki artık çok geçti. Parmaklarımı biraz aralayıp yakışıklı davara baktım ama o bana değil, arkamdaki ikiliye bakıyordu. Hayır, Yağız'a bakıyordu. Gözleri aniden bana döndüğünde irkildim. Ben ona parmaklarımın arasından bakarken, onun kaşları erik yeşillerinin üstüne örtüldü usulca. "Ahter, derhal ellerini yüzünden çek!" Bağırmadan bağırmak bu olsa gerekti. Parmaklarımı yüzümden çekeceğim sıra da yan tarafımda bir hareketlilik hissettim. Göz ucuyla baktığımda Fatih'i bana bakarken yakaladım.

Birbirimize anlamlı bakışlarımızı gönderdiğimizde olacak olanı anladım.
Nankörlük edecekti bu çocuk bana.
Saniyelerin bile geçmediğine emin olduğum o an bana ağır çekimde gibi hissettirdi. Fatih ile aynı anda Ares'e atıldık. Kocam azıcık sarsılsa dahi dengesini korudu. Kollarımı Ares'e sardığımda amacım Fatih'e alan bırakmamaktı. Lakin Fatih'te diğer taraftan Ares'in koluna yapışmıştı. Diğerleri ise bizi film izler gibi izliyordu, bunun için sonra utanacaktım. Ares'in bir kolu benim belimi tutarken diğer kolu Fatih tarafından gasp edilmişti. Ares "ne yapıyorsunuz?" Diye sordu şaşkınlık ile. Ben olsam ben de şaşırırdım.

Bu konuyu Fatih'e kaptırmayacaktım. Ares'i biraz daha sıktığımda Fatih'in sesini duydum.
Henüz ilk harfini söylemeye çalışırken popom ile onun poposuna vurup itmeyi denedim.
Bu hareketim ile sustuğunda sırıttım.
"Kocacığım..." sesimin ağlamaklı çıkması ile Ares'in tüm odağı bana ait oldu. Yüzüm göğsünde olduğu için gözlerim dışında henüz bir şey görememişti. Bir kolum ile Fatih'i itmeye çalışırken konuştum. "Kocacığım, bana saldırdılar" dedim ve çenemi göğsüne yasladım. Bunu yaparken çenem acıdı aslında ama umursamadım. Ares'in gözleri çenemi bulduğunda şaşkınlığı daha da arttı. Gözleri usulca arkama çevrildiğinde ben söz hakkını çalmış olduğum Fatih'i itmeyi bırakmış parmaklarım ile dudaklarını tutuyordum. Evet, dudaklarını tutuyor ve birbirine zımbalıyor gibi sıkıyordum. Bu sayede konuşamıyordu. O kurtulmaya çalışırken tekrar Ares'e baktım.

Gözlerinde bariz bir şekilde belli olan öfkesi ile "it siki, karıma mı saldırdın?" Diye soran Ares ile gülmemi zor tutabildim. İt siki, Yağız oluyordu... zavallı çocuk bugün ne de çok arada kaynamıştı. Yağız'ı böyle bir durumdan kurtarmak için lafa ben atladım. "Hayır, o bana saldırmadı. Ben ona saldırdım. Ama sor neden?"

Gözlerindeki öfke biraz azaldığında farklı bir duygu gördüm ama ne olduğunu anlamak istemedi canım. Mırıldanarak sabır çekti ve ardından "neden kuduz kadın, neden?"

Kuduz falan ayıp oluyor, iblisin dölü.

"Senin bu kardeşinin yamuklusu beni dövdü," diye anlatmaya başladığımda Fatih utanç ile çabalamayı bıraktı ve geri çekildi. Saha artık benimdi. "ne yamuklusu? Peki, seni niye dövüyor?!" Son sorusunu bağırarak söylediği için irkildim. Bizi sorgulamak için geri çekilmeye teşebbüs ettiği an ona daha da sarıldım. Artık Yağız ile Fatih düşünsüdü çünkü ben kendimi kurtardım. "Ağabey öyle değil," diyen Fatih ile ben tekrar araya girdim. "Öyle!"

Ares'in bir elini tutup çenemdeki şişliğe götürdüm. "Bak, karına ne yaptılar. Çenemi şişire şişire dövdü o pislik." Cidden ağlayacaktım sanırım. Sinir boşalması gibi bir durumun içine girmek üzereydim. Ares yüzünü buruşturup çenemi okşarken ben konuşmaya devam ettim. "Ben dayak yerken senin kardeşlerin beni videoya aldılar. Sonra bende bu yüzden ısırdım Yağız'ı" aslında Fatih videoya almamıştı, ama madem nankörlük ediyordu onu da dahil edebilirdim.

Kendimi onun kollarında bir çocuk gibi hissediyordum. Bir de şikayet edince iyice eskilere döndüm. Çocukluk zamanlarımı özlemediğim tek bir anım bile yoktu.

Ares'in bir gözü seğirdiğinde ürkütücü bir yavaşlık ile arkama baktı. "Benim karım dayak yerken siz ne yaptınız?"

Burnumu çekmem için bir neden yoktu ama ben yine de burnumu bir kez çektim ve yüzümü Ares'in göğsünde sakladım. Tüm Şahkarların önünde rezil olmuştum, var mıydı bundan ötesi?

Arkamdan Yağız'ın "vallahi açıklayabilirim," diyen sesi kulaklarıma ulaştı. O an umursamadım daha fazla araya girmem gerekmiyordu. Top tekrar bana atılana dek
Olduğum yerin keyfini çıkarmaya karar verdim.

Ares belimi bırakmadan hesap sordu iki kardeşine, ve ben de keyif ile onları dinledim.
Kafası karışan kocam "doğru mu anladım şimdi? Fatih'ten büyük bir kadın ona kafayı takmış?" Dediğinde üçümüzde kafamızı salladık. Tabii ben hâlâ onun kollarındaydım.
Birilerinin bu duruma çatladığına emindim.
"Ve Fatih'te en sağlam kişilerden yani siz ikinizden yardım istemiş öyle mi?"
Diğerleri kafalarını sallarken ben "aslında Yağız'ı çağıran bendim," dedim.

"Sonra bu kadın Ahter'i sinirlendirmiş, Ahter'de ona sizin eşcinsel olduğunuzu söylemiş?" Tekrar aynı anda başımızı salladığımızda, şiddetle sallandı Ares'in göğsü. Kahkaha sesi kulaklarımı okşadığında bunu hiç beklemiyordum. Oysaki kardeşi için bana kızar sanmıştım.

Kahkahasını durdurduğunda belimi biraz sıkıp başını bana doğru eğdi. "Peki bu dayağı nasıl yedin? Ben bunu anlayamadım."
Sesindeki keyif gitmiş, yerine öfke bırakmıştı.
Yutkunup konuştum. "O salak, Fatih'e olan sinirini benden çıkarmak istedi. Bu yüzden aniden bana saldırdı. E ben de karşılık verdim tabii. Sonra işte birileri geldi bizi ayırmaya falan çalıştılar. Ardından polis geldi bizi aldı, sonra geri bıraktı. İşte şimdi bizde buradayız." Polis lafıma şaşırmadı çünkü az önce zaten anlatmışlardı sonumuzun polislerin yanında bittiğini.

Başını aşağı yukarı salladığında çene hatları keskinleşti. Aniden beni kendinden ayırdığında kollarım boşlukta kaldı. Bir eli kolumu tutarken bizi izleyen şahıslara yönelik konuştu. "Biz odamıza çıkıyoruz."

Ne Fatih'in, ne de Yağız'ın yüzüne bakmadan
Beni kendisi ile yürüttü. Ruh halinin bu kadar hızlı değişmesi susup kalmama neden oldu.
Daha az önce gülüyordu şimdi ise bir turda kendisi beni dövücek gibiydi. Odaya kadar beni çektiğinde hızla odaya girdik.

Beni bıraktığında bana arkasını döndü. Tabii dönmeden hemen önce sinirden kızaran burnunu görebildim. Üstündeki ceketi çıkarıp kanapenin üzerine bıraktığında onu izlemekten başka bir şey yapamıyordum.
Derin bir nefesi içime çekip ardından boğazımı temizledim. "Çok kızma bana, olur mu?"

Gömleğinin düğmelerini açtığı esnada sorduğum soru ile bana döndü. Bir yandan son düğmelerini açıyorken bana yaklaştı.
Şu an aklım farklı noktalara kaymamalıydı, ama kayıyordu. Bu yüzden bakışlarımı yüzüne sabitledim. Önümde durduğunda açtığı düğmelerini bıraktı. Bir eli usulca çenemi tuttuğunda ne yapacağını izledim.
"Ares, benim kabahatim yok. Beni biliyorsun
Eğer hak etmeseydi asla öyle yapmazdım.
Bu yüzden bana kızmamalısın."

"Sana kızmıyorum Ahter," sesinin içine kaçtığını düşündüm. Çünkü öyle duyuluyordu kulaklarıma. Bakışlarımı yere sabitleyip konuştum. "Ama kızıyorsun," kızıyordu işte.
Aniden ruh halinin değişmesinin başka açıklaması olamazdı. Konuşmaya devam etmek için dudaklarımı araladığımda sesimi serbest bırakamadım. Yere sabitlenen bakışlarımı tekrar Ares'e çevirdiğimde onun gözleri kapalıydı. Çünkü dudaklarımın namusuna ediyordu!

Aniden yaşanan bu durumdan dolayı ellerimi destek almak istercesine onun kollarına doladım. Ares'in dudakları alt dudağımı hapsettiğinde ben de ona teslim oldum.
Dudaklarımız sevişirken kolları benim bedenime sarıldı. Ben de ellerimi göğsüne, göğsünden boynuna doğru usulca götürdüm.
Sanki zevk için değilde, sahiplenmek istercesine öpüyordu beni. Dokunduğu her bir yerim o an onun oluyordu. Ellerinin vücudumda gezmesini istiyordum, lakin o sadece belimde oyalanıyordu. Bir elimi boynundan çekip elini tuttum. Kalçama doğru indirmek istediğimde bana karşı çıkıp kalçama tokat attı. Dudaklarının içine boğukça inlediğimde elini tekrardan belime çıkardı.

Onun beni neden öptüğünü bilmiyordum, ama bildiğim bir şey vardı; daha fazlasını istiyordum. Boşta olan elimi karnına koyup usulca aşağı indirdiğimde amacımı anladığını biliyordum. Ben henüz amacıma ulaşamadan elimi sertçe tuttu. Diğer elini boynundan çektiğimde onu da anında yakaladı. Dudakları geri çekildiğinde ise ihtiyaçla ona baktım. İkimizde nefes nefese birbirimize bakıyorken hâlâ öpme mesafesinde duruyorduk. Parmak uçlarıma yükselirsem ulaşabilirdim.

İçimdeki açlık duygusu ile parmak uçlarıma yükseldiğim an eş zamanlı olarak ellerimi bırakıp, bacaklarımı tuttu ve kaldırdı. Ben an ve an ona karşı çoğalan açlığımı onu öperek dindirmeye çalışırken, Ares kucağındaki ben ile beraber yürüyordu. Boynuna ne ara attığımı bilmediğim ellerimi saçlarına daldırıp daha da sert öptüm.

Sırtım yatak ile buluştuğunda Ares üstümdeydi. Bana istediğimi vereceğini düşünerek gülümsedim. Öpüşüme karşılık verdiğinde daha da derinleştirmek istedim.
Dilimi onun dudakları ile buluşturacakken, geri çekilmesi ile boşta kaldım. Son bir kez çenemden öpüp beni saran kollarını da çekti. Ares yataktan kalkarken sadece bakabildim. Arkasını dönüp giyinme odasına girdiğinde bile yaşadıklarımızın etkisindeydim. Ona karşı hissettiğim çekim daha önce kimseye karşı olmamıştı. Serdar beni öptüğünde kendimi bu denli kaybetmiyordum. Başım tekrar yatağa düştüğünde işaret parmağım dudaklarımı buldu. Bu birkaç dakika fazlası ile karmaşıktı. Ares'in aniden beni öpmesi anlamsızdı, beni bırakıp gitmesi ise acı.
Bana sırtını çevirmesi hiç hoşuma gitmedi.

Ben yatakta uzanıp öpüşmemizi düşünürken o girdi odaya. Ares baş ucumda durup bana baktığında onu süzdüm. Dizlerinde biten siyah şort, üstünde baya ince duran krem rengi tişört ile sıcaktan kaçmak ister gibiydi. Bana biraz daha bakıp komidinin üstündeki klima kumandasını aldı. Klima ayarını düşürürken sordu "ne yapıyorsun?"
Büyük ihtimalle neden hâlâ uzandığımı soruyordu.

"Düşüncelerle oynaşıyorum, katılmak ister misin?" Sesimde alay yoktu, ama alaydı.
Bana yandan bakıp tek kaşını kaldırdığında hızla oturur pozisyona geldim.

"Bana olan kızgınlığını böyle mi gösteriyorsun?" Artık sesimde onun bıraktığı etki yoktu, sinir vardı. Beni azdırıp öylece ortada bok gibi bırakmak, çok adiceydi. Aslında tam da ona göre bir hareketti. Anlık afallayan Ares Bana doğru tüm vücudunu çevirdi. "Anlamadım?"

"Ben zor durumda kalayım diye beni öpüp çekiliyorsun. Sinirini böyle mi çıkarıyorsun benden?" Adi herif.

"Ne? Hayır. Ahter ben sana kızmadım.
Beni yanlış anlıyorsun." Yataktan kalktığımda
Onun ile konuşacağımı sanmıştı belki de. Lakin konuşmadım. Kaldırdığım elimi yüzüne indirdiğimde gözlerim dolu doluydu.
Ares'in yüzü soluna düştüğünde bir süre kaldırmadı. Ben de beklemeyip omzum ile ona vurarak banyoya ilerledim.

Kapıdan sinirimi çıkartıp sertçe çarptım ve kilitledim. Üstümdeki kıyafetleri yırtarcasına
Çıkarttığımda duşakabine girdim. Soğuk suyu ayarlayıp açtığımda su damlaları, göz yaşlarıma eşlik etti. Bugün kesinlikle sinir boşalması yaşıyordum.

.
.
.
.
.

Bana omzunu vurup giden kadın arkasının bakamadım. Başım hâlâ yan tarafa bakıyorken hak ettiğimi biliyordum.
Ahter'in attığı tokat öpüp bıraktığım için değildi, bıraktığım içindi.

Derin bir nefesi içime çektim. Bu nefesi bırakmaya bile hakkım yoktu, yine de nefesi bıraktım. Ahter'in sakinleşmesi için ona zaman vermeliydim. Duştan çıktığında onun ile düzgünce konuşmayı aklıma kazıyarak çıktım odamızdan. Fatih'in odasına doğru gittiğimde sinirimi tekrar vücudumda hissettim. O şerefsizi her gördüğümde aklıma aynı görüntüler gelebilirdi. Fatih'in odasına çalmadan girdiğimde tam da düşündüğüm gibi ikisi de buradaydı. Beni görür görmez ayaklandıklarında kapıyı kapatıp yanlarına gititm. Fatih "ağabey," dediğinde elimi kaldırıp onu susturdum. Muhattabım şimdilik o değildi. Gözlerimi esas muhattabıma çevirdiğimde Yağız yanıma yaklaşıyordu. Tam karşıma geçtiği an yumruğumu sıkıp, ısırık izi olan yanağına değdirdim. Benim bu tokadı hak ettiğim kadar, o da bu yumruğu hak etmişti.

Yere yapışmadan önce yatağa tutunduğu için
Sert düşmedi. Yanağını tutarak hiç şaşkınlık barındırmayan kahveleri ile bana baktı.
"Yağızgül'ün suçu ne?" Diye ciyaklayarak sorduğunda sinirlerimi daha da bozmaya çalıştığını düşündüm. "Siktir git yanağını yıka!" Sesimi yükselttiğim için hızla ayağa kalkıp banyoya gidecekti. Ki durup bana baktı. "Sen o yumruğu bana bu yüzden mi attın?" Deyip Ahter'in bıraktığı izi gösterdi. İz tekrar bakış açıma girince göğüs kafesimde yayılan sinire engel olamıyordum.

"Ulan git şu yanağını yıka öyle gel." Elimden geldiğince sakin kalmaya çalışıyordum. Çünkü haklıydı, Yağızgül'ün suçu yoktu.
Yağız kurbanlık koyun gibi olduğunu söyleye söyleye banyoya girdi. Ahter'in dişinin değdiği
Yanağını gördükçe kıskanıyordum. Akıl alır gibi değildi ama ben o kadının dişini bile kıskanıyordum. Dişlerini birine geçirmek istiyorsa o kişi benden başka kimse olmamalıydı. Tabii beni de ısırmamasını tercih ederim aslında...

Bakışlarım Fatih'e döndüğünde başını eğdi. "Resmen bizi orada gören herkes eşcinsel olduğumu düşünüyor." Başımı umutsuzca iki yana sallayıp benim gözümde her zaman küçük olan kardeşime ilerledim. Onu kendime çekip sarıldığımda karşılığımı anında aldım. "Çok utanç vericiydi ağabey," dediğinde yaşadığı utancı zaten biliyordum. "Eğer yengene değil de bana gelseydin böyle olmazdı. Gidip en entrika çeviren kişileri yanına almışsın. Bu da yetmemiş yamuklun karımı dövmüş, ve siz hiçbirini bana anlatmayacaktınız değil mi?"

Fatih'i kollarımın arasından çektiğimde mahcup ifadesi ile bana baktı. "Yengem azrail gibi başıma çökerdi valla." Söylediklerinde ona hak veriyordum. "Fatih, bu tür durumlarda bana gelebilirsin. Sorunu kolaylıkla halledebilirdim."

"Sen daha kendi başındaki şahısları halledemiyorsun, Fatihkomunkini mi hallediceksin?" Yağız'a baktığımda yanağını yara bantları ile kapatmıştı. Sebebinin o izleri görmemem olduğuna emindim. Bir şeyi kıskandığımda abarttığımı bilirdi.

"Benim başımda Ahter'den başka kadın olamaz Yağız." Kaşlarını kaldırıp bana baktı. "Aferin ağama ama Banu hâlâ sana sarkıntılık ediyor ve eğer karın bunu öğrenirse ağzına sıçmadan sıçar." Sabır. Sabır.

Banu benim sadece arkadaşımdı. Hatta arkadaştan öte çalışanımdı. Niyetinin bozuk olduğunu asla düşünmezdim, ta ki Ahter olay çıkartana dek. Banu'ya farklı bir gözle bakmadığım için onun yaptıklarını görmüyormuşum, yani Yağız böyle demişti.

Aslında Banu'yu işten çıkarabilirdim. İyi bir çalışan olsa dahi karımı rahatsız ediyordu varlığı. Ancak onun ailevi durumu vicdanımı rahat bırakmıyordu. Hasta olan annesine tek başına baktığını bildiğimden onu işten çıkarmayıp şehir dışındaki şirketime gönderdim. Lakin Yağız'ın da dediği gibi Banu hâlâ benim ile sohbetlere girmeye çalışıyordu. Kısa kesiyor olsam dahi Ahter gördüğü an, o telefon münasip yerlerime girebilirdi.

Yağız'a haklı olduğunu belirtircesine başımı salladım. Bana bakıp piç gibi sırıttığında 'hayırdır' dercesine baktım. Cebinden telefonunu çıkarıp bana gösterdi. "Ben de yengenin kavga videosu var!"

Yağız'ın yüzündeki sırıtma benim de yüzüme yayıldığında keyfim yerine geldi. "Önce bana gönder, sonra izleyelim." Yağız gülüp videoyu bana gönderdi. "Valla oğlum, Allah beni yengem gibisinden korusun, sana da sabır versin." Yağız'ın dediğine katılıyordum. Bana sabır lazımdı.

.
.
.
.
.

"...öyle oldu işte." Kasığımda duran elimi kaldırıp kolyem ile oynamaya başladım.
"Ben bu kadarına inanamıyorum ya. Hele de Yağmur'a. Peki ya Serdar'a ne demeli?"
Bakışlarımı karşımdaki dostuma çevirdim.
Duştan çıkar çıkmaz bana attığı mesaj ile geldiğini öğrendim. Tabii ben görene dek kendisi çoktan konağa ulaşmıştı bile. Şimdi de ona başıma gelenleri anlattım. Yağmur'un
Yaptığına epey şaşırdı. Ben de şaşkındım.
Bir insan kuzeninden neden bu kadar nefret ederdi ki? Serdar'a ise diyecek sözüm bile yoktu. "Bende inanamıyorum zeynep, cidden artık bazı şeyler ağır geliyor. Taşıyamayacağımı hissediyorum."
Eğer taşıyamazsam her şeyim dökülürdü.
Yıllardır içimde bir çok şeyi biriktirdim, Sakladım. Kendimden bile sakladım biriktirdiklerimi.

Zeynep diğer elimi tuttuğunda benim için endişelendiğini anladım. İyi olduğuma inanması için elini sıkıp gülümesedim.
"Ama neyse ki bitti. Artık aklıma bile gelmiyorlar."

Zeyneb'in gözleri dolduğunda onu kendime çekip sarıldım. "Keşke daha erken gelebilseydim. Belki de başına bunlar gelmeyecekti." Bu durumdan kendini suçlamamalıydı. Ayrıca geç gelen zeynep değildi, o gün erken çıkan kişi bendim. "Sorun değil canım, gerçekten."

Birbirimizden geri çekildiğimiz an kapı tıklatılmadan açıldı. "Ahte-"

Ares'i gördüğüm an bakışlarımı kapıdan çekip
Zeyneb'e döndüm. O yoktu. Ares yoktu.
Sesim içime kaçıp gizlendiğinde kulaklarımda yetisini kaybetmeye başladı. Aradan ne kadar süre böyle geçti bilmiyorum. Gözlerim bir boşluğa bakarken algılarımı kendimce kapatarak bekliyordum. Sadece Zeyneb'in mırıltılarını duyuyordum.

Kolumda hissettiğim dürtülenme ile bakışlarımı boşluktan tekrar Zeyneb'e çevirdim. "Ben odadan çıkıyorum. Biraz aşağıda falan kalırım. Sizin konuşacaklarınız varmış." Yataktan kalktığında elimi koluna attım. "Ben de geleyim seninle."

Zeynep bu halime kıkırdayıp kolunu elimden aldı. "Ben beklerim, siz konuşun sonra gelirsin." Başımı aşağı yukarı salladığımda zeynep'te arkasını döndü. Gözlerim tekrar ellerimi bulunca kapının kapanma sesini de duydum. Benim yanımda bir çöküntü hissettim, bakmadım. O yoktu.
Belki de konuşuyordu, lakin ben dinlemiyordum. Tekrar kolumu bir el tuttu, bu sefer bakışlarımı o kişiye çevirmedim. Kolumu şu an tutan kişinin varlığını istemiyordum.

Klimanın soğuk havası beni titrettiğinde yorganı üstüme çektim. Şu an odada olan tek ses klimanın sesiydi. Seviyordum bu sesi. Hatta klimanın sesi olmadan uyumak beni rahatsız eder her zaman.

Hafif sarsıldığımda gitmeyeceğini anladım. Bu yüzden hışımla yataktan kalkıp arkama hiç bakmadan, duymadan çıktım odadan. Merdivenleri indiğimde Zeyneb'i, Heval hanım ile konuşurken gördüm. Dostumu o kadından kurtarmak amacı ile hızla yanlarına ulaştım. "Zeynep, avluya çıkalım mı?"

"Olur çıkalım."

♤♤♤

Aradan geçen 4 gün boyunca odamda yalnızdım. Belki başkaları için yalnız değilimdir, ama ben kendi zihnimde yalnızdım. Bu yalnızlık beni sıksa dahi inadımdan vazgeçmedim. Aslında buna inatta denmezdi. Çünkü onun varlığı bana zarardı bu yüzden yok saymak en kolay yoldu.

Son gömleğini de ütüleyip katladım. Konaktaki işleri halletmiş olmama rağmen sırf can sıkıntısından onun işlerini de yaptım.
Akşam olmak üzereydi. Büyük ihtimalle birazdan gelirdi. Ama 4 gündür yaptığım gibi onu yine görmezden gelecektim, yani en azından planım böyleydi. Amcam beni arayıp konağa çağırdığı için Ares ile konuşmam gerekiyordu. Hiç istemiyordum konuşmayı
Ama amcamı özlemiştim. Ailemi özlemiştim.
Sırf onlar için konuşacak, sonra tekrar aynı tavrıma dönecektim.

Ares'in ütülediğim kıyafetlerini alıp giyinme odasına girdim. Hepsini teker teker yerlerine koyarken kokusu beni mayıştırıyordu. Son gömleğinin kolunu çekip burnuma yaklaştırdım ve derin bir nefes aldım.
Kokusunu kıyafetlerine, hatta dokunduğu her şeye bulaştırmayı nasıl beceriyordu? Acaba bende de öyle miydi? Arkamı dönüp kendi kıyafetimi elime aldım. Onu da burnuma yaklaştırdığımda herhangi bir koku alamadım
Ve bu yüzden hayal kırıklığı ile geri bıraktım.

Giyinme odasından çıktığım sıra da tıklatılan kapımın sesini duydum. Eğer Ares olsaydı beni beklemez açardı. Kapıya adımlayıp elimi kulpa götürdüm. Kulpu indirip kapıyı araladığımda karşımda kayınvalidemi görmeyi hiç beklemiyordum. Tek kaşını kaldırıp "müsait misin gelin?" Diye sordu.

Hem neden geldiğini merak ediyordum, hem de saygısızlık etmemek için başımı sallayıp geri çekildim. Ağır adımlarla odaya girdi.
"Kapıyı arkamdan kapat."

Kapıyı kapatıp ben de onun peşine verdim.
Kanapeye oturduğunda ben ayakta kalıp onu izledim. Gözleri ile yanını gösterip "gelin, geç otur hele. Seninle konuşacaklarım var."
Gösterdiği gibi yanına oturdum. Merakım git gide artıyordu. "Dinliyorum Melike hanım."

.
.
.

Melike hanımın ardından kapıyı kapattığımda kendimi sarhoş gibi hissediyordum. Ayakta duramadığımdan dolayı hemen yatağa geçip uzandım. Ancak uzanarak kendime gelebilirdim. Gözlerimi yumduğumda dakikalarca açmayıp düşündüm. Melike hanım neler diyordu öyle? Yatakta birkaç kez dönüp durduğumda içimi kemiren kelimelerden kurtulmaktı amacım, ama olmadı.

Hızla yataktan kalktığımda hiç düşünmedim.
Telefonumu elime alıp çıktım odadan. Kimseye haber vermeden konağın çalışanlarından biri ile konuştum. Arabaya bindiğimde tek istediğim bu konaktan biraz uzaklaşabilmekti. Şoför beni Soylu konağına götürürken elimde telefondan başka hiçbir şey yoktu. Belki orada kalırdım, belki kalmazdım.

Araba Soylu konağında durduğunda indim.
Ben avluya girdiğimde şoförde gitti. Avlunun ortasında durup birkaç kez derin nefesler aldım. Temiz hava iyi gelirdi. İçimin biraz daha rahatladığına inandığımda konaktan içeri girdim.

Koridorları gezerken kaşıma ilk olarak dedem çıktı. Ben ona gülümserken dedem şaşırmış gibiydi. Acaba geleceğimden habersiz miydi?
O an bunu düşünmek istemedim ve ona doğru adımlayıp sarıldım. "Dedeciğim..."

Bana karşılık vermesini istedim, konuşmasını istedim. Yapmadı. Yine bir hayal kırıklığı ile çektim kollarımı. Gözlerim dedemin gözlerine bakamıyordu. Çünkü dedemin gözleri, gözlerime bakmıyordu. "Konuşmayacak mısın benimle?" Cevabını zaten bildiğim bir soruydu. Cevap belliydi; sessizlik.

Başkası olsa küsüp gidebilirdi, ben gitmedim.
Ona ihtiyacım vardı. Bir elini tutup dudaklarıma yaklaştırdım. Öpüp alnıma yasladığımda elini bile çekmedi. Ben onun için tavır koyamayacak kadar yoktum.
Genzimde hissettiğim sızı ile gülümsedim.
"Sizi özlediğim için geldim. Belki birkaç gün kalırım."

Gözlerime değmeyen gözleri ellerime baktı,
Boş olan ellerime. Bir şey demeden adımlayıp yoluna devam etti. Benim arkamda olan bir yere gidiyordu. Arkamı dönüp ona baktım.
Yaşlandığı için yavaş olan adımları ile konaktan çıkıyordu sanırım. Görüş açımdan çıkana dek arkasından sırtını izledim, bana dönmüş olan sırtını. Eskiden bunları bu kadar fazla düşünmezdim. Zihnimde saklar, böylece mutlu olmaya çalışırdım. Şimdi ise her şey taşıyordu...

Odamda amcam ile oturuyorduk. Bana evliliğim hakkında sorular soruyordu ama içimden bir his artık evliliğim hakkında konuşmamı istemiyordu. Geçenlerde Zeyneb'e bile evliliğimde olanları anlatmadım. Hatta cafedeki kavgayı daji anlatamadım. Sanırım bunun sebebi Yağmur'du.

"Yani ne iyi, ne de kötü amcacığım. Orada öyle çok mutluyum diyemem, ama çok kötü olduğumu da söyleyemem." Eğer cevapsız bıraksaydım endişelenebilirdi. En iyisi ortalama bir yanıt verip derinlemesine inmemekti. Cevabım karşısında dudaklarını birbirine bastırıp başını aşağı yukarı salladı amcam. "İyi bari. Senin o konakta yaşadığın her gün aklım sende oluyor."

"Sorun yok, gerçekten. Bu arada minik kuzenim Poyraz ne zaman okula başlayacak?"
Ares şehir dışındayken, Poyraz'ın 5.yaşını kutlamıştık artık okul zamanının gelmesi gerekirdi Poyraz bey'in. "Bu yaz bitsin, inşallah başlayacak." aslında yazın bitmesine çok bir şey kalmamıştı.

Ellerimi birbirine çarpıp kendime çektim. "Ayy o minik elleri ile kalem mi tutucak?" Büyük bir sevinç ile konuşmam amcamı da neşelendirdi. "Tutucak tabii. Hatta benim oğlum okul birincisi de olur." Olurdu valla. Eğer şu an uyuyor olmasaydı üstüne atlar yerdim onu.

Amcam ile yaklaşık 2 saat havadan sudan sohbet ettik. Telefonumu kapattığım için herhangi bir mesaj almadım bu zamana dek.
Böylesi daha iyiydi. Ares gittiğimi öğrendiğinde beni arayacaktı, ve ben onunla konuşmak istemiyordum.

Konağın merdivenlerinden usul usul inerken yemeğin kokusu burnuma doldu. Adımlarımı hızlandırarak konaktan çıktım. Avluya girdiğim an ilk olarak Yağmur gözüme çarptı. O da bana baktığında hiç görmemiş gibi yüzümü çevirdim. "Afiyetler!" Kelimeyi uzata uzata söylemem ile herkesin dikkatini çekmiştim. Dedem dışında herkes bana karşılık verdiğinde Yağmur'a bakmadan oturdum amcamın yanındaki sandelyeye. Yemeğimden yemeye başladığımda cidden fazlası ile açtım.

"Kızım, bugün burada mı kalacaksın?"
Ağzımda çiğnediğim ilk lokmamı yutup babaanneme baktım. "Kalmamı istemez misin babaanne?"

"İsterim, istemesine de sen daha geçenlerde buradaydın. Hem de bir ay kadar burada kaldın. İnsanlar laf eder. Sen ara kocanı gelsin alsın seni. Kimsenin ağzına ismin düşmesin, zaten düştü düşeceği kadar. Bari 'kocası onu istemiyor diye sürekli aile evinde' demesinler."

Babaannemin dedikleri karşısında bir şey diyemedim. Baş hareketi ile onu onaylayıp önümdeki yemeğe baktım. İştahımın kaçtığını hissediyordum. Amcam "anne, yeğenim istediği kadar burada kalabilir. Kocasını aramasına gerek yok. Burası onun evi ister gider, isterse de bir ömür boyu burada kalır."
Dediğinde bile içimdeki burukluk yerini korudu. Amcama göre burası benim de evimdi ama anladım ki; bu konak evlendiğim andan beri benim evim değil. Benim tek bir evim vardı, ve o da artık yoktu.

Boğazımı temizleyip konuştum. "Ben lavaboya gidip geleyim." Ayağa kalkıp kimseye bakmadan konaktan içeri girdim.
Odamın yolunu tutarak ilerliyorken babaannemin dediklerini düşünüyordum.
Haklıydı aslında. Bu konakta daha fazla kalamazdım. Odamdan içeri girdiğimde
Yatağımın üstündeki telefonumu gördüm.
Oraya ilerleyip telefonu elime aldım.
Telefon açılır açılmaz bildirimler düştü.
Çoğu Ares'ten gelmişti. Birkaç kez aramış, ve mesaj atmıştı.

İ.B.: nereye gittin Ahter?

İ.B.: ailenin yanına gitmişsin, neden bana haber vermedin?

İ.B.: Aç şu telefonu!

İ.B.: beni görmezden gelerek kaçamazsın, bunu anlaman gerekiyor.

İ.B.: bazen sinirlerimi en çok bozabilen kişinin sen olduğunu düşünüyorum.

İ.B.: bir sorun mu oldu benim dışımda? Biri sana bir şey mi söyledi? Anneannem?

Mesajlara cevap vermeden çıktım odadan.
Merdivenleri tekrar inerek avluya indim.
Bu sefer bakış açıma giren beklemediğim biriydi. Ares'ti. Onun da erik yeşilleri avluda dolaşıp beni bulduğunda durdu. Onların yanına ilerlediğimde yemek faslının bitmiş olduğunu gördüm. Zaten iştahım kaçmıştı.

Ares'e birkaç adım uzaklıkta olduğumda durdum. Dedemin "seni almaya gelmiş," diyen sesini duydum. Benimle konuştuğu için içimde yeşeren sevinçten dolayı gülümsedim.
Ailemin önünde Ares'i görmezden gelemezdim. Sorun olduğunu düşünmelerini istemiyordum. Ares'e dönüp kuru bir "hoşgeldin," dedim.

"Hoşbuldum." Pek hoşbulmuş gibi demediği için ona saniyelik olarak kaşlarımı çattım. Ben bile taviz verip onunla konuşuyordum, o da benimle düzgün konuşmalıydı. Bu konu da ona kızmayı aklıma not edip daha da yaklaştım kendisine. "Şimdi mi gideceğiz?"

Gözlerini biraz kısıp bana baktı. "Evet, şimdi gidelim."

Başımı hafifçe sallayıp aileme döndüm. Halam bana anında sarılıp kulağıma fısıldadı.
"Burada kalabilirsin canım, biliyorsun değil mi?" Ben de onun kulağına fısıldayıp geri çekildim. "Biliyorum halam, ama gitmem daha uygun olur."

Amcam da bana sarıldığında öfkeli olduğunu anlıyordum. Babaannem ile tartışacaktı büyüktü ihtimalle. Hepsiyle vedalaştığımda geriye sadece dedem kaldı. Ona yaklaşıp tekrardan elini tuttum. En azından vedalaşırken bana bakabilirdi değil mi?
Elini öpüp alnıma yasladığımda öylece bekledim. Bana bakana dek bekleyecektim.
"Dedeciğim, bana sarılmayacak mısın?"

Bana bakmadan sarıldığında farkındaydım ki hemen gitmem için yapıyordu bunu. Aslında ben her şeyin her zaman farkındaydım ama sürekli şu an yaptığım gibi düşüncelerimde dile getirmezdim. Düşüncelerimde bile sineye çekerdim. Yine gülümsedim. En azından sarılıyordu, her ne kadar gitmem için olsa dahi...

Geri çekildiğinde bir saniye de olsa gözlerime baktı. Bana dakikalar gibi gelen bir andı, oysaki sadece bir saniye idi. İstediğimi almış olmanın rahatlaması ile Ares'e döndüm.
Tekrar arkamdan ağlayan Poryaz'ı öpüp çıktım. Ares ile beraber avludan çıktığımız an eli koluma dolandı. "Ne yapıyorsun? Bırak!"
Bırakmadı. Kolumu sıkarak arabaya hızla ilerletti. Arabanın kapısını açıp beni içine tabiri caizze fırlattığında dudaklarımdan şaşkınlık nidası döküldü. Kafayı mı yemişti bu?

Hemen yanımdaki kapıyı açıp oturduğunda ona bağırdım. "Karpuz mu fırlatıyorsun? Ne bu hiddet?"

Ben bağırırken arabayı hareket haline geçirmişti bile. Benim sorularım bittiği an bana hiç bakmadan "kapat şu ağzını!" Diye o da bana bağırdı. Onun aniden bağırmasını beklemediğim için yerime sindim. Hadi ben bağırıyordum, ona ne oluyordu da bana bağırıyordu? Hem de öküz gibi.

Kendimi kapıya yapıştırarak kısık sesle konuştum. "Ailemin yanında benimle düzgün konuş." Bana yandan bir bakış atıp tekrar önüne döndü. "Ayrıca o elin bir daha bana değmesin. Hak etmiyorsun beni. Tek bir tırnağımı bile hak etmiyorsun." Hak etmiyordu işte. Eğer bana dokunup zarar verecekse, kaba kuvvet kullanacaksa hiç dokunmamalıydı.

Dediklerimden sonra süratle giden araba aniden durdu ve öne doğru gittim, neyse ki kendimi son anda tutabildim. Etrafıma baktığımda ıssız bir yoldaydık. "Neden durdun?" Deyip ona döndüm. Kırmızı rengini görmüş bir boğa gibi bana bakıyordu. Sanki bana saldırmak için an kolluyordu. "Esas senin o konakta ne işin vardı Ahter?" Sesi hem kısıktı, hem de keskindi.

"Ailemin yanına gittiğim için sana hesap vermeyeceğim Ares. Bana böyle bir soru soramazsın."

Gözlerini yumup sakinleşmeye çalıştı. Kızaran burnundan anlayabiliyordum öfkesini ama şu an ben de ona öfkeliydim. Belki öfkesinden biraz korkuyordum, ama yine de susmayacaktım.

Bir süre gözü kapalı olan Ares en sonunda gösterdi erik yeşillerini. Sesini daha kısık tuttu. "Kaç gündür beni görmeni bekliyorum, duymanı istiyorum ama sırf sen bana kızgınsın diye bir kez olsun yüzüme bakmadın. Varlığımı yok saydın.
Şimdi ise gitmiş seni biraz bile görmek istemeyen adamın sana bakmasını bekliyorsun, neden?"

Dedem ve benim aramda olan ilişki onu ilgilendirmiyordu. Bunları konuşmak onun haddine bile değildi. "Ailem ile aramda olanlar kimseyi ilgilendirmez."

Gözlerime hayalkırıklığı ile baktığında içimdeki öfke daha da harlandı. Sesimin tonuna tekrar hakim olamadım. "Hem seni ne ilgilendiriyor ki? İster görür, ister görmez. Olan bana oluyor, sana değil!" Benim bağırmam ile onun da kontrolleri bozuluyordu. "Olan bana değil, sana mı oluyor?" Diye fısıldadı. Ona kafamı salladığımda kaşları daha da çatıldı.

Aniden tekrar bağırdığında tekrar kapıya sindim. "Ulan olan bana da oluyor, bana da!
Sen o adamdan her sevgi beklediğinde benim canım yanıyor. Ulan anlamıyor musun? Seviyorum seni, imkansız olduğunu bile bile seviyorum seni. Durum böyleyken olan nasıl sadace sana olsun?" Canımı mı yakmak istiyordu? Bunları onun ağzından duymak acıydı. Beni sevdiğini de onun ağzından duymak sarsıtıcıydı. Eğer şu an sinirden ellerim titremiyor olsaydı belki de beni sevdiği konusunu düşünebilirdim. Tıpkı Melike hanım, Ares'in beni sevdiğini bana söylediği vakit saatlerce düşündüğüm gibi. Lakin şu an beni sevmesi hiç umrumda olmadı.

Gözlerimden düşen yaşlara engel olamıyordum. "Ben dedemden sevgi beklemiyorum, o zaten beni seviyor."
Boğazımdaki yumrudan dolayı konuşmam çok güçtü. Ares bir süre ciddi miyim diye gözlerime baktı. Ardından dudaklarından kıkırtı döküldü. Ben onu hayretle izlerken kıkırtısı kahkahaya dönüştü. Yumruğunu direksiyona vura vura kahkaha atıyordu. Kahkahalarının arasından da "seviyormuş," kelimesini defalarca kez söyledi. Dedem beni seviyordu...

Göz yaşlarım daha da artarken, gülmeye devam ederek yine bana döndü. İşaret parmağını bana doğru tutarak konuşmaya çalıştı. "Geçenlerde bir şey öğrendim senin hakkında," tekrar güldüğünde cümlesi yarı da kesildi. Gülmesini bir yandan tutmaya çakışırken devam etti. "Seni çok seven deden, sen istemediğin halde seni şehir dışında okumaya göndermiş. Üstüne de hiçbir tatilde mardine dönmene izin vermemiş. Sen, deden yüzünden memleketinden uzak kalmışsın 4 yıl boyunca. Buna rağmen seni sevdiğini mi düşünüyorsun? Sen kendini kandırıyorsun.
O adam seni görmemek için, hiç umursamadan 4 yıl uzakta tutup gelmene izin vermemiş."

Hançer gibiydi sözleri. Kalbime vuruyordu. Çenem titrediğinde başımı hızla iki yana salladım. "Öyle değil, sebepleri vardı." Yoktu... benim söylediğim ile daha da gülmeye başladı, ben ise hıçkırarak ağlamaya başladım. Boğazımdaki yumru canımı çok acıtıyordu, o yumrudan daha çok acıtan ise kalbime saplanan gerçeklerdi...

Yıllardır kendi kendime bahaneler üreterek
Sineye çektiğim gerçekleri acımasızca yüzüme vuruyordu. Benim ağlamam şiddetlendiğinde onun gülmesi soldu.
Elimi kapıyı açmak için hareket ettirdiğimde tuttu beni. "Hiçbir yere gitmiyorsun. Hatta bundan böyle o adamla görüşmeyeceksin Ahter." Sesi artık daha sakindi, ama ben sakin değildim.

Şiddetle ona döndüğümde biraz geri çekildi.
Ağlamalarımın arasında sordum. "Kim olarak buna karışıyorsun Ares?"

Gözlerimin içine derin derin baktı."ko-"

"Sen benim hiçbir şeyim bile olamazsın!"
Tıslarcasına söylediklerimden sonra susup kaldı. Kaşlarını kaldırıp bana 'öyle mi?' Der gibi baktı. Ben devam ettim. "Hatta ne demiştin? Beni seviyorsun öyle mi?" Bunu zaten biliyordum. Konaktan çıkmadan önce Melike hanım bana söylemişti.

Ares girdiğim konu ile telaşlandı. "Sus Ahter!"
Susmadım. "Ben seni sevmiyorum Ares. Ben seni asla da sevmeyeceğim."

"Sus diyorum sana."

"Senin gibi biri eğer töreden olmasa hayatımın yanından bile geçemezdi. Siktiğimin törelerinden dolayı hayatım senin ile mahvoldu. O adam diye bahsettiğin kişi en azından benim ailem, dedem. Peki sen kimsin Ares ağa? Ben söyleyebilirim, benim için hiçsin!"

Söylediklerim bittiğinde karşımda bıraktığım bir enkaz vardı. Umrumda bile değildi. Erik yeşilleri bana dolu dolu baktığında sol gözünden bir yaş düştü. Usul usul yanağından dudaklarına, dudaklarından çenesine doğru indi. Omuzları çöktüğünde şoför koltuğunda oturuşunu düzeltti. Bir eli direksiyonu tutarken diğer eli ile de arabayı çalıştırdı.

Yollar akıp giderken ben yüzüme vurulanların taşmışlığı ile ağladım, yanımdaki adam ise
Tek bir göz yaşı dışında hiçbir tepki göstermedi. Yoldaki bakışlarımı hafifçe ona çevirdiğimde dudaklarını birbirine bastırmış kendini zorluyor gibi duruyordu. Gözleri hâlâ doluydu, ama ağlamıyordu. Yol boyunca son kez konuştum. "Seni asla affetmeyeceğim iblisin oğlu." Sesim kısıktı lakin duyduğuna emindim. Dediğime derin ve titrek bir iç çekiş dışında hiçbir tepki vermedi.

Avluya girdiğim an göz yaşlarımı silerek odaya koştum. Bu sırada birine çarptım, lakin kim olduğuna bakmadım. Odaya girdiğim gibi kapıyı kapatıp banyoya girdim ve kapıyı kilitledim. Kapının önünde çöküp daha da şiddetli ağladım. Yıllardır kimsesizliğimi kabul etmemek için her şeyi sineye çektim, ama Ares tek bir akşamda bunu mahvetti. Beni kimsesizliğim ile baş başa bıraktı.
Başımı dizlerime yaslayarak ağlarken saçlarım bile artık bana yük gibi geliyordu.
Sanki her şeyi döksem, kessem rahatlardım.


Bölüm sonu <3

Oy vermeyi ihmal etmeyin lütfen

Bu arada ufak bir bilgilendirme olsunsonraki bölüm Ares'in ağzından bu bölümüm birkaç parçasını okuyacağız. Ve bazı kafa karışıklıklarını gidereceğimi düşünüyorum.

Tiktok ve instagram hesabım; manjima0680

Eh birazcık karışık bir bölüm oldu gibi

Bu bölüm Ahter'e veya Ares'e biraz sinir olmuş olabilirsiniz. Sizce hangisi haklıydı?

Loading...
0%