@manjima068
|
Arkadaşlar biraz yorum yapar mısınız? Bir arkadaş yorum okumayı çok seviyormuş... Ve lütfen oy vermeyi ihmal etmeyin. 14.bölümden sonra, yeni bölümlerin gelme süresi uzayacaktır. çünkü taslaklar bitiyor... ve ben de bazı durumlardan dolayı ne yapacağımı şaşırmış bir haldeyim. bu yüzden bölüm yazmakta zorlanıyorum. isterdim ki sürekli yazabileyim... ♤♤♤ Konaktan içeri girdiğimiz an kapıdaki korumalardan birinin telefonunu kulağına yasladığını gördüm. Büyük ihtimalle Ares'e geldiğimizi haber veriyordu. Korkabilirdim. Kıkırdayıp başımı önüme çevirdim, aslında çeviremedim çünkü duvara yapıştım. Hayır, davara yapıştım. Bu sayede Yağız'ın korkusunun sebebini artık anlıyordum. Sendeleyerek geri geri gittiğimde sebebi canımın acıması değildi, kocamın canımı acıtacak olmasıydı. Kokusundan bile onu tanıyabilirdim, ve ben sıçmıştım. An itibari ile sıçış anlarım yaşanacağını düşünmeye başladım. Ellerimi ile yüzümü kapatıp geri geri gittiğimde Yağız olduğunu düşündüğüm şahısa çarpıp durmak zorunda kaldım. Geri geri gittiğim hiçbir anda yüzümü kesinlikle Ares'e doğru çevirmeyip, eğik tuttum. Ellerim ile yüzümü kapatıyorken bazı bakışları üzerimde hissediyordum. Hem de fazlası ile bakış. Parmağımı biraz gevşetip etrafa baktığımda Hamit ağa ile Hozan enişte dışında herkesin burada olduğunu gördüm. Bugün şansım bana inat gidiyordu. Bana ait olan şans bile bana sırtını çeviriyordu. Ah canım ben... Ares'in kalın sesini duyduğum an araladığım parmaklarımı sıkıca kapattım. "Ahter?" "Efendim kocacığım?" En azından bu insanların önünde olmamalıydı, ama maalesef ki artık çok geçti. Parmaklarımı biraz aralayıp yakışıklı davara baktım ama o bana değil, arkamdaki ikiliye bakıyordu. Hayır, Yağız'a bakıyordu. Gözleri aniden bana döndüğünde irkildim. Ben ona parmaklarımın arasından bakarken, onun kaşları erik yeşillerinin üstüne örtüldü usulca. "Ahter, derhal ellerini yüzünden çek!" Bağırmadan bağırmak bu olsa gerekti. Parmaklarımı yüzümden çekeceğim sıra da yan tarafımda bir hareketlilik hissettim. Göz ucuyla baktığımda Fatih'i bana bakarken yakaladım. Birbirimize anlamlı bakışlarımızı gönderdiğimizde olacak olanı anladım. Bu konuyu Fatih'e kaptırmayacaktım. Ares'i biraz daha sıktığımda Fatih'in sesini duydum. Gözlerinde bariz bir şekilde belli olan öfkesi ile "it siki, karıma mı saldırdın?" Diye soran Ares ile gülmemi zor tutabildim. İt siki, Yağız oluyordu... zavallı çocuk bugün ne de çok arada kaynamıştı. Yağız'ı böyle bir durumdan kurtarmak için lafa ben atladım. "Hayır, o bana saldırmadı. Ben ona saldırdım. Ama sor neden?" Gözlerindeki öfke biraz azaldığında farklı bir duygu gördüm ama ne olduğunu anlamak istemedi canım. Mırıldanarak sabır çekti ve ardından "neden kuduz kadın, neden?" Kuduz falan ayıp oluyor, iblisin dölü. "Senin bu kardeşinin yamuklusu beni dövdü," diye anlatmaya başladığımda Fatih utanç ile çabalamayı bıraktı ve geri çekildi. Saha artık benimdi. "ne yamuklusu? Peki, seni niye dövüyor?!" Son sorusunu bağırarak söylediği için irkildim. Bizi sorgulamak için geri çekilmeye teşebbüs ettiği an ona daha da sarıldım. Artık Yağız ile Fatih düşünsüdü çünkü ben kendimi kurtardım. "Ağabey öyle değil," diyen Fatih ile ben tekrar araya girdim. "Öyle!" Ares'in bir elini tutup çenemdeki şişliğe götürdüm. "Bak, karına ne yaptılar. Çenemi şişire şişire dövdü o pislik." Cidden ağlayacaktım sanırım. Sinir boşalması gibi bir durumun içine girmek üzereydim. Ares yüzünü buruşturup çenemi okşarken ben konuşmaya devam ettim. "Ben dayak yerken senin kardeşlerin beni videoya aldılar. Sonra bende bu yüzden ısırdım Yağız'ı" aslında Fatih videoya almamıştı, ama madem nankörlük ediyordu onu da dahil edebilirdim. Kendimi onun kollarında bir çocuk gibi hissediyordum. Bir de şikayet edince iyice eskilere döndüm. Çocukluk zamanlarımı özlemediğim tek bir anım bile yoktu. Ares'in bir gözü seğirdiğinde ürkütücü bir yavaşlık ile arkama baktı. "Benim karım dayak yerken siz ne yaptınız?" Burnumu çekmem için bir neden yoktu ama ben yine de burnumu bir kez çektim ve yüzümü Ares'in göğsünde sakladım. Tüm Şahkarların önünde rezil olmuştum, var mıydı bundan ötesi? Arkamdan Yağız'ın "vallahi açıklayabilirim," diyen sesi kulaklarıma ulaştı. O an umursamadım daha fazla araya girmem gerekmiyordu. Top tekrar bana atılana dek Ares belimi bırakmadan hesap sordu iki kardeşine, ve ben de keyif ile onları dinledim. "Sonra bu kadın Ahter'i sinirlendirmiş, Ahter'de ona sizin eşcinsel olduğunuzu söylemiş?" Tekrar aynı anda başımızı salladığımızda, şiddetle sallandı Ares'in göğsü. Kahkaha sesi kulaklarımı okşadığında bunu hiç beklemiyordum. Oysaki kardeşi için bana kızar sanmıştım. Kahkahasını durdurduğunda belimi biraz sıkıp başını bana doğru eğdi. "Peki bu dayağı nasıl yedin? Ben bunu anlayamadım." Başını aşağı yukarı salladığında çene hatları keskinleşti. Aniden beni kendinden ayırdığında kollarım boşlukta kaldı. Bir eli kolumu tutarken bizi izleyen şahıslara yönelik konuştu. "Biz odamıza çıkıyoruz." Ne Fatih'in, ne de Yağız'ın yüzüne bakmadan Beni bıraktığında bana arkasını döndü. Tabii dönmeden hemen önce sinirden kızaran burnunu görebildim. Üstündeki ceketi çıkarıp kanapenin üzerine bıraktığında onu izlemekten başka bir şey yapamıyordum. Gömleğinin düğmelerini açtığı esnada sorduğum soru ile bana döndü. Bir yandan son düğmelerini açıyorken bana yaklaştı. "Sana kızmıyorum Ahter," sesinin içine kaçtığını düşündüm. Çünkü öyle duyuluyordu kulaklarıma. Bakışlarımı yere sabitleyip konuştum. "Ama kızıyorsun," kızıyordu işte. Aniden yaşanan bu durumdan dolayı ellerimi destek almak istercesine onun kollarına doladım. Ares'in dudakları alt dudağımı hapsettiğinde ben de ona teslim oldum. Onun beni neden öptüğünü bilmiyordum, ama bildiğim bir şey vardı; daha fazlasını istiyordum. Boşta olan elimi karnına koyup usulca aşağı indirdiğimde amacımı anladığını biliyordum. Ben henüz amacıma ulaşamadan elimi sertçe tuttu. Diğer elini boynundan çektiğimde onu da anında yakaladı. Dudakları geri çekildiğinde ise ihtiyaçla ona baktım. İkimizde nefes nefese birbirimize bakıyorken hâlâ öpme mesafesinde duruyorduk. Parmak uçlarıma yükselirsem ulaşabilirdim. İçimdeki açlık duygusu ile parmak uçlarıma yükseldiğim an eş zamanlı olarak ellerimi bırakıp, bacaklarımı tuttu ve kaldırdı. Ben an ve an ona karşı çoğalan açlığımı onu öperek dindirmeye çalışırken, Ares kucağındaki ben ile beraber yürüyordu. Boynuna ne ara attığımı bilmediğim ellerimi saçlarına daldırıp daha da sert öptüm. Sırtım yatak ile buluştuğunda Ares üstümdeydi. Bana istediğimi vereceğini düşünerek gülümsedim. Öpüşüme karşılık verdiğinde daha da derinleştirmek istedim. Ben yatakta uzanıp öpüşmemizi düşünürken o girdi odaya. Ares baş ucumda durup bana baktığında onu süzdüm. Dizlerinde biten siyah şort, üstünde baya ince duran krem rengi tişört ile sıcaktan kaçmak ister gibiydi. Bana biraz daha bakıp komidinin üstündeki klima kumandasını aldı. Klima ayarını düşürürken sordu "ne yapıyorsun?" "Düşüncelerle oynaşıyorum, katılmak ister misin?" Sesimde alay yoktu, ama alaydı. "Bana olan kızgınlığını böyle mi gösteriyorsun?" Artık sesimde onun bıraktığı etki yoktu, sinir vardı. Beni azdırıp öylece ortada bok gibi bırakmak, çok adiceydi. Aslında tam da ona göre bir hareketti. Anlık afallayan Ares Bana doğru tüm vücudunu çevirdi. "Anlamadım?" "Ben zor durumda kalayım diye beni öpüp çekiliyorsun. Sinirini böyle mi çıkarıyorsun benden?" Adi herif. "Ne? Hayır. Ahter ben sana kızmadım. Kapıdan sinirimi çıkartıp sertçe çarptım ve kilitledim. Üstümdeki kıyafetleri yırtarcasına . Bana omzunu vurup giden kadın arkasının bakamadım. Başım hâlâ yan tarafa bakıyorken hak ettiğimi biliyordum. Derin bir nefesi içime çektim. Bu nefesi bırakmaya bile hakkım yoktu, yine de nefesi bıraktım. Ahter'in sakinleşmesi için ona zaman vermeliydim. Duştan çıktığında onun ile düzgünce konuşmayı aklıma kazıyarak çıktım odamızdan. Fatih'in odasına doğru gittiğimde sinirimi tekrar vücudumda hissettim. O şerefsizi her gördüğümde aklıma aynı görüntüler gelebilirdi. Fatih'in odasına çalmadan girdiğimde tam da düşündüğüm gibi ikisi de buradaydı. Beni görür görmez ayaklandıklarında kapıyı kapatıp yanlarına gititm. Fatih "ağabey," dediğinde elimi kaldırıp onu susturdum. Muhattabım şimdilik o değildi. Gözlerimi esas muhattabıma çevirdiğimde Yağız yanıma yaklaşıyordu. Tam karşıma geçtiği an yumruğumu sıkıp, ısırık izi olan yanağına değdirdim. Benim bu tokadı hak ettiğim kadar, o da bu yumruğu hak etmişti. Yere yapışmadan önce yatağa tutunduğu için "Ulan git şu yanağını yıka öyle gel." Elimden geldiğince sakin kalmaya çalışıyordum. Çünkü haklıydı, Yağızgül'ün suçu yoktu. Bakışlarım Fatih'e döndüğünde başını eğdi. "Resmen bizi orada gören herkes eşcinsel olduğumu düşünüyor." Başımı umutsuzca iki yana sallayıp benim gözümde her zaman küçük olan kardeşime ilerledim. Onu kendime çekip sarıldığımda karşılığımı anında aldım. "Çok utanç vericiydi ağabey," dediğinde yaşadığı utancı zaten biliyordum. "Eğer yengene değil de bana gelseydin böyle olmazdı. Gidip en entrika çeviren kişileri yanına almışsın. Bu da yetmemiş yamuklun karımı dövmüş, ve siz hiçbirini bana anlatmayacaktınız değil mi?" Fatih'i kollarımın arasından çektiğimde mahcup ifadesi ile bana baktı. "Yengem azrail gibi başıma çökerdi valla." Söylediklerinde ona hak veriyordum. "Fatih, bu tür durumlarda bana gelebilirsin. Sorunu kolaylıkla halledebilirdim." "Sen daha kendi başındaki şahısları halledemiyorsun, Fatihkomunkini mi hallediceksin?" Yağız'a baktığımda yanağını yara bantları ile kapatmıştı. Sebebinin o izleri görmemem olduğuna emindim. Bir şeyi kıskandığımda abarttığımı bilirdi. "Benim başımda Ahter'den başka kadın olamaz Yağız." Kaşlarını kaldırıp bana baktı. "Aferin ağama ama Banu hâlâ sana sarkıntılık ediyor ve eğer karın bunu öğrenirse ağzına sıçmadan sıçar." Sabır. Sabır. Banu benim sadece arkadaşımdı. Hatta arkadaştan öte çalışanımdı. Niyetinin bozuk olduğunu asla düşünmezdim, ta ki Ahter olay çıkartana dek. Banu'ya farklı bir gözle bakmadığım için onun yaptıklarını görmüyormuşum, yani Yağız böyle demişti. Aslında Banu'yu işten çıkarabilirdim. İyi bir çalışan olsa dahi karımı rahatsız ediyordu varlığı. Ancak onun ailevi durumu vicdanımı rahat bırakmıyordu. Hasta olan annesine tek başına baktığını bildiğimden onu işten çıkarmayıp şehir dışındaki şirketime gönderdim. Lakin Yağız'ın da dediği gibi Banu hâlâ benim ile sohbetlere girmeye çalışıyordu. Kısa kesiyor olsam dahi Ahter gördüğü an, o telefon münasip yerlerime girebilirdi. Yağız'a haklı olduğunu belirtircesine başımı salladım. Bana bakıp piç gibi sırıttığında 'hayırdır' dercesine baktım. Cebinden telefonunu çıkarıp bana gösterdi. "Ben de yengenin kavga videosu var!" Yağız'ın yüzündeki sırıtma benim de yüzüme yayıldığında keyfim yerine geldi. "Önce bana gönder, sonra izleyelim." Yağız gülüp videoyu bana gönderdi. "Valla oğlum, Allah beni yengem gibisinden korusun, sana da sabır versin." Yağız'ın dediğine katılıyordum. Bana sabır lazımdı. . "...öyle oldu işte." Kasığımda duran elimi kaldırıp kolyem ile oynamaya başladım. Zeynep diğer elimi tuttuğunda benim için endişelendiğini anladım. İyi olduğuma inanması için elini sıkıp gülümesedim. Zeyneb'in gözleri dolduğunda onu kendime çekip sarıldım. "Keşke daha erken gelebilseydim. Belki de başına bunlar gelmeyecekti." Bu durumdan kendini suçlamamalıydı. Ayrıca geç gelen zeynep değildi, o gün erken çıkan kişi bendim. "Sorun değil canım, gerçekten." Birbirimizden geri çekildiğimiz an kapı tıklatılmadan açıldı. "Ahte-" Ares'i gördüğüm an bakışlarımı kapıdan çekip Kolumda hissettiğim dürtülenme ile bakışlarımı boşluktan tekrar Zeyneb'e çevirdim. "Ben odadan çıkıyorum. Biraz aşağıda falan kalırım. Sizin konuşacaklarınız varmış." Yataktan kalktığında elimi koluna attım. "Ben de geleyim seninle." Zeynep bu halime kıkırdayıp kolunu elimden aldı. "Ben beklerim, siz konuşun sonra gelirsin." Başımı aşağı yukarı salladığımda zeynep'te arkasını döndü. Gözlerim tekrar ellerimi bulunca kapının kapanma sesini de duydum. Benim yanımda bir çöküntü hissettim, bakmadım. O yoktu. Klimanın soğuk havası beni titrettiğinde yorganı üstüme çektim. Şu an odada olan tek ses klimanın sesiydi. Seviyordum bu sesi. Hatta klimanın sesi olmadan uyumak beni rahatsız eder her zaman. Hafif sarsıldığımda gitmeyeceğini anladım. Bu yüzden hışımla yataktan kalkıp arkama hiç bakmadan, duymadan çıktım odadan. Merdivenleri indiğimde Zeyneb'i, Heval hanım ile konuşurken gördüm. Dostumu o kadından kurtarmak amacı ile hızla yanlarına ulaştım. "Zeynep, avluya çıkalım mı?" "Olur çıkalım." ♤♤♤ Aradan geçen 4 gün boyunca odamda yalnızdım. Belki başkaları için yalnız değilimdir, ama ben kendi zihnimde yalnızdım. Bu yalnızlık beni sıksa dahi inadımdan vazgeçmedim. Aslında buna inatta denmezdi. Çünkü onun varlığı bana zarardı bu yüzden yok saymak en kolay yoldu. Son gömleğini de ütüleyip katladım. Konaktaki işleri halletmiş olmama rağmen sırf can sıkıntısından onun işlerini de yaptım. Ares'in ütülediğim kıyafetlerini alıp giyinme odasına girdim. Hepsini teker teker yerlerine koyarken kokusu beni mayıştırıyordu. Son gömleğinin kolunu çekip burnuma yaklaştırdım ve derin bir nefes aldım. Giyinme odasından çıktığım sıra da tıklatılan kapımın sesini duydum. Eğer Ares olsaydı beni beklemez açardı. Kapıya adımlayıp elimi kulpa götürdüm. Kulpu indirip kapıyı araladığımda karşımda kayınvalidemi görmeyi hiç beklemiyordum. Tek kaşını kaldırıp "müsait misin gelin?" Diye sordu. Hem neden geldiğini merak ediyordum, hem de saygısızlık etmemek için başımı sallayıp geri çekildim. Ağır adımlarla odaya girdi. Kapıyı kapatıp ben de onun peşine verdim. . Melike hanımın ardından kapıyı kapattığımda kendimi sarhoş gibi hissediyordum. Ayakta duramadığımdan dolayı hemen yatağa geçip uzandım. Ancak uzanarak kendime gelebilirdim. Gözlerimi yumduğumda dakikalarca açmayıp düşündüm. Melike hanım neler diyordu öyle? Yatakta birkaç kez dönüp durduğumda içimi kemiren kelimelerden kurtulmaktı amacım, ama olmadı. Hızla yataktan kalktığımda hiç düşünmedim. Araba Soylu konağında durduğunda indim. Koridorları gezerken kaşıma ilk olarak dedem çıktı. Ben ona gülümserken dedem şaşırmış gibiydi. Acaba geleceğimden habersiz miydi? Bana karşılık vermesini istedim, konuşmasını istedim. Yapmadı. Yine bir hayal kırıklığı ile çektim kollarımı. Gözlerim dedemin gözlerine bakamıyordu. Çünkü dedemin gözleri, gözlerime bakmıyordu. "Konuşmayacak mısın benimle?" Cevabını zaten bildiğim bir soruydu. Cevap belliydi; sessizlik. Başkası olsa küsüp gidebilirdi, ben gitmedim. Gözlerime değmeyen gözleri ellerime baktı, Odamda amcam ile oturuyorduk. Bana evliliğim hakkında sorular soruyordu ama içimden bir his artık evliliğim hakkında konuşmamı istemiyordu. Geçenlerde Zeyneb'e bile evliliğimde olanları anlatmadım. Hatta cafedeki kavgayı daji anlatamadım. Sanırım bunun sebebi Yağmur'du. "Yani ne iyi, ne de kötü amcacığım. Orada öyle çok mutluyum diyemem, ama çok kötü olduğumu da söyleyemem." Eğer cevapsız bıraksaydım endişelenebilirdi. En iyisi ortalama bir yanıt verip derinlemesine inmemekti. Cevabım karşısında dudaklarını birbirine bastırıp başını aşağı yukarı salladı amcam. "İyi bari. Senin o konakta yaşadığın her gün aklım sende oluyor." "Sorun yok, gerçekten. Bu arada minik kuzenim Poyraz ne zaman okula başlayacak?" Ellerimi birbirine çarpıp kendime çektim. "Ayy o minik elleri ile kalem mi tutucak?" Büyük bir sevinç ile konuşmam amcamı da neşelendirdi. "Tutucak tabii. Hatta benim oğlum okul birincisi de olur." Olurdu valla. Eğer şu an uyuyor olmasaydı üstüne atlar yerdim onu. Amcam ile yaklaşık 2 saat havadan sudan sohbet ettik. Telefonumu kapattığım için herhangi bir mesaj almadım bu zamana dek. Konağın merdivenlerinden usul usul inerken yemeğin kokusu burnuma doldu. Adımlarımı hızlandırarak konaktan çıktım. Avluya girdiğim an ilk olarak Yağmur gözüme çarptı. O da bana baktığında hiç görmemiş gibi yüzümü çevirdim. "Afiyetler!" Kelimeyi uzata uzata söylemem ile herkesin dikkatini çekmiştim. Dedem dışında herkes bana karşılık verdiğinde Yağmur'a bakmadan oturdum amcamın yanındaki sandelyeye. Yemeğimden yemeye başladığımda cidden fazlası ile açtım. "Kızım, bugün burada mı kalacaksın?" "İsterim, istemesine de sen daha geçenlerde buradaydın. Hem de bir ay kadar burada kaldın. İnsanlar laf eder. Sen ara kocanı gelsin alsın seni. Kimsenin ağzına ismin düşmesin, zaten düştü düşeceği kadar. Bari 'kocası onu istemiyor diye sürekli aile evinde' demesinler." Babaannemin dedikleri karşısında bir şey diyemedim. Baş hareketi ile onu onaylayıp önümdeki yemeğe baktım. İştahımın kaçtığını hissediyordum. Amcam "anne, yeğenim istediği kadar burada kalabilir. Kocasını aramasına gerek yok. Burası onun evi ister gider, isterse de bir ömür boyu burada kalır." Boğazımı temizleyip konuştum. "Ben lavaboya gidip geleyim." Ayağa kalkıp kimseye bakmadan konaktan içeri girdim. İ.B.: nereye gittin Ahter? İ.B.: ailenin yanına gitmişsin, neden bana haber vermedin? İ.B.: Aç şu telefonu! İ.B.: beni görmezden gelerek kaçamazsın, bunu anlaman gerekiyor. İ.B.: bazen sinirlerimi en çok bozabilen kişinin sen olduğunu düşünüyorum. İ.B.: bir sorun mu oldu benim dışımda? Biri sana bir şey mi söyledi? Anneannem? Mesajlara cevap vermeden çıktım odadan. Ares'e birkaç adım uzaklıkta olduğumda durdum. Dedemin "seni almaya gelmiş," diyen sesini duydum. Benimle konuştuğu için içimde yeşeren sevinçten dolayı gülümsedim. "Hoşbuldum." Pek hoşbulmuş gibi demediği için ona saniyelik olarak kaşlarımı çattım. Ben bile taviz verip onunla konuşuyordum, o da benimle düzgün konuşmalıydı. Bu konu da ona kızmayı aklıma not edip daha da yaklaştım kendisine. "Şimdi mi gideceğiz?" Gözlerini biraz kısıp bana baktı. "Evet, şimdi gidelim." Başımı hafifçe sallayıp aileme döndüm. Halam bana anında sarılıp kulağıma fısıldadı. Amcam da bana sarıldığında öfkeli olduğunu anlıyordum. Babaannem ile tartışacaktı büyüktü ihtimalle. Hepsiyle vedalaştığımda geriye sadece dedem kaldı. Ona yaklaşıp tekrardan elini tuttum. En azından vedalaşırken bana bakabilirdi değil mi? Bana bakmadan sarıldığında farkındaydım ki hemen gitmem için yapıyordu bunu. Aslında ben her şeyin her zaman farkındaydım ama sürekli şu an yaptığım gibi düşüncelerimde dile getirmezdim. Düşüncelerimde bile sineye çekerdim. Yine gülümsedim. En azından sarılıyordu, her ne kadar gitmem için olsa dahi... Geri çekildiğinde bir saniye de olsa gözlerime baktı. Bana dakikalar gibi gelen bir andı, oysaki sadece bir saniye idi. İstediğimi almış olmanın rahatlaması ile Ares'e döndüm. Hemen yanımdaki kapıyı açıp oturduğunda ona bağırdım. "Karpuz mu fırlatıyorsun? Ne bu hiddet?" Ben bağırırken arabayı hareket haline geçirmişti bile. Benim sorularım bittiği an bana hiç bakmadan "kapat şu ağzını!" Diye o da bana bağırdı. Onun aniden bağırmasını beklemediğim için yerime sindim. Hadi ben bağırıyordum, ona ne oluyordu da bana bağırıyordu? Hem de öküz gibi. Kendimi kapıya yapıştırarak kısık sesle konuştum. "Ailemin yanında benimle düzgün konuş." Bana yandan bir bakış atıp tekrar önüne döndü. "Ayrıca o elin bir daha bana değmesin. Hak etmiyorsun beni. Tek bir tırnağımı bile hak etmiyorsun." Hak etmiyordu işte. Eğer bana dokunup zarar verecekse, kaba kuvvet kullanacaksa hiç dokunmamalıydı. Dediklerimden sonra süratle giden araba aniden durdu ve öne doğru gittim, neyse ki kendimi son anda tutabildim. Etrafıma baktığımda ıssız bir yoldaydık. "Neden durdun?" Deyip ona döndüm. Kırmızı rengini görmüş bir boğa gibi bana bakıyordu. Sanki bana saldırmak için an kolluyordu. "Esas senin o konakta ne işin vardı Ahter?" Sesi hem kısıktı, hem de keskindi. "Ailemin yanına gittiğim için sana hesap vermeyeceğim Ares. Bana böyle bir soru soramazsın." Gözlerini yumup sakinleşmeye çalıştı. Kızaran burnundan anlayabiliyordum öfkesini ama şu an ben de ona öfkeliydim. Belki öfkesinden biraz korkuyordum, ama yine de susmayacaktım. Bir süre gözü kapalı olan Ares en sonunda gösterdi erik yeşillerini. Sesini daha kısık tuttu. "Kaç gündür beni görmeni bekliyorum, duymanı istiyorum ama sırf sen bana kızgınsın diye bir kez olsun yüzüme bakmadın. Varlığımı yok saydın. Dedem ve benim aramda olan ilişki onu ilgilendirmiyordu. Bunları konuşmak onun haddine bile değildi. "Ailem ile aramda olanlar kimseyi ilgilendirmez." Gözlerime hayalkırıklığı ile baktığında içimdeki öfke daha da harlandı. Sesimin tonuna tekrar hakim olamadım. "Hem seni ne ilgilendiriyor ki? İster görür, ister görmez. Olan bana oluyor, sana değil!" Benim bağırmam ile onun da kontrolleri bozuluyordu. "Olan bana değil, sana mı oluyor?" Diye fısıldadı. Ona kafamı salladığımda kaşları daha da çatıldı. Aniden tekrar bağırdığında tekrar kapıya sindim. "Ulan olan bana da oluyor, bana da! Gözlerimden düşen yaşlara engel olamıyordum. "Ben dedemden sevgi beklemiyorum, o zaten beni seviyor." Göz yaşlarım daha da artarken, gülmeye devam ederek yine bana döndü. İşaret parmağını bana doğru tutarak konuşmaya çalıştı. "Geçenlerde bir şey öğrendim senin hakkında," tekrar güldüğünde cümlesi yarı da kesildi. Gülmesini bir yandan tutmaya çakışırken devam etti. "Seni çok seven deden, sen istemediğin halde seni şehir dışında okumaya göndermiş. Üstüne de hiçbir tatilde mardine dönmene izin vermemiş. Sen, deden yüzünden memleketinden uzak kalmışsın 4 yıl boyunca. Buna rağmen seni sevdiğini mi düşünüyorsun? Sen kendini kandırıyorsun. Hançer gibiydi sözleri. Kalbime vuruyordu. Çenem titrediğinde başımı hızla iki yana salladım. "Öyle değil, sebepleri vardı." Yoktu... benim söylediğim ile daha da gülmeye başladı, ben ise hıçkırarak ağlamaya başladım. Boğazımdaki yumru canımı çok acıtıyordu, o yumrudan daha çok acıtan ise kalbime saplanan gerçeklerdi... Yıllardır kendi kendime bahaneler üreterek Şiddetle ona döndüğümde biraz geri çekildi. Gözlerimin içine derin derin baktı."ko-" "Sen benim hiçbir şeyim bile olamazsın!" Ares girdiğim konu ile telaşlandı. "Sus Ahter!" "Sus diyorum sana." "Senin gibi biri eğer töreden olmasa hayatımın yanından bile geçemezdi. Siktiğimin törelerinden dolayı hayatım senin ile mahvoldu. O adam diye bahsettiğin kişi en azından benim ailem, dedem. Peki sen kimsin Ares ağa? Ben söyleyebilirim, benim için hiçsin!" Söylediklerim bittiğinde karşımda bıraktığım bir enkaz vardı. Umrumda bile değildi. Erik yeşilleri bana dolu dolu baktığında sol gözünden bir yaş düştü. Usul usul yanağından dudaklarına, dudaklarından çenesine doğru indi. Omuzları çöktüğünde şoför koltuğunda oturuşunu düzeltti. Bir eli direksiyonu tutarken diğer eli ile de arabayı çalıştırdı. Yollar akıp giderken ben yüzüme vurulanların taşmışlığı ile ağladım, yanımdaki adam ise Avluya girdiğim an göz yaşlarımı silerek odaya koştum. Bu sırada birine çarptım, lakin kim olduğuna bakmadım. Odaya girdiğim gibi kapıyı kapatıp banyoya girdim ve kapıyı kilitledim. Kapının önünde çöküp daha da şiddetli ağladım. Yıllardır kimsesizliğimi kabul etmemek için her şeyi sineye çektim, ama Ares tek bir akşamda bunu mahvetti. Beni kimsesizliğim ile baş başa bıraktı.
Oy vermeyi ihmal etmeyin lütfen Bu arada ufak bir bilgilendirme olsunsonraki bölüm Ares'in ağzından bu bölümüm birkaç parçasını okuyacağız. Ve bazı kafa karışıklıklarını gidereceğimi düşünüyorum. Tiktok ve instagram hesabım; manjima0680 Eh birazcık karışık bir bölüm oldu gibi Bu bölüm Ahter'e veya Ares'e biraz sinir olmuş olabilirsiniz. Sizce hangisi haklıydı? |
0% |