Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@manjima068

Oy verip yorum yapmayı unutmayınızz


Gözlerimi açtığımdan beri dakikalar geçti.

kalkıp yeni aileyi görmeliydim ama kalkamıyordum. Aile diyorum, ailem diyemiyorum. Benim ailem soylu konağında kaldı. Yataktan sürünerek yere eğildim. Yavaş yavaş ayağa kalkmaya çalıştığımda tüm uzuvlarım geri yatmak için yalvarıyordu. Onları duymazlıktan gelip giyinme odasına girdim.


Dün gece duşa girmediğim için şimdi almam gerekiyordu. Kıyafetlere bakındığım gerçekten çok zevkli birinin seçtiğini anladım. Yağmur bu sırada kendine kıyafet seçmişti anlaşılan. Beyaz bileklerde biten bir etek ve krem rengi bir bluz aldım. Banyoya girdiğimde ne denli büyük olduğunu yeni yeni fark ediyordum.

Dün pek dikkat etmemiş sadece yüzümü yıkayıp çıkmıştım.


Banyonun kapısını her ihtimale karşı kilitledim ve kendimi hafif soğuk su doldurduğum küvete salıverdim. Uyandığımda Ares yoktu ve tabii böylesi benim için daha iyiydi. Tamam onu kocam olarak görücektim ama yine de onu sevmeyip rahatsızlık duyduğum gerçeğini değiştiremezdim ya.


Burnumda hissettiğim acı ile bir kez daha kocam olacak adama küfür ettim. Burnumun ne halde olduğunu henüz göremedim, acısı bile rezalet halde olduğunu haykıracak türdendi.

İnşallah ares'in burnu kırılır da içim rahat eder diye geçirdim içimden.


Eteğimi ve bluzumu giyinip saçlarımı kurutmadan çıktım. Çıktığım an ile ares'e çarpmam aynı anda oldu. Dudaklarımdan ufak bir inleme kaçtığında acıyan burnumu tutup kafamı ares'e doğru kaldırdım. İlk dikkatimi çeken erik yeşili gözleri oldu. Kısık kısık ve tepeden bakıyordu. Dikkatimi çeken ikinci detay ile kahkahamı koyverdim.

Burnu derin diş izleri ile mosmordu.

Ben kahkahamı durduramıyorken kollarımdan tutup beni sürükledi. Gözlerimi zar zor açtığımda karşımda kendimi ve ares'i buldum.


Beni aynanın karşısına getirmişti.

Şimdi en az onunki kadar kötü olan burnum ile bakışıyordum. Kahkaham yüzümden solduğunda öylece kalakaldım. Ben bu burun ile insan içine nasıl çıkıcaktım?


"Bana gülmeden kendi haline bak ahter. Dinime küfreden müslüman olsa gerek derler ya, seninkide o mesele." Sert sesinde biraz bile alay yoktu. Bu adamın vidalarının biraz gevşemesi lazımdı böyle olmazdı.


Dolgun dudaklarımı aralayıp ona karşılık verecektim ki kapının tıklatılması ile gözlerim kapıya döndü. Kayınvalidemin sesini duyduğumda ise yerimde dikleştim.


"Gelin, çarşafı ver." Çarşaf... kanlı çarşaf.


Bakışlarım ışık hızı ile kocama döndüğünde çaresizce ona baktım.

O ise umursamazca omuzlarını silkti.

"Ares, annene çarşaf falan veremem bir şey yap!" Kısık ve sertti sesim.


Dudaklarından sesli bir nefesi saldı.

"Ben dün sana bu konuda ne yapacağını söyleyecektim, ama gel gör ki sen beni tecavüzcülükle suçlayıp bi de üstüne burnumu ısırdın. kuduz karım benim..." sonda vurguladığı üç kelime içimde bazı hareketlenmelere neden olsa dahi ilk söyledikleri pişmanlık ile yutkunmama neden oldu. Gerçekten bana bu nedenle mi yaklaşmıştı? Sadece konuşacak mıydı? Sonra aklıma dün bana söyledikleri geldi. 'Seninle beraber olup midemi bozmak istemiyorum'


Onun için buydum ben. Tabii ki dokunmayacaktı. Gözlerimi sıkıca yumup açtım. Usul adımlar ile odamızın kapısına yaklaştım.


Bir elim ile burnumu kapadım ve diğer elim ile kapının kulpunu açtım.

Kapının önünden çekilmeden kayınvalideme baktım.

Tek kaşını kaldırıp burnumu tutan elime sabitledi gözlerini. Umursamadan onunla konuşmak istedim.


"Size çarşaf veremem, üzgünüm."

Değilim üzgün falan.


Kaşları yeşil gözlerinin üstüne örtüldüğünde oğlununki ile hiç benzemediklerini fark ettim. Ares'in gözleri bana yeşil eriği anımsatırken bu kadında öyle değildi.


Ağır şivesi ile sesini bana duyurdu.

"O ne demek gelin? Kanlı çarşafı getir." Kanlı kısmına vurgu yapması sinirlerimi bozarken hafifçe başımı çevirip bana hiç yardımcı olmayan kocama öfkeli bakışlarımı gönderdim.


Tekrar kayınvalideme baktığımda sakin olmak için kendimi teskinledim. "Lütfen bizi böyle konular ile düşürmeyin, kanlı çarşaf istemek çok eskide kalmadı mı?"

Sesim şaşırtıcı bir şekilde fazlasıyla sakindi.


Artık öfkesi iyice belli olan kayınvalidem elini koluma attı ve sıktı. Sabit bakışlarım ile ona bakmaya devam ettim.


"Hadsiz! Benimle nasıl konuşursun sen böyle? Oğlum bunu duyduğunda görürsün düşürmeyi." Anlaşılan oğlunun odada olduğundan haberi yoktu. Bir elim ile hâlâ burnumu tutuyorken kolumu elinden kurtardım.


"Çarşaftaki kanı napıcaksınız? Bu ben ve kocam arasında olan bir konu.

Hem eğer düşündüğünüz ve büyük ihtimalle umduğunuz konu olsaydı zaten oğlunuz kendisi rahat durmazdı ve konağı ayağa kaldırırdı." Artık sesim sakin bir tını ile çıkmıyordu. Öfkelendiğimi açık açık belli etsem dahi karşımdaki kadının pek umrunda değil gibiydi.


Biraz geri adımladı ve gitmeden önce son kez şiveli sesini duyurdu. "Evet.

Eğer bir şey olsaydı zaten oğlum seni yaşatmazdı. Bir kadın uğruna namusunu tehlikeye atacak adam değildir benim oğlum."


Arkasından bön bön bakmakla yetindim. Açıkça beni uyarıyordu.


İkidebirde oğlum demesi ise beni daha da sinir etti. Ne değerli oğlu varmış. Kapıyı kapatıp arkamı döndüğümde annesine kusamadığım öfkemi oğluna yansıtmak istedim.


"Oğlumda, oğlum." 


Odanın içine adımladım. Gözlerim ares ile buluştuğunda hâlâ rahat tavrı ile bana bakıyordu.


"İnsan bir şey der. Sen neden öylece durup izliyorsun ki? Ve şu rahatlığa bak! Biri gelip karını açıkça uyarıyor ve sen sadece izliyorsun. Böyle mi koca olucaksın bana?" Sesim hafiften yükseliyordu. Son sorduğum soru ile onunda gözlerine öfke ulaştı ve tekrardan burnunun kızardığını gördüm. Bana doğru adımlayıp parmağını bana doğru kaldırdı.


"Sakın kadın, bir daha benimle böyle konuşayım deme. Karşında yaşıtın biri yok. Hem dün kendin iblisin oğlu demiştin, işine gelince mi insan oluyoruz? Ve biri diye bahsettiğin kişi benim annem. Adetlerde kanlı çarşafı istemek var. Bunu sadece kendisi yapıyormuş gibi ona hakaret edemezsin. Eğer gerekli görürsem kocan olarak yanında olurum ama gerekli görmüyor isem yanında olmam." Sert konuşması bir cevap beklemiyordu ama ben yinede konuşacaktım. Dudaklarımı aralayıp

Ona yükselicekken bir eli ile beni kenara itip hızla çıktı. Çıkmadan önce ise kahvaltıya inmemi söyledi.


"Gerekli gördüğünde yanımda olurmuş, hah! Aptal iblisin oğlu. Boşuna öyle dememiştim zaten. Pislik." Tek başıma olduğum oda da ona dakikalarca saydım. Benim onun yardımına zaten ihtiyacım yoktu.

Ama nedense içimde bir yerlerde yalnızlığımın beni tokatladığını hissettim. Koskoca konakta yalnızdım. Ben çok ufak bir an olsa dahi yanımda olsun istemiş olabilir miydim? Tabii isterim! Bu benim hakkımdı. Bu konu evliliğimizi ilgilendiriyordu ve kendiside buna dahil olmalıydı. Nasıl ki evlendiğimde yanımda olmuşsa bu konularda da olması gerekiyordu.


İki tarafında kabullenmesi gereken bir durum vardı. Biz dün evlendik.

Geri dönmek istesek, geri dönemezdik. Yolun ortasında bekleyip ilerlemek istemesek orada öylece yaşlanıp hiçbir şey yaşayamadan başaramadan boş bir hayat ile çökücektik. Bizim bu yolda ilerlemekten başka çaremiz yoktu.

Belki sevmeyecektik, belki sürekli kavga edicektik, ama en azından ilerleyecektik. İlerlemek için attığımız her adımda yanyana olucak ve evlendiğimiz güne lanetler getiricektik ama ne olursa olsun birbirimizden kurtulamayacaktık.

Ben bunun farkındaydım ve umuyorum ki ares'te bunun farkındadır.


Odamın kapısına doğru adımlayıp aralık kalmış kapıdan çıkıp kapıyı kapattım. Konağı tanımıyor olsam bile en azından aşağı inebilirdim. Köşeyi geçtiğimde ares'in erkek kardeşi ile karşılaştım.


Bana bakıp gülümsedi. Samimi bir gülümsemeydi bu, insanın içini ısıtan. "Günaydın yengem!" Deyip yanıma doğru adımladı.


"Günaydın..." deyip duraksadım. Ben bu çocuğun ismini bilmiyordum. Neyseki kendisi devam ettirdi.


"Fatih, yengem." Ona gülümsedim.

Yanıma gelip beni kendisiyle beraber aşağı indirmek için yürüttü.


"Nasılsın yenge?" Gözlerimi Fatih'in üzerine dikip dikkatle inceledim onu.

Ares kadar uzun ve yapılı değildi.

Ama onunda bir gideri vardı.

Ares gibi koyukahve ve hafif dalgalı saçlara sahipti. Tabii Fatih'in saçları biraz daha uzundu. Ares bu kadar uzun kullanmıyordu saçlarını.

Gözleri ela tonlarında olan Fatih babasından almış olmalıydı bu rengi.

Babalarını hiç görmesem dahi en azından anneleri Melike hanımı gördüm, onun gözleri yeşildi.


Çok hafif kemerli burnuda ağabeyininkine benzemiyordu. Kemerli burnu Fatih'e yakışıyordu.

Onu süzmeyi bırakıp sorusunu yanıtladım. "İyiyim Fatih, Sağol."

Dedim ve sessizce salona indik.


Hizmetliler kahvaltılıkları avluya çıkarıyor, gülüşüyorlardı. Kayınvalidem olan Melike hanım eltisi olan makbule yenge ile beraber kapının eşiğinde konuşuyordu. Benimle konuşurken somurtan kadın eltisine güleryüzlüydü. Ben ve Fatih beraber avluya çıktık. Masada oturan kişilerde gözgezdirdim. Ares'in halası olduğunu bildiğim kadın ve kocası olduğunu düşündüğüm adam yanyana oturuyorlardı. Hamit ağa en başta oturmuş, iblisin oğlu ile sohbet ediyordu. Ve inanılmayacak gibi olan görüntü ile derin bir nefesi içime çektim. Ares dedesine gülümsüyordu, çok içten olan gülümsemesi bende bir çarpıntı oluşmasına neden oldu.

Kendisinde pozitif bir duygu belirtisi gördüğüm için miydi bu?


Ares'in hemen yanında esmer tatlı bir kız vardı, en az 22 yaşında gibi duruyordu. Ares ile Hamit ağanın konuşmasına arada dahil oluyordu.

Kızın yanında dokuz yaşında gibi duran başka bir kız vardı. O da esmerdi ve birbirlerine benziyorlardı. Kardeş olmalıydılar.


Onları incelemeyi bırakmam için Fatih'in sesi yardımcı oldu.

"Yenge, hadi gel durma öyle."

Başımı biraz sallayıp ona doğru gittim ve beraber masanın yanına gittik. Fatih günaydın dediğinde bende ondan bir saniye kadar sonra söyledim. Tüm gözler ikimize (aslında bana) döndü. Beni görür görmez ares'in yanında oturan esmer kız o sandelyeden kalktı. Bana gülümseyip günaydın dedi.

Diğer herkeste karşılık verdi.

Kendimi gülümsemeye zorlayıp ares'in yanında boşalan sandalyeye oturdum. Şimdi küçük kız benim yanımdaydı, diğer yanında da esmer kız. Neden esmer kıza bu kadar taktığımı kendime sorsam cevap veremezdim.


Herkes kahvaltı masasına oturmuştu arada sırada burnuma değen bakışları hissetsem dahi kimse bir şey demiyordu. Büyük ihtimalle sex yaparken birbirimizi ısırdığımızı düşünüyorlardı. Onun dışında herkes kahvaltılıklarını yiyordu. Bir kişi dışında; ben. Kendimi kurtlar sofrasında gibi hissediyor ağzıma tek bir lokma alamıyordum. Tabii yanımdaki mendebur öyle mi? Sanki kıtlıktan çıkmış gibi bi iştahla yiyordu.


Ona bakarken yüzümü buruşturup tekrar kahvaltılıklara baktım. Ares'in iştahı aniden bana da geçmiş olacakki elim çatala doğru gitti. Daha çatalı elime alamadan Melike hanımın sesi kulaklarıma yetişti. "Gelinimiz masayı pek beğenmedi gibi." Gelinin masayı sana yedirsin kayınvalideciğim.


Elim çatalı tutarken gözlerim çok sevdiğim kayınvalidemi buldu.

"Hiç olur mu? Çok beğendim," çatalım ile patateslerden aldım ve ağzıma götürdüm. Kayınvalidemden gözlerimi ayırmadan sinir bouzucu bi yavaşıkla çiğneyip yuttum patatesi.

"Kim yapmışsa ellerine sağlık olsun.

Mis gibi, hayatımda yediğim en güzel patates. Ayıp olmasa parmaklarımı ya-" bacağımın cimciklenmesi ile yüzümü ekşitip sustum. Kocam olacak herifin yanına oturmamalıydım. Yüzümü ona çevirdiğimde kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Omuz silkip masaya odaklandım. Bu sefer kıtlıktan çıkmış gibi yiyen bendim. Evet iştahım aresren dolayı hafiften açılmıştı ama bu kadar da değil.

Kayınvalidem iştahımı açmada yardımcı olan en büyük etken oldu.

Canım kayınvalidem(!)


Ares masadan kalktığında ben de hemen peşinden odamıza çıktım.

Peşinden geldiğimi biliyor lakin arkasına bakmıyordu. Odaya girdiğinde peşisıra giricektim girmesine ama bir kapı yüzüme kapandı. Bir kapı yüzüme kapandı.

Bu kelimeler zihnimde birkaç kez yankılandı. Elimi kapının koluna atıp vücudumdan önce öfkemi gönderip girdim odaya. Ares üzerindeki beyaz tişörtü çıkarmış giyinme odasının yolunu tutuyordu.


"Dur orada!" Durmadı.


Hızla peşinden giyinme odasına girdim. Dün karıştırırken onun gömleklerinin olduğu kısmı görmüştüm. Oraya yöneldiğinde ondan önce davranıp koşarak önüne geçtim. Sırtım gömleklerin olduğu dolabın kapağını bulurken kollarımı göğsümde bağladım. Tek kaşımı kaldırıp en sert ses tonumu kullandım. "Sen beni cimcimlemek, sen benim yüzüme kapı kapatmak, ve yine sen iblisin oğlu beni duymazlıktan gelmek, öyle mi ha?"

Sonlara doğru sesimin yükselmesine engel olamadım. Ailesinin yanında olan yumuşak yüzü, gülümseyen dudakları ve parıldayan erik yeşilleri

Bana bakarken kayboldu. 


O da kollarını göğsünde buluşturduğunda tüm kasları gerildi.

Tıpkı benim yaptığım gibi tek kaşını kaldırıp tepeden bana baktı. Omuzlarına ancak yetişiyordum. Gözlerinde munzur bakışlar oluştu.

"Sen benim dolabıma ulaşmamı engellemek, sen benim giyinmemi istememek, ve yine sen kuduz karım benim namusuma göz dikmek, öyle mi ha?"


Gözlerimi açabildiğim kadar açtım.

Ben ciddi ciddi konuşurken o benimle alay ediyordu.


Dişlerimi sıkıp dudaklarımı araladım. "Ben ciddiyim ares! Bana böyle davranamazsın." Bir şey demesini bekledim ama o kollarını göğsünden çözdü. Usulca dudaklarını araladı ve yine çok yavaşça konuştu.

"Sen şimdi dolabımın önünden çekilicek misin?" Bunu sorarken öyle bir tını kullanmıştı ki tüm vücudum ürperdi. Dolaba kendimi yapıştırdım ve cevabımı böyle belli ettim.


Kafasını aşağı yukarı sallaması ile bir elinin kolumu sarması ve beni dolabın önünden çekip itmesi bir oldu. O anın şokunu atlatıp yine ona döndüğümde ağzımı açıp çirkefleşecektim ki, pijamasını çıkartmış ve boxerını indiren bir adet ares'i görmem ile arkamı dönüp koşarak odaya döndüm.


Kalbim hızla atıyorken kendimi hiçbir şey görmediğime inandırmak istedim. Gördüm mü? Onu bile bilmiyordum. O kadar hızlı olmuştu ki ne oldu ne bitti hâlâ kavramakta zorlanıyordum. Derin nefesler aldım ve verdim. Aynadan aksimi gördüğümde bir elimin kalbimin üzerinde olduğunu o an fark edebildim. Bu çok saçmaydı.


Bunu kendime yapmamam gerekiyordu. Benden midesi bulanan birinden hiçbir şekilde etkilenmemeliydim.


Her şeyi geçtim o benim sevdiğim değildi. Onu çırılçıplak görsem dahi tepkisiz kalmalıydım. Evet böyle olmalıydım, olacaktım. Bana yaklaşmanın midesine zarar olduğunu söyleyen birine karşı aynı tutumu sergileyecektim.


Odadaki kanapeye geçip oturdum.

Ne yapacağımı bilemediğimden ares'i bekledim. Ailesinin yanına gidip onlar ile beraber mi oturmalıydım? Yoksa odamdan çıkmamalı mıydım?

Varlığım hepsini rahatsız eder miydi?

Yokluğuma laf ederler miydi?


Kendi kendime birçok soru sorarken ares'in boğazını temizlemesi ile kendi kafamın içinden çıktım.

Karşıma baktığımda üzerinde lacivert gömlek ve altında siyah kumaş pantolon ares vardı. Koyu kahve hafif dalgalı saçlarını başının arkasına doğru taramıştı. Kokusu sızlayan burnuma dolduğunda gevşediğimi hissettim.


"Ben şirkete gidiyorum ahter."


Birileri beni yoksaymamış ve haber vermişti bana göre büyük bir gelişmeydi. "Peki ares, git."


Kaşlarını kaldırdı birkaç saniye sonra geri indirdi. "Bu kadar mı yani?" Sakince sorduğu soru ile kaşlarını kaldırma sırası bendeydi.

"Başka ne olsun ki?"


Başını sallayıp odadan çıkmak için hareketlendiğinde hızla kolundan yakalayıp onu durdurdum.

"Ares ben ne yapayım?" Gözleri benden önce onu tutan elime değdiğinde yüzümü buruşturup kendime saydım ve elimi hızla çektim. "Ne konuda ne yapıcaksın?"

İlgili ses tonu ile yüz ifademi düzelttim. "Ben ilk kez evlendim farkındaysan. Bu konakta nasıl davranayım konaktakilerin arasına karışmam gerekiyor mu yoksa odada mı kalayım?" Ben evliliğe hazır değildim. Ailemin konağı dışında birileriyle yaşamaya hiç hazır değildim. Kendimi bir ormanda kaybolmuş gibi hissediyordum.


"Ahter bende ilk kez evlendim."

Sesi biraz sıkkın geldi.


"Sen ilk kez evlendin ama evinden ailenden ayrılmadın. Sadece varlığından rahatsızlık duyduğun biri odana taşındı. Ama ben ailemden evimden ayrıldım." Burnumun direği sızladı. Ben amcamı özledim, poyrazı ve mehmeti özledim, yağmuru bile özledim. O özlemiş midir beni? Özlememiştir. O benden her zaman nefret etti. Evlenme kararı alındığından beri benimle tartışmamış olsa dahi beni her gördüğünde öfkeyle baktı. Peki zeynep? Onunla bir kez bile konuşamadık.


Ya dedem? Her sabah asla bıkmadan ilk ona hayırlı sabahlar dileyen, her akşam kahvesini hazırlayan, ne olursa olsun hiç usanmadan ondan hep sevgi bekleyen, asla saygıda kusur etmeyen torununu özlemiş midir?

Pişman olmuş mudur? 


"Ahten ne istersen onu yap. İster odada kal, ister aşağı in. Sana bu konaktakileri sev diyemem. Saygılı davranmanı söyleyebilirim, ama sen daha ilk andan beri annemle tartışmaya başladın. Eğer benim düşüncelerim senin için önemli olsaydı bunu yapmazdın. Annem ve karım arasında kalmak istemiyorum.

Sözümün sizin için yeri ne bilmiyorum ama beni bu duruma sokmayın, sanma ki sadece sana söylüyorum ben bunu annemlede konuştum. Eğer sözümüm bir önemi varsa birbirinize karşı susarsınız."


Haklıydı. Sesimi çıkaramadım.

Bu konuda onun üstüne gitmemeye karar verdim. Çünkü konuştuğunda sesi oldukça yorgun çıkıyordu.

Anında annesinin yanında olacağını söylemeyip, arada kalmak istemediğini söylemesi benim için değerliydi. Sadece başımı sallamakla yetindiğimde odadan çıkmak için kapıya doğru yöneldi. Çıkmadan hemen önce bana son kez bakıp, "yatağın üstünde telefon numaram yazıyor eğer ihtiyacın olan bir şey olursa veya başka bir şey de olur fark etmez. Bana ulaşabilirsin. İyi günler."

Dedi ve çıktı. 


Yatağın üstündeki kağıt parçasına uzandım. Elime alıp numarasını okudum. Bir kez değil defalarca kez okuyup aklıma kazıdım. Ve sonrasında telefonuma kaydettim.

İblisin oğlu.


Sende benim numaramı al. Belki yardımıma falan ihtiyacın olur.


Mesajı göndere basıp sırıttım. Dağ gibi adama bunu yazmak çok hoşuma gitti. Mesaj anında görüldüğünde yazıyor yazısı ile yerimde dikleştim.


Engelleyeceğim.


Gözlerimi şaşkınca açıldı. Bu adam bana hakaret ediyordu. O kim beni engellemek kim. Asıl ben engellerdim.


Sen beni engelleyemezsin. Ama Ben engellerim ona göre he!


Ben ki ahter soylu, beni

engellemekten nasıl söz ederdi.

Bildirim sesi geldiğinde tekrardan uzun ince parmaklarımın arasında olan telefonun ekranına baktım.

Baktığım an derin bir nefesi içime çekme ihtiyacı duydum.


Haklısın, seni engelliyemem. Parmaklarım asla o engelleme tuşuna senin için basmaz. Beynim o komutu vermek istese dahi veremez.

Beynim verdi mi, kalbim izin vermez.


♤♤♤


Şirketindeki odasında oturmuş dosyaları inceliyordu Ares. Sinirleri hiç olmadığı kadar bozuktu. Gün boyu onu gören herkes o kahrolası kadının onda bıraktığı ize bakıyordu. Kimileri korkup sırıtmalarını saklamaya çalışıyordu, kimileri yüzüne baka baka gülüyordu. Bu kişilerden biride evliliğini tebrik etmek için şehir dışından mardine gelmiş en yakın arkadaşı yağızdı.

1 saat önce yine odasına gelmiş onun yüzüne baka baka kahkaha atmıştı,

ve bunun sonucunda Ares onun götüne tekme atıp kovmuştu.


Karısı daha ilk günden onu insanların diline düşürmüştü.

Bunu düşündükçe içi ürperiyordu Ares'in. Kadının gözlerine her baktığında inat görüyordu. O kadın inadın vücut bulmuş hali gibiydi.

Başının boktan kurtulmayacağını hissediyordu. Bundan böyle her sabah gözlerini açıp aynaya baktığında evlendiği gecenin sabahına sövücekti. Tıpkı bu sabah yaptığı gibi.


Kadının canını yakmak istemiyordu. Kendisi istemediği gibi ailesininde yakmasını istemiyordu. Ama annesi ne olursa olsun gelinini istemediği belirtmişti ve rahat durmayacağını bu sabah tüm uyarılarına rağmen çarşaf istediğinde anlamıştı.


Uyarmıştı annesini çarşaf istememesi için. Açıkça karısına asla dokunmayacağını söylemişti. Tüm konağın bildiği bir gerçekti bu. Ares karısı ile cinsel birliktelik yaşamayacaktı. Eğer birlikte olsaydı o kadına baktığı her an midesi bulanıcak, onu odasında görmeye bile tahammül edemeyecekti. İstemiyordu bu birlikteliği.


Kapı çalındığında başını kaldırmadan

"Gel" dedi. Kapıdan içeri giren bekir

Patronuna doğru yürüdü. Bekir, Ares'in kişisel asistanıydı. Boğazını temizleyip, "Ares bey," dedi.

Ares başını kaldırıp bekir'e baktığında devam etmesi için işaret verdi. "Yeni projemizde birkaç pürüz çıktı. Size göstermek istedim. Biz baktık lakin pek anlam veremedik.

Son çare size getirdim. Aslında sizin haberiniz olmadan halletmek istedik ama olmadı." Ares'in kaşlarının çatıldığını gördüğünde beklediği ve kendini sözde hazırladığı bir yüz ifadesi olsa dahi gergince yutkundu bekir. Patronunun iş ile ilgili titizliğini bildiğinden her vakit iğne üstünde gibiydi.


"Ne tür pürüzler çıkmış bekir? Derhal göster!" Sert sesi ile bekir titredi. Ağzını sorunları anlatmak için açtığında patronu onu böldü.

"Anlatma bekir, Göster." Bekir başını salladığında beraber odadan çıktılar.

Ares tüm heybeti ile koridorlardan geçerken kadın çalışanlarının bakışları onun üzerindeydi. Evli olmasını sorun eden pek kadın yoktu onun çevresinde. Ares'in ise o an düşündüğü tek mesele işiydi.

20 yaşında girdiği gün kendi kendine doğum günü hediyesi olarak ilk şirketini açmıştı ve bu böyle çoğalıvermişti. Tabii bunun hazırlığını çok önceden yapıyordu. Dedesi, kendi ares'in babasına güvenmediğinden torunu Ares'i çok küçük yaşta işler ile ilgilenmesi için eğitmişti. Şimdi ares hem kendi şirketleri ile hem de aile şirketleri ile ilgileniyordu.


♤♤♤


Geceye yaklaşıyorduk ve Ares hâlâ yoktu. Gün boyu beş kez odamdan çıkmıştım. Bu vakitlerde evde kim kimin neyi oluyor hepsini öğrenmiştim. Kayınvalidemin ters bakışlarını ve ufak tefek laflarını ise görmezden gelmeyi tercih ederek evlendiğim adamın yanımdaki değerini az çok belli etmiştim.


Tabii bunu bana diyen masadaki esmer kızdı, beritan. Ares'in amcasının kızıymış yani makbule yengenin. Yanındaki 9 yaşındaki kızda beritanın kardeşi berenmiş. Beritan ile konuştuğumda içim ona karşı hafiften ısınmıştı. Bana kayınvalidemi umursamamış olmamın Ares için bir değer göstergesi olduğunu söyledi.

Verdiğim izlenim için hoşnut bir haldeydim.


Belki odamızda tartışıcaktık ama kesinlikle kimsenin kocamın yanımda değeri yokmuş gibi düşünmesine izin vermeyecektim. Ne olursa olsun kocamdı.


Ve tabii bir başka konu ise melike hanımın yani kayınvalidemin, Ares'in sözünü umursamayıp bana söylediği ufaktefek laflardı. Ama ben onun gibi davranmayacağıma kendime söz verdim. Kocamı başkalarının içinde değersiz görmeyecektim.


Tüm bunlar gün içinde düşündüklerimdi. Şimdi ise akşam yemeğine bile gelmeyip ve kimseye tek bir mesaj atıp haber vermeyen adamı boğazlamak istiyordum. İnsan bir haber verir bir şey yapardı. En azından bana haber verebilirdi.

Ona görüldü attım diye tripli miydi acaba? Trip atacak adam mıydı peki?

Fatih sormasam dahi gelip bana şirkette işleri olabileceğini arada böyle durumlar olduğunu söyledi.


Her ne kadar bunu bilsemde içim rahat değildi. Ya beni aldatırsa? Ya sevdiği varsa? Bunu yapmamalıydı.

Eğer birini seviyorsa biz evlenmeden önce kaçıp gitmeliydi. Veya o kadını almalıydı kendine. Sadakat, sadakat, sadakat. Bir ilişkide en önemli olan konu bana göre sadakatti.


Uykusuzluğa dayanamayan gözlerime ağrı girdiğinde gözlerimi yumdum.


Birkaç tıkırtı sesi duyduğumda gözlerimi açtım. Etraf karanlıktı.

Üstüme ne ara örttüğümü bilmediğim yorganı kaldırdım.

Tıkırtılar devam ettiğinde yerimden sıçradım. "Ares," diye seslendim.

Kimseden ses gelmediğinde korkuyla yutkundum. Bir tıkırtı daha duyduğumda gözlerim doldu.

"Acaba iblisin oğlu dedim diye iblis beni çarpmaya mı geldi?" İçimden nas ve felak okuduğumda sesler kesildi. Rahat bir nefes alacakken ensemde hissettiğim nefes ile yerimde sıçradım ve çığlık atmak için ağzımı bir metre açtım.


Ben daha çığlık atamadan ağzım iblisin pençeleri tarafından hapsoldu. Ellerini ve gözlerimden akan yaşları umursamadan, "Allah'ım kurtar beni, vallahi bir daha insanların erik ağaçlarından erik çalmayacağım. Mehmeti ağlatmayacağım. Yemin ederim yapmayacağım," diye devam ediyordum. Ne eller gevşiyordu ne de ensemdeki nefes gidiyordu.


Başka çare yok daha da çarpılma ihtimali aklımda olmasına rağmen iblisin elini ısırdığımda boğuk inleme sesi duyuldu. Kendimi yatağa atıp yorganı üstüme çektiğimde artık yalvarmıyor sövüyordum.

"Beni değil oğlunu al. Benim bir günahım yok. Kahrolası ares inşallah yanında fingirdeştiğin kadınlar seni gebertir." Ben biraz daha devam edecektim ki ışıklar açıldığında dondum. Yavaş yavaş yorganı araladığımda, o aralıktan bana bakan bir çift erik yeşili ile karşılaştım.

Burnumu bir kez çektiğimde yataktan fırlayıverdim. Kollarımı

Ares'e sarıp içli içli ağladım.


Bir yandan ağlıyor diğer yandan da ares'e babasını şikayet etmeye başladım. "Baban ben uyurken geldi. Beni korkuttu. Sonra elini ağzıma kapattı beni öldürmek istedi. Çarpmak istedi." Burnumu bir kez çektiğimde kollarını belime dolayan ares konuştu. "Allah Allah çarpan cinler değil miydi? Ne ara şeytanlarda bu işe bulaştı?"


"Sus ares! Ben burada bir şey anlatıyorum. Müneccim miyim nereden bileyim bunu ben? İblise sor, sana söyler o." Biraz beklediğimde içim rahatlamadığı için anlatmaya devam etmek istedim.

"Sonra ne oldu biliyor musun?"

Bir kez cıkladığında içimden bir ses benimle alay ettiğini söyledi ve tam o esnada beynimde şimşekler çaktı.

Kafamı ne ara koyduğumu bilmediğim boynundan çektim ve usulca ona çevirdim bakışlarımı. Dudaklarını birbirine bastırmış kendini gülmemek için zorluyordu.


Dişlerimi sıkıp "sen..." diye başladığım cümleyi bitiremedim. Çünkü sümüğüm ağzıma girdi. Yüzümü ekşittiğimde kendimi geri çektim ve bu esnada ares kollarını belimden çözdü. Ares'in boynundan akan sümüğe baktığımda ise yüzümü daha çok buruşturdum ve işaret parmağım ile boynunu gösterdim.

"Iyyyhhh sen sümük olmuşsun."


İğrenç görünüyordu.


"Evet ahter, senin sümüğün bana bulaştı."


Kusuyormuş gibi bir hareket yaptım.

Kolum ile dudaklarımın üstünde olan sümüğü sildim. Sonra iğrenç bakışlarımı yine ares'e gönderdim.

Hiçbir şey yapmıyor sadece beni izliyordu. Utancı iliklerime kadar hissettiğimde onu itekledim.


"Gidip silsene üstünü, bekleme."


Hâlâ sabitçe duruyor ve bana bakıyordu. "Ne oldu? Neden temizlemiyorsun?" Tam bu esnada yüzünü ilk kez ekşitti. "Senin sümüğünü temizleyemem. Sen temizle."


"Sen şimdi benim sümüğümden mi iğrendin?" Sanki bebeğiymişim gibi

Davrandığımda kendimi sorguladım.

Bir hışımla ayağa kalktığımda banyoya ilerledim ve söylenmeyi ihmal etmedim. "İyi ares, iyi. Sen böyle sümüğümden iğren. Sanki sümük değil, bok."


Banyoda kolumu ve yüzümü yıkadım.

Çıkmadan hemen önce ıslak mendil aldım ve odaya girdim. Ares yatağın üstüne oturmuş yeri izliyordu.

Onun önüne geçip ıslak mendili boynuna değdirdiğimde gözleri beni buldu. "Bak temizliyorum. Zehirlenip

Ölmeyeceksin. Bir daha sana sümük değdirmem zaten. Malum çok iğreniyo-" kollarımı tuttuğunda sözlerim yarıda kesildi. "Değdir ulan değdir. O burnundaki tüm sümükleri çıkar vücuduma sümüğünün banyosunu yaptır. Sen kendi sümüğünden iğrendiğinde sorun yoktu da ben öyle yapınca mı oldu? Bu ne triptir? Bu nasıl dildir? Söylen söylen bitmedi. Allah yüzümü buruşturduğum anın belasını versin oldu mu ahter?" Şaşkın şaşkın yüzüne bakarken başımı hafif sallayıp "oldu," diyebildim.


Aramızdaki yakınlığı daha yeni fark etmiş gibi irkildi. Yüzlerimiz arasında santimler vardı. Erik yeşili gözleri usulca dudaklarıma dokundu.

Benim koyu kahvelerimde onun dolgun dudaklarını bulduğunda dün gece söyledikleri aklıma geldi. Tüm gücümle onu itip kollarından kurtuldum. Popom yere çarptığında ufak bir inleme dudaklarımdan kaçtı,

Daha fazlası çıkmasın diye dudaklarımı ısırdım. Anın etkisinden çıktığımdan emin olduğumda ayağa kalkıp yatağa geçtim.


Gözlerimi yumduğumda yatakta hareketlilik hissettim. Ares ayağa kalkmış olmalıydı. Aradan dakikalar geçtiğinde uyumak üzereydim.

Yatakta tekrar bir hareketlilik olduğunda ares'in sesi kulaklarımı okşadı. "Kadınlarla falan fingirdeşmiyordum. Bu düşünceleri aklından sil. Şu an hayatımda olan tek kadın sensin ve gelecektede bu böyle olacakmış gibi görünüyor. Senden kurtuluş yok kuduz karım. 2 yılda saç beyazlatırsın sen adama, ama mecbur acısıyla tatlısıyla katlanacağız." Devamı uyku sessizliğiydi.


Gözlerimi araladığımda vücudumdaki mayışıklık işe gülümsedim. Yine bana yabancı olan odadaydım ama bu sefer dün ki kadar rahatsız hissetmiyordum.

Yastığımın altında olan telefona elimi uzatıp ekranı açtığımda saat 6 olmak üzereydi. Yüzümdeki gülümseme genişledi, uzun zaman sonra erken uyandığımdan dolayıydı bu tebessüm. Bedenimi çevirdiğimde

Yine bana yabancı olan bir görüntü ile karşılaştım. Yatağımda biri vardı, bir adam. O adam benim kocamdı. Benim ona yaptığım gibi sırtını bana çevirmiş uyuyordu. Birkaç dakika yanımdaki görüntüye alışmak için izledim. Artık her sabah yanımda yabancı dediğim bu adam ile uyanıcaktım. Ares'i uyandırmamak için yavaşça kalktım yataktan.


Kıyafetlerimi alıp banyoya girdiğimde ilk işim aynaya baktım.

Burnumdaki iz dün olduğu kadar belli değildi ama hâlâ duruyordu.


Küvetin içindeyken elim sürekli olarak kasığımın bir karış üstünde olan kesik izine gidiyor ve okşuyordum. Ben sürekli yara izimi okşuyordum. O yara izinin sevgiye ihtiyacı vardı.


Gri renkteki eşofman takımımı giydikten sonra saçlarımı kuruttum ve çıktım banyodan. Gözlerim ilk olarak yatağı bulduğunda Ares hâlâ uyuyordu. Saate bakmak için yatakta uyuduğum kısma doğru yürüdüm. Telefonu alıp açtığımda saat 06:40'ı gösteriyordu. İç çekip kanapeye oturdum. Burada canım çok sıkılıyordu. Belki ares uyanık olsaydı ona bulaşabilirdim ama uyuyordu.

Aynadaki aksim ile gözgöze geldiğimde yüzümdeki tatlı tebessümü fark edebildim. Ares'e bulaşma düşüncesi miydi böyle gülümseten? Hayır.


Elimdeki telefona döndüm.

Zeyneb'in ismine tıklayıp bana hiç mesaj atmayıp sadece 2 hafta önce arayan arkadaşıma yazmak için parmaklarımı ekranda gezdirdim. 2 hafta önce berdel kararı alındığında gece vakti çokça kez aramış ondan sonra bir daha ulaşmaya çalışmamıştı. Ben ise o vakitler kimseyle konuşabilecek durumda değildim.


Zeyno'm günaydın


Birkaç dakika sonra zeynep mesajı gördü, ve bildirim geldi.


Günaydır ahter


Onun aramalarına cevap vermediğim için darılmış olmalıydı, ama ben gönlünü alırdım.


Bugün müsait isen buluşalım mı?


Zeynep çevrimdışı olduğu için instagrama girdim. İnstagram reelslerine daldığımda bir anda odadan arama sesi geldi. Başımı telefondan ayırıp sesin geldiği yöne baktığımda ares'in telefonunu gördüm. Birkaç saniye uyanmasını bekledim, ama uyanmadı. Telefonumu kanapeye bıraktım ve ayağa kalktım. Ares'in telefonuna doğru yürüyüp elime aldığımda ekranda 'bekir kişisel asistan' yazıyordu. Buna göz devirmeden edemedim, ne de yaratıcı bir isimdi bu böyle. İçimden bir düşünce beni nasıl kayıt ettiğini merak ettiğinde bu kez kendime göz devirdim. O merakı içimden silip attığımda tekrar odak noktam telefon oldu. Belki sesi yaklaştırırsam uyanır diye düşündüm. Ares'in baş ucuna doğru gidip bekledim, ama yok adam uyanmadı ve zaten telefondaki aramada sonlandı.


Bunlardan bana ne diye homurdanarak telefonu başucuna bırakıcaktım ki ekrandaki en az 20 mesaj bildirimi görüntüsünü gördüm. Telefonu şifreliydi ama çoğunun iş ile olduğunu görebildim. Dişlerimi dudaklarıma götürüp düşünmek için kendime zaman ayırdım. Önemli bir durum olmalıydı, ama beyefendi uyanmıyordu. İstemeye istemeye biraz eğildim. "Ares uyan!" Uyanmadı. Sanki kış uykusu.


Elimi hafifçe tişörtünün olduğu koluna dokundurdu. Tenine dokunmak istemedim. Biraz çekiştirip tekrar ares diye seslendim.

Bunu yaparken ona daha fazla yaklaştığımın farkında bile değildim.

Onu inceleme hissine kapıldığımda elim hâlâ tişörtündeydi. Gözlerim öncelikle yüzüne düşen saçlarında dolandı. Yüzünden çekmek için ellerim karıncalansa dahi bunu yapmadım. Alınmış gibi duran kaşlarına indi bakışlarım, sonra uzun kirpiklerine, kavisli burnuna, dolgun dudakları ve keskin yüz hatları. Başka bir kız olsa ondan kesinlikle etkilenirdi, hele de uyurken yüzünde oluşan huzurlu ifadeye. Ama ben başka bir kız değildim, ben onun midesine zarar olan bir kızdım.


İlk gecemizde söyledikleri sinirimi bozunca ellerimi sıkılaştırdım. Kaşlarım çatık, doğrudan tüm öfkemle yüzüne bakıyordum. Hızla yüzünü buruşturdu, ardından homurdanıp yataktan geriye doğru çekildi. Bu sırada tırnaklarımı koluna geçirmiş ve sıkıcı tuttuğumdan dolayı bende yatağa doğru sürüklendim.


Yüzüm yatak ile buluştuğunda önce afalladım ardından utanç duygusunun tüm vücuduma yayılmasına izin verdim. Rezildim.

Yataktan hafif doğrulup Ares'e baktığımda bir elini yatağa koymuş diğer eli ile gözünü ovuşturduğunu gördüm, merhametli tarafım içimden oy kıyamam diye söyleniyordu. Hayır, Kıyarım.


Ağzının içinde mırıldandığında sadece ufak bir kısmı anlayabildiğimi düşündüm. "Gecenin sabahı" sadece bu iki kelime. Kaşlarımı kaldırıp oma baktım ve onunla göz göze geldim. Şaşkınca bana bakıyordu.

"Hangi gecenin sabahı Ares?"

Birkaç kez göz kırpıştırdıktan sonra,

"Ne sabahı?" Dedi hâlâ tam olarak düzelmeyen sesi ile. Gözlerimi koluna indirdiğimde herhangi bir iz göremedim. Tabii göremezdim çünkü tişört kolunun olduğu kısma batırmıştım tırnaklarımı.


"Ahter?" 


"Efendim?"


"İyi misin?"


"Çok iyiyim." Bana bunu neden sorduğunu bile anlayabilmiş değildim ki.


"Neden tırnaklayarak uyandırdın beni?"


Keyfim ve kahyası öyle istedi canım!

Sabah sabah moralim yine bozuldu.

Telefonu onun gövdesine fırlatıp kalktım yataktan. Arkamı dönüp gidecekken durdum. Gidecek bir yer yoktu. Tekrar Ares'e baktım. Telefonu eline almış mesajları okuyor olmalıydı.


Yataktan dolanıp onun arkasına geçtim. Başımı omzununa yaklaştırıp telefon ekranına baktım. Bir ara bana baktığını hissetsem dahi umursamadım. Kocamın telefonu benim telefonum(!) Ekranda görüntülenen fotoğraflardan anladığım tek kısım dün gece kadınlarla fingirdeşmediği oldu. Ama tabii ben ahter soylu ona bunu belli etmeyecektim. Sanki anlıyormuş gibi baktım, adamın yanında cahil gibi kalmayalım. Birkaç dakika sonra heybetli kocamın heybetli sesi kulaklarımı doldurdu.


"Seni işe mi alsam?"


Yüzlerimiz arasında mesafe olması için kendimi ondan uzaklaştırıp yüzüne baktım. "Hı?"


Ciddi bir ses tonu ile tekrarladı.

"Seni işe mi alsam diyorum. Tüm çalışanlarımdan daha iyisin."

Övgü aldığımı zannedip salakça bir gülümseme ile ona baktım. "Biliyorum daha iyi olduğumu."

Başını aşağı yukarı salladı. "Kesinlikle öylesin." Dedi ve biraz gülümseyip devam etti. Bana gülümsedi!


"Hiç çabalamasan anlamadığını bu kadar belli etmezdin ahter."


Yüzümdeki gülümseme yerine dudaklarım düz bir çizgi halini aldı.

Kendimi rezilliğin en üst safhasında hissediyordum, bir yerlerimin kızardığına emindim. Gözlerimi kaçırıp duvarlara baktım. Koyu gri renkteki duvarlarda uzun sayılmayacak bir süre oyalandım.

"Duvarlarımız güzelmiş," dedim.


Boğuk sesi kulaklarıma ulaştığında ona baktım. "Evet çok güzel."


Cidden güzeldi. Zevki iyiydi. Tabii iyi olacaktı benimle evli olan birinin zevki nasıl mükemmel olmayabilir ki?


Yataktan kalkıp banyoya girdiğinde onu izliyordum. Birkaç dakika işlerini halledip çıktığında gözleri bir kez bana değdi ve giyinme odasına gitti. Birkaç dakika da orada kaldı ve çıktı. Üzerinde siyah gömlek, siyah kumaş pantolon ve ceket vardı. Odaya doğru yavaş adımlar atarken

Saatini takıyordu, ama takabiliyor gibi değildi. Ona yaklaştım ve çok temas etmemeye çalışarak saatini taktım. Bunu yaparken üzerimde yoğun bakışlar hissetmem pek umurumda değildi.


Üç adam gerileyip yüzüne baktım.

"Kahvaltıya kalıcak mısın?"

Başını onaylamazca iki yana salladı.

Hâlâ yüzüme bakıyordu ama farklı bir bakıştı bu. Sonra aklıma gelen fikirle dişlerimi göstererek 32 diş sırıttım. "Bende seninle işe geleceğim!"


Kaşları anında çatıldığında eski Ares'in döndüğünü anlamış oldum.

"Hayır gelmeyeceksin. Senin şirkette ne işin var?"


Kaş çatma sırası bana geldi.

Yüzüne öfkeli bakarak tekrarladım.

"Bende geleceğim!"


"Gelmeyeceksin!


"Geleceğim." 


"Gelmeyeceksin."


"Evet gelmeyeceğim."


"Hayır geliyorsun." Bir an duraksadı ve düzeltti. "Yani gelmiyorsun."


Giyinme odasına doğru koşar adımlar ile ilerledim. "Söz ağızdan bir kez çıkar canım. Beni bekle hazırlanacağım."


   

                            ♤♤♤


İki saatin sonunda ben ve Ares onun arabasındaydık. Kazanmış olmanın zaferinin verdiği mutluluk üzerimdeyken Melike hanımın ettiği laflar ve Ares'in somurtmalarını umursamadım. Ares'i fazla beklettiğim için birkaç kez kızdı ama önemli değil.


Bakışlarımı yan tarafımda arabayı kullanan kocacığıma(!) çevirdim.


20 dakikalık yolun 15 dakikasını telefonda konuşarak geçirmişti.

"Neden bu kadar çok konuşuyorsun?" Bakışlarını bana değdirmeden cevapladı beni.


"İş için?" 


"Hayatın iş mi senin?"


"Evet."


Ofladığımda gözleri bir kez üzerimde gezindi. Patronun karısı olduğum için biraz abartmak istemiş olabilirim, üzerimde siyah uzun saten bir elbise vardı; kolları ince askılı, dekoltesi olmayan ve bana oldukça yakışan bir elbiseydi. Kolumda Ares'in saatine en benzeyen siyah saat vardı. Diğer bileğimde Ares'in gerdek gecemizde verdiği iki bilezik vardı, kulağımdaki uzun küpeler ile oldukça uyumluydu.

Saçlarımı ensemden topuz yapıp gözlerime siyah gözlüğümü takarak

Dikkat çekici bir görünüm elde etmiştim. Her bir adımda kulaklarda yankı yapan topuklularımda cabası.

Son bir dokunuş olarak kırmızı ruj sürebilirdim ama kendimi bildim bileli sadece kahve tonlarını yakıştırdığım için dudaklarıma kahve tonlarında ruj kullandım.


"Neden ofladın?" Hayatı iş olan sıkıcı bir adamla konuştuğum için olabilir mi?


"Çok sıkıcısın. Bir insanın hayatı nasıl iş olabilir ki? Hayatına yenilikler almalısın."


Başını iki kez sağa sola sallayıp önüne döndü. Sıkıldığımı hissettiğim için şarkı açmak istedim.

En sevdiğim şarkılardan birini seçtim, şu an yanımda olan adam ve kombinlerimize uyduğunu düşündüm.


Gucci louis frendi prada çalmaya başladığında Ares tek kaşını kaldırıp başını hafif eğdi ve gözlüğünün üstünden bana baktı. Hiçbir şey demeden yola odaklandı. Ben ise yol boyu şarkıya eşlik edip oturduğum yerde sallandım.


Araba oldukça büyük bir şirketin önünde durduğunda Ares indi. Bende arkasından indiğimde beni hiç umursamadan gidecekti ki onu kolundan tuttum.


Bana ne yapıyorsun der gibi baktığında başımı dikleştirdim.

"Bana dokunmak istemiyor olabilirsin. Ki bende sana dokunmak istemiyorum. Ama bu şirkete senin kolunda gireceğim ve sende bana ayak uyduracaksın Ares Şahkar."

Sesim sert ve red istemeyen tondaydı. Başını aşağı yukarı salladığında dudaklarıma hafif bir tebessüm yerleştirdim. Beraber şirkete girmek için yürüdük. Yanyanaydık ve ben onun kolundaydım. Bugün onunla beraber buraya gelmemin nedenleri vardı.

Çalışanları ile arasının nasıl olduğu görmek istedim, özellikle kadınlar ile olan arasına. Bir diğer nedeni konakta canım onun yanında olduğundan çok daha fazla sıkılıyordu. O yokken olduğundan daha da fazla yabancılaşıyordum o konağa.


Şirketin kapısından içeri girdiğimizde bize doğru gelen kızıl uzun boylu bir kadın vardı. Yani kocama doğru gelen bir kadın. Ares'in kolunu sıkıp kadın bize ulaşamadan asansöre doğru yönlendirdim. Çünkü beyefendi yönünü kadına veriyordu! Ama neyse ki ben onu yönlendirdiğimde bana ayak uydurdu.

Asansöre yönlendirirken tek amacım gıcıklık etmekti. Başka bir nedeni yoktu. Hemen arkamızdan gelen kadın Ares'in kolunu tuttuğunda en ters bakışımı kim olduğunu bilmediğim kızıl kadına gönderdim. O da bana aynı bakış ile baktığında Ares'i asansöre çekmekle ne de çok doğru bir karar aldığımı anlamış oldum.


Bugün bu şirkette kan çıkarıcaktım.


Bölüm sonu <3


Lütfen oy vermeyi unutmayın


Bölüm nasıldı?


Nasıl ilerliyor?


Ares hakkındaki düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz.


Ahter hakkındaki düşüncelerde buraya.


Vee tabii yeni gelen kadın hakkında olanlarda buraya


     

Loading...
0%