Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@manjima068

Merhabalarr


Lütfen oy verip yorum yapmayı unutamayınızz


♤♤♤


Kızıl kadının elleri benim kocamın kolunu hafif okşadığında sinirlenmeye başladım. Bakışlarımı Ares'e çevirdiğimde onun kızıl kadına değil de bana baktığını gördüm. Erik yeşili gözleri tansiyonumu ölçmek istiyor gibi bakıyordu. Birkaç saniyelik bakışmamızdan sonra kadının elini kolundan çekme amacı ile bir adım geriledi. "Söyle banu," dedi mesafeli tuttuğu beş kilometreden belli olan sesi ile. Banu tavrını bozmadan gülümsedi. "Ares bugün yapılmasını istediğin toplantı bir saat sonra başlayacak," dedi ve gözleri buldu.

"Ve bu hanımefendi kim? Herhangi bir akraban mı?" Şimdi kim olduğumu gösterirdim sana ama çirkeflik etmeye gerek yok. Bugün patron karısıyız.


Ares birkez daha bana bakıp tekrar banuya baktı. Erik yeşili gözleri banuya baktı... dolgun dudaklarını bir kez yaladıktan sonra sesini banuya bahşetti. "Toplantı için iyi hazırlanmış olduğunu düşünüyorum banu. Diğer konuya gelirsek evet benim bir akrabam," dedi. Dediği gibi gözlerimi şaşkınca açtım ve ona baktım. Ne diyon lan patron bozuntusu? Şu an oymaya kıyamacağım ama yine de yapmak istediğim eriklerini bana gönderdi.

Banuya bakmadan sözüne devam etti. "O benim karım. Çok güzel değil mi? O kadar güzel ki başımı döndürüyor, karşısında tek bir ses etmeye akıl kalmıyor." Hafif gülümsediğimde bunun bir başka anlamının olabileceğini düşündüm.

'İnsanda akıl bırakmayacak kadar inatçı' bence ben onun gözünde böyleydim, hele de bu sabahtan sonra.


Banu denilen kızıl kahpeye baktığımda afallamış gibi duruyordu.

Ben iyice koca avcısı kokusu alıyordum artık. Banu üstündeki afallamayı attığında bana elini uzatma zahmetine girmeden Ares'in diğer koluna girdi ve asansöre yönlendirdi. Bir yandan iş ile ilgili konuşup Ares'in dikkatini dağıtıyor diğer yandan sinirden kuduran bana bakıyordu. Asansöre girdiğimizde

Ben hâlâ kadının cürretine karşı bir şaşkınlık ve öfke içerisindeydim.

Ares'te koluna iki kadın takmış olmanın rahatlığında gibiydi.

Ama ben buna izin vermeyecektim.


"Kocacığım," dedim en kibar sesimle.

Ares'in vücudu aniden gerildiğinde hata mı ettim diye düşündüm. Sonuçta benimle yakınlaşmanın onda ne tür duygular ifade ettiğini söylemişti. Ares'in gözleri beni bulduğunda ikiside susmuştu.

Boğazımı bir kez temizlediğimde boşta olan sağ elimi Ares'in diğer koluna, yani banunun girdiği koluna götürdüm. Ares'in vücudu kasılırken onu rahatsız ettiğimin farkındaydım. Ama gözlerimin önünde bir başka kadın kocamın koluna giriyordu ve bende bundan rahatsız oluyordum. Sevmiyor olabilirdik ama evliydik. Şimdi diyecek bir şey bulamıyordum. İkimizde birbirimize bön bön bakarken Ares durumu anlamış gibi

Banunun elinden kurtuldu. Bende sağ elimi kolundan çektim, çektiğim gibi derin bir nefes verip rahatladı.

İçimde bazı yerlerin kırıldığını hissedebiliyor ve bundan rahatsızlık duyuyordum.


Asansör durduğunda ben Ares'in kolunda olmaya devam ediyordum.

Ares ile banu yine iş hakkında konuşuyorlardı ama neyse ki Ares mesafeyi koruyordu. Koridorlardan geçerken tüm çalışanlar bize bakıyordu. Kimileri hayranlıkla kimileri şaşkınlıkla. Tabii imrenerek bakanlarda olmuştu. Bir odaya girdiğimizde Ares'in olduğunu anladım. Hemen arkamızda banu da girdiğinde gözlerimi devirdim. Bizi bugün rahat bırakmayacak mıydı bu kızıl cadı?


Ares'in kolundan çıkıp onun masasının önünde duran koltuğa oturdum. Ares kendi yerine geçtiğinde banu ayaktaydı. 'Aferin böyle yerini bil' hayır yani patronuna ismiyle hitap etmesi çok saçmaydı, yerini bilmeyen biri olduğunu daha o vakitten anlamıştım. Ares'in sesi ile banuyu süzmeyi bıraktım. "Banu sende otur."


Banu pişkince gülümseyip karşıma oturdu. Oturmak için özellikle Ares'i

Beklemiş gibi hissettim ve bu zaten sıkkın olan canımı daha da sıktı.

Gözlerimi banuya sabitlediğimde tek odak noktam oydu. Her konuştuğunda sesine cilve katmaya çalışıyor ve saçları ile oynuyordu.

Derin göğüs dekoltesinde duran küçük göğüslerini sürekli eğilerek daha da gösteriyordu. Artık gözüm seğirmeye başlamıştı. "Banu," dedim sert çıkmasına engel olamadığım sesimle.


Banu bana döndüğünde her ne kadar bakmasam dahi Ares'in de bana baktığını hissedebiliyordum. "Efendim Ahter?" Samimiyeti ile kaşlarım gözlerimin önünde perde gibi durdu. "Ahter değil, hanım."

Bir an duraksadığında devam ettim.

"Ares değil, Ares bey. Ve odadan çıkmanı istiyorum. Kocam ile konuşacaklarım var ve bunu çalışanlar önünde yapmak istemiyorum. Karı koca arasında özel konular." Her bir kelimem ile sinirlenen banu itiraz edeceği belli olan bir yüz ifadesi takındı ve dudaklarını araladı. Lakin bir başka ses onu böldü. "Çık banu," dedi Ares.


Çıksın tabii, görürsün sen banuyu.

Banu sessizce çıkıp kapıyı kapattığında ben ve Ares başbaşa kaldık. Banunun kalktığı koltuğa bakıyor Ares'e gözlerimi değdirmiyordum. Benim aksime Ares'in yoğun bakışları bir kez olsun üzerimden ayrılmıyordu. Artık sessizliği bozmak ister gibi "ne konuşacaksın ahter hanım?" Dedi benimle dalga geçercesine ama sesinde biraz bile dalga tonu yoktu, çok sertti. Biricik çalışanına böyle davranmam zoruna gitmiş olmalıydı.


Bakışlarımı yine ona değdirmeden cevapladım onu. "Anlaşılan burada bazı işler uygunsuz yürüyor Ares."

Yaptığım imayı anladığını biliyordum. Ama o anlamamış gibi

"Nasıl bir uygunsuzluktan bahsediyorsun?" Dedi. Cidden o kadın için miydi bu sert ses tonu.

Daha önce hiç duymadığım kadar sert ve kızgındı. Ama geri durmayacaktım bende sesimi biraz daha sertleştirdim. Ares inatsa ben daha inattım beni küçük düşüremezlerdi. Ne gözlerimin önünde ne de arkasında böyle davranamazlardı.


"Tüm çalışanların sana Ares diye hitap edip koluna girebiliyor mu Ares?" Evet ben rahatsızlığımı belli ettiğimde ona karşı mesafesini korumuştu ama bu yine de hatası olduğu gerçeğini değiştiremezdi. O kadın daha en başından onun koluna girebilecek durumda olmamalıydı.

Bıkkın bir nefesi verdi Ares. "Tüm çalışanlarım bana Ares diye hitap etmiyor ahter. Ama banu sadece bir çalışan değil." Bakışlarım anında onu bulurken aynı zamanda ayağa da kalkmıştım. "Ne demek sadece bir çalışanım değil? Sen neyden bahsediyorsun be adam? Rezil!"


Son kelimem ile Ares'te ayağa kalkıp hızla bana geldi. Bir kolumu tuttuğunda ondan kurtarmak istedim lakin gücüm yetmedi. "Bırak Ares. Miden kaldırmaz bana dokunmayı sonra banunun üstüne kusarsın aman aman!" Burnundan soluyordu.

Gözlerini kapatıp saniyelerce öyle bekledi. Açtığında kolumu bırakıp iki adım uzaklaştı benden. "Yanlış anlıyorsun Ahter. Banu benim arkadaşım. Ayrıca şirkette önemli isimlerden biri de banu." Sesi biraz daha sakin geliyordu. "Ne olmuş önemli isimlerden biriyse. Ya kadın benim karşımda göğüslerini sana gösterebilmek için girmediği hal kalmadı ve sen hâlâ arkaşım mı diyorsun? Ben istemiyorum onu!"

İtiraz kabul etmeyen bir ses tonu kullanmıştım ama Ares'e bu sefer bir etki vermiş gibi değildi.


"Senin isteklerin doğrultusunda hareket etmem kadın! Yerini bileceksin işlerime ve sosyal hayatıma karışamazsın." Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp başımı aşağı yukarı salladım.

"Demek öyle Ares ağa. Bu sende de öyle olacak. Sen de benim hayatıma karışmayacaksın. Ben şimdi gidip iş başvurusu yapacağım." Deyip hızla odadan çıkacaktım ki daha kapı kulpuna dokunamadan beni tuttu. Sırtım hızla duvara çarptığında dudaklarımdan cılız bir inleme döküldü. Ares'in kolları beni duvar ile kendi arasına almıştı. Yüzü yüzüme çok yakınken dudaklarını araladı. "Sakın işe gireyim deme! Gün boyu burada benimle kalacaksın." Sesi fısıltıydı ama bağırma etkisi bırakıyordu.


"Neden yanında kalayım Ares? Arkadaş niyetine sana yapışan kadın ile aranda olanları izlemek için mi?"


Diş izlerimin hâlâ hafiften olan burnu kızarmaya başlamış ve gözlerini yine yummuştu. O an anladım ki sakinleşmek için gözlerini yumuyordu. Gözlerini tekrar açtığında daha sakin gibiydi. "Ben ve Banu arasında hiçbir şey yok Ahter."

Onu bir kez göğüsünden itekledim lakin nafile. "Sen belki ona karşı aynı davranmıyorsundur bilemem ama o kadın açıkça sana sulanıyor Ares."

Benim sesim onunkine göre sakin değildi. Sakin olmak gibi bir niyetimde yoktu. "Ve sen Ares sakın farketmiyorum deme! Sen onun niyetine rağmen sana yaklaşmasına izin veriyor ve arkadaşım diyorsun. Neden?" Bana bir açıklama yapması gerekiyordu. Bana karışamazsın deyip sustaramazdı beni.


Dudaklarını aralayıp kendini konuşmaya hazırlamıştı ki kapının çalınmadan açılması ile benden uzaklaştı. Bakışlarım kapıyı bulduğunda sarışın ve kahverengi gözlü, yapısı Ares'e yakın olan bir adamın içeri gördüm. Bakışları sadece Aresteydi beni henüz görmemişti. "Ah kardeşim. Burnun yine biber gibi olmuş, yine neye sinirlendin böyle?" Diye sordu. O an anladım ki bu adam Ares'in yakın bir dostu. Çünkü şirket çalışanı gibi giyinmemişti. Ares'e doğru yaklaşıyordu ki gözleri beni buldu. Şaşkınlık ile kalakaldığında dudaklarını araladı. "Haaa hee..." böyle deyip duraksıyordu ta ki yüksek bir sesle şakıyana kadar. "Haaaaa bu şey değil mi? Hani seni dişleyen yenge." Deyip bir kahkaha attığında şaşkınlıkla bakıyordum karşımdaki eksik tahtaya. Utanç, şaşkınlık ve öfke şu an içimde olan duygular bunlardı.


Ares homurdanıp kendi koltuğuna doğru yürüdü. Kendini sinirle koltuğuna bıraktığında eksik tahtanın kahkahası kesilmişti.

Ares'i görmezden gelmeyi tercih ederek bana yaklaştı ve elini uzattı.

"Merhaba yenge, ben yağız. Utandırmış olabilirim özür dilerim.

Ben şu sinir adamın en yakın dostuyum." Samimi bir tip gibi duruyordu ama kesinlikle eksik tahtaları vardı. Bende ona elimi uzatıp elini sıktığımda yan tarafta birilerinin homurdanma sesi geliyordu. "Merhaba bende Ahter, Ahter soylu. Tanıştığıma memnum oldum." Deyip gülümsedim.


"Ahter soylu falan değilsin. Benimle evlendiğin gün Şahkar oldun sen. Ahter Ares Şahkar." Dediğinde ona bakmadan elimi yağız'ın sımsıcak olan elinden ayırdım. Onun bu dediklerini duymazlıktan gelmeyi tercih ettim ve sustum. Şu an ona karşı ciddi bir öfkem vardı.


"Ortam biraz gergin, yağ lazım mı?"

Dedi yağız. "Yağ ne alaka yağız?"

Ares'in boğaz temizleme sesini duyduğumda da ona dönüp bakmadım. Yağız'ın koltuğa geçip oturduğunu gördüğümde bende onun karşısına oturdum. Yağız bir Ares'e bir de bana bakıyordu. "Ne oldu yağız?" Dediğimde yerinde biraz dikleşti. "Yenge Ares sana seslenip seni yanına çağırdı ya ondan bakıyordum." Dedi. Duymamıştım Ares'i, ne ara çağırdı ki?


"Duymadım." 


"Nasıl duymadın? O sesi bir insan nasıl duymaz ki? Ayrıca ben koltuğa geçtiğimde söylemişti bunu sende benimle geldin. Sanki duydun ama takmadın gibi."


Hayır. Gerçekten duymadım. Bakışlarımın odağı hâlâ yağızdaydı.

Çok uzatmadan Ares'e döndü ve biraz sohbet ettiler. Birkaç dakika sonra hissettiğim bazı hareketlilikler oldu ama başımı önümden kaldırmadım. "Yenge?" Yere bakan bakışlarımı önümde oturan yağız'a çevirdim. "Efendim?" Diye sordum.

"Kocan toplantıya gitti. Tabii sana bunu söyledi ama sanırım sen bunu da duymadın?" Daha çok sorar gibiydi. Başımı aşağı yukarı salladım.

Bana deliye bakar gibi baktı. Deli kendisiydi. "Neyse ne. Ben seni çok sevdim yenge." Heyecanlı çıkan sesi ile içinde olduğum dünyadan çıktım.

"Vallaha mı?" Diye sordum ciddi bir merak ile.


Başını aşağı yukarı sallayıp anlatmaya başladı. "Geçen Ares'i burnunda diş izleri ile gördüm. Bunun olması imkansızında ötesindeydi bana göre. Sonra ona ne olduğunu sorduğumda yengen dişledi deyince sana tam o an hayran kaldım. Ama şu an anlıyorum ki tek dişleyen sen değilmişsin." İçimi ufak bir utanç dalgası vurduğunda elim istemsizce burnuma gitti. Fondöten kullanmayı sevmediğimden dolayı burnumdaki iz hafiften belli ediyordu. Yarına iz kalmazdı.


"Hemen utanma sen." Dediğinde başımı aşağı yukarı sallamak ile yetindim. "Yenge bir şeyler içmek için kafeteryaya inelim mi?" Bu fikir bana çok iyi geldiği için beraber çıktık. Kafeteryaya indiğimizde çokta kalabalık olmadığını gördüm.

Ben vişne suyu alırken yağız türk kahvesi aldı. Bu sıcakta içilir miydi türk kahvesi. Ona garip garip baktığımı hissetmiş olacak ki bakışlarını bana döndürdü.

"Yenge sen hiç öyle bakma. Yaz kış ben ve Ares türk kahvesi içebiliriz."


Ares'te mi türk kahvesi seviyordu?

"Ares seviyor mu ki türk kahvesini?"

Bu soru dudaklarımın arasından çıktığında kendime kızdım.

"Seviyor tabii" diye yanıtladı beni.


Aradan iki saat geçmiş olmalıydı. İki saat boyunca kafeteryada kalmış sürekli bir şeyler içerek ve konuşarak vakit geçirmiştik.

Tam da dediğim gibi bu adam eksik tahtaydı ama iyiydi, sevilecek biriydi.

Yağız'ın son dediğine kahkaha attığımda gözüm bir anlık giriş alanına döndü ve kahkaham yüzümde soldu. Yağız'da baktığım yöne baktığında onunda yüzünün düştüğünü az çok görebildim.

Kızıl kahpe alanımızı işgal etmeye geliyordu. "Sevmiyorum bunu," dedim huysuz çıkan sesimle.

"Al benden de o kadar."


Şaşkınca yağız'a baktığımda o da bana döndü. "Sen neden sevmiyorsun yağız?"


"Sürekli Ares'in gözüne girmeye çalışıyor. Kendini böyle düşüren kadınları sevmiyorum." Dediğinde

Düşüncelerimde ne kadar da yanılmadığımı anladım. Gerçi her şey zaten ortadaydı. "Ama senin arkadaşın bu durumdan pek rahatsız değil gibi" diye kısık sesle homurdandım. Ama yağız zaten duymuştu. "Ares'in pek umrunda olan bir durum değil. Eğer bizimle aynı baksaydı olaya rahatsız olurdu.

Ama onun aklından bile geçmediği için bizim gibi ondan nefret etmiyor.

Sıradan bir arkadaş ve önemli bir çalışan gözü ile bakıyor. Şimdi yalan yok kadın işinde iyi. Ama ahlaki olarak bana göre iyi değil."


Kadın ares'in umrunda değildi demek. Yine de onu kendinden uzak tutmalıydı. Üstelik benim ona karışamayacağımı söylemesi çok ayrı bir konuydu zaten. Gözüm tekrar kızıl kahpeyi bulduğunda elimde vişne suyu kayıp düştü. O an parmaklarımın tutmadığını hissettim. Neden Ares o kadının yanında duruyordu. Ben ve dostu buradayken, neden o kadın?

Vişne suyu düştüğünde çıkardığı sesten dolayı ikisininde bakışı bana dönüyordu. Ki ben onlar bakmadan önüme döndüm. Yağız birkaç şey deyip önümdeki masaya ve kollarıma peçete tuttu. Elbisemin içine kadar hissettiğim vişne suyu fazlasıyla rahatsızlık veriyordu ama aklım durmuş gibiydi. Bir elim kalbime doğru giderken üstüme halsizlik çöktüğünü hissettim.Böyle olurdu bana. Değerlerim düşüktü benim.


Yağız benim kolumdan tutup kaldırdığında çıkmak için bir adım atıyordum ki diğer koluma bir elin hafifçe dokunduğu hissettim. Kızıl. Kahpenin yanında aksi bir şey yapmak istemediğimden durdum.

Ne konuştular? Veya konuştular mı bilmiyorum. Sadece yönlendirildim bunu biliyorum. Bir yere oturtulduğumda bunun koltuk olduğunu anladım. Yağız, Ares onu umursamıyor demişti. Öyleyse neden

Aynı masada oturuyorlardı?

Bakışlarımı hafifçe kaldırdığımda bana bakıp dudaklarını hareket ettiren bir Ares gördüm. Gözlerinde endişe mi vardı ya da öfke mi vardı anlayamadım. Neden endişe olsun ki?


Ben ise öfkeliydim. Bas baya ona kendini beğendirmeye çalışan birinin yanında duruyordu, üstelik ben hemen yan taraflarında kendisinin arkadaşı ile oturuyorken. Bu davranışın kendime hakaret olduğunu düşünüyordum. Ben varken, işi olmadığı sürece benim yanımda olmalıydı.


İçimde oluşan gurur zedelenmesi ve öfke ile bir anda kalkıp onun yakasına yapıştım. Tabii bu Ares'i afallattı. Onu hiç umursamadım dişlerimi sıka sıka konuştum.


"Seni şimdiden uyarıyorum Ares ağa.

Hele benden başka bir kadına sadece bak, sadece bak. Senin bu gözlerini yerinden çıkartır o kadınında baktığın yerlerini bakılmayacak hale getiririm. Beni sevmiyor olabilirsin, bende seni sevmiyorum. Ama sen benim kocamsın! Bana bakmadın mı? Başka kadına hiç bakamazsın.

Ne olursa olsun sen bana aitsin Ares.

Bir daha sakın beni küçük düşürecek herhangi bir harekette hele bir bulun. O vakit belanı bulursun. Ve tekrar söylüyorum, sen benimsin. Başkasının değil! Beni sevmiyorsan başkasını hiç sevemezsin." Dedim ve sertçe onu itekledim. Yani iteklediğimi sandım.


Bir hışımla odasından çıktım. Tüm öfkemle koridorları geçip çıktım şirketten. Daha evliliğimizin başında onu uyarmam gerekiyordu. Ve ben öyle yaptım. Derler ya yılanın başını küçükken ezmek gerek, diye.

Ben bu söze her zaman katılırdım.


Şirketin önünde beklerken bulduğum ilk taksiye atladım. Dışarı çıkma hevesimi tamamen kaybetmiş durumdaydım şu an. Bir kez kocamın şirketine gideyim dedim onu da bana soka soka burnumda getirdiler. Gözlerim dikiz aynasından ikide bir de bana bakan adama çevirdim. Şu an zaten sinirliydim bir de milletin sapıklığını hiç çekemezdim. Gözlerimi devirip bakışlarımı yan cama verdim. Taksi Şahkar konağının önünde durduğunda şoför'e baktım.

"Ne kadar?" Terstim biliyorum. Ama yol boyu bakışları ile beni soymuş birine karşı tavrım ancak bu olabilirdi. "Sana 100 olsun hanımefendi," dediğinde sabrımın sınırındaydım. "Olmasın bana 100 falan," diye sesimi yükselttim ve 300 türk lirasını onun önüne fırlatarak çıktım.


Konaktan içeri girdiğimde tüm kadınlar (melike hanım, makbule yenge, leyla hala yani Ares'in halası, beritan ve hizmetliler.) Oturmuş kahve içiyorlardı. Beni gördüklerinde bakışları üzerimde bir saniye bile oyalanmadı. Sanki beni hiç görmemiş gibi önlerine dönüp sohbetlerine devam ettiler. Derin bir nefesi içime çekip merdivenlerden çıktım. İçimde dinmeyen öfkeden dolayı odamın kapısını bir hiddetle açıp aynı hiddetle kapattım. Kirli olan üstümü değiştirip banyo ettim.

Gün boyu konaktan çıkmayı düşünmediğim için sabah giydiğim gri eşofman takımını tekrardan giydim. Kendimi yatağa attığımda gözüme komidinin üzerindeki telefonum düştü. Elimi kaldırıp sertçe alnıma vurdum. Telefonumu almayı unutmuştum ve bu aklıma gördüğümde geliyordu.


Yataktan doğrulup telefonu attığımda bir yandan sövüyordum.

Akıl mı kalmıştı? Telefonun ekranın açıp tekrar yatakta uzandığımda bildirim düştü ekrana. Zeynep mesajıma cevap vermişti.


Bilemiyorum bugün çok yorgun hissediyorum. Nedenini sorma çünkü bende bilmiyorum.


Yüzüme bir gülümseme kondurduğumda zeyneb'i aradım.

Aramanın bitimine yakın cevapladı.


"Efendim ahter," diyerek ilk konuşan oldu. "Mesajını daha yeni gördüm. Öyleyse yarın buluşuruz. Zaten bugün bulaşacak moral kalmadı bende." Dedim bıkkın olan sesimle.


"Neden ne oldu?" Dedikodu nerede zeynep orada. "Ares ağa ile ilgili."


"Tartışınız mı?" Birkaç saniye duraksadım. "Yani evet. Gerçi ben ve o hiç anlaşamadık ki."


"Sen şimdi gerdeğede girmedik dersin ve ben şok olurum," dediğinde sinirden güldüm. "Öyleyse şok ol zeynep." Telefondan şaşkınca nidalar yükseldiğinde yüzümde buruk bir tebessüm vardı. Zeyneb'in şoku atlatmasını beklerken boşta olan elim karnıma doğru gitti. Tişört'ü sıyırıp yara izimi okşadım.

"Ben cidden inanamıyorum siz şimdi beraber olmadınız öyle mi?"

O görmese dahi başımı aşağı yukarı salladım. "Evet öyle."


"Peki neden olmadınız ki? Karı kocasınız siz bunun olması gerekiyor. Hem kayınvalidenler laf etmedi mi?"


Bir elim hâlâ izimi okşarken cevapladım. "Ay onlar nereden bilsinler beraber olmadığımızı canım? Çarşaf vermedim. Ve neden olmadığımıza gelirsek ikimizde istemedik. Önce ben istemediğimi dile getirdim, ardımdan Ares ağa istemediğini söyledi. Öyle işte."


Zeynep ile üç saatlik konuşmam sona erdiğinde başım ağrıyordu. Ama umursamadım telefondan ders videoları açıp izlemeye başladım.

Hukuk bölümünden mezundum.

Ama henüz kpss sınavına girmediğim için işe giremezdim. Hele de bugünün hırsı üzerimdeyken sıkı sıkıya çalışacaktım. Kesinlikle kazanıp işe avukatlık yapıcaktım. O kızıl kahpe kim? Ben kim? Benimle yanyana bile gelemezdi. Ama işe bak ki onun gibiler yüzünden tüm günüm böyle mahvolabiliyordu.


Şimdi vakit akşam vakti olalı epey geçiyordu. Saat 10'a yaklaşıyordu.

Ben ise saatlerce ders çalıştıktan sonra balkona çıkıp hava alıyordum.

Bugün bir kez olsun odamdan dışarı adım atmadım. Bu konaktakiler beni kabul etmiyordu. Bunu bugün beni hiç görmemiş gibi davrandıklarında tekrar anladım. Beritan diğerlerine göre bir tık daha iyiydi ama ona da beni tam kabullenmiş diyemezdim.

Sadece Fatih. Eğer kabul etmemişse bile bunu hiç hissetmiyordu. Güler yüzlü bir çocuktu. Aslında ona çocuk dememeliydim benden sadece bir yaş küçüktü. Daha çok arkadaş gibi.


Ben bu konakta olmayan yerimi düşünürken ani bir acıyla yüzümü buruşturdum ve oturduğum yerden fazlasıyla kaba hareketlerle kaldırıldım. Gözlerim erik yeşili gözler ile buluştuğunda bakışlarımı hemen kaçırdım. Lakin yüzüme değen nefesi ve sert sesi bana çok izin vermiyordu. "Yüzüme bak kadın! Kaç dakikadır başında bekliyor ve sana sesleniyorum." Bakmayacağım.


"Canım bakmak istemiyor," dedim.


"Lan senin o canını sikerim," dediğinde ağzım o şeklini aldı ama yine de bakmadım. "Nah sikersin, terbiyeli ol." Dedim ve kendimi geri çekmek istedim ama biraz bile gevşemiyordu kollarımı tutan kolları.

"Ares bırak beni, bak sesimi yükseltip herkesin bizi dinlemesini istemiyorum ama zorluyorsun."


"Ben de sesimi yükseltmek istemiyorum Ahter. Bu yüzden yüzüme bak ve sinirlerimi daha çok bozma." Ona cevap vermedim.

Biraz geri çekildiğimde kolları uzandı beni tutsa dahi aramıza giren bu ufak mesafede dizimi kaldırıp bacak arasına tüm gücümle vurdum. Evet tüm gücümle vurdum. Ares yüksek sesle inleyip iki büklüm olduğunda ben çoktan odaya girip yatağa yatmış ve yorganıda üzerimi örtmüştüm.

Kısa bir sürenin ardından tekrar başımda dikildiğini hissettim. Yorganıma sıkıca sarıldım.


Dakikalardır odada onun yüksek sesle aldığı nefeslerin sesi vardı.

"Başımın belası, kuduz kadın! Ne istiyorsun sen benden? Ne zaman bitecek bu tavırların."


İşte şimdi asıl meseleye gelmiş olduk.

Boğazımı temizledim. Üstümdeki yorganı kaldırmadan konuştum.


"Bana karşı saygılı olmalısın, benim gururumu zedeleyecek hareketlerde bulunmamalısın, evli bir adam olduğunu unutmamalısın ve son olarak değil tabii ki ama şimdilik son diyeceğim. O kızıl kahpeyi şirketimizde istemiyorum."


Şirketimiz... tabi şirketimiz.


Tekrar odayı nefes sesleri doldurdu.

"Bunlar olduğunda tavırların son bulacak yani?" Düşünmek lazım.

"Belki," dedim. 


"Belkisi falan yok, bana karşı net ol."


"Canım net olmak istemiyor."


"Senin canı-"


"Sakın," diye tısladığımda susup kaldı.


"Ee kabul müsün? Aslında hepsini yapmak senin kocalık görevlerin.

Ve tabii o kızıl kahpeyi atmak çok önemli."


Eli yorganımı bulduğunda çekmeye çalıştı. Ben tuttum. Tekrar çekmeye çalıştığında ben yine izin vermedim.

Bunu birkaç kes tekrarladığımızda sinirlenmiş olacak ki bir çekişte beni de yorganla beraber kaldırdı. Dediğim gibi o inatsa ben daha inattım. Yorganı asla bırakmayıp yüzümde tutmaya devam ediyordum.


"Hasbinallah," dediğinde yine bakmadım. Ya kabul ya da kabul. Kabul yoksa karı yok.


"Tamam kuduz kadın, tamam!"


"Ne tamam?"


Derin bir nefesi içine çekti, "dediklerine tamam." Şu an içimden kazandığım zafer ile popo sallayıp dans etmek gelse dahi bunu yapmadım. Evet dediklerime tamam demiş olabilir ama bu bugün beni soktuğu durumu değiştirmez.

Yorganı yavaşça yüzümden çektiğimde onunla göz göze geldim.

O an büyük bir rahatlama ile nefesini verdi. Gözlerim öfkeden kıp kırmızı olmuş burnunu gördüğünde bu durumun ne de çok hoşuma gittiğini düşündüm ve hafiften yumuşadığımı fark ettim. Tek kaşını kaldırıp tüm vücudumu süzdü. Şu an üzerimde bordo rengin saten bir şortlu takım vardı. Üstümdeki crop göbeğimi çok açıkta bırakmasa dahi ince askılıydı ve göğüs dekoltesi derindi. Şort ise dizlerimin bir karış üstündeydi.


Üstümdekileri yeni mi fark etti bilmiyorum ama tüm odada yankılanan yutkunma sesi benimde istemsizce yutkunmama neden oldu.

Onun üstünde ise siyah pijama ve gri tişört vardı. Biraz daha beni izlediğimde çıplak gibi hissedip yorganın altına girmeyi düşündüğümde kendine gelmiş gibi yüzünü buruşturup bir elini midesine götürdü ve gözlerini farklı bir noktaya dikti. Cidden yüzünü mü buruşturdu o? Elim kalbimi bulduğunda acıdığını hissettim. Bu kadarı da fazlaydı.


Aniden öğürüp banyoya koşması ise benim için fazlasıyla kötü oldu. Peşinden koştuğumda kustuğunu gördüm.Midesini bulandırdım... gözlerim yanmaya başladığında ağlamamak için gözlerimi tavana doğru götürdüm. Ağlamamalıydım, ama bu kadarı da fazlaydı. Cidden fazlaydı. Sol gözümden bir damla yaş aktığında bende hızla banyodan çıktım. Giyinme odasına girip kapıyı kilitledim. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken üstümdekiler çıkarttım. Siyah pijama ve beyaz tişört giydiğimde aynanın karşısına geçip dağılan saçlarımı taradım.


Giyinme odasının kilidine elimi yaklaştırdığımda odaya gitmeyi hiç istemiyordum. Gözümden son bir damla yaş aktığında elimi kilitten çekip yere oturdum. Az önce yaşanılanlardan sonra onun karşısına nasıl çıkacaktım ki? İliklerime kadar utanç içindeydim.

Başımı duvara yaslayıp bir kez daha ailemi ne de çok özlediğimi düşündüm. Bu sırada gözlerimi usulca kapatmış tamamen hayal alemine girmiştim.


♤♤♤


Gözlerime değen güneş ışınları ile gözlerimi usulca araladım. Yorganıma sarılıp mırıldandığımda

Aklıma dün gece olanlar bir bir geldi.

Etrafıma baktığımda yatağın yan tarafında uzanıp bana bakan Ares'i gördüm. Yanaklarım kızardığında bakışlarımı ondan çekip ona sırtımı döndüm. Kendimde yataktan çıkabilecek gücü bulamıyordum. Yatak. Ben dün yatakta değildim.

Gözlerim şaşkınlıkla açıldığında kendimi Ares'e doğru çevirdim.

"Ben dün giyinme odasının kapısını kilitleyip uyuya kaldım." Başını aşağı yukarı salladı ve "iyi bok yedin," dedi. Kaşlarımı çattığımda çabucak kırışıklıklarım oluşacağını anladım.

"Ben nasıl geldim yatağa?"


"Sana seslendiğimde ses vermediğin için yedek anahtar ile açtım ve uyuduğunu gördüm. Sonra seni yatağa getirdim." Başımı aşağı yukarı sallayıp tekrar ona sırtımı döndüm.

Dün onun açık giyindiğim için kustuğunu gördükten sonra ses edemiyordum. Utanç duygusunu tüm bedenimde hissediyordum.


"Yataktan kalkmayacak mısın Ahter?" Bugün de beyefendinin konuşası mı geldi acaba? "Hayır kalkmayacağım," dedim. Kalkmayacak, tüm gün uyuyup film izleyeceğim. "İyi öyleyse beraber tüm gün odada kalırız." Dediğinde gözlerim fal taşı gibi açıldı.

"Sen neden kalıyorsun? Gitsene işine.

İstemiyorum seni odada," dedim ve ona tekrar döndüm. Yüzündeki ciddi ifade ile bana bakıyordu. "Beni bizim odamızda mı istemiyorsun?"

Başımı aşağı yukarı abartılı bir şekilde sallayıp "evet," dedim.


Ardından onu dinlemeyip yataktan fırladım. Dünün utancını atamıyordum. Banyoya doğru yürürken onun sesi ile durdum ve omzumun üzerinden ona baktım.


"Benim kuduz karımın pabuç gibi diline ne oldu böyle ya?" Kaşlarım gözlerimin önüne indiğinde tüm bedenimi ona doğru çevirdim.

"Benim dilimin pabuç ile ne alakası var şimdi?" Dilimi ona doğru uzatıp gösterdim ve tekrar ağzımın içine koydum. "Bak benim dilim çok güzel ve pabuç gibi de değil." Anında arkamı dönüp iki adım attım ki elektrik çarpmışa döndüm. Hafifçe arkama baktığımda Ares'inde aynı durumda olduğunu gördüm. Bir kez zorlukla yutkunabildim ve banyoya girdim. 'Benim dilim pabuça benzemiyor ki. çok güzel...'


Hızla yüzümü birkaç kez soğuk su ile yıkadım. Aklıma gelmemeliydi.

Banyodaki tüm işlerimi bitirdikten sonra oyalanmadan çıktım.

Ares pantolonunu giymiş elindeki gömleği ütülüyordu. Gözlerim şaşkınlıkla açıldığında onun yanına yaklaştım. Kas torbası gibi duran vücudu umrumda değildi. Yanına geçtiğimde konuştum. "Ares ağama yakışır mı gömlek ütülemek?" Şaşkınlığım sesime de yansıyordu ama tamamen dalga amaçlı sorduğum bir soruydu. Herkes istediği işi yapabilirdi.


"Benim karım laf etmekten başka bir şey yapmıyor ki? Odamın süsü diye getirmişler onu bana." Sesinde biraz bile alay yoktu. Bazen şakalaşıyor mu ya da ciddi mi anlayamıyordum. Gözlerimi kısıp ona baktım. Tabii aramızda ki üç adımlık mesafeye dikkat ettim, çizgiyi geçmemeliydim.


"Gelip rica edersen yapardım. Ama haklısın süs olabilecek biriyim. Bu benim için iltifattı kocacığım(!)"


Gömleğin üstünde hareket eden ütü hareket etmeyi bıraktığında o anım telaşıyla gözlerim kocaman açıp kalçamla onu ittim ve elindeki ütüyü aldım. "Ne yapıyorsun? Gömleği yakıcaksın." Ona baktığımda şaşkınca bir yere baktığını gördüm. Ama sanki zihni bambaşka bir yerdeydi. "Ares?" Kaşlarını kaldırıp başını salladı. Dudaklarımdan bir kıkırtı döküldüğünde daldığı yerden gözlerini bana değdirdi. Başımı sağa sola sallayıp gömleği ütüledim. "Sen git banyoya ben ütülerim." Dediğimde konuşmadı sadece başını aşağı yukarı sallayıp gitti.


Mavi gömleğininin ütülenmesi bitince elime aldım ve banyo kapısının önüne gittim. Çalmak için elimi kaldırdığımda kapı açıldı.

Gömleği ona doğru uzattım.

"Teşekkür ederim," dedi ve aldı elimden. Ona gülümseyip geriledim.

Gömleği üstüne geçirdiğinde onu izliyordum. "Ne oldu ahter?" Dedi başını kaldırıp bana bakmadan.


"Normalde de ütüyü sen mi yaparsın?" Gerçekten merak ediyordum. Çünkü buranın erkekleri kendi işlerini kadınlara yaptırırdı.

Hele de ağalar. Peki Ares ağa neden kendisi ütülüyordu?


"Evet ben ütülüyorum. Başkalarının kıyafetlerimle ilgilenmesi hoşuma gitmiyor." Dediğinde içim bi garip oldu. Başkalarının yapmasından hoşlanmıyordu ama benim yapmama izin verdi. Karnımda kelebekler kanat çarpmaya başlayacağı an dün geceyi aklıma getirip o kelebekleri uyuttum.


Anladığımı belirtircesine ağzımda bir şeyler mırıldanıp yatağa doğru yürüdüm. "Sözde bugün şirkete gitmeyip evde kalıcaktın?"


"Evet öyle olacaktı lakin dün gece şehir dışında ayarlanan işlerimi bir anlığına unuttum. Uyku sersemliği olsa gerek." Tek kaşım yükseldiğinde kollarımı göğsümde bağladım.

"Şehir dışı?" Benim bundan haberim yoktu. Üstelik yeni uyandığımızda benimle beraber kalacağını söyledi. Tabii uyku sersemliğiymiş, sersemliği batsın.


"Evet Ahter. Şehir dışında işlerim var. Bir süre mardinde olmayacağım.

Hem sen banunun şirketten ayrılmasını istiyordun. Bugün şehir dışında olan şirketlerden birinde çalışmak için o da çıkıcak." İşte tam bu an gözüm seğirdi. Hayır, ben böyle sinirli bir insan değildim. Ne olduysa evlendikten sonra oldu, keçileri kaçırdım ben. "Aynı uçakta mı gidiceksiniz?" Dişlerimin arasında konuşmam ile Ares bakışları hızla bana döndü. Yuktunduğunu adem elmasından anladım. "Hayır. Ne münasebet. O ayrı ben ayrı gideceğim." Dudaklarım tebessüm edecek gibi oldu ama kendimi tuttum. "Emin misin?" Başını aşağı yukarı salladı ve "eminim," dedi.


"Sen dönene kadar ailemin yanında kalmak istiyorum." O yokken ben bu konakta fazla yalnızdım. Tamam belki fatih vardı. Bir kezde beritan benimle konuşmuştu. Ama diğerleri için ben yoktum. Kayınvalidem ise sadece laf etmek istediğinde beni görüyordu. Bana göre her ne kadar arada rahatsızlık duysam, kavga etsem ve kırılsam dahi Ares'in varlığı bu konaktaki tek tutunağımdı. O varken bile zor gelen bu konak onsuz hiç çekilmiyordu.


"Kal lakin abartma. İki gün kal ve konağa geri dön." Kendisi kaç gün şehir dışında kalacaktı ki?

Veya nereye gidecekti? Sormak istedim ama sormadım. Bu durumun beni etkilediğini düşünmedim.

Haklıydı, ailem dahi olsalar evli bir kadın olarak fazla kalmamalıydım. Hele de evliliğimin daha ilk günlerindeyken. "Öyle yaparım."


Giyinip hazırlanmak için giyinme odasına gittim. Öncelikle küçük bir valiz alıp içine kıyafet yerleştirdim.

Günlük kullandığım bakım ürünlerimi ve birkaç majyaj malzemesi ekledim. Son olarak biraz takı ekledim ve valizi kapattım. Oturduğum yerden kalktığımda kafama çarpan şey ile duraksadım. Ares elini uzatmış başımın tepesinde bekliyordu. Başım eline çarpmıştı.


'Ne oldu' dercesine başımı salladığımda gözleriyle bileğini işaret etti. "Saati mi takmamda yardımcı olmayacak mısın?" Birkaç saniye doğru mu algıladım diye düşündüm.

Doğruydu saatini uzatmış takmam için bekliyordu. Saati elime aldım. Bileğini temas etmemeye özen göstererek saati taktım ve geri çekildim. "İşte oldu," deyip kendisine göz ucuyla baktım. Arkamı döndüm ve şimdi giymek için kıyafet bakındım. Dünden sonra her ne kadar kırılmış hissetsem dahi ona bunun tavrını yapamazdım. Elimden tek gelen onu zora koymamak için mesafeyi korumak olur. Kimseye neden benden iğreniyorsun diye hesap soramazdım. Bu sorulacak bir soru değil bence.


Ben kıyafet seçerken arkamda varlığını hissettiğim adamdan dolayı konuşma ihtiyacı hissettim. "Ares çıkar mısın? Giyeneceğim." Yoksa aman aman yine kusarsın, demek istedim ama diyemedim. Bu durumu sindiremiyordum. Arkamdaki varlığı kaybolduğunda rahat bir nefesi dudaklarımdan saldım. Üstümdekileri çıkarttığımda artık çırılçıplaktım. Arkamı döndüğümde kapının açık olduğunu görmem ile dumura uğradım. Kapı aklımdan çıkmıştı. Hızla kapıya ulaşıp aralık kalacak kadar kapattığımda başımı çıkarttım ve odaya baktım. Ama Ares yoktu. Kapıyı kilitleyip iç çamaşırlarımı giydim. Uzun sarı etek ve krem rengi bluzu da üzerime geçirdiğimde hazır sayılırdım.

Aynanın karşısına geçip saçlarımı tepeden topuz yaptım. Dudaklarıma nemlendirici sürüp çıktım.


Ares hâlâ yoktu. Odadan çıktığım koridor da tekrar Fatih ile karşılaştık. Birbirimize gülümseyip günaydınlaştık. "Yenge bu tonlar sana yakışmış," diye bir iltifatta bulundu. Beraber merdivenlerden inmek için adımladığımızda "diğer renkler yakışmıyordu yani?" Dedim.


"Yok yengem ya. Sen giy kötü olsa bile sen giydikten sonra güzelleşir ve sana yakışır." samimi gülümsemesi ile kurduğu cümle çok hoşuma gittiğinde dudaklarımdaki tebessüm büyüdü. "Yenge ayıp olmazsa bir şey diyeceğim," dediğinde meraklandım.

"Fatih ben senin yengen olabilirim ama aramızda sadece bir yaş var bana karşı rahat ol lütfen," dedim.

Bana karşı rahat olmasını istiyordum

Çünkü bu konakta bana gülümseyen sadece Fatih vardı. Fatih kıkırdadığında istemsizce bende güldüm. "Yenge bak her şeyi anlarım.

Gerdek gecesinde çok şey yapılabilir,

Ama yani sizin yaptığınız neydi öyle ya? Abimden utandığım için bir şeyde diyemiyordum ama baya merak ettim. Daha ilk geceden karı koca kavga mı ettiniz?" Yanaklarım ısındığında aklım karıştı. Ben sex yaparken olduğunu düşündüklerini düşünüyordum. Ama fatih öyle düşünmemiş gibiydi.


Beraber olmadığımızı anlamışlar mıydı? Kimler anladı peki bunu? Sadece çarşaf vermedim ve buradan beraber olmadığımızı mı anladılar.


"Yani ağabeyin garip biri Fatih. Benim suçum yok. Bazen öfkeme yenik düşüp birilerini ısırabiliyorum.

Bu yüzden sen dikkat et." Deyip göz kırptım. Öyleydi ben öfkelendiğimde veya sıkıştığımda dişlerim ve tırnaklarıma başvuruyordum. Bunu en iyi yağmur bilirdi. O her zaman bana göre daha kuvvetliydi. Beni her dövdüğünde ısırır ve tırnaklarımı geçirirdim. "Aman yengem, aman. Ben almayayım. Zaten ağabeyim kuduz, kuduz diye diye geçirdi ilk sabahı." Vay iblisin oğlu, her yerde böyle mi diyordu?


Merdivenlerden indiğimizde Fatih ile yollarımızı ayırdık. Susadığım için mutfağa gittiğimde daha kapı girişindeyken Ares ve Beritan'ı gördüm. Ares tezgaha yaslanmış kırmızı erik yiyordu. Ares'in de en sevdiği meyve erikti, ama o benim aksime kırmızıyı daha çok severdi. Ben ise yeşil severdim. Beritanın sesi kulaklarıma dolduğunda Ares'i izlemeyi bıraktım. "Hadi ama ağabey!

Sadece erik vereceksin. Senden canını istemiyorum ya." Ondan erik istiyordu, ama Ares vermiyordu.

Kendimde buruk bir mutluluk hissettim. "Olmaz beritan vermem sana erik falan. Git kendin al. Benim sana verecek eriğim yok." Söyledikleri bittiğinde benimle göz göze geldi. Erik yeşili gözleri beni buldu. Tavrını hiç bozmadan erik yemeye devam etti. Beritan da beni fark ettiğinde beni yok sayıp saymama arasında kalmış gibiydi.


"Ares ne zaman çıkacağız? Beni sen bırakıcaksın değil mi?" Dedim ve su içmek için yanlarına adımladım.


Başını salladı. "Evet seni ben bırakacağım. Kahvaltıdan sonra çıkarız dün hiçbir şey yemedin zaten." Dedi ve ben tam o an ne kadar çok acıktığımı hissettim.

Bir şey demeden sürahiyi elime aldım.


"Ya ağabey sadece erik istiyorum neden vermiyorsun? Sürekli böyle yapıyorsun. Kendin için erik getiriyor kimseye yedirtmiyorsun." Bardağa su doldurduğumda bir yandan da onları dinliyordum. Ares sıkıntılı bir nefesi dudaklarından verdi. "Beritan, benim kimseye verecek eriğim yok. Anla artık benden size erik falan gelmez. Benim size erik alıp vermem imkan dahilinde değil." Yüzümde ufak bir sırıtış oldu ama bunu kimse görmedi. "Ama nedenini anlamıyorum neden?" Diye isyan etti beritan. Ares güldü, ve bu çok içtendi. Ares ailesine karşı çok iyiydi.

"Anlama Beritan, anlama. Sorgulama." Bencede sorgulamasın, ne çok abarttı bu kızda.


Şimdi kahvaltı masasında oturuyorduk. Herkes sohbet ediyordu, mutlulardı. Ben de sessizce kahvaltımı yiyordum. Üstümde gezinen bir bakış hissettiğimde başımı hafifçe kaldırdım. Leyla halanın kocası, hozan enişte ile bakışlarımız kesişti. Ona baktığımı gördüğünde bana gülümesedi. Ben de ona gülümseyip tekrar başımı eğdim.


Kahvaltı faslı bittiğinde Ares ile arabaya bindik. Yolun yarısına kadar hiç konuşmadık. Başım cama yaslı yolu izliyordum. Başımı hafif çevirip Ares'e baktım. "Ares, ben sana banuyu şirketten çıkar dedim, ama sen sadece şirket değiştiriyorsun."

Bunu o kadar sakin söylemiştim ki sanki ben değildim gibi. İçimde herhangi bir sinir hissedemiyordum.

Ares'te bu sakin sesime şaşırmış olacak ki bakışları biraz üstümde durdu. Tüm vücudumu süzdükten sonra tekrar yola döndü. "Sen onun benden uzak kalmasını istedin. O iyi bir çalışan Ahter. Onu işten çıkarmak istemedim, ama sen rahatsız olma diye kendimden uzaklaştırıyorum."


Başımı görmese dahi aşağı yukarı sallayıp tekrar yolu izledim. Sonunda Soylu konağını gördüğümde burnumun direği sızladı. Bu kısa zamanda ne de çok özlemiştim evimi, ama artık evim değil miydi?


Arabadan inecekken Ares seslendi.

"İki gün sonra geri dön." Tekrar mimiklerim ile onayladım ve gitmeden önce "yolun açık olsun," dedim. Elimdeki küçük valiz ile konağa giriş yaptım. Karşıma ilk çıkan amcam oldu. Bir bana bir de elimdeki valize baktı. Gözlerinde gördüğüm bariz bir korku oluştu. Geleceğimi haber etmemiştim.


"Amca..." sesim ağlamaklı çıktığı için kendime çokça beddua ettim. Amcam sesimi duyduğu gibi benim yanıma koşup beni kolları arasına aldı.


"Yeğenim, ne oldu?" 


Ağlamak istemedim. Onu endişelendirmeye hakkım yoktu. Kendimi toparladığımda geri çekildim. "Bir şey olmadı amcam. Sizi özledim, ve zaten Ares iş için şehir dışına gitti. Kovmuyorsanız iki gün misafiriniz olacağım." Misafirdim ben.


Gözle görülür bir rahatlama yaşayıp alnımdan öptü beni. "O nasıl söz yeğenim. Değil iki gün bir ömür benim yanımda kalırsın." Evet. Eğer sadece amcam olsaydı bir ömür yanında olurdum, ve o bundan rahatsız olmazdı. Ben doğduğumda 14 yaşındaydı, ben onun gözlerinin önünde büyüdüm.


Beraber salona geçip oturduğumuzda bana neden haber vermediğimi vb. Soruyordu. Poyraz yanımıza geldiğinde oturduğum kanapeden fırlayıp ona sıkıca sarıldım. "Abla," dedi ve ağlamaya başladı. Beni özlemişti...


Ben ve poyraz özlem giderirken amcamda beni ve oğlunu gülümsemesi ile beraber izliyordu.


Yağmur yanımıza gelip beni gördüğünde tek kaşını kaldırdı.

"Vay vay kimleri görüyorum ben.

Demek koca sana dayanmadı ve daha

3.gün dolmadan seni geri getirdi." Diyerek benimle dalga geçti.

Kaşlarımı hızla çattığımda poyrazı bıraktım. "Koca bana değil ben kocaya dayanamadım." Dedim.

Amcam güldüğünde yağmur'da gıcık bir gülümseme gönderdi bana.

"Sen zaten kocaya dayanamazsın," dediğinde haklıydı. Harbiden ben evlenerek ne bok yedim. Ömer yaktın beni çocuğum. Ne güzel kaçıp gidiyordum ben. Arkadan mehmet'in bağırma sesi geldi. "Anne! Ahter ablam gelmiş." Sonra hızla kendiside yanımıza koşarak ulaştı. Ona da gülümseyip sarıldım. Benim ailem buradaydı. En azından ben onları öyle görüyordum. Bir insan ailesinden kopabilir miydi?


Bölüm sonu <3


Lütfen oy vermeyi unutmayın


Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?


Kurgu nasıl ilerliyor? 


Kalem iyi mi?


Loading...
0%