@manjima068
|
Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayınız ♤♤♤ Dakikalardır uyanık bir halde yatakta uzanıyordum. Dün gece gördüğüm o mesajdan sonra telefonunu olduğu yere bırakıp hiçbir şey görmemişim gibi uyumaya gittim. Ares'e iyi geceler deyip bir daha da konuşmadım. Her geçen zaman kafam daha da karışıyordu. Ares'in bir psikoloj ile ne konuşuyor olabilirdi? Kendisi için mi ya da bir başkası için mi? Oflayıp Ares'e doğru döndüm. Ares'in yüzü bana dönüktü ve hâlâ uyuyordu. Ona sormak istiyordum. Lakin 'telefonumu neden karıştırıyorsun?' sorusuna hazır değildim. Evet belki banu konusunda ona karıştım, ama telefon karıştırmak çok başka bir konuydu. Yastğımın altında olan telefonumu elime alıp saate baktım. Henüz 6 olmamıştı. Yataktan kalkıp hızla duşa girdim. Ares 6-8 saatleri arasında uyanan biriydi. Bundan dolayı uzunca bir duş alabilirdim. Orta soğuklukta ayarladığım su küveti doldururken dün gece giydiğim siyah pijama takımını çıkardım. Su dolduğun soğukluğuna alışabilmek için yavaş yavaş girdim. Giyinik halde banyodan çıktığımda Ares hâlâ uyuyordu. Bir koltuğa geçip oturdum, ve telefonum ile ilgilenmeye başladım. Dün akşam beni aramış olan zeyneb'e özür mesajı atmak için harf tuşlarına tıkladım. Üzgünüm zeyno'm. Dün akşam Ares ağa ile dışarıdaydık. Ve Şarjım bittiği için aradığını görmedim. Uyumadan önce şarja koyup uyudum. Ancak şimdi görebildim aramanı. Mesajı gönder'e basıp çıktım. Dakikalarca telefondan videolar izledim. Ama sıkılmaya başladım. Oflayarak telefonu elimden bıraktım. Ayağa kalkıp yatağın bana ait olan tarafına doğru geçtim. Yüz üstü uzanıp yüzümü ellerimin arasına aldım, ve yüzü bana dönük olan Ares'i izledim. Bu adam sadece uyku esnasında bu denli huzurlu görünüyordu. Kıymamalıydım ona. Tabii bunu umursamadım ve bir elimi yüzümden çekip tişörtlü koluna dokundum. Biraz itekleyip "Ares uyan," diye seslice söylendim. Bunu birkaç kez tekrarladıktan sonra homurtusunu duydum. Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştuğunda erik yeşillerini görebilmek için bekledim. Lakin düşündüğüm gibi olmadı. Gözlerini açmadan "ne var?" Diye sordu. Derin bir iç çekip bıraktım. "Ares neden uyanmıyorsun?" Cevap vermediğinde bir kez daha dürttüm onu. 'Hı' gibisinden bir şeyler mırıldığında kıkırdadım. "Ares uyan artık!" Diye biraz daha yüksek sesle söyledim. Yüzünü yastığa gömüp benden sakladı. Kaşlarımı çattığımda ona kızacaktım. Ki söylediği beni durdurdu. "Uykum var, git." Sesi çok boğuk ve masumdu. "Nereye gideyim Ares?" Ne dediğini bilmiyor gibi duruyordu. Ve bu hoşuma gitmeye başlıyordu. "Bana git," dediğinde tekrar kıkırdadım. "Sana mı gideyim?" Tam göremesem dahi dudağının hafif kıvrıldığını görür gibi oldum. "Bana git Ahter. Başkasına gitme." "Başkasına gitmem zaten Ares. Benim kocam sensin," dediğimde ciddiydim. Lakin eğer uykulu olmasaydı bunu ona söylemezdim. Tekrar birşeyler mırıldandı ağzının içinde, ama bu sefer hiç anlayamadım. "Ares, ne dediğini anlamadım." Bir süre cevap vermesini bekledim. Vermedi. "Ares!" Tepki alamadım. Bu adam böyle gün boyu uyuyacak gibi duruyordu. Ama uyumamalıydı. Dizlerimin üstünde oturduğumda iki elimi onun sırtına koydum. Beşik sallar gibi salladığımda çok geçmeden sıçrayarak sırt üstü döndü ve korku dolu gözlerle bana baktı. "Ne oldu Ahter?" Tüm vücudumu izlediğinde erik yeşillerinde ki korku kayboldu. Bir eli ile gözünü ovuşturduğunda ona cevap verdim. "Bir şey olmadı." Elinin kapatmadığı gözü ile bana baktı. "Madem bir şey olmadı niye uyandırıyorsun? Hadi bunu geçtim. Neden böyle uyandırıyorsun?" Başka türlü uyanmıyorsun ki! "Uyandırmayı denedim uyanmadın. Ve eğer neden uyandırdığıma gelirsek, bir neden yok. Sadece uyandırmak istedim." Sadece gözlerine baktığım adam, bana anlamsız boş bakışlarını gömdermeye devam ediyordu. Aniden kendini sırt üstü yatağa atıp "Ben uyuyacağım. karışma bana," Demesi ile ağzım bir karış açıldı. Bu kadarı da olmazdı. "Ares, bu kadar çok uyumak zararlıymış. Duymadın mı?" Atıyordum. Gözlerini açmadan sordu. "Ne kadar uyumak zararlıymış Ahter? Ben gece 4'te uyudum," dediğinde dudaklarımı dişledim. Geç uyumuştu. Biz yatağa geçtiğimizde bile uyumamış olmalıydı. El mecbur uyumasına izin verecektim. "Ares," diye mırıldandım. Devam etmem için dudaklarını aralamadan boğazından bir ses çıkardı. "Gözlerini açabilir misin?" Diye sorup yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Yüzlerimiz arasında santimler kala gözlerini açtı. Açar açmaz irileşen göz bebeklerine hayranlık ile baktım. Gözlerini çok seviyordum. Birkaç saniye izledikten sonra geri çekilip "tamamdır. Artık uyuyabilirsin," dedim. Gözbebekleri hâlâ şaşkınca bakan Ares'i anlamıyordum. Neden öyle bakıyordu? "Hadi Ares, uyu!" Saf ifadesi ile bana bakan Ares sadece "Ne?" Diye sorabildi. Onun bu şaşkın haline gülümsedim. "Boşver Ares, boşver. Hadi uyu sen." 28 yaşında ki adam bir an çocuk gibi geldi gözüme. Aşağı ve yukarı doğru hareket eden adem elmasından dolayı yutkunduğunu anlayabildiğim adam biraz daha bana baktı, ve gözlerini kapattı. "Ahter, bugün işe gitmeyeceğim. Kimse beni rahatsız etmesin tamam mı?" "Tamam. Eğer biri seni sorarsa söylerim. Hadi sen rahat rahat uyu." Sanki zorla uyandıran ben değildim. Bir süre daha gözleri kapalı duran adamı izledim. Yataktan kalktığımda bir an Ares'in kaşları çatılır gibi oldu. Belki de ben yanlış görmüşümdür. Dün balkonda bıraktığım bulaşıklar için, balkona girdim. Ares'in kültabağını da tepsiye koyup kaldırdım. Kapıyı dirseğim ile açtığımda Fatih ile karşılaştım. "Fatih, kapıyı kapatır mısın?" Üstünde düzgünce ütülenmiş Lacivert takım elbisesi ile gözlerime farklı geliyordu. Birkaç gün bu durumu garipseyecektim. Ben ona seslenir seslenmez dişlerini göstererek gülümsedi. "Tabii yengelerin en iyisi," dedi ve kapıyı kapattı. Onun enerjisi ile gülümseyiverdim. "Yenge, Ağabeyim yok mu?" Ağabeyin zıbarmak ile meşgul! "Hayır o hâlâ uyuyor. Hatta şirkete gelmeyecekmiş bugün." Kaşlarını kaldırıp sanki mümkünatı olmayan bir şey söylemişim gibi baktı bana Fatih. "Ne oldu Fatih?" Diye sordum. Kaşlarını düzeltip endişeli bir surat ifadesine büründü. "Ağabeyim iyi mi? O şirketi aksatmaz." "İyi tabii. Bugünlük uyumak istemiştir." Bana göre bu normal bir durumdu. Zira evlendiğimizden beri sadece 2 gün dinlendi. Yani dün ve bugün. Yorulmuş olabilirdi, ya da keyfinin kahyası gitmek istemiyor olabilirdi. Az kocama da istirahat canım. Fatih başını anladığını belirtircesine Aşağı yukarı salladı. "Yenge'm..." Gözlerimi tekrardan Fatih'e çevirdiğimde ayaklarına baktığını gördüm. "Efendim Fatih," dedim merak ettiğimi belli edecek bir tonda. "Ben dün engel olamadığım için özür dilerim. Sen denilen hiçbir sözü hak etmedin. Sen bu durumlara rağmen benim gördüğüm en harika kadınsın." Dediğinde şaşkındım. Bunu söylemesini beklemiyordum. İçim hem hoş oldu, hem de kendini kötü hissettiği için üzüldüm. "Senin bir suçun yok Fatih. Sen bana karşı her zaman çok samimi yaklaştın. Bu evde Ares'ten sonra sadece senin yanında rahat hissedebiliyorum." Dediklerimde son derece samimiydim. Ares ve Fatih dışında kimsenin yanında rahat hissedemiyordum. Onlar bu evdeki güvenli alanlarım gibiydi. Ares ile her ne kadar karmaşık bir ilişki içerisinde olsak dahi, onun yanında rahattım. Sonuçta o benim kocamdı. Ve bazı sözleri dışında bana zararı dokunmadı asla. Fatih ile konuşa konuşa mutfağa vardığımızda tepsiyi bıraktım, ve yine beraber çıktık mutfaktan. Avluya geçip oturduğumuzda ikimiz yalnızdık. Kimsenin bizi duymacağından emin olduğumda Fatih ile dün hakkında konuşmak için hazırlandım. "Fatih, sana bir şey sorabilir miyim? Ama aramızda kalsın," dedim sessiz çıkarmaya çalıştığım bir ton ile. Fatih bana odaklanıp başını aşağo yukarı salladı. "Sorabilirsin yenge." "Dün konuşulanlar neydi? Ortada bir ima döndüğünü hissettim. Benim bilmemem gereken bir konu mu var? Ayrıca çocuk konusu ne alakaydı?" Her bir kelimem ile Fatih gerildi. Aslında bunları Ares ile de konuşabilirdim. Lakin çekindim. Hele de dün üstüne çöken sessizlikten sonra kendimde sorucak cesareti bulamadım. Hiç iyi görünmüyordu, ve bu benim canımı sıkıyordu. Şu an düşündüğüm için tekrardan canımı sıktı, ama sırası olmadığından gözardı etmeye çalıştım sıkıntımı. Fatih sesli bir yutkunuşun ardından dudaklarını araladı. "Yenge... sana bunları ben anlatamam. Çok üzgünüm. Lakin ağabeyimi ilgilendiren konuları böyle açık açık söyleyemem. Gerçekten üzgünüm." Sesi fazlası ile mahcup çıkıyordu. Dudaklarımı büzüp önüme döndüm. Bu kadar gizli ne olabilirdi? Ares'e sormalıydım. Kesinlikle sormalıydım. "Anladım, sorun değil," dedim ümitsiz halim ile. Meraktan çatlayıp yok olacak durumda hissediyordum. "Dün Ares o olaydan sonra kötü görünüyordu. Eğer ona sorucak olursam yine öyle olur mu?" Sorduğum sorudan soru bakışlarımı tekrardan Fatih'e çevirdim. Biraz bana baktı ardından bir şey demeden başını eğdi. Bir nevi cevabımı almış oldum. İç çekip başımı parlak gökyüzüne çevirdim. Uçan kuşlar, parça parça bulutlar, göz yaşartan güneş... "biliyor musun? Gerçi bilmiyorsundur. Yaz mevsiminin en sevdiğim noktası erikler," dedim çok alakasız bir konu açarak. Fatih anında başını kaldırıp gülümsedi bana. "Ağabeyim de çok sever eriği," dedi. Bunu zaten biliyordum. "Ağabeyini kırmızı erik yerken görmüştüm. Beritan ondan istiyordu. Lakin ağabeyin inatla vermiyordu ona." "Vermez tabii. Ağabeyim kimseye erik vermiyor. Neden böyle yapıyor bilmiyoruz. Lakin erikler onun için önemli olsa gerek. Eğer bir gün sana vermezse alınma lütfen. O herkese karşı böyle." Sadece gülümsedim. Ares, onlara yaptığının aksine bana karşı öyle yapmamıştı. Lakin bunu Fatih'e söylemem için herhangi bir sebep yoktu. Bu yüzden sustum, ve önüme döndüm. Dakikalarca sessizce oturduk. Fatih "kahvaltı hazırlanmış gidelim mi?" Diye sorana dek başımı önümden ayırmamıştım. Bir Fatih'e, bir de avluda kurulan kahvaltı masasına baktım. Ares yoktu. Benim o masada olmam için bir neden yoktu. "Sen git Fatih, Ben aç hissetmiyorum." Açlıktan bayılacağım. Fatih'in kaşları çatıldığında bu bir ilkti. "Ne demek Aç hissetmiyorum?" Ben daha cevaplayamadan kolumdan tutup çekiştirdi beni. "Herkese o masaya gelecek, İştahlı iştahlı da yiyeceksin." Durdurmaya çalışsam dahi durmadı. Benim bileğim Fatih'in elinde iken masanın yanında durduk. Ares'in anneannesi'nin gözleri anında bizi bulduğunda üstümdeki gerginlik sınav günü yoktu. El mecbur Ares'in boş sandalyesinin yanındaki yerime oturdum. Fatih'te hemen benim yanımda olan yere oturdu. O an nedense suçlu iki çocuk gibi hissettim. Hiçbir göz bize değmezken O lanet'in gözü bizim üzerimizde mekik dokuyordu. "Kocan nerede gelin?" Cehennemin dibinde. Cevap vermemeliydim. Lakin ortada Ares gibi bir faktör vardı. "Uyuyacağını söyledi," dedim güç olduğuna emin olduğum sesim ile. Özellikle bu kadına dikkat etmem gerekiyordu. Diğerleri beni umursamıyordu. Lakin bu kadın geldiği ilk andan beni rahat bırakmayacağını belli etmişti. Ne de olsa Melike hanım'ın annesi, Anasına bak kızını al. İsmini hâlâ bilmediğim kadın daha yaşlı dudaklarını aralayamadan, Melike hanım araya girdi. "İyi oğlum uyusun. Sakın ola onu gün içinde rahatsız edeyim deme. Güzel güzel uyusun." Bu da tam oğulcuydu. Lakin ilk defa bu kadın ile aynı fikirdeydim. Kocam güzel güzel uyumalı. "Haklısınız Melike hanım. Ben de kocamın dinlenmesini isterim," dedim yüzüme gıcık bir tebessüm takınarak. Bana kötü kayınvalide bakışları atıp Kahvaltısına döndü Melike hanım. Sadece kocam dedim diye miydi o bakışlar? Kocam da kocam. Fatih'in söylediği gibi iştahlı yiyemesem dahi karnımı doyurdum. Herkes teker teker kalktığında ben de kalkıyordum ki isimsiz kadın'ın sesi ile duraksadım. "Gelin, kahvaltı masasını toparla," dediğinde anlamayarak baktım yüzüne. Konakta hizmetliler vardı. Lakin kadın özellikle benden istiyordu. Sinirlenmedim. Basit bir masa toplama için sinirlenecek biri değildim. "Tabii, toplarım." Gülümseyerek masayı toplamaya koyuldum. Tam o sırada konaktan çıkan Fatih ile göz göze geldik. Ona samimi gülümsememi sunduğumda, o da bana gülümsedi. Fatih zaten hep gülümserdi. Kadının sesini tekrar duyduğumda bu sesten ne kadar çok nefret ettiğimi anladım. "Bu işi bitirdikten sonra salona, yanıma gel." Dedi ve gitti. Gitmesi ile bin şükür çektim. Tüm masayı toparladığımda ellerimi yıkayıp çıktım mutfaktan. İsminin heval olduğunu öğrendiğim kadının yanına doğru adımladım hiç acele etmeden, usul usul. Heval hanım'ın beni neden yanına çağırdığı ile ilgili hiç fikrim yoktu. Her ne diyecekse hızlı desindi. Ben en erken vakitte odama çıkmak istiyordum. Salona girdiğimde tüm kadınları otururken gördüm. Kadınlar derken aklıma geldi de, kahvaltıyı toparlamaya başladığım ilk andan sonra hizmetli kadınları bir daha görememiştim. "Heval hanım," dedim tekdüze. Gözler beni bulduğunda olduğum yerde daha da dikleştim. Heval hanım, bana bakıp gülümsediğinde şeytan tüyünü burnumun içinde hissettim. "Gelin, bugün biraz işin olucak." Aslında ne olduğunu anlamamak için salak olmak gerekirdi. Bana zorluk çıkartmak için İş yaptıracaktı. Lakin bugun, o gün değildi. Bugün rahat durmalıydı. "Dinliyorum?" Dinlemiyorum, Söyleme. Lakin hiç umduğum gibi olmadı, ve o ağzını açtı. "Çalışanlar bugün izinli. Konağın işlerini yapta görelim nasıl bir gelinimiz var." Sabır... sabır Ahter, sabır. "Ben yalnız mı yapacağım?" Bu konakta sadece ben yoktum. Beritan'da gençti. "Evet sen yalnız yapacaksın. Bir şikayetin mi var? Ha eğer yapamam, bu iş bana çok dersen başka tabii." Sinirlerim ile oynamak istiyordu. İzin vermeyecektim. Gülümsedim. "Şikayetim yok tabii. Çalışan yetmiyorsa ben gönlümden koptuğunca yardım ederim." Lafımı esirgeyemezdim. Salondaki herkes imayı anladı. Lakin üstünde durmayıp, anlamamış gibi yaptılar. Heval hanım'ın söylediği işleri yapmak için kolları sıvadım. Kendi odam dışında tüm konağın süpürge işi bittiğinde belim fena haldeydi. Belki de bazen kendi kendime inat etmemeliydim bazı şeyleri. Daha dinlenemeden cam, dolap, kapı Ve masaları sildim. İşler çok uzun sürüyordu. Hemen odasına gitmek isteyen ben, bugün odama giremedim. Heval hanım'ın benden istediği tüm işleri hallettiğimde öğlen vakti olmuştu. İki büklüm halde buruşuk yüzlü yarasa'nın yanına doğru adımlıyordum. Bir insan biraz acırdı yahu! Bunların nefreti kalplerini köreltmişti. Salona doğru yaklaştıkça ağrılarıma rağmen omuzlarımı dikleştirdim. Yorgun yüz ifademi de düzelttiğimde gülümseyerek girdim salona. "İşler bitti Heval hanım," dedim sanki onca işi ben yapmamışım gibi hiç yorgun görünmeyen sıfatım ile. Kocam uyusun, ben de iş yapayım. Oh ne güzel! "İyi temizledin mi bari?" Bir insan bu kadar mı memnuniyetsiz olurdu? "Temizliğimden emin olabilirsiniz. Ben şimdi odama geçiyorum. Sizlere iyi günler." İnşallah tez vakitte kendi evine dönersin buruşuk kadın. Çok bir şey demesine izin vermeden salondan çıktım. Saatlerce iş yapmamışım gibi hızla çıktım merdivenleri. Odamın kapısının önünde durduğumda aniden açıp içeri daldım. İçeri dalmam pek iyi olmamıştı. Çıplak vücudu ile hızla bana dönen Ares'i görmeyi beklemiyordum. Ben ne yapacağımı bilemez halde kapının önünde bakakalmıştım. Gözlerim biraz daha aşağı kaymak için savaş veriyordu. Hayır, sapık olan ben değildim, vücudumun kendisi sapıktı. Neyse ki ultra ileri seviye de olan beynim, vücudumun bu sapıklığına engel olabiliyordu. Lakin şu an gözlerime sahip çıkmak çok zordu. Sadece göğüslerine baktığım adam adım adım yanıma ilerledi. O anın utancı ile gözlerimi yumdum. Tam önünde bedenini hissettiğim an da Kolum tutulup hafif yana çektirildim. Gözlerimi hafif aralayıp yan tarafıma baktım. Ares kapıyı kapatıp kilitledi. Bana döndüğünde kaşları çatıktı. "Sen kocanın namusunu hiç düşünmüyorsun değil mi?" Sesinden belliydi sinirli olduğu. Sırf ben böyle daldım, ve onu gördüm diye miydi? "Ne alaka şimdi?" Daha fazla duramayacağım sırada kendime verdiğim söz geldi aklıma. Onu çırıl çıplak görsem bile etkilenmeyecek, heyecan duymayacaktım. Şu an o andaydım işte. Bu durum ben de bir duygu belirtisi oluşturmamalıydı. Bu düşüncelerle kendime gelip ondan gözlerimi çektim. Yatağa doğru adımladığımda beyefendinin sesi Kulaklarıma değdi. "Kapıyı sonuna kadar açıp, bi de üstüne beklemenden bahsediyorum. Hadi açtın diyelim, neden girdikten sonra kapatmıyorsun? Eğer biri oradan geçseydi tüm mahremim ortaya dökülürdü." Diye azarladı beni. Suç ben de değil odanın ortasında giyinen kendisindeydi. Adım adım yatağa yaklaşıp içine girdim. Yorganı yüzüme örttüğümde sessizliğimi koruyordum. Konuşmayacaktım onunla. Zaten yorgundum bunun üstüne azar işitmem hiç uygun olmadı. Ayıptı bu insanlara. Birkaç dakika sonra yorganda hafif bir ağırlık hissettim. "Bir şey demeyecek misin Ahter?" Aslında diyecek çok şey vardı, lakin ben susmayı tercih ettim. "Yani sen şimdi bana küstün mü?" Sesindeki kızgınlık gitmişti. Şimdi biraz daha yumuşak ve alımlı konuşuyordu. Dilimi damağıma vurup "Cık..." sesi çıkardığımda Ares'in yorgan üstündeki eli kalktı. Derince iç çektiğini duydum. "Çocuk gibi davranıyorsun ahter," dediğinde kaşlarım çatıldı. "Ben çocuk değilim. Sen yaşlısın Ares ağa'm." "Ben 28 yaşındayım Ahter." Biliyorum. Lakin bu bana göre yaşlı oldu gerçeğini değiştirmezdi. "O seni ilgilendirir. Bana göre yaşlısın," dedim ve yorganıma daha da sarıldım. Ares söylediğimi duymamazlıktan gelmeyi tercih ederek, "cidden küstün mü sen?" Diye sordu. Aslında başka zaman olsa belki böyle tepki vermezdim. Lafımı söyler eski halime dönerdim. Ama şu an bedenimde olan yorgunluk buna sebep oluyordu. "Küstüm... kendi hatan yüzünden bana kızıyorsun." Sesim biraz ağlamaklı çıktığında kendimi tokatlamam gerekiyordu. Yapmadım. Utancım tokat hissine eşdeğerdi. "Ağlıyor musun? Sana kızmadım. Yanlış anlamış olmalısın. Ben sana nasıl kızarım ki?" Yorganı üstümden attım ve yanımda oturan adama baktım. "Sen gerçekten inanılmazsın... bir de yanlış anladın diyorsun." Beni delirtecekti. Bu ihaleyi üstüme bırakamazdı. Ares pişkince sırıttığında zaten çatılı olan kaşlarım mümkünatı varmış gibi daha da çatıldı. "Biliyorum, inanılmazım." İmtihanım olmalıydı. Göğüsünden iteklediğimde yerinden bile kımıldamadı. "Git! Çık odadan." Aslında içten içe gitmesini istemediğimin farkındaydım. O yokken bu oda boş bir kutu gibiydi. Beni hiç kaale almadan yanıma uzandı. Ben de yerimi düzelttiğimde yan yana uzanıyorduk. Ben tavana, o bana bakıyordu. "Fatih ile iyi anlaşıyorsunuz," diye bir konu açtı. Başımı aşağı yuları sallayıp, "evet, Fatih ile iyi anlaşıyoruz. O bu konakta beni germeyen, rahat hissettiren tek kişi," dediğimde sesim yumuşacık çıkıyordu. Bir şey demedi. Belki iki, belki dört dakika geçti. Bu süre boyunca bakışları üzerimdeydi. Tavana bakıyor olsam dahi bu yoğun bakışları hissetmemek mümkün değildi. "Sadece Fatih'in yanında mı rahat hissediyorsun?" Gözlerimi ona bir kez değdirip tekrar tavana baktım, ve gülümsedim. "Öyle, geldiğim ilk günden beri bana karşı çok sıcak." Gözlerimi tekrar Ares'e çevirdiğimde o da gülümsüyordu. Lakin bu gülümseme tam olarak mutluluk için değil gibiydi. Evet, mutlulukta vardı. Ama başka bir şey daha vardı, ve ben bunu anlayamıyordum. Buruk bir gülümseme miydi bu? Değildir. Öyle olması için bir neden bile yoktu. Kardeşini övüyordum sonuçta. Ares usulca yataktan kalktığında onu izliyordum. "Ne yapıcaksın Ares?" Adımları duraksadığında omzunun üzerinden bana baktı. "Aşağı iniyorum. Bir iki saate Yağız'ın yanına gideceğim." Demek Yağız mardin'e dönmüştü. Onunla olan sohbetimizde bir süre mardin'de olmayacağını söylemişti. Ares'e sesli cevap vermek yerine başımı aşağı yukarı salladım. Başka bir şey demeden kapıyı arkasından kapatarak çıktı odadan. Bu adam kesinlikle tutarsızdı. Yorgunluğumu üzerimden atabilmek için gözlerimi Yumdum. Çok değil, sadece dakikalar Sonra uykunun kolları vücudumun her bir yanına sarıldı. . . . . . Ares kahvaltı etmeye niyetliydi, Ama aniden tüm iştahının kesildiğini hissediyordu. Karısının onun yanında rahat hissetmediğini öğrenmek canını bi hayli sıkıyordu. Son günlerde onun aklı dağılsın diye uğraşıyordu. Başarılı da oluyordu. Lakin anlaşılan bunlar kendisinin varlığını karısına alıştıramamıştı. Sıkıntılı bir nefesi dolgun dudaklarının arasından bıraktı ares. Kahvaltı etmekten vazgeçip konaktan çıktı. Şahkar damgasının olduğu arabasına binip yola koyuldu. Dostunu aramış daha erken buluşabileceklerini söylemişti. Yağız bir saat önce arayarak uyandırmıştı Ares'i. Buluşmak istediğini söylediğinde 'birkaç saat sonra' cevabını alabilmişti. Karısı ile zaman geçirmek isteyen Ares, öğrendiği durumdan sonra onun yanında kalıp rahatsızlık vermek istememişti. Bu yüzden birkaç saat sonra dediği buluşmayı erkene çekmişti. Dağlık bir alanda arabayı durdurup indi Ares. Seviyordu bu bölgeyi. Kimsecikler olmaz, Ares'te kafasını dinlerdi. Hemen arkasından ona yaklaşan Yağız'ın "tünaydınlar!" Diye şakıması ise Ares'in pişmanlığını yüzüne vurdu. Burada takıldığını Yağız'a söylediğinden beri o sessizlik bazen bozuluyordu. Yani yaklaşık 3 yıldır. Aslında dostlukları çok eskiye dayanırdı. Yağız ailesi ile tatile mardin'e gelmişti yıllar önce, henüz çocuk iken. O vakit kader yollarını birleştirmiş, bir daha da ayıramamıştı. Uzunca bir süre uzak mesafe arkadaşlığı ile devam etmişlerdi. Büyüdükçe buluşabilmiş, her zaman daha da yakın olmuşlardı. Salaktı falan ama Severdi Ares kardeşi bildiği dostunu. "Sana da tünaydın. O saçların yine güneşin altında parlıyor. Gözlerimi bozucaksın bir gün." Alaycı sesine gülümsedi Yağız. Elini saçına götürüp Arkaya itti. "Ben bu saçları seviyorum. Ayrıca senin gözlerin zaten bozuk." Dediğinde bu sözün altındaki imayı anlayabiliyordu Ares. "Siktir git Yağız. Senin ile bu konu hakkında konuştuk. Ayrıca şu an onun hakkında konuşmak istemiyorum." Sesinde öfke yoktu. Gayet yumuşak çıkan sesi bile bazı şeyleri eleveriyordu. Yağız bunu dile getirmek istemedi. Biraz deli bir adamdı Yağız. Lakin dostunun canının sıkkın olduğunu bile bile üstüne gidecek değildi. Tabii göt korkusunun da verdiği bir katkı vardı. Ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırdı. "Tamam bir şey demiyorum. Bu arada merak ediyorum da bu saate kadar nasıl uyuyabildin sen?" Cebinden bir paket sigarasını çıkardı Ares. Bir dal sigarayı dudakları arasına alıp yaktı. O da bilmiyordu nasıl bunca saat uyuyabildiğini. Evet, geç uyumuştu. Lakin 10 saat uyumasının bunun ile bir alakası olmamalıydı. Bazen kendini fazlası ile yorgun hissediyordu. O vakitler normalden daha fazla uyurdu. Bugün ise ilk defa bu kadar fazla uyudu. Üstelik işini astı. İşini asmak ona göre değildi. Eğer canı sıkkınsa yine gider işi ile kafasını toparlardı. Bugün ise Kafasını işte değil, odasında toparlayabileceğine inanmıştı. Yanıldığını iliklerine kadar hissediyordu. Bunu kendine yapmamalıydı. Bunu o kadına yapmamalıydı. Aralarında geçen her bir bağ düğümü ikisine de zarardı. Ares bunu biliyor, ama kendine engel olamıyordu. Karısına karşı duyduğu merhamet Ve şefkat duyguları içini yiyip bitiriyordu. Aslında durumun sadece bunlardan ibaret olmadığının bilincindeydi adam. Bunu elinden geldiğince göz ardı edecekti. Şimdilik farklı konular düşünmek için sigarasından derin bir nefes aldı. Yanında duran Yağız'a göz ucuyla baktı. "Proje nasıl ilerliyor?" Önemli bir proje ile uğraşıyorlardı. Lakin diğer işlerinde de olduğu gibi tekrar çomak sokmaya çalışan kişiler vardı. Ve bu sefer başarıcak gibi duruyorlardı. Canını çok sıkıyorlardı. Ciddiye almak istemedikçe üstüne geliyor, uyuyan yılanı uyandırmak istiyorlardı. Yağız, şirkette ceo olarak yer alıyordu. Ares'in canı ne kadar sıkkın ise aynı durum onda da vardı. Öncelikle sıkıntılı bir nefes verdi. "Pek umutlu değil," diye başladı cümlesine. "Adamlar onca başarısızlıktan sonra tecrübe kazanmış gibiler. Her ne kadar hafife almıyor olsak dahi, bu yükselişe hazırsız yakalandık." Diyerekte bitirdi cümlesini. Başını aşağı yukarı hareket ettirerek anladığını belirtti Ares. O zaten çoğu Şeyi anlar, susardı. Onun laneti susmaktı. Ve bu laneti susturularak başlamıştı. "Artık onlara karşılık verecek miyiz Ares?" diye sordu Yağız. Şaşırıyordu Ares'in bu konuda ki sabrına. İşi konusunda çok hassas olan bu adam yıllardır sabır ile duruyordu. Oysaki İlk zarar vermeye çalıştıkları andan sonra onları durdurması gerekirdi. "Hayır Yağız. Onlar benim gözümde hâlâ önemsizler. Eğer onları ciddiye alırsak kendilerini bir bok sanıp tepemize binmeye çalışırlar. Şu an sadece işlerimizi almaya çalışıyorlar. Yani bizim işlerimize özeniyorlar. Lakin karşılık verirsek kendilerini düşmanım olabilecek konumda görürler." Biten sigarasını Yağız'ın avuç içine koyup, yeni bir sigara yaktı. Yağız, "bana da yaksana bir tane," dediğinde alabildiği tek şey Ares'in Yandan baktığı gözleri oldu. Sigara kullanmayan Yağız bazen sigara isterdi Ares'ten. Sonuç olarak bir şamar, veya delici bakışlar olurdu. Sessizliğe ve gergin ortamlara gelemeyen Yağız beraber geçirdikleri Vakitin tamamını konuşarak gülerek geçirdi. Arada Ares'i de güldürmeyi başarıyordu. Lakin yine de çoğunlukla kendisi gülüyordu. . . . . . En büyük çerçeveyi yatak başlığımızın üstüne astığımda, işim bitmek üzereydi. Oldukça geniş ve uzun olan odamızın duvaları artık benim fotoğraflarım ile doluydu. Yataktan zıplaya zıplaya indim. Duvarlar artık çok güzeldi. Tüm fotoğraflar sadece bana aitti. tek bir fotoğraf dışında. Dışlamışım gibi hissettiğim için Ares ile olan düğün fotoğrafımı da yatak başlığının üstüne astım. Değerimi bilmeliydi. Üstelik en büyük çerçeveyi ona ayırmam da yüce gönüllülüğümün Nişanesiydi. Odaya astığım 27 çerçeve ile Ares, güzellik (!) komasına girecekti. Kolay değildi 27 çerveçe asmak. Öncelikle fotoğrafları çıkarttırdım. Sonra duvarları çivileyip astım. Tabii bu süreçte Heval hanım'ın lafını da yedim. Dinlenmek için telefonumu elime aldım. En son zeyneb'e mesaj attığımdan dolayı, ondan gelen bildirimler vardı. Z; Yaa demek karı koca vakit geçirdiniz. Bu sizin için güzel bir gelişme bence. Z; Bu arada neler yaptığınızı bana anlatman gerek. Senin kavga çıkarttığına eminim 😂 Z; En yakın zamanda buluşalım. Mesajlarına gülümseyerek baktım. Kavga falan yoktu aslında. Aksine tüm gün ben onu sinir etmek istesem dahi bana karşı çok sabırlı olmuştu. İnce, uzun parmaklarım klavye de hareketlendi. B; Kavga falan etmedik. Aksine güzel zaman geçirdik. B; En yakın zaman bu akşam olabilir mi? Konağa gelebilir misin? İki mesajı üst üste gönderdiğimde anında görüldü oldular. Z; Sorun olmaz değil mi? B; saçmalama lütfen, sorun falan olmaz. Eğer müsait isen gel. Z; peki, geliyorum. Gelirken istediğin bir şey var mı? Gecelik gibi mesela. B; geceliği kullanabilecek bir ilişkim yok maalesef. Z; peki ne zaman geleceğim? B; sen bekle, eğer Ares konağa geliyorsa seni de almasını isteyeceğim. Z; zahmet olmazsa, tamam. B; olmaz zahmet. Zeynep ile olan dm'den çıkıp Ares'e yazdım. B; eğer konağa geliyorsan kız arkadaşımı kendin ile getirebilir misin? Ben çok beklemeden bildirim sesi geldi. İ.O.; Evet, konağa geliyorum. Yağız'da benim ile beraber geliyor. İ.O.; Hangi arkadaşını getirmemi istiyorsun ki? Konum gönder gidip alayım. Zeyneb'in konumunu gönderdikten sonra. Ares'in onu alacığını yazıp bıraktım telefonu. Akşam yemeğini yiyeli bir saat geçiyordu. Kendim gitmeyecektim, ama Heval hanım'dan dolayı gitmek zorunda kaldım. Yemek masasında eksik olmamalıymış. Bunu Heval hanım'ın söylemesi garipti. Şu zamana dek Şahkar konağında ki diğer kişiler bunu hiç önemsememişti. En azından benim için. Yağız'da geldiği için üstümdeki eşofmanları çıkartmak niyetiyle Giyinme odasına girdim. Elime aldığım pantolonları arasında, Kalçalarıma tam oturan siyah kot pantolonumu seçip giydim. Bluzlarımın olduğu kısmı açtığımda gözüme ilk değeni aldım. Toz pembe bluzumun kolları kısa, boynu açıktı. Dedemin görebileceği bir alanda olsam asla giyemezdim bunu. Ama şu an yoktu. Bluzu da üstüme giydiğimde aynamın karşısına geçtim. Saçlarımı üstten toplayıp bağladığımda hazırdım. Odamdan çıkmak için kapıya doğru gidip kapının kulpunu indirdim. Adımımı dışarı atmak isterken serçe parmağımı kapıya vurduğumda acı ile inledim. Tam bu esnada odamın yanlarında kol kola yürüyen çift bu halimi fark etmedi. Biraz daha yaklaştıklarında yüzümde ki acılı ve biraz sinir olan ifadem ile önce Ares'in halası olan, Leyla hanıma baktım. Yanında ki adama aşk ile bakıyor bir şeyler anlatıyordu. Gözlerim Hozan enişteyi bulduğunda beni fark ettiğini gördüm. Bana gülümsediğinde ben de ona gülümsedim. Hiç konuşmadan önümden geçip gittiler. Odamın kapısını kapatıp adım adım Avluya ulaştım. Bir süre oturarak beklediğim kişiler görüş açıma girdiğinde kalkarak onlara doğru ilerledim. "Hoşgeldiniz," dediğimde üçünün de bakışları beni buldu. Zeynep aralarından sıyrılıp bana sarıldı. "Hoşbuldum Ahter." Ben de kollarımı ona sardım, ve geri çekildik. Yağız'ın, Zeynep üzerindeki gözleri ondan ayrılıp beni bulduğunda 32 diş sırıtarak, "hoşbuldum, yengelerin en yenge olanı," dediğinde kahkaha attım. Arkamı gösterip, "hadi geçin oturalım," dedim. Yağız ile Zeynep önden ilerliyorken, Ares kulağıma yaklaştı. "Ben de hoşgeldim mi?" Ağzımdan bir kıkırtı çıktığında keyfim yerindeydi. Düşünüyormuş gibi bir yüz ifadesi yaptığımda beni dikkat ile izliyordu. "Geldin geldin, sen de hoşgeldin." Bana gülümseyip biraz daha kulağıma yaklaştı. "Hoş gördüm," dedi ve o da Yağız'ın yanına ilerledi. Ben de hızlanıp Zeyneb'in yanına geçtim. Beraber oturduğumuzda Yağız ile Ares yan yana ben ve Zeynep yan yanaydık. Yaklaşık bir saat Yağız ile Ares kendi arasında, ben ve Zeynep kendi aramızda sohbet ettik. Yağız, "yenge'm," diye bana seslendiğinde bakışlarımı Zeynep'ten alıp Yağız'a gözlerine verdim. "Efendim?" "Oy yenge'm benim. Ne de güzel efendim diyor. Di mi Ares?" Eksik tahtalı olduğunu bir kez daha belli eden Yağız'a güldüm. Bana göre garip bir tipti. Çok yersiz konuşmaları oluyordu. Gözlerimi cevabını merak ettiğim Ares'e çevirdim. Bir bana, bir de Yağız'a bakarak sinirden güldü. "Aynen. Çok güzel söylüyor." Siniri yine ne için bozuldu ki bu adamın? "Güzel söylemiyor muyum?" Diye sordum masumca. Yağız beni de kendisiyle bozdu hem de daha 2. Görüşmeden. Benim sorum ile üç kişi de donmuş gibiydi. Yağız sorunca bu tepkiyi almamıştı. "Ares?" Şaşkın bakışlarını düzeltip boğazını temizledi. "Güzel söylüyorsun dedim ya." Bu sefer sinirli çıkmamıştı sesi. Alımlıydı. Gülümseyip Yağız'a döndüm. "Güzel söylediğimi, söyledi. Peki sen ne diyecektin?" "Ha... şey diyecektim. Şey yapalım mı? Dördümüzün bir soru hakkı olsun. İstediğimiz kişiye, istediğimiz soruyu soralım. Dürüst olalım. Yalan günahtır." Yağız'ın teklifinden sonra Ares ve Zeyneb'e baktım. Ares başı ile onaylıyordu. "Zeynep sen ne dersin?" Yağız ve Ares'in üstünde olan bakışlarını bana çevirdi. "Olur" diye kısaca yanıtladı. Zeyneb'in yanıtından sonra, Yağız "ilk ben soruyorum," diye yükseldi. Gözleri üçümüz arasında gidip gelirken, benim üzerimde durdu. "Yenge'm, kusura bakma seni kaptım." Fısıltı ile çıkan sesine gülümsemek isterken, Ares'in sert sesi beni ürpetti. "Kapmadın kimseyi puşt!" Sorunlu. Yağız, Ares'in laflarını umursuyor gibi değildi. "Soruyorum." "Sor." "Soruyorum." "Sor Fatih." "Soruy-" Ares kafasına yapıştırdığı için devamında inledi. "Soruyorum, soruyorum, ne uzatıyorsun?" Yağız öfkeli öfkeli baktı Ares'e. Tabii buna öfke denirse. Tekrar bana döndü. "Ares'te sevdiğin bir şey var mı?" Diye sorduğunda, bunu hiç beklemiyordum. Dürüst olmayı seçerek Ares'in erik yeşillerinin içine baktım. "Gözlerini seviyorum," dedim büyülünmişcesine. Yağız kendi ağzından bir şeyler mırıldandığında ne olduğunu anlamadım. Tüm odağım Ares'in kızaran burnundaydı. Böyleyken çok tatlı oluyordu. Ama sinirlendiğinde böyle olurdu. Gözlerini sevdiğimi söylemem, onu öfkelendirdi mi? Gözlerini sevmemezlik yapamazdım. Bu benim elimde değildi. Boğazımı temizledim. Yağız ve Zeyneb'in gözleri üzerimdeydi. Lakin umursamadım. "Peki, Senin ben de sevdiğin bir şey var mı?" Merak ediyordum. Onunla geçirdiğimiz iyi kötü anlardan sonra benim ile ilgili tek bir şey sevebildi mi sevemedi mi? O an etrafta sadece ben ve Ares vardık. Ne başka insan, ne de ses vardı. Ares, dudaklarını birbirine bastırıp bıraktı. "Var..." içimde tuttuğum nefesi usulca bıraktım. "Senin hakkında sevmediğim çok az şey var. Mesela dik başlı oluşunu bundan önceki zamanda da seviyordum, şimdi de seviyorum, Bundan sonraki zaman için bir şey diyemem hiçbir konuda. Lakin tek bir konunun garantisini vereceğim. Ben senin gözlerini hep seveceğim Ahter," dediğinde kalb'im atmayı bırakmış gibiydi. Elim kalbimin üstündeydi. Lakin attığını duyamıyordum. Beni girdiğim etkiden çıkaran kolumu tutan el oldu. Zeyneb'e döndüğümde bana gülümsedi. "Ben artık eve gideyim," dediğinde Başımı salladım. Akşam vaktiydi, Daha fazla kal diye zorlamak olmazdı. Ayağa kalkıp ona sarıldığımda, Yağız'da ayaklandı. "Ben bırakırım," dediğinde ona minnet ile gülümsedim. Zeyneb'i getirten bendim. Yalnız gitmesi hoş olmazdı. Zeynep ile Yağız bizimle vedalaştıktan sonra beraber çıktılar konaktan. Yanıma baktığımda Ares'in içeri doğru yürüdüğünü gördüm. Bana hiçbir şey söylemeden gitmesi Sinirlerimin bozulması için yeterliydi. Daha az önce neler söyledi, şimdi ne yapıyordu? O an peşinden gitmek istemediğim için gidip tekrardan oturdum. Son anda aklıma gelen şey ile yerimden zıplayarak kalktım. Koşa koşa tüm merdivenleri çıktım. Kapımızı açok gördüğümde içeri daldım. Sırtı bana dönük olan Ares Odanın ortasına direk gibi dikilmişti. Başı biraz sola çevrildiğinde baktığı noktayı görebildim. Mezuniyet fotoğrafıma bakıyordu. Biraz daha bakışları kaydığında, istanbulda çektirdiğim bir başka fotoğraftı... Teker teker tüm fotoğrafları inceleyip şaşkınca bana baktı. "Bu odanın hali ne?..." Filmlerde aptal karakterlere özel bir gülümseme olurdu ya. Şu an yüzümde aynı ifade vardı. "Fotoğraf..." sorduğu soru da, soru değildi. Ne demek ne? Şaheser görünce böyle tepki vermesi bile sorunlu olduğunu gösterirdi. "Onu anladık Ahter. Nedenini söyleyecek misin?" Sabrım taşıyordu. Yüzümde ki gülümsemeyi sildim. Kaşlarım hızla çatıldığında Ares anlık şaşırdı. "Neyse ne! Sana mı sorucam odaya fotoğraf koyarken. Allah Allah ya! Güzelim kızın fotoğrafları tüm duvarlarda var. Sevineceğine, hesap soruyor. Boşuna iblisin oğlu demiyorum di mi? Hiçbir şeyden memnun olmuyorsun. Nankörsün. Bu nedir ya?" Öldürücü bakışlarım üzerindeydi. Elimden gelse öldürürdüm. Vereceği tepkiyi merak ediyorken aklımda bu yoktu. Hesap sormak nedir? Altı üstü 27 tane fotoğrafımı çerçevelettim, ve astım. Hatta 26 tane diye sayarım. Çünkü birinde o da benim yanımda duruyordu. İşte biz iyilik yapalım, onu düşünelim. Kendisi nankörlük etsin. Ares bana bön bön bakıyordu. O gözlerini oyacaktım. Oyamazdım. "Ne bakı-" diye tekrar çıkışmaya niyetliydim. Lakin Ares'in kulaklarıma davul etkisi yapan Kahkahası yükseldi. Bir eliyle karnını tutuyor, diğer eliyle alnını tutuyordu. Bu defa da bön bön bakan bendim. Artık kızamıyordum. Çünkü içimde biriken stresi az önce atmıştım. Kahkahası kesildiğinde, bir eli hâlâ karnındayken yanıma geldi. Boşta duran elini başıma koyduğunda yüzü Gülmekten hafif kızarmıştı. "Ahter, bak yemin ediyorum sen beni zorluyorsun." Anlamıyorum ben bu adamı. "Ne zorluyorum ki?" Sesim artık eski sakinliğine dönmüştü. Benim dengem de yoktu, dengim de. Ares başını iki yana sallayıp başımdaki elini çekti. "Boşver Ahter, boşver. Bu benim imtihanım." Bunu dedikten sonra arkasını döndü. Ares giyinme odasına doğru giderken, ben arkasından bön bön bakmakla kaldım. Birkaç dakika içinde çok fazla duyguyu aynı anda yaşadım. Bu bana zarardı. Ares ağa bana zarardı. Bölüm sonu <3 Lütfen oy vermeyi unutmayın Nasıl bir bölümdü? Ahter karakterinin dengesizliğine ne demeli? Seviyor musunuz Ahter'i? Peki Ares hakkında ki düşünceleriniz neler? Tt hesabım; manjima068 İnsta hesabım; manjima068 İyi günler... |
0% |