Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@manjima068

Lütfen oy verip yorum yapmayı ihmal etmeyiniz


           

                                  ♤♤♤


Elimi kendine doğru çektiğinde istemsizce ayaklandım. Hiçbir şey demeden beni de kendisi ile çıkardı odadan. Hastane koridorlarını el ele geçtiğimizde, hastanenin çıkışındaydık. Benim gözlerim ellerimizden başka noktaya değmiyordu. Utanıyordum.

Aniden Ares'in elimi sıkıp beni geriye çekmesi ile dudaklarımdan inilti kopuldu. Bakışlarımı Ares'e çevirdiğimde bana değil ileriye baktığını gördüm. Bakışlarını takip ettiğimde ise korku tüm vücuduma yayıldı...


Tam karşımda, Serdar'ın babası duruyordu. Ve elinde bir silah vardı.

Bana doğru doğrultulan bir silah.

Elimi çekmek istedim Ares'in elinden. Lakin izin vermedi. Eğer bana yakın durursa ona da zarar gelebilirdi. "Ares, bırak beni," dediğimde tek bir bakışı ile susturdu beni. Onu ilk defa böyle öfkeli görüyordum. Tavrı netti. Sanki biri bize yaklaşsa, daha adımını atamadan küle dönüşecek gibi.

Ve ben ilk defa Ares'in bakışlarından gerçekten korktum. Fazlası ile sinirliydi, bunu burnundan anlayabiliyordum. Tüm burnu kıp kırmızı olmuştu. Bu beyaz teninde fazlası ile belli oluyordu.


Beni biraz daha geri çekip arkasına aldı. Artık karşı tarafı zar zor görebiliyordum. Bana onları dinlemek kalıyordu bu durumda.

"Ne yapıyorsun ağa? Benim yanımda karıma silah çekmek nedir?" Sesini yükseltmemişti Ares. Buna rağmen sesi iç ürperticiydi. Eğer bu tonu bana kullansaydı altıma bile edebilirdim. Ya da bugün yaşadığım gerginliğin verdiği bir düşünceydi.

Yine de ciddi anlamda tehditkârdı.


"Senin karın oğluma zarar verdi. Ölecek mi, kalacak mı? Belli değil.

Bu durumda onun canını alacağım."

Hayati durumu belirsizdi. Lakin artık hissetmiyordum herhangi bir şey.

O bana taciz etti, ve ben kendimi korudum. "Öncelikle karımın ellerine sağlık olsun. Asıl konuya gelicek olursak, itin eğer ölmezse onu bulur, kendim öldürürüm. Hiç kimse benim karımı kaçıramaz. Kaçırmayı geçtim, ona bakamaz bile. Senin itin haddini aşmakla kalmadı. Ölüm fermanını yazdı."


Başımı dik tutmakta zorlanıyordum.

Ares'in sırtına yasladığımda vücudunun anlık olarak gerildiğini hissettim. Umursamadım. Şu an düşüp bayılacak gibiydim. Bugün olanlar bana bazı anıları hatırlatıyordu. İstemediğim anıları.

İlaçlarımı düzenli kullanırdım. Lakin ilaçlar bile bu kadar adrenalin karşısında duramazdı.


Adam benin hakkımda bir şeyler dedi, tam anlayamadım. Sadece kuyruk sallama lafını anlayabildim. Aniden Ares'in bağırması ile irkildim. "Senin soyunu kurutacağım orospu çocuğu! Şimdi zamanı olsaydı değil sen, tüm aşiretin beni sizin karşınızda böyle susturamazdı. Dua et şu an zamanı değil."


Bir el silah sesi duydum. Kime geldiğini bilmiyordum. Kimin ateş ettiğini bilmiyordum. Ares'in sırtında duran gözlerim başka bir noktaya bakmadı. Bakamadı. Dilim çözülmüyordu. Konuşamıyordum.

Ben ne de güçsüz bir kadındım böyle.


"Yenge! İyi misin? İyi görünmüyorsun." Yağız'ın sesiydi bu. Bakışlarımı usulca ona çevirdiğimde, etrafımızı saran adamları yeni fark edebildim. "Korkma kimseye bir şey olmadı," dediğinde olabildiğince rahatladım. Ares'in biraz önünde Hamit ağa vardı. Kimsenin torununa yaklaşamayacağını gösterir gibi dim dik duruyordu. Ares'in bir yanında Fatih, diğer yanında Yağız vardı.

İyi de Yağız, Şahkar aşiretinden değildi ki. Hayır. Yağız, Ares'in aile üyelerinden biriydi.


"Torunum ve gelinimin karşısına geçip, onlara silah mı doğrultursun sen? Önce oğlun gelinimizi kaçırsın, ardından sen gel bize silah çek. Bu hangi töredir Sipan ağa?"

Hamit ağa'nın bu dedikleri beni şaşırttı. Ondan bunu beklemiyordum.


"O kadın namussuzluk etti.

Oğlumu kandırdı, oyunlara getirdi.

Ya siz temizlersiniz bu namussuzu, ya da ben!" Sipan ağa saçmalıyordu.

Ben namussuz değildim. 


Ares'in tekrar konuşması ile dikkat kesildim. "O kadın dediğin, benim karım, namusum. Sen, benim karıma namussuz diyerek, bana da namussuz mu diyorsun?" Dediğinde Dişlerinin arasından konuştuğunu anladım.


"Haşa Ares ağa. Bu kadın senin ile evlenmeden önce yapıyordu bu işleri.

Bu senin değil, kendisinin namussu-"

Devamını getiremedi Sipan ağa. Çünkü Arez "yeter!" Diye bağırdığında tüm vücudu açıkça titredi. Ares parmağını kaldırdı ona karşı. "Bir daha sakın, karım hakkında ileri geri konuşma. Kalan yaşam sürenizi iyi geçirin Sipan ağa. Çok vaktiniz kalmadı. Ne sizin, ne de itinizin." Bağırarak söylediği her kelime insanın içini titretiyordu. Bugün gördüğüm Ares çok farklı biriydi. Fazla sert, net ve anlayışlı biriydi.


Hamit ağa, "gidin artık buradan, daha fazla rahatsız etmeyin bizi. Olması gerekenler vakti geldiğinde olacak. Şu an ne yeri, ne de zamanı." Dediğinde hepsi hızla arabalarına binip gittiler. Yalnız kaldığımızda Hamit ağa usulca ben ve Ares'e döndü. Gözleri beni bulduğu an Ares daha da önüme girip görüş açımı tamamen kapattı. Zaten omzuna bile tam yetişemiyordum.


Öncelikle Hamit ağa konuştu. "Demek böyle karının önünde kalacaksın ha? Hem de bu söylenenlerden sonra." O da diğerleri gibi düşünüyordu. Onlara göre ben Serdar'ı oyuna getirmiş, ve onunla kaçmışım.


Şu an ailem neredeydi?

Dedem neredeydi? Onların benim yanımda olmaları gerekirdi. Peki, Yağmur artık benim ailemin bir parçası mıydı? Bana bunu nasıl yapabildiğini anlayamıyordum.

Bir insan kuzeninden bu kadar nefret etmemeliydi. Biz onun ile yüz yüze bile gelemezdik.


Ares'in sesini duyduğumda düşüncelerden çıkıp tüm odağımı ona yönlendirdim. "Söylenenler umrumda değil. Eğer bir şey diyeceklerse bizzat benim karşıma çıkıp söylesinler. Arkamızdan konuştukları hiçbir şeyi kaale almam. Önümde laf edemiyorlar ise Doğruluğundan emin olmadıklarındandır. Kendinden, ve denilenlerden emin olan varsa tüm cesaretini toplayıp karşıma çıksın."

Sesi ikaz doluydu. Cesaretleri ile gelmelerini istiyordu. Şu an benim yüzümden karşısına kimleri aldığından haber miydi?


Dedesi ağzının içinde homurdandıktan sonra anlamadığım bir soru sordu, "hata mı ettim ben?" Ne konu da hata mı etti? Bu hatanın bizim ile bir alakası olmalıydı.

"Hayır, hata etmedin. Aksine bana yapabileceğin en büyük iyiliği yaptı," dedi Ares ılımlı çıkan bir ses ile.


Ares'in sırtına yaslı olan başımı biraz çevirip Fatih'e baktım. Tam o sıra da o da bana döndü. Dudaklarımı hareket ettirerek, "ne konuşuyorlar?" Dedim. Ben bilmiyordum, ama o biliyor olmalıydı. Biraz duraksadı Fatih. Ardından bilmiyorum işareti yapıp tekrar önüne döndü. Hayır, sorularımdan kaçtı. Yalan söyledi, biliyordu. Yine benim bilmemi istemedikleri bir konuydu.


Dedesinden herhangi bir cevap gelmediğinde konuşmalarını sonlandırdıklarını anladım. Ares önümden çekildiğinde, Hamit ağa son kez konuştu. "Direkt konağa geçin.

Ben gelene dek hiçbiriniz çıkmayın oradan." Dördümüzden bahsediyordu. Yağız ve Fatih'te buna dahildi.


Ares elimi çekerek beni de kendisiyle

Yönlendirmeye devam etti. Yağız sağ tarafında, Fatih sol tarafında ilerliyorlardı. Şahkar arabasının yanında durduğumuzda beni, kendi yanına oturtmak istiyordu. Lakin ben değil yanına, bu arabaya binebileceğimden emin değildim.


"Ares, ben bu arabaya binmek istemiyorum," sesim hâlâ kendine gelebilmiş değildi. Yutmuş gibiydim sesimi. "Başka araba yok Ahter. Ayrıca arabayı dikkatli kullanırım,

Korkmana gerek yok." Şimdi karşımda alımlı bir Ares vardı, Tehditkâr olan yoktu. Ona olabildiğince sorun olmuştum. Daha fazla sorun olmak istemediğim için

Elini bırakıp bindim arabaya. Diğerleri de bindiğinde arabayı hızla çalıştırdı Ares.


Yol boyu ne benden, ne de onlardan ses çıktı. Avluya girdiğimizde herkes oradaydı. Gerçekten herkes oradaydı.

Ares'in ailesinin kadınları, ve benim ailemin kadınları, Yağmur dahil... Avlunun girişinde ki ikinci adımımı atamadan bir el, elimi kendi avucuna aldı. Bu kişinin kim olduğuna bakmama bile gerek yoktu, verdiği his yetiyordu. Beraber yürüdüğümüzde beni onların yanına götüreceğini sandım, yanıldım. Onlara en uzak nokta da yürüyüp

İçeri girdik. Bunu yapması hoşuma gitmişti. Çünkü şu an hiçbiri ile yüz göz olamazdım.


"Ares, biz Fatih ile benim odamda kalacağız. Yengemin dinlenmesi gerekiyor. Sonra konuşuruz biz," dediğinde şaşırdım. Yağız'ın burada odası mı vardı? Ares'in başını aşağı yukarı sallayarak onayladı Yağız'ı.

Fatih ile Yağız farklı bir yöne saptıklarında, ben ve Ares'te kendi odamızda doğru yürüdük. "Yağız'ın odası olduğunu bilmiyordum," dedim sessizlikten rahatsız olmaya başladığım için.


"3 yıldır burada kendi odası var," dediğinde bu durum cidden garibime gitmişti. Odamızdan içeri girdik. Ares kapıyı kilitlerken bir eli, hâlâ elimi tutuyordu. Dudaklarımı konuşmak için araladığımıda işaret parmağını kaldırıp susmama neden oldu. "Öncelikle üstündeki pislikten kurtulman lazım. Duşa gir, yarana dikkat ederek yıkan. Bandajını ben yenilerim." Başımı usulca salladım. Haklıydı. Üstümde hâlâ Serdar'ın kanları vardı. Ares, elimi bıraktığında banyoya girdim.


Kirlenmiş kıyafetlerimi çıkardığımda duşakabine doğru ilerledim. Küvete girmek istemedim. Soğuk suyu açtığımda hızla başımdan aşağı süzüldü. Dakikalarca suyun altında kaldım. Ufak bir duşun ardından çıktım kabinden. Aynanın önünden geçerken çıplak boynum dikkatimi çekti. Çıplaktı. Boynum çıplaktı...


Beynimde çakan şimşekler ile hızla kapıya doğru koştum. Son anda aklıma gelen ile duraksadım. Çıplak çıkamazdım. Kimin olduğuna dikkat etmediğim bir bornozu hızla üzerime geçirip tekrar kapıya koştum.

Kapıyı açıp "Ares!" Diye bağırmam aynı zamanlarda oldu. Yatağın üstünde uzanan Ares yerinden sıçradığında benim ile beraber hızla yürüdü. "Ne oldu?"


Onun kollarına yapıştığımda içimdeki endişe ile onu sarstım. "Ares, kolyem yok. Kolyem yok, ben nerede bilmiyorum. Asla boynumdan çıkarmazdım." Doğru düzgün anlatamamıştım bile. Kolyem olmadan ben yapamazdım. Anne ve babamın sevdası onun içinde yaşıyordu. "Ahter biraz sakin olur musun? Bulunur kolyen."


"Ya bulunmazsa?" Bulunmama ihtimali vardı sonuçta. Ares'in gözleri anlık olarak göğüslerime kayıp tekrar gözlerime çıktı.

Derin nefesler alıp verdiğim için göğsüm hızla inip kalkıyordu. "Ares, ben ne zaman kaybettiğimi bile bilmiyorum. Bulabilir miyiz? Bana yardım eder misin?" Bugün tüm olanları unutmuş, sadece kolye için endişeleniyordum. Ares, gözlerimin içine bakıp kıstı gözlerini. Bir eli usulca yanağımı bulduğunda ne diyeceğini umrumdaydı.


"Kolyenin senin için değerini biliyorum Ahter.

Tabii ki buluruz. Ve tabii yardım edeceğim."

Sesi şu an bana karşı fazlası ile yumuşaktı.

Kabul etmesem dahi benim onun bu haline ihtiyacım vardı. Ve o bunu bana veriyordu.

Bana yardım edeceğini söylediği için biraz rahatlasam da içim hâlâ birbirini yiyordu.

Nasıl böyle bir aptallık yaptığımı düşünüyordum. Canımın derdiyle kolyemi unutmuştum.


Ares'in biraz sert çıkan sesi ile tekrar ona odaklandım. "Ahter, giyin artık!"

Gözlerine baktığımda, sadece gözlerime bakıyordu. Lakin anladığım başka bir şey de vardı. Gözlerim dışında herhangi bir noktaya bakmamak için kendini zorluyordu.


Onu bu zor duruma koymaya hakkım yoktu.

Benim vücudumu görmek istemeyen birinin karşısında böyle durmam yanlıştı. Bir adım geri çekildiğimde yanağımdaki eli havada kaldı. Ares, bir havada kalan eline, bir de bana baktı. Gözlerinde olan çaresizlik ifadesini her zerremde hissettim. Ama anlam veremedim bakışlarına. Ona sırtımı döndümde keskin bakışları beni deliyordu.

Giyinme odasına doğru gidip kapıyı kapattığımda o bakışların hissiyatıda kayboldu. Kapıyı kilitleyip daha içeri girdim.


Üstümde ki Ares'e ait olan lacivert bornozu

Çıkardım. O an kimin bornozunu giydiğime dikkat edemediğim için oldu. Ares bu konuda hakkında illa ki bir şey düşünmüştür. Umuyorum ki bilerek yaptığımı düşünüp, yanlış anlamamıştır. Dolapların önüne geçtiğimde eşofmanlarımın olduğu kısmı açtım. Genişlik olarak eşit ilerleyen siyah eşofman altımı giydim. Üstüme boğazlı oluo, kısa kollu olan siyah tişörtü geçirdim.

Beyaz bilekte duran çorabımı avuç içime dikkat ederek giydim.


Gözlerimi yüzük parmağımı buldu. Yüzüğüm parmağımdaydı. Duşa girdiğimde yüzüğü çıkarmayı akıl edememiştim. Kendi dolabımın en üstünde duran ilk yardım çantasını puf sayesinde alıp indim. Bandajıma dikkat etsem dahi ıslanmıştı.

Dikişlerime tam değmedi ama yine de değiştirmek daha iyi olurdu. Adım adım odadan girdiğimde biraz daha sakindim.


Kanapelere oturan üçlü ile bakıştığımda sadece Ares'in yanı boştu. Ares eli ile oturmam gereken yeri gösterip "gel Ahter," dedi. Onların yanına gidene dek gözlerini üzerimden ayırmadılar. Ares'in yanına oturduğumda elimdeki ilk yardım çantasını aldı. İlk yardım çantasından gerekli olan malzemeleri önümüzdeki sehpaya koyduğunda bana doğru çevirdi bedenini.

Yaralı olan elimi, ellerinin arasına aldığında hepimiz sessizdik. Yağız bile sessizdi, Boş boş gülmüyordu. Öncelikle elimdeki ıslanmış bandajı çıkardı. Usul usul badajımı yenilediğinde tek yaptığım eli bile güzel olan adamı izlemekti. Badajım yenilendiğinde elim hâlâ ellerinin arasındaydı.


"Ahter," diye başladı Ares. Gelecek olanı bilmediğimden gerildim. Ares avuç içime, paş parmağı ile daireler çizmeye başladığında devam etti cümlesine. "Bana anlat. O it ile ne olduğu anlat." Cümlesi biter bitmez içimdeki gerginlik arttı. Ona karşı açık, ve dürüst olacaktım. Beni fazlası ile savunmuştu, ve bile bana yetiyordu. Hak etmiyordum onun bu koruyucu tavırlarını. Eğer ben evlenme haberimizin alındığı gün onu başka bir kadının dudaklarında görseydim...


Ares daireler çizmeye devam ediyorken gözleri de elimdeydi. Boğazımı temizledim

Ve konuştum. "Ona kaçmayı teklif ettim," dediğimde baş parmağı duraksadı. Belki de yanlış başlamıştım anlatmaya. "Yani, evlenme kararı alındığı vakit." Diye devam ettirdim.

"Sizin, bizim konağa ilk geldiğiniz gün ona teklif etmiştim. Lakin ağa olma yolunda olduğunu, bırakamayacağını söyledi.

Bir şekilde evlenmekten kurtulmamı falan söyledi. Yani anlayacağın beni yüz üstü bıraktı. Üstelik bir gün öncesinde evlilik hakkında konuşuyordu." Üçününde beni dikkat ile dinlediğini biliyordum. Gözlerini anlık olarak dairelerden çekip bana bakan Ares, "bu yüzden mi geç geldin o gün?" Diye sordu.


"Hayır, canım sizi bekletmek istediği için geç geldim." Yan taraftan iki kıkırtı geldiğinde rahatladım. Onların bu denli ciddi olması beni daha da geriyordu. "Neyse işte, o gün onun yanından ayrılıp alışverişe devam ettim.

O gece yalnız başıma kaçma kararı aldım. Ki bunun devamını biliyorsunuz... o güden sonra onun ile asla konuşmadım. Konuşmazdım.

İlk defa bugün karşıma çıktı. Bir şey demeden beni insanların içinde çekip götürdü. Tabii insanların gözünde kendim gittim." Diye sonlandırdım. Devamını anlatmak istemiyordum.


Ares, "devamında ne olduğunu da anlatır mısın?" Diye sorduğunda arada kaldım.

Serdar beni öperken görmüştü bizi. Buna rağmen asla belli etmemişti. Lakin yine de çok utanıyordum onun karşısında. Şimdi ona Serdar'ın bana saldırdığını nasıl anlatacaktım? Boynum tekrardan bükülmek için uğraşıyordu. İzin vermedim. Bugün zaten bir kez onun karşısında büküldüm.


"Anlatmasam?" Diye safça sordum.

Çizdiği dairelerden gözünü ayırmazken başını aşağı yukarı salladı. Neden oraya bakıyordu ki? "Yüzüme bakmıyorsun?" Sorarcasına söylediğim iki kelime ile bana baktı. "Bakmamı mı istiyorsun?" Diye de soruyu bana yöneltti. Gözlerimi kaçırıp bizi film izler gibi izleyen çifte gönderdim. "Bu kadar sessiz olmanız normal mi?" Amacım Ares'ten kaçmaktı. Çünkü o böyle şefkatle yaklaştıkça

Bir ağabey gibi hissettiriyordu...


Yağız ile Fatih, bir bana, bir Ares'e, bir de kendilerine baktılar. "Biz çok mu konuşuyoruz?" aynı anda sordukları soru ile

Gülecek gibi oldum. Fatih, Yağız kadar değildi.

Ama onun da bir gideri vardı. Aslında ben de konuşmadan dayanamıyordum. "Siz üçünüz de dilinizi tutamıyorsunuz," diyen Ares ile bakışlar ona döndü. Bunu pek şikayetçiymiş gibi söylememişti. Ama ben yine de susmadım. "Yani rahatsız mı ediyoruz seni?" Saatler sonra ilk kez kendim gibi hissettim. Yan taraftan başını sallayarak benim arkamda olduğunu belli eden bir Fatih vardı. Bir de, "yenge'm haklı. Rahatsız ediyorsak açık açık söyle. Kalmayız burada." Bunları söyleyen drama adam Yağız vardı. Bunu o kadar ciddi söylemişti ki, belki de ciddiydi.


Ares, yan bir bakışı bana atarak Yağız'a döndü. "Sana söylüyorum da susmuyorsun ki." Cümlesi biter bitmez Yağız'ın elini göğsüne koyup, ağzını açması bir oldu.

Bari elini doğru yere koysaydı. Kalbi yerine sağ tarafında idi eli. Ben bile şaşkınlık ile baktım Yağız'a. Bu adam ciddi olamazdı.

Gözleri beni bulduğunda artık muhatabı bendim. "Yenge'm, vallahi billahi yalan söylüyor. Ben konuşmadığım zamanlar 'Yağız'ım ne bu sessizlik? Az konuşsan, sesini duysam,' diyor. Yani sen inanma bu palavracıya." Abarta abarta yaptığı oyunculuk ile gülmemi tutamadım. Diğer iki adamın da gülme sesi kulaklarıma dolduğunda içim hoş oldu.


Boğazımı temizleyip ciddi bir surat ifadesi takındım. "Ares, sen Yağız'a sahiplenme eki mi kullanıyorsun?" Sesim olabildiğince sertti.

Ortam tekrar sessizliğe büründüğünde en az Yağız kadar iyi rol yapabildiğimi anladım.

Gerçi Yağız'ın rol yapıp, yapmadığından emin olamıyordum. Ama o başka mesele.

Ares yutkunduğunda bu durumdan şüphelenmeye başladım. "Yok, ne sahiplenme eki. Yağız götünden atıyor. İnanma şu salağa." Evet. Kesinlikle benim ciddi olduğumu düşünüyordu. Rol yaptığımı anlamış olan Fatih güldüğünde, Ares ters ters baktı zavallı çocuğa. "Bakma çocuğa öyle!"


Bu sefer ters bakışları beni buldu. "Kardeşime nasıl bakacağımı sen mi söyleyeceksin?"

Sesi sorgulayıcıydı. Boğazımı bir kez daha temizleyip olduğum yerde dikleştim.

Tek kaşımı kaldırarak konuştum. "Evet, başka soru?" Bana bön bön bakan Ares, bu ani değişimi mi sorguluyor olmalıydı. Ama unutmalıydım. Bugün olanları aklıma getirdikçe daha kötü olurdum.


"Yok başka soru," diyen Ares'in sesi içine kaçmış gibiydi. "Oha..." diye mırıldanan Yağız'a dönüp, "ne oldu?" Sorusunu yönelttim. Bir kez yutkunup şaşkın gözleri ile beni süzdü. "Yemin ederim siz kadınlar, kadın olduğunuz vakit çok güçlü oluyorsunuz. Bunu bir kez daha anladım." Bunu samimi bir hayranlık ile söyledi. Yağız, kadınların destekçisiydi. Daha ilk gün banu konusunda söylediklerinden anlamıştım. Kadınların kendini ezdirmesinden hoşlanmıyordu. Tabii ezdirilmesinden de. Yağız'a gülümsemek ile yetindim.


Gözlerim anlık olarak Fatih'e değdiğinde iyi görünmediğini fark ettim. "Fatih, iyi misin?"

Yorgun duruyordu. Yanımda elimi tutan Ares, bir an kalkıo gidecek gibi oldu. Son anda tekrar yerine kurulduğunda elim hâlâ elindeydi. Elimi çekmem gerekiyordu. Ama içimde ki bazı duygular yalnız kalmak istemiyordu. Onun ellerinin varlığı bana destek oluyordu. "Oğlum, neden öyle durgun görünüyorsun?" Sesinde olan şefkat bana olduğu gibi değildi. Bir evlata olduğu gibiydi.


Derince iç çeken Fatih, "biraz başım ağrıyor. Ve bugün olanları düşünüyorum. Neden böyle duruyoruz ki? Ailemizin kadınlarından birine zarar geldi. Böyle durmak bize yakışıyor mu?

Ölmemiş olma ihtimali var. Gidip öldürelim."

Fatih'in dedikleri ile afalladım. Çünkü ilk kez

Ağabey'i gibi görünüyordu. "Öldürelim de ne demek? Sana işleri öğren dedik diye elini kana bulayacak değilsin. En azından ben buradayken bunları yapmana gerek yok."

Ares haklıydı. İnsan Fatih'e bakınca bir katil göremezdi. Lakin Ares öyle değildi. Bildiğim kadarı ile 8-9 yıl önce eline kan bulaşmıştı.

Bu da demek oluyordu ki, 19-20 yaşlarında

İlk cinayetini işledi. Oysaki üniversite de olup arkadaşları ile eğlenmeli, derslerine odaklanmalıydı. Ama Ares için hayat böyle işlememişti.


Boynunu büküp başını elleri arasına aldı Fatih. "Bilmiyorum. Bi de yengemin yanında böyle konuşuyorum. Kusuruma bakma lütfen.

Ama zoruma gidiyor böyle beklemek." Kusura bakmıyordum. Beni düşündüğü için böyle dediğini bildiğimden sorun etmiyordum.

Serdar konusunda ona zarar vermeyin diyemezdim. Töre vardı. Karara karışamazdım. Hatta benim akıbetim bile belli değildi. Eğer onun ile ilişkide olduğum konusunda hemfikir olurlar ise benim de başım yanardı. Fatih'e herhangi bir yanıt vermedim. Çünkü bu konu hakkında daha fazla konuşabileceğimi sanmıyordum.


Aradan 2 saat kadar geçmişti. Üçlüler balkonda oturuyor iken, ben yatağımda uzanıyordum. Uykum geliyordu, ve Ares benden uzak kalmak istemedi diye onlar balkona geçmişti. Lakin uyuyamıyordum.

Ne konuştuklarını duyamıyordum. Özellikle kısık ses ile konuşuyor gibiydiler. Aslında duymak istediğim de söylenmezdi.

Bir kez daha yatakta döndüğümde Ares'in kolu görüş açıma girdi. Derin bir nefesi içime çektim. Beni bugün böyle savunmasını beklemiyordum. İnandı mı emin değildim.

Lakin beni kararlılık ile savunuyordu.

Bu yüzden içim az çok rahattı.


Gözlerim hâlâ kapının ufak bir kısmında görünen Ares'in kolunda iken başını biraz kapıya doğru yaklaştırıp bana baktı. Benim uyuduğumu sanıyordu. Benim ile göz göze geldiğinde yeni mi uyanıp, uyanmadığımı anlamak ister gibi baktı. "Uyuyamadım," diye mırıldandığımda duydu mu bilmiyorum, ama anladığına eminim. Ares ayaklandığında onun ile beraber diğer ikili de balkondan çıktı.

Fatih ile Yağız bana baş selamı verip odadan çıktılar.


Ares bana doğru gelip yanıma oturdu. Biraz gözlerimde gezindi erik yeşilleri. "Neden uyumadın?"


"Uyku tutmadı," dedim kısık olan sesim ile.

Sesimi yükseltmek bugün zordu. "Ahter, diğerleri yanımızdaydı diye üstelemedim.

Ama bana devamında neler olduğunu anlatmanı istiyorum." Bu sorunun tekrar geleceğini biliyordum. Diğerlerinin yanında üstelemediği içinse minnettardım.

Her ne kadar zorlansam dahi o benim kocamdı. Ve bilmeye hakkı vardı. Dudaklarımı dilim ile ıslatıp konuşmak için araladım. "Dağ evinde iken yüzüğümü çıkartmamı istedi. Ben çıkartmayınca ise zorla çıkartmaya çalıştı.

Böyle olunca saldırdı gibi oldu. Niyeti değişti falan. Ama ben ileriye gitmesine izin vermedim. Ve elime yakın olan vazoyu onun kafasına vurdum. Sonra da kaçtım oradan."


Başını aşağı yukarı salladığında burnu kırmızı biberden farksızdı. Ares gerçekten sinirlendiğinde burnu böyle oluyordu. Hatta sinirinin boyutuna göre değişiyordu. Bu bana her zaman tatlı geliyordu. Lakin şu an kızarma sebebi beni utandırıyordu.

Zorlukla konuşan Ares, "hadi aşağı inelim," dedi. Yataktan doğrulduğumda benim kolumu tutarak yardımcı oldu. Beraber çıkacaktik, Ki kapı çalındı. Ares, "gel," diye yüksek sesle konuştuğunda kapı açıldı, ve yağmur girdi. Ares, "ben çıkayım. Siz sonra gelirsiniz," dediğinde gitmesini hiç istemiyordum. Bana baktığında onaylarcasına bir mimik yaptım. Onayımı aldıktan sonra odadan çıkmak için hareketlendi. Çıktığında kapıyı da arkasından kapattı.


Yağmur ile aynı ortamda kalmak şu an hiç iyi hissettirmiyordu. "Neden geldin?" Diye en sert tonumla konuştum. O artık bir kuzen değildi. Bu çıkışım ile Yağmur bir an duraksadı. Yanıma gelmek yerine durduğu yerden bana bakmaya devam etti. "Bunu bana nasıl yaparsın?" Diye bağırmama engel olamadım. Sessiz kaldı. Yine bir şey demedi.

Sinirim son noktaya ulaştığında onun yanına ulaşıp yüzüne vurdum. "Hangi yüzle yanıma geliyorsun ya!" Burnumun ucu yanıyordu. Bu ihanet fazlaydı. Benim şekerimi çalması gibi bir durum değildi. Hayatımı çalmaya çalışmak gibi bir durumdu. "Yağmur, ne istedin benden?" Sesim artık yakarış gibiydi.


Onda herhangi bir ses yoktu. Her zamanki gibi kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"Bir şey desene be!" Son kez yüzüne bağırıp ittim onu. Kapıya doğru sendelediğinde durmadı arkasını dönüp çıktı odadan. Sinirimi alamayan ben kapıya doğru bağırdım. "Allah seni kahretsin!"


Sakinleşene dek odamda kaldım. Biraz daha sakin olduğumu düşündüğümde ise odadan çıktım. Aşağı ine dek alacağım yolda usul usul ilerledim. En sonunda salona ulaştışımda herkes orada idi. Yağız dışında. Ne yapacağımı bilemeyerek öylece bekledim.

Bir el koluma değdiğinde irkilip yan tarafıma baktım. Hozan enişte bana gülümseyip yanlarına geçmem için işaret yaptı. "Hadi Ahter." Sesinde olan yumuşaklık ile az biraz rahatlayıp adımlamaya devam ettim.


Bir tarafta Şahkar ailesi, diğer tarafta Soylu ailesi duruyordu. Ares'e baktığımda yanı boştu. Gözlerim aileme kaydığında, yanı boş olan dedemin yanına gidip oturdum. Dedemin bakışları bana değmediği için ilk defa rahattım. Eğer bana baksaydı yanına yaklaşamazdım. Ama yine de içimde bir yerlerde bakmasını isteyen bir taraf vardı. Göz ardı ettim.


Şimdi dedem dışında tüm gözler benim üzerimdeydi. Bir saniye rahatlasam, büyük bir gerginlik ile sarmalanıyordum. Hepsi bakmasaydı daha iyi olabilirdi. Hamit ağa boğazını temizlediğinde tüm gözler ona döndü. Onun gözleri ise hâlâ benim üzerimdeydi. Dikkatimin onda olduğunu gören Hamit ağa gözlerini benden alıp Ares'e çevirdi. "Karın hakkında söylenenlerin kesin bir kanıtı olmadığından herhangi bir iey olmayacak. Lakin öldü mü kaldı mı belli olmayan Serdar'ı bulup öldüğünden emin olmakta senin işin." Muhatabına Ares'i alarak konuştu.


Aklandığımı duymak iyi gelse dahi benim yüzümden Ares'in bir kez daha elini kana bulayacak olması canımı sıktı. Bir yanım katil olmamak için ölmemiş olmasını diliyor, diğer yanım benim yüzümden bir başkasının elinin kana bir kez daha bulanacağı gerçeği ile vicdan azabı çekiyordu. Acaba Ares'te benim gibi mi düşünüyordu? Yoksa öldürmek onun için sorun değil miydi?


Ares, "ölmemiş olması için dua edebilirim.

Onu kendi ellerim ile öldürmem gerekiyor," dediğinde sorularıma yanıt aldım. Yine de bana büyük bir sorun gibi gelmedi. Daha önceden yapmış olduğu bir durumdu. Ve töreye göre Serdar'ın akıbeti belliydi.

Onu da geçtim eğer engel olmasaydım tecavüze kadar gidebilirdi. Serdar hak ediyordu.


Hamit ağa, Ares'in verdiği yanıttan sonra gurur ile baktı Ares'e. Bunu bir çocuk bile anlayabilirdi. "Karın konusuna da gelirsek,

Onun ile ne yapacağınız sizi ilgilendirir."

Dediğinde şaşırdım. Oysaki eni rencide etmesini bekliyordum. Gözlerim Heval hanımı bulduğunda tiksinti ile izliyordu beni.


Yanımda oturan dedemin kulağına yaklaştım.

Fısıltı şeklinde sordum. "Sen bana inanıyorsun değil mi dedeciğim?" Benim onunla kendi isteğim ile gitmediğime inanmasını istiyordum. Ne düşünüyordu?

Dedem gözlerini benim olmadığım her noktada gezdirdi. Bana cevap vermedi.

"Dedeciğim?" Benim ile konuşmaması canımı yakıyordu. Belki bana bakmaması şu an için biraz iyiydi. Ama beni tamamen yok sayması hoş bir etki bırakmıyordu bende. Cevap vermeyeceğine emin olduğumda kendimi geri çektim.


Hamit ağa tekrar konuştuğunda etrafa baktım. Herkes yavaştan ayaklanıyordu.

"Namusunu temizlemeden gelme bu konağa," bunu Ares'e diyordu. İçimde öfke kıvılcımları tutuştuğunda tamamı Hamit ağaya yönelikti. Temizlemeden dönme de ne demekti? Karşısında bir çocuk değil, adam vardı. Herkesin içinde onun ile böyle konuşmamalıydı.


İki kol bana dolandığında gözlerimi Hamit ağa'dan aldım. Halam, bana sıkı sıkı sarılırken ona karşılık verdim. "Şükürler olsun..." diye mırıldanması canımı yaktı.

Benim yüzümden korkmuş olmalıydı.

Bana yeteri kadar sarıldığında geri çekilip saçımı öptü. "İyi misin kızım?" Başımı aşağı yukarı salladım gülümser iken. İyiydim.

Halamın yanında ayrıldığımda amcam bir kez daha bana sarıldı. Herhangi bir eksiğim olsun istemiyorlardı. Bu yüzdendi bu kollar. Amcam ile olan sarılmamız kısa sürdüğü için babaanneme yaklaştım. Babaannemin bana olan öfkeli bakışlarında yatan anlam kalbimi sızlattı. Öpmek için elimi uzattığımda istemeye istemeye elini verdi. Öpüp alnıma koyduğum an geri çekti. Yağmur'u görmezden gelip dedemin önünde durdum. Elini vermesini beklemeden tutup öptüm.

Ben daha alnıma değdirmeden elini geri çekti. Başım hafif eğik iken gülümsedim.

"Seni seviyorum dedeciğim... kendinize iyi bakın."


Ailem konaktan çıktığında tekrardan Şahkar ailesi ile beraberdim. Belimde hissettiğim el ile yanıma döndü gözlerim. Ares yanımda duruyor, ve elini çok değdirmeden belimi tutuyordu. Bu kadarı bana fazla geliyordu.

Gün boyu elimi tutması bile benim için fazlası ile şaşılacak bir durumdu. Sonuçta kendisi vücudumu biraz açık görünce kusmuş bir adamdı. Hatırladığım görüntü canımı sıkınca iki adım yan tarafa kayıp ondan uzaklaştım.

Bencildim. Ama buna sebep olan oydu.


Hamit ağa yanıma geldiğinde ne diyeceğini merak ile bekledim. "Ares konağa gelene dek odana git, ve çıkma. Biz şimdi konaktan çıkıyoruz. Sakın ola dediğimin aksi bir şey yapma!" Bu kadarı belki fazla olabilirdi. Ama canıma minnet. Böyle bir olaydan sonra odamdan çıkmak kötü bakışlara maruz kalmama sebep olurdu. Başımı aşağı yukarı hafifçe salladım. "Çıkmam," dediğimde önümde geçip gitti. Tüm erkekler beraber avludan çıktıklarında, Ares bana bir kez bile bakmadan gitti. Onun yanında çekildiğim için miydi bu bakmamazlık? Ben aslında onu da düşünüyordum. Ben, midemi bulandıran bir görüntüye yaklaşmak istemezdim. Bu yüzden o da yaklaşmamalıydı.


Konağa girmek için geriye döndüm. Hızlı adımlar ile içeri girdiğimde diğer kadınlar da benim ardımdaydı. Salondan geçeceğim sıra da Heval hanım, "namussuz! Torunumun adına leke sürdün," diye bağırdı. Adımlarım olduğu yere çivilendi adeta. Arkamı dönmek istedim. Yapamadım. Bu kadın ile uğraşmak zordu. Duymamazlıktan gelip devam edecektim. Ki ilk adımımı atamadan kolumdan tutup kendine çevirdi. Diğerleri durmuş bizi izliyordu. Heval hanım ise kolumu tiksinircesine bıraktı. "Seni buraya bizim namusumuz ile oyna, elalemin diline dola diye mi gönderdiler?" Hayır. Böyle bir cümleden sonra susamazdım. Her ne kadar utanmış olsam dahi, bu kadın haddini sürekli aşıyordu. Kocam bana bunları dememiş, güzelce yaklaşmıştı. Ama bu kadın,

Sanki onunla evliymişim gibi her konuya atlıyordu. Ve hadsizce yapıyordu bunu.


"Benim ile böyle konuşamazsın Heval hanım. Haddini aşıyorsun! Benim namusumu konuşmak senin gibilere düşmez."

Sesim biraz yüksek çıkmıştı. Bu onu bariz bir şekilde öfkelendirmişti. "Hele bakın şu yerden bitmeye, büyükleri ile nasıl konuşacağı bile öğretilmemiş."


Öfkem arttıkça ses tonum daha da artıyordu.

"Asıl siz kendinize bakın. Kiminle, ne konuşmanız gerektiğini yaşınıza rağmen bilmiyorsunuz. Bana laf edeceğine dönün kendinize bakın. Benim ile ilgili konuşmak sizs düşmüyor." Diğerleri de benim bu yükselmem karşısında şaşkındı. Umrumda olmadı. Zaten benim tarafımda olan tek bir kişi bile yoktu bu ortamda. Heval hanım ağzını açtığında gelecek yeni kelimelere kendimi hazırladım. "Yok. Bu kız ne edep görmüş, ne terbiye görmüş. Ana yok ki başında öğretsin. Demiştim böylesini almayın gelin diye. Ama dinlettiremedim. İlla ki çocuk bu kızdan olmalıymış. Terbiyesizin çocuğu ondan beter olur. Torunumun soyunu bozacak!" Bu kadarına hazır edemedim kendimi. Bu kadının bir sınırı olmadığını tam bu anda cidden anlamış oldum. Gözlerimin yandığını hissettiğimde kendimi sesimin arkasına sakladım.


"Bazılarının annesi varda neye yarar? Siz çok iyi bir anne misiniz sizce?" Bildiğim bazı şeyler vardı... "sizin gibi kadın olmayı becerememiş biri benim annem hakkında hiç konuşamaz. Evet. Belki benim yanımda çok fazla kalamadı. Ama 10 yılda bana bir çok şey kattı. Siz kendi çocuklarınıza bir şey katabildiniz mi? Hatta anneliği geçtim, kadın olabildiniz mi? Sizin gibilerin hakkı, yaşattıklarınızı, sustuklarınızı yaşamaktır."


Her bir kelimem ile köpürüyordu. Söyleyeceklerim bittiğinde arkamı dönmek istedim. Yine izin verilmedi. Kolumdan tuttuğunda diğer eli bana vurmak için yükseldi. Yüzüme inmek üzere olan tokat tutulduğunda yaşadığım şaşkınlığın seviyesi yoktu. Melike hanım annesinin kolunu tutup bana vurmasına engel oldu. Bunu hiç beklemiyordum. Sinirle verdiğim sert nefesler şu an kayınvalidemin koluna çarpıyordu.

Annesinin gözlerinin içine bakarak, "bu kadar da değil." Dediğinde annesi de benim kadar şaşkındı. Hatta eltisi dışında herkes şaşkındı.


Melike hanım göz ucuyla bana baktı. "Odana git gelin." Küçük dilimi yuttuğum için başımı aşağı yukarı hızlı hareketler ile salladım.

Kolumu kadından kurtardığımda hızla arkamı döndüm. Son duyabildiklerim ise, "o kızı oğlumun yanında istemiyor olabilirim. Ama vuracak kadar değil. Kimse benim gelinime el kaldıramaz anne. Buna oğlum da dahil..."

Bunlar oldu. Merdivenleri koşa koşa çıktığımda bir günde ne de çok duygu karmaşası yaşadığımı düşündüm.

En başında kocam ile çıkmalıydım bu evden.

Lakin ben de olacakları bilmiyordum ki.


.

.

.

.

.


Genç adam dağ evinde bulduğu hasarlı kolye ile sinirli bir soluğu daha dudaklarından verdi. Karısının değer verdiği kolye bir it yüzünden zarar görmüştü. Bunu karısına öylece veremezdi. Kolyeyi avcuna saklayıp çömeldiği yerden kalktı. "Yağız, bunun düzeltilmesi gerekiyor. Bildiğin iyi bir yer var mı?"


"Aslında yok, ama halledebilirim. Bana ver istersen?" Yağız sorduğu soru ile beraber kapıya doğru yürüdü. Bu ortamda kalmak onun bile sinirlerini fazlası ile bozuyordu. Dostunun karısının zarar gördüğü bir ortam

Sinir bozmayacak bir alan değildi ki.

Ares'te dağ evinden çıktığında hızla arabaya binip uzaklaştılar oradan. "Öncelikle bu kolye işini halledeyim. Sonra o şerefsizi buluruz.

Bana bir de balta lazım." Yağız, balta lafını duyduğunda korku ve tereddüt ile dostuna baktı. "Ne yapıcaksın baltayı?"


Ares'in ima ile attığı yan bakışından anlaması gerekeni anladı Yağız. "Sen bunu yaparken ben de izleyecek miyim?" Sevmezdi o tür görüntüleri Yağız. Bunu bilen Ares, özellikle Yağız'ı yanında tutardı. Hayatın bazı acımasızlıkları vardı, ve bunlara alışık olmasını isterdi. Lakin asla zorlamazdı.

"Yanımda olmanı isterim, ama eğer istemiyorsan karar senin dostum."

Her zaman söyledikleriydi bunlar. Tekrar söylediğinde Yağız'ın vereceği cevabı da çok iyi biliyordu. Ne olursa olsun yanında olacaktı. Yağız susup önüne döndüğünde onayını aldı Ares.


"Babası onu iyi saklıyordur. Ölmediğine eminim. Eğer babası zorluk çıkarırsa onu da gebertmekten çekinmeyeceğim." Sesinde vahşilik vardı. Kana susamışlık vardı. Zaman bir insanı öyle bir değiştirirdi ki kandan hoşlanmayan bir çocuk, kana susayan bir adama dönüşürdü.


Yağız'ın kıkırdama sesi geldiğinde saniyelik olarak ona bakan Ares, tekrardan önüne döndü. "Yine neye gülüyorsun?"


Yağız daha fazla gülmemek için eli ile dudaklarını kapattı. Çatlak biriydi.

"Yalnız senden iyi hanımcı olur ha."


Ares'in dudaklarında buruk bir gülümseme oluştu. "İsterdim, hanımıma iyi bir koca olmak..."


Yağız o an kendi ağzına yapıştırmak istedi.

"Bir denesen? Bir bakarsın hocanın dedikleri doğru çıkar. Eğer hiç denemezsen asla bilemezsin ki Ares." Amacı onu bu fikre yakın baktırmaktı. Lakin Ares inat ediyordu.

"Böyle bir durum riske alınmaz Yağız.

Evliliğim ile kumar oynayamam ki.

Ya hocanın dediği gibi olmazsa, o vakit ne yaparım?"


İkili daha fazla konuşmadan yolu izlediler.

Karısının bazen ondan uzaklaşıyor olması

Canını sıkıyordu Ares'in. Ama ağzını açıpta diyebileceği tek kelimesi yoktu. Ne konuşabiliyor, ne de mesafeyi koruyabiliyordu. Git gide ona çekildiğini hissederken, karısının aynı hisleri paylaşmadığını düşünüyordu. Belki de düşündüklerinde haklıydı.


Dedesinin dediği gibi karısına zarar veren kişiyi öldürmeden geri dönmeyecekti.

Bu durumda tek yapabileceği tez vakitte bu işi halletmekti. Onu durdurmayıp gitmesine ses etmediği için içi içini yiyordu.

Orada, onun yanında olsaydı asla başına bu gelmezdi. Hepsi onun hatasıydı ona göre. Eğer ondan uzak olmak amacı ile vaktinin çoğunu şirkette geçirmeseydi Ahter ona triplenmezdi. İzin verirdi kendisi ile çıkmayı.

Mesafe onlara zarardı, yakınlıkta bir o kadar zarardı. İki arada bir derede kalıyor bundan nasıl kurtulacağını bilemiyordu Ares.

Bir çözüm yolu olmalıydı. Lakin bulamıyordu.

En başından bu evlilik olmamalıydı. Keşke

Ahter o gün tek başına kaçıp gitseydi diye düşündü. En azından bu kadar zorlanmazdı ikiside...


Bölüm sonu <3


Lütfen oy vermeyi unutmayın.


Sanırım bu sefer sorucak soru bulamıyorum.

Neyse sizlere iyi günler.


Loading...
0%