Yeni Üyelik
13.
Bölüm

10. BÖLÜM

@manolyakalbim

İyi okumalar

 

10. Bölüm

Gözlerimi açınca gökyüzüne bakarken nerede olduğumu anlamadım. Etrafa bakmaya çalışınca yanımdaki küçük sehpanın üstündeki gülleri görünce uykulu halimle anlamadım. Koltuktan doğrulmaya çalışınca üstümden kayan örtüyle durup baktım. Akşam sinirle attığım örtü yerinde yoktu ama üstümdeki de başka bir örtüydü. Örtüyü üstümden çekip kaşlarımı çatıp güllere baktım.

“Ne bu şimdi?” Gülleri elime alıp yukarı çıktım. Merdivenleri çıkarken odadan gelen konuşma seslerini duydum.

“Bunlar şimdi gerçekten benim mi?”

“Evet tabi ki senin.”

“Teşekkür ederim. Annemden başka bana kimse çiçek vermezdi. Çok teşekkür ederim. Ben çok mutlu oldum. Aaa bunlar Lale değil mi? Ben rengarenk olunca hiç fark etmedim. İnanamıyorum! Gerçekten Lale.”

“Hangi renk sevdiğini bilmediğim için her renkten aldım. Beğendin mi?”

“Çok güzel rengarenk. Baba çok teşekkür ederim çok çok mutlu oldum. Bana adım gibi Lale aldın. Bu çok güzel.” Arslan Lalenin elini tutup.

“Beğenmene sevindim. Lale ben dün seni endişelendirdiğim, üzdüğüm ve benim yüzünden ağladığın için özür dilerim. Endişeni anlamadığım için de özür dilerim ama bil ki ben seni asla bırakmam. Her zaman yanında olacağım. Senin varlığından haberim olmadığı için bunca yıl yanında olamadım. Ama bu demek değil ki seni terk edeceğim. Asla böyle bir şey olmayacak asla. Biliyorum çok geç kaldım ama ömrüm yettiğince yanında olacağım. Ben seni asla bırakmayacağım. Bir daha bunu düşünüp kendini üzmeni istemiyorum.”

“Bir daha gitmeyeceksin yani”

“Asla.”

“Tamam o zaman bir daha bu kadar geç kalma. İşin varsa annem gibi gel eve burada yap işini olur mu?”

“Olur öyle yaparım.” Deyip yanağını okşadı. Lale beni fark edince bana doğru gelip “Anne bak babam bana Lale almış. Bak! çok güzel değil mi?”

“Evet kızım çok güzeller.”

“Baba anneme de mi aldın?” dedi sevinçle “Anne bakayım mı?”

“Al kızım senin olsun.”

“Anne çok güzeller. Bir sürü çiçeğim oldu.”

“Evet bak aynaya.”

“Bakayım bakayım” diyerek aynaya koşup önünde durup kendine bakıp gülümsedi. “Çok güzel ellerim çiçeklerle doldu.” Dedikten sonra arkasını dönüp “Baba suya koyalım mı solmasınlar?”

“Tamam gel yapalım.” Elini tutup odadan çıkarken Lale bana bakıp “Anne çabuk gel tamam mı?”

“Gelicem kızım.”

“Tamam anne.”

Odaya girip elimi yüzümü yıkadıktan sonra dolaptan kıyafetlerimi alıp duşa girdim. Kıyafetlerimi giyip banyodan çıktım. Saçlarımı omuzlarıma salık bıraktım dışarı çıkana kadar kururdu. Tokayı bileğime takıp çekmeceden şalımı alıp aşağı indim. Eşyaları kapının önündeki dolaba koyduktan sonra mutfağa girdim.

“Anne hadi gel.”

“Geldim canım.” Masada hazırlanmış kahvaltıyı gördüm. Ben hazırlamamıştım. Kahvaltıdaki menemen ve patates kızartması ve kahvaltılıklar vardı. Dolabı açıp domates, salatalık çıkardım. Yıkayıp doğrayınca tabağı masaya bıraktım ve sandalyeyi çekip oturdum. Uzanıp ekmek alıp önümdeki boş tabağa koydum. Domatesi ve salatalığı da biraz tabağıma aldıktan sonra çatala batırıp yemeye başladım. Lalenin kahvaltısı bitene kadar bu her şey normalmiş gibi olan rolü sürdürdüm. Yemek yiyormuş gibi yapıyor birkaç lokma alıyordum tabaktan ama aslında sadece kızımın fark etmemesi için yapıyordum. Kızımın kahvaltısı bitince odama geçip banyoda dişlerimizi fırçalayıp Laleyi odasına yollayıp üstünü değiştirmesini söyledim. Yemek yemeden çıkmayı düşündüğüm için eşyaları aşağı bırakmıştım onun için tekrar aşağı inip aynanın karşısına geçip hazırlanmaya başladım. Hazırlandıktan sonra son kez çantamda telefonumu koymuş muyum diye kontrol ederken Lale merdivenlerden geldi. Kapıyı açıp dışarı çıkıp ayakkabıları giyerken Lalede yanıma geldi.

Lale el sallayıp “Baba görüşürüz.” Dedi.

Arslandan karşılık alan kızım bana dönünce elini tutup kapıyı kapattım.

Kapanan kapıyla aynanın önünden geçerken aklına geçmişte ki bir anı geldi.

“Arslan hadi ama geç kaldım.”

“Tamam bir tanem geliyorum.”

“Bugün o gıcık hocanın dersi var ve ben hiç gitmek istemiyorum.”

“Ondan mı bu kadar geç kaldın.”

“Evet. Hiç gitmek istemiyorum ama gitmek zorundayım.” Aynanın karşısında saçlarını toplamaya çalışıyordu. Yanına gidip bir tutamını elime aldım.

“Saçların çok güzel.”

“Teşekkür ederim.”

“Utandın yine.”

“Çünkü böyle iltifat edince şaşırıp kalıyorum ve çok utanıyorum ben. Kimse saçımı daha önce beğendiğini söylememişti, ailem bile. Kahverengi ve herkes de olan bir renk.”

“Bir de benim gözlerimle görsen.”

Bana bakıp “Arslan ya utanıyorum.” Dedi. “Hem sen kitaplarımı alır mısın ben de hemen hazırlanıp geliyorum.” Deyip konuyu değiştirdi. Elini şala uzatacakken ben alıp verdim.

“Tamam arabayı çalıştırıyorum gelirsin aşkım.”

“Tamam.”

“Ya da dur bir dakika!” Geri dönüp yanına gelip omzumu dolaba yaslayıp “Neden gidiyorum ki seni bu aralar zar zor görüyorum ve bu bana yetmiyor. Bu birkaç dakikayı seninle geçirmek varken neden arabaya geçeyim ki.” deyip yanağına dokundum.

“Çünkü geç kalıyoruz.” Dönüp bana bakıp “Arslan öyle bakmasana.”

“Hayır kabul etmiyorum. Senin yüzüne hasret kaldım. Seni izlemek varken neden gidiyorum ki. Bu aralar nasılsın? Seninle sohbet etmeyi, vakit geçirmeyi özledim. İstersen dersin bittikten sonra gelip seni alayım ve birlikte vakit geçirelim. Sinema, yemek ve alışveriş nasıl fikir?”

“Hayır eve gelip uyumak istiyorum.”

“Reddedildi. Birlikte vakit geçireceğiz. Ne zamandır senle vakit geçiremiyorum. Seni özledim.”

“Tamam o zaman.” Bana dönüp gözlerime bakınca benim onu sevdiğim gibi onun da beni sevdiğini gözlerinden anlayabiliyordum. Az önce ki gibi yüzüme bile bakmayan, giderken vedalaşmayan ve ifadesiz gözler gibi değildi.

 

🥀

 

“Dur bir bakayım” diyip yüzümü sağa sola çevirince

“Ne yapıyorsun sen?” dedim. Yüzüme dikkatlice bakıyordu

“Hiç hasar yok ilginç. Yani eve gittin ve hiçbir darbe almadın öyle mi? Bir vazo, tekme, tokat falan hiçbir şey olmadı mı yani?”

“Ne saçmalıyorsun.”

“Ne demek saçmalıyorum. Sen bu kızı terk etmedin mi? Ve bunca yıldan sonra geldin. Naz’ın koşup boynuna sarılmasını beklemediğimize göre bir tokat yapıştıracağını bekliyordum aslında.”

“Uğur bak sinirimi bozma.”

“Neden? Gerçek düşüncelerimi söylüyorum. Tamam seninle uğraşmıyacam ama doğrusu bunu beklediğimi itiraf etmeliyim. Neyse nasıl geçti diyeceğim ama yüzün bu kadar sıkıntılı olduğuna göre iyi geçmemiş. Ne oldu bir sıkıntı falan mı var moralin çok bozuk duruyor. Ki bence çok normal ama neyse. Eee ne oldu?”

“Benimle uğraşma Uğur cidden kaldıramam.”

“Hadi ama Arslan ne oldu anlatsa. Çok kötü mü durum.”

“İyi değilim. Onun için konuşmayalım.”

“Normal değil mi? Yıllardır ertelediğiniz karşılaşmanızda böyle olması çok normal bir şey. Ama sen baya üzgün duruyorsun. Ne oldu?”

“Sen haklı çıktın bu kadar kaçmamalıydım, ertelememeydim. Keşke geçmişe dönebilsem.”

“Ne oluyor Arslan”

“Hep pişman olacağımı söylemiştin. Ama bu kadar pişman olacağımı düşünmemiştim hiç.”

“Gitmek bazen çözüm değil demiştim.”

“Bu çok başka Uğur çok başka bu! Telafi edemiyeceğim kadar çok fazla.”

“Elbet edilir bu kadar üzülme dostum. Yaparsınız siz.”

“Yapamam. Yılları geri getiremem. Hiçbir şeyi telefi edemem çünkü yüzünü sekiz yıldır görmediğim bir kızım var. Onu bunca zaman boyunca yalnız bırakmanın telafisini nasıl edebilirim.” İçtiği çay boğazında kalınca öksürmeye başladı.

“Ne dedin?”

“Kızım var diyorum”

“Şaka yapıyorsun?”

“Ne şakası Uğur kızım var diyorum işte.”

“Ya bi git böyle şey mi olur?”

“Oluyormuş demek ki. Hem sen neden bu kadar inanmıyorsun işim gücüm yok seni mi inandırayım anlamıyorum ki zaten iyi değilim beni daha fazla konuşturtma.”

Yüzüme dikkatlice bakıp "Cidden bir çocuğun mu var? Şaka falan yapmıyorsun yani."

"Ne şakası Uğur şaka yapacak bir durum bu mu?"

Elindeki çayı alıp yeniden doldurdu bir bardak daha çıkarıp onu da doldurup önüme bıraktı "Vay be senin bile çocuğun var, şimdi kaldım mı ben sap gibi. Eee Kaç yaşında seninki?"

Masadaki çayı aldım. Karşıma geçip koltuğa oturdu. "Sence? Yedi yaşında tabi ki. Ne yapacağımı hiç bilmiyorum bir çocuğa baba olabilir miyim emin bile değilim. Ya yanlış bir şey yaparsam ya onu kırarsam diye ne yapacağımı şaşırıyorum. Ve daha fazla hata yapıyorum sanki."

"Böyle düşünüyorsan çoktan baba olmuşsun bile Arslan. Hem her şey sevgi ve içgüdülerle başlamıyor mu? Yani ben öyle biliyorum. Geri kalanı kitaplardan okur baba nasıl olunur öğrenirsin."

"Bu kadar basit mi sanıyorsun cidden?"

"Zordur ama gözünde büyütecek kadar da değil. Keşke benimde bir çocuğum olsa biri şuan gelip bir çocuğun var dese hemen kabul ederim biliyor musun?"

"Yok artık saçmalama."

"Çok ciddiyim baba olmak istiyorum artık. Ama maalesef bil bakalım ne eksik? Bir aşka ve eşe. Sense ikisine de sahipsin bunun kıymetini bil dostum."

Sessiz olan ortamdan sonra "Beni kızınla tanıştırmayacak mısın? Bu arada adı ne ?"

"Lale."

"Lale çok güzel bir ad. Bu akşam bir planınız yoksa gel toplanalım hep beraber. Güzel bir yemek kurarız herkes eşini çocuklarını getirir. Bir mangal yaparız bir kaç yemek ve mezeleri lokantadan alır içecekleri de marketten alır eve geçeriz. Hem Laleyle bizi tanıştırırsın."

"Olur."

“Tamam o zaman hadi kalk akşam olmak üzere geç olmadan çıkalım.”

 

🥀

 

"Şimdi bu adam bunca yıl sonra geri geldi ve hala hiçbir şey söylemedi mi? Bir açıklama bile yapmadı ha. Kızım sende sorsaydın neredesin bunca yıl diye niye sormuyorsun?"

"Lale her an yanımdayken nasıl sorayım. Bunca zaman babasının gelişini beklerken onunla tartıştığımızı görmesini istemiyorum. Aramızdaki mevzunun ona yansımasını istemiyorum. Ebeveynler arsındaki tartışmaları çocukların görmesini isteyen biri değilim. Her ne kadar annemle babam bize bunu yaşattıysa da ben kızıma bunu yaşatmak istemiyorum. Sonuçta hiç iyi bir şey olmadığını biliyorum. Zaten vakit bulamıyorum, bulsam onunla konuşacam. Her şey üst üste geliyor sabah karşımda onu görüyorum öğlen arkadaşlarını. Ertesi gün annemleri. Sanki bilerek üst üste geliyor bunca şey."

"Öyle kızım öyle, geldi mi üst üste gelir. Sen sabret imtihan bunlar gelip geçer İnşallah."

“ Bilmiyorum geçer mi geçmez mi?”

"Geçer kızım geçer. Sen derdini, sıkıntını hep içine atıyorsun. Atsan o zehri, rahatlatacaksın. Sen anlat bana, de abla bak bak böyle böyle oldu çok üzgünüm çok mutsuzum de derdini anlat. Ama yok hayatta anlatır mısın? Ben sana sormasam derdini söylemiyorsun bile. Yapma kızım yapma hasta eder içine atmaların. Kocana bir bir ağzına ne geliyorsa söyle. Yoksa ben derdim de senin söylemen daha iyi olur diye söylemiyorum. Senin söyleyip rahatlaman lazım. Hey bir karşıma çıksa bir çift lafım değil bir destan lafım var ona." Durup bana bakınca "İstersen geleyim sizin eve bak içimdekileri nasıl döküyorum gör." Deyip gülümseyince bende gülümsedim.

"Abla ya."

"Hah azıcık gülümse kızım. Sen de insansın bu nedir kaç gündür betin benzin gitmiş. Gözlerin küçülmüş kıpkırmızı etmişsin gözünü kızım yapma kendini harap etme. Bak tekrar hastalanacaksın. Sabah akşam üzgün olur mu insan azıcık gül biraz mutlu ol. Sen kendini zorlamazsan mutlu olmaya vallahi mutlu falan edemez kimse seni. Seni tanıdığım ilk o zamanlara dönmüşsün." Bahçeye gelen Tarıkla sustu Hanife abla. Tarık gelip önümüze ayran, lahmacun, salata ve mezeleri getirip önümüze bırakınca sorarcasına ona bakıp "Ne oluyor Tarık bunlar ne böyle?"

"Ben istedim kızım. Valla halin perişan sen belli ki bir şey yemiyorsun kaç gündür, gözümün önünde yiyeceksin hadi bak hava mis gibi. Yakıyor ama Allahtan ağaç diye bir nimet var varda serinlik yapıyor bize. Hafif hafif rüzgarda soğuk ayranımızı içer serinler yemeğimizi yeriz dedim."

"Afiyet olsun anne afiyet olsun Naz abla."

"Teşekkür ederim Tarık."

"Sağol oğlum." Giden Tarıkla Hanife ablayla bana bakıp. "Naz kızım benim aklıma bir şey geldi şimdi sen benim kızım dedin ve o da benim çocuğum dedi öyle mi?"

"Evet öyle de ne oldu ki." Yani öyle oldu.

“Çok şaşırdım. Hayret ediyorum.”

“Bir de olması gerekeni yaptığı için tebrik edeyim istersen abla.”

Hanife abla söyleyince fark etim ama doğru hiç soru sormadı. Hatta direk hesap sordu benden. Neden çocuğumu benden sakaldın diye. Neden hiç sormadı. Aslında olması gereken bu ama ben yaşadıklarımdan dolayı mı bu bana garip geliyor. Çünkü hep sorgulandım. Evli olmama rağmen kimse kocamdan değil başkasından çocuk yaptığımı ima ettiler. Hatta utanmadan direk yüzüme söylediler. Bana inanan insanlar, inanmayanların çeyreği bile değil. O kadar alıştım ki sorgulanmaya bu şu an tuhaf geliyor. Arslan bana bunu hiç yapmadı. Neden yapmadı ki?

"Yok kızım ben onu mu diyorum. Yani sana güveni tebrik edilecek bir davranış. Onun yaptığını sana yapamayanlar var diye dedim demez olaydım nerden çıktı ağzımdan bunlar neyse neyse ben onu demeyecektim hay şom ağzım boş ver sen beni. Eee Lale ne yaptı, nasıl durumu?" Doğru diyordu onu yapamayanlar var ama incinmeyeyim diye konuyu değiştirmesini ayak uydurdum. Bu konuyu daha fazla düşünmek bana acıdan başka bir şey vermediği için düşünmek istemiyorum.

"İyi. Bu aralar kafası dağılsın diye dışarı çıkarayım dedim ama sıcaklar tekrar bir bastırdı sanki."

"Öyle kızım öyle valla iki markete gideyim dedim karşıya geçene kadar yandım piştim. Valla bu sıcaklık nedir ya. Dışarı değil fırına girdim sanki. Bu nedir yandım yandım. Güneş yakmıyor kızım direk pişiriyor."

"Sende çıkma öğlenleri bir şey olur maazallah. Az kaldı sonbahar gelmeden son sıcaklar bunlar."

"Öyle öyle biran önce sonbahar gelsin valla bu sene bu sıcaklığı ben kaldıramıyorum. Çok mu sıcak yoksa bana mı öyle geliyor bilmiyorum."

"Haklısın sıcak gerçekten." Hanife abla haklıydı şuan hava güzeldi. Rüzgar hafif hafif esiyor bu sıcak havada çok iyi geliyordu. Sabah rüzgarı gibi serin ve rahatlatıcıydı. Ağacın gölgesinin böyle serin olması çok tuhaf ve güzeldi. Güneşe çıksam yanıp pişeceğimi biliyorken ağacın böyle serinlik vermesi mucizeydi. Belki bende çok sorun olduğunu sanıyordum ama belki çözüm çok basit ve göz önündedir ama aklıma gelmiyordur, tıpkı şu ağaç gibi. Bir adım atsam ve gölgeden çıksam yanarım ama bir adım atıp gölgeye sinsem serinlik ve huzur var. Belki de Arslan'la oturup artık her şeyi konuşsam huzur bulabilirim. Karşılıklı sorularımızı cevaplamak bizi bu bilinmezlikten kurtarabilirdi. Evet artık ciddi ciddi eteğimizdeki taşları dökme vakti gelmişti. Bu akşam Lale uyuduktan sonra Arslan'la bahçede konuşabilirdik. Uzak bir köşede konuşur her şeyi anlatır çözmeye çalışırdık. Artık kendimi sakince konuşmaya hazır hissediyorum. Daha sakin hissediyorum kendimi. Artık konuşmamız gerekiyordu. Ne olacağını bir karar verelim artık.

Fırını akşam kapattıktan sonra eve gittim. Bahçe kapısını kapatıp içeri girince bahçedeki ışıkları açık olduğunu fark ettim. Kapıya yaklaşınca dış kapıdaki ayakkabılıkta bir kaç yabancı ayakkabının olduğunu bazılarının ise yerde olduğunu fark ettim. Misafirler vardı ama kim olabilirlerdi ki? Öğlen Laleyi Ebruyla eve göndermiştim ve evde kimsenin olmadığını söylemişti. Sonra bana mesaj atmıştı ‘Arslan abi geldi ben eve kaçar’ diye. Misafirlerden bahsetmemişti.

Kapıyı açıp çantamı ve ayakkabılarımı yerine yerleştirip bahçeye doğru gittim. Bahçe kapısından çığlık atarak koşarak gelen kızım beni görünce Anne deyip arkama saklandı. "Anne sakla beni Uğur abi beni yakalayacak."

Arkasından gelen Uğurla karşılaşınca "Naz senin bu kızın şeker mi ne? Çok tatlı." Onu bunca sene sonra görmek çok tuhaftı. Değişmişti eski çocuk halinden eser yoktu. Lale adını söylemese tanımayacaktım bile" Nasılsın Naz?"

"İyiyim sen nasılsın Uğur?"

"İyi çok şükür. Bu küçük sürprizle daha da mutlu oldum. Çok tatlı maşallah. Çok iyi yetiştirmişsin."

"Teşekkür ederim."

"Gelsene yemek yiyorduk bizde, seni bekliyorduk."

"Evet anne, babam bir sürü yemek getirdi. Hadi gidelim." Elimden tutup sürükleyince bahçedeki masada bütün arkadaşlarını görünce duraksadım. Lale benim durmamla daha çok çekmeye çalıştı ama gücü yetmiyordu.

"Naz gelsene hadi."

"Teşekkür ederim ama ben dinleneceğim size afiyet olsun."

"Anne hayır ne olur gel yemek yiyelim"

"Kızım sen yemeğini ye eğlen tamam mı ben yemeyeceğim. Çok yorgunum gidip dinleneyim."

"O kadar seni bekledim. Sen yemezsen bende yemem. "

"Lale böyle şeyler söylemiyorduk."

"Ama gerçekten sen yemezsen benimde canım istemez ki ne olur anne gel hadi." Elimden tekrar çekiştirince masaya doğru ilerlemeye başladım. Her şeyden önce çocuğun geliyordu. Aç yatmasına izin vermezdim. Hem biraz daha diretirsem kızımın keyfi kaçacaktı. Bu masada oturmam onu mutlu edecekse otururdum. Sonuçta istemediğim çok ortamda bulundum. Buna da katlanabilirdim. Yemek yerken herkesle anlaşacağım diye bir şey yoktu sonuçta. Kızımın mutluluğunu bozmaya da gerek yoktu. Sandalyeyi benim için çeken kızımla oturup onu da kucağıma aldım. Kalabalık olduğu için boş sandalye yoktu. Çatalı alıp "Ne yemek istiyorsun." diye sordum.

"Iıı bu olsun, bu olsun ve bu" deyip salata, ezmeyi, kebabı gösterdi. " Önümdeki beyaz tabağa alıp salatayı koyarken tabağa konulan kırmızı etle başımı çevirince Arslanın etleri tabağa bıraktığını gördüm. Bana bakıp "Lale pişirdi bunları."

"Evet anne ben et pişirdim biliyor musun? Çok kolaymış babam öğretti. Sonra çok sıcak diye kaçtım bende. Az kalsın ben pişecektim orada dimi baba." Lale bunu söyleyince herkes güldü.

"Sen ne komik bir çocukmuş Lale gel benim çocuğum ol." diyen Uğurla kızım hemen itiraz etti.

"Hayır ben anne ve babamın çocuğum kimsenin çocuğu olmam."

"Üff çok iyi ya, çok bilinçli yetiştirmişsin Naz. Benim de bir çocuğum olsun istiyorum. Özellikle seni gördükten sonra çok daha istiyorum cimcime. Arslan çok şanslısın dostum bir da kız çocuğu. Kızlar en çok babalarını sever. Ah ah benim bu gidişle çocuk anca hayalde kalır."

Tabağı tezgaha bırakıp arkama dönünce kapıdan elindeki sürahiyle gelen Betül ve Eymen görünce derin bir nefes alıp sabır çektim. Gerçekten uğraşamayacaktım. Zaten aynı masada oturmak bile kötüyken şimdi da bu. Kapıya doğru yürüyünce Betül önüme geçip "Naz konuşabilir miyiz?" deyip elinde sürahiyi ortadaki ada tezgaha bıraktı.

"Hayır." deyip yana doğru gidince tekrar önüme geçince "Ya sabır senin amacın ne? konuşmak istemiyorum demek ki değil mi?"

"Bak Naz konuşmamız lazım."

"Konuşmamız lazım? Pardon da ne gibi zorunluluğum var. Benim sizinle konuşacak konumuz yok."

"Naz lütfen. Bak lütfen diyorum." diyen Betülden sonra Eymen konuştu. "Naz ben olanlar için özür diliyorum geçmişte olan saçma sapan tavrımdan çok utanıyorum. Lütfen bunu unutalım olur mu? Sonuçta hamile olduğunu nerden bilebilirdik ki."

“Ha hamile değilsem o muameleyi hak ediyorum yani öyle mi?”

“Hayır hayır onu demek istemedim. Ben sadece hamile olduğunu bilmediğimizi söyledim.”

"Evet yani biz bilmiyorduk gerçekten. Eymen de o zaman çok sinirliydi. İnan sonra çok pişman olduk. Lütfen bizi affet ve bu konuyu kapatalım olur mu? Bir de kimseye bir şey anlatmazsın değil mi? Sonuçta aramızda olan bir mevzuydu özür diledik yani diliyoruz tüm arkadaşlarım adına. Arslan’a bir şey söylemene de gerek yok sonuçta biz bilmiyorduk ve özür de diledik. Konuyu kapatalım ve unutalım tamam mı?"

"Ne oluyor?" diyen sesle konuşacak olan Eymen ve Betül sustu.

🥀

Loading...
0%