@manolyakalbim
|
İyi okumalar ❤ 2. BÖLÜM Sabahın ışıkları rahatsız etmesiyle gözlerini açtı. Yüzüne değen saçlarla kaşlarını çattı. Vücudunu kıpırdandığında kollarının arasında birine sarılır biçimde olduğunu fark etti ve bunu farkına varmasıyla hemen kendini geri çekti. Hala sabah uyanınca yurt dışındaki evinde uyanacağını sanıyordu yılların alışkanlığıyla. Nerede olduğunu fark etmesiyle akşam bir rüya sanıp öpüp sarıldığı karısının varlığıyla hala rüya mı yoksa gerçek mi ikilemini uyku sersemiyle anlayamadı. Ellerini doladığı saçlarından ve belinden çekmesiyle yatakta oturup yüzüne sıvazladı. Bedeni yolculuktan dolayı yorgunken bunun gerçek olmasına hala inanamıyordu. Yıllarca rüyalarında görebildiği kadını şimdi yatağında, evinde bulmak imkansızdı. Uçaktayken düşünceler peşini bırakmamıştı zaten. Çok düşünmüştü zor bir karar vermişti. Şimdi de rüya görüyordu buna emindi. Kaşlarını çatıp karısının yüzüne dalan bakışlarını çekip düşünmeyi bırakıp yataktan çıkıp banyoya girdi. Banyodaki yeşil saksılar, bir kaç değişik biblolarla aslında sorusunun cevabını buldu. Burası yıllar önceki halinden farklıydı. Hala inanamıyordu bu gerçeği. Tüm gece yıllarca özlemini çektiği ama inkar ettiği kadına mı sarılıp uyumuştu. Kalbi hızlanmaya başladı. Yüzünü yıkamak için suyu açtı. Yüzünü yıkayıp suyu kapatırken diş fırçaların iki tane olduğunu gördü. Bir tanesi normal beyaz bir fırçayken diğeri küçük, aslan şeklinde olan çocuk fırçasıydı. Dikkatini bu renkli fırça çekmişti zaten, yeşil fırçanın üstüne aslan şekli vardı. Çocuk diş fırçasının burada ne işi vardı? Başımın ağrısı geçsin diye sola dönüp rahatsızca kıvrandım yatakta. Gözümü kısıp açtığımda güneş çoktan doğmuş odayı sıcak ve bunaltıcı bir ortama dönüştürmüştü. Sabah çoktan olmuş geç uyandığım için başım ağrıyordu. Kalkıp banyoya gittikten sonra duş alıp beyaz yazlık bir elbise giyip tekrar yatağa kurulup telefonumu kontrol ettim biraz baktıktan sonra komodine bıraktım. Tekrar yatsam baş ağrım geçer mi yoksa daha mı çok ağrır diye ikilemde kaldım. Yatakta tam uzanıp gevşemek için kollarımı kaldırırken bir şey fark ettim. Benim yatağımdan parfüm kokusu mu geliyor yoksa ben yanılıyor muyum. Biraz daha yaklaştırdım burnumu yastığa gerçekten yabancı bir koku. Başımı kaldırıp etrafa baktım. Tekrar kokladım yastığı yabancı bir koku vardı. Yataktan çıktım ve pencereyi açtım. Dün soğuk diye pencereyi kapatmıştım sabah tekrar eski sıcaklığına dönmüş ve perdeleri kapatmayınca çok sıcak olmuştu. Acaba olmayan bir şeyin kokusunu mu alıyorum ya da çamaşır deterjanın kokusu bana böyle tuhaf mı geliyor anlamadım. Belki yanılıyordum. Koridora çıkıp Lalenin odasına girince sessizce kapıyı açıp hala uyuduğunu görünce kapıyı geri kapatıp merdivenlere yöneldim. Son basamağı da inip mutfağa girecekken karşıma çıkan adamla şaşırarak adımlarım durdu. Bu gerçek mi? Gözlerimi açıp baktım gözümü kapatıp tekrar açtım ama hala karşımda duruyordu. Dün gece aklıma geldi diye şimdi rüya mı gorüyordum. Şaşkınla ona bakarken hala bu durumu anlamlandırmaya çalışırken adımlarını bana doğru atınca ne yapacağımı bilemedim. Bana daha da yaklaşıp yanımdan geçip sandalyeye oturdu. Kupasını masaya bırakıp önündeki bilgisayarın kapağını kapatıp eline yeniden kupasını aldı. Onu izleyen gözlerimle ne olduğunu anlamlandırmaya çalışırken dudaklarımdan bir kaç kelime çıktı. "Arslan..." Dedim duraksayarak adını özlemle söylediğimin farkında olmadan "Arslan bu bir rüya mı? Sen... sen gerçekten burada mısın?" Kelimeleri çıktı. Ne söylediğimin farkında bile değilim. Onun burada olması imkansızdı. Yine bir rüyanın mı içindeydim. Oturduğu koltuktan hafif öne eğilip elindeki kupayı masanın üzerine bırakıp başını bana doğru çevirip "Asıl bu soruyu sana benim sormam gerekli değil mi?" dedi. "Ne?" Dedim anlamayarak. "Senin diyorum burada ne işin var Naz?" "Ne anlamadım?" dedim şaşırarak. Yüzüne bakıp hala gerçekliğini sorgularken rüya olup olmadığını sorguluyordum. Tam bana cevap verecekken merdivenlerden gelen sesle arkama baktı. Küçük ayak seslerinin hızlı hızlı inme sesini duyunca hızla arkaya dönüp "Lale!" Dedim. "Yavaşça in merdivenleri." Bu sefer yavaş adımlarla inip yanıma gelmeye başladı. Her seferinde aklım çıkıyordu böyle hızlı merdivenler inmesi. Lalenin yanıma gelip gözlerinin arkama bakıp tekrar bana bakmasıyla o kaçamak gözlerinin arkama kayıp durmasıyla Arslan'ın varlığı hatırladım. Arslan'ı bir an korkundan unutmuştum. Böyle karşılamamaları gerekiyordu daha sakin ve olayların çözülmeleriyle iyi bir ortamda karşılaşmalarını gerekiyordu. Böyle karmakarışık duygular ve olaylarla olan ortamda değil. "Lale sen yüzünü yıkadın mı? Hadi bakalım önce eller ve yüzler." diye kelimeleri heyecandan kesik kesik söyledim. "Ben sabah ilk kalkınca yıkadım zaten." "Az önce baktım uyuyordun hadi tekrar yıka." "Anne." diye söyleyip itiraz edince gözümü kapattım ben onu yukarı çıkarmaya çalışıp zaman kazanmaya çalışmak isterken hepsi tek bir kelimeyle mahvoldu. Şimdi ben ne yapacağım. Nasıl açıklayacağım bu durumu kızıma ve ona. Aslında kızım olmasa bir açıklamayı geç yüzüne bile bakmaz, buralardan çok uzaklara giderdim. Neden bunca sene sonra geri dönmüştü? Burada ne iş vardı? Neden bunca sene sonra salonda rahatça oturup bir şeyler içecek kadar rahat olup hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu. Yıllarca yok olup şimdi neden gelmesinin hesabını mı sorayım yoksa beni terk etmesini mi? "Bebeğim..." Deyip devamını getirmemi engelleyen kızımın kafasını kaldırıp bana bakmasıyla gözyaşlarını görmem oldu. Yere doğru eğilip onunla aynı boya gelip yüzünü ellerimin arasına aldım. "Bir tanem ne oldu neden ağlıyorsun. Hışş tamam kızım gel buraya tamam." Deyip kollarımın arasına çekip sarıldım. Ağlamasıyla yaşadığım ikilemi ve Arslan'ı geride bıraktım. Böyle bir anda kızımın duyguları ve acısı onu üzdüğü kadar beni üzüyor kahrediyordu. Böyle bir hayat yaşamasını istemezdim çok daha güzel bir hayatı olsun isterdim. Ama olmadı. Gözlerinden akan yaşlar benimkilerine mi boşalıyordu yoksa neden benimde gözlerim doluyordu ki. Bi ihtimal hep karşılaşmalarında kızım ne yapar diye düşünmüştüm ya utangaç davranır ya şaşırır şok olur ya da onu kızar bağırır hesap sorar sonra ona sarılır diye düşünmüştüm ama kızımın ağlamasını hele ki daha bir şey yapmadan tek kelime onunla konuşmadan ağlaması benim beklentim asla değildi. İçim yanıyordu onu böyle ağlarken görünce bu kadar mı özlemişti bu kadar mı canı yanmış özleminden. Bana hep babasının eksikliğini kızgın tarafıyla belli ederdi. Hatta babasına hesap soracağına garanti bile ederdim ama ağlayıp bana sarılması hem de böyle içli içli ağlaması kalbimi yaralıyordu. Sırtını okşayıp saçlarını öptüm, sakinleşmesi için ona zaman tanıdım. "Anne odaya gidelim." "Tamam bir tanem gidelim." Kucağıma alıp odasına götürüp yatağına yatırdım. Saçlarını okşadım yavaşça. "Anne neden geç kaldı ki neden iki gün önce gelmedi." İki gün önce onu çok beklemiş gece on ikiye kadar uyumamış salonda bekleyip kapıdan gözlerini ayırmayıp inatla beklemiş 'Babam bu sefer kesin gelecek ben inanıyorum' Demişti ama saat geçtikçe gelmediğini anlayınca çok kızıp bağırmıştı 'onu hiç affetmeyeceğim' deyip ağlayarak salondaki masanın üzerinde babasına ayırdığı pasta diliminin yanında uyuyakalmıştı. "Bilmem bebeğim. Hem bak geldi ama değil mi?" "Evet geldi." Deyip tekrar dudaklarını aralayıp bir şey söyleyecekken vazgeçip geri kapattı. Ama sonra etrafta gözlerini gezdirip tereddütle bana bakıp. "Babam... gitmez değil mi?" Demek bundan tereddüt ediyor çekiniyordu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Bu soruya nasıl cevap verebilirdim ki. Neyin garantisini verebilir gitmez diyebilirdim ki, gitmez diyebilir miydim? Hayır diyemezdim nasıl derdim. Beni yıllar önce bırakıp gitmemiş miydi. Ben daha inanmazken kızıma ne söyleyecektim. Dudaklarımdan çıkar mıydı ki yalan dolu avuntular. "Anne niye cevap vermiyorsun. Gidecek değil mi? Ondan söylemiyorsun." "Hayır kızım öyle değil ben sadece düşünüyordum kızım neden böyle düşünüyor diye. Nerden çıktı bu gitme lafı daha yeni geldi ne gitmesi. Hem benim kızım haklı çıktı, hani sen demiştin ben inanıyorum gelecek diye bak geldi baban. Doğru hissetmiş benim güzel kızım." "Evet geldi ama ben çok ağladım gelmemişti o gün. Keşke o zaman gelseydi ona küsüm. Çok bekledim ben onu ama gelmedi." "Kızım sana dedim ya baban gelebilse kesin gelirdi diye ama demek ki gelememiş yoksa gelmez olur mu hiç. Hem senin uykun gelmiyor muydu az önce hadi kapat gözlerini bakayım." "Evet uyuyayım zaten sabah erkenden uyanmıştım tabi siz uyanmamıştınız ama ben uyandım bir sürü oyun oynadım resim çizdim ama uyanmadınız bende yatakta Ponçikle oynarken tekrardan uyuyakalmışım." "Evet hadi bakalım kapat gözlerini annen mutfağa gidip kahvaltı hazırlasın sende o zamana kadar biraz uyu." Gözlerini kapatıp uyuyacakken bir anda gözlerini kocaman açıp bana bakıp. "Kahvaltı evet yani ... Babamda kahvaltı da olacak mı? O zaman bu bizim ilk aile kahvaltımız olacak değil mi? Hep hayal ettiğim gibi." "Evet öyle hadi ama önce kapat gözlerini uyu sonra kahvaltı." Gözlerini kapatınca bir süre yüzünü seyrettim sonra üstündeki örtüyü düzeltip ayağa kalktım. Merdivenlerini inince onu ayakta pencereden dışarı bakarken buldum. Geldiğimi fark edip yüzünü pencereden çevirip bana baktı. Yüzünde ki öfkeli bakışlar ve çatık kaşlarla bana doğru adımlamaya başladı. "O çocuk sana anne mi diyordu. Demiyordu değil mi ben yanlış duydum bunun aksi olamaz değil mi. Bana cevap ver Naz öyle bakma bana." "Niye geldin?" "Ben ne diyorum sen ne diyorsun sana bir soru sordum Naz cevap ver bana o kız sana neden anne diyordu?" "Bence sorunun cevabını sende çok iyi biliyorsun. Çok akıllısın ya tahminlerin varsayımların sana gerçeği söylemiyorlar mı da bana soruyorsun. Pardon da bana neden soruyorsun ki sonuçta sen benim sözlerime inanır mısın ki." "Naz." Demesiyle derin bir nefes aldım. Daha neyi erteleyebilirdim ki. "Ne duymak istiyorsun?" "Aklımdan geçenlerin bir yalan olduğunu söylemeni." "Aklından ne geçtiğini nerden bilebilirim." "O çocuk senin mi?" "Evet." "Gerçekten senin mi? Yani evlatlık ya da başka bir şey değil. Onun öz annesisin?" "Evet." Gözlerini kapatıp kafasını yukarı doğru kaldırdı. Elleri yumruk haline getirip kendini tutması ve sağa sola doğru gidip, yerinde duramayıp öfkesinden ya da stresinden duramıyordu. "Bu doğru olamaz hayır olamaz. Ben bunu kaldıramam Naz." Elini yüzüne götürüp kapattı sertçe sıvazladı. İleri doğru yürüyüp cama yaslanıp tekrar bana doğru gelip. "Bana niye söylemedin o zaman. Neden sakladın benden?" dedi öfkeyle. "Saklamak mı? Ben hiç bir şey saklamadım senden." "Nasıl saklamadın Naz nasıl? Bana söyledin mi?" "Söylemeye çalıştım telefonunu açsaydın ya da mesajlarıma cevap verseydin evet haberin olacaktı ama senin sinirin öfken ve kendi doğruların buna engel oldu ben değil." "Naz konumuz biz değil benden sakladığın çocuk." "Bende ondan bahsediyorum beni her yerden engellemişsin sana ulaşamıyorum mesajlarıma bir yanıt gelmiyor aramalarım açılmıyor ya da kapalı ben sana nasıl ulaşabilirim dumanla mı? Bence kimse terkedildikten sonra bu kadar engelle karşılamasıyla çoktan pes ederdi ama ben sana daha iki gün önce bile ulaşmaya çalıştım yine mesaj attım yine aradım seni. Kimse sekiz yıl boyunca istenmediğini bile bile bunu yapmaz ama ben yaptım kızım için yaptım. Gururumu ve acılarımı bir kenara bırakıp her zaman bunu yaptım hemde her yıl. Çünkü ben sadece bir kadın değil iyi bir anne de olmalıyım. Kızımın yüzüne bakabilmeliyim ona örnek olmalıyım. Ve sen bana sakladın falan diyemezsin sana bunu söylemeye fırsat bile vermem. Burada suçlu varsa sensin, sen hep kaçtın ben değil. Onun için bir daha bana sakladın deme ben kızımı senden saklasaydım burada bu evde olmazdım." 🥀 |
0% |