@manolyakalbim
|
İyi okumalar ❤
4. BÖLÜM
O sözleri duyduktan sonra mutfaktan çıkıp gittim. Kalsaydım gerçekten kendimi tutamayacaktım. Canımı yakmaya çalışması o kadar kötü ki bunu başarıyordu da. Aslında ben mi abartıyorum, doğru değil mi zaten, benle hiç bir zaman konuşmak istemedi. Niye bu kadar ağrıma gitti ki. Ne bekliyordum başka bir nedeni olmasını mı? Saçmalama saf kalbim, sana ulaşamamasının başka bir nedeni hiç olmadı. Sen içten içe hep kendini kandırdın. Beni bırakıp giderken zaten bitirip gitmemiş miydi daha ne bekliyordum ki.
Telefonumun çalmasıyla banyodan çıkıp yatağın yanındaki komodinden telefonumu aldım. Hanife abla işle ilgili gelmem gerektiğini söyleyince mecburen hazırlanıp Lale'ye bu durumu açıkladım. Benimle gelmesini istedim ama gelmek istemeyip evde Ebru ile kalacağını söyleyince kardeşimi arayıp gelmesini istedim. Gelince şaşırmasın diye olayları üstten bir kaç cümleyle açıkladım ve kesinlikle aileden kimseye söylememesini istedim. Bir savaşa daha hazır değildim ve Lale'nin daha babasıyla araları düzelmeden ailemin mahvetmesini istemiyorum.
Anahtarı çantama koyarken aynı zamanda etrafımda dolaşan kızıma dışarı çıkmasının bu güneşte neden yasak olduğunu açıklamaya çalışıyorum ama kızım sanki sadece hayır cevabını duyup gerisini hiç dinlemeyip gitmek için başka sebepler bulmasını dinliyorumdum.
"Ama başına güneş geçer hasta olursan ne yapacağız peki küçük hanım." deyip saçlarını okşadım.
"Geçmez anne ben gölgede oynarım." Deyip beni ikna etmeye çalışıyordu.
"Öğlen olmaya az kalmışken mi kızım? Hem ben seni bilirim gölge, güneş ayırt etmez oyun oynarsın, hiç fark etmiyorsun bile."
"Ama anne." deyip başını bacağıma yasladı. Ne yapıp edip dışarı çıkacaktı ki ona engelde olmak istemiyordum. Yaz demek oyun ve dışarı demekti ama hava çok sıcaktı. Kızım sanki hiç sorun değil gibi istiyordu.
"Tamam bir şey demiyorum sonuçta atalarımız bin musibet bin nasihatten iyidir demişler. Yine de dikkat ediyorsun ve bol bol su içiyorsun hava çok sıcak tamam mı?"
Çantama telefonu koyup aynadan şalımı düzeltip kapının kolunu indirince "Süprizzz hoş geld....." beni görünce durdular. Sonra kalabalıktan "Aaa yenge, Naz" sesleri geldi onlara sırtımı dönüp kızıma doğru gidince gözlerinin misafirlerde olmasıyla dikkatini dağıtmak için konuşmaya başlayıp bahçede dikkatli olmasını söylerken Arslan'ın kapıya gelip onlarla konuşmasını duymazdan gelip kızıma buzdolabında meyvelerin yerini söyleyip yemesi gerektiğini ve suyun ulaşabileceği yerde olduğunu söyledim.
"Ne oluyor abi barıştınız mı yoksa? Sen daha dün gelmemiş miydin? Bu ne hız."
"Saçmalamayı kes de girin içeri."
Arslan ve arkadaşların içeriye geçmesiyle açık kapıdan dışarıya bakınca bahçe kapısından içeriye giren kardeşimi görünce kızıma dönüp saçından öptüm. "Kendine dikkat ediyorsun ve bir şey olursa beni arıyorsun tamam mı kızım."
"Tamam anne" deyip başını salladı.
"Anne mi? kızım mı? Ne oluyor abi?"
Kardeşimin içeri girmesiyle ona bakıp Lalenin boyuna inmek için diz çöküp gözlerine bakıp "İstersen benimle gelebilirsin kızım." dedim.
"Hayır anne zaten yarın yanına gelicem ki, evde kalmak istiyorum. Bütün oyuncaklarım burada, hem bahçede oyun oynayacam ben. Orada bahçe yok ki ."
"Tamam." deyip yüzünü okşadım onu burada bırakmak istemiyorum. "Seni seviyorum bebeğim." deyip tekrar öptüm. Terliklerimi ayakkabı dolabından alıp kapının dışarısına bırakıp giyip evden çıktım.
Kapıdan çıkıp yolda yürümeye başlayınca bir an bile durmadan devam etmem gerekiyordu yoksa her an kimseyi umursamayıp yola çöküp ağlayabilirdim. Ağlamamı engellemek için bir şey bulmam gerekiyordu aklımı başka şeylere yöneltmeliyim. Çantamı açıp anahtarı, telefonu cüzdanımı aldım mı diye baktım. Sonra peçete var mı dye baktım. Olmazsa olmaz, her an lazım olabilir elin kirlenebilir, kesilebilir, hastayken en iyi arkadaşın olur bir anda öksürürken, hapşırırken, burnun akarken lazım olabilir her an. Onun için telefon, cüzdan, anahtardan sonra en önemli dördüncü eşyadır. Gereklidir yani, mesela istemeden akan yaşların ıslaklığını kim silecek. Ağlayabilirsin her an dimi, bilemezsin sonuçta ne zaman ne olacağını. Her an biri geçmiş yaranı deşebilir, bir anda ağlayabilir insan hazırlıklı olmak lazım. Off olmuyor olmuyor işte ağlamamak için aklımı kandırmaya çalışıyorum olmuyor, kalbimi nasıl kandırabilirim ki. İstemeden akıyor durduramıyorum, sildikçe yenisi akıyor. Bu gün Arslan dan başka kötü süpriz olmasını beklemezken bir de arkadaşları çıktı. Bu kadar üst üste gelmesine dayanamıyorum. Olmuyor yapamıyorum.
8 yıl önce
"En azından ulaşabileceğim bir numara yok mu? Bir adres? Gerçekten ona ulaşmam lazım Betül çok önemli lütfen." Arslan'ı bulmak için arkadaşlarının iş yerinin önüne gelmiştim.
"Naz bir şey yapamam. Gerçekten biz de ulaşamıyoruz."
"Peki ulaşırsan söyler misin ona bana ulaşsın." dedim bir umut.
"Tamam da yani sence de biraz fazla üstelemiyor musun seni kırmak istemem ama her hafta gelip duruyorsun, hepimize soruyorsun ama olmuyor yani senle görüşmek istemiyor belli ki. Kendini de hırpalıyorsun yapma Naz. Aynaya baktın mı? hiç iyi görünmüyorsun."
"Ama çok acil konuşma...."
"Yeter artık" diye gelen yüksek sesle irkilip bakınca Eymen ve arkadaşlarının ilerde durup buraya baktığını gördüm. Arkadaşlarının yanından bir kaç adım atmasıyla önüne engel olan arkadaşlarına bakıp "Ya bırak abi konuşacağım." Deyip bana bakıp "Görmek istemiyor işte seni, anlamıyor musun? Neyin ısrarı bu! Sülük gibi yapıştın seninle mi uğraşalım. Her gün her gün geliyorsun yeter işimiz gücümüz var, tonla dert, iş var bir çevremiz var rezil ediyorsun bizi." Dönüp arkadaşına bakıp "Arslan'ın neden terk ettiğini anlıyorum ben abi. Adam haklı bu inat, ısrarla insanda huzur bırakmazsın. Yok işte! anla bunu, seni görmek istemiyor. Senin yüzünden bizle de konuşmuyor. Bi düş yakamızdan artık. Bir daha gelme buraya ölsen bile gelme."
"Eymen yeter, sus artık."
"Tamam ya bırak. Hepiniz bıkmadınız mı duysun işte gerçekleri. Bir daha bize falan gelme, yeter artık."
Söyledikleri karşında onlara bakakaldım, Arslan'ın arkadaşlarına, bir umut bana yardım ederler diye geldiğim insanların gerçek düşüncelerini duymak..... ne kadar da acıtıcı. Zamanında benle iyi olanlar Arslan'ın gidişiyle beni suçlar oldular. Herkes gibi. Bir an bile tereddüt etmeyip arkamı dönüp yürümeye başladım. Gözyaşlarım akarken durdurmadım zaten durmamışlardı ki bu son aylarda. Kalbime hançeri sapladı sanki sözleri. Sözler bu kadar keskin olur mu? Nefesim sıkışıyordu sanki elimi sineme koyup ovaladım. Ceketimin önünü iyice kapattım az kalsın hamile olduğumu söyleyecektim söyleseydim birde bunun için ne yakıştırması yapacaklardı bana kim bilir.
Daha canım yanmaz derken daha çok kırma yarışı mı yapıyor bu insanlar. Neden böyleler neden? Neden bu kadar acımasız ve zalim, bu kadar vicdansızlar.
Akşam olmuş ışıklar yanmaya başlamıştı. Sokakta kalabalıktı ama öylece tek başıma yanlız hissederken bunun geçici oluşuyla avunuyordum, yanılmışım. 🥀
"Sen beni dinliyor musun Naz?. " deyince kafamı kaldırıp Hanife ablaya baktım. Ne dediğini duymayınca tekrar söylesin diye "Hı." dedim. Elinde bezle tuttuğu fırın tepsini tezgaha bırakıp
"Ne oldu? Sen bugün iyi görünmüyorsun." dedi. Gözlerim öyle boşluğa dalmışken gelip karşıma oturdu.
"Hiç." Dedim. Kime neyi nasıl anlatacaktım. Susmak istiyorum. Acım konuşamayacak kadar yakıyor canımı.
"Hiç diyorsan kesin bir şey vardır. Hadi söyle ne oldu?." Sıkıntılı nefes verdim.
"O geldi." Dedim ağzımdan istemsiz bir anda çıkmıştı.
"Kim?" dedi merakla.
"O işte." Dedim gözlerim hala karşı duvara bakıp boşluğa dalarken.
"Kim kızım anlamıyorum." deyince yüzüne baktım kaşlarını bilinmezlikle çatmıştı.
"O işte abla. Lale bunca zaman kimi bekliyordu."
"Demeee? O yani... eski kocan ay o hala senin kocanda seni eskiden bırakıp giden kocan diyecektimde şaşkınlıktan ne diyeceği mi şaşırdım. Neyse ne de bunca yıldan sonra ne diye gelmiş? Niye gelmiş beyefendi? Biraz daha kalsaydı gittiği yerde, lütfetmiş gelmekle."
"Bilmiyorum." dedim. "Bende artık umudumu yitirmiştim gelmez diyordum ama geldi. Gelmeyeceğine öyle emindim ki artık. Gerçekten bir şeyi istemekten vazgeçince oluyormuş. Ve böyle olması beni çıldırtıyor." durdum. Söylemek zordu ama şaşkınlığımı gizleyemiyordum.
"Öyle bir anda geldi ki sanki hiç gitmemiş gibi rahat ve sakindi. Sabah bir kalktım karşımda onu gördüm ne yapacağımı şaşırdım. Dedim ben rüya görüyorum galiba. Sanki hala kötü bir rüyadayım gibi hissediyorum, keşke bir rüya olsa Allah'ım. Bir de her şey normalmiş gibi masada bilgisayarıyla uğraşıp kahve içiyordu. Öyle rahat ki rahatlığı beni sinirlendiriyor. Sanki sekiz yıldır terk edip giden o değil de bir başkası. Hem sinirliyim hem öfkeliyim, hem canım yanıyor. Ağlamak istiyorum ağlayamıyorum, kızıp bağırmak istiyorum bağıramıyorum, hesap sormak istiyorum yapamıyorum, hiç birini yapamıyorum çünkü Lale var. Kendimi karmakarışık ve çok kötü hissediyorum." deyip durdum boğazım ağlamamak için verdiğim çabadan ağrıyordu, sesim çatallaşmıştı.
"O yetmezmiş gibi bir de arkadaşları da geldi. İyi ki beni çağırmışsın ne yapacağı hiç bilmiyordum. Lale'ye de yardımcı olamadım ki. Ben daha ne yapacağımı bilemiyorken ona bir faydam olmadığını görünce dedim kalk git kendini toparla Naz. Sen bir annesin, kızının sana ihtiyacı var." gözlerim dolmaya başlamasıyla derin bir nefes aldım.
"Ama olmuyor yapamıyorum. Buraya gelmeden önce sana da çaktırmayacam dedim ama başaramamışım. Ağlarsam geçer dedim ama tüm yol boyunca ağladım ama geçmedi, geçmiyor."
"Lale ne tepki verdi."
"Lale onu görünce ağladı. Görsen nasıl ağladı içim yandı. Yıllardır beklediği şey gerçekleşti ama neden ağladı bilmiyorum? Zaten ne yapacağımı şaşırdım açıklayacak doğru düzgün kelime bulamadım. Biliyor musun her şeye rağmen geldiği için mutluydu. Gözleri öyle bir bakıyordu ki ışıl ışıldı, bütün kahvaltı boyunca kaçamak bakışlarla babasına bakıp durdu. Benle gelmek bile istemedi biliyor musun? Korkuyor çünkü babasının evden çıkıp gitmesinden öyle korkuyor ki benimle gelmedi yanından ayrılmak istemiyordu. Bana babasının gidip gitmeyeceğini sorunca ne diyeceğimi şaşırdım öyle kalakaldım cevap veremedim. Bu yaşında babası daha yeni gelmişken gitmesinden korkuyor. Hayır gitmez diyemedim biliyor musun? Bırakmaz seni diyemedim. Ben bile kalacağından emin değilken kızıma yalan söyleyemedim. Ne diyeceğimi bilemedim, geçişirdim. Kızım bunları yaşamak zorunda değildi. Çok daha iyi bir çocukluk geçirebilirdi."
"Keşke yavrum keşke ama kader işte. Oy kuzum benim sonunda dileği gerçekleşti nasıl mutlu olmuştur şimdi de dimi?"
"Evet öyle"
"E tabi yavrucak bunca yıl bekliyordu ama görünce ne yapacağını bilememiştir. Ah Lalem sonunda yüzü gülecek yavrumun. Lale mutlu da sen pek değil gibisin?"
"Yok hayır, ben Lale için mutluyum. İyi ki geldi yaşı büyüdükçe yokluğunu daha fazla hissediyor. Arkadaşlarından, etraftan gördüklerinin daha da farkında. Onu oyalamak daha da zorlaşıyor öyle zamanlarda keşke çıkıp gelse diyordum... Lale için çıkıp gelse, o kadar ağladığı zamanlar oluyor ki her seferinde bu son aramayacağım dediğimde yine sözümü çiğneyip ararken buluyorum kendimi."
"Lale için evet hepimiz mutlu oluruz babasının gelmesine. Çok iyi bir şey bu, hep onu bekledi. Ama ben sen mutlu oldun mu dedim kızım."
"Ben mi?" deyip anlamaz gözlerle yüzüne baktım. Onun gelişi bana mutluluk verdi mi sahiden?
"Ben bilmiyorum. Tuhaf hissediyorum karmaşık. Ben mutlu değilim galiba. Acı hissediyorum mutluluk değil. Gelse mutlu olurum sandım ama onun gelişiyle mutlu olmadım.... olamıyorum. Bu çok can yakıcı. Yıllar önceki yarama tuz basıldı sanki, öyle yanıyor öyle acıtıyor ki bunu haykıramıyorum bile. Hele de bunu gösterememek daha da canımı yakıyor. Ama Lale ..... Lale için ben katlanırım yeter ki kızım mutlu olsun canı yanmasın, eksik kalmasın o bana yeter ben bu acıya da katlanırım."
"Yapma kızım sen iyi olmasan Lale'ye ne faydan olacak. İçine atma bastırma acını."
"Ne yapayım abla? Ne yapacağımı bilmiyorum ki."
"Yaşa acını ağla, üzül, tutma kendini. Şu an bile tutuyorsun kendini rahat rahat ağlamıyorsun." Öyle söyleyince tekrardan doldu gözlerim yanaklarımdan teker teker düştü damlalar. Bastırılmış acılarla hıçkırılaklara döndü ağlayışlarım. Yüzümü ellerimle kapattım. Allah'ım canım çok yanıyor nasıl dayanacağım ben. Nasıl toparlanıp eve dönüp hiç bir şey yokmuş gibi rol yapacağım. 🥀 |
0% |