@manolyakalbim
|
İyi okumalar ❤
5. BÖLÜM
Bahçe kapısının önüne gelince elimdeki poşetlerle kapıyı açtım. Yürürken adımlarım boş vermişliğin kederiyle yerlere sürterken ses çıkarıyordu. Halsiz, yorgun ama güçlü olmak zorunda olan biri. Bu nasıl olacaksa.
Çantamdan anahtarı çıkarıp yerine yerleştirecekken durdum. Hazır mıydım? Sanmıyorum ama yapmak zorunda mıyım? Evet. Sırtımı duvara yasladım. İçerden hala arkadaşlarının sesi geliyordu. Eve gelmek bunca yıldan sonra zor geliyordu. En son bu kadar zor olduğu zamanlar Lalenin doğmadan önce ki zamanlardı. Terk edilmiştim, ne yapacağını bilmiyordum. O anıları yeniden yaşıyor gibiyim. Eskiye dönmek istemediğim bir şeydi. Geride bırakmışken her şeyi, hayatımı bir düzene oturtmaya çalışırken bu düzenin bozulmasını istemiyordum. Bu kapıyı açmak zor geliyordu. Kilidi açıp terliklerin boncuklu kayışından tutup çıkarıp içeri girip elimdeki poşetleri yere bırakıp dışardaki terliklerimi alıp ayakkabılağa koydum.
Mutfağa doğru giderken etrafa baktım ama Lale yoktu. Eşyaları bırakıp mutfaktan çıkacakken kız kardeşimi içeri girerken görünce durdum.
"Lale nerede?"
"Bahçede oyun oynuyor "
"Hala mı?"
"Evet"
"Çağırsana akşam yemeği yiyelim." Poşetleri açıp "Aslında bir kaç şey getirdim ama yemek de sipariş edebiliriz isterseniz? Neden aklıma önceden gelmedi ki, keşke gelirken alsaydım bir şeyler öyle daha rahat olurdu. Lahmacun? Ya da başka bir şey."
"Gerek yok abla ben yemek yaptım."
"Ne gerek vardı ben seni yemek yap diye çağırmadım yormasana kendini"
"Ne bileyim Lale açım deyince yemek yaptım bende. Sonra hep beraber yeriz diye fazla da yaptım. Biraz teyzelik ve kardeşlik görevimi yapayım dimi. Yanında olamıyorum ama senin için bir şeyler yapmak istiyorum bende bunu yaptım ne yapayım."
"Varlığın yetiyor sen olmasan bugün asıl ben ne yapardım çok sağol canım. O kadar kötüydüm ki kaçıp gittim resmen. Ne yaptığımı ben bile bilmiyorum bu gün. Neyse Lale nasıldı, üzgün müydü hiç?"
"Aslında iyi gibiydi bir kaç kez seni sordu sonra eniştemin arkadaşlarıyla oturdu ama yani genel olarak iyi gibiydi."
"Tamam" dedim ocaktaki yemeklerin ne olduğunu bakmak için kapaklarını açarken bir tencerede çorba diğerinde pilav vardı. Dolu dolu aşırı fazla.
"Fırında da sebzeleri doğrayıp attım o da var."
Fırını da açıp baktıktan sonra kardeşime dönüp "Neden bu kadar fazla yemek yaptın, hatta çeşit, bir makarna yapsan bile bize yeterdi."
"Fazla kişiyiz."
"Fazla mı sen, ben, Lale ne fazlası."
"Eniştem, misafirler."
"Ebru!" Dedim sinirle "Bize ne onlardan. Kim istedi onlara da yapmanı. Ne yapıyorlarsa yapsınlar. Açlarsa kendileri düşünecekler, gidip evlerinde yesinler ya da sipariş etsinler bizi ne ilgilendirir. Sen neden onlara yemek yapıyorsun."
"Abla ben onlarda burada diye hani..... yanlış bir şey mi yaptım?" Dedi şaşkınlıkla.
"Evet! Sana ben Laleye bak dedim bize yemek yapmanı bile istemezken bir de sen onara yemek mi yapıyorsun Ebru."
"Yesinler ne olacak ki o kadar yaptım." Demesiyle sinirlerim fena halde bozuldu. Zaten sabahtan beri atamadığım bu sinirin bir yerden çıkacağı belliydi. O kadar sinirliydim ki her şeyi dağıtıp yok etmek istiyordum.
"Hayır senin yemeğinden yemiyecekler." Dedim
"Abla saçmalama ne yapacaksın o kadar yemeği. Yesinler işte ne olacak."
"Eve götür." Dedim aklıma gelen fikirle.
"Olmaz biliyorsun."
"Doğru olmaz tamam sen gel tabak çıkar ben bize kadar olan ayıracağım geri kalanı götüreceğim." Mutfak dolaplara doğru dönüp kapaklarını açıp tabakları çıkarmaya başladım.
"Nereye?"
"Komşuya vereceğim." Tabakları üçer üçer çıkarıp yemek doldurdum. Hepsini bitirince elime çorba tenceresini alıp kardeşime "Al hadi pilavı gidelim." dedim.
"Abla ciddi misin gerçekten." O kadar sinirliydim ki sinirden şartellerim attı sözünü yaşıyordum şu an.
Açık mutfak kapısının çıkıp bahçedeki terlikleri giyip dış kapısının oraya varınca elimdeki tencereyi yere bırakıp kapıyı açtıktan sonra tekrar elime aldım. Arkamdan gelen Ebruya bakıp kapıdan geçmesi için bekledim.
"Sana inanamıyorum gerçekten abla. Biz ne yapıyoruz Allah aşkına."
"Yürü Ebru hadi." Dışarıya adım atıp yürüyüp yandaki evin kapısını çaldım. Kapıyı açan Nazife teyzeye elimdeki tenceyi gösterip uzattım.
"Naz kızım bu ne mevlüt falan mı verdiniz."
"Yok Nazife teyze kardeşim yemek yaparken fazla yapmışta bizde size getirelim dedik."
"Ay ne iyi oldu Naz bizim ev çok kalabalık biliyorsun yazın yemek yapmak da o kadar zor ki yaptığımı da bu oğlanların hepsi bitirdi ama daha eşim ve dışardaki çocuklarım eve gelmediler bile ben de ne yapacam diye düşünüyordum bir daha o mutfağa girmek azap gibi geliyordu çok sağol. Ebru kızım seni alam mı bizim eve gelin diye?"
"Ne?" dedi Ebru. Tencereyi yere bırakıp Ebrunun elindekini de alırken Nazife teyzeye dönüp konuşmaya başladım.
"Nazife teyze ben kardeşimi bizim eve çağırırken yemek bile yaptırmıyorum. Onun için eve yemek de getirmiştim bu da fazla olandı size getirdik. Ben kardeşimi bir eve yemek yapmak için hizmetçi arayan eve gelin göndermem. Siz de kendinize gelin değil hizmetçi bakın. Hem benim kardeşim küçük daha okuyor onun aklına evlilik fikrini sokmasan iyi edersin ben daha ona evlilikten bahsetmiyorken kimsenin konuşmasına izin vermem. O evlilik yaşında bile değil ona göre konuşmana dikkat etmeni istiyorum ki evlilik yaşına gelse bile kimse ona evlilik ilgili bir şey sorma hakkına sahip değil. İyi akşamlar." deyip kardeşimin omzuna elimi koyup kendime çekip yürüdüm.
"Ay ben ne dedim... yani.... kötü bir şey..de demedim ki.. iyi akşamlar." dediğini duydum ama yürümeye devam ettim.
"Sakın Ebru onun saçma sapan sözleri dinleme. Sen okuyup işini eline aldıktan sonra bakarsın. Hatta işini aldıktan hemen sonra evlenmek bile saçma gez dolaş hayatını yaşa. Ama şimdi evlilik gibi saçmalığa girmene gerek yok. Senin için düşünmene gerek bile yok. İlerde elbet olursa kurarsın yuvanı ama şimdi değil."
"Biliyorum abla ben de zaten okuluma bakıyorum. Şu an benim için önemli olan okulum bittikten sonra işe girip paramı kazandıktan sonra özgürlüğümü elime almak istiyorum. Benim öncelikli hedefim bu sen merak etme. Hem sen ne takıyorsun ki buna. Ben o eve gelin gelecek kişiye üzülüyorum bu kadının zihniyeti çok kötü. O evde ordu yaşıyor sanki. Bir değil birden fazla hizmetçi alması gerekiyor gelin değil. Hakikatten kaç kişi yaşıyor orada abla."
"Ne bileyim altı tane çocuğu var diye biliyorum ama evin üstünde yaşayan evli çifte var torunlarda olunca bide bir kaç akrabası var demişti sanırım tam bilmiyorum."
"Yalnız kadın ne diyeceğini şaşırdı. O neydi öyle pat pat söyledin öylece kalakaldı."
"O da ne diyeceğine dikkat etsin."
İçeriye girip tabakları masaya yerleştirine kadar Ebru Laleyi de alıp geldi. Yemeği kurup oturduk.
"Neden yemiyorsun abla." sesiyle irkilip kardeşimin yüzüne baktım. Dalıp gitmiştim yine, yemek yediğimizin farkında bile değildim. Ne kadar uğraşmaya çalışsamda olmuyor aklımı toparlayamıyordum.
"Yiyiyorum." deyip çorbayı karıştırdım.
"Yemiyorsun anne karıştırıp duruyorsun."
"Öyle mi fark etmemişim kızım bir şeyler düşünüyordum ondan. Hadi sen yemeği ye sonra duş aldıracağım sana." Kaşığı tabağın kenarına bıraktım zaten iştahım yoktu. "Ebru istersen kal burada geç oldu."
"Yok ben yedim zaten gidiyorum geçirmene de gerek yok yemeğinizi yiyin." Deyip sandalyeden kalkıp "Ballı çöreğim seni öpeyim de öyle gideyim. Oh mis" yanıma gelip sandalyenin arkasından sarılıp yanağımı öpüp "Ben her zaman yanındayım bir şey olsa ara beni tamam mı? Seni seviyorum. Hadi ben kaçtım bebekler iyi gecelerrr."
Ebru mutfak kapıdan çıkınca Laleye dönüp "Hadi kızım ye yemeğini" dedim.
Laleyi odamda duş aldırıp bornoza sarıp odasına götürdükten sonra kıyafetlerini çıkarıp giydirdim. Yukarı çıkarken misafirlerin kalktığını duymuştum ama gittiler mi bilmiyorum. Yatakta Lalenin ıslak saçlarını tararken kapı tıklatılıp açıldı. Gelen Arslandı.
"Gelebilir miyim?"
"Evet." dedi utangaçça fısıldadı kızım.
"Biz biraz baş başa konuşabilir miyiz Lale? Bunu yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Konuşmamız gerekiyor artık değil mi? İzin verir misin Naz?"
"Tabi." dedim şaşırarak. İçeriye doğru adımlayınca ayağa kalktım istemsizce, tarağı yandaki masaya bırakacakken elimden alıp yatağa oturdu. Dışarıya doğru adımladım şaşkınca. Kapıyı ardımdan kapatıp koridorda durdum. Bunu beklemiyordum onunla konuşmayı denemesi iyi bir şeydi ama bu kadar çabuk konuşacağını düşünmemiştim. Önce biz konuşuruz ya da belki pedagogla nasıl bir yol izleyip diye tavsiye alırız diye düşünmüştüm.
Aşağı salona indim misafirler gitmişti. Salonu ve mutfağı toparlamaya başladım aklımdaki düşüncelerden dolayı yerimde duramıyordum. Hep bir şeylerle meşgul olmalıymışım gibi durduramıyordum kendimi. Her yerim ağrıyordu doğru düzgün oturup dinlemedim bugün ama ona rağmen hala daha yapacak iş buluyordum. Temizliği de bitirince duş almak için yukarı çıktım. Odaya geçip kapıyı kapatıp dolaptan kıyafetlerimi çıkartım banyoya doğru adımladım. Tüm duş boyunca sabah ağlamam yetmiyormuş gibi devam etti. Hem yıkanıp hem ağladım. Uzun kollu yazlık mavi pijama takımı giyinip ıslak saçlarımı serbest bıraktım. Aynanın karşısına geçip dişlerimi fırçalarken aynada kendimle göz göze gelince gözlerimin ağlamaktan küçüldüğünü fark ettim. İçi kızarmış ve ıslakken saklamak daha zordu. Öyle perişan halime bakarken bir damla daha aktı. En çokta Laleden gözyaşlarımı saklamak zordu umarım erkenden uyurdu. Benim uyumacağım kesindi.
Kapıyı açıp çıkınca Arslanla karşılaştım yüzüne bir anlığına bakıp masaya doğru giderken yanından geçince "Ağladın mı?" diye sorunca duraksadım. Dudaklarımdan otomatiğe bağlanmış gibi "Hayır" kelimesi çıktı. Her zaman iyi olan cevabı vermek bizim robotik cümlelerimizden biri değil midir zaten 'ben hep iyiyimdir, ağlamıyorumdur, canım yanmıyordur, sorunda yoktur'.
Telefonu masadan alıp odadan çıkıp merdivenleri inerken gözyaşlarım yeniden akmaya başladı. Bu sabah merdivenleri inerken sıradan bir gün olacağını sanmıştım ama her şey bir anda değişmişti. Daha dün akşam Laleye kitap okuyorken hayatımda her şey normaldi şimdi ise tepe taklak oldu. Düne dönmek istiyorum bugün çok karışık, bu anda olmak çok acı veriyor dün daha mutluydum. Her şeye rağmen mi? Evet her şeye rağmen mutluydum. Düne geri dönmek istiyorum ne olur Allah'ım.
Telefonu ortadaki sehpaya bırakıp koltuğun en köşesine geçip oturdum. Dizlerimi kendime çekip başımı yasladım. Sonunda sabahtan beri kaçtığım durumdayım. Hem ihtiyacım olan hem kaçtığım durumdayım. Kendimle baş başayım.
Kendimle kalmaktan, düşünmekten kaçtığım durum sonunda gerçekleşti. Ne yapacağım ben? Ne yapılabilir ki bu durumda bilmiyorum. Nasıl olacak ilerleyen zamanda. Burada mı kalacak artık? Hayır olmaz onunla kalamam şu anda bile onunla aynı yerde olmaya dayanamıyorum. Odadan bile kaçtım. Galiba geceyi salonda geçireceğim odaya geri dönemem. Bunun olmasını bekliyordum hatta çok istemiştim. Onun gelmesini o kadar çok istediğim zamanlar vardı ki kendimi çok çaresiz hissettiğim kötü zamanlarda çok istemiştim gelmesini. Laleye yetemediğim zamanlarda, babasını sorduğu zamanlarda, babasızlığı hissettiğini başka babalara bakarken gözlerinde gördüğüm zamanlar çok istemiştim gelmesini, çok istedim ama gelmemişti.
Ama sonunda gelmişti. Bitmişti bu bekleyiş bu sabır. Kızım için mutluyum ama ben... Ben neden mutlu değilim ki. Yıllarca gelmesini hep kızım için istemiştim hiç kendi açımdan olaya bakmamıştım, kendimi hiç düşünmemişim. Düşünmüşsem bile bu kadar acı verici olacağını tahmin edememişim. Kızım tarafından gelişinin nasıl olacağını düşünmüşüm. Lale mutlu olsun, Lale gülsün, Lale babasızlık çekmesin diye hep gelmesini istedim. Ama gelişinin benim için ne kadar sancılı ve zor olacağını düşünememişim. Sandım ki gelse bütün sorunlar çözülecekti. Galiba bu düşüncem ilk yıllardan kalma beni terk ettiği zamanlardan. Geri dönünce her şey hal olur sandığım zamanlardan kalma düşüncemi derinlerden bir yere gömmüşüm ve ona inanmışım ama şuan bu düşünce çokta mantıklı gelmiyordu. Sevinemedim gelişine. Evet gelişiyle bir şeyler hal oldu ama başka şeylerde darma duman oldu, yıkıldı. Bu nasıl bir çelişki. Kızım için her şey iyiken ben paramparça oldum. Keşke gelse dediğim kişiye şimdi gelmeseydi diyorum.
Hanife ablanın söylediklerini aklıma geldi 'Sen mutlu oldun mu?' demişti.
Ben mutlu oldum mu gelişinden?
Mutluluk ve o. Bir araya gelince olmayacak bir şeymiş artık bunu fark ettim bugün. Bir zamanlar yanında mutlu olduğum adamdı. Şimdi ise gelişiyle mutlu olmadığım kişi. Canını yakan kişinin gelişiyle mutluluk duyamazsın. Eski yaramı kanattı diye sevinemem ama gelmesi iyi oldu. Onunla bitmemiş mevzumuz var. Onu halledip tamamen kurtulmak istiyorum bu yıllarca yük diye taşıdığım acıyı. Bir dökebilsem bu acıyı sözcüklere, bir konuşabilsem rahatlayacam sanki. Konuşamadık ki onunla hiç bir zaman. O bitti dedi ve çıktı gitti. Her şey bu kadar basitmiş gibi. Sanki olması gereken buymuş gibi geriye dönüp bakmadı bile. Arkada bıraktığım kişi ne yapar diye hiç düşünmeden çekti gitti. Hiç düşünmemiş ki, bunca yıl böyle geçti. Ben buna katlanamıyorum işte. Nasıl bu kadar vicdansız olabilir nasıl? Ben anlamıyorum.... Ben anlayamıyorum. Hiç mi düşünmedi. Bir kere bile aklına gelmedim mi? Öyle çekip gidince düşünmüyor mu insan arkada bıraktıklarını. Terk edip gidince her şeyi ardında bırakabiliyor mu? Yapabiliyor mu gerçekten? Bana neden öyle olmuyor geride kalan olduğum için mi böyle acı çekiyorum. Kalan olduğum için mi yani, giden olsam acı çekmiyecek miydim.
Kapı açılma sesi duyunca yukarı kata baktım. Karanlık ortamı odanın ışığı aydınlattı. Lalenin odasının olduğunu görünce hemen ayağa kalktım ve gözyaşlarımı parmaklarımla silip burumu çektim. "Anne" Diyen sesini duyunca merdivenlere adımladım. Ne olmuştu ki? Diğer odanın da kapısı açılınca "Lale ne oldu?" diyen sesini duydum.
Koridora varınca "Ne oldu kızım?" diye sordum.
"Uyuyamadım." Yanına varıp saçını okşadım.
"Öyle mi? Tamam gel odana gidelim uyuyalım." Elini tutup odasına doğru gidecekken elimi bırakmasıyla ona doğru döndüm.
"Hayır gitmek istemiyorum. Odamda tek başıma uyumak istemiyorum. Anne bugünde sizinle uyuyabilir miyim?" 🥀 |
0% |