Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. BÖLÜM

@manolyakalbim

 

İyi okumalar ❤

 

6. BÖLÜM

 

"Yalnız mı uyumadın bir tanem." Ben düşünemedim böyle bir günde yalnız kalmaması gerektiğini. "Gel beraber uyuyalım." Elini tutup odasına götürecekken "Hayır ben sizinle uyumak istiyorum ikinizle, sizin odanızda."

 

Yanıma daha da yaklaşıp bacağıma sarılıp sessizce fısıldayarak "Galiba babam geldiği için çok heyecanlıyım. Ondan uyuyamıyorum ama sizinle birlikte uyursam çabuk uyurum."

 

Arkama dönüp Arslan'a baktım. Bizi duyduğuna eminim. Laleyi bugün yalnız bırakmamak gerekiyordu ama ben Arslan'ın uyuttuğunu düşünmüştüm ama demek ki uyuyamamış. Mecbur kabul edecektim isteğini ama Arslan buna ne der bilmiyorum. Yüzünden bir şey anlaşılmıyordu. Çok da umrumda değildi ama Lale söz konusuydu. Ona aldırmayıp kızıma döndüm.

 

"Tamam kızım uyuyalım." Dedikten sonra odaya doğru ilerlemeye başladım. Hem Lale uyuduktan sonra kalkar salona geçerdim.

 

Yatağa geçip örtüyü açtım "Hadi gel bakalım küçük hanım." Yatağa çıkıp uzanınca yanına oturup ayaklarımı kendime çekip yarı uzanmış şekilde sırtımı arkamdaki yastıklara yasladım. Elimi uzatıp saçlarını okşamaya başladım böyle daha rahat uyuyordu. Arslan da yatağın diğer tarafına geçip oturdu.

 

Lale elindeki Arslan şeklindeki peluş oyuncağına sarılıyordu. Bunu kızıma aldığım zamanı hatırlıyorum. O zamanlar daha çok küçüktü ve babasının adını merak etmişti. Söylediğim zaman anlamını sormuştu bende söylemiştim.

 

"Anne babamın adı ne?"

 

"Arslan."

 

"Babamın adı Aslan mı yani? Vay be Aslan. Aslan kral gibi yani ormanın kralı."

 

"Hayır Aslan değil kızım Arslan. Arada 'R' harfi var."

 

"Farklı mı yani. Orman kralındaki Aslan değil mi?"

 

"Anlamı aynı sadece söyleyişleri farklı Aslan da Arslan da aynı anlama geliyor bebeğim. İkisi de Aslan anlamına geliyor sadece babanın adı 'R' harfiyle olan."

 

"Anladımmm çok güzelmiş. Babam Aslan kral yani. Hani sen demiştin ya ormanın kralı Aslan diye onun gibi değil mi?"

 

"Evet doğru öyle demiştim."

 

"Anne.... Peki...Babam ne zaman gelecek?"

 

Sorusuna ne cevap vereceğimi bilemediğimden "Biz senle Aslan kral filmini izlemiş miydik?"

 

"Yooo izlemedim öyle bir film mi var?" dedi heyecanla ayağa kalktı.

 

"Tabi ki var izlemek ister misin? Bende küçükken izlemiştim sende istersen izleyelim mi şimdi."

 

"Evet evet izleyelim anne."

 

Babasının adının Arslan olduğunu öğrendikten sonra Lale artık her Aslanlı bir şey gördüğünde almak istemişti. Oyuncaklar, diş fırçası, pijama takımı, hırka ve kazaklar ki bunları çocuk reyonun erkek kısmında oluyordu. Görünce de hemen istiyordu. Hatta kız reyonunda da neden Aslanlı bir elbise olmadığını söylemişti sonuçta Arslan ismindeki babaların kızları Aslanlı şeyler giymek isteyebilir demişti.

 

Belli ki babasının özlemini, adını taşıdığı eşyalarla gideriyordu.

 

Laleyi mutlu etmek istiyorsam Aslanlı herhangi bir şey almak yeterli oluyordu. Sanki dünyaları ona vermişsiniz gibi mutlu oluyordu. Peluş oyuncağı da mutlu olsun diye doğum gününde hediye almıştım daha sevimli ve güzel bir oyuncaktı. Gördükçe sarılıp yumuşak yelesini okşayasın geliyordu. Bir oyuncak dükkana gidip istemiştim yapmalarını çünkü piyasadaki çoğu Aslan oyuncakları biraz korkutucu ve değişik duruyorlardı. Gerçekteki Aslan bile böyle korkunç değildi. Asil ve heybetli bir duruşu var ama maalesef oyuncaklarda bu geçerli değil onun için özel olarak dükkan sahibiyle konuşup korkutucu olmayan çocuklar için sevimli olan oyuncak istemiştim o da çok güzel bir oyuncak tasarlamıştı. Lale uyurken hep buna sarılıp uyurdu sadece uyumak için değil çoğu zamanda da yanında olurdu oyuncağı. Film izlerken, oyun oynarken aklına geldiği her zamanda koşup getirirdi.

 

Düşüncelere dalmışken gözlerim fark etmeden kapanmaya başlamıştı. Ama direniyordum bugün burada kesinlikle uyumayacağım hele Arslan'la asla.

 

"Tamam halledeceğim ben onu. Sen sabah sana gönderdiğime baktın mı? Tamam bak ona şimdi. İnceledikten sonra bana geri dönüş yap."

 

Bir ses duyunca odada attığı adımları durdu. Tekrar duyunca yatağa doğru yaklaştı.

 

"Arslan"

 

Naz adını mı sayıklıyordu yoksa onu mu çağırıyordu. Karanlık odada gözlerinin açık olup olmadığını göremiyordu. Odada ki tek ışık bilgisayarının ışığıydı o da yatağa çok uzak olan camın kenarındaki ahşap masasının üzerindeydi. Yatağa biraz daha yaklaşıp yüzüne baktı. Gözleri kapalıydı. Başı yastıkta Lalenin hemen yanındaydı. Laleyle uyuyakaldığını görünce ışığı kapatıp bilgisayarda ki işlerini hallediyordu.

 

"Arslan" Adını tekrar sayıklayınca yatağa oturdu.

 

"Buradayım." diye cevap verdi.

 

"Aslan Lale..."

 

"Burada yanında..." sakinleştirici ses tonuyla. Belli ki rüya görüyor, sayıklıyordu.

 

"Arslan" tekrar sayıklayınca başını biraz daha yaklaştırıp ellerini uzatıp saçlarını okşadı fark etmeden.

 

"Hışş buradayım Naz."

 

"Arslan... geri dön... lütfen." Dediğini duyunca eli duraksadı bunu beklemiyordu. Elini saçlarından çekip bütün parmaklarını avucunda toplayıp sıktı. Öyle bir tonda söylemişti ki gözleri dolduracak bir ses tonuyla söylemişti. Kalbine dokundu acıklı sesi. Acıyla söylemişti kaşlarını hüzünle çatmış acı çeken bir ifadeyle söylemişti. Fark etmese de onunda yüzü Naz gibiydi hüzünlü ve acıklıydı. Neden bunu söylemişti. Rüya mı görüyordu yoksa sayıklıyor muydu. Yüzünü seyretti bir süre boyunca. Kaşları normal haline gelip yüzü rahatlayınca kadar bekledi.

 

Naz neden bunu söylemişti. Neden acı çekiyor gibiydi. Geri dönmesini istiyor muydu. Neden böyle söylüyordu. Neden sayıklıyordu.

 

Onu düşüncelerinden ayıran kızının sesi oldu.

 

"Su." deyip yatakta doğrulmuş oturur haline gelmişti. Saçları dağılmış uykulu gözlerle ona bakıyordu.

 

"Ne dedin Lale" Aklı karmakarışıkken ne dediğini anlamamıştı.

 

"Su... çok susadım." Suyu doldurup içmesi için ona yardım etti çünkü Lale başını koluna yaslanıp gözleri yarı kapalı uykulu haldeydi. Bardağı geri yerine bırakırken Lale elini koluna sarmış bırakmamıştı. Lale yatağa uzanınca kolunu tutuğu için kendisi de yatağa çekildi. Galiba bu kadar çalışma yeterdi saatte çok geç olmuştu artık uyusa iyi olurdu. Yatağa kızının yanına uzandı. Zaten bugün başlı başına zor bir gündü olanlara hala inanmıyordu. Bir günde baba olduğunu öğreniyordu. Bu başlı başına zor ve kaldıramayacağı kadar ağır bir duyguydu. Geçen zamana mı yanmalıydı yoksa baba olduğu için mutlu mu olmalıydı. Bir günde baba olmaya ne kadar alışabildiyse o kadar alışabilmişti. Kafasında milyonlarca soru vardı ama hangisinin ipini tutup soracaktı bilmiyordu. Baba olmayı hiç hazırlıklı değildi ki hem de aniden öğrenmenin şokunu atlatabilmiş miydi ki. Sadece çok şaşkın ve hazırlıksızdı ondan bu sessizliğiydi ne soracaktı ne yapacak bilmiyordu. Bir de içini saran bir pişmanlık vardı bir çocuğu vardı ve onun gözünün önünde büyümesini görmek varken hiçbirini görememişti. Yıllarını başka yerde geçirirken kızı onsuz evinde büyümüştü. Burada olsaydı onu görebilir büyütebilirdi. Babalık yapabilirdi ama burada değildi. Pişmanlığın getirdiği öfke de vardı. Gözünde büyüttüğü dertler bu acının yanında daha küçük görünüyordu. Bu çektiği acı daha katlanılmaz ve telafi edilemezdi. Sadece kendine acı çekmiyordu kızı da acı çekmişti. Onu babasız bırakmıştı. Kızını yıllarca görmemesinin onu eksik bırakmasının telafisini nasıl yapabilirdi ki.

 

'Kızım' demek ne tuhafmış sesli hiç söylememişti ama elbette bunu söyleyecekti. Bir kızı vardı sahiden kendi kanından canından kızı vardı hem de sekiz yıl boyunca bu dünyada var olmuş bir kızı vardı. Aslında 7 yıl olmalıydı. Kafası o kadar karışık ki toparlamıyordu. Aslında kızı yedi yıl dokuz aydır bu dünyada vardı. Hamilelik sürecini de sayarsak evet öyle olmalıydı. Yanında olup hissedemediği o hamilelik süreci. Kızını o zamanlardan yanında olsaydı belki her şey daha farklı olabilirdi. Naza ne kadar kızarsa kızsın keşke geri dönüp bir kere bakabilmesiydi. O zamanlar kızını görür onun yanında olurdu. Göğsünün ortasında koca bir taş vardı sanki nefes alamıyordu, içi yanıyordu pişmanlıkla.

 

Baba olduğunu öğrendiğinden beri hep bu ikilemdeydi mutlu mu olmalı yoksa pişmanlığın getirdiği vicdan azabıyla acı mı çekmeliydi. Hem mutlu hem acı aynı anda olabilir miydi?

 

Sabah erkenden uyanıp bahçeye çıkmıştım, düşüncelere dalıp koltukta oturuyordum. Kahvaltıyı hazırlamamak için çok erkendi güneşin doğuşundan beri aydınlanan etrafta bahçe daha aydınlık duruyordu. Karanlık gitmiş yerine güneş açmıştı. Kendi dünyasında ne zaman karanlık bitecekti. Ne zaman aydınlanacaktı dünyası. Ne zaman huzurlu bir nefes alacaktı. Yıllardır olmayan şey şimdi olacak mıydı? Sanmıyordu daha da kararmış gibiydi dünyası dünden beri. Bu karanlık ne zaman son bulacaktı. Hayatı Arslan'ın gidişiyle mahvolmuştu ailesini arkadaşlarını her şeyini kaybetmişti. Galiba kendisini bile. Bazen kendini çok güçsüz hissediyordu tıpkı şu an ki gibi. Bir erkek için kendini mahveden bir kadın gibi duruyordu. Böyle bir histen nefret ediyordu ama biliyordu, içten içe güçlü olduğunu bilirken, doğrusu bilirken bu histen neden kurtulamıyordu. Kendi ailesi, Arslan'ın ailesi, etraftakiler hep bunu hissettirdiğin den mi bu histen kurtulamıyordu. Gidişiyle mahvolan hayatı gelişiyle ne olacak bilmiyordu ama kendisini yıktığını biliyordu. Hiç iyi hissetmiyordu evden kendini zor atmıştı nefes alamıyor etrafa sığamıyor gibi dışarı atmıştı kendini. Dünyaya sığamayacakmış gibiydi.

 

Sabahın serin havası ağaçların arasından gelip onu serinletiyordu. Bu bahçede yılları geçmişti. Ağaçlar yıllar geçtikçe daha da uzamıştı. Arslan da değişmişti sakallı, sert çehreli ve daha iri gövdeliydi. Yıllar onu da değiştirmişti sekiz yıl önceki genç bir delikanlı değildi olgunlaşmıştı. Onu merdivenlerde görünce tanıyamamıştı bir an ama aynı zamanda o olduğunu da biliyordu da. Yıllar kendisini de değiştirmiş miydi bilmiyordu aynaya bakınca bir farklılık görmüyordu ama her zaman kendini gören kişiyken farklılığı da anlamaması da muhtemeldi.

 

İçeri girip kahvaltıyı hazırlamalı Lale'yi kursuna bırakmalı oradan işe gitmeliydi. Kalkıp mutfağa doğru gitti. Açık pencereden gelen sabahın serin havasıyla kahvaltıyı hazırlamaya başladı. Kahvaltıyı hazırladıktan sonra istemeye istemeye yatak odasına doğru adımladı. Lale'yi kursa gitmesi için uyandırmalıydı. Kapıyı sessizce açıp girdi. Yatağa doğru yaklaştı. Kızı babasına doğru dönüp gövdesine yaklaşmış ona doğru oyuncağıyla birlikte sokulmuştu. Sıcak olan havanın serinliği akşam tekrar soğumasıyla havanın sıcaklığı kırılmıştı. Ne çok soğuk ne de sıcaktı ama ılıkta değil biraz daha serin bir hava vardı. Bu sıcak havada içini rahatlatıp uymaya davet eden mayıştıran bir havaydı. Serin havadan dolayı üstlerini örtmüşlerdi.

 

Arslan'ın varlığına hala daha inanmıyordu sabah olup yatağında uyanınca her şeyin bir rüya olduğunu sanmıştı ta ki Arslan'ın uyuyan yüzünü görene kadar. Yatağa sessizce oturdu. Ne kadar çok aramıştı Arslan dan bir haber almak için ne kadar çok uğraşmıştı ama hiç bir şey bulamamıştı. Kime sorsa herkes onu istemediğini söyleyip konuyu kapatıyorlardı. Öyle merak ediyordu ki Arslan'ı ona bir şey olmuş bile zannetmişti. Çünkü tanıyorum, seviyorum dediği adamın onu bırakacağını hiç düşünmemişti. Bir şey olmuş ondan gelemiyor sanmıştı ama en sonda anlamıştı Arslan onu gerçekten de bırakıp gitmişti ama her zaman içinden onu sapasağlam görmeden gitmeyecek o his hep vardı. Ya yalan söylüyorlarsa ya bir şey olmuş düşüncesi yıllarca istemeden içinde barındırdığı hissi atamamıştı.

 

Sonunda bunun cevabını aldın mı? Bak hiç bir şey olmamış ona şükür et ama unutma ki hiç bir şey olmamışsa ona, o zaman seni terk ettiğinin farkında mısın? Demek herkesin dediği doğruymuş. beni görmek istemiyormuş meğer doğruymuş. Neden geldi o zaman onca yıldan sonra. Neden?

 

8 yıl önce

 

"Neden geldin?"

 

"Mualla anne Arslan'a ulaşamıyorum bir aydır. Siz nerede olduğunu biliyor musunuz? Aslında aradım sizi ama cevap vermeyince buraya geldim. Hatta buraya da kaç defa geldim ama siz yoktunuz yani Büşra hanım hiçbirinizin olmadığınızı söyledi. Sizi evde bulamıyorum telefonlarımı da açmayınca" sözümü kesip

 

"Bence neden ulaşamadığını biliyorsun. Hem bize hem oğluma. Birbirimizi kandırmayalım değil mi?"

 

"Ben anlamadım ne demek istiyorsunuz?"

 

"Bak Naz bizim artık konuşacak bir mevzumuz bile kalmadı. Arslanla sen zaten hiç olmamanız gereken iki insandınız ve sonunun böyle olacağı belliydi."

 

"Bunu siz mi söylüyorsunuz gerçekten. Siz? Ben inanamıyorum siz ne dediğinizin farkında mısınız? Küçük bir mevzudan dolayı her şey bitmiş gibi davranamazsınız. Arslana konuşmak istiyorum içeride mi?"

 

"Hayır değil."

 

"İçeride değil mi bana kızgın ama konuşursak hallederiz ben biliyorum lütfen söyler misiniz gelsin konuşalım. Saklamayın ne olur evde değil mi?"

 

"Hayır değil diyorum çoktan gitti buradan."

 

"Hayır hayır inanmıyorum Arslan böyle bir şey yapmaz. Bir şey oldu değil mi? Bana söylemiyorsunuz."

 

"Allah korusun oğlum gayet de iyi. Neye inanmak istiyorsun inan ki ilgilenmiyorum ama oğlum bize bitti dedi ve gitti gayet de kararlıydı artık uzatmanın anlamı yok. Bir daha da bana anne diye seslenme artık seninle bir ilişkimiz yok. Oğlum senle olan ilişkisini bitirdiğine göre sende bizi aramazsan sevinirim günümü senin aramanla mahvedilmesini istemiyorum. Zaten senin yüzünden oğlum buralardan gitti ondan ayrı kaldım. Bir de senin ismini telefonda gördükçe bunu hatırlıyorum. Numaranı da silemiyorum yanlışıkla açar sesini duyarımda rahatsız olurum diye ama madem bugün bu mevzuyu konuştuk artık bundan sonra beni aramazsın diye düşünüyorum. Bu ısrarla arayışın ne onu da anlamıyorum oğlum senden kurtulduğuna göre umarım bir daha ona ulaşamaya çalışmasın. Ama senden hamileyim deyim kapılarımızı aşındıracak bir tip de varda neyse ki biz o kadar aptal değiliz sırf hamile kalıp oğlumun geri dönmesini sağlamak için başkasından bile çocuk yaparsında biz bunları görmüş insanlar olarak inamayız bile umarım hamileyim deyip kapımızda yalvarmaya kalkmazsın. Neyse sonra ki planın açıkladığımdan böyle şeylere tenezzül dahi etmeyeceğini umuyorum. Şimdi hayatımızdan da bu evden de gelmemek üzere git. Konuşmamız bitti. Kapat kapıyı Büşra!" Deyip arkasına doğru döndü.

 

Evin çalışanı Büşra hanım yüzüme kapıyı kapatınca hala olanlara inanamıyordum. Şaşkınlıktan öyle kapıda kalakaldım. O sözleri söyledi mi gerçekten. Yıllarca tanıdığım kadının benden nefret etmesinin sebebini anlamıyordum. Ben... ben ne yapmıştım ki onlara. Bu nefreti sözleri işetecek kadar ne yapmıştım anlamıyordum bir türlü. Zaten onu orada son kez gördüm bir daha ki görüşümde evin kapısında kocaman bir satılık yazısı vardı. Oraya da konuşmak için gitmemiştim yanından geçerken görmüştüm. O sözlerden sonra bırak bir daha gitmeyi yanından geçip gittiğimde eve bile bakmıyordum öyle sinirli ve kızgındım ki gururumu haysiyetimi ayaklar altına alıp oraya asla gitmezdim.

 

O zamanlar ona bir şey oldu telaşından gittiğim kapından nelerle dönmüştüm. Oysa Arslan hep iyiydi. Ben kime sorsam iyi diyorlardı buna inanmalıydım ama yüreği inandıracak bir söz yeterli değildi. Görmem gerekiyordu görüp iyi olup olmadığına öyle inanmam gerekiyordu. Yetmiyordu ki başkalarından duyduğun bir kaç iyidir lafı yüreğinin sızısını söndürmeye yetmiyordu.

 

Arslanın yüzüne daldığımı alarmın çalmasıyla fark ettim. Gözyaşlarım akmış bunu bile farkında değildim. Hemen silip alarmı kapattım. Neden ağladım ki. Onun gerçekten iyi olmasından bana ne. Neden bu kadar çelişki düşüncelere sahibim. Bir yanım onu umursamazken diğer yanım iyi diye şükrediyor. Halbuki ondan nefret ediyorum ama işte insan çocuğunun babasına da üzülür yani normal olmalı dimi bu.

 

"Anne su." Kızımın sesini duyunca hemen sildim gözyaşlarımı.

 

"Günaydın kızım. Çok mu susadın sen." Sürahiden suyu bardağa doldurup verdim. Yüzüme mutluluk gülümsemesini yerleştirdim.

 

"Kahvaltıyı hazırladım elini yüzünü yıka gel tamam mı kızım, kursun var."

 

"Tamam anne." Yataktan kalkıp gidecekken "Anne babamı da uyandıralım mı?"

 

"Yok kızım bırak uyusun. Hadi sen çabuk gel."

 

Kahvaltıyı yaptıktan sonra odaya geçip giyinmek için kıyafetlerimi dolaptan alıp banyoya girdim. Kıyafetleri banyodaki rafa koyup dişlerimi fırçaladıktan sonra giyinip çıktım. Dağınık yatakta kimse yoktu. Odadan çıktıktan sonra Lalenin odasına gittim.

 

"Hazır mısın bebeğim."

 

"Evet anne güzel olmuş muyum?" deyip yeşil çiçek desenli elbisesini giymişti. Bu aralar en sevdiği elbise buydu.

 

"Çok güzel olmuşsun. Bu güzelliğinizin bir sebebi var mı acaba. En sevdiğin elbiseni giymişsin ve saçlarını bensiz taramış ve açık bırakmışsın. Hatta kolye ve bileklikleri dahi takılmışsın."

 

"Çok mutluyum da ondan."

 

"Hımm demek çok mutlusun. Sen sırrı çözmüşsün kızım insan mutlu oldukça güzelleşiyormuş. Sen bunun farkına çabuk vardın. Aferin benim akıllı kızıma."

 

"Tabi ki anne ben senin kızınım."

 

"Demek mutlu olduğundan bu süslenmeler." Gerçekten mutluluktan, hayattan zevk alınca yapılıyor galiba bu süs püs. Ben en son ne zaman kolye taktım hatırlamıyorum bile. "Hadi hazırsan çıkalım."

 

Aşağı salona inince Arslan masada oturmuş ve bilgisayar önündeydi. Lale'nin utangaçlığı hala geçmemiş ki babasına uzaktan bakmadan öteye geçmiyordu. Baba kız arasına girmeyi düşünmüyordum ki bir şeyler zorlamayla düzelmez sevgiyle düzelir diye düşünüyorum.

 

Aramızdaki sorun yokmuş gibi davranmak için Arslanla konuştum.

 

"Günaydın, biz çıkıyoruz. Lale'nin kursu var benimde işe gitmem lazım. Bir şeye ihtiyacın var mı?"

 

Bilgisayardan gözlerini ayırıp bize baktı. Yüzüne sorar gibi bakarken sonunda cevap verdi.

 

"Hayır bir şeye ihtiyacım yok." Gözlerini aşağı indirip Laleye bakıp "Ne kursu bu?"

 

"Bale kursu"

 

"Anladım nerede bu kurs? Eğer merkezdeyse ben bırakabilirim benimde işim var bugün orada."

 

"Merkezde ama sen buraları pek biliyor musun? Şehir sekiz yıl öncesiyle aynı değil."

 

"Navigasyonla bulurum."

 

"Evet doğru bulabilirsin internette adını yazarsan çabuk bulursun kursu." Laleye dönüp "Kızım bugün babanla kursa git çıkışta ben seni alırım olur mu?"

 

"Olur." Yanağını öpüp "Çantanı unutma sakın. Ben gidiyorum dikkatli olun, görüşürüz." Deyip dışarıya zor attım kendimi. Onunla konuşmak beni aşırı geriyordu.

🥀
 

 

"Anne dondurma alalım mı?

 

"Alalım bir tanem. Neyli istiyorsun."

 

"Çikolatalı tabi ki."

 

"Hala aynı diyorsun yani ben de bugün başka bir tat deneceğim. Sonra benden istemek yok"

 

"İsteyecem tabi ki anne."

 

"Bak ya hiç utanmıyor da küçük hanım." gülmesiyle güldüm yanağını sıkıp "Fıstık" dedim "Acaba fıstıklı mı yesem" Dememle daha çok gülüp "Anne ya" dedi

 

Lale dondurmasını alıp yemeye başlarken karşıdan karşıya geçmek için karşıdaki ışığa baktım. Yayalar için kırmızı olduğunu bakarken "Anne bugün film gecesi olsun mu? Ne olur anne olsun ne olur?"

 

"Tamam olsun da bu ısrar niye hanfendi?

 

"Hiç"

 

"Hiç öyle mi? Hım peki öyle olsun çikolatam." deyip yanağına bulaştırdığı çikolatayı silerken güldüm. Lale de ne dediğimi fark edince şirince güldü. Bugün gerçekten de çok mutluydu ve hep böyle mutlu olmasını istiyordum. Gülüşü solmasın Allah'ım.

 

İnsanların hareket etmesiyle etrafa bakıp duran arabaların ve karşıdan karşıya geçen insanları görmemle ben de harekete geçip adım atıp kaldırımdan inerken tedbir amaçlı gözüm tekrar yaya işaretine ilişti. Biraz aşağıya doğru karşıdan gelen insanlara bakınca lambanın altında duran iki kişiyi görünce duraksadım.

 

Onlar Annem ve babamdı.

🥀

Loading...
0%