@manolyakalbim
|
İyi Okumalar ❤
7.Bölüm
Bugünüm sakin geçsin bir sorun çıkmasın kaldıramam derken bu anı yaşadığıma inanamıyorum. Sorun ise tam karşımda Annem ve babam. Onlara baktığım kısa sürede hemen başımı çevirip Lalenin elini tutup karşıya geçmekten vazgeçip yolun biraz daha ilerisine gitmek için yana dönüp yola devam ettim.
"Anne ne oldu?"
"Yok bir şey tanem." Deyip kucağıma aldım. "İlerden karşıya geçelim."
"Neden?" deyip yüzüme baktı.
"Çünkü burası çok kalabalık birbirimize çarparız. İlerisi daha boş."
"Tamam o zaman oraya gidelim." Elindeki dondurmasını yemeye devam edip etrafa bakıyordu. Yola devam edip çalıştığım fırının kapısının önüne gelince itekleyip açtım.
"Ooo kimler gelmiş hoş geldiniz küçük hanım."
"Hoş bulduk Tarık abi."
"Bugün çok mutlusunuz bakıyorum da yüzünüzde güller açıyor maşallah."
"Evet bugün çokkkk mutluyum niye biliyor musun?"
"Yok bilmiyorum neymiş sebebi."
"Iıı söylemem."
"Neden ya söyle çok merak ederim ben. Ya da dur tahmin edeyim çok iyi dans ettin ve ödül mü verdi hocan."
"Hayır bilemedin ki."
"Ne o zaman ben bulamadım sen söyle hem sana yeni pişmiş çikolatalı keki veririm."
"Bunu bir düşünmem lazım."
"Düşün bakalım."
"Tamam söyleyecem hazır mısın? Babam geldi."
"Ne?" Diğer çalışanlar da durup bana bakınca kafamı salladım.
"Öyle mi prenses çok sevindim."
"Bende çok mutlu oldum hatta sevinçten uyuyamadım hani televizyonda diyorlar ya onun gibi oldu. Ben çok mutluyum artık değil mi anne?"
"Evet kızım."
"Ben artık çok mutlu olacam babam yanımızda en mutlu ben olacam. Biliyor musun babam kocaman annemden bile uzun."
"Öyle miymiş. Hadi gel gidelim sana kekini vereyim."
Mutfağa doğru gidişlerini izledikten sonra sandalyeyi çekip oturdum. Masadaki işleri halletmek için önümdeki kağıtları düzenlemeye başladım. Ama olmuyor yapamıyorum yıllardır yüzünü görmediğim annem ve babamı şimdi karşılaşmam çok saçmaydı. Herkes bu zamanları mı buluyordu. Geldi mi üs üste geliyordu Allah'ım sen sabır ver. Telefonum çalmaya başlayınca çantamdan çıkarıp ekrana baktım. Ebru arıyordu.
"Efendim Ebru."
"Abla iyi misin?" Telefona cevap verir vermez direk bunu sorması tuhaftı.
"İyiyim de neden sordun sanki sesin bir tuhaf geliyor?"
"Şey bir şey söylecem ama kızmayacaksın?"
"Tamam sor ben de kızacak hal mi kaldı. Yıkılmak üzereyim zaten az kaldı." Sona doğru sessizce söylendim.
"Yok yok söylemeyeyim o zaman boş ver bilmesen daha iyi. Ben sadece seni merak ettim ondan sordum sende iyi sen problem yok."
"Ne oldu evde mi bir sıkıntı var." Sessiz kalıp önce cevap vermedi sonra derin bir nefes sesi verip konuşmaya başladı.
"Yok bir şey aslında annem seni dışarda görmüş çok mutsuzmuşsun yüzün çökmüş bir sıkıntısı mı var dedi benden seni arayayım dedim o kadar yani."
"Şimdi mi aklına geliyormuşum." Bir nefes alıp verdim sakinleşmek için. "Neyse... sen o kadar tek dedin ama ben pek inanmıyorum başka ne oldu babam mı laf söyledi ne oldu?"
"Yok bir şey abla boş ver."
"Ben biliyorum var bir şey."
"Boş ver abla babam işte bir kaç laf söyledi durdu. Sen kendini bir de bunun için sıkma. İyi olmana bak. Bana ihtiyacın varsa hemen gelirim bir telefon açsan yeter."
"Biliyorum canım benim iyi ki yanımdasın ama iyiyim ben. İyi olmaya çalışıyorum."
Telefonu görüşürüz dedikten sonra kapattım. Her ne kadar takmamaya çalışsam bile takıyormuşum elimde değildi.
Annemlerle görüşmeyeli uzun bir zaman oldu. Arslan hayatımdan çıkıp giderken bütün hayatımı da elimden alıp götürdü. Bende bir şey bırakmadı. Hepsini kendiyle birlikte götürdü. Ne ailem ne arkadaşlarım ne hayatım kaldı. Sevincimi, mutluluğumu, aşkımı aldı benden. Geriye acı olan ne varsa onu bıraktı. Yanlızlık, terk edilmişlik, aşk acısı, ihanet, sorumluluk, suçlamalar, iftira.....
Çok bekledim ardından annemlerin. Belki bir gün arar beni sorar merak eder diye. Kızımın babasını bekler gibi eskinden bende beklerdim ailemi ama ben beklemeyi bırakalı uzun zaman oldu. Kızımın beklemesi mantıklıydı çünkü babası onun varlığını bile bilmiyordu bu bekleyiş boşa bir bekleyiş değildi ama benimki boşaydı. Onlar bile isteye bıraktılar beni. Ve bende beklemeyi bıraktım.
"Anne ben sana bir şey söyleyeceği.."
"Sus Naz geldiğinden beri bir şeyler geveleyip duruyorsun başımı şişirdin. İçeride misafir var kalk onlara bir hoş geldin de hadi" Annemin tavırları son zamanlarda daha farklı olmuştu. Kendimi suçlu hissediyordum sanki terk eden ben gibiydim. Ve fazlalık gibiydim bu evde. Onun için annemlere bile gelemiyordum acımı paylaşacağım kimsem yok gibi hissediyorum. Böyle zamanlarda insanlar, aileler destek olmaz mıydı birbirine.
"Çok iyimişim gibi bir de hoş geldin mi diyeyim anne. Sen evin bu kadar kalabalık olduğunu neden söylemedin anne."
"Sen geliyorsun diye çağırdım hem onlar misafir mi hepside akrabaların sanki yabancılar."
"Ama ben sadece seninle konuşmak için geldim neden onlar geldi ki."
"Neden olacak bırakıp gitmedi o çocuk ondan geldiler."
"Niye? Yarama tuz mu basacaklar yoksa Arslanı geri mi getirecekler ne yapabilir ki"
Salonda öyle koltukta oturup onlar benim hakkımda konuşmuş bana acımış keşke böyle yapmasaydın gibi tavsiyeler sıraladılar. Böyle yaparsan tabi ki gider haklıymış bırakmakla demesiyle zaman geçti ama ben hala salondaki büyük koltukta en uçta bana açtıkları dar yerde kaskatı bir şekilde ellerim birbirine kenetli oturuyordum. Arada ah vah ediyor acıyorlar bana sonra bir kaç dakika sonra suçlu buluyorlar beni. Buradan çıkıp gitmek istiyorum nefes alamıyor boğuluyorum sanki ama bir şey engel oluyor bana kalkıp gidemiyorum. Ne bu bana engel olan aile terbiyesi mi örf adet gelenek mi? Yoksa kimseyi incitmemek istemem mi bilmiyorum. En son nasıl iç dünyama kaçmışsam seslerini duyamadığım için beni omzumu dürtü biri.
"Naz şimdi bu kocan bir daha hiç dönmez mi? Ne bileyim insan ardında karısını bırakıp gider mi? Ya hamile kalsan geri gelmez mi?" Demesiyle elim ayağım buz kesti. Nasıl tahmin ettiler yoksa biliyorlar mı? Ama daha kimseye söylememiştim bile hastanede mi beni gördüler. Ama görseler bile kim hamile olduğumu anlayabilir ki sonuçta her kadın doğuma giden hamile değil ki. Ellerim heyecandan terliyordu. Ne cevap vereceğimi bilemeyim etrafta hızlı dolaşan gözlerimle ağzımı açıp cevap veremeyince başka bir kadın lafa atladı.
"Hamile kalsa ne olacak kocasından olduğu ne malum demezler mi?"
"Ne?" diyerek ayağa kalktım "Sen ne dediğinin farkında mısın?"
"Allah verede hamile kalmasın. Demezler mi iki aydır koca yok bu kız kimden hamile diye ben söyleyeyim derler. Hem haklılarda valla önünü alamazsın bu lafların. Gerçekten kocasından olsa bile aksini söyler millet. Kızım sende öyle kötü bakma ben milletin dediğini söylüyorum."
"Millet? o millet sen ve senin gibiler olmasın. Sen nasıl bu kadar kötü düşünebiliyorsun sen bana ne demek istiyorsun?"
"Naz! Kızım bağırma otur yerine hadi."
"Ne oturması anne bana neler diyor ya" Anneme söylerken hemen gözlerim dolmaya başladı, sesim titredi. Kadına dönüp "Çık git bu evden." dedim. Hala oturup şaşkınlıkla bakmasıyla "Çık git dedim sana çık." derken annem yanıma gelip "Naz ne yapıyorsun sen" deyip kolumu tutup sıkıyordu. Kendimi nasıl kaybettimse o anları bölük pörçük hatırlıyorum. Saatler sonra babam ve kardeşlerim eve gelmiş ben hala salondaki koltuk boşalmasına rağmen hala en köşede her an kalkacak gibi oturuyordum.
"Senin kızın bugün ne yaptı biliyor musun? Herkesin ortasında bize gelen misafiri kovdu. Ya öyle şaşırırsın rezil olduk rezil. Bir çocuğu terbiye edemediler diye arkamızdan neler konuşacaklar neler. İnsan hiç bir misafiri evden kovar mı?"
Kafamı kaldırıp annemin yüzüne baktım.
"Eğer bana kötü konuşursa evet kovarım."
"Bak bir de hala savunuyor yaptığını yarın konuşup elini öpüp özür dileyeceksin."
"Asla yapmam biri özür dileyecekse o ben değilim. Anne sen gerçekten onu nasıl savunabilirsin senin kızına ne demeye getirdi sen farkında mısın bana ahlaksız dedi resmen. Senin kovman gerekirdi bana fırsat vermeden senin yapman lazımdı."
"Bak birde ne diyor akılda veriyor bana çok şükür ben terbiye ve ahlakı biliyorum senin aklına ihtiyacım yok. Sana ahlak vermemişiz biz. Ne derse desin sen ne olursa olsun bir misafire çık git diyemezsin. Ayıp ayıp. Sende saygı da kalmamış ahlakta."
"Ben mi saygısızım ahlaksızım kadın bana neler dedi duymadın mı? Nasıl bana öyle cümleler kurar asıl ahlaksız ve terbiyesiz o . Fikri de düşünceleri de o kadar kötü ki. Ona ne benim hayatımdan ona ne. Misafirse misafirliğini bilsin düzgün konuşsun."
"Bak ne diyor hala sen utanmıyor musun kaç yaşındaki kadına bunları söylüyorsun. Senin o akraban akraban! Misafir dedik de yabancı mı sanki."
"En yakınım dahi olsa yine aynısını yapardım kimse benimle öyle konuşamaz. Bana o kötü lafları söylemeye hiç birinin hakkı yok halamda olsa teyzemde olsa yine aynısını yapardım."
"Birde utanmadan hala aynısını yaparım diyor. Yok ben kendimi sakinleştirip öyle konuşayım diyorum üstüne gitmeyim diyorum ama yok sen beni daha da çıldırtıyorsun. Bir laftan anlamıyorsun söz dinlemiyorsun beni çıldırtıyorsun! Sen kimi kimin evinden kovuyorsun. Asıl sen çık git evden." "Ne?"
"Ne ne öyle aval aval bakma burası benim evim. Sen benim evimden benim misafirlerimi kovamazsın. Birine çık git ne demek gör. Zoruna gitti şaşırdın değil mi?"
"Sen sırf bilmem nereden olana akrabamız için kızını mı kovuyorsun. senin benim yanımda olmak gerekiyordu benim." deyip elimi göğsüme vurup. "Senin o kadına kızıma bunu diyemezsin haddini bil demen gerekiyordu. Beni savunmadığın için ben kendi şahsıma yapılan hakarette, kendimi koruduğum için beni mi kovuyorsun, kızını. Beni değil o yabancı kadını mı savunuyorsun. Benim hiç mi değerim yok gözünde hiç mi yok anne?"
"Bir de hala lafımın üstüne laf söylüyorsun. İlla karşıt bir cevap vereceksin susmayacaksın hala değil mi? Çık Naz! Çık beni çıldırtma."
Orada sessizce duran babam, kardeşlerim hiçbiri tek laf etmedi ve onlarla son kez görmüştüm. Aramızdaki ipin bağlarını o zaman kopmuştu. Ama insan ne olursa olsun hep bir umutla arasının tekrar düzeleceğimi düşünürdü. Pişman olsalar gelip en zor zamanım da yanımda olsalar o zaman düzelirdi onca lafa rağmen düzelirdi affederdim ama hiç bir zaman olmadı. Ben ailemi de kaybetmiştim. Şimdi gelip pişmanım dese affeder miyim hayır affetmem. Affetmeyecek kadar yalnız bırakıldım. Affedemeyecek kadar zaman geçti üstüne daha da şeyler birikti affetmeyecek kadar anılarla doldu. Onların varlığına ihtiyaç duyduğum anlar affetmezdi.
Beni düşüncelerimden ayıran Hanife ablanın sesi oldu.
"Naz kızım iyi misin?"
"Evet iyiyim" deyip ayağa kalktım yanımdaki çantamı elime alıp telefonumu koydum. "Bir kaç saat sonra dükkanı kapatırsınız ben çıkıyorum. Laleyi çağırır mısın gelsin."
"Ee işin vardı bitti mi?"
"Önemli olan işleri hallettim gerisini yanımda götüreceğim. Bu gürültüyü kafam kaldırmıyor. Kafamı işe veremiyorum zaten aklımda milyonlarca düşünce geçiyor birde kalabalığın ki çekemiyorum."
"Tamam kızım. Sen güçlüsün neleri atlattın bunu da atlatacaksın İnşallah. Güçlü ol, iyi ol." Dişlerimi ağlamamak için sıktım. Herkes bana güçlü ol diyor. Buna bende dahilim ama böyle durumlarda olmuyor güçlü olamıyorum. Kendimi bırakasım var her şeyi boş veresim var. Güçlü olmak çok zor. Güçlü olmaya çalışmak daha zor. Dayanabilmek sabretmek ayakta durmak zor. Zor zor ama yapacağım. Her şey çok üst üste geldi ama atlatacağım belki böylesi daha iyidir çabuk geçer bin defa sarmaktansa yarayı bir defa sarmak daha iyidir. 🥀
Eve geldikten sonra Lale yoldayken uyuduğu için odasına götürüp üstünü değiştirip yatağına yatırdım. Eve gelince Arslan'ın burada olacağını sandım ama yoktu. Lale bir ara uyanınca odasında oyun oynadı ve kalktığından beri babasını sorup durdu. Ona yemeğini yedirip biraz zorla da olsa tekrar uyutabildim. İşlerimi halletmek için bilgisayardan bakarken gözüm hep saatin olduğu kısma kayıyor ve hala gelmeyen Arslan'ın neden gelmediğinin stresini yaşıyordum. Biten işimle bilgisayarı kapatıp sıkıntıyla elimi anlımda gezdirdim. Neden hala gelmiyordu? Saat gece yarısını çoktan geçmişti.
"Anne" diye seslenenince düşüncelerimden sıyrıldım. Merdivenlerden iniyordu.
"Kızım neden uyandın?"
"Anne odada yoktunuz?" dedi uykulu uykulu.
"Buradayım bir tanem işlerimi hallediyordum bitti zaten gel uyuyalım." Deyip yanına gidip saçlarını okşadım. Omzundan tutup onu kendime çekecekken izin vermeyip yüzüme baktı.
"Babam nerede?" Ne cevap vereceğimi bilemediğimden konuşamadım.
"Anne yoksa.... babam gitti mi?"
"Hayır öyle bir şey yok kızım işi vardır ondan gelememiştir."
"Ama bu saate kadar iş olur mu?"
"Bende bu saate kadar çalıştım."
"Ama sen evde çalıştın. Babamda gelsin işine burada devam etsin. Bu saate kadar çalışılmaz ki. Hadi anne ara babamı gelsin."
"Gelir birazdan merak etme bir tanem."
"Hayır ara gelsin." Dedi ısrarla.
"Lale"
"Gelmeyecek değil mi? Ondan aramıyorsun. Bırakıp gitti değil mi? Keşke bugün kursa gitmeseydim. Babamın yanında kalsaydım o zaman gitmesine izin vermezdim."
"Lale baban gitmedi arayacağım tamam mı? Telefonum neredeydi" Deyip masanın üstüne bakıp telefonu almaya gittim. Telefonu elime alınca bir yanım açmayacağının korkusu vardı çünkü Arslan yıllardır bir kere bile telefonlarımı açmamıştı.
Arkamı dönüp kızıma arıyorum deyip aradım. Pencereye doğru dönüp dışarıya baktım. Açmazsa ne yapacağımı bilmiyordum. Telefon çalıyor çalıyor ama açmıyordu. Açılmadığından dolayı arama otomatik sonlandı. Tekrar aradım kızım fark etmeden ama yine açılmadı. Neden açmıyor anlamıyorum daha bugün buradaydı ve bir sorun yoktu. Yine bir kaçış mı? Bizi bırakıp gitti mi? Hayır... hayır olamaz ona söyledim. Eğer gitmeyeceksen kal dedim. Hem Laleyle bile konuşmuştu öylece yine bırakıp gidemezdi dimi.
Sanki yıllar öncesini yeniden dönüyor gibiyim. Yine sabah her şey çok iyiyken Arslan bir anda gelip evden çıkıp gidiyor ve ben onu beklediğim gecelere dönmüş gibi hissediyorum.
"Anne ne oldu?"
"Yok bir şey kızım."
"Babam açmıyor mu?"
"Belki telefonu yanında değildir ya da işi hala bitmemişte olabilir. Hem ben sana dedim babanın telefonla fazla uğraşamaz yanında olmayabilir ona zararlı diye."
"Hayır ben bugün gördüm telefonla konuşuyordu ve her zamanda yanındaydı. Yalan söylüyorsun bana değil mi? Babam bırakıp gitti beni. Sevmedi beni işte. Keşke ona biraz daha yakın davransaydım. Ben çok mutluydum anne ama babama gösteremedim hep uzak durdum ama valla çekindim ondan. İlk defa onu gerçekten görüyorum nasıl davranacağımı bilemedim. Ondan mı gitti."
"Kızım öyle değil."
"Geri gelsin anne söz bu sefer utanmayacam. Onu çok sevdiğimi belli edecem ne olur anne geri gelsin ne olur." Ağlamaklı sesi içimi parçalıyordu. Gözleri dolmuş birazdan ağlayacaktı. Diz çöküp ellerimi yüzüne çıkarıp yanaklarını okşadım yavaşça.
"Kızım Lalem yapma. Baban gitmedi. Gelecek diyorum."
"Hayır inanmıyorum ben artık küçük bir çocuk değilim terk etti değil mi? Ondan gelmiyor. Bir daha da gelmeyecek değil mi?"
"Hışş bebeğim yok öyle bir şey. Gel biraz sakinleş gelecek. Gelecek bir tanem, boşu boşuna kendini yıpratıyorsun gelecek tamam mı?"
"Tamam o zaman tekrar arayalım."
"Arayacağım hatta mesajda atarız tamam mı? Ağlama sen. Gözyaşlarını da silelim. Bir tanem benim. Canım kızım." diyerek saçlarını yüzünden çekip gözyaşlarını sildim
Tekrar aradıktan sonra Lale ağlamasın diye hemen mesaj atma kısmına girip beni aramasını söyledim.
"Bak attım hadi uyuyalım görünce bizi arar tamam mı kızım."
"Hayır uyumayacam ben burada bekliyecem." Deyip merdivene oturdu.
"Olmaz kızım gel uyuyalım."
"Hayır olmaz uyumayacam ben. Bekliyecem burda."
"Merdivende?" Başını salladı.
Bu sahnenin tanıdıklığı kalbimi acıttı. Bu merdiven de elimde telefon, bir kapıya bir pencereden dışarıya bakarak geçti. Kulaklarım en ufak bir sesle gelmesini bekledim. Bazen bu merdivende beklerdim bazen pencerenin önüne oturur orada bekler bazen koltuğun üzerinde kapalı televizyona boş boş bakar gelmesini beklerdim. Bazen düşüncelerimi susturamaz yalnızlığım yük olur televizyonu açardım.
Gidip kızımın yanına bende oturdum. Merdivene oturup o sert zeminin tanıdık hissiyle durgunlaştım. Şimdi sanki aynı anları yaşıyordum yine Arslan gitmiş benim elimde telefon ona ulaşamıyor, mesajlarıma geri dönüş olmuyordu.
8 yıl önce
"Arslan ne olur aç ne olur! Allah'ım ne olur açsın ne olur." Telefon çalınıyor ama cevap verilmiyordu. Bu kaçıncı arayışım bilmiyorum. Oradan oraya doğru gidiyor salonda volta atıyordum.
Sonlanan aramayla adımlarım durdu. Merdivene tutunup ilk basamağa oturdum. Salondaki koltukların arasındaki tahta küçük masada bir kaç kupa, yemek tabakları, hamilelik raporu ve ultrason fotoğrafları vardı. Ne yapacağımı bilmiyordum kime ne diyeceğimi bilmiyordum. Arslan'a ulaşamıyordum. Aileme nasıl söylerim ne tepki verirlerdi. Kızarlar bunu biliyorum aptal gibi adam seni terk etti birde hamile kaldın derlerdi. Onlara nasıl söylerim Allah'ım!
Hiç bir şey bilmiyorum. Bu bebeğe nasıl bakacağım? Anne nasıl olur bilmiyorum. Hamilelik beni çok korkutuyor. Doktor hamilesiniz deyince mutluluktan uçmadım. Çok belirsiz duygular kapladı beni şaşırdım tuhaf bir his kapladı nefes alamadım gibi sanki ama en çok korktum hala da korkuyorum ben nasıl yapacaktım bir bebeğe nasıl bakacaktım. Okulum vardı benim nasıl olacaktı.
Ve ben terk edilmiştim.
Dizilerde filmlerde buna çok klişe deriz ya da ne güzel hiç olmadı sevdiğinden bir hatıra taşıyor diyoruz ama bu çok zormuş. Bunu yaşayacağımı düşünmezdim. Tek başına bunu kaldıracağıma inanmıyorum ben bunu yapamam. Gözyaşlarım tekrar akmasıyla durdurmaya çalışmadım. Zaten artık ağlamak alışkanlık olmuştu bende.
"Sesli mesaj bırakmak için bekleyin." Gelen sesle bekleyim konuşmaya başladım.
"Arslan geri dönemez misin?" Derin bir nefes alıp parmaklarımla gözyaşlarımı sildim. "Lütfen geri dön ne olur! Sana çok ihtiyacım var ne olur Arslan ne olur geri gel." Gözlerim masadaki rapora gitti. "Ben... ben ne yapacağımı bilmiyorum, korkuyorum. Sana çok ihtiyacım var lütfen. Yanımda olmana çok ihtiyacım var, kendimi çok yalnız hissediyorum. Lütfen mesajımı alınca ara beni olur mu?"
●
Aramam yine açılmayınca telefonu kulağımdan çekip mesajlar kısmına girdim. Ne yazacağımı bilemeyip pencereden dışarıya bakıp dışardaki ilkbahardaki açan çiçeklere baktım bir mevsim geçmişti ama Arslan'a hala ulaşamıyordum. Zaman geçiyordu ve ben daha da çok korkuyordum. Bir bebeği nasıl büyütebilirdim. Param yoktu. Okulum var derslerim sınavlarım ödevler sunumlar, projeler... Doğum da vardı ve ben çok korkuyordum doğumdan. Bir bebek nasıl bakılır bilmiyordum bile.
-Siz: Hala sinirin geçmedi mi? Seninle konuşmam lazım.
-Siz: Lütfen cevap ver artık acil konuşmamız gereken bir konu var.
-Siz: Kaç ay oldu sakinleşmedin mi? Sana her şeyi açıkladım neden böyle davranıyorsun en azından konuşabiliriz değil mi?
-Siz: Cevap vermeyecek misin?
-Siz: Mesajları görünce geri dön lütfen.
-Siz: Kaçarak bir şeyler halledilmiyor bunu biliyorsun. Aramızdaki sorunu aşamıyorsun tamam ama bu başka bir konu, benim senle gerçekten konuşmam gerek.
Gelmeyen cevaplarla ne kadar orada pencerenin kenarında dışarıyı seyrettim bilmiyorum. Bir mesaj bile atmak bu kadar zor muydu? Neden cevap vermiyor? Tekrar elime telefonu alıp mesajlar kısmına girdim.
-Siz: Seninle konuşmamız gereken bir konu var acil diyorum. Neden cevap vermiyorsun?
-Siz: Tamam o zaman sana son kez bu mesajı atıyorum bir daha seni rahatsız etmeyeceğim ama bil ki bana ulaşamazsan çok geç olacak her şey için... Bazı şeylerin telafisi olmayabilir zamana bırakılamayan ne olur bana ulaş. ●
Kapanan telefon ekranına bakıp kenara bıraktım. Ona ulaşamıyordum ve galiba hiç bir zamanda ulaşamayacağım. Ümidim tükeniyordu.
Gözlerimden yaşlar akarken pencereye yaklaşıp cama başımı yaslayıp elimi kaldırıp cama dokundum. Parmaklarımda camın soğukluğu hissederken ağlamaktan sızlayan gözlerimi kapatıp "Arslan sana neden ulaşamıyorum. Ne olur geri dön. Lütfen geri gelsin Allah'ım lütfen. Ne olur geri gelsin." Gözlerimi açıp dışardaki hiç bir değişiklik olmayan bahçeye baktım. Sadece cam nefesimle buğulanmış görüşümü bulanıklaştırmıştı ama hiç bir şey değişmemişti. Arslan geri gelmemişti. Yanaklarımdaki ıslaklığı silip yüzümü elime yaslayıp camdaki parmaklarımı oynattım. Gözlerimi tekrar kapatıp cama değil de Arslana dokunduğumu hayal ettim. Bunların hepsinin biteceğini düşünüp güzel günlerin olacağını düşünmeye çalıştım. Arslan gelirse mutlu olacağımız güzel günleri. Başka türlü kaldıracağımı düşünmüyordum.
Şimdi ise yıllar geçti, benim bekleyişime bu sefer kızım da dahil oldu. Bu merdivenlerde yıllar önce ben oturuyordum şimdede kızım oturuyordu. Bu beni üzüyordu. Bu bekleyişin insanı yıprattığını, üzdüğünü, parçaladığını biliyordum. Kızımın da buna dahil olmasını istemezdim. İnsan bir kere sevdi mi gördü mü, hissetti mi, inandı mı ondan vazgeçmek zor oluyor. Bir de belirsizlikle bırakıp gittiyse seni, bekliyorsun onu, bir ömür de sürse bekliyorsun bir gün gelir diye. Aklının bir köşesi hep ondadır, onu bekliyordur. Ve bu bekleyiş hep devam edecekti. Beklemek biten bir şey değil ki. Umut etmekten vazgeçsen bile bir yanın hep bekleyecek onu. Çünkü insanoğlu böyle yaratılmış. Umudunu keserken bile umutludur. 🥀 |
0% |