@manolyakalbim
|
İyi okumalar ❤
8. Bölüm Lale'nin odasına girip etrafı toplamaya başladım. Elime sepeti alıp yerdeki oyuncakları alıp sepetin içine yerleştirdim. Yerde yastıkları görünce sepeti bırakıp yastıkları kaldırıp yatağın üzerine yerleştirip arkama dönünce kapının önünde odaya bakan Arslan'ı gördüm. Arslan baktığımı fark edip o da bana bakınca tekrar etrafa bakıp "Neden burada bu kadar Aslan eşyaları var? Dün fark edememişim ama şuan dikkati mi çekti. Çok fazla Aslanlı eşya yok mu? " diye sorunca etrafa baktım. Doğru odada ki çoğu eşya Aslan şeklindeydi. Her gün göre göre alıştığım için gözüme çok batmıyordu ama şimdi bakınca odada çok fazla Aslan detayı vardı. "Evet çoğu eşya Aslan şeklinde.” Duvardaki süs gibi, yerdeki halılar gibi. Bu odada üç tane halı var ve hepsi de Aslan şeklinde. Hatta bir tanesini kışlık diye kaldırmıştım. Yerdeki halını üstünden oyuncağı alınca bu yuvarlak Aslanlı kahverengi halıdan bile evde iki tane olduğu geldi aklıma. Aynılardı ama sadece birinin gözü açık diğeri kapalıydı. Aslanın gözleri açık olanı Lalenin odasında oyun alanındayken, gözleri kapalı olanı benim odamda tek kişilik koltuğun önündeydi. Piyasadaki tüm Aslan şeklindeki halılar bizim evde gibiydi. Evdeki çoğu yerde Aslan şeklinde halılar küçük paspaslar vardı; Bahçeye açılan kapının önünde, lavabo ve banyoların kapısının önlerinde. Yastıkların çoğunun üzerinde bile Aslan şekli vardı. Ama en çok Lalenin odasında bariz bir şekilde göze çarpıyordu. Yorganında bile Aslan şekli vardı. Nevresim takımları, elbise ,pijama takımları. Evdeki Laleye ait çatal bıçak takımları, beslenme kutusu, terlikler… Aklıma gelmeyen ama daha çok eşyanın olduğuna eminim. Aslanlı olan herhangi bir şey kesinlikle bizim evdeydi. Yoksa bile bu demektir ki Lale bunu daha keşfetmemiştir. Her gördüğü aslanlı eşyayı almak istiyordu. Dışarda görse ya da bazen telefonumu bile bunun için benden alıp internetten görüp almak için ısrar ediyordu. Kızıma kıyamıyordum. Ona engelde olamıyordum. Hem zaten görünce çok mutlu olduğunu ve almak istediğini biliyordum. Başka şeylerde her istediğini almıyordum ama bu konuda ona engel olamazdım. Babasına belki böyle yakın olduğunu, yanında varlığını hissetmek için bu evi Aslan eşyalarıyla doldurduğunu düşünüyorum. Eksikliğini bunlarla gideriyordu. Ben bunu başta anlamamıştım bir çeşit oyun sanıyordum. Babasının adı diye her şeyi almak istiyor sanıyordum. Ama fark ettim ki eşyaları babası yerine koyuyordu. Her detayda her yerde Aslan şekli vardı. Her an yanında olmasını istiyordu belki. Her bir eşyanın bir anısı vardı Aslanla paylaşamadığımız. Yanımızda olsaydı birlikte olacağımız anılar olacaktı ama olmadı. Belki de bu kadar eşya bile olmayabilirdi. Her şey de Aslanlı olmazdı mesela. Lale babasına olan sevgisini bu eşyalarla doldurmazdı. Özlemini, eksikliğini böyle gidermezdi belki. Bir kaç oyuncağı daha yerden alıp elimdeki sepete koydum. Elimdeki koca sepet bile Aslan şeklindeydi. Bir de üç tane duvar kenarında büyükten küçüğe doğru sıralanan sepetler vardı. Masanın önündeki arkası olmayan tabure şeklindeki sandalye bile Aslan şeklindeydi. Aslanlı koltuğu da var ama şuan yaz geldiği için mi bilmem koltuktan çok bu küçük sandalyesini yani tabureyi kullanıyordu. Bende koltuğu pencere kenarındaki duvarın köşesine koymuştum. "Galatasaray takımını mı tutuyor?" dedi. Açık olan giysi dolabına gitmiş ve oradaki Galatasaray formasına bakıyordu. "Evet." "Bu kadar Aslan eşyaları da takımdan dolayı o zaman?" "Hayır değil." Sepeti rafa düzgünce yerleştirip resim defterini alıp ona döndüm. "Senin adının Arslan olduğunu duyduğundan beri Aslanlı olan her şeyi seviyor. Ve takımı da senin tuttuğunu öğrendiğinden beri seviyor." "Benim hangi takımı tutuğumu nerden biliyor." "Eşyalarından biliyor. Bir de sınıftaki çocuklar babaların hangi takımdan olduğunu sormuşlar birbirine o da bana sormuştu bende söylemiştim ve formanı gösterdim. Bunu öğrenince de çıktığımız alışverişte ona da bir forma aldık." "Beni merak ediyor mu?" "Sence? Senle ilgili her zaman sorular soruyor ve bende anlatıyorum. Seninle ilgili her şey onun için çok kıymetli. Seni çok seviyor. Bunu gösteremiyor çünkü utanıyor ama aslında onun için çok kıymetlisin. Sana çok hayran resmini yanından ayırmıyor. Bak!” diyip yatağının yanında şifonyerin üstündeki fotoğrafı gösterdim. “Evde, benim odam da her yerde sana ait fotoğraflar var. Eskiden kaldırmıştım bunların hepsini biliyor musun? Ama Lale isteyince onun için yeniden ortaya çıkardım. Sen hala bunun farkında değil misin Arslan? Şu odaya bakan bir insan bile hemen anlar.” Deyip odayı gösterdim. “Duvardaki süsü, yataktaki oyuncağını, yorganı görmüyor musun? Şu yerdeki halıların hepsinin üstünde Aslan şekli var. Eşyalar, sepetler, kitaplar. Sen cidden bunları fark edemiyor musun? Bunların niçin burada olduğunu anlamıyor musun? Neden bu kadar Aslan eşyaları var sence? Seni ne kadar sevdiğini değer verdiğini cidden göremiyor musun? Zamanında adını çağrıştırıyor diye masal almıştın çocuğuna. Bak işte sen bir eşya aldın senden sonra kızın doldurdu Aslanla ilgili ne varsa bu eve sığdırdı. Seni hatırlaması için bir eşya alırken kızın her nereye baksa seni çağrıştıracak eşyalarla doldurdu bu evi. Neden? Çünkü yoktun. Senin yokluğunu bunlarla doldurdu.” Yerdeki çadırı görünce “Şu çadırın yanındaki yastıkları görüyor musun? Bir gün oyun oynarken fark ettim ki meğer büyük Aslan şeklindeki yastık sen, küçük olan ise kendisiymiş.” deyince yerdeki yastıklara hüzünle bakıyorken tekrar konuşmamla bana baktı. “O zaman fark ettim ki ben ne yaparsam yapayım baba sevgisini dolduramam. Maalesef kızıma baba olamam. Keşke eliminde olan bir şey olsa ama olmuyor işte. Senin yokluğun onu ne kadar çok yara veriyor farkında mısın?" “Tabi ki farkındayım Naz ama bir anda baba olduğumu öğreniyorum, ne yapacağımı bilmiyorum. Onu bunca zaman göremediğim için kendime kızıyorum sadece bir kez bu eve gelseydim çok daha farklı bir hayatımız olabilirdi ama olmadı. Geçmişe geri dönmeyi çok istiyorum. İlk defa çok istiyorum. Baba olmak her zaman hayalimdi biliyorsun. En çok istediğim bir şeydi sende biliyorsun? Senden bir çocuğum olmasını, mutlu bir hayatımız olmasını hep istiyordum.” “Evet bir çocuğumuz oldu ama sen yoktun.” Dedikten sonra oluşan sessizlikten ellerimi sıkınca unuttuğum resim defterini fark ettim. Masaya doğru yürüyüp üzerine bıraktım. Masanın üzerindeki dağınıklığı toplamaya başladım. Kalemleri kalemliğine koyup, defterlerini kitaplığa koydum. Kitapların bile çoğunun kapaklarında Aslan şekli vardı. Yapacak iş kalmayınca masanın önündeki Aslan şeklindeki tabureye oturdum. Gözlerimi yere indirim düşündüm ama gözüme takılan kapını girişinden yatağa kadar uzanan beyaz halının üstündeki Aslan şeklindeydi. Aynısının küçüğü ayaklarımın altındaydı. Zaten takım olarak almıştık, bu daha küçük yuvarlak bir halıydı. Yeleleri püskül şeklindeydi. Odaya bakınca gördüğüm her detayda Aslan şekli vardı. Her yerde. Gerçekten bizim evimiz Aslan şeklindeki eşyalarla doluydu. Bunu göremiyor muydu? Bu özlemini göremiyor muydu? Halbuki çok açık değil miydi? Etrafta ki eşyalardan bile hemen anlayabilirdi. Babasının onu terk edecek korkusunun ondan nasıl alırım bilmiyorum. Acaba yanlış mı yaptım. Her şeyi anlattım ama kızım babasının onu terk edeceğini düşünüyor. Benim yüzünden mi diye düşünmeden edemiyorum. Küçükken ona anlatmasa mıydım? Hata mı yaptım acaba. Ama babasını sorunca da yalan söylemezdim bu daha çok güvensizlik verirdi. İlerde onda oluşan güvensizlik duygusunu nasıl düzeltebilirim. İlerde diyorum ama şuan bile o duyguyu yaşıyor. Lale babasının yanında kalacağına inanmıyor bırakıp gideceğini düşünüyor. Önceden sadece bir tahmindi ama bu akşam emin oldum. Bu akşam bir kaos gibiydi. Onu bir türlü ikna edemedim ve uyuyana kadar ağladı. Lalenin ‘babam gelmeyecek mi?’ deyip ağlamaları aklıma gelince "Seni ne kadar çok merak etti biliyor musun?" dedim "Saati fark edememişim." "Saati fark edemedin? Gece yarısını geçiyorken nasıl fark edemedin? Gelmeyince bırakıp gittiğini düşündü Arslan sen bunun farkında mısın? Ne kadar aksini söylesem bile onu ikna edemedim. Seni kaç defa aradım ama ulaşamadım. Bir telefon açmak bu kadar zor mu? Hala mı telefonlarıma cevap vermiyorsun? “Ne demek cevap vermiyorsun? Beni aramadın bile.” “Nasıl aramadım? Kaç kere aradım, mesaj attım. Telefonuna bakarsan görürsün. Hiç olmazsa telefonuna cevap ver Lale çok merak etti. Neyse saat geç oldu uyumaya gidiyorum, çok yorgunum." Deyip şakaklarımı ovdum, zonkluyordu. Yanından geçerken elimi tutmasıyla şaşırarak ona baktım. Elimi çekmeye çalışıp "Ne yapıyorsun?" dedim. "Bu yüzük ne?" dedi "Ne?" dedim şaşırarak. "Bu yüzük evlilik yüzüğümüz değil? Ne bu?" "Yüzük işte bırak elimi Arslan." "Naz bu bizim yüzüğümüz değil bu oval şeklinde ama bizimki kare şeklindeydi. Elimdeki yüzükle aynı değil." Elimi tutan elinin parmağındaki gümüş kare yüzüğe baktım birde benim parmağımdaki altın rengindeki oval yüzüğe baktım. İki tane yan yana olan yüzük ama farklılardı. Tabi ki farklı olduğunu biliyorum. Alırken aynı şekli bulmamış ve çokta önemsememiştim başka modeli seçmiştim. O zaman yüzük çoktan anlamını kaybettirmişti bile. Şu an taktığımda sahte altın yüzüktü. Sahtelerinden de çok fazla seçenek zaten beklemiyordum onun için klasik alyans bir yüzük seçmiştim. Normalde sattıktan sonra almayı düşünmüyordum ama insanların evli olduğumu duyduktan sonra neden yüzüğümün olmadığı sormalarından bıkınca gidip almıştım. Parmağımdaki yüzüğü çıkarmasıyla şaşkınla ona baktım. "Ne yapıyorsun?" Yüzüğün içine bakıp "Adımız bile yazmıyor. Bu yüzük senin değil Naz." "Evet çünkü bu o yüzük değil." “Nerede o zaman? Hem bunu neden takıyorsun? Senin zaten bir yüzüğün var" "Yok." "Ne demek yok?" deyince gözlerine bakıp "Sattım." Dedim. "Sattın?” deyip kaşlarını havaya kaldırdı. Şaşırmıştı. “Neden?" dedi. "Öyle olması gerekiyordu." Paraya ihtiyacım vardı ondan yapmak zorundaydım diyemiyordum. Çok zor geliyordu bunu söylemek. O zamanlar yüzüğü satmaktan başka çaremin olmamasını hatırlatıyordu. Ve param yoktu ondan sattım demek çok... çok zordu. O çaresizlik hissi yaşadığım zamanları anmak zordu. "Naz neden sattın?" diye üsteleyince sinirlenip elimi hızlıca elinden çekip "Çünkü yapmak zorundaydım.” Deyip derin bir nefes aldım. Sinirlenmek istemiyordum. Tartışmak, kavga etmek hiç istemiyordum. Birde Lale karşıdaki odada yatakta uyuduğunu görüyorken asla yapmazdım. Kızım için zor bir geceyken aynı zamanda benim içinde zordu. Uyumamıştık bile doğru düzgün. Arkaya doğru bir adım atıp “Neyse ben uyumaya gidiyorum sen Laleyle uyu seni yanında görmezse endişelenir." Dedikten sonra aşağıya salona indim. Salondaki koltuğa uzandıktan sonra yan dönüp ayaklarımı kendime çekip elimi yanağımın altına koyup karşıdaki televizyon ünitesine baktım. Burası bana geçmişi hatırlatınca uzandığım yerden kalktım. Bu koltuk, televizyon, masa.. geçmişimi hatırlatıyordu. Çaresizliğimi, zorluklarımı, yalnız başıma bırakıldığımı hatırlamak, canımı yaktığı kadar aynı zamanda öfkelendiriyordu. Sanki nefes alamıyordum burada, boğuluyordum. Bu anılardan ve geçmişimden sıyrılıp uyumak istiyordum. Sadece uyumak. Ama düşüncelerimi durduramıyordum. Açık balkon kapısından çıkınca ayaklarımda hissettiğim soğuk taş parkelerde yürümek ruhuma iyi geliyordu. O soğukluk içimdeki öfke ateşini söndürüyordu. Bahçedeki koltuk takımına sırt üstü uzandım. Yukarı gökyüzüne bakınca tek tük yıldızların olduğunu gördüm. Gözlerimi kapatıp düşünmemeye çalıştım. Bir süre öyle sakince rüzgarın hafif çıkardığı sesleri ve biraz esmesiyle havanın serinlemesiyle uyumaya çalışırken adım sesleri duydum. Üstüme bir şeyin örtülmesiyle hareket etmedim. Adım seslerin uzaklaşmasıyla bir süre daha bekledim. Gittiğine emin olunca gözlerimi açıp üstümdeki çarşafı elime dolayıp hırsımı alırcasına bahçenin en uzak köşesine atmaya çalıştım. Sonra geri uzanıp arkamı dönüp gözlerimi kapattım. Zaten ruhen üşüyen bir insanı battaniye ısıtmazdı. 🥀 |
0% |