@maria.tiraki
|
Karanlık aldığını geri vermez derdi karanlık binanın kurucusu Marcus Starfire. Hep haklı olduğunu düşünmüş buna inanmışımdır, peki ya karanlığın aldığı karanlığın sahibi olursa
Sessiz ormanda yürüyordu küçük kız göz yaşları önünü görmesini engelliyordu sırtındaki siyah cübbe ona fazlasıyla büyük geliyordu iki adımından birinde cübbeye takılıp tökezliyordu kucağında sıkı sıkı sarıldığı defter her tökezlediğinde sallanıyordu boynundan karnının üstüne kadar asılan baykuş madalyon gecenin karanlığına rağmen ışıl ışıl parlıyordu küçük kız attığı minik adımlar ile lanetli göle vardığında karşısında kendisine bakan kırmızı gözlü siyah bir kurt vardı ayağa kalkmadan bile kızdan fazlasıyla büyüktü. Kurt kıza dişlerini gösterdi ancak kızın yüzünde korku yoktu dolu gözlerine rağmen tamamen ifadesiz bakıyordu, kurt ağzını kapatıp dişlerini çekti kız sanki karşısında yavru bir tavşan varmış gibi yanından geçti gölün karşı kıyısında elindeki defteri yere koydu karşı kıyıda duran kurt gözlerini defterin üstündeki baykuş sembolüne dikti kız boynundaki madalyonu ve cübbeyi de defterin yanına bıraktı ayakkabılarını da çıkardığında soğuk toprak titremesine sebep oldu yavaş adımlar ile göle yaklaştı ayaklarını suya uzattı ancak daha su ile temas edemeden bir şey onu geri çekti, çığlık atmadı kız, korktu belki ama çığlık atmadı. Kurt onu gölden uzağa çekip yere fırlattı üzerine çıktığında kırmızı gözlerini kızın kahverengi gözlerine dikti "aklını mı kaçırdın çocuk!" kız anlamayarak kaşlarını çattı "sen konuştun" kurt kızın üstünden kalkıp karşısına otururken kızda yerden kalktı "gerçek bir kurt seni gördüğü anda yerdi" küçük kız kırmızı gözlere baktı "neden kurt gibisin?" kurt bariz iç çekti "çünkü insan formum hapiste" kız anlayarak başını salladı "adım Maria, Maria Starfire" kurt kıza yaklaşıp burnunu eline sürttü "Scrops Noir" Maria kurdun başını okşadı "beni neden sürüklediniz bay Scrops?" kurt gülmeye benzer sesler çıkardı "lütfen kurt de. Seni sürükledim çünkü göle parmağının ucunu değdirmiş olsan anında seni yutardı" başını kaldırıp Maria'ya baktı "neden çığlık atmadın minik Maria?" kız düşündüğünü belli eden bir mırıltı çıkardı "eğer ben sana kurt diyorsam sende bana kuzu de. Çığlık atmadım çünkü ölümden korkmam" kurt güldü "neden ölümden korkmazsın kuzucuk?" kuzu gülümsedi "çünkü sadece zayıflar korkar sevgili kurt" kurt yere yatıp kuzuyu patilerinin arasına aldı "bu saate burada tek başına ne yapıyorsun?" kuzu başını kurdun karnına yasladı "bu gün babamın cenazesi vardı, abim ve ikizim o öldüğü için mutluydular bende onlardan kaçtım" kurt başını kızın omzuna yasladı "baban Marcus Starfire mı?" Maria başını salladı "sen neden buradasın kurt?" kurt tekrar iç çekti "bu gün kızımı ziyarete gittim ve o" duraksadığında Maria toprak gözlerini ona çevirdi "seni tanımadı mı?" kurt başını salladı "evet kuzucuk beni tanımadı ve korkuyla ağlamaya başladı" kuzu tekrar kurda yaslandı "kızın kaç yaşında?" "beş yaşında aynı sana benziyor" Maria güldü "bende beş yaşındayım" kurt burnunu kızın kızıl saçlarına sürttü "ormanda olmak için çok küçüksün kuzucuk." Maria omuz silkti "kızınla konuşmadın mı?" gözleri ağır ağır kapanıyordu "denemedim çok korkmuştu daha fazla korkmaması için ondan uzaklaştım" kuzu gözlerini kapattı "bu çok üzücü ben babamı tanırdım" kurt kıza baktı "buna nasıl emin oluyorsun?" kuzu yorgunca konuştu "onu her formda hissederim" daha fazla dayanamadı ve kendisini uykuya bıraktı.
☯️
Tekrar ormandaydı kızıl saçlı kız lakin bu defa üstündeki siyah cübbe ona tam oluyordu boynundan asılan baykuş madalyon sonunda tam olması gereken yerde kalbinin üstündeydi sessiz ormanda yankılanıyordu adım sesleri her adımında ayağının altında ezilen kuru otlar ve dallar kemiklerin kırılışını andıran sesler ile dolduruyordu kulaklarını neredeyse yarım saatin ardından lanetli göle vardı genç kız kızıl saçlarını omzunun arkasına savurdu yeşil elbisesinin açık bıraktığı sırtını okşadı saçları "orda mısın sevgili kurt?" kızın nazik sesi ormanda yankılandı "evet kuzucuk" ağaçların arkasındaki siyah kurdun kırmızı gözleri kızın kahverengi gözlerine döndü "üzgün müsün?" kız kurda yaklaştı "evet." Kurt ağaçların arasından çıkıp açıklıkta kıza doğru ilerledi "neden üzgünsün?" genç kız anlayışla kurdun başını okşadı "kızım hala benden korkuyor" kırmızı gözlerini kıza dikti "bana bir hikaye anlat kuzu" Maria kurdun yanına oturup çenesinin altını okşadı "evvel zaman içinde çok yalnız bir kız varmış" kurt başını yana yatırdı "neden yalnızmış?" Maria gülümsedi "gücü her canlıyı korkuturmuş bu yüzden ondan kaçmışlar" kurt başını kızın dizine koydu "hepsini kovalamış mı?" Maria güldü "gücünü kullanmış ve gözünü kırpmadan hepsini öldürmüş" kurt kıza baktı "hayatta tek arkadaşı kendisi olsun diye mi?" Maria başını salladı "hayatta tek arkadaşı kendisi olsun diye" kurt burnunu kızın uzun kızıl saçlarına sürttü "bitti mi?" kız gülümsedi "az kaldı bu lanetli yerden çıkacağız" Maria bakışlarını lanetli göle çevirdi "son dedikleri böyle bir şey mi?" şimdi kurt da kızın baktığı yere bakıyordu "bilmem daha sonumuz gelmedi" kurt tekrar başını kızın dizine koydu "sonu gelip de dönen oldu mu?" Maria başını sağa-sola salladı "olduysa da hepsi bin pişman" kurt gözlerini kapattı "kaç yıl oldu kuzu?" Maria şefkatle gülümsedi "anısı kalmamış ruhlardan bile daha yaşlıyız, çok uzun zaman oldu" kurt başını salladı "o kadar oldu mu?" kız kurdun başını okşadı "her anını hatırlıyorum" kurt merakla kıza baktı "bizi unutmuşlar mıdır kuzu?" Maria bir süre düşündü "hala bizi tanıyorlar ama artık umursamıyorlar, yakında kendimizi göstereceğiz" kurt aynı merakla sordu "huzurlu muydular?" Maria gülümsedi "hırslıydılar" kurt heyecanla ayağa kalktı "gülüyor muydular?" kız başını salladı "haykırıyordular" kurt etrafında döndü "dans ediyor muydular?" Maria anlayışla kurda baktı "kaçıyordular" kurt kıza yaklaştı "ve böylece kurt ve kuzu birbirine sırdaş oldu" Maria tebessüm etti "ve böylece kurt ve kuzu birbirine sırdaş oldu" kurt kızın boynundaki madalyona baktı "madalyon buradaysa Marcus Starfire buradadır" Maria madalyonu eline aldı "o hep benimle" kurt şefkatle kıza baktı "babanı özlüyor musun?" kız başını salladı "her zaman" bu defa şefkatle bakan kız olmuştu "kızını özlüyor musun?" kurt başını salladı "her zaman" o gece gölde karşılaştıkları günden beri hemen hemen her gün burada bu gölde buluşurdu bu kurt ve kuzu birbirlerine dertlerini anlatırlardı Maria on yaşına girdiğinde Scrops'un kardeşini izlemeye başlamıştı ancak ne kadar ararsa arasın kızını hiç bulamamıştı aradan yıllar geçti kurt ve kuzunun dostluğu da onlarla birlikte büyüdü birkaç gün önce Maria bir bilgiye ulaştı eğer on yedi yaşına basarsa cadılık kanununa göre Scrops için avukatlık yapabilir ve eğer başarılı olursa onu o hapishaneden kurtarabilirdi "sana bir şey göstereceğim" çantasından kurallar kitabını çıkardı ve sayfa 37'yi açtı Scrops ilgiyle kitaba baktı "cadılık kanunu madde 6 makara 13 fıkra 9'a göre bir cadı veya büyücü on yedi yaşına bastığı anda bir mahkumun avukatlığını yapabilir ancak asla kan bağının olduğu bir kişiye karşı avukatlık yapamaz" Scrops anlamayarak kıza baktı "yani" Maria kitabın arasından bir kağıt çıkardı "𝘴𝘦𝘷𝘨𝘪𝘭𝘪 𝘮𝘢𝘩𝘬𝘦𝘮𝘦 𝘴𝘢𝘬𝘪𝘯𝘭𝘦𝘳𝘪 11 𝘬𝘢𝘴ı𝘮 1897 𝘵𝘢𝘳𝘪𝘩𝘪𝘯𝘥𝘦 17 𝘺𝘢şı𝘮𝘢 𝘣𝘢𝘴𝘢𝘤𝘢ğı𝘮 𝘷𝘦 𝘮𝘢𝘩𝘬𝘶𝘮 𝘚𝘤𝘳𝘰𝘱𝘴 𝘕𝘰𝘪𝘳 𝘪ç𝘪𝘯 𝘢𝘷𝘶𝘬𝘢𝘵𝘭ı𝘬 𝘺𝘢𝘱𝘮𝘢𝘺ı 𝘵𝘢𝘭𝘦𝘱 𝘦𝘥𝘦𝘳𝘪𝘮 𝘔𝘢𝘳𝘪𝘢 𝘚𝘵𝘢𝘳𝘧𝘪𝘳𝘦" Scrops bu kağıdı okuduğunda bakışları anında kıza döndü "bunu yapıp başarısız olursan bir daha kimse için bunu yapamazsın kuzucuk." Maria elini madalyona attı "başarısız olmayacağım sevgili kurt" Scrops madalyona baktı "hayır bunu yapmayacaksın kurtarıcıları peşine takmak mı istiyorsun?" Maria ona idea dolu bir bakış attı "kimse peşime takılamaz" Scrops başını salladı "risk alamazsın madalyonun yok edilmediği ortaya çıkarsa seni öldürmek isterler onu ele geçirirlerse güç ellerinde olur" Maria sinirle soludu "işlemediğin bir cinayet yüzünden yıllardır hapistesin yıllardır kurt formunda olmadan temiz havaya bile çıkamıyorsun ki bunu öğrenseler bunu da engellerler anlamıyor musun? kurt bu belki de tek şansımız kızına dönmek istemiyor musun?" Scrops istemese de kıza hak verdi haklıydı işlemediği bir cinayetin cezasını çekiyordu kızı belki de onu unutmuştu "okulun başlayacak git ve dinlen" Maria başını sallayıp eşyalarını topladı ve kısa süre sonra yanında yürüyen kurtla birlikte ormandaki dar patikada yürümeye başlamıştı bile artık malikanede yaşamıyordu babası öldükten sonra sadık çalışanları bakımlarını üstlenmiş onları insanların arasına kurtarıcılardan uzağa götürmüştü buna rağmen Maria sürekli bu ormana gelir dönüş saatinde kurt onu evine kadar bırakırdı kız evin kapısından girdiğinde kurt da ormana döndü Maria eve girdiği anda yanan ışık irkilmesine sebep oldu "tekrar o ormana gittin değil mi?" Louis kardeşinin o ormana gitmesinden herkes kadar rahatsızdı "uyanıksın" Maria kurdun yanındaki ifadelerini duygularını ormanda bırakmış gibi tamamen ifadesiz bir şekilde bakıyordu abisine "kardeşim karanlık ormanın kim bilir neresinde ve başına ne geldi bilmiyorum nasıl uyuyabilirim Maria?" Louis ayağa kalkarak kardeşine yaklaştı saçındaki yaprakları almak için elini uzattıysa da genç kız geri çekilerek temasından kaçındı "bana bir şey olmayacağını herkesten iyi biliyor olmalıydın abi" kahverengi gözleri abartılı bir şekilde abisini süzerken konuştu genç kız "endişelenmeme engel olacak bir kontrolün yok sahip olduklarını kontrol edemiyorsun" Louis kardeşinin kahverengi gözlerinin kendisini süzüşünü izliyordu "çok yorgunum" kaçtı her seferinde yaptığı gibi tekrar bu konuşmadan kaçtı genç kız "sabah erken uyanmalıyız git ve bir kaç saat dinlen" kardeşinin yanından geçip merdivenlere yönelmişti ki durdu "ve Maria tekrar ormana kaçmak yok iyi geceler" Louis üst kata çıkınca koca salonda tek kaldı Maria camdaki yansımasına bakarken kendi kendine mırıldandı "iyi geceler Maria" çantasını alıp odasına çıktığında günün yorgunluğu yeni vurmuştu sanki üstünü değiştirmeden girdi yatağa ve anında uykunun sıcak kollarına girdi.
☯️
𝙼𝚊𝚛𝚒𝚊'𝚍𝚊𝚗
Karşımda bana tıpa tıp benzeyen bir kız vardı öğrenciler onun arkasında koca bir topluluk gibi duruyordu yüzündeki ifade şaşkınlıktı o da benim kadar bunu beklemiyor gibiydi kızıl saçlarını açık bırakmış beline dökülmesine izin vermişti üzerindeki kırmızı kazak kahverengi gözlerine ne de çok yakışmıştı öyle bakışlarımız adeta birbirine kenetlenmiş gibiydi ondan başka hiçbir yere bakamıyordum ancak o beni boydan boya süzüyordu "siktir! Bu da ne?" Kızın hemen arkasında onu gördüm 𝘈𝘭𝘦𝘹𝘢𝘯𝘥𝘦𝘳 mavi gözleri bir benim birde adeta aynadaki yansımam gibi görünen kızın arasında gidip geliyordu zavallı ağabeyimin de ondan farklı bir yanı yoktu sessizlik ilk defa beni rahatsız etmişti -ki ben sessizliğin ta kendisiydim şoku ilk atlatan ben olmuştum elimdeki keskin acı bana tekrar düşünme yetisi verene kadar transta gibiydim düzenli adımlarla kürsüden inip kıza yaklaştım ona yaklaştıkça içimde hissettiğim güç beni ele geçiriyordu birkaç dakika önce güneşli havadan gelen şimşek sesleri ise bunu onaylıyordu kanlı elimi kıza doğru uzattım "Maria Starfire" kendimi neden tanıttım ki? zaten az önce herkes kim olduğumu duymuştu kız bunu garipsememiş gibi uzanıp elimi sıktı kanım eline bulaştığında beklediğim gibi hafifçe titredi "Andromeda Noir" Noir... tanrı aşkına bu kız o kız mıydı? Scrops'un kızı bu muydu? İyide bana neden bu küçük benzerlikten hiç bahsetmemişti ki? elimi geri çektiğimde Alexander'ın gözlerini üzerimde hissettim başımı çevirip ona baktığımda istediğini ona vermemiştim ona bir tepki göstermediğime o kadar emindim ki şuan bütün büyü kitaplarının üzerine yemin edebilirdim "bay Barnes izninizle onu revire götürmek isterim" Alexandre'ın bu cümlesi ile Andromeda ona döndü "bu senin işin değil" bakışı attığını görebiliyordum sonuçta hala yanlarındaydım bu insanlarda hiç mi saygı yoktu? "kendim gidebilirim, izninizle" yalnız kalmalıydım bunu düşünmeli ve mantıklı bir açıklama bulmalıydım "çıkın bayan Starfire" yaşlı müdürümüzün sesindeki şaşkınlık gözle görülebilecek kadar ortadaydı kaba adam saklama zahmetine bile girmemişti ne yani bu okuldaki kimse insanların çift yaratıldığına inanmıyor muydu? ne şans ama! büyük salondan çıkar çıkmaz kanlı elimi diğer elimin içine aldım revire ihtiyacım hiç olmadı ben kendi yaralarımı kendim sarar yada onları yok ederdim avucumun içinde kalan yaradan siyah bir duman çıkmaya başladığında verdiği yanma hissi inlememe sebep oldu bu her seferinde daha fazla acı veriyordu salondaki öğrencilerin çıkmaya başladığını duyunca kendimi boş bir koridora attım anlaşılan herkes derse gidiyordu elimdeki yanma hissi tamamen durduğunda avucumu açtım yaradan iz yoktu sanki oraya hiç bir yarık açılmamış gibiydi şimdi kimse beni orda bir zamanlar derin bir yara olduğuna inandıramazdı "yalnızlığına çekilmişsin kuzucuk" hışımla arkamı döndüğümde kırmızı gözleri doğrudan gözlerime bakıyordu "bana bundan nasıl bahsetmezsin?" dedim sinirle ona karşı duygularımı hiç saklamamıştım zaten "demek kızımla tanıştın" dedi alaycı bir ses tonu ile "sana anlatacaktım ancak bunu kendin görmeden bana asla inanmazdın" haklıydı inanmazdım "bu mümkün mü?" dedim duvarın dibine onun yanına otururken "teknik olarak bu sık görünmese de dünyada var olan bir durum insanlar kan bağı olmamasına rağmen kendilerine ikizleri gibi benzeyen insanlar ile tanışabiliyor" dedi başını dizime yaslarken sahi onun gündüz vakti burada ne işi vardı "bu yaptığın çok riskli biliyorsun değil mi?" dedim çoktan sinirden arınmış bir sesle "biliyorum ama böyle bir durumda kurt formum ile kendi kızımın yanında olamıyorum bende diğer kızımın yanında olmak için risk aldım" diğer kızım... "çok tatlısın ama ben senin kızın değilim" dedim alayla alaya vurmazsam bir gün onu babam gibi görmekten korkuyordum o ise güldü "akşam ormanda görüşürüz kuzucuk" dedi sesindeki şefkat korkumu anladığını düşünmeme sebep oluyordu "görüşürüz sevgili kurt" ben cümlemi bitirir bitirmez beyaz bir toz bulutu yükseldi onun olduğu tarafa baktığımda artık orda değildi çoktan ona ızdırap veren o yere dönmüştü "merhaba gelebilir miyim?" koridorun başına baktığımda kahverengi gözlerindeki merakı gizleyemiyordu "gel Andromeda" dedim soğuk bir sesle sesimin bu kadar soğuk olmasından nefret ediyordum "Andy diyebilirsin" dedi ve sessizce yanıma oturdu ne diyeceğini bilmiyor gibiydi madem ne diyeceğini düşünmedin neden yanıma geldin be kızım? anlaşılan iş başa düştü "bu durum seni korkutmasın ender görünse de dünyada tek değiliz" bakışları anında bana döndü ve sanki bu anı bekliyormuş gibi gülümsedi "aslını istersen hiç korkmuyorum" dedi sesi oldukça neşeli çıkmıştı "bence bu durum bu okulda oldukça işimize yarayacak" biri bana şu kızı tercüme etsin çünkü ben hiçbir halt anlamadım "eğlenceli olabilir diyorum" uzanıp ellerimi tuttuğunda anlamayarak ona baktım bir süre heyecanla beni izlediğinde ellerimi bırakmaya niyetinin olmadığını anladım ve bu işi de kendim yapıp ellerimi geri çektim özgüveni sarsılmış gibi ellerime baktığında içimdeki bir ses onun haklı olduğunu söylüyordu bu durum eğlenceli olabilirdi sonuçta ne kadar soğuk biri olsam da ben de eğlenmeyi biliyordum ayrıca bu durum Scrops için araştırma yapmama da yardım edebilirdi "temas sevmem" dedim önce yaptığım kabalığı açıklayarak başını aşağı yukarı sallayarak anladığını belli ettiğinde hafif bir tebessüm ile ona baktım "ama sanırım haklı olabilirsin bu işimize yarayacak bir durum" dedim ne kadar belli edemesem de en az onun kadar heyecanlıydım bana genişçe gülümsediğinde bu kızla çok iyi anlaşacağımızı anlamam uzun sürmedi onda benden bir şeyler vardı "ben Goldory binasındayım binaların çoğu dersleri ortak gerçi ben genelde dersleri asarım ama sırf seni biraz daha iyi tanımak için bu derse katlanabilirim" dedi yerden kalkarken onun peşinden bende kalktığımda önce çantalarımız için büyük salona gittik neredeyse boş olan büyük salonda kalan son birkaç kişi arasında tabii ki ikizimi ve ağabeyimi görmeyi bekliyordum ikisi de kitaplarımı arkamda bırakmayacağımı hayır hayır dersi kaçırmayacağımı bilecek kadar akıllıydı bizi yan yana gördüklerinde salondaki herkes gibi onlar da şaşkınlıkla bize bakıyordu Andy gülücükler saçarak Alexandre'ın yanına gittiğinde o da gülümsedi yanaklarında derin gamzeler oluşurken bakışları bir anlığına bana döndüğünde başını hafifçe eğdi bu demek oluyor ki "sabah seni Andy ile karıştırıp huzurunuzu bozduğum için özür dilerim" evet kesinlikle bu anlama çıkıyor anlamı bu değilse bile ben böyle algılamayı seçiyorum Lisa bakışlarımı takip ederek onlara baktığında Alexander çoktan kollarını Andy'nin beline dolamıştı ona sıkı sıkı sarılıyordu onlara bakınca gülümsemek istedim belki babamın eğitimleri olmasaydı bunu yapardım Louis de kısa süreliğine baktığım yere bakmıştı ancak ilgisini çeken bir şey olmamış olacak ki yanıma gelip bileğimi kavradı önce avcumun içindeki artık izi kalmamış olan kesiğe baktı ardından çatık kaşlarıyla yüzüme bakarak çantamı elime tutuşturdu onun elindeki sargıyı da ancak o zaman fark edebilmiştim "bir daha sakın bu kadar derin bir kesik açma duydun mu beni!" diye gürledi harika şimdi de azar mı işitiyordum? hem de bu kadar insanın içinde bakışları bize dönen birkaç kişiye baktığımda Lisa gülümseyerek yanımıza geldi "o haklı kızıl şeytan bizi korkutmaya hakkın yok" dedi bu sözleri bana nasıl hem bu kadar gerçek hem de bu kadar sahte gelebilir anlamıyorum "korktunuz mu lis?" gülümseyerek beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı "sen ölmezsin. öyle değil mi?" fısıltısını kulağımda hissettiğimde iç çektim sesi korku doluydu ölmemi istemiyordu ondan ayrılarak sargılı elini avucumun içine aldım ellerimizin arasından siyah duman çıkmaya başladığında yüzünü buruşturdu "bu neden bu kadar yakmak zorunda?!" Diyerek sessiz isyanını koyuverdi kısa süre içinde duman tamamen kesildiğinde elini sıktım "ölmem lis." Dedim derin bir nefes alarak "ben ölmem" Ama bu bir söz değildi bana gülümsediğinde saçlarını kulağının arkasına attım gülümsemesini seviyordum Louis'e dönüp elini avuçlarımın içine aldığımda hala çatık olan kaşları siyah dumanın çıkması ile iyice çatıldı "bunu yapmamanı söylemiştim" dedi fısıldayarak cevap vermedim her zaman ikisinin de yaralarını saran kişi olmuştum onlara asla kendi yaralarımı göstermemiştim siyah duman kesildiğinde uzanıp kaşlarını düzelttim "kaşlarını çatma Louis sana yakışmıyor" çantamı sıkıca tutup Andy'ye baktığımda gülümseyerek yanıma geldi biz salondan çıkar çıkmaz arkamızdan çıktıklarını anlamak için arkama dönmeme gerek yoktu adım sesleri onları ele veriyordu "baban hakkında söylediklerin çok hoştu" Andy'ye baktığımda cümlesinde içten olduğunu belirtmek için uzanıp elimi sıktı "babam Marcus Starrfire hakkında Alex'e çok şey anlatmış sanırım onu çok severmiş" dedi içten bir tebessümle "peki neden sana anlatmadı?" dedim bilmiyormuş gibi yaparak tebessümü soldu "onu hatırlamıyorum ben doğduktan kısa bir süre sonra annemi öldürdüğünü söyleyerek onu hapis ettiler" dedi sesindeki hüzün içimi parçaladı "sence baban mı öldürdü?" dedim tanrı aşkına böylesine önemli bir konuda sesim nasıl bu kadar soğuk çıkabiliyor! "babam bir karıncayı bile incitemezmiş" dedi emin olamasa da buna inanmak istiyor gibiydi "Alex senden çok büyük görünmüyor ona nasıl anlatmış?" dedim omzumun üzerinden arkamızda yürüyen Alex'e bakarak "beni onun yanına hiç götürmedi ama Alex on dört yaşından beri onu ziyarete gidiyor çok yalvardım ama beni ona götürmeyi reddetti ayrıca babam da beni görmek istememiş" dedi sesi titriyordu "belki bir gün oradan çıkar ve seninle tanışır" dedim umut vermek için bu defa kendimden beklenmeyecek bir şey yaptım ve uzanıp elini ben tuttum şimdi anlıyorum onda benden olan şeyin ne olduğunu ikimiz de sevgi eksikliği ile büyümüştük ikimiz de yaralıydık.
|
0% |