Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8.Bölüm

@maria.tiraki

Marcus Starfire çalışma odasındaydı, kırk sekiz saattir durmadan çalıştığı için gözleri oldukça yorulmuştu, siyah cübbesi bile ona ağır geliyordu artık. defterinin sayfalarında şüphelendiği insanların isimleri yazıyordu, birileri kurduğu okuldan bir öğrenciyi öldürmüştü bu da yetmezmiş gibi zavallı çocuğun gücünü kendi bedenine aktarmıştı. Çocukluğundan beri açıklayamadığı hatta kimsenin sahip olmadığı güçlerini kontrol etmek için çalışmıştı genç Marcus, henüz 19 yaşında öldürülen büyücüleri ve cadıları korumak için bir okul kurmuştu, beş ihtişamlı binadan oluşan okul dünya üzerinde görülebilecek en güvenli yer olarak inşa edilmişti, burada okuyan minik cadılar ve büyücüler korkmadan güvenle koridorlardan geçsin istemişti karanlık adam. Okulu için öğretmen seçimleri fazlasıyla zor olmuştu Marcus için, ne yazık ama dünya üzerinde eğitim almış çok az büyücü ve cadı vardı, onları bir bir seçmiş okula getirmişti. Genç yaşta omuzlarına ikinci bir yükün binmesi bu sebeple olmuştu, dönemin en güçlü büyücüsü olmuştu Marcus onun sahip olduğu güçler bunda büyük rol oynadıysa da bunun asıl sebebi genç Marcus'un koca okulu mükemmel bir şekilde çekip çevirmesiydi, 21 yaşında okula aldığı öğretmenlerden biri olan Jessica Miles'a aşık olmuştu aşkına karşılık alması çok da uzun sürmemişti kim onun gibi güçlü ve zeki birine aşık olmazdı ki zaten. Karşılıklı aşkı ile kısa sürede dillere destan bir düğün ile evlenmişti çok geçmeden oğulları olmuştu Marcus 22 yaşında babalığı tatmıştı bu duyguyu çok sevmişti "babalık her duygudan öte bir duyguymuş" Demişti herkese, Louis adını vermişti ona oğlunun kokusu ona huzur vermişti, 24 yaşında ikinci kez babalığı tattı, bu defa kız babası olmuştu "bu çok garip bir his" diye açıklamıştı bu duyguyu "oğlumu çok seviyorum ancak bir insanın kızının olması bambaşka oluyormuş erkek çocuk bir babanın dayanağıdır ancak kız ise çocuğu bir babanın cennetiymiş" demişti basın açıklamasında. Lisa ve Maria ismini verdiği ikiz kızlarının birbirlerinden farklı olmaları sorulduğunda bu konuda konuşmayı reddediyordu, şimdi ise 27 yaşında kendisine atılan bu iğrenç iftirayı çözmeye çalışıyordu çocuklarını bu durumdan en az hasar ile kurtarmaya kararlıydı. Odasının kapısı açıldığında acele ile defterini kapattı, sarsak adımlarla içeri giren kızı yüzünde hafif bir tebessüm oluşturmuştu, oturduğu yerden kalkıp kendisine doğru gelmeye çalışan kızını kucağına aldı kızıl saçlarına uzun bir öpücük bıraktı kızının, "benim karanlık parçam" dedi kızının saçlarını okşayarak minik kızın yüzündeki kocaman gülümseme onun kara gözlerine bir ışık gibi yansıyordu ve Marcus'un içini ısıtan tek gülüş bu gülüştü, oğlu kendisinin suçlu olduğuna inanıyordu kızı ise tepkisiz olduğu zamanlarda ondan korkuyordu "sarı çiçeğim" Derdi Marcus ona hep "benden neden bu kadar korkuyorsun" Ancak bu sorusuna kızından aldığı tek cevap göz yaşlarıydı, çocukları arasında kendisinden korkmayan bütün tepkisizliklerine rağmen sürekli yanında olan tek çocuğu Maria olmuştu, bu minik beden korkusuzdu "benim kara varisim, neden geldin buraya?" dedi kızının göğsüne yasladığı başını okşayarak "sen neden gülmüyorsun baba?" dedi minik Maria bu konuşma genç adamın beklediğinden de erken gelmişti "tepkiler zayıflıktır karanlığım" dedi yumuşak bir sesle Maria başını kaldırıp babasının gözlerinin içine baktı "neden?" dedi bu defa meraklı gözlerle Marcus burnundan güldü kızının bu merakı onu öperek sevmek istemesine neden oluyordu "çünkü sana sorulan herhangi bir soruya senden önce tepkin, ifadelerin cevap verir" dedi, bu defa daha yumuşaktı sesi, daha sevgi doluydu "ifadeler konuşur mu?" Maria şaşkınlıkla ağzını açmıştı Marcus bu defa kısa bir kahkaha attı "hayır karanlığım öyle değil" dedi kızının burnuna kısa bir öpücük bırakarak "sana bir soru soracağım" Maria heyecanla babasından gelecek olan soruyu beklemeye başladı "sence ben katil miyim?" dedi Marcus içten içe tanrıya yalvarıyordu kızının kendisinin katil olmadığını söylemesi için, minik Maria'nın yüzünde önce anlamaz bir ifade oluştu kısacık bir andı belki ama Marcus o ifadeyi zihnine kazımıştı, kızının ifadelerini o kadar dikkatli inceliyordu ki biri kendisini bu şekilde izlese stres yapardı Maria'nın yüzünde bu defa gururlu kendisinden emin bir ifade belirdi başını dikleştirip doğruca babasının gözlerinin içine baktı, kimsenin bakmadığı o gözlerin en derinine baktı, kimsenin görmediği o yorgun adamı görüyormuş gibi baktı "hayır" dedi net bir sesle henüz üç yaşında olmasına rağmen bazen o kadar kendinden emin ve bilgece konuşuyordu ki Marcus onun büyüyüp küçüldüğünü düşünüyordu, "sen katil değilsin" ellerini babasının yüzüne koydu, minik parmakları yanaklarını okşadı "sen sadece kendini kanıtlayamayacak kadar karanlıksın" dedi bu defa ellerini havaya kaldırdı coşkuyla "bende senin karanlığına ışık olacağım ve seni kurtaracağım" kızının kurduğu cümleler Marcus'u gülümsetti "benim karanlık parçam, sen asıl kendi ışığını bulmalısın" dedi kızının saçlarını okşarken "ben ne kadar karanlık olsam da senin kadar karanlık olamam" Maria başını sağa eğerek babasına baktı "bana da öğretir misin?" dedi yalvarır gibi Marcus kaşlarını çattı bu defa "neyi?" dedi anlam vermeye çalışarak "senin gibi olmayı, tepkisizliği." Marcus bu defa derin bir iç çekti ancak içinde bir yerlerde bir gurur alevi yandı.

 

☯️

 

𝙼𝚊𝚛𝚒𝚊'𝚍𝚊𝚗

 

Karanlığa düşüyordum. Alexander'in son cümlesi kulaklarımda yankılanıyordu, ona cevap vermek için ağzımı açtığımda ise dibi olmayan karanlık bir kuyuya düştüğümü hissettim, neyse ki karanlık ve ölüm beni korkutmuyordu bu karanlığa karşı derin bir nefes aldım, sanki ruhum bedenimi terk ediyordu, öyle hissediyordum. Ölüyor muydum? ölmeden önce Alex'e iyi bir cevap vermeyi çok isterdim "Maria" yumuşak bir ses kulaklarıma dolduğunda şaşkınlıkla gözlerimi açtım, işte yine karşımdaydı siyah cübbesi, kara saçları ve o beyaz teninde kömür gibi görünen karanlık gözleri "baba?" dedim sesim oldukça sakindi sonuçta artık hemen hemen her gün ölmüş babamla konuşuyordum, artık buna şaşırmama gerek yoktu etkisini kaybetti bir kere! her şeyin ilki güzeldir "gölge olmazsa ışık kontrol altında olamaz." dedi bana yaklaşırken arkasında kendi oluşturduğum gölge adamı gördüm, bir yüzü yoktu belki ama yemin ederim şuan bana bakıyordu, babama doğru bir adım atacaktım ki topraktan çıkan gölgeler beni olduğum yere sabitledi "hareket etme ruhunu bedeninden ayırmak istemezsin değil mi" başımı aşağı-yukarı sallayarak onayladım "gölge olmazsa ışık neden kontrol altında olmuyor?" dedim, babam tam önümde durup yüzümü avuçlarının arasına aldı, gülümsedim ah ona karşı duvarlarımı yüksek tutmam imkansızdı "çünkü korku olmazsa kaos olur" dedi son derece ciddi bir tavırla, anlaşılan benim aksime onun duvarları gayet yerindeydi "ışık gölgeden korkuyor mu?" dedim anlamıyordum asıl korkması gereken gölge değil miydi? "iyide ışık gölgeyi yok edebilir" dedim merakımı dışa vurarak, kara kaşlarından biri usulca havaya kalktı "öyle mi dersin?" ellerini kaldırdı bir elinden cılız bir ışık yükseldi diğer elinden ise aynı cılızlıkta bir gölge uzandı, ellerini birbirine yaklaştırdığında gölge ışığı içine aldı kısa bir parıltıdan sonra ışık tamamen yok oldu "sana neden karanlığım diyorum biliyor musun?" Dedi gözlerimin içine bakarak, evet bunu hep merak etmiştim "çünkü ışık ancak karanlık ortaya çıkana kadar vardır, karanlık ise sonsuzdur" yüzünde minik bir tebessüm oluştu "Andromeda'nın gücünü kontrol edebilmesi için, senin güçlerinin varlığının baskın olması lazım" yavaşça yanağımı okşadı "unutma siz birbirinizin dengesisiniz" kaşlarımı çattım aklımda binlerce soru vardı, ben güçlerimi nasıl kontrol edecektim? ya ikimizin güçleri de bir anda kontrolden çıkarsa? yada daha da kötüsü benim güçlerim kontrolden çıkarsa ve Andy'nin güçlerine ağır basarsa? maalesef bunların hiçbirini soramadım, çünkü babam cümlesini bitirdiği anda yine aynı karanlığa düştüm, bu defa zihnim bomboştu ancak bir o kadar da doluydu. Zaten hep zihnimizin en sessiz anları en çok düşündüğümüz zamanlar değil midir? sessizdir çünkü o da düşünüyordur "Maria" Alex'in sesi ile gözlerimi açtığımda gölge adam gitmişti kolları hala bedenime sarılıydı, bu hissin bana ne kadar huzur verdiğini tekrar fark ettiğimde gerildim ondan etkileniyor olamazdım değil mi? sonuçta benim bir hedefim var ve o hedefin içinde aşka yer yok. "sakin misin?" dedi yumuşak bir sesle başımı yavaşça aşağı-yukarı salladım "ben zaten sakindim" dedim, sesim fısıltı gibi çıkmıştı kulağıma yaklaştı "sana neden kiraz çiçeği dediğimi sormayacak mısın?" dedi aslını istersen sevgili Alex, merak etmiyorum beni narin bir çiçeğe benzetmen beni çok üzdü "neden?" tabi ki sordum çünkü ne kadar aksini söylesem de merak ediyordum, hem de deli gibi merak ediyordum! "çünkü düşündüğünün aksine kiraz çiçekleri narin değildir" dedi tamam kesinlikle düşüncelerimi okuyor bu kıvırcık ve ben düşüncelerimin gizli kalmasını istiyorum, beni duyuyor musun! burnundan güldü "kiraz çiçekleri dağılmaktan korkmayan tek çiçektir" cümlesini bitirirken beni tekrar kendisine çevirdi "çünkü bir kere ölseler bile hep başka bir ağaçta geri gelirler" dudakları o kadar içten bir gülümseme ile kıvrıldı ki neredeyse bende gülümseyecektim "kiraz çiçekleri ölümden korkmaz Maria çünkü kiraz çiçekleri ölmez" dedi, etrafımızın yavaş yavaş aydınlandığını fark ettiğimde gölgelerin kalkanın etrafında aşağı doğru süzüldüğünü gördüm, Alex gözlerimi baktı "ve kiraz çiçekleri her koşulda güzeldir, bu yüzden sinirlenseler bile hemen sakinleşirler" kaşlarımı çattım ancak ben sormaya kalmadan kalkanı kaldıran Lydia yanımıza geldi, bakışları doğrudan gözlerime yöneldi "ah sonunda eski kahverengi gözlerin geri gelmiş!" dedi, bence de sonunda Lydia bence de, ne diyebilirim ki kendimi hep dikenli bir güle benzetirdim, ama az önce kiraz çiçeği olduğumu öğrendim, şaşkınlıktan sinir mi kaldı karalık gider tabi. Bakışlarım bir anlığına Louis ile birleşti, bana bakışı kalbimi kırdı, sanki karşısında babam varmış gibiydi o ise babamdan hep nefret etmişti, bana nefretle bakıyordu.

 

☯️

 

Ertesi sabah gözlerimi çalan kapı yüzünden açtım "Liam, Lucas her gün sizinle kahvaltı yapamam beni rahat bırakın!" diye bağırdım yorganı yüzüme çekerek "doğru! her gün onlarla yapamazsın çünkü bu gün bizimle yapıyorsun." Lisa'nın sesi kapının diğer tarafından gelince derin bir nefes verdim "ben sizi yavaşlatırım kızlar gidin ve ait olduğunuz o sürüye katılın!" sesim o kadar uykulu çıkıyordu ki cevap vermek bile istemiyordum, ormandaki çalışmanın üzerine sabaha karşı okula dönmüştük ve ben babamın defterinde güçlerimiz hakkında ne varsa okumaya kararlıydım, ancak o kadar çok bilgi bırakmıştı ki uykuya yenik düşüp yatağıma girmiştim inatçı adam hep bana bilgiyi miras bırakacağını söylerdi zaten, şuan ise saate bakılırsa sadece iki saatçik uyumuştum "Maria eğer hemen o yataktan kalkıp kapıyı açmazsan bir ay boyunca gördüğüm her yerde sana sarılırım!" hayır Andy'nin söyledikleri beni yataktan kaldırmadı, ben sarılmaktan korkmam zaten, yatak beni üstünden attı diyelim. Kalktık madem kapıyı da açalım diye düşünerek kapıyı açtım Lydia, Lisa ve Andy yüzlerinde kocaman gülümsemeler ve üzerlerinde aynı beyaz etek ve pembe kazak ile odaya doldular, neden aynı giyindiklerini sorgulamayacağım. "tanrı beni düşmanımdan değil sizden korusun, neden buradasınız? bir sabah da kendim uyansam olmaz mı?" Lisa ve Lydia doğruca dolabıma yönelirken Andy beni sandalyeye oturttu ve saçlarımı taramaya, hayır saçlarımı yolmaya başladı "olmaz Mariakuşum olmaz" Lydia'ya yüzümü ekşiterek baktım "Mariakuş ne be?" dedim sert bir tavırla "yoksa kiraz çiçeği demesini mi isterdin?" dedi Lisa dolabımda aradığını bulamamış gibi çantasına yönelerek "Maria yeterli" dedim saçlarımı Andy'den kurtarmaya çalışarak "Maria yerinde dursana kızım! sen bu saçları ne zamandır taramıyorsun acaba?" diye isyan etti Andy, biri ona saçlarımı her gün taradığımı ama sadece ıslakken taradığımı söylerse çok memnun olurum, zira ben söylersem o mükemmel buklelerini tarağıma dolayarak söylemek zorunda kalırım bu da hiç hoş olmaz "saçlarımı rahat bırakır mısın? siz niye sabah sabah buradasınız arkadaş? bu gün ders yok ne güzel uyuyacaktım ben" her an isyan bayraklarını çekip Liam'ın odasına gidebilirim "günaydın sessiz, sabahları ne kadar tatlı uyanıyorsun sen öyle" Liam'ın odasına gitmeyi unut Maria çünkü o senin odanda "ya siz sınav falan mısınız? derdiniz ne? neden geldiniz hepiniz?" Lisa çantasından beyaz bir etek ve pembe bir kazak çıkardığında ters bakışlarım aynadan onu buldu "kızım kendi odanda giyinsene niye benim odamda giyiniyorsun sen?" Ayrıca onlar zaten üstündeki kıyafetlerin aynısı derdin ne anlamadım ki? benim dışımda herkes güldü, başımı kapıya çevirdiğimde Liam'ın yanında Lucas ve Louis'i gördüm benim bilmediğim bir sınav falan mı var acaba? "bunları sen giyiyorsun Maria" dedi Lisa elindekileri göstererek "yani tek isteğiniz bu mu?" dedim bıkkınlıkla hepsi aynı anda "evet!" diye bağırdıklarında ise az kalsın sandalyeden düşüyordum "tamam ver duş alıp giyerim" dedim, Lisa biraz sonra olacakları bilmediği için heyecanla bana elindekileri uzattı, kıyafetleri alıp Andy'ye ters bakışlar atarak elindeki tarağı aldım ve banyoya girdim, buz gibi kısa bir duştan sonra sevgili ikizimin verdiği kıyafetleri giydim, saçlarımı taramaya başladığımda hiç zorlanmamam kısa bir gülüşe sebep oldu, kısa ve sessiz bir gülüş. Banyodan çıktığımda hepsi anlamsız bir heyecanla bana bakıyordu, kendimi yakın köyleri ziyarete giden İngiltere kraliçesi gibi hissetsem de saçma bir heyecandı bu "mutlu musunuz?" dedim, tanrım sesimden hala uyku akıyor! "evet" dedi hepsi sırıtarak, sahte bir gülümseme ile onlara baktım "güzel şimdi gidin artık" dedim ve Lisa'nın verdiği kıyafetler ile yatağa girdim, siyah yorganımı yüzüme kadar çekerek hepsini şoka soktum, şanslıysam bu şokları ben uyuyana kadar sürerdi, gözlerimi kapattım tam da uykuya dalmaya hazırdım aslında "hey neler oluyor burada?" uyku buraya kadarmış! az önce kapattığım gözlerim kendiliğinden açılmıştı bile "Alex!" dedi abartılı derecede yüksek bir sesle Lydia, sesinden gayet tanımıştım zaten bağırmana gerek yoktu tatlı kız "Maria o yorganı kaldır bak misafirin var" dedi Lisa onun bu lafının üzerine Lucas ve Liam'ın söylendiğini duydum "hiçbirinizi ben çağırmadım bu yaptığınız haneye tecavüz!" dedim ardından yorganı açarak yatakta oturdum "ne istediğinizi söyleyene kadar buradan kalkmam" dedim çocuksu bir inatla, hepsi ters ters bana bakarken Alex güldü "anlaşılan mesajlarına bakmamışsın, abim hepinizi Noir evinde görmek istiyor, sizler onun yıllar sonra ilk misafirleri olacaksınız" söylediklerinden sonra gözlerim açıldı, hızla yataktan kalkıp camın önündeki telefonumu aldım, tanrım sevgili kurdum tam yirmi sekiz kere aramış ve yetmiş altı mesaj göndermişti, sinirle odamdaki küçük topluluğa döndüm "aranızdan birinize beni sordu mu?" dedim sakin bir sesle ancak hiçte sakin değildim, çünkü sorduğunu biliyordum haklıydım da, hepsi başlarını sallayarak onayladı "peki birinizin bile aklına ona uyuduğumu söylemek gelmedi mi?" bu defa Alex dışında hepsi başlarını olumsuz anlamda sallamıştı "endişe etme bana sorduğunda ona yorgun olduğunu ve muhtemelen hala uyuduğunu söyledim" dedi tamam bu çocuğu sevmeye başladım, zeki çocuk bir kere işime de yarıyor "Alex iyi ki varsın gerçekten" dedim Scrops'a mesaj atarken kızlar gülüşmeye başladığında onlara baktım "ne gülüşüyorsunuz? çıkın dışarı hazırlanmam lazım" dedim hızla dolabımı açarken "hayır üzerindekiler çok hoş duruyor" dedi Lisa neredeyse ağlayacak gibi "o haklı Mariakuş çok yakıştılar" dedi Lydia, Mariakuş hakkında konuşacağız demeyeceğim. Hayır bunu söylemeyeceksin Maria, buna vaktin yok. "değiştirme üstünü güzelim bak ne güzel renklendin işte" dedi Lucas, bir kişi değiştir derse değiştireceğim gerçi demezse de değiştireceğim. "sessiz bakma bunlara sen siyah kadınısın değiştir şunları" dedi Liam ve odadaki herkesten bir yumruk yemeye hak kazandı "teşekkürler Liam hadi hepiniz dışarı" dedim itiraz kabul etmeyeceğimi belli ederek, herkes dışarı çıktıktan sonra Alex odanın kapısını kapattı ve beni baştan aşağı yavaş yavaş süzdü "cidden değiştirecek misin?" dedi birkaç adımla bana yaklaşırken "evet neden?" dedim dolaptan siyah bir etek ve kazak çıkarırken "yani seni etkilesin istemem, ama bence çok güzel görünüyorsun" üzerime eğilip kulağıma fısıldadı "gerçek bir kiraz çiçeği gibisin" dedi kalbimin hızlandığını hissediyordum "fark ettin mi? İnan bilmiyorum, ama şuan Andy ile tamamen aynıyız" bakışlarımı gözlerine çevirdim, mavi gözlerinde hayranlık vardı gülümseyerek elimdeki kıyafetleri aldı ve dolaba yerleştirdi "ama siz aynı kişi değilsiniz" kısa, derin bir nefes aldım "çok güzel görünüyorsun kiraz çiçeği, hadi gidelim artık" uzanıp elimi tuttu ve kapıya doğru yürüdü, karşılık vermeden peşinden gittim. Bekle neden karşılık vermeden peşinden gittim? kızım kovsana onu da odadan, herkesi de susturmuştum oysa ki! biz odadan çıktığımızda kızların bana bakmadığını fark ettim, Louis'in gözleri doğruca elimize döndüğünde Alex elimi bıraktı, Lucas ve Liam çoktan aşağı inmiş olmalılardı ki ortalıkta görünmüyorlardı "hadi gidelim artık" dedim, kızlar bana baktıklarında üçünün de yüzü sıcak bir gülümseme ile aydınlandı, yol boyu bunu benim yüzüme vurmayı ihmal de etmediler tabii. Yaklaşık on beş dakika sonra Scrops'un evinin önünde kapıyı açmasını bekliyorduk, daha doğrusu onlar bekliyordu ben elinde saçma bir ruj ile bana makyaj yapmaya çalışan Liam'dan kaçıyordum, Scrops kapıyı açtığında Liam durdu sevgili kurdum doğrudan bana baktı, ufak bir tebessüm ile yanına gittim, kollarını bana sardı ve bana sıkı sıkı sarıldı ancak huzursuzdu, bunu hissediyordum bana bir şey söylemek istiyordu, yoksa önce Andy'ye sarılırdı "neler oluyor?" diye fısıldadım kulağına "kuzucuk, galiba Andy'nin annesi ölmedi" dedi o da fısıldayarak "bu kötü bir şey mi?" dedim, bu defa sesim daha alçaktı "sadece bu değil. Sanırım senin annen de ölmedi." Dedi ve ben donup kaldım.

 

 

Loading...
0%