@marillajuly
|
Ofisten nasıl çıkıp arabaya bindiğimi ve Bighit binasına vardığımı bilmiyorum. Tüm yol boyunca aklımda onları nasıl ikna edeceğim ile ilgili düşünceler vardı ve şimdiye kadar hiçbiri yeterince iyi değildi.
Şimdi asansör ile yedinci kata çıkarken de bunu düşünüyordum. Küçük asansör kabininde benim dışımda siyahlara bürülü bir adam duruyor ve elindeki telefonuna bakıyordu. Yüzünü göremiyordum. Kapşonu, güneş gözlükleri ve maskesi buna izin vermiyordu. Aklıma ‘Agust D mi acaba?’ şeklinde sorular düştüğünde ise elimdeki çantanın sapını sıktım ve kafamı hayır dercesine salladım. Agust D olsa bu kadar kendini kapatmazdı diye düşünüyordum.
Sonunda yedinci kata ulaştığımızda adama gülümseyip iyi günler dileyecektim ki o da benimle aynı katta indi ve ben sağa dönerken o sola dönüp cam kapalı bir ofise girdi. ‘Garip.’ diye düşündüm. Neyin garip geldiğini bilmiyordum. Gayet normal biri gibi duruyordu ancak aynı zamanda bir şeyler vardı onda.
Cam kapının ,siyahlı adamın girdiği değildi bu, yanındaki duvarda Kim Namjoon yazısını görünce yavaşça kapıyı tıklattım. Bilgisayarına görülmüş esmer gözlerini bilgisayardan ayırmadan ‘’evet.’’ dediğinde içeri girdim. Kapıyı arkamdan kapattıktan sonra hala dikkati bana dönmemiş adamı uyarmak için konuşmaya başladım. ‘’Merhaba Bay Kim. Ben Park Jimin.’’ sonunda bana odaklandı ve hemen ayağa kalktı.
‘’Bay Park, hoşgeldiniz.’’ elimi sıkmak için kendisininkini uzattı. Daveti geri çevirmedim. ‘’Mazur görün lütfen. Bu aralar yoğunum biraz.’’ kaşlarımı çattım, hafifçe. ‘’Eğer yoğunsanız elbette başka zamana erteleyebiloiriz. Bu konuyu güzelce konuşmak istiyorum çünkü.’’ başını salladı. ‘’Sizin kadar önemli değil. Lütfen oturun.’’ nazik bir jest ile masasının hemen önündeki kahverengi deri koltuklardan birini işaret etti. Oturdum. ‘’Bir şey içmek ister misiniz?’’ çantamı önümdeki masaya koyarken ‘’kahve çok iyi olur.’’ şeklinde bir cevap verdim. Kafasını sallayıp sekreterini içeri çağırırken benim de odayı inceleme fırsatım oldu. Duvarda çeşitli ressamların en ünlü resimleri yer alıyordu. Leonardo da Vinci, Monet, Vermeer, Dali ve daha fazlası. Masası koltukları gibi koyu kahve idi ancak kendi oturduğu koltuk koyu yeşil bir kumaş ile kaplanmıştı. Masanın üzerinde birkaç çerçeve olduğunu fark ettim ama sırtları bana dönük olduğundan içine konulan resimleri göremedim. Genel olarak hoş bir odaydı.
Odaya giren adama iki kahve siparişi verirken çok nazik ve saygılıydı.
Odadan çıkan sekreteri ile direkt sözlerime başladım. ‘’Evet, yoğun olduğunuzu bildiğimden hızlıca konuya gireceğim.’’ çantamı açarak içindeki çizimlerimi çıkardım. Bunlar Agust D’nin yarışını izledikten sonra obsesif derecede yaptığım çizimlerdi ve her biri ile gurur duyuyordum ancak Agust D giymezse benim için hiçbir değerlerinin olmayacağını da biliyordum. Ondandır ki elimdeki kağıt tomarını karşımda oturan esmer tenli adama uzattım. ‘’Bunlar bizzat benim çizimlerim ve hepsi Agust D için yapıldı. Onun giymesi ve sunması için çizildiler ve eğer bizimle işbirliği yapmayı kabul ederseniz hemen dikmeye başlayacağız.’’ elindeki çizimlerin her birine özenle bakan adamı dikkatle incelerken sözlerimi bitirdim. Daha söyleyeceğim çok şey vardı ama onların hepsi Kim Namjoon’un tepkisine göre değişeceklerdi.
Sonunda son kağıda gelen adam sessizce bir nefes verdi ve kollarını masada birleştirip konuşacaktı ki istediği iki kahveyi getiren sekreteri bir bardağı benim önüme diğerini de onun önüne koydu. ‘’Teşekkür ederim.’’ kahveyi getiren adama mırıldandım.
‘’Bay Park, bu çizimlerin hepsi benim gibi bir sanat sevdalısının yorum bile yapamayacağı kadar güzel. Ancak size elektronik postalarımda belirttiğim gibi Agust D maalesef ki kimseyle işbirliği yapmıyor. Özellikle de giyim firmalarıyla. Modellik yapmak istemiyor kısacası. O yüzden size bu konuda yardımcı olamayacağım, çok üzgünüm.’’ kafamı onaylarcasına salladım. Ancak daha sözlerim bitmemişti. Tekrar konuşmak için sözlerimi kafamda ayarlarken kapı çalınmadan açılmıştı. Gelen kişiyi kesinlikle beklemiyordum. Agust D’nin görüşmemizi böylesine bölmesini hiç ama hiç beklemiyordum. Kim Namjoon da beklemiyor olacaktı ki ‘’ne oluyor?’’ diye söylendi. Agust D havasını bozmadan karşımdaki kahverengi koltuğa oturdu. ‘’Çizimlere bakabilir miyim.’’ bana bakmadan direkt Kim Namjoon’a doğru konuştu. Oysa ki izin alması gereken kişi bendim. Benim çizimlerimdi bakmak istediği. Isteğine karışmadım ve çizimleri Namjoon’dan alışını izledim. Hepsini teker teker inceledi. Nihayetinde bitirdiğinde, kağıtları aramızdaki sehpaya koydu ve gözlerini ilk kez bana çevirdi. ‘’Yapacağım.’’ tok çıkan sesi ile hem ben hem de Kim Namjoon şaşkınlıkla Agust D’ ye baktık. ‘’ne?’’ kim namjoon şaşkınlıktan bense mutluluktan bu tepkiyi vermiştim. ‘’Yoongi, ne diyorsun? En başta bunu yapmayı sen reddetmiştin hatırlarsan.’’
‘’Evet, şimdi de fikrimi değiştiriyorum. Ne zaman çekimlere başlarız?’’ kaşlarını hafifçe kaldırarak sordu. Kafamda ufak bir hesaplama yaparak cevap verdim. ‘’Bir aya.’’ başını salladı. ‘’Güzel.’’ ayağa kalktı ve elini uzattı. Daveti tekrar kabul ettim. Eli zayıf, kemikli ve soğuktu. Hatta öyle ki dokunduğumda içim titredi. ‘’Ben Min Yoongi.’’ başta yapmamız gereken tanışma faslını şimdi yapıyorduk. ‘’Park Jimin.’’ başını salladı ve dişleri gözükmeden gülümsedi. ‘’Memnun oldum.’’ elimi bıraktı ve odadan çıkıp katın sonundaki bir odaya girdi. Kim Namjoon’a döndüm. ‘’Ben de sizin kadar şaşkınım ancak emir büyük yerden.’’ bunu derken kıkırdadı. ‘’Pişman olmayacaksınız.’’ ayağa kalkarken konuştum. ‘’Sizinle çalışmak bize büyük zevk verecek.’’
|
0% |