@mariye
|
Gece boyu uykusuz kalmıştım. Aslında alışkınım; başımı yastığa koyar koymaz uyuyabildiğim geceler azdır. Ama bu sefer farklıydı. Igor'un teklifini defalarca zihnimde tartmıştım. Kelimelerini, yüz ifadesini, ses tonunu… Hiçbiri bana güven vermiyordu. O adamın ne istediğini anlamadan adım atmak, kendi kuyumu kazmak gibi olurdu. Masamın üzerindeki belgeleri karıştırırken, Victor bir kahveyle içeri girdi. Sessizce karşıma oturdu. Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra durdu ve beni izlemeye başladı. Onu tanıyordum; bu, bir şey söylemek üzere olduğunu gösterirdi.
“Bu gece gözüme uyku girmedi,” dedi sonunda. Sesinde endişe vardı, ama sakince dile getirdi.
Kafamı kaldırıp ona baktım. “Sadece sen değilsin. Igor'un bu hamlesinin arkasında başka bir şey var. Ama ne olduğunu çözmek zaman alacak.”
Victor, masasının üzerine yaslanarak ellerini birleştirdi. “Bu adam rastgele hareket etmez. Bir şey planlıyor, ama bize göstermek istemediği bir şey.”
Haklıydı. Igor'un geçmişteki tüm hamlelerini biliyordum; her biri hesaplıydı, her biri kusursuz bir stratejinin parçasıydı. Ama bu kez niyeti o kadar açık değildi.
Masamın yanındaki küçük dolabı açtım ve eski bir dosyayı çıkardım. Tozunu elimin tersiyle temizleyip Victor’a uzattım. Dosyanın kapağında Igor’un adı ve geçmişine dair bazı detaylar yazılıydı.
“Bu, onun tüm geçmişi. Yaptıkları, zaafları, hataları… Her şey burada.”
Victor, dosyayı açıp sayfaları karıştırmaya başladı. “Daha önce hiç böyle bir hata yaptığını görmemiştim. Ya gerçekten bu işte çok emin, ya da çok büyük bir şeyi saklıyor.”
“Sakladığı her neyse, ortaya çıkarmamız gerek. Ama bunu onun kurallarına göre yapmayacağız,” dedim.
Victor başını kaldırıp bana baktı. “Plan nedir?”
“Önce onu dinleyeceğiz. Hangi ipleri çektiğini öğrenmeden harekete geçmek istemiyorum.”
Victor bir an duraksadı. Sonra, kaçınılmaz bir soruyu sormak zorundaymış gibi konuştu. “Ya sana ulaşmaya çalıştığı tek zayıflık bu iş değilse?”
Bu söz, beni birkaç saniyeliğine susturdu. Gözlerimi dosyadan çekip ona baktım. Cevap vermek yerine sadece başımı salladım. Herkesin bir zayıf noktası vardı.
“Beni tanıyorsun,” dedim sonunda. “Kimseye açık vermem.”
O sırada asistan kapıyı tıklatıp bir zarf bıraktı. Zarftaki mühür tanıdıktı. Igor’un simgesi. Zarfı alıp açtım, içindeki davetiyeyi dikkatlice inceledim. Moskova’nın en lüks otellerinden birinde, iki gün sonra düzenlenecek özel bir etkinliğe davet edilmiştim.
Victor, sessizliği bozarak konuştu. “Sanırım bu oyun çoktan başladı.”
Davetiyeyi masanın üzerine bıraktım. “Bakalım kimin kurallarına göre oynayacağız”
Victor, koltuğunda geriye yaslanarak hafifçe gülümsedi. “Bu davete yanına güçlü bir destek almayı düşünmüyor musun?”
Ona bakıp gülümsedim. “Elbette. Her zamanki gibi.”
Dışarıda kar yağmaya başlamıştı. Soğuk, sert bir rüzgar Moskova’nın taş sokaklarını süpürüyordu. Ama bu fırtına benim için çoktan başlamıştı. Ve Igor, o rüzgarın ne kadar kuvvetli olduğunu henüz bilmiyordu. Victor zarfı dikkatlice incelemeye başladı. Gözleri, davetiyedeki her kelimeyi tararken bir şey arıyormuş gibiydi.
“Bu adam hiçbir şeyi tesadüfe bırakmaz,” dedi. “Bizi o toplantıya çekmek istemesinin bir nedeni var. Ve bu neden kesinlikle eğlence değil.”
Gözlerimi zarftan kaldırıp Victor’a baktım. “Bunu biliyorum. Ama asıl mesele, o nedenin ne olduğunu öğrenmek.”
Victor, elindeki zarfı masanın üzerine bırakarak gözlerini bana dikti. “Lara, bu toplantıya yalnız gitmek bir risk. Yanında kimseyi istemediğini biliyorum, ama Igor’un oyunlarına tek başına girmek tehlikeli olabilir.”
Kaşlarımı çatarak cevap verdim. “Bu benim oyunum, Victor. Igor’un kurallarıyla oynamam.”
Victor, birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra ayağa kalktı ve paltosunu omzuna attı. “O zaman oyunun kurallarını birlikte yazmamız gerekecek.”
Bu, onun tarzıydı. Benim kararlarımı sorgulamazdı, sadece destek olurdu. Ama bu kez, destekten fazlasına ihtiyacım vardı. Igor’un oyununu bozmak için yalnızca zekaya değil, hamlelerimin etkili olmasını sağlayacak bir plana da ihtiyacım vardı.
Victor tam kapıya yönelmişken durup arkasına döndü. “O toplantıda dikkatli ol, Lara. Igor’un neyin peşinde olduğunu anlamadan adım atmak, onun ağına düşmek demektir.”
“Merak etme,” dedim soğuk bir gülümsemeyle. “Bu ağı kimin kurduğunu unutmuyorum.”
Victor, kısa bir baş selamıyla odadan çıktı. Kapının kapanmasıyla odada yalnız kaldım. Masanın üzerindeki davetiyeye bir kez daha baktım. Lüks, ihtişam ve tehlike dolu bir gece beni bekliyordu. Ama beni asıl rahatsız eden, Igor’un böylesine büyük bir gösteriş yaparak neyi gizlemeye çalıştığıydı.
Derin bir nefes alıp pencereye yöneldim. Camdan dışarı baktığımda, kar fırtınası sokakları tamamen kaplamıştı. Hızla savrulan kar tanelerinin arasında bir şeyler saklı gibiydi. Bu şehirde her şey, tıpkı bu kar gibi görünürdü. Saf ve beyaz bir örtünün altında saklanan kirli gerçekler...
Bir an... Düşündüm
Kendi kendime fısıldadım, belki de bir hatırlatma ya da bir yemin gibi: “Hiç kimse bilmeyecek. Hiç kimse.”
Sonra masamın üzerindeki kalın dosyayı kapatıp, davetiyeyi çekmeceme koydum. Bu, sadece bir başlangıçtı. Igor’un başlattığı bu oyun, onun tahmin ettiğinden çok daha tehlikeli bir hale gelecekti.
Başımı dikleştirip karanlık sokaklara son bir kez baktım. “Hazır ol, Igor,” diye mırıldandım. “Soğuk savaş şimdi başlıyor.” Masama geri döndüm, çekmeceden tabancamı çıkarıp soğuk metalini avucumda hissettim. Bir tehdit mi, yoksa bir davet mi olduğunu bilmediğim bu toplantıya silahsız gitmek delilik olurdu. Igor’un oyunlarını biliyordum, ama bu kez farklı bir şeyler vardı.
Camdaki yansımama baktım. Gözlerimdeki kararlılığı gördüm, ama bunun ardında yatan endişeyi kimse fark edemezdi. Bu toplantı sadece bir başlangıçtı, ama aynı zamanda bir dönüm noktası olabilirdi. Igor’un bu kadar cesur bir hamle yapması, beni alt etmek için daha büyük bir planın işaretiydi.
Kendi kendime fısıldadım, Kimse zayıflığımı göremeyecek.”
Dışarıdaki kar fırtınası şehri yavaşça boğarken, telefonum çaldı. Ekrandaki isim beni duraksattı: Igor.
Telefonu yavaşça elime aldım ve açtım. Hattın diğer ucundan gelen soğukkanlı ve alaycı sesi odada yankılandı. “Lara,” dedi Igor. “Yarın geceyi unutma. Senin için çok özel bir sürprizim var.”
“Eminim öyledir,” diye cevap verdim, sesim buz gibi soğuktu. “Ama hatırlatmana gerek yok. Orada olacağım.”
Igor bir kahkaha attı. “İşte bu yüzden seni seviyorum, Lara. Seni asla tahmin edemiyorum.”
Telefon kapanırken, parmaklarım istemsizce sıkıldı. Igor’un oyunu başlamıştı ve ben, bu kez onun kurallarına göre oynamayacaktım.
Silahımı çantama yerleştirip montumu sırtıma geçirdim. Dışarıdaki karanlığa adım atarken, kendi kendime bir söz verdim: "Bu gece benim gecem olacak, Igor. Ve bu gece savaşı kazananı belirleyecek." Igor telefonu kapattıktan sonra söyledikleri hâlâ zihnimde yankılanıyordu. “Senin için çok özel bir sürprizim var.” Bu sözlerin ardında ne yattığını bilmiyordum, ama tahmin ediyordum: güç gösterisi. Igor, her zaman bir hamle öne geçmek isterdi. Ama bu kez, planlarının beni etkilemesine izin vermeyecektim.
Ofisimde yürümeye başladım. Geniş, soğuk zemin her adımımda yankılanıyordu. Her ayrıntısını özenle seçtiğim bu yer, benim kalemdi. Tavanı süsleyen modern avize, duvarlardaki minimalist tablolar, masamın ardındaki devasa şehir manzarası… Güç ve kontrol benim doğamın birer yansımasıydı. Ama bugün bu kontrolün ince bir ip üzerinde olduğunu hissediyordum.
Victor’un sözleri aklımda dönüp duruyordu: “Bu toplantıya yalnız gitmek bir risk.” Ona hak veriyordum. Ama risk almayı göze alamayan biri, bu dünyada uzun süre ayakta kalamazdı. Ve bu benim dünyamdı.
Şimdi sakin kalmalıydım. Şehrin üzerindeki karanlık, yağmaya devam eden karla birleşerek sokakları sessiz bir tabloya çevirmişti. Ama bu sessizliğin ardında neler olduğunu biliyordum. Her köşe başında, her binanın içinde, bu şehir nefes alıyordu. Ve bu nefesler genelde benim ismimle hızlanıyordu.
Masamın çekmecesinden bir dosya çıkardım. Igor’un son birkaç ayda yaptığı finansal hamleler burada yazılıydı. Görünürde legal işlerle uğraşıyor gibiydi, ama altını kazıdığınızda her şey çürük çıkıyordu. Onun oyununun bir parçası olmayacaktım. Ancak bu kez, onun sahasında oynamak zorundaydım.
Tam dosyayı incelemeye başlamıştım ki, kapıdan hafif bir tıklama geldi. “Girin,” dedim, gözlerimi dosyadan ayırmadan.
Victor içeri girdi, elinde birkaç kağıtla. Gözlerindeki ciddiyet, getirdiği şeyin önemli olduğunu söylüyordu. Masama yaklaştı ve kağıtları önüme bıraktı. “Igor’un son anlaşmaları,” dedi. “Bir şeyler bulabiliriz diye düşündüm.”
Kağıtları elime alıp incelemeye başladım. İlk bakışta sıradan iş anlaşmaları gibi görünüyorlardı, ama detaylara inince bazı şeyler yerine oturmuyordu. Bir isim dikkatimi çekti. “Bu isim tanıdık geliyor,” dedim.
Victor başını salladı. “Bize ait bir projeyi devralmış gibi görünüyor. Ama asıl mesele bu değil.”
Kağıdın alt kısmını işaret etti. Gözlerim yazıları hızla taradı ve kanım dondu. Igor, bizim projelerimizden birine bağlı olan bir taşeron şirketi sessizce satın almıştı. Bu, elimizdeki her şeyin sızdırılabileceği anlamına geliyordu.
“Bu nasıl mümkün olabilir?” dedim, sesim sertti.
Victor omuzlarını silkti. “Bu onun tarzı. Sessiz, dikkat çekmeyen hamleler. Ama bu kez fazla ileri gitmiş.”
“Bu onun davetinin arkasındaki gerçek,” dedim, kağıtları masaya sertçe bırakarak. “O gece, bizi sadece görkemli bir masada ağırlamayacak. Aynı zamanda bizi izliyor olacak. Hangi hamleyi yapacağımızı öğrenmeye çalışıyor.”
Victor, soğukkanlı bir şekilde başını salladı. “O halde biz de ona istediğini verelim. Ama onun tahmin ettiğinden çok daha farklı bir şekilde.”
Bir süre sessiz kaldım. Igor’un bu kadar cesur bir hamle yapması beni hem öfkelendiriyor hem de harekete geçmeye zorluyordu. Bu oyunda tek bir adım bile hataya yer yoktu.
Victor sessizliği bozdu. “Plan nedir?”
“Plan basit,” dedim, sert bir sesle. “O gece Igor’un bize ne hazırladığını öğreneceğiz. Ve bunu kendi lehimize çevireceğiz.”
Victor gülümsedi. “Bu planı sevdim. Ama bir şey eksik.”
“Ne eksikmiş?”
“Senin o sert maskenin ardındaki ince hesaplar,” dedi alayla. “Lara, Igor’un seni ne kadar hafife aldığını anlaması için bir fırsat bu. Onu kendi oyununda yenmek için bu fırsatı değerlendirelim.”
Victor haklıydı. Ama bu oyunda beni en çok korkutan şey, kimse hiçkimse öğrenmemeliydi.
Masamdan kalktım, pencereden dışarı baktım. Kar fırtınası biraz yavaşlamıştı, ama şehir hâlâ karanlık ve soğuktu. Bu şehir, benim dünyam. Benim imparatorluğum. Ve bu imparatorluk, bir kez daha sınanacak.
“Hazırlıkları yap, Victor,” dedim. “Bu gece Igor’un değil, bizim gecemiz olacak.”
Victor, kağıtları toplayarak odadan çıktı. İçimde yükselen adrenalin dalgası, bu savaşa hazır olduğumu söylüyordu. Ama derinlerde, fırtınanın asıl merkezine girmek üzere olduğumu biliyordum.
Pencerenin karşısında durup kendi yansımama baktım. Şehir ışıkları yüzüme vuruyordu. Kendi kendime fısıldadım: “Beni hafife aldığın için teşekkürler, Igor. Ama bu kez, karşında tahmin ettiğinden çok daha güçlü bir düşman bulacaksın.” Gecenin ilerleyen saatlerinde şehir biraz daha sessizleşti. Kar, bembeyaz bir örtü gibi sokakları kaplarken, Igor’un ne planladığını çözmeye çalışıyordum. Masa lambamın sarı ışığı, odanın büyük kısmını karanlıkta bırakmıştı. Bu, düşünmemi kolaylaştırıyordu.
Victor’un getirdiği belgeleri bir kez daha elime aldım. Her bir satırı dikkatle okurken Igor’un satır aralarına sakladığı mesajları çözmeye çalışıyordum. Onun zekasını küçümseyemezdim. Ama bu kez, kendi kibrinin kurbanı olacaktı.
Düşüncelerimi toparlarken kapıdan tekrar bir tıklama geldi. Gelen, Victor’dı. Elinde bir çanta taşıyordu. Çantayı masanın üzerine koydu ve sessizce açtı. İçinde çeşitli belgeler, bir dizüstü bilgisayar ve birkaç dosya vardı.
“Bunlar ne?” diye sordum, kaşlarımı çatarak.
Victor çantadan bir belge çıkardı. “Bu, Igor’un yarın gece yapacağı toplantıyla ilgili bir davetiye. İçeriye sızmamız gerekiyor, Lara. Ama bunu dikkatli yapmalıyız.”
Davetiye üzerinde yazanları okudum. Igor’un her zamanki gösterişli tarzıydı. Altın işlemeli zarif bir kağıt, ağır kelimelerle yazılmış davet mesajı… Gösterişe her zaman önem verirdi. Ama gösteriş, genelde zayıflıkları saklamanın en kolay yoluydu.
“Bu daveti kabul ediyorum,” dedim kesin bir şekilde. “Ama bu sadece başlangıç. Igor, beni sadece izlediğini sanacak. Oysa asıl izlenen o olacak.”
Victor’ın yüzünde bir gülümseme belirdi. “Peki ya güvenlik? Igor’un toplantıları her zaman sıkıdır.”
Gözlerimi ona diktim. “Bu yüzden seni yanımda götürüyorum. Senin o keskin zekan ve soğukkanlılığın, Igor’un defolarını ortaya çıkarmak için en büyük silahım.”
Victor, bu sözlerimden memnun bir şekilde başını salladı. “O halde plan belli. Yarın gece, Igor’a unutamayacağı bir ders veriyoruz.”
Bu konuşmanın ardından gece boyu belgelerle uğraştık. Igor’un mali kayıtları, bağlantıları ve iş ilişkileri üzerine kurduğumuz analizler, onun planlarını çözmek için ilk adımdı. Ama hala eksik parçalar vardı. Bu parçaları bulmak için yarınki toplantıyı beklemek zorundaydık.
Saatler sabaha yaklaşırken, pencerenin önüne geçtim. Kar, yavaşlamıştı. Şehir biraz daha sakin görünüyordu. Ama bu sakinliğin ardında bir fırtına olduğunu biliyordum.
Kendi kendime düşünmeye başladım: “Bu oyun tehlikeli. Ama ben bu tehlikeye alışığım. Çünkü benim için bu, sadece bir iş değil. Bu benim hayatım.”
Victor, bana baktı ve gülümseyerek, “Biraz dinlenmelisin,” dedi. “Yarın zor bir gün olacak.”
Ona hak verdim. Ama yatak odama giderken içimde bir huzursuzluk vardı. Igor’un bu kadar ileri gitmesi, geçmişteki hatalarından ders almadığını gösteriyordu. Ve geçmişte yaptığı hatalar, beni nerelere sürüklediğini çok iyi hatırlıyordum.
Yatak odama girdim ve ışıkları kapattım. Karanlıkta sadece şehir ışıkları odama vuruyordu. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Ama aklım Igor’un sözlerinde takılı kalmıştı. “Sürprizimi beğeneceksin.”
Bu sürprizi öğrenmek için sabırsızlanıyordum. Ama daha da önemlisi, ona kendi sürprizimi göstermeyi dört gözle bekliyordum. Bu oyun, benim için yeni başlıyordu. Ve kaybetmek gibi bir lüksüm yoktu.
Bu imparatorluk, benim ellerimde yükseldi. Onu korumak için her şeyi yaparım.
|
0% |