
Bir sahur bölümümüz de olmasın mıı?
Oy ve yorumlarınızı unutmayın.
KEYİFLİ OKUMALAR
🍀
Acı...
Söylemesi ne kolay, yaşaması ne de zor...
Daha önce hiç önünüze biri atlayıp kendi siper yapmış mıydı? Benim önüme atlandı. Ben yerine o vuruldu. Bunun acısı vurulmaktan daha acıydı. İnanmıyor musunuz? Ama ben şu an tam iki kez vuruldum gibi hissediyordum. Acım birken iki oldu. Vücudum yerle yeksan oldu. Nefesim kendime yetmedi ki Yavuz'a yettireyim.
Az önce ölümle burun burunaydım, şimdiyse Yavuz benim yüzümden ölümle burun burunaydı. Acı çekiyordu, acı çektiği için acı çekiyordum. Canım yanıyordu. Beni kurtarın bu acıdan. Bana yardım edin. İkimiz de öylece yere çökerken biri gelip bizi kurtarsın. Dizlerimin üzerindeki yarı baygın Yavuz'u kurtarın. Zamanı geriye sarın. Bir şey yapın da bu an yok olsun.
"Nazelif?" Dona kalmış bana bakan Yavuz zar zor ismimi söylemişti. Yormamalıydı kendini. Kendini yorma demeliydim ona. Peki neden konuşmuyordum? Konuş Nazelif bir şey de, bir şey yap! Kendine gel Nazelif. Sen şoktasın ama Yavuz ölmek üzere! Kurşun hemen kalbinin altına isabet etti. Kendini boş verip Yavuz'a yardım etmelisin!
Kalk Nazelif!
"Y-Yavuz!" Ben de zor bela konuşmuşken Yavuz bir kez daha söze girdi. "Ağlama, iyiyim."
Sahi ağlıyor muydum? Neden hiçbir şey hissetmiyordum? "Yavuz kurtaracağım seni."
Yavuz'un kanayan yarasını durdurmalısın Nazelif. Üzerine bir şey bastırmalısın! Ceket! Annemin ceketinden başka bir şey yoktu.
Düğmelerini açmadan direkt üzerimden çıkarırken Yavuz'un sesini işittim. "Üşüyeceksin."
"Şşşt yorma kendini." dedim ceketi tam yarasına bastıracakken. Eliyle zor da olsa buna engel olup bir kez daha ağır ağır söze girdi. "Annenin o, daha fazla kirlenmesin."
"Saçmalama Yavuz." dedim elinden çekip yaraya sıkı sıkı bastırırken. Akan gözyaşlarımdan bir tanesi Yavuz'un yüzüne düşünce gülümsedi Yavuz. "Her şeye rağmen arkamdan ağlayacağını da-" Öksürdü ve devam etti. "Görecektim demek."
Güçlü bir öksürük daha bırakınca "Yavuz." dedim. "Bende kal."
"Kaç gündür de sigara içmedim." dedi ve gözlerini kapatıp geri araladı. "Çok da uykum var."
"Yavuz sen uyumayı sevmezsin!" dedim net bir şekilde.
"Senin dizlerinde uyku güzelmiş." dedi gözlerini bir kez daha kapatırken.
"Yavuz yalvarıyorum benimle kal. Az kaldı dayan kurtulacağız. Ölme Yavuz, gözlerini aç!"
Bir kez daha araladı gözlerini Yavuz. "Bu bal dudakları öpmeden ölmem zaten."
Gözyaşlarım daha da güçlü akmaya başladı. Yavuz gücünü kaybettikçe ben de tükeniyordum. Ne yapabilirdim yabancısı olduğum bu ülkede? Elimde hiçbir imkan yokken Yavuz'u nasıl tedavi ederdim? Birilerine nasıl haber verebilirdim?
Terörist! Terörist beni hedef alınca Yavuz önüme atlayıp aynı anda teröriste sıkmıştı. Yerde yatan o teröristin telefonu vardır. Vardır muhtemelen diye düşünürken Yavuz'un başını yavaşça karlı yere bıraktım. Hızlı bir şekilde ayağa kalkıp teröristin ceplerini aradım. Bulduğum telefonla sakin kalıp teröristin silahına yöneldim. Onu da elime alıp tekrar Yavuz'un yanına gittim. Başını dizlerimin üzerine koydum. Sonra da telefonu açmaya çalıştım ama açılmadı. Sinirli ve gözyaşları içindeyken yere atıp Yavuz'a döndüm.
"Yavuz neden önüme atladın?" Yavuz benim için kurşunun önüne atlamıştı. Benim için her şeye kendini siper eden Yavuz benim yüzümden şu an can çekişiyordu.
"Sana zarar gelmeyeceği konusunda söz verdim kendime." dedi kelimeleri zor bela toparlayarak.
"Yavuz." dedim yapma derecesine, Yavuz dedim beni burada bir başıma bırakma dercesine, Yavuz dedim gözlerini kapatma dercesine...
"Buraya kadardı yavru kedi. Yavuz'un hikayesi de buraya kadardı demek..."
"Değil! Hayır, buraya kadar değildi. Dediğin gibi daha beni öpmedin. Ve ben sana daha çok kızacağım."
Güldü Yavuz. Gülünce canı yanmış olmalı ki gülmesini yarıda kesti. "Baban da kızacaktı değil mi?"
"Evet! Sana kızacak bir sürü kişi var." Ben de Yavuz gibi gülüyordum ancak aynı anda ağlıyordum da. "Gitme tamam mı, beni burada bir başıma bırakma. Yardım bulacağım."
"Özür dilerim yavru kedi. Her şey için özür dilerim. Benim yüzümden geldi başına her şey. Benim yüzümden tir tir titriyorsun. Benim yüzümden burada, bu soğuktasın. Benim yüzümden ağlıyorsun." Bir kez daha öksürdü Yavuz. Bu kez kanlı öksürmüştü. Bu beni iyice panik ederken doktorluğumdan iğrendim. Kollarımın arasındaki adam benim yüzümden can çekişiyordu ve ben bir şey yapamıyordum. En ufak bir yardım bile edemiyordum.
Yavuz bir kez daha gözlerini kapatmaya yeltenince yanaklarındaki ellerimi gözlerine çıkardım. "Şşş Yavuz lütfen dayan."
Dayan diyordum da buradan nasıl kurtulacaktık? Her türlü ölecektik. Ya teröristler gelip bizi öldürecekti, ya bu zemheri soğukluk bizi bitirecekti, ya da Yavuz ölürse kahrımdan ölecektim. Öyle ya da böyle ölecektim, kaçış yolu yoktu...
"Çok güzelsin Nazelif."
"Yavuz lütfen yorma kendini."
"Yüzün çok güzel." dedi ve tekrar gözlerini kapattı.
"Yavuz aç gözlerini." dedim panikle.
"Güzelliğini zihnime kazıdım sadece." dedi gözlerini geri aralarken.
"Yorma kendini Yavuz. Benimle birlikte derin nefesler al." Annemin ceketini sıkı sıkı bastırıyordum ancak dörtte üçü kana bulanmıştı bile. Ben Yavuz'a nasıl yardım edecektim...
"Kollarında şehit olmak çok iyi hissettiriyor." Gülümsedi. "Daha fazla dayanacak gücüm kalmadı sanırım." Gözlerini kapattı.
"Yavuz." dedim açmadı gözlerini.
"Yavuz?" dedim vermedi bir cevap.
"Yavuz!" diye bağırdım sesim bana yankı yapıp geri döndü. Yavuz ne gözlerini açtı, ne de cevap verdi. Ama biliyordum ki sadece bayıldı. Nabzı atıyor Nazelif sakin olmalısın!
İyi de ne yapacaktım bu dağların arasında bu hâlde! "Yavuz ne olur kalk!"
Ben Yavuz'u uyandırmak için elimden geleni, elimden hiçbir şey gelmiyordu, yaparken etrafımızı yedi-sekiz terörist sardı. Hepsinin silahları bana ve Yavuz'a dönükken artık bir çıkış yolunun kalmadığını kabul ettim.
Bir anda saçımdan tutup beni çeken adamla tiz bir çığlık atıp Yavuz'un başını yavaşça yere yatırdım. Kenara bıraktığım silahı adamlardan biri aldı. Beni sürükleyen adam bir adamın önüne atınca önünde olduğum adam iğrenç dişleriyle sırıtmaya başladı.
"Kadını alın, adamı öldürün." Arapça konuşan adamların ne dediklerini anlamasam da bakışlarım Yavuz'a döndü. Yerde baygın yatan Yavuz'a yaklaşan bir adam elindeki silahla Yavuz'u hedef aldı.
Allah'ım ne olur bize yardım et...
"Hayır! Hayır! Yo yo yalvarıyorum hayır! Lütfen ne olur hayır!" diyerek bu iğrenç adamlara yalvarıyorken bir oraya bir buraya koşuyordum. Biri, sadece biri merhametli çıkar diye ümit ederken bir silah sesi geldi. Panikle Yavuz'a dönerken Yavuz'u vurmak isteyen adamın yerde yattığını gördüm. Ne olduğunu hâlâ anlamamışken etrafımdaki adamlar bir bir yere düştü. Sonra da bir ses geldi. "Yettik Yagıçı!"
Kaan! Bu ses Kaan'ındı. Allah'ım sana şükürler olsun. Allah'ım sana binlerce kez şükürler olsun.
"Geldik komutanım." Tuna ve hemen arkasındaki Selim... Akın akın bize doğru gelen şanlı Türk askerleri; siz her yerdesiniz. Sizin bilmediğiniz yer yok. Siz her darda kalana yetişirsiniz. Siz kahraman Türk askerisiniz. Vatanın kınalı kuzusu, düşmanın korkulu rüyası. Sizler Türk'ün canı, milletin cananı...
Vatan sizlere minnettar.
Nazelif sizlere binlerle minnettar...
"Kaan koş Kaan!" diye bağırdım var gücümle.
Kaan'ın bakışları kayanın arka kısmında kalan bizlere dönünce bir saniye kadar yerinde durdu. Bu kısa süreli duruştan sonra az önceki yürüyüşünün kat kat üstünde bir hızla bizim yanımıza gelip art arda konuşmaya başladı. "Yagıçı, abi, aç gözlerini Yavuz!"
Eli nabzına giderken bakışları da arkadan gelen Tunalara döndü. "Tuna, çabuk söyle helikopter! Çabuk Tuna çabuk!"
Telsizinden birilerine haber veren Tuna kısa sürede yanımıza ulaşırken Selim de hemen ardından geldi. Diğer askerler güvenliği sağlamak için etrafımızda dururken Selim'in sesi geldi. "Yavuz abi aç gözlerini abim yapma."
Benim gibi Selim'in de gözyaşları akmaya başlarken Kaan tekrar söze girdi. "Bak Yagıçı beni bırakmak yok! Sen isetsen de ben seni bırakmam!"
Akan bir damlayı hızlıca silen Kaan burnunu çekip bana baktı. "Sen iyi misin?"
Başımı salladım akan gözyaşlarım arasında. "Ben iyiyim. Merak etme Yavuz da iyi olacak."
"İyi olacak! Benim Yagıçım ilk kez kurşun yemiyor." Kaan'ın hemen ardından bizim gibi yere çökmüş olan Tuna söze girdi. "Alışkın benim komutanım, bünyesi alışkın."
Kana bulanmış elim, akan gözyaşlarım, tir tir titreyen vücudum beni ele geçirmek isterse de buna izin vermedim. Yavuz'a ne olacağını bilmemek başımı iyice döndürürken Kaan hâlimi fark etmiş olmalı ki söze girdi. "İyi ol Nazelif, merak etme Yagıçı iyi olacak."
Başımı belli belirsiz sallarken Kaan üzerindeki askeri kamuflajını çıkardı. Çelik yeleği ve yeşil kazasıyla kalan Kaan kamuflajını bana uzattı. Beynim idrak yetisini kaybetmiş olmalı ki yalnızca baktım.
"Giyin, tir tir titriyorsun." Sözünü ikiletmeden kamuflajı elime alıp bir kolumdan geçirdim. Yavuz'un kalbinin hemen altında olan yarısını diğer elimle bastıracakken Kaan elimi çekti ve kendisi bastırdı. Kanlı elim Kaan'ın kamuflajını da mahvederken helikopterin sesini duydum. Karaya fırlamış balığın suya kavuşması gibi sevince boğulurken helikopter bize iyice yaklaştı. Soğuk hava, helikopterin pervanesiyle buluşunca etraf buz keserken, helikopterden sedye indirdiler. Hızlı hareket eden askerler Yavuz'u hemen sedyeye alıp daha da hızlı bir şekilde helikoptere bindirdiler. Ben nerede miydim? Her an Yavuz'un yanındaydım. Her adımda yanında olacaktım...
Yavuz niye önüme atladın ki?
Hayatımda ilk kez helikoptere binmek beni korkutsa da Yavuz'un durumu bunu baskıladı. Hızlı ve stresli bir yolculukla Türkiye'ye vardığımızda bizi ambulans karşıladı. Daha da stresli bir yolculukla hastaneye vardığımızda midemin bulandığını hissettim. Bulanan midem, dönen başıma eşlik ederken ayaklarımın beni taşıyamayacağını fark ettim. Sonrasıysa karanlıktı...
***
Gözlerimi araladığımda ilk birkaç saniye nerede olduğumu idrak edemedim. Etrafıma kısa bir bakış atarken başımın ağrıdığını fark ettim. Muhtemelen baylınca başımı bir yere vurmuştum. Ancak bunların hiçbiri umurumda değildi. Ben yalnızca Yavuz'u görmek istiyordum. Ayağa kalkmaya çalışınca uyandığımı fark eden babam ve gözlerini telefondan ayıran Ada yanıma geldi.
"Kızım?"
"Kuşum iyi misin?"
İkisine de cevap vermeden serumuma yöneldim. Eliyle beni durduran Ada'ya "Yavuz?" dedim.
Neredeydi Yavuz, durumu iyiydi değil mi?
"Kuşum benim Yavuz ameliyatta hâlâ."
"Onu görmem gerek!" dedim tekrar serumuma yönelirken. Bu kez babam engel olunca "Baba elini çek, nolur elini çek." dedim.
"Bir yere gitmiyorsun Nazelif."
"Yavuz'u göreceğim baba!"
"Bir yere gitmiyorsun dedim!" diyen babam beni uzandırmaya çalışırken devam etti. "Bir de gidip onu görecekmiş."
"Baba önüme atladı." dedim babama güç getirmeye kuvvetim yetmezken.
Babamda en ufak bir ifade değişimi olmazken söze girdi. "Zaten onun yüzünden kaçırıldın, uzan."
Babamın bu sözüyle gözlerim iyice açılırken "Kızın şu an yaşıyorsa Yavuz sayesinde." dedim.
"Kızım ölümle burun buruna gelmişse Yavuz sayesinde!" Gerçekten babama inanmıyordum. Benim babam bu kadar acımasız değildi.
"Bu kadar acımasız olamazsın baba!"
"Kuşum Tahsin amca sana korktu sadece, ondan öyle." Ortamı yarıştırmak isteyen Ada'yı dinlemek yerine bir kez daha serumuma yeltendim ve bu sefer serumumu çekebildim.
"Konu benim kızımsa acımasız da olurum." diyen babam kapının önüne geçip gitmeme engel olmaya çalışınca Ada tekrar söze girdi. "Tahsin amca lütfen bak birlikte gideceğiz ve hemen döneceğiz lütfen."
"Kızımın o adamın yanında olmasını istemiyorum." Babamın sözüyle sinirle bir gülüş attığımda Ada tekrar söze girdi. "Tamam, ama şu an sağlık bu amcam. Yapma, Nazelif durmaz burada, biliyorsun."
İkilemde kalan babamın bu yüz ifadesini görünce ellerim yanaklarına gitti. "Hani benim merhametli babam?"
Benim gibi babam da yanaklarımı kavrarken "Konu sen olunca merhametimden bile vazgeçerim." dedi.
Akan gözyaşlarımı usulca silerken "Babam!" dedim. "Sadece durumuna bakacağım. Benim yüzümden bu hâldeyken bana engel olma lütfen."
Yine ikilemde kalan babam en sonunda başını sallarken kapının önünden de geri çekildi. Ona minnetle bakıp kapının kulpunu aşağı indirdikten sonra Ada'yla birlikte odadan çıktık. Dönen başımın izin verdiği ölçüde hızlıca koşarken çabucak ameliyathaneye ulaştım. Kapıda bekleyen onlarca asker arasında Kaan'ı aradı gözlerim. Gördüğümde yanına doğru adımladım. Fazlasıyla telaşlı olan Kaan yere çökmüş, başını ellerinin arasına almıştı. Yanına birilerinin geldiğini fark edince başını yukarı kaldırıp bize baktı. Hızlı bir şekilde ayağa kalkarken tam yanına ulaştık.
"Kaan ne olur bana iyi olduğunu söyle!" dediğim an Kaan'ın gözleri ameliyathane kapısına döndü. "İyi olacak merak etme. Şu an için durumu kritik falan diyerek saçmalıyorlar da. Ama Yagıçımı benden iyi tanımıyorlar. Yagıçım iyi olacak."
Hâkim Bakış Açısı
Kaan'ın yanından ayrılan Nazelif içeri girecek olan hemşirenin yanına doğru yürüdü. Nazelif'i ilk defa böylesine bitkin gören hemşire adımlarını yavaşlatırken "Buyurun hocam?" dedi.
"İçeride Asaf Hoca var değil mi?" Nazelif'i başıyla onaylayan hemşire "Evet hocam." diye devam etti.
Hemşirenin elindeki giriş kartını alan Nazelif kapıyı açıp içeri girerken Kaan ve Ada arkasından seslendi. Ancak Nazelif çoktan dezenfe odasına geçmişti.
***
Yeşil...
Her yerin yemyeşil olduğu bir yol. Ormanı andırıyordu ancak orman değildi. Bahçe desen, o da değildi. Sisli, puslu yeşil bir yol...
Her yerde yeşil kuşlar vardı. Ağaçların üstünde yeşil meyveler, yerlerde yeşil papatyalar vardı. Yeşil papatya mı? Bu da neyin nesi dedi Yavuz kendi kendine ve ıssız yolda yürümeye devam etti. Taşların olduğu yeşil çimenli yolda yalın ayak yürüyordu ancak canı yanmıyordu.
Neden aklına şehit arkadaşı Halim'in geldiğini bilmiyordu. Bu yolda ne işi vardı, onu hiç bilmiyordu. Kimi bekliyordu, Halim neredeydi, hiçbir şey bilmiyordu. Tek bildiği çok huzurlu bir yol oluşuydu. Güzeldi güzel olmasına ama aklında hep sevdikleri vardı. Sahi onlar neredeydi?
"Yavuz'um?"
Bu sesi tanıyordu Yavuz. Bu ses, şefkatli ellerin sesiydi. Bu ses, merhametli kalbin sesiydi. Bu ses, acının sesiydi. Bu ses, sessizliğin sesiydi. Bu ses, annesinin sesiydi. Babası yüzünden acı yaşayan annesinin sesi bu kez acılı değildi. Babası yüzünden her daim sessiz kalan annesi eskisi gibi Yavuz'um demişti.
"Anne?" dedi Yavuz sesin nereden geldiğini bilmediği için.
"Arkandayım oğlum. Hep olduğu gibi, bir adım arkandayım." Annesinin sözüyle hızlıca arkasına döndü Yavuz. Güzel annesini ne de özlemişti. Bu güzel yüzü görmek için nelerini vermezdi ki...
Annesine doğru bir adım attı Yavuz. Elini tutarken yere çöktü. Annesinin elini öpüp koklarken, çöktüğü yerden söze girdi. "Anne ben çok yoruldum."
"Neyden oğlum?" dedi bacağına yaslı olan oğlunun başını okşayan Naciye Hanım.
"Onlar beni çok yordu anne. O adam ve karısı beni çok yordu. Anne bana hiç acımadılar." dedi küçük çocuktan farksız olan Yavuz annesinin dizlerine yaslanırken.
Babası ve üvey annesinden bahseden Yavuz sözlerine telaşla devam etti. "Anne Halit Komutanım beni bulmasaydı ben o adamı bıçaklamaya gidecektim. O gün, on dokuz yaşındayken oldu bunların hepsi anne. Kimse bana inanmadı."
"Ama oğlum şimdi onlar yok. Sen koca asker oldun." dedi Naciye Hanım.
"Onlarla aynı dünyadayım ve hâlâ beni suçlu görüyor o adam. Anne buna nasıl katlanılır? İnsan öz babasından nefret eder mi anne! Ben..." durdu Yavuz. Uzun bir nefes çekti ciğerlerine. O an fark etti buranın kokusunu. Hoş koku burun deliklerinden çıkarken devam etti. "Ben senin yanına gelmek istiyorum."
"Daha erken oğlum." dedi Naciye Hanım da Yavuz gibi yere çökerken.
Annesinin yanaklarını kavradı Yavuz. Babasının attığı yumruğun izi hâlâ annesinin yanağındaydı. "Annem!"
"Söyle evladım?"
"Ne olur bana engel olma. Bana engel olma da beni yanına al." diyen Yavuz tekrar annesin elini öperken devam etti. "Burada kalmak için bir sebep bulamıyorum anne."
Başını salladı Naciye Hanım. Ayağa kalkıp elini Yavuz'a uzattı. "Hadi yürü o zaman."
***
"Hastanın nabzı duruyor hocam!" Nabzı düşen Yavuz'a bakan uzman hemşirenin ardından kanamaya müdahale eden doktor konuştu. "Hocam hastayı kaybediyoruz!"
🍀
Merhaba canlar.️❤️
Nasılsınız?
Bölüm kısa ama art arda iki bölüm attım:)
Hoşça kalııın.
Instagram: marsel.000000
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |