
Oy ve yorum işi sizin için çok zor olmamalı değil mi ballar? Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Sizinle birlikte kendini geliştirmek isteyen bir yazarınız var. :)
KEYİFLİ OKUMALAR
🍀
Kanın beynine sıçradığını hisseden Nazelif doktorları rahatsız etmemek adına içine içine ağlarken doktorlardan biri kalp masajı yapmaya başladı.
"Yavuz lütfen bırakma kendini, Yavuz!" Nazelif için dünya karardı dediğimiz noktadaydık. Bir kez daha ayakları onu taşıyamazken, buna daha fazla direnmeyip vücudunun yere yığılışını izledi. Sonrasıysa tekrar ve tekrar karanlıktı...
Annesinin elini tutmak için ileri giden Yavuz önüne çıkan Nazelif'le şaşırmadan edemedi.
"Nazelif?" dedi şaşkın olduğu her hâlinden belli olan sesiyle. "Senin burada ne işin var?"
Titrek sesiyle konuşmaya başladı Nazelif. "Bir yere gitme diye geldim."
"Gitmem gerek Nazelif annem bekliyor." diyen Yavuz etrafa baktı annesini bulmak için. Az ileride onu bekleyen annesini görünce gülümseyip, annesinin gülümsemesine karşılık verdi.
"Olmaz Yavuz şimdi gidemezsin."
"Burada kalmak için bir sebep bulamıyorum Nazelif. Belki de yediğim haltların telafisi erken ölmem olacak." diyen Yavuz, Nazelif'in karşısında istemsizce utanmıştı.
"Onlar için zaten bana hesap vereceksin ve seni affedeceğim."
"Ya beni affetmezsen?"
"Affedeceğim affetmesine ama kolay olmayacak. Benden çok çekeceksin." dedi Nazelif sona doğru gülümserken. Yavuz da Nazelif gibi gülümsedi. "Senden gelecek her şey kabulümüz."
"O zaman gitme Yavuz."
Tereddütte kaldı Yavuz. Bir annesine baktı, bir Nazelif'e. Gitse miydi annesinin huzurlu kollarına, yoksa Nazelif'in elini mi tutmalıydı...
"Anne?" dedi Yavuz küçük bir çocuk seslenişiyle.
"Söyle oğlum." dedi annesi bir adım ötedeyken.
"Nazelif kalmamı istiyor ve sanırım-" Utana sıkıla devam etti. "Kalmak için bir sebebim var."
"Git oğlum, ay parçasına git."
"Anne kalsam üzülür müsün?"
"Üzülmem evladım. Sen çok yaşa olur mu?"
"Elini öpebilir miyim?" diye sordu Yavuz bu kez de.
"Öpersen bırakamazsın evladım. Hadi sen ay parçasının elini tut."
Annesinin sözüyle tekrar Nazelif'e döndü Yavuz. Uzun boylu olmasına rağmen kendi yanında küçük bir ay parçasını andırıyordu. Sarı saçlarıysa güneşin ışınları gibiydi. Nazelif aynı anda hem gündüz gibi parlak, hem de gece gibi güzeldi. "Nazelif?"
"Efendim Yavuz?"
"Aynı anda hem gece, hem de gündüzsün." Yavuz'un sözüne güldü Nazelif. "Bir rüyada gibi konuşuyorsun?"
"Rüya olamayacak kadar gerçeksin, güzelsin Nazelif. Yeşil harelerine bakmak yeter senin rüya olmayışını anlamak için."
"O zaman elimi tut da gidelim." diyen Nazelif elini uzatınca ince ve narin ellere baktı Yavuz. Uzun parmaklar ve narin el kendi eli yanında küçücük gözükürken "Beni affedecek misin?" diye sordu.
"Affedeceğim."
"Söz mü?"
"Söz." Nazelif'ten sözünü alan Yavuz uzatılan eli koca eliyle tutup derin bir nefes aldı ve son kez annesine bakıp Nazelif'le birlikte adımlamaya başladı.
"Hocam kardiyopulmoner resusitasyon başarılı, hastanın kalbi yeniden atıyor!" Doktorun sözüyle ameliyat hocası defibrilatörü yana bırakıp ameliyata kaldığı yerden devam etti ve uzun bir ameliyat sonrası Yavuz odaya alındı.
Nazelif'ten
Gözlerimi araladığımda bu kez nerede olduğumu biliyordum. Baktığım hastane odasının tavanından gözlerimi ayırıp etrafa bakındım. İlk gözüme Ada çarparken "Ada?" dedim.
Ada ânında yanıma gelirken ağrıyan başımı tutup yerimde doğruldum. Muhtemelen düşünce çarptığım başım fazlasıyla ağrıyordu. Ama şu an başımı düşünmeyecek kadar Yavuz'u merak ediyordum. En son kalp masajı yapılıyordu ve sonrası karanlıktı.
"Nazom iyisin değil mi?"
"Ben iyiyim. Yavuz'un da iyi olduğunu söyle." Her ne kadar rahat konuşmuşsam da Ada'nın vereceği cevaptan çok korkuyordum. Yavuz hayatını kaybetti dese ben ne yapardım...
"Merak etme kuzum normal odaya alındı bile." Ada'nın sözüyle tuttuğum nefesimi serbest bırakıp derin bir nefes daha aldım. Fazlasıyla rahatlamışken "Babam nerede?" diye sordum.
"Lavaboya gitti."
"Ada." dedim masumca. "Beni Yavuz'a götür."
"Kuzum ama biraz dinlenmelisin. Hem Tahsin amca-"
"Ada beş dakika hadi." dedim bir kez daha serumumu kelebeğinden ayırırken.
Benim zorlamamla bunu kabul eden Ada muhtemelen babamdan yiyeceği fırçayı düşünürken ben kapıya varmıştım bile. "Hadi Ada." diyerek Ada'nın hızlanmasını isterken odadan çıkmıştık bile. Ada'nın öncülüğünde hızlı hızlı geçtiğimiz hastane koridorları sonrası altı yüz on numaralı odanın önünde durduk. Kapıdaki iki asker içeri girmemize izin vermeyip kapıyı araladı.
"Kaan komutanım burada iki bayan var." diyen askerin ardından kapıya gelen Kaan bizi görünce "Lan oğlum bayan değil bayan değil." dedi.
Kaan'ın moralinin yerinde olması Yavuz'un iyi olduğuna işaretken hızlıca içeri adımladım. Yavuz'u görmemle gözyaşlarım yanağıma doğru hücum edercesine akarken Yavuz'un sesini işittim. "Ağlama şöyle, iyiyim."
Kalbinin hemen altındaki ve kolunu da kapsayan sargının üzerindeki beyaz örtüyü düzelten Tuna önümden çekilince Yavuz'un yanına adımladım. Yer yer morarmış yüzü bitik yüz ifadesiyle tamamlanmışken "Özür dilerim." dedim.
"Sen neden özür diliyorsun?" Yerinde doğrulmaya çalışırken devam etti. "Benim yüzümden kaçırıldık."
Kaan sözü devraldı. "Hayır Yagıçım tüm suç benim. Ben de kaçırılabilirdim ama itler beni kaçırmak yerine seni ve Nazoyu kaçırdı."
Kaan'ın Nazo demesi gözyaşları içindeki beni ve odadaki herkesi güldürürken Yavuz sözlerine devam etti. "Otursanıza."
Babama yakalanmadan buradan çıkmamız gerektiği için hızlıca söze girdim. "Bizim gitmemiz la-"
Sözüm odanın kapısının açılmasıyla yarıda kesilirken içeri girenin babam olduğunu gördüm. Tüm heybetiyle içeri giren babam beni bile korkuturken sinirli babamın yanına adımladım.
"Odana yürü Nazelif!" Babamın sert sesi beni dondururken tatsızlık çıkmasın diye yürümeye başladım. Tam o an babam yine konuştu. "Seninle sonra görüşeceğiz üsteğmen!"
Babama hayretle bakarken Yavuz'un sesini işittim. Gözlerim Yavuz'u bulurken çenesini kastığını fark ettim. Buna rağmen sakince söze girmişti. "Hayhay."
Hâkim Bakış Açısı
Nazelif, Ada ve Tahsin Albayın odadan çıkmasıyla ağzı açık kalmış Kaan söze girdi. "O neydi lan?"
"Neyin siniri tam olarak bu?" dedi Tuna da şaşkınlığını gizleyemeden.
"Bu nasıl bir üslup." dedi Selim de bu duruma fazlasıyla sinirlenmişken.
"Daha bu ne ki!" dedi Yavuz sinirini bastırmaya çalışırken.
"Abi şöyle düşün..." diyen Kaan, Yavuz'un yanı başındaki sandalyeye otururken devam etti. "Kayınbaba ya, ondan öyle."
"S*ktir et böyle kayınbaba mı olur?" diyen Tuna hızlıca devam etti. "Adam kızının önüne atlamış, dediğine bak."
"Herkes senin baban gibi değil abi." dedi Selim.
"Yagıçı git döv de bana, senin için döverim." diyen Kaan ciddi ciddi Yavuz'dan onay beklerken Tuna söze girdi. "Tabancanı ve kimliğini bırak da öyle git."
Tabancasını çıkarmaya çalışan Kaan askerlikten atılmayı anlamamışken Selim söze girdi. "Abi ne yapıyorsun, atılmayı göze mi aldın?"
Tabancasını geri yerine koyan Kaan jetonunun geç düşmesine bozulurken tekrar Yavuz'a döndü. "Sen ne dersen o Yagıçım."
Kaan'ın Türk filmlerini andıran sesi Yavuz'u bir tık da olsa güldürürken yavaşça yerinde doğruldu. Bu hareket canının yanmasına sebep olurken Tuna, Yavuz'un yapmak istediğini anlayarak sırtındaki yastığı düzeltti. Tuna'nın omuzuna iki kez vuran Yavuz yanan canıyla sözlerine başladı. "Ben sıkıldım evime gitmek istiyorum."
"O konuda bir şey yapamayız komutanım. Feyza yenge sordu doktorlara; üç gün kadar buradayız." Selim'in sözüne kulak asmayan Yavuz net bir dille söze girdi. "Sadece bir gün burada kalırım!"
"Hele sen şu günü atlat Yagıçım, yarına bakarız." Kaan'ın sözü bitince Yavuz biraz duraksadı. Aklına Nazelif gelmişti. Tüm hücreleri onu düşünüyordu.
"Kan?" dedi düşünceleri arasında.
"Buyur abim?"
"Nazelif iyi gözüküyordu da ama yine sen bir iyi olduğunu öğren bana."
"Hiç merak etme Yavuz abi, Kan abim onu da araştırdı." Selim'in sözünü Kaan devraldı. "Evet Yagıçım sen sorarsın diye ben Nazelif'e takılan serumun kilosuna kadar her şeyi öğrendim."
"Feyza da dedi abi, Nazelif gayet iyi." Tuna'ya başını sallayan Yavuz koluna takılı seruma tip tip bakarken söze girdi. "Bari bir tur atalım. Bu nedir uzan uzan!"
"Farkında mısın bilmiyorum Yagıçım ama sen kurşun yedin."
"İlk değil." dedi Yavuz yarım ağız.
"Kalbinin altına ilk kez yedin." diyen Kaan aklına gelenlerle sırıtarak devam etti. "Kalbine de yedin gerçi."
"O nasıl oluyor, yine ne b*kluk var o dilinde?" dedi Yavuz, Kaan'dan gelecek o özlü sözü beklerken.
"Kalbine de Nazelif atış yaptı ve anlaşılan on ikiden vurdu."
"Vurdu valla..." dedi Yavuz inkar etmek yerine aklından geçenleri söylerken.
"Eee ne zaman açılacaksın komutanım?" Tuna'nın sözüyle başını iki yana salladı Yavuz. "Açılmaya gerek yok. Her şey ortada değil mi?"
"Ama bunun bir adı olmalı abi." diyen Selim'in bu tarz şeyleri bildiğini bilmiyordu Yavuz. "Sen hayırdır, aşk uzmanı mısın sen?"
"Yok abi estağfurullah. Sadece Nazelif açısından düşününce böyle olmalı diye düşündüm." Selim'in kendini kurtarmak adına sarf ettiği sözcükler Kaan tarafından bir bir püskürtüldü. "Lan sen aşkı da mı biliyorsun aşık Selim?"
"Ne aşkı abi, benim tek aşkım vatan! Ne aşkı!" dedi Selim aşkını gizlemek adına sinirle. Ortaya çıkmamalıydı aşkı. Sevdiği kadın, tim tarafından bilinmemesi gereken biriydi. O aşkını kalbinde yaşardı; tek başına yaşardı.
"Tamam lan sakin ol." dedi Yavuz, Selim'in bu çıkışına anlam verememişken.
"Kusura bakma komutanım." dedi Selim âni çıkışını baskılarken.
Herkes kendi hâlinde suspus otururken odanın kapısı açıldı. İçeri giren Feyza Hemşire yoğun işi arasında timin yanına gelecek fırsatı bulduğu için sevinçli bir yüz ifadesine sahipti. "İyi misin Yavuz abi?"
"İyiyim Feyza sağ ol." Yavuz konuşurken Feyza da Yavuz'un serumunun hızını kontrol etti. Doğru oranda olduğunu görünce serumun kablosunu bırakıp time döndü. "Siz iyi misiniz?"
"İyiyiz yenge." dedi Kaan ve Selim aynı anda.
"Biz iyiyiz canım. Aklın bizde kalmasın." dedi Tuna sevdiceğine güzel güzel bakarken.
Tuna'ya tebessüm eden Feyza tam çıkmaya hazırlanırken Tuna, Yavuz'dan dışarı çıkmak için sessizce izin istedi. İçinden 'Çık oğlum bana ne.' diyen Yavuz bunu dışa yansıtmadan başıyla onayladı. İznini alan Tuna, Feyza'nın ardından odadan çıkıp hastane koridorunda Feyza'nın elini tuttu. Bu durum Feyza'nın utanmasına sebep olurken "Aşkım biri görecek." dedi.
"Görsün aşkım, niye ne yapıyoruz ki?" diye soran Tuna sevdiğiyle birlikte yürürken Feyza aniden bir odaya saptı. Elini tutan Tuna da ardından adımlarken Feyza hızlıca söze girdi. "Ben utanıyorum, biliyorsun."
"Onu biliyoruz." diyen Tuna sevdiğinin yanağını kavradı. "Baksana al al olmuş yanakların."
"Özür dilerim böyle olduğum için." dedi Feyza üzgün sesiyle.
"Ben nişanlımın utangaç hâlini de seviyorum sevgilim." diyen Tuna, Feyza'nın al yanağına en küçüğünden bir öpücük bırakıp geri çekildi. Bu durum Feyza'nın tebessüm etmesine sebep olurken bu kez sözü Feyza devraldı. "Yok mu bugün şiir?"
"Olmaz olur mu?" dedi Tuna da Feyza gibi gülümserken.
"Mis kokular dökülmüş siyah saçlarına," Feyza'nın bir tutam saçını tuttu. Elinde döndürürken devam etti. "Siyah çiçekler dökülmüş al yanağına." Elini tekrar yanağına yerleştirirken büyükçe gülümsedi. "Siyah çiçekler olmaz sanma; ben oldum sana âmâ..."
"Ya Tuna ama." dedi Feyza yanağındaki eli kavrarken.
Elini tutan Feyza'nın gözlerine bakan Tuna tebessümüyle söze girdi. "Sevdiği yanında." Alnından öptü Feyza'nın. "Komutanı bulunmuş." Gülümsedi. "Tim toplanmış." Nefesle doldurdu ciğerlerini. "Tuna daha ne ister..."
Nazelif'ten
Hastaneden taburcu olduğumdan bu yana babamla konuşmuyordum. Açıkçası bu ayıp etmekten de fazlaydı. Bir kere benim kalbimi kırmıştı ve kolay kolay da affetmeyi düşünmüyordum. Eve geldik geleli babam da benimle konuşmuyordu. Ona kızgın olduğum için o da bana kızgındı. Ama ben babamın bana kızmasını gerektirecek en ufak bir şey bile yapmamıştım.
Daha önce böylesine bir konuşmama durumu yaşamamıştık. Bu ilkti ve çok haklı bir sebeptendi. Yani Yavuz kim olursa olsun babam yaralı biriyle tehdit edercesine konuşmamalıydı. Evet, Yavuz'u sevmiyor olabilirdi ama Yavuz benim önüme atlamıştı, önüme!
"Nazom ne düşünüyorsun kaç dakikadır?" Ada'nın sözüyle düşüncelerimden sıyrılıp ne dediğini algılamaya çalıştım. Üstün çabama rağmen anlayamayarak "Hı?" dedim.
"Ne düşünüyorsun kaç dakikadır?" dediğinde bu kez onu anlamıştım. Uzandığım yatağımda biraz doğrulup konuşmaya başladım. "Babamın yaptıklarını düşünüyorum."
"Hiç düşünme, çıkamazsın işin içinden." Ada'nın haklı sözlerine başımı sallarken "Yavuz?" diye sordum.
"Ne Yavuz?"
"Yavuz kaç gün hastanede kalacak? Kaan bir şey dedi mi?"
"En az üç gün oradalar." Ada'nın sözüyle başımı salladım ve hızlıca söze girdim. "Ada çayım ben işe başlamak istiyorum."
"Saçmalama kuşum en az bir hafta dinlenmelisin. Sen neler yaşadın!"
"Biliyorsun evde kalsam kendi kendimi yiyeceğim. En azından işte uğraş var."
"Valla kuzum sen bilirsin ama baban izin vermez. "Ada'nın sözüne gözlerimi devirip "İzin almayacağım ki." dedim.
"Valla izin al ya da alma. Tahsin amca çok katı."
"Ne kadar katı olursa olsun, ben bir süre babamı dinlemeyeceğim." dedim kısık sesimle. Babam yan odadaydı ve şimdilik tatsızlık çıkarmak istemiyordum. Ama tatsızlığın âlâsını çıkaracağımı da söylemeden geçemezdim.
"Bize iki asker koruma bile ayarladı. İşleri çok ciddiye bindirdi." Ada'nın sözlerine hayret edip, azıcık hak verip, söze girdim. "Bilmiyorum ya bir yerde haklı ama çok yerde de haksız. Ben ne yapacağım babamla?"
"Ben de anlamadım kuzum. Tahsin amcanın sevmediğine olan kinini biliriz ama Yavuz ona bir şey yapmadı ki. Evet biraz ters konuşuyor ama hepsi bu. Bunun için bu kadar sert olunmaz."
Ortada bir şey yokken babam böylesine sert olmamalıydı. Kızının etrafında bir erkek var diye düşünüp sinir oluyorsa anlardım belki ama babam böyle biri değildi ki. Benim daha önce bir sürü arkadaşım vardı ve hiçbirine böyle davranmamıştı. Acaba büyüdükçe duygu durumu mu değişmişti?
"Ada?" dedim düşüncelerimi dile getirmek adına. Ancak Ada cevap veremeden telefonum çaldı. İkimizin gözleri aynı anda telefonuma dönerken arayanın Yavuz olduğunu gördüm. Elime alıp Ada'ya döndüm. Tam konuşacaktım ki Ada leb demeden Çorum'u anladı.
"Merak etme kuzum, Tahsin amca bende." diyerek yatağımdan kalkan Ada kısa sürede de odamı terk edince gözlerim telefonuma döndü. Kısa sürede açıp kulağıma yaklaştırınca Yavuz'un sesini işittim.
"Nazelif?" Sesi yorgundu. Sesi fazlasıyla yorgun ve halsizdi. Bir de benim yüzümden yara aldığı aklıma gelince gözyaşlarımı tutamadım. Gözyaşlarıma esir olunca bu kez de aklıma daha çok yeni yaşadıklarımız geldi. Biz neler yaşamıştık...
Filmlerde, dizilerde gördüğüm; kitaplarda okuduğum, sadece olay diye nitelendirdiğim anları kanlı canlı yaşamış ve bir olaydan ibaret olmadığını anlamıştım. Resmen ölümle burun buruna gelmiştik. Oradan kurtulacağıma olan inancım tamamıyla bitmişti. İşte buraya kadar demiştim. Her şey son buldu demiştim.
Ölmedik...
Demesi kolay gelen bu bir kelimeyle burun buruna kalmak nasıl bir şeydi biliyor muydunuz; sanki büyük bir okyanusta küçük bir buz parçasının üzerinde kalmak gibiydi. Az mı geldi? O zaman tren raylarının üzerindesiniz ve hareket edemiyorsunuz. Bağırmak istiyorsunuz ancak sesiniz çıkmıyor. Bir de bunu düşünün...
Aslında bunu anlatabilecek kelimeler, cümleler yoktu. Yaşadıklarını bir sen anlardın, bir de Allah bilirdi. Ha bir de yanında değer verdiğin biri varsa o zaman o ölüm kelimesi daha da korkutucu geliyordu. Hele bir de önüne atlamışsa...
Bunun acısı vicdan azabından kat kat fazlaydı, vicdan azabından bambaşkaydı. Zaten o azap seni esir almıştı almasına ama ortada bir şey daha vardı. İsmini bilmediğim bir duygu vardı. Beni iliklerime kadar yoran ama onunla yaşıyormuşum gibi hissettiğim duygu.
Bu duygunun adını bilmememi bozulan duygu durumuma ithaf ederken "Yavuz?" dedim.
Burnumu çekmiş olmamdan ağladığımı anlamış olmalı ki "Ağlama." dedi.
Acı dolu çıkan sesine acı dolu çıkan sesim eşlik etti. "Ya benim yüzümden ölseydin?"
"Ya benim yüzümden sen ölseydin? Ben ne yapacaktım Nazelif? Acımı hangi dağ yüklerdi omzuna? Hangi dağ kaldırırdı Yavuz'un yanan kalbini!"
Ya benim küçük kalbim ne yapardı? Küçücük kalbim bu büyük acıyla nasıl baş ederdi? Hangi koca dağın altında ezilirdi?
"Senin yüzünden ben vurulmadım. Benim yüzümden sen vuruldun." dedim bir kez daha burnumu çekerken. Elimle yanağımı kaşındıran gözyaşlarımı silip devam ettim. "Burada kendini suçlu görmesi gereken biri varsa o da benim."
"Ortada kendini suçlu görmesi gereken biri olmasın Nazelif. Olursa dibine kadar ben suçlu olurum. O terörislerin hepsinin derdi benimle. Bu yüzden birbirimizi suçlu görmek yerine sohbet etmeye ne dersin?"
"Olur." dedim azalan yaşları temizlerken.
"O zaman söyle bakalım ne zaman yemeğe çıkıyoruz?"
"Neden ki?"
"Bilmem, seninle yemek yemek istiyorsa canım."
"Bunun için önce iyileşmen gerek Yavuz Mert Cihangir."
"Bir daha desene."
"Ne diyeyim?"
"Yavuz Mert Cihangir desene."
"Yavuz, Mert, Cihangir." dedim her kelimeyi ayrı ayrı baskılayarak. İstemsizce sırıtırken Yavuz'un da güleç olan sesi geldi. "Nazelif?"
"Efendim?"
"Nazlı Elif..."
Arkadaşlar içim gitti de.
Bir dakika iç ses, içini dışını karıştırma şimdi!
"Efendim?"
"Sen çok başkasın Nazelif. Hastane odasında yatmak fikri senin o kapıdan içeri gireceğin düşüncesiyle bana cazip geliyor. Hasteneyi sevmeyen ben, burada kalmak için can atıyorum. Aramızda kalsın ama ben hastaneyi çok seviyorum."
🍀
Bu sana aşığım demenin başka bir versiyonu değil mii?
Bu kez ekşınlı bir son yokk. :)
Yeni bölümde görüşmek üzere, hoşça kalınn
Instagram: marsel.000000
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |