

KEYİFLİ OKUMALAR
🍀
Odadan çıkan Nazelif'in ardından Yavuz'a telefon geldi. Arayan Halit Komutandı. Bekletmeden aramayı cevaplayıp karşı tarafı dinledi. "Odama gel Yavuz!"
"Emredersiniz komutanım." diyen Yavuz, Çakır'ın başını okşayıp "Hemen geliyorum tamam mı oğlum?" dedi ve masaya geri bıraktığı telefonunu tekrar eline alıp odanın çıkışına yürüdü. Kısa sürede Halit Komutanın odasına varıp kapıya vurdu. Gel komutunu duyunca içeri girdi ve baş selamı verdi.
"Bu akşam şehit yakınları için bir taziye verelim burada. Sonrasında zaten göreve gideceksiniz. Yolunuz Tendürek'e kadar varacak."
"Siz nasıl uygun görürseniz komutanım." diyen Yavuz yarasını fark ettiği andan beri komutanı görmesin diye elini üzerine örtmüştü. Ancak Halit Komutanın görmemesi mümkün değildi. "O elini bir çek bakalım."
Elini çeken Yavuz "Önemli bir şey değil komutanı-" dedi ancak cümlesini tamamlayamadan Halit Komutan konuştu. "Hemen şimdi hastaneye gidiyorsun. Akşamki organizasyonu Kaan Teğmen halledecek."
"Komuta-" Bir kez daha Yavuz'u bölen Halit Komutan "Gideceksin bitti." dedi ve çekmeceden bir kağıt çıkarıp hızlıca yazmaya başladı.
'Üsteğmen Yavuz Mert Cihangir hastanemizde tedavi gördü. Doktor imza & kaşe.'
Kağıdı Yavuz'a uzatıp söze girdi. "Bunu doktora imzalat, kaşeyi bassın. Yoksa gidip gitmeyeceğin belli değil."
"Komutanım." dedi Yavuz yapmayın der gibi.
"Nedir bu hastaneyi sevmemen anlamadım gitti." diyerek ellerini iki yana açtı Halit Komutan.
"Basıyor komutanım. Ben iki dakikada evde hallederdim." dedi son bir ümitle Yavuz.
"Gidiyorsun asker!"
Hazır ola geçen Yavuz "Emredersiniz komutanım." dedi ve baş selamı verip odadan çıktı.
Belki de yollar kesişmeliydi; belki de yollar kesişecekti...
Hızlı bir şekilde hastanenin yolunu tutan Yavuz planını yapmıştı bile. İşler rayında giderse her şey tereyağından kıl çeker gibi olacaktı. Sadece boş bir oda bulması lazımdı.
Hızlıca hastaneye varan Yavuz bir bir kapıları tıklatıp içerideki doktorlara selam verip geri kapattı. Dört odadan sonra beşinci odayı tıklattı ve kapı açılmadı. Kilitli kapıyı yol üzeri tuhafiyeden aldığı tel tokayla açmaya çalıştı. Ona bakan küçük çocuğu görünce gülümseyip "Benim odam, anahtarı evde unuttum." dedi. Çocuğun ailesi kolonun diğer tarafında olduğundan onu başka kimse görmedi. Stres altında çalışmaya alışık olan Yavuz kapıyı kısa sürede açıp içeri girdi. Kapıyı kapatıp çekmecelere yöneldi. Karıştırıp bir kaşe aradı ancak hiçbirinde bulamadı. Gözü en üstteki kilitli çekmeceye ilişmişken kapının açılacağını fark etti. Bu koca cüssesiyle bir yere saklanamayacağından; camlar da demirli olduğundan ayağa kalkıp yüzleşmeyi bekledi.
Kapı açılınca karşısında gördüğü kadınla büyük bir şok yaşadı. Karşısında duran kişi Nazelif'ti. Gözlerini kapatıp açtı ama yine Nazelif'i gördü. İnanamadı ayrıntılı baktı. Yeşil gözler, boyalı sarı saçlar, her zamanki montu, krem tokaları... Karşısındaki kanlı canlı Nazelif'ti.
Nazelif'in de Yavuz'dan pek farkı yoktu. İnanamadı bir türlü. Gerçek miydi bu yoksa Nazelif hayal mi görüyordu. Gidip dokunsa mıydı? Ya gerçekse ne yapacaktı? Simsiyah gözler, sakalsız yüz, çatık kaşlar; bir dakika, çatık kaşlar yoktu. Şaşkın kaşlar vardı. Yoksa hayal miydi?
İkisi de şaşkın şaşkın birbirine bakıyorken tesadüflere daha da inanır oldular. Bir daha görüşeceklerini pek sanmayan ikili şimdi yine karşı karşıyaydı. Hem de hiç olmayacak şekilde. Çünkü yollar kesişmişti bir kere.
"Ne işin var odamda?" diyerek ilk konuşan Nazelif oldu.
"Şansın böylesi." diyen Yavuz aslında içten içe sevinmişti. Ne de olsa Nazelif artık tanıdık doktordu. Belki de yardımcı olurdu. "Ben yaram için gelmiştim."
"Kapım kilitliydi?"
Cebindeki tel tokayı çıkardı Yavuz. "Pek zor olmadı."
"Dört doktor varken kilitli odaya girmen?" dedi Nazelif hâlâ büyük şaşkınlığıyla.
"Şimdi sen bir otur ben her şeyi anlatacağım." Bu Yavuz o Yavuz değildi. Bunu biliyordu ama suyuna gitmekte fayda vardı.
Söz dinleyen Nazelif hâlâ merak dolu gözlerle yerine geçerken Yavuz da kağıdı önüne bıraktı. "Eee?" dedi kağıdı okuyan Nazelif.
"Şuraya bir kaşe bir imza atar mısın?" Yavuz'un sözüyle kahkaha atmaya başlayan Nazelif "Seni kontrolle mi gönderiyorlar, bu kadar mı korkuyorsun çen doktorlardan?" dedi.
"Saçmalama kızım, biz bir şeyden korkmayız. Sadece tedavi sevmem."
"Neyse aç yaranı, ben de şunu imzalayayım." dedi Nazelif.
Yavuz yarasını açıyor gibi yapıp sedyeye doğru ilerlerken, Nazelif kaşe basıp imza attı. O an hızlıca dönen Yavuz kağıdı kapıp iki adım ilerledi. Hemen yerinden kalkıp Yavuz'un önüne geçen Nazelif "Hop hop nereye?" dedi.
"İşime." dedi Yavuz.
"Ver o kağıdı bana." dedi Nazelif.
"Çok geç." dedi Yavuz.
Nazelif bir hamle yapıp kağıdı almak istedi ancak Yavuz kolunu havaya kaldırdı. O an Yavuz'a çok yaklaştığını fark eden Nazelif seslice yutkundu. Çünkü burun buruna gelmişlerdi, bu yakınlık fazlaydı. Bu yakınlığa müptela olmuş Yavuz işin içinden nasıl çıkacaktı? Peki Nazelif ne yapacaktı; böylesi ilk kez başına gelmişti.
İkili de aynı anda geriye giderken birkaç saniye sessizce beklediler. Yavuz'un kapıya doğru adım atmasıyla tekrar ortam kızışırken Nazelif de cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı kilitledi. Tabii öncesinde Yavuz'un diğer elindeki tel tokayı aldı. Ama ikisinin de aklında hâlâ o an vardı.
"Çık çıkabilirsen." diyen Nazelif sinsi bir gülüş atıp devam etti. "Dişinle açmayı denesene."
Nazelif'in gayet keyifli hâline sinirle bakan Yavuz "O cebindeki anahtarı ya da tel tokayı bana ver." dedi.
İkisini de arka cebine bırakan Nazelif "Otur yarana bakacağım." dedi.
"İstemiyorum kızım zorla mı?" diye sordu Yavuz.
"Gerekirse zorla." dedi Nazelif. Hipokrat amcaya sözü vardı bir kere.
Deri ceketini sinirle çıkaran Yavuz altındaki askeri tişörtü de aynı hışımla çıkardı ve sedyeye oturdu.
Zafer kazanmış edasıyla gerekli malzemeleri almaya giden Nazelif malzemeleri hızlıca toplayıp Yavuz'a döndü. "O gün mü oldu."
"Cık." diyen Yavuz meraklı gözleri görünce devam etti. "Daha önce oldu, Münbiç'te."
"Geçmiş olsun." diyen Nazelif yavaşça bantlı sargı bezini çıkardı. Kanlı bez, eldivenini bile kanatmıştı. Yara kendini fazlasıyla salmış, âdeta bir lav gibi duruyordu. "Bıçak yarası mı?" diye sordu.
Başını sallayan Yavuz "Hem de komando bıçağı. Dikiş tutmaz." dedi.
"E bunda dikiş var?" Soru sorar gibiydi Nazelif'i sesi.
"Derin girmediği için." diyen Yavuz yüzüne pek de samimi olmayan bir gülüş ekledi. "Yoksa kan kaybından sizlere ömürdüm."
"Zaten kalbinin kıl payı altında." dedi Nazelif.
"Demek ki şehitliği hak etmedik daha." diyerek içerledi Yavuz.
Şehit dayısı geldi Nazelif'in aklına, gözleri doldu. Gülümsedi, o mutluydu...
"Komando bıçağının teröristte ne işi vardı."
"Onların işi bu, çalmak. Bıçak çalmak, hayat çalmak, toprak çalmaya çalışmak; başaramamak."
"Ağrıtıyor muyum?" diye sordu yarayı iyice temiz hâle getiren Nazelif.
"Çok." dedi Yavuz dalga geçen ses tonuyla.
"Bazen çok kırıcısın biliyor musun?" dayanamayarak haklı düşüncelerini dile getirdi Nazelif.
"Sen kırıcı görmemişsin kızım." dedi Yavuz.
"Birincisi, bana kızım deme; ikincisi, çok şükür çevrem hep nazik insan dolu." dedi Nazelif yeni bandı takarken.
"Nazik insanlarla sana mutluluklar, kızım!" diyen Yavuz ayağa kalkıp sedyedeki tişörtünü eline aldı. Ceketini de almak için arkasına dönünce, Nazelif kapanmış diğer yara izlerini gördü.
"Bunlar?" dedi, durdu.
"Pek önemli şeyler değil, sıkma canını." diyen Yavuz hızlıca tişörtü üzerine geçirdi. Önüne dönünce Nazelif'in gözlerinin bir kez daha dolduğunu fark etti. "Sen nasıl doktor oldun, sulu gözlü doktor mu olur?"
"Niye olmasın?" diye sordu yaşları silen Nazelif.
"Bilmem soğukkanlı olunmalı bence." dedi ceketini giyen Yavuz.
"Aynı senin gibi mi?" dedi Nazelif.
Yavuz'un telefonu çaldı o an. Arayan Kaan'dı, hemen cevapladı. Yanlışlıkla hoparlöre aldığı telefonun ardından Kaan'ın sesi işitildi. "Çok güzel iki kız buldum. Yarına ayarladım."
Telefonu hemen hoparlörden çıkaran Yavuz, Nazelif'e bakmaya çekinip devam etti. "Tamam."
Telefonu kapatıp Nazelif'e döndü. Gözündeki hayal kırıklığını görmesine rağmen devam etti. "Benim gibi soğukluk fazla."
"Çok fazla..." dedi Nazelif. Fazlaydı çünkü. Yavuz; fazlaca kabaydı, soğukkanlıydı, kırıcıydı. Sanki bunları kendine kalkan olarak kullanıyordu. Sanki bunlar olmasa yok olacakmış gibi hissediyordu. Kanayan yarasını böylece saklıyordu. İçindeki çocuğu bu şekilde güçlü tutuyordu. En merhametli adam, en soğuk gece gibiydi. En vicdanlı adam, en gaddar insan gibiydi. En iyi kalpli adam, kalbi yokmuş gibiydi.
Kalpsiz miydi Yavuz...
1 Hafta Sonra
Son eşyalarını da kutudan çıkaran Nazelif çalan telefonla işlerine ara verip aramayı cevapladı. "Babacığım."
"Güzel kızım." dedi karşı taraftaki Tahsin Bey.
"Vallahi baba nasıl yaptın bilmiyorum ama çok iyi oldu lojmana geçmek. Hem güvenlik hem de genişlik açısından süper." Çubuk krakerini yiyen Nazelif eve gururla baktı.
"Eee baban yapar kızım." Babasının bu cümlesinden sonra onu görmese de göz kırptığına emindi Nazelif. "Yaparsın tabii aslan babam."
"Senin için tayinimi oraya alacağım o olacak kızım."
Ağzına fırlattığı son krakeri de yerken konuştu Nazelif. "Vallahi dört gözle beklerim."
"Kızım kapatmam gerek, sonra ararım." Ve telefon kapandı. Alışmıştı Nazelif; asker kızı olmaya alışmıştı. Her an görevde olan babasına alışmıştı. Her an yalnız kalmaya alışmıştı Nazelif. Yapacak bir şey yoktu...
İşlerine geri dönmeye karar verip hızlıca etrafı temizlemeye koyuldu. Bu, yalnızlığını unutturan en iyi terapiydi. Etrafı silmek, kitap okumak, fazlalıkları toplamak; şu an yapacağı en iyi aktiviteler bunlardı.
Tüm işi bitince çöp poşetini eline alıp uzun koridordan geçti. Sokak kapısını açıp çöpü kovaya attı. O an asansörün bu kata geldiğini fark etti. Yeni komşularını merak ettiğinden biraz bekledi. Asansör kapısı açılınca içinden bir adet Yavuz, bir de kucağındaki yaralı Çakır çıktı. Bir kez daha büyük şok yaşayan Nazelif "Yok artık." dedi.
"Asıl sana yok artık." diyen Yavuz, Çakır'ı yere indirip devam etti. "Sen beni mi takip ediyorsun?"
"Aynen işim yok seni takip ediyorum."
"Senden şüphelenmeye başladım." dedi Yavuz.
"İnanmayacaksın ama ben de senden şüphelenmeye başladım." dedi Nazelif.
"Ne işin var benim evimin karşısında?"
"Burası benim evim." dedi kendi evini gösteren Nazelif.
"Severim böyle işi. Kim aldı seni buraya, asker bile değilsin." dedi Yavuz. Niye rahatsız olmuştu bilmiyordu. Nazelif'i her an görmek mi istemiyordu; yoksa her an görmekten mi korkuyordu. Duvarlarını yıkacağını mı biliyordu; yoksa ona bağlanmaktan mı çekiniyordu. Bu kadar kesişen yolu bir türlü hayra yoramıyordu.
"Albay kızıyım canım."
"Albay kızısın?" dedi büyük bir hayretle Yavuz. "Canım?" diye devam etti. Korkmakta haklıydı, değişiyor gibiydi.
Canım kelimesini duymamayı tercih eden Nazelif "Hem de Tahsin Albayın kızıyım. Tanıdın mı?" dedi.
Tanımaz mıydı Yavuz...
Tahsin Albay tüm doğuya nâmını duyurmuştu bir kere. Doğunun aslanı derlerdi ona. Gençken dillere destan ataklar yapmıştı ve yaşlanmasına rağmen emekliye ayrılmayıp şânına şan katmıştı. Şu ân ki tüm askerlerin, özellikle asteğmen ve teğmenlerin örnek aldığı komutandı. Hatta Halit Komutan Yavuz'u, Tahsin Albayın gençliğine benzetirdi.
"Tanırım ama canlı görmedim. Nâmını çok duyduk." dedi ve devam etti Yavuz. "Desene bir kahramanın kızısın."
"Öyleyimdir." diyen Nazelif bu konuda hiç mütevazı olamıyordu.
Nazelif'in bu hâlini istemsizce fazlaca tatlı bulan Yavuz gülmeden edemedi. "İhtiyacın olan bir şey var mı?"
Kaba adam yumuşuyordu...
"Yok teşekkür ederim." dedi Nazelif.
"İyi akşamlar o zaman." dedi gaddarlıktan merhamete doğru yol alan adam.
Tam o an asansörün kapısı bir kez daha açıldı. Kaan teğmendi gelen. "Komutanım." dedi.
İkili can kardeş olsalar da biri yanında birbirlerine ast-üstle hitap ederlerdi.
"Söyle Kan." dedi Yavuz.
"İçeri girelim anlatacağım komutanım." dedi Kaan.
Kendini fazlalık gibi hisseden Nazelif "İyi akşamlar." dedi.
Yavuz'dan önce atılan Kaan "İyi akşamlaar." dedi.
Nedenini bilmediği bir sinirle cebinden çıkardığı anahtarını zar zor kapıya takan Yavuz aynı hışımla kapıyı açıp Kaan'a içeri geçmesi için bakış attı.
Çakır'ı kucaklayan Kaan, Çakır'a bakıp kısık sesiyle "Abimiz kızdı." dedi.
Kaan'ın içeri girmesini fırsat bilen Yavuz, kapıyı kapatmak üzere olan Nazelif'e seslendi. "Nazelif."
Kapıyı geri aralayan Nazelif, Yavuz'a baktı efendim dercesine.
"Bir şeye ihtiyacın olursa kapım her zaman açık."
Adamın kalbi vardı...
"Teşekkür ederim, Yavuz." dedi Nazelif ilk kez ismiyle hitap ederek. Hemen ardından da yüzündeki gülümsemeyle kapıyı kapattı.
İçeri giren Yavuz, Kaan'ın sözlerine kulak verdi. "Lan abi o ne afet. O fındık burun, o bal dudak."
Kulaklarının çınladığını hissetti Yavuz. Sinirden yüzü mü kızarmıştı? "Kan!" dedi sakince.
"Buyur." dedi Kaan.
"Ağzını s*kerim." dedi Yavuz.
Ayağa kalkan Kaan, Yavuz'un yanına oturup kolunu omuzuna attı. "Vay abim sonunda helal!" deyip devam etti. "Artık yüzde yüz yengem. Ulan benim abim birine gönül verdi lan! Duyun lan!"
Bağırarak ayağa kalkan Kaan, Yavuz'un bakışlarını görünce gerisin geri yerine oturdu. "Ne yani sevinmeyelim mi de?"
"Ben ondan demedim Kan. Tahsin Komutanın kızı o."
Elinin birini ağzına kapatan Kaan "Doğunun aslanı?" diye sordu.
"Aynen o." dedi Yavuz.
Yavuz'un foyasını ortaya çıkarmakta kararlı olan Kaan biraz üzerine gitmeye karar verdi. "He sen onu dert etme. Düşünsene komutanın kızını tavlıyorum."
"Kan!" dedi Yavuz. Sinir olmuştu. Ne hakla sinir olduğunu bilmiyordu ama şu an fazlasıyla sinirliydi.
"Şimdi karar ver abiciğim?" dedi Kaan düşünür gibi yapıp.
"Senin bildiğin kızlara benzemez Nazelif, onu diyorum." Yavuz şu sıralar çok şey der olmuştu.
"Daha iyi, yuva kurarım ben de."
"Kaan!" Lakabıyla değil ismiyle seslenmişti Yavuz. Bu iyice sinirlendiğinin habercisiydi.
"Şimdi anladım Yagıçı, sen ne kadar itiraz etsen de!"
"Ne anladın lan b*kum?" dedi Yavuz hışımla.
"Sen ilk defa bir dişiye gönül vermişsin. Buna ne dersen de. Hoşlantı, sevgi, aşk..." Otuz iki diş sırıtıyordu Kaan.
"Yok öyle bir şey." dedi ayağa kalkıp odadan çıkan Yavuz.
"O zaman neyine kıskanıyorsun?" dedi arkasından gelen Kaan.
"Hoşlantı da aşk da değil." dedi mutfağa giren Yavuz.
"Sevgi mi?" diye sordu tamamen masumca Kaan.
"Hiçbir şey değil lan hiçbir şey. Şimdi s*ktir ol git evimden."
"Tim geliyor alo!" dedi dolaptan elma alan Kaan.
Başını alnına koyup yalandan ağlamaya başlayan Yavuz, başına nelerin geleceğini çok iyi biliyordu. Birazdan Nazelif için çapraz sorguya alınacaktı. Ortada, ona göre, hiçbir şey yokken bu çok gereksizdi. Aklına gelenler başına gelmeden bu evden kaçsa mı diye düşündü. Kaçsa nereye kaçacaktı ki...
Yavuz böylece düşüncelere dalmışken kapı çaldı. Elindeki elmayla koşa koşa kapıyı açmaya giden Kaan bir taraftan da Nazelif'in yengesi olması için dua etti. Buna aşırı ihtiyaçları vardı. Yavuz'u değiştirecek biri kesinlikle lazımdı. Tim bu hâliyle de seviyordu Yavuz'u ama Yavuz kendini sevmiyordu. Bu yüzden değişim şarttı.
"Koşun lan koşun." dedi time bakan Kaan.
"Ne oldu ulan aceleyle çağırdın?" dedi Tuna sinirle.
"Yürü lan anlatacağım." dedi Kaan.
Biraz düşünür gibi yapan Selim hızlıca söze girdi. "Konu ne abi?"
"Selim'in s*k kafası." dedi Yavuz.
"Komutanım iyisiniz değil mi?" dedi Tuna. Kaan'a bakıp devam etti. "Bu mal bizi korkuttu."
"İyiyim iyi." dedi Yavuz.
Kaan'ın elmasını alan Tuna bir ısırık alıp içeri adımladı. İçeri girince köşesinde uyuyan Çakır'a bakıp arkasından gelen komutanına seslendi. "Daha iyi mi?"
"İyi iyi. Veteriner birkaç haftaya toparlar dedi." diyen Yavuz her zamanki yerine oturup Kaan'a tip tip baktı.
"Şimdi gençler." dedi Kaan.
"Komutanım izin verirsen." dedi Tuna.
Tuna'nın ne yapacağını anlayan Yavuz "Müsaade senin." dedi.
İzni alan Tuna elindeki elma kabuğunu Kaan'a fırlatıp "Söze gir Kan." dedi.
"Iyy tükürüklü tükürüklü." diyen Kaan elma çöpünü sehpadaki dünden kalma tabağa bırakıp sözlerine devam etti. "Komutanımız âşık oldu."
"Hadii!" dedi Selim.
"Yakışır abime." dedi Tuna.
"Sonunda." dedi Selim.
"Bu günleri de gördüm ya!" dedi Tuna gururla.
Selim tam söze girecekken Yavuz konuştu. "Lan susun artık lan! Yok öyle bir şey."
"İnkar ediyor." dedi Kaan.
"Kan!" dedi Yavuz.
"Komutanım yabancı mıyız ya?" dedi Selim.
"Lan sinir oldum." Sinirden gülüp devam etti Yavuz. "Yok vallahi yok öyle bir şey."
"Ben gidip Feyza balıma haber vereceğim." dedi Tuna telefonunu çıkarıp.
"Olmaz Feyza hemşire. Yengemiz de doktor. Kulağına gider olmaz. Yagıçı açılacak, ondan duymalı." dedi Kaan hızlı hızlı.
"Vaay bir de doktor yenge. En güzeli." dedi Selim.
"Bak hepinizi gömerim lan yok diyorum yok!" dedi son kez Yavuz. Devam ederlerse gömecekti, kararlıydı.
"Komutanım?" dedi Tuna.
"Hı?" dedi Yavuz.
"Niye kesin yok diyorsunuz, hiç mi oluru yok?"
"Yok Tuna." dedi Yavuz. Kaan'a bakıp devam etti. "Yarın bana bir kız ayarla. Eve gelsin."
"Biz yenge diyoruz, bu ne peşinde." dedi Kaan.
Aslında Yavuz da yarına birini istemiyordu. Sadece timi susturmak için bunu demişti. Sadece geçmişi yüzünden, gerçek bir yuva istemiyordu...
Gerçek bir yuva, bir eş...
Yavuz için çok uzak şeylerdi bunlar. Birine bağlanmak asla olmazdı. Olursa ona zarar gelirdi. Ona gelmese sevdiğine gelirdi. Bir şekilde yaralanırlardı. Üvey annesi yüzünden...
01.55
Çalan zilin sesini alarm sesi sanan Yavuz kapatmak için telefonunu bulmaya çalıştı. Gözleri kapalı telefona vursa da zil sesi devam etti. O an fark etti ki bu kapı sesiydi. Zar zor kalkıp tişörtünü aldı ve kapıya doğru yürüdü. Delikten bakınca Nazelif'i gördü. Elindeki tişörtü üzerine geçirip kapıyı açtı. "Nazelif?" dedi hayretle.
"Yavuz özür dilerim, çok özür dilerim." dedi Nazelif mahcupça.
🍀
Merhaba canlarım.
Niye geldi ki bizim kız, neler olacak dersiniz?
Oy ve yorumlarınızı unutmayıın.
Eveet, bölümler böyle sık gelecek.🥳
Hoşça kalıın.
Instagram: marsel.000000
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |