20. Bölüm

20. BÖLÜM

Marselkalp
marselkalp

KEYİFLİ OKUMALAR

🍀

 

Yavuz'u o yataktan kaldırmak ne kadar zordu! Sanki bütün ağırlığı üzerime yığılmıştı. Sonunda doğrulduğunda yüzündeki acıyı görmek içimi burktu. Gözleri yarı kapalı ve rengi o kadar solgundu ki... Bir elimle onun elini sıkıca tutarken, diğer elim sırtına destek oluyordu. "Yürüyebilecek misin?" diye sordum verdiğim bu fikre pişman olurken.

Ama yürümesi de lazımdı yani iç ses!

"Yürüyebilirim." dedi nefes nefese.

Bir adım atıp onun da atması için yavaşladım. Neredeyse tüm ağırlığı üzerimde olan Yavuz'dan gülme sesi gelince hayretle ona döndüm.

"Resmen eziliyorsun. Çekil ben tek başıma yürürüm."

"Boş kahramanlık yapma Yavuz. Tek başına yürüyemezsin."

"Emin misin?" diye sorunca başımı salladım. Beni kendinden uzaklaştırıp bir adım attı. Başarılıydı. Hemen ardından bir adım daha attı. "Ben bu hâlde operasyona bile çıkarım."

Yavuz'un fazlaca abartı gelen sözleriyle kahkaha attım. "Kesin kesin çıkardın."

"Vallahi diyorum bak giyinir giderim." dediği an ellerimi havaya kaldırdım. "Senin sağın solun belli olmaz."

"Olmaz..." Sesindeki imayı fark etmemek imkansızdı. Sesi gibi sözü de bu düşüncemi destekledi. "Seni bir öperim şaftın kayar."

"Sen gerçekten de çok fırsatçı birisin."

"Fırsatçının da böylesi..." diyerek yakınan Yavuz kapının yanındaki koltuğa oturup devam etti sözlerine. "Hiçbir isteğini faaliyete geçiremeyen bir fırsatçı."

"Çok söylenme de ayağa kalk." dedim yanına doğru adımlayıp. Ayağa kalkan Yavuz, bana doğru bir adım attı. "Şakağından öptüğümden beri çok dincim."

Gülümsedim büyükçe. "O günden sonra kurşun yedin, hatırlatırım."

"Buna rağmen çok dincim." dedi Yavuz.

"Pozitif enerji mi verdim?" diye sordum.

"Vallahi yaptın bir şeyler." diyen Yavuz bu kez izin almadan yaklaştı şakağıma. Önce ellerimi kavradı. Gülümsedi. Gülümsemesiyle öptü şakağımdan. Geri çekilmek istemedi...

"Yavuz?" dedim büyük bir endişe hâlinde. "Bir gören olacak."

"Olsun." dedi Yavuz azıcık geri çekilip.

"Olmasın." dedim net bir dille.

Dinlemedi Yavuz. Bir kez daha yaklaştı şakağıma. Bir öpücük daha bıraktı. Öpücüğü o kadar masumdu ki... Tıpkı yeni açmış bir çiçeğin yaprağına düşen ilk sabah çiyi gibiydi. Hafif, neredeyse hissedilmez. Ama aynı zamanda, o çiçeğin özünü barındırıyordu. İşte o masumiyetin ardında, bir volkanın derinlerindeki lav gibi, sabırla bekleyen bir arzu da vardı. Dudakları şakağıma değdiğinde yayılan sıcaklık, tenimi yakıp kavurmasa da, ruhumu derinden titretiyordu. Gözlerini kapattığını hissettim. Kirpiklerinin hafifçe şakağıma dokunuşu, fısıltıyla söylenen bir sır gibiydi. O an, zaman durdu. Etrafımızdaki tüm sesler kayboldu. Ne kuş sesi, ne dışarıdaki hastaların sesi... Sadece onun nefesinin sıcaklığı ve dudaklarının tenime bıraktığı o tarifsiz his vardı. İçimde yeşeren karmaşık duygularla, ne yapacağımı bilemez bir halde kaldım. Kalbim, bu beklenmedik yakınlığın etkisiyle hızlanırken, zihnimde bin bir soru yankılanıyordu.

"Nazelif?" dedi Yavuz sol şakağıma öpücük bırakıp. "Çok güzelsin."

"Yavuz?" dedim kısık çıkan sesimle.

Sağ şakağımdan öptü Yavuz. "Çok özelsin."

Yavuz'dan kaçma çabalarım nihayet son buldu. O an, içimde biriken tüm direnç sanki eriyip gitti. Kendimi onun şefkatli öpücüğüne bıraktığımda, uzun zamandır kendime bile itiraf edemediğim bir teslimiyet duygusu içimi kapladı. Belki de bunca zamandır kendimi ondan ne kadar da uzak tutmuşum diye düşündüm.

Biraz kendimi geri çekip gözlerine bakmak istedim. Gözlerini görmek istedim. İçindeki duyguyu anlamak istedim. Ses etmeden uydu bana. Geri çekilip göz göze gelmemizi sağladı.

"Yavuz?" diye sordum. "Sen beni seviyor musun?"

Bu soruyu beklemiyor gibiydi. "Sence?" diye sordu.

"Sana sordum."

"Sevgi nedir Nazelif?"

"Sana sevginin tanımını mı yapayım?" diye sordum. Sesim sabırsızdı.

"Sevgi ona duyduğun inanılmaz özlemse, ben o duyguyu dibine kadar yaşadım. Sevgi yanında tebessüm etmekse, yanında sevinç tufanları kopardım. Sevgi, şiir ezberlemekse senin için şiir ezberledim." Durdu. Derin bir nefes aldı. "Bana bu cesareti verdiğin için teşekkür ederim Nazelif."

Ellerini yanaklarıma çıkardı. Gülümsedi, en büyüğünden gülümsedi. "Sevgi, Nazelif... Sevgi seni seviyorum demekse ben san derim ki; gönül sana meyletti, cân seni istedi. Ruhum seninle şad oldu, kalbim seni özledi..."

"Yavuz?" Yanağımı okşayan eli huzur veriyordu. Eli sanki tenime düşen ılık bir meltem gibiydi. Parmaklarının hafif dokunuşu, yorgun ruhumu okşayan yumuşak bir fısıltıydı adeta. Her bir temas noktası, içime yayılan sıcak ve güvenli bir his bırakıyordu. O an, zaman durmuş gibiydi ve sadece yanağımda dans eden o elin verdiği huzur vardı.

"Nazelif ben seni çok seviyorum. Nasıl anlatılır bilmiyorum. Yanımda sen varken dünya bana başka güzel geliyor. Sanki... On dokuz yaşımı sanki hiç yaşamamışım gibi..."

"On dokuz?" diye sordum.

"Bu ânı mahvetmeye değer mi?" diye sordu.

"İçini mahveden şey bu ânımızı mahvetse ne olur ki?" dedim.

"Oturalım, daha fazla ayakta kalamayacağım gibi." Başımı salladığımda yanaklarımı kavrayan elleri iki yana düşüp benden ayrıldı. İçime soğuk bir ürperti yerleşirken onu takip ettim. Yatakta yan yana oturduğumuzda gözlerini yumdu. İki elini yumruk yapıp kısa sürede çözdü. "Bunu anlatmak benim için zor olacak."

"Ama paylaşmaya ihtiyacın var gibi."

"Derdimi senin omzuna yüklemek istemiyorum."

"Derdini omuzlarıma yüklemek istiyorum." dediğimde durdu.

Omuzları hafifçe düşüktü, sanki görünmeyen bir ağırlık taşıyor gibi. Bir an öylece kaldı. Sanki içinden derin bir nefes alıp vermeye çalışıyordu ama başaramıyordu. Sonra yavaşça gözlerime baktı. Gözlerinde tarif etmesi zor bir ifade vardı; minnet mi, şaşkınlık mı, yoksa sadece yorgunluk mu, kestiremedim. Dudakları aralandı, bir şeyler söyleyecek gibi oldu ama sonra vazgeçti. Bakışları yüzümde dolaştı. O an, onun için ne kadar zor bir durum olduğunu daha derinden hissettim.

"Annem vefat ettikten sonra ben çok yoruldum Nazelif. Beni çok ezdiler. Küçük yaşıma bakmadan ezdiler. Hor gördüler, yerdiler, sövdüler... Hiçbiri koymadı Nazelif. Hiçbirini umursamadım. Ta ki o adamın bana dediği bir çift söze kadar..."

Derin nefes aldı. Alnını kaşıyıp gözlerini yere indirdi. "Biyolojik olarak baba olan o adam bana inanmadı, ona inandı. Bana inanmak yerine karısına inandı. O arabada gördüğün fotoğraf var ya, o fotoğrafta ne yazıyordu biliyor musun? 'Oğlum karımla, beni aldattı.' yazıyordu."

Ellerim ağzıma giderken bir babanın nasıl bunu diyebileceğini düşündüm. O sözleri söyleyen kişinin 'baba' kelimesinin ifade ettiği şefkatten, güvenden ve inançtan ne kadar uzak olduğunu daha derinden hissettim. İçimde bir burukluk hissi oluştu. Bu adam, benim bildiğim 'baba' kavramını taşımıyordu. Oğluna bu yakıştırmayı yapan birine 'baba' denir miydi...

"Sonra ne yaptı biliyor musun?" Benden cevap beklemeden devam etti. "Beni evden kovdu. Hoş, bir dakika bile durmazdım ya zaten."

Bir kez daha derinden bir nefes çekti ciğerlerine. Soluduğu hava ona yetmiyordu. "Ve o şeytan kadını affetti o adam. Yavuz öldü, herkes güldü..."

Boğazımda düğümlenen kelimeler dudaklarımdan tek bir isim olarak döküldü "Yavuz." İşte o an, yanağımdan süzülen sıcaklığı hissettim. Gözümden bir damla yaş firar etmişti. Hızlıca burnumu çektim ve elimi uzatıp yanağına dokundum. Onun da gözlerinin nemlendiğini fark ettim. Ama bakışlarını benden kaçırınca elim havada kaldı, sonra da yavaşça yere düştü. Gözündeki o tek damla yaşı kendi eliyle sildi ve bana içten bir şekilde gülümsedi. O anki mahcubiyetini gizlemeye çalışarak fısıldadı. "Ağladığımı time söyleme."

"Ağlamak kötü bir şey değil. Ağlamalısın Yavuz... İçindeki bu illeti dışarı atmalısın."

"Erkek adam ağlar mı hiç?" dedi ve ayağa kalktı. Elleriyle iki gözünü kapatıp pek de sıcak olmayan bir şekilde gülümsedi. Kendiyle savaşıyor gibiydi.

"Benim hakkımdaki düşüncelerin değişti mi, şimdi daha iğrenç bir adam mıyım gözünde?"

"Değilsin Yavuz." dedim net bir dille. Yaşanan olayda en masum Yavuz'du. Yüreğinde taşıdığı bu büyük yara yüreğini daraltmıştı.

"Ama ben o gün bugündür kendimi aşağılık görüyorum Nazelif."

"Sana attıkları iftira yüzünden kendine yaptığın bu işkence haksızlık değil mi?"

"Haksızlık mı?" diye sordu. Daha çok benden güç almak istiyor gibiydi.

"Evet Yavuz... Kendine haksızlık etme daha fazla. O kadın ve o adam yüzünden belirsiz olma. Onların seni yönetmesine izin verme, sen onları yönet. Zihninde olan düşünceleri sen yönet. Olmuş bitmiş de ve geç. Biliyorum belki demesi kolay diyeceksin ama onlar hayatını yaşarken sen kendine haksızlık etme."

"Sen olmasaydın Nazelif... Sen olmasaydın ben daha serseri hayatıma devam edecektim. Kadınlara oynayıp atacağın bir oyuncak değeriyle bakıyordum." dedi utana sıkıla.

"O kadın... Onun yüzünden bütün kadınları aynı sanırdım, kalpsiz varlıklar bilirdim. Ta ki sen gelene kadar, Nazelif. Işık gibi girdin karanlık dünyama. İçime ektiğin o tohum, aşkın ta kendisiydi. Öyle bir filizlendi ki, beni benden aldı. Deli divane oldum senin için. Öyle bir sevdayla yaktın ki beni, kül oldum. Ama bu ölüm, senin aşkınla, senin ellerinle oldu. Ve o içindeki sonsuz merhameti gördüğüm an, anladım ki ben hayata ne kadar da yanlış gözlerle bakmışım. Ne kadar pislikmişim."

"Pislik falan değilsin. Evet, bazı hataların olmuş ama benden sonra olmadı dedin. Olmayacak da zate-" Lafımı bölüp hızla devam etti. "Asla! Asla olmayacak."

"O zaman artık kendine haksızlık etme de önümüze bakalım."

"Önümüze..." dedi sesi büyülenmiş gibiydi. "Nazelif beni hiç bırakma olur mu? Ben beni bıraksam da sen beni bırakma Nazelif."

"Sen de kendini bırakmayacaksın, ben de seni bırakmayacağım!"

Geri yerine oturunca devam etti sözlerine. "Şimdi biz sevgili olduk mu?"

"Olduk gibi." dedim gülmesi adına gülerken.

"Gibiyi çek olduk biz." dedi onun da neşesi az da olsa yerine gelirken.

"Peki ya baban?" Kaşlarını havalandırıp geri indirdikten sonra devam etti. "Beni pek sevmez de kendileri."

"Babam kararlarıma saygı duyacaktır."

"Çıktık bir yola ne gelirse katlanırız." dediğinde gülümsedim. Çünkü babamdan çekeceğini biliyordum. Umarım dozunda olurdu bu çektirme.

"Time söylemem senin için sorun olur mu?"

Başımı iki yana salladım. "Neden sorun olsun ki?"

"Hani ne bileyim belki duyurmak istemezsin diye düşündüm." dediğinde başımı iki yana salladım. "Bu benim ilk birlikteliğim ve bunu duyurmakta bir sorun görmüyorum."

"Handan konusu seni rahatsız etmez değil mi? Komutanımın yeğeni olduğu için onunla görüşmeler olacaktır."

"Sen kendini bildikten sonra onun senin yanında durması benim için bir sorun olmaz." dedim de inşallah öyle olurdu iç ses.

Kadını yolduğumuzu düşünsene!

Benim iç ses olamazdı bu, imdat kurtarın beni!

"Teşekkür ederim Nazelif. Bana bu şansı tanıdığın için teşekkür-"

Yavuz'un sözü yarım kaldı çünkü tam o an kapı açıldı. Yavuz'un yatağından kalkıp içeri giren Kaan ve Ada'ya endişeyle baktım. Bir şey yapmadığımız hâlde elim ayağıma dolaşmıştı.

"Hoş buldunuz." dediğim an önce Ada ve hemen ardından Yavuz'la Kaan güldü.

"Hoş geldik kankacığım." Bu işte bir terslik vardı ama ben stresten o tersliği bile çözemedim. Bu arada iç ses; bu terslikte bir iş vardı mı demem gerekiyordu?

Bende devreler yandı, şu an 'Of' modundayım Nazelif!

"Yagıçım ayaklanmışsın?" Kaan'ın sesindeki ima on metre öteden hissediliyordu.

"Biraz yürüyüş yapacaktık." dedi Yavuz yarasını tutarak geri uzanmaya çalışırken. Koşup ona yardım edene kadar o uzanmıştı bile.

Örtüsünü örttüğümde yine Kaan'ın imalı sesini duydum. "Eee niye yapmadınız?"

"Seni bekledik Kan. Sana yükleneceğim ve öyle yürüyeceğim dedik."

"Kalk Yagıçım hemen yürüyelim. Ben seni omuzlarım hem de bir ömür."

"Biraz sonra." dedi Yavuz yerinde kıpırdanıp rahatça uzanırken.

"Geçmiş olsun." diyen Ada hızlıca devam etti. "Böyle eli boş da geldim."

"Hiç sorun değil." dedi Yavuz dakikalardır yüzünde yer edinmiş neşesiyle.

"Yagıçım bu sevincini neye borçluyuz?"

Bana baktı Yavuz. İzin ister gibiydi. Başımı salladım küçük tebessümle.

"Ben ve Nazelif sev-" Yavuz'un sözü daha tamamlanmadan Kaan bağırarak söze girdi. "Valla mı lan!"

"Nazoo?" dedi Ada da şok içindeyken.

Sevinçle başımı sallarken Kaan yine söze girdi. "Lan bugünleri de mi görecektim lan!"

Fazlasıyla duygusal olan Kaan hızlı bir şekilde Yavuz'un yanına adımladı. Acıtmayacak şekilde ona sarıldıktan sonra tam benim karşımda durdu. "Hayırlı olsun yenge."

"Teşekkür ederim ama yenge demesek olur mu?" dedim en nazik şekilde.

"Niye ki?" dedi Kaan şok içinde. Onu şoklamak istemezdim ama sonuçta benim bir ismim vardı. Yenge ekine gerek yok gibiydi.

"Peki demem." Kaan'ı hayal kırıklığına uğratmak istemezdim ama bu konuda tartışmaya bile kapalıydım. Ben tek başıma bir bireydim ve yenge ifadesine gerek yoktu.

Ada bu düşüncemi bildiği için normal karşılaşmıştı ama Yavuz da Kaan gibi şaşırmıştı.

"Ama senin bana enişte demende hiçbir sorun yok baldız." Yavuz'un sözüyle eyvallah derecesine başını salladı Ada. "Tamamdır enişte."

Ada'nın bana yaptığı kaş göz işaretiyle odadan çıkmam gerektiğini anladım. Yanıma gelip koluma giren Ada benden önce söze girdi. "Biz artık gidelim."

Ada'nın gıybet time tam anlamıyla açılmışken Yavuz'un sesini işittim. "Baldız, çok darlama sevgilimi."

Eriyen iç sesim, ben ve Ada çok mutlu bir şekilde odanın çıkışına yürüdük. "Merak etme enişte!"

Kapıyı ardımızdan kapatıp dışarı çıktığımız gibi Ada'nın sessiz çığlığını duydum. "Nazoom! Neler oldu anlat hemen."

"Bir şey olmadı Adaçayım!" Aslında ben de hâlâ şoktaydım. Sahi az önce biz Yavuz'la ne olduk?

"Yürü odana, bunu ayrıntılı konuşacağız." Ada'nın sözüyle ve hemen ardından gelen yönlendirmesiyle benim odamın yolunu tuttuk.

Odanın kapısına vardığımızda, Ada'nın yüzündeki o içten kahkaha hala yankılanıyordu. Gözleri parlıyor, ağzı kapanmıyordu. Hastane ortamının genellikle kasvetli atmosferine tezat oluşturan bu neşesi, ister istemez dudaklarımda bir tebessüme sebep olmuştu.

Anahtarı alıp odayı açan Ada beni beklemeden içeri girdi. Sanırım Ada benden daha heyecanlıydı ya da ben şokta olduğumdan bu kadar sakindim.

"Dökül bakalım!"

"Ada?" dediğim an hızlıca "Hı?" dedi.

"Ada nasıl oldu inan ben de anlamadım ama biz Yavuz'la sevgili olduk."

"Niye anlamadın ki?"

"Çünkü her şey birden oldu. Nasıl sordu, nasıl evet dedim; çok karmakarışıktı."

"Nazom pişman gibi konuşuyorsun."

"Hayır pişman değilim. Hatta bir yanım iyi ki bile diyor. O karmaşanın içinden bambaşka, güzel bir şey doğdu sanki. O anki o hızlı ve beklenmedik akışın sonunda geldiğimiz nokta... İşte o iyi ki dedirtiyor bana."

"O zaman hayırlı olsun!" dedi Ada sonunu nefesi bitene kadar uzatırken.

"Teşekkür ederim çiçeğim." dedim masama doğru adımlarken.

"Nazom bunu kutlamalıyız. Tahsin amcaya ne zaman söyleyeceksin? Ay Nazom ne zaman evleneceksiniz!" Ada'nın art arda gelen soru bombardımanıyla masamın arkasına sığındım.

"Adaçayım bir sakin ol kız! Benden heyecanlısın."

"Hayatın boyunca bir erkek arkadaşın olmadı ve sana göre en olmayacak, bana göre bence sizden çok da güzel olacak, kişiyle sevgili oldun ve bana sakin ol mu diyorsun?" Ada'nın baktığı pencereden bakınca ona hak verdim. Kız boşuna çığlık atmıyordu.

"Evet, Yavuz'la benden olmaz diyordum ama dememle kaldım gibi." Gözlerimdeki ışıltıyı fark eden Ada devamını kendi cümleleriyle getirdi. "Bence çok da güzel oldu. Yürü be kanka, arkandayım!"

"Ama babam konusunda ne yapacağımı bilmiyorum." Gözlerimdeki ışıltı yavaş yavaş yok olurken yerini meraklı bakışlar aldı.

"Nazom son karar senin ama bence bir süre söyleme."

"Ben de senin düşündüğün gibi düşünüyorum." dedim kol saatime bakarken. Öğle arası bimek üzereydi ve hâlâ bir şey yememiştim. Aslında pek de yiyecek havada değildim artık. Midem bolca kelebekle doluydu şu an. Yemeğe yer yoktu...

'Oğlum! Oğlum nerede!'

Dışarıdan gelen çığlık sesleriyle birlikte önce Ada'yla birbirimize baktık.

"Hayır olsun?" Ada'nın sözüyle ikimiz de aynı anda dışarı koştuk. Hastane koridorunda bir oraya bir buraya koşturan teyzeyi görünce ne olduğunu anlamaya çalıştım.

Yüz hatlarında olgunluğun ve dinginliğin hakim olduğu teyzenin gözlerinin etrafındaki ince çizgiler nefes aldıkça daha da belirginleşiyordu. Üzerindeki soluk pembe ferace, başındaki gri yazma o koştukça daha da kayıyor, beyazlamış saç telleri bir bir ortaya dökülüyordu.

"Bana oğlumu getirin!" Hıçkırıklı soluklarını merakla izleyen kalabalığın arasından sıyrılıp teyzenin yanına adımladım. Bir oraya bir buraya koşan teyze yere düşerken ben de onunla yere çöktüm.

"Teyze sakin ol. Kim senin oğlun?" dedim hızlı hızlı. Ancak teyze cevap veremeden gözleri yukarı doğru kaydı ve sonra da kısa süre içinde kapandı...

 

🍀

Kim bu teyzeee?

Sonunda açıldılar birbirlerinee!🥳

Yavuz içini de döktüü!

Beklemiyordunuz hiçbirini değil mi kvsvkx

Hoş kalın, hoşça kalıın! Ya da hoş buluun shdhd

Instagram: marsel.000000

 

Bölüm : 04.05.2025 16:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...