
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin olur mu ballar, şimdiden teşekkür ederim.
KEYİFLİ OKUMALAR
🍀
Bugün Yavuz'u taburcu edeceğimiz düşüncesi içimi tarif edilemez bir mutlulukla doldurmuştu. Nihayet evine, can dostu Çakır'ına kavuşacaktı. Onun o heyecanlı patilerini yere vurarak Yavuz'u karşılayışını hayal ettikçe içim ısınıyordu. Biliyordum, Çakır'ına kavuşmak Yavuz'a çok iyi gelecekti.
Yavuz'un eşyalarının olduğu küçük valizi eline alan Kaan odanın kapısını açarken tişortünü giyinen Yavuz'a döndüm. "Yardım edeyim."
Başını olumsuzca iki yana sallayan Yavuz yüzünü buruştururken iki adımda yanına ulaştım. Tam tişörtü alacaktım ki söze girdi. "En iyisi giymemek."
Bu cümleden anladığım giyinmek Yavuz'un canını fazlaca yakıyordu. "Ben yavaşça giydiririm." dediğim an Kaan söze girdi.
"Ben aşağıdayım." diyen Kaan birkaç saniye ben ve Yavuz'a baktıktan sonra devam etti. "Evet evet bence sen Yagıçımı indirirsin Nazelif."
"Ben kendim de inerim." diyen Yavuz kendine toz konduramazken söze girdim. "Tamam Kaan in sen."
İmalı imalı sırıtan Kaan, Yavuz'la birkaç saniye bakıştı. Bu bakışmadan ikisi bir şey anlasa da ben bir şey anlamamıştım. Yine de ses etmeden Kaan'ın çıkmasını bekledim. Dışarı çıkan Kaan kapıyı da ardından kapatırken Yavuz'a döndüm. Tişörtü elime alıp Yavuz'un başından geçirdim. Gün yüzüne çıkan başıyla tatlı tatlı gülümseyip ona doğru bir adım attım. Bu hareketimle Yavuz bacaklarını iki yana açarak bana yer açtı. Daha fazla ona yaklaşırken o da ellerini belime yerleştirdi. Kısa kazağım dolayısıyla elleri belime temas ediyordu ve bu inanılmaz derecede güzel hissettiriyordu. Baş parmağıyla karnımı okşamaya başladığında huylanarak elini tuttum. Diğer eliyle elimi çekip okşamaya devam etti. Masum dokunuşları gittikçe alevlenirken artık eli tüm sırtımdaydı.
"Yavuz." Ses tonum öylesine boğuktu ki bu Yavuz'un hoşuna gitmişti.
"Efendim." dedi sırtımda keşfe çıkarken.
Başımı havaya kaldırıp onunla olan göz temasımı yarıda kestim.
"Bana bak." dedi, sesi benim sesimden de boğuktu.
Tekrar ona baktığımda diğer eli harekete geçti. "Nasıl hissediyorsun?"
Benden cevap beklemeden devam etti. "Kuş gibi hafifledin değil mi?"
"Yavuz!" dedim ellerimi sıkı sıkı yumruk yaparken.
"Nazelif adımı bu tonla söyleme. İleri gitmek istemiyorum."
Diğer eli karnımı okşaya okşaya yukarı doğru çıkarken "Yavuz dur." dedim.
Ses etmeden ellerini çeken Yavuz kazağımı düzeltip kendini yatağa attı. Bu hareket canını fazlaca yakmışken geri doğruldu. "Hadi çıkalım buradan bir an önce."
O da benim gibi değişik duyguların esiri olmuşken hızlıca tişörtü sağ kolundan geçirdim. Daha da yavaş hareketlerle sol kolundan geçirip aşağı doğru indirdim. Hemen ardından yandaki montu da kollarından geçirip ondan bir adım uzaklaştım.
Yavuz'un bu derece yakınlaşması içimde en ufak bir huzursuzluk yaratmamıştı. İşte beni asıl rahatsız eden de buydu. Bu duruma alışmak, içten içe yanlış olduğunu bildiğim bir şeye göz yummak demekti. Ve ben buna asla izin veremezdim. Sınırları aşmak, alevlerle dans etmek gibiydi ve ben kendimi yakmaya niyetli değildim. Ne kendimi ne de Yavuz'u yakamazdım. Bunu net bir dille ama kırmadan ona söylemeliydim.
"Yavuz." dedim, kırmaktan çekinirken devam ettim. "Bana bu derece yaklaşmanı istemiyorum."
Sözlerime şaşırmadığında cesaretlenip devam ettim. "Bu yanlış."
Başını sallayan Yavuz hayal kırıklığıyla "Özür dilerim." dedi.
Başımı iki yana salladım. "Ben özür dilemeni istemiyorum. Bana kalbin kalsın hiç istemiyorum. Yalnızca doğru bildiğin şeylerin yanlışlarım olduğunu söylüyorum."
Bu ateşin sıcaklığı narin tenimizi incitebilirdi ve ben ne Yavuz'u ne de kendimi incitmek istemiyordum. Ateşle oynayarak yanmak da yakmak da istemiyordum...
Çünkü ateş, tıpkı parlak bir çiçek gibi görünse de, aslında içinde minik sürprizler saklardı. Onunla nazikçe ilgilenmek gerekirdi çünkü dikkatsiz bir dokunuş, beklenmedik bir üzüntüye yol açabilirdi. Nasıl ki en güzel kelebeklerin bile narin kanatları vardır ve incitilmemelidir, ateşin de hassas bir doğası bulunurdu. Onunla oynamak yerine, uzaktan güzelliğini seyretmek ve ona saygı duymak en doğrusuydu. Böylece hem kendimizi hem de çevremizdeki her şeyi olası bir tehlikeden korumuş olurduk.
"Seni üzmek istemezdim ama sınırlarımı bil istiyorum."
"Üzülmedim sevgilim." diyen Yavuz tebessümüyle devam etti. "Haklısın, ileri gittim."
Onun üzüldüğünü görebiliyordum. Bana belli etmemeye çalışıyordu ama omuzlarındaki hafif düşüklük, gözlerindeki o kısa süreli dalgınlık üzgün olduğunu gayet de ortaya koyuyordu.
Onu üzmek isteyeceğim son şey bile değilken sözlerime devam ettim. "Özür dilerim ama-"
"Benim hatam yüzünden sen özür dileme sevgilim." Ayağa kalkan Yavuz bana doğru bir adım atıp saçlarımla ilgilenmeye başladı. Saçlarımı küçük bir bebeği sever gibi severken devam etti. "Buna dikkat edeceğim, bir daha olmayacak."
"Kırıldın mı bana?" diye sorduğumda "Sana kırılamam." dedi.
"Sana yalnızca her geçen zaman daha fazla aşık olurum. Yanlışlarımı bana gösterdiğin için sana olan aşkım artar; hepsi bu..."
İçimde bir neşe kıpırtısı hissettim. Bu his, sanki bir kelebeğin kanat çırpışı gibi hafifçe yüzüme yayıldı. Dudaklarım kendiliğinden yukarı doğru kıvrılırken, gözlerimdeki o anlık parıltı sanki içimdeki memnuniyeti dışarıya taşıdı.
"Seni seviyorum." dediğim an saçımdaki bakışlarını gözlerime çevirdi.
"Seni seviyorum." dedi gözlerimin en derinlerine bakarken.
Kapının tıklatılmasıyla Yavuz'la birlikte bakışlarımızı kapıya döndürdük. Kulp aşağı inerken kapının o tok açılma sesi de ortama yayılmıştı. İçeri giren Feyza ve hemen yanındaki Tuna'dan ilk söze giren Tuna oldu. "Kusura bakmayın böylece girdik."
"Gel Tuna gel." diyen Yavuz yanımdan ayrılıp Tuna'nın yanına doğru yürüdü. Onu kırmamaya çalışarak bu durumu izah edebildiğim için içten içe iyice sevinirken ben de Feyza'nın yanına adımladım.
Hep birlikte odayı terk edip hastane koridoruna geçiş yaptık. Yavuz ve Tuna önde, ben ve Feyza da arkada yürürken asansöre ulaştık. Hızlı bir şekilde zemin kata inip kısa sürede hastaneden ayrıldık.
Aracı tam hastane kapısına getirmiş olan Kaan Yavuz'a ön kapıyı açarken ben de koluna girdiğim Yavuz'la ilerledim.
Ön koltuğa oturana kadar ömründen ömür giden Yavuz terler içinde kalmışken söze girdi. "Ah, çok ağrıdı!"
"Geçti Yagıçım, hepsi bitti." diyen Kaan, Yavuz'la birlikte acı çekiyordu. Yüz ifadesi öyle buruşmuştu ki bir an kim yaralı unutmuştum.
Ben, Feyza ve Tuna arka koltuğa kurulunca Kaan aracı çalıştırdı ve yavaşça sürdü.
On dakikalık yol Yavuz için yarım saatte gidildi ve sonunda lojmana ulaştık. Hepimiz hızlıca arabadan indikten sonra Yavuz'un tarafına yürüdük. Yavuz bu ilgiden memnun değilken söze girdi. "Yahu çekilin ben inerim."
"Olmaz Yagıçım!" diyen Kaan yavaş bir şekilde Yavuz'u kolundan yakaladı. Bir bebeğe dokunuyormuşçasına nazik davranarak Yavuz'un araçtan inmesini sağladı. Yavuz yere adım attığında başını gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldı. Geri indirken benimle göz göze geldi. Tebessüm edip ileri doğru bir adım attı. Yavuz'a yapışmış olan Kaan da her adımında yanındaydı.
Birlikte asansöre kadar varınca Kaan konuşmaya başladı. "Yagıçım sen şu merdivenlere otur asansör gelene kadar."
"Otursam kalkamam." diyen Yavuz asansörü ayakta beklerken sonunda asansör geldi.
Hepimizi taşıyacak kapasitede olan asansöre hep birlikte binip katımıza çıktık. Bir bir asansörden indikten sonra Yavuz'un evinin önünde durduk. Zile basan Tuna kapının açılmasını beklerken ben de buram buram dolan yemek kokusunu ciğerlerime çektim. Nevin teyze döktürmüştü anlaşılan.
"Hoş geldiniz kuzularım." diyen Nevin teyzeyle hepimizin yüzünde minik bir tebessüm oluştu.
"Hoş bulduk gülüm." diyen Kaan en önden içeri girip Yavuz'a döndü. "Gel Yagıçım."
Bu yoğun ilgiden sıkılmışa benzeyen Yavuz yine de ses etmeden içeri adımladı. Yavuz'un içeri girmesiyle aynı anda Çakır da koşarak yanımıza geldi. Yavuz'un geldiğini gören Çakır bir kez havlayarak sevincini belli etti. Yere çökemeyen Yavuz hafif eğilip Çakır'ın başını okşadı. "Oğlum, iyi gördüm seni."
"Hav!" Çakır'ın, Yavuz'a cevap vermesini hepimiz büyük bir içtenlikle izlerken Nevin teyze söze girdi. "Hadi evlatlarım geçin salona da yemeğe oturun."
Hepimiz art arda salona adımlayınca o buram buram kokan yemeklerle karşılaştık. Perde pilavı yapmış olan Nevin teyzeyi içten içe takdir ederken diğer aparatifleri saymıyordum bile.
"Hadi hadi oturun." diyen Nevin teyze Yavuz'a hitaben devam etti. "Kendi evinmiş gibi, hadi oğlum."
Hepimiz kahkaha atarken Yavuz söze girdi. "Ellerimizi yıkayıp gelelim."
İki lavaboyu da işgal eden bizler kısa sürede ellerimizi yıkayıp tekrar salona döndük. Yavuz'u baş köşeye oturtan Nevin teyze Yavuz'un sağına oturunca ben de solundaki boş sandalyeye oturdum. Aslında pek aç değildim ama bu güzel kokular beni acıktırmıştı. "Ellerine sağlık valla teyze."
"Oy güzel kızım benim, afiyet olsun." diyen Nevin teyze Yavuz'un önündeki tabağa her şeyden biraz biraz doldururken bizler de kendi tabaklarımızı doldurduk.
Aklıma gelen babamla ona yakalanmamak adına bir an önce yiyip buradan tüymeyi düşündüm. Boş yere tatsızlık çıkmasın iç ses!
"Anne ekmeği verir misin?" Selim'in sözünün hemen ardından Kaan söze girdi. "Tuna tuz."
Herkes ihtiyacı olandan alırken ben de önüme az biraz doldurdum. Sıcak yemeği ne kadar hızlı yiyebilirsem o kadar hızlı yemeye başladım.
"Ağrın var mı abi?" Selim'in sözüyle başını iki yana salladı Yavuz. "İyi ağrı kesiciler verdiler. Şu an ağrım yok."
"Ne zaman göreve dönersin abi özledik valla senin komutlarını?" Tuna'nın sözüyle Yavuz lokmasını yutup söze girdi. "Anca düşünce anlayın zaten kıymetimizi."
Yavuz'un şakavâri sözüyle hepimiz kahkaha atarken Tuna yeniden söze girdi. "Olur mu hiç?"
"Bana kalsa yarın başlarım da işte doktorlar!" derken bana baktı Yavuz. Hemen ardından Feyza'ya döndü. "Hemşireler, izin vermiyorlar ki!"
"O doktorlar ve hemşireler seni düşünüyor olmasın?" Soru sorarcasına konuştuğumda ellerini havaya kaldırdı Yavuz. "Tersini iddia eden yok."
Fazlaca işkolik olan Yavuz'a müjdeli haberi vermek bana kalmıştı. "Birkaç gün sonra yalnızca masa başı işlerin için askeriyeye gidebilirsin. Ama yine de izinli sayılacaksın. Yoksa sen dağlara atarsın kendini."
"Dağlar atılmak için bekliyor zaten bizleri." diyen Kaan uzaklara dalarken Yavuz yemekteki bademi Kaan'ın yüzüne attı. "Ye ye."
Kaan'ın bademi havada kapması çok sevdiğini düşünmeme neden olurken kapının zili çaldı. Ayakkabımı içeri almadığım o an aklıma gelirken gelenin babam olmaması için dua etmeye başladım. Kapıyı açmaya kalkan Selim'in ardından ben de kalktım. Çünkü gelenin babam olduğunu hissediyordum. Ardımdan ayaklanan Yavuz'a "Sen otur lütfen." desem de beni dinlemedi.
Ona ayak uydurup yavaş yavaş kapıya doğru ilerlediğimde Selim de kapıyı açmıştı. Kapının ardındaki simanın babam olmayışı derin bir nefes almama neden olmuşken gelen kişiye yine de pek sevinememiştim.
"Yavuz!" diyerek ayakkabısını çıkaran Handan, Yavuz'a doğru bir adım atınca ona sarılacağını anladım. Bu hareket midemin kasılmasına neden olsa da ses etmeden onları izledim.
Yüzündeki zoraki gülümsemeyle elini Handan'ın beline yerleştiren Yavuz pek de sıcak olmayan bir şekilde ona sarıldı. Handan'ın uzun süreli sarılışı beni fazlaca rahatsız ederken yine de ses etmeden durdum.
"Sonunda evine döndün." diyerek ondan ayrılan Handan bana göre pek de sıcak olmayan bir gülümsemeyle gülümsedi.
"Döndüm çok şükür." diyen Yavuz'la göz göze geldiğimde bana mahcupça baktı.
"İyisin iyi, iyi gördüm seni canım." Yavuz'a canım demesi canımı fazlaca sıksa da yine ses etmedim.
"Selim, Handan'ı içeri buyur et." diyen Yavuz'la, Selim başını salladı ve birlikte içeri girdiler. Masum masum ama bu durumdan hoşlanmamış bir yüz ifadesiyle Yavuz'a baktığımda tebessüm edip bana doğru bir adım attı. Düşen yüzümü düzeltmek adını baş ve işaret parmağını çeneme yerleştirdi ama yüzümü düzeltemedi.
"Bir tanem?" dedi çenemi okşarken. Üzgün yüzüme bakmaya daha fazla dayanamadığından olsa gerek beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Ellerimi göğsüne yerleştirerek yaralarını acıtmamayı hedeflerken Yavuz sözüne devam etti. "Rahatsız olduğunu görüyorum ama Handan'a duyduğum saygının tek sebebi Halit Komutanım."
Beni saran güçlü kolları sırtımı sıvazlarken saçıma da burnunu yerleştirip derince kokladı. "Çok güzel kokuyorsun."
Dikkatimi başka yöne çekmeye çalışan Yavuz başarılı değildi ama onu üzmemek adına dikkatimi başka yöne vermişim gibi davrandım. "Çilek tarlası gibi mi?"
"Çilek tarlası gibi..." dedi ve devam etti. "İçeri geçelim mi?"
Ondan ayrılıp başımı salladığımda birlikte içeri adımladık. Umarım sorunsuz bir gün olurdu...
"Hakikaten öyle oldu." diyerek kahkaha atan Tuna, ben ve Yavuz'u görünce masadaki tüm yüzler bize döndü.
"Hadi çocuklar yemekleriniz soğudu." Nevin teyzenin sözüyle hepimiz yerlerimize geçerken Selim de Handan için yeni bir sandalye getirmişti. Masada olan boş tabaklardan birini alan Handan tabağını doldururken ondaki bakışlarımı kendi tabağıma döndürdüm.
Zar zor bir kaşık yediğimde Kaan'ın sesini işittim. "Sonra tavla atar mıyız Yagıçı?"
"Olmaz, komutanım dinlenmeli." diyen Tuna hızlıca devam etti. "Biz senle atarız tavla."
Yavuz'a kaydı gözlerim. Geniş omuzları, oturduğu sandalyede heybetli bir duruş sergiliyordu. Siyah gözleri, derin ve anlamlı bakışlara sahipti; sanki iç dünyasında bambaşka bir evren saklıyordu. Koyu renk saçları, alnına doğru hafifçe düşmüştü. Eee bayağıdır tıraş olmamıştı.
Yüz hatları belirgindi, keskin çenesi ve elmacık kemikleri, ona güçlü ve karizmatik bir ifade veriyordu. Dudakları hafifçe aralıktı, belki de az önce aldığı bir lokmanın tadını çıkarıyordu. Üzerindeki koyu renk tişört, atletik yapısını ortaya koyuyordu. Elleri, masanın üzerinde rahat bir şekilde duruyordu. Genel görünümü, hem çekici hem de gizemli bir hava taşıyordu. Ama her şeye rağmen omuzlarındaki o yorgunluğu görmemek mümkün değildi. Bitkin ifadesinden dolayı bir an önce hepimiz gidelim de uyusun istiyordum.
"Tuna geçen bana demiştin ya dağdaki anılarımı anlatacağım." Feyza'nın sözüyle Yavuz'daki bakışlarımı Tuna'ya çevirdim.
"Bir keresinde Kaan ayı kapanına düşmüştü." Tuna'nın sözüyle Kaan hariç hepimiz kahkaha atmaya başladık.
"Ya sus ya! Bak ben de anlatırım." Kaan'ın tehdit içeren sözlerini Tuna pek de umursamadı.
"Anlat." dedi Tuna rahat çıkan sesiyle.
Durdu ve düşündü Kaan. Aklına bir şey gelmemiş olmalı ki devam edemedi.
Feyza söze girdi. "Başka ne anılarınız var dağlarda?"
Tuna tam söze girecekti ki Handan ondan önce davrandı. "Bizim dağ evini hatırlıyor musun?"
Yavuz'a hitaben kurduğu sözle derin bir nefes aldım. Onların yaşadığı anıları duymak istemiyordum.
Başını sallayan Yavuz da bu muhabbetten pek memnun değilken Handan sözlerine devam etti. "Ay ben ayı sanmıştım ya o adamı."
Ben ve Yavuz hariç herkes kahkaha atınca bu hikayeye yabancı olmadıklarını anladım.
"Dağların adamı Yavuz!" Handan'ın susmaya niyeti yoktu. En iyisi bu masadan kalkmaktı.
Telefonuma bakıp ayağa kalktım. "Ada mesaj atmış, benim gitmem gerek."
"Yemedin bir şey kuzum." Nevin teyzenin sözüyle küçük bir gülümseme gönderdim. "Vallahi yedim teyzem."
Yavuz'un yerinden ayaklanacağını fark edince elimi öne uzattım. "Otur lütfen."
Beni dinlemeyen Yavuz yine de ayağa kalkınca "Hoşça kalın." dedim ve odayı terk ettim.
Ardımdan gelen Yavuz hızıma yetişemediğinden "Nazelif?" dedi.
Arkama dönüp ona baktığımda yüzünü buruşturarak göğsünü tuttuğunu gördüm. Panikle yanına koşup "İyi misin?" diye sordum.
Başını sallayan Yavuz "İyiyim." dese de içim rahat etmediğinden "Aç yarana bakacağım." dedim.
"Valla iyiyim. Bir an kasıldım yalnızca."
"Olsun bakacağım Yavuz." dedim net bir dille.
Başını sallayan Yavuz tişörtünü yukarı doğru sıyırınca sargı bezinin kanamamış olduğunu gördüm. Tertemiz olan sargı beziyle içim rahat ederken "Ağrın yok değil mi?" diye sordum.
"Yok." diyen Yavuz "Gitmesen olmaz mı?" diye devam etti.
"Gitsem daha iyi olacak." dediğimde dudaklarını büzdü. Bu hâline gülmeden edemezken "Akşam yine geleceğim." dedim.
Koca adama dudaklarını büzdürtmedin de demezsin artık Nazelif...
"Söz ver."
"Söz."
"Peki bekleyeceğim."
Hoşça kal."
"Öpebilir miyim seni?" dedi ve hızlıca devam etti. "Yanağından..."
Başımı sallayıp etrafı kontrol ettim. Kimsenin olmadığını görünce derin bir nefes alıp Yavuz'un öpücüğünü bekledim. Yanağıma doğru yaklaşan Yavuz öpmeden önce gülümsedi ve bir kez daha gülümsemesiyle öptü.
Biliyor musunuz, gülümsemesiyle öpünce öpücüğü daha da tatlı olmuştu. Sanki baharın esintisi yanaklarıma hücum etmişti.
Geri çekilip "Teşekkür ederim." dediğinde kahkaha attım.
"Sen çok teşekkür ediyorsun."
"Artık sana hak veriyorum. Teşekür etmek lazımmış." Yavuz'un sözüyle küçük bir kahkaha atıp kapının kulbunu aşağı indirdim ancak kapı kilitliydi.
"Bekliyorum akşama." diyen Yavuz kilidi açarken başımı salladım. "Geleceğim!"
Tam o an zil çaldı ve bu kez gelenin babam olduğuna yüzde bin emindim. İçimde çalan alarmlarla birlikte babamla yüzleşmeyi beklerken
Yavuz'a döndü bakışlarım. Yavuz bana, ben Yavuz'a bakarken zil bir kez daha çaldı. Derin bir nefes alıp kulbu aşağı indirdiğimde artık olacakları kestiremediğimi fark ettim.
🍀
Bugün nasıldıkk?
Hoşça kalın ballarıım
Instagram: marsel.000000
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |