26. Bölüm

26. BÖLÜM

Marselkalp
marselkalp

Kıymetli oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

KEYİFLİ OKUMALAR

🍀

 

Kesilen elektrik Yavuz'la birbirimizden uzaklaşmamıza sebep olurken utançla olduğum yerde durdum. Beni kendine döndüren Yavuz karanlıkta yüzüme bakmaya çalışırken utançla yüzümü yere eğdim.

Biz az önce ne yaşadık?

"Sen utandın mı?" dedi çenemi kavrayıp. Başımı yukarı kaldırmaya çalıştı ancak buna izin vermedim. Kahkaha atıp beni göğsüne yasladı ve sıkı sıkı sarıldı. Ellerim göğsü üzerindeyken sözlerine devam etti. "Benim utangaç sevdiğim."

"Ama çok güzeldi." Yavuz'un sözüyle omzuna vurmak istedim ama yaraları aklıma gelince bundan vazgeçip "Yavuz!" dedim.

"Tamam tamam, sustum." diyen Yavuz beni şefkatle sarıp sarmalamışken söze girdim. "Ya biri bizi gördüyse?"

"Bir şey yapmadık ki." diyen Yavuz küçük bir kahkahanın ardından devam etti. "Alt tarafı boynuna sulu birkaç öpücük bıraktım."

İnadıma yaptığı her hâlinden belli olan Yavuz'un yanından çıkmayı denedim ancak kolları buna engel oldu. "Tamam sevdiğim, kimse görmedi."

"Yavuz çok utanıyorum." dedim hâlâ o ânın sıcaklığı üzerimdeyken.

"Sevgilim seninle yaşayacaklarımızın yanında bu fragman bile değildi." Otuz iki diş güldüğüne emin olduğum Yavuz fazlaca kaşınıyordu.

"Yavuz yeminle yaralı omzuna geçiririm bir tane." Yavuz'dan utanıp Yavuz'un omzunda utancımı geçirmeye çalışmam da ayrı bir olaydı.

"Zaten kollarım tırnak izin dolu." diyen Yavuz bir kez daha kahkaha atıp devam etti. "Hırçın sevgilim."

Bu sefer tüm gücümü kullanıp kolları arasından sıyrılmaya çalıştım. Buna müsaade eden Yavuz hızlıca kollarını çözerken karanlıkta birbirimize bakmaya çalıştık. "Seni döverim Yavuz!"

"Yaparsın, biliyorum." diyen Yavuz keyifli yüz ifadesiyle bana bakarken elektrikler de geri gelmişti.

"Ozanlar da diyecek bu adamın koluna ne oldu!" Yavuz'un şen sesiyle gözüm kollarına kayarken bunları ben mi yaptım diye düşünmeden edemedim. Bu durum daha da utanmama sebep olurken Yavuz'u orada bırakıp yanan yüzümle mekanın dışına doğru adımladım. Arkamdan gelen Yavuz hâlâ güleç sesiyle konuşuyordu. "Bilardo oynayacaktık."

İnsanların arasına karıştığımız için kısık sesimle "Oyunun batsın." dedim.

Koca adımlarıyla yanıma ulaşan Yavuz kısık sesiyle "O zaman gel de seni biraz daha öpeyim." dedi.

"Yavuz yeminle o sopalarla seni döverim!"

"O sopa değil, ıstaka." dediğinde artık mekandan çıkmıştık. Bu soğuk havada daha fazla kaçamayacağım için arkama dönüp ona baktım. Otuz iki diş sırıtan Yavuz bu durumdan öylesine zevk alıyordu ki, bu da beni daha da sinir ediyordu. Ben utanıyordum ve o gülüyordu ya!

"Nazelif ben en kısa zamanda sana evlilik teklifi edeceğim haberin olsun. Sonra hemen düğünü yaparız. Sonra da sabah akşam-"

"Yavuz sen çok arsızsın!" dediğimde bana doğru bir adım attı. "Sen de çok utangaç."

"Çünkü bunlar yedi yirmi dört yaşadığım şeyler değil." Aklıma gelen diğer kızlarla sinirim tepeme çıkarken dayanamayıp devam ettim. "Senin aksine..."

Yüzündeki tebessümü ânında sokarken kısık sesiyle söze girdi. "Ne yani bunlar benim alışık olduğum şeyler mi diyorsun?"

"Değil mi?" diye sordum sinirle.

"Şu an bana büyük haksızlık ediyorsun!" dedi o da yüksek sesiyle.

İyice bozulan moralimle devam ettim. "Her gün bir başka kız! Ya da belki günde on-"

"Nazelif!" Sesi o kadar yüksek çıkmıştı korkarak ondan bir adım uzaklaştım. "Şu an çok yersiz bir şekilde çıkışıyorsun. Alttan alıyorum ama damarıma bastıkça basıyorsun!"

Ona bir şey demeden arkama dönüp içeri doğru adımladım. Ancak kolumdan tutarak adımlarımı durdurmama sebep olunca olduğum yerde öylece durdum. Tek hareketiyle beni kendine döndürünce aramızdaki mesafeyi kapatıp bana sarıldı. Ancak anında onu itip geri adımladım.

"Şu an yaptığının farkında mısın?" dedi sinirli ama kısık sesiyle.

"Peki ya sen, senin için normal olan bu şeyleri yaşadığın kızların bir daha olmayacağı konusunda emin misin?" dedim daha sonra pişman olacağımı bile bile.

"Bunları gerçekten soruyor musun?" diye bağırdı. "Benim bir başkasına gideceğime sen inanıyor musun!"

"Neden olmasın, belki benim yanımdan ayrılınca soluğu başka bir kadının yanınd-"

"Sen yanımdayken başkasının adını bile anmak haddim değilken, sen yokken nasıl böyle bir şey yaparım? Bunu sorguluyor musun gerçekten! Şimdi kalkıp o eski Yavuz'la beni mi yargılıyorsun! Sana anlattığım on dokuz yaşıma rağmen beni böyle kolayca yargılayabiliyor musun?" Öfkeyle bir adım geriledi. Yüzündeki hayal kırıklığı, sanki bin parçaya bölünmüş bir aynanın yansıması gibiydi. Parmakları istemsizce yumruk oldu. Ardından başını iki yana sallayarak, hayal kırıklığı ve kızgınlığın bulanık karışımıyla, tek kelime etmeden dönüp içeri girdi.

Yavuz'un aksine ben bu yanlışın bilincindeydim. Yaptığımız doğru değildi ne de olsa. Yavuz rahattı ve ben bundan hoşlanmıyordum. Ve evet belki fazlaca çıkışmıştım ama aklıma gelen 'diğer kızlar' düşüncesi bile sinirlerimi hoplatmaya yetmişti. Ancak pişman olmam da gecikmemişti.

Öylece yerimde kaç dakikadır durduğumu bilmezken kapıdan Ozan Bey ve İlkay çıktı. Hemen ardından tüm heybetiyle Yavuz da çıkınca yanına gidip gitmemek arasında kararsız kaldım. Hışımla yürüyen Yavuz hızlıca aracına doğru ilerleyince bu fikrimden vazgeçip şok olmuş gözlerle bizi izleyen İlkay'a ve onun aksine sakin olan Ozan Beye döndüm. Onlar bana, ben onlara bakarken Yavuz'un aracının tekerleklerinin asfalta bıraktığı ses geldi. Bu sesin hemen ardından yuvasından çıkmayı bekleyen kuş misali yaşlar gözümden aktı.

Elindeki montumla bana yaklaşan İlkay gözyaşlarımı silidiğimi görünce eşine döndü. "Canım sen arabayı çalıştır olur mu?"

Başını sallayan Ozan Bey bir şey demeden yanımızdan ayrılırken İlkay montumu üzerime geçirmeye çalışıtı. "Donmuşsun."

Keşke tek derdim donmak olsaydı diye iç geçirirken gözyaşlarım daha güçlü aktı. Onlar aktıkça kendimi daha da zayıf hissettim.

"Yavuz birden geldi ve senin montunu bize verip hesabı ödedi. O kadar sinirliydi ki, bir şey demeden yanımızdan ayrıldı." diyen İlkay kolumu sıvazlayıp devam etti. "Anlatmak istersen dinlerim."

Başımı olumsuzca iki yana salladığımda tebessüm edip öne doğru bir adım attı. Koluma girdiği için ben de onunla birlikte yürürken Ozan Beyin aracı da yanımıza gelmişti. İlkay öne oturmak yerine benim yanıma otururken Ozan Bey de aracı çalıştırdı. Sessiz geçen yolculuğumuz yalnızca benim ağlamaklı sesimle dolarken İlkay söze girdi. "Dondurma yemek ister misin?"

İlkay'ın içtenliği benim de içimi ısıtırken küçük bir çocuk gibi "Olur." dedim.

Bizim konuşmamızla U dönüşü yapan Ozan Bey bildiği bir dondurmacıya sürüyor olmalıydı diye düşünürken Ozan Bey söze girdi. "Çok güzel bir mekan keşfettik biz İlkay'la."

Bu iki enerjik insan sayesinde az da olsa kendime gelmişken nemli gözümü silip tebessüm ettim. "Ne güzel."

"Bayılacaksın Nazelif, çifte dövülmüş dondurma." İlkay'ın beni kendime getirmeye çalışması çok hoştu. Bu durum beni çok mutlu etmişti.

"Ben zaten dondurmayı çok severim. Bir de çifte dövülmüş diyorsun." dediğimde ince bir kahkaha attı İlkay. "Evet, o zaman tam senlik."

"Eee hanımlar neli dondurma alayım?" diye soran Ozan Bey yavaştan arabayı da durdururken sanırım mekana gelmiştik.

"Bana çilekli ve tabii ki vanilyalı canım." Ön koltuktan İlkay'a bakan Ozan Bey İlkay'ın sözünün hemen ardından bana döndü.

"Bana fark etmez." dediğimde "Olur mu Nazelif Hanım?" dedi.

"Kakaolu ve vanilyalı olsun o zaman." dedim küçük tebessümüm eşliğinde. Başını sallayan Ozan Bey kapıyı açıp araçtan indi.

"İlkay?" dedim bu ânı fırsat bilerek.

"Efendim canım?" dedi tam anlamıyla bana dönüp.

"Birini kırdıysan ne yaparsın?" diye sordum gelecek cevabı merakla beklerken.

"Özür dilerim." dediğinde başımı olumsuzca iki yana salladım. "Özür yetmezse?"

"Yani bu benim gözümde kim olduğuna göre değişir ama Yavuz için soruyorsan sana Ozan üzerinden cevap vereyim." Kısa bir sessizliğin ardından devam etti. "Ozan'ı kırmış olsam gönlünü almak için elimden geleni yaparım. Çünkü onu çok seviyorum ve sen de onu, Yavuz'u, çok seviyorsun."

Akan bir damla yaşı silmekle uğraşmadan İlkay'ı dinledim. "Ona yemek yaparım, nazlı nazlı yanında dururum, kedi gibi sırnaşır ve kendimi affettiririm."

İlkay'ın attığı küçük kahkahayla ben de gülümserken "Umarım her şey düzelir." dedim.

"Merak etme Nazelif, düzelir. Ben Yavuz'un sana olan bakışını gördüm. Bin senarist gelse o ânı filme dökemez. O derece içten bakıyordu ki, bir an Ozan'a kızacaktım sen de bana böyle bak diye." Bir kez daha kahkaha atan İlkay'la ben de büyükçe bir kahkaha kopardım.

"Sana olan bakışı da göz ardı edilemez ama! Ozan Beye haksızlık etme."

"Kim bana haksızlık etmesin?" diyerek azıcık açık olan camdan bize bakan Ozan Beyle ikimiz de aynı yöne döndük. Camı tam açan İlkay Ozan Beyin elindeki dondurmayı alırken "Ay ne çabuk geldin?" dedi.

"Sizin sohbet iyi sarmış, yoksa ben gideli kaç dakika oldu, ohoo!" diyen Ozan Bey araca binip devam etti. "Bu arada Nazelif Hanım, bana Ozan Bey yerine Ozan abi diyebilirsin."

"Sen de bana Nazelif de o zaman Ozan abi." dedim dondurmamı yemeden hemen önce.

"Doğru haklısın." diyen Ozan Bey- yani Ozan abi bir taraftan dondurmasını yerken bir taraftan da aracı sürmeye başladı.

"Deyin bakalım hanımlar yarınki maçı kim alır?"

Yarın bir maç olacağından yeni haberim olurken "Kimle kim?" diye sordum.

"Galatasaray ve Başakşehir arasında." diyen İlkay Ozan abiyi gösterip devam etti. "Bizimki koyu galatasaraylıdır da."

"Sen takım tutuyor musun Nazelif?" diyen Ozan abiyi hayal kırıklığına uğratmak istemesem de takımımı dile getirdim. "Beşiktaşlıyım."

Önündeki direksiyona şakadan vuran Ozan abi "Yapma be!" derken çok komik olmuştu.

Bol sohbetle geçen yolculuğumuz Ozan abinin beni evime bırakmasıyla sonlanırken yarın için anlaşmıştık bile. Yarın onlarda maçı izleyecektim ve oynamalarını beğenirsem galatasaraylı olacaktım. Tabii bu Ozan abinin kendi görüşüydü; takımımı değiştirmeye niyetim yoktu.

Hâkim Bakış Açısı

Allak bullak bir akılda olan Yavuz bu gecenin böyle geçmeyeceğini bildiği için uzandığı yatağından kalkıp telefonuna baktı. 02.32'yi gösteren saat onu hemen hareketlendirirken ayağa kalktı. Aklındaki düşünceleri dağıtmanın en iyi yolu tabura gitmekti. Bunun için hızlıca üzerine bir tişört aldı ve kot pantolon katına yöneldi. Üzerindeki pantolonu çıkarıp eline aldığı pantolonu giyindi ve telefonunu alıp odadan dışarı çıktı. Portmantoya asılı montunu üzerine alıp dış kapıyı açtı. Nazelif'in kapısını görmesiyle aynı anda aklına Nazelif'in dedikleri doluştu.

Peki ya sen, senin için normal olan bu şeyleri yaşadığın kızların bir daha olmayacağı konusunda emin misin?

İlk defa bir kadına güvenmişti ve bu güveni sarılmıştı. Çünkü Nazelif ona inanmamıştı. Kendinden gayet emin olan Yavuz artık bir kadına gitmek bir yana bunu aklına bile getirmezdi. Nazelif çok büyük haksızlık etmişti.

Evet, bir konuda haklıydı. Nazelif istemediği hâlde ona yaklaşmamalıydı. Nefsine hâkim olmalıydı çünkü Nazelif'i arzuları doğrultusunda sevmiyordu. Nazelif'i tamamen saf niyetiyle, tüm kalbiyle seviyordu. Canına borçlu olduğu kadını yalnızca Nazelif olduğu için seviyordu; dahası yoktu.

Kapının önünde kaç dakika dikildiğini bilmeyen Yavuz elini saçına atıp düzelttikten sonra merdivenlere yöneldi. Merdivenleri eze eze aşağı inip aracının olduğu yere gitti. Hızlıca araca bindikten sonra çalıştırıp vitesi R'ye aldı. Geri geri gidip aracı yerinden çıkardı ve atik bir dönüşle toplayıp gaza yüklendi. Lojmandan çıkıp tabura sürerken aklında da kalbinde de Nazelif vardı.

Nazelif'i düşüne düşüne gittiği yolculuğu taburdan içeri girince son bulurken odasına gitmek yerine dinlenme odasına gitti. Kapıyı açınca karşısında şu an beklemediği bir simayla karşılaştı. Kaan derinlere dalmış bir şekilde duvara bakıyordu. Kapının açıldığını bile fark etmeyen Kaan'a yaklaşan Yavuz tam yaklaşmadan ellerini birbirine vurdu. Alkış sesiyle yerinde sıçrayan Kaan gözleri açık uyuduğunu fark ederken "Yagıçı senin burada ne işin var?" dedi.

"Asıl senin burada işin ne?" dedi Yavuz tek kaşını havaya kaldırıp.

"Sorma abi ben yanmışım, ben ölmüşüm." Derdi birken Kaan'la derdini ikiye çıkaran Yavuz "Ne oldu lan?" diye sordu.

"Ada'nın aşkından ölmüşüm."

"E git açıl." dedi Yavuz masadaki hanımellerden bir tane alıp.

"İşte o öyle demekle olmuyor abiciğim. Sosyal anksiyetem var benim."

"Bir şey olmaz olmaz." diyen Yavuz yeni bir hanımeller daha almıştı ki Kaan eline vurdu. "Yeter lan bana kalmadı ayı!"

"Orada üç tane var Allah'tan kork lan. Tüm kutuyu yemiş bir de bana karışıyor." diyen Yavuz yeni hanımelleri midesine gönderdikten sonra derinlere dalarak devam etti. "Aşk denen şey çok başkaymış, bunu Nazelif'le öğrendim. Ona kızgınım ama onu görmek istiyorum, ona kırgınım ama-"

"Lan ne oldu, şeytan kulağına kurşun ne oldu lan size?" dedi Kaan gıybet moduna bürünürken.

"Bir şey olmadı yalnızca benim pis yanlarımı yüzüme vurdu." Yavuz'un sözüyle elini öne uzattı Kaan. "Orada bir dur, orada bir dur Yagıçı. Sen eskiden pis yanlıydın. Şimdi öyle bir yanın yok. Yedirmem Yagıçımın hakkını!"

Elini öne uzatan Kaan sanki karşısında Nazelif varmışçasına Yavuz'u savunurken Yavuz kendini çürütmek istedi. "Haklı ama, bana nasıl güvensin?"

"Sana güvenecek çünkü değiştin lan; değiştik lan!" Yavuz'un omzuna hafifçe vuran Kaan hızlıca devam etti. "Artık sevdamızın peşindeyiz lan!"

"Bu geçmişimizi temizlemez kardeşim."

"O ne demek lan, bal gibi de temizler. Önemli olan şu anda ne yaptığımız?"

"O tek değil ki..." dedi Yavuz.

Üçlü koltuğa uzanıp ayakkabılarını koltuğun kolu üzerine dayayarak kirlenmemesini sağlarken devam etti. "Hâlâ arzularına esir olan şerefsizin tekiyim."

"Yagıçı sen de abartma. Sevdiğini öpmek koklamak hakkın sonuçta."

"İşte o öyle değil brocum. Her şeyin bir zamanı var. Her şey vaktinde olmalı; Nazelif'in istediği gibi."

"Lan yeminle çüş! Yagıçım kendi derdinde değil lan. Kendini eğlendirmekte değil, Nazelif'in düşüncelerinde kalmış Yagıçım lan!" diyen Kaan ayağa kalkıp bağıra bağıra devam etti. "Sen arzularının esiri değilsin Yagıçım. Bak resmen diyorsun ki no sevişme."

"Lan gece gece milleti başımıza toplayacaksın!" Kısık sesiyle konuşan Yavuz, Kaan'ı geri yerine oturtmaya çalıştı.

"O sorun da hallolmuşsa artık siz evenebilirsiniz." Kaan'ın sözüyle başını olumsuzca iki yana salladı Yavuz. "Bir de koca bir albay sorunumuz var."

"O davayı gün yüzüne çıkarmayaydı iyiydi." Kaan'ın sözüyle geçmişe daldı Yavuz. Bundan tam on üç yıl öncesine...

"Bırak beni dedim sana, bırak!" Hırçın çocuğu tutmak pek zordu. Ancak yüzbaşı zorlukları severdi. Boşuna asker olmamıştı ne de olsa.

"Bırakmıyorum, ne yapacaksın o çakıyı bana mı geçireceksin?" Halit Yüzbaşının sözüyle histerik bir gülüş attı Yavuz. "Bırakmazsan evet!"

"Ne duruyorsun o zaman, sapla!" dedi Halit Yüzbaşı Yavuz'u tutmayı bırakıp.

Öylece durdu Yavuz. Ne bir adım geri gitti, ne de bir adım öne... Mıh gibi yerine çakılırken elindeki çakıya baktı. Yağmurun suyuyla parlayan çakısını daha da sıkı kavrarken gözüne gelen saçları geriye itti. Derin bir nefes alıp bir kez daha çakıya baktı. Ve hemen ardından tekrar Halit Yüzbaşıya döndü.

"Bıçaklamak isteyen şimdiye bıçaklamıştı!" dedi Halit Yüzbaşı sert sesiyle. Yavuz'un elindeki çakıya bakıp devam etti. "Onu saplamak öyle kolay değildir."

"Bana hayat dersi mi vereceksin?" diye sordu Yavuz sinirle. Bu tanımadığı adam yüzünden Galip gitmişti, planı suya düşmüştü. Hem bu adam Yavuz'u polislere de verebilirdi. Ya da belki polisti...

"Sana hayat dersi vermeyeceğim. Anlaşılan sen o dersi iyi almışsın. Ama sana şunu derim evlat; iş öldürmekle bitmez. Birini öldürmek bir sorunu çözmez. Aksine sorunlar silsilesini oluşturur."

"O p*çin ne yaptığını bilmiyorsun!" diyerek hışımla çıkıştı Yavuz.

"Seni katil edecek kadar büyük bir adilik yapmış anlaşılan. Ama bizim devletimiz var evlat, kurallarımız var."

"Kurallar çiğnenmek içindir!"

"Ben izin vermiyorum. Şimdi önüme düşüyorsun ve birlikte buradan gidiyoruz."

"Nereye?" Yavuz'un sert sesi etraftaki duvarlara çarparken yüzbaşı söze girdi. "Önce o çakıyı ver bana!"

"Vermiyorum."

"Zorla almak istemem." dedi yüzbaşı. Sesinde sabır vardı.

"Gel de al kolaysa." Genç delikanlıya doğru bir adım attı yüzbaşı. Delikanlı daha ne olduğunu anlamadan kolunu tutup döndürdü. Genç acıyla bağırırken çakı da yere düşmüştü. Çakıyı eline alan yüzbaşı üzerini düzeltip söze girdi. "Sana zorla almak istemediğimi söylemiştim."

"Polis misin?" diye sordu Yavuz ağrıyan kolunu tutarken.

"Askerim." dedi yüzbaşı ve devam etti. "Yüzbaşıyım."

Yavuz'un gözleri hayretle açılırken sert kayaya çarptığını daha iyi anladı. Buradan bir an önce gitmeliydi. Yavuz bunları düşünürken yüzbaşının sesi geldi. "Kaçma planı mı kuruyorsun?"

"Evet!" dedi Yavuz korkusuzca.

"Seni bulmam birkaç saatimi alır."

"Ben o birkaç saatte işimi görürüm merak etme."

"Benimle geliyorsun." dedi yüzbaşı sakin sesiyle.

Bu adamdan kaçmak mümkün değil diye iç geçiren Yavuz "Nereye?" diye sordu.

"Seni asker yapmaya..."

Gülümsedi Yavuz. Ne de inatçı bir çocuktu. Hatırına gelenlerle büyükçe tebessüm etti. Oradan ayrıldıktan sonra yaşadıkları geldi bir bir aklına. MSÜ sınavına kadar ne terler dökmüştü...

Halit Komutanı onu himayesine almış, askeri yatakhaneye bile kaydetmişti. Ona iş bulmuş, hayatını düzene sokmuştu. Ancak o adam peşini bırakmamıştı. Galip denen o adam yine sataşmıştı Yavuz'a. Vefat etmiş annesine laf atmış, kendi karısıyla birlikte olduğu iddiasında bulunmuştu. Gençliğin verdiği sinirle aylar sonra da olsa fırsatını bulan Yavuz, Galip'i bıçaklamıştı. Ancak bunu bile isteye yapmamıştı. Aslında amacı onu korkutmaktı. Çünkü söz vermişti komutanına; hukuka aykırı bir şey yapmayacaktı.

Asker olduğu hâlde böyle bir suça karışmıştı ve bu beraberinde bir sürü sorun getirmişti. Çünkü Galip Cihangir, Yavuz'u dava etmişti. Bu süreçte Halit Komutan elinden geleni yapmış, Yavuz'u bu işten sıyırmıştı. Çünkü Yavuz'un suçunun olmadığını biliyordu. Galip onu kışkırtmak için elinden geleni yapmıştı. Bu yüzden Halit Komutan, Yavuz'un kasten yaralama suçundan yargılanmaması için tüm imkanlarını seferber etmiş ve bu davayı kapatmıştı. Şimdi de Tahsin Albay gelmiş ve bu davayla Yavuz'u tehdit ediyordu.

Yaptığı her şeyi kabul etmeye hazırdı Yavuz ama bir şey hariç! Halit Komutanını zarara uğratacak olan bu dava açılmamalıydı. Kendi için zerre korkusu yoktu ama iş Halit Komutanına sıçrayabilirdi. Sırf bu yüzden albayın önünde kendini durduruyordu Yavuz. Ona o kadar emek veren komutanına karşı bir kez daha mahcup olmak istemiyordu.

 

🍀

Evett, bugün de böyleydikk.

Yeni bölümde görüşünceye dek hoşça kalınn, yıldıza basmayı da unutmayınnn.

Instagram: marsel.000000

Bölüm : 30.06.2025 19:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...