

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum❤️
KEYİFLİ OKUMALAR
🍀
"İndirin silahları, bırak korumayı." Anastasia'nın sözüyle koruma silahı indirirken Kaan da Yavuz'a baktı. Yavuz onay verince Kaan da silahı indirdi. Yavuz elindeki adamı bırakmadan Anastasia'ya döndü.
"Adamın bize sataşmasın bir daha." diyerek adamı Anastasia'nın önüne atan Yavuz üzerini düzeltti ve tam o an çıkan pastane üyelerine baktı. Operasyonun ilk aşaması başarılı olduğu için derin bir nefes alıp Anastasia'ya yaklaştı. "Bu nasıl rezilce bir karşılama?"
Yavuz'dan çok para çekeceğini düşünen Anastasia işi oluruna getirmeye çalıştı. "Adamlarım adına özür dilerim. Hadi içeri girelim beyler."
Üç karizmatik adamla dibi düşen Anastasia ağzının suyunu silerken Tuna hafiften sırıtarak Anastasia'ya yaklaştı. Sevdiceğine ihanet ediyor gibi hissetse de bunun vatani bir görev olduğunun bilincindeydi.
"Silah kapıda kalacak tabii ki." Anastasia'nın sözüyle Kaan silahını kapıdaki korumaya verdi.
Kendisine ve Tuna'ya bakan Anastasia'yla, Yavuz hızla söze girdi. "Bizde yok."
Başını sallayan Anastasia içeri girip ardındakileri bekledi. Herkes içeri girince tekrar söze girdi. "Kim bu bay?"
"Ben Hazar, Soner'in kuzeni." diyerek atılgan izlenimi vermeye çalışan Tuna küçük bir sırıtmayla da Anastasia'nın aklını başından almayı hedefledi.
"Hoş geldin Hazar." diyen Anastasia, Yavuz'a döndü. "Sen tek gireceksin."
Başını sallayan Yavuz Yeşil Masaya tek başına gireceğini onaylamış olurken Kaan söze girdi. "Ben burada takılırım efendim."
Bu kez de Kaan'a başını sallayan Yavuz, Anastasia'yla birlikte içeri yürüdü. Bir bir masadakilere bakıp tekrar Anastasia'ya döndü. "Kuzenimle hep kavga ederiz ama bu sefer canını çok yaktım. Lütfen onunla ilgilen."
O iş bende bakışı atan Anastasia kapıyı kapatıp Yavuz'u içeride bıraktı. Masaya ilerleyen Yavuz her birine tek tek bakıp yerine oturdu.
"Hoş geldin." Birkaç adamın aynı anda konuşmsıyla "Teşekkürler beyler." dedi Yavuz.
Kartları dağıtan kadın, saçlarını ensede toplamış, siyah eldivenli zarif elleriyle iskambilleri karıştırıyordu. Soğuk bir tebessümle söze girdi. "Şansınız bol olsun beyler."
Yavuz, gözlerini kadının ellerinden ayırmadan oturduğu deri sandalyeye yaslandı. Üniforma yoktu. Üzerinde sade bir kıyafet vardı. Duruşu askeri, bakışı sivildi.
Masada üç kişi daha vardı. Ortadaki, sürekli viskisine buz ekleyen iri yapılı adam hedefti. Majar denilen adam buydu.
Kadın kartları dağıtmaya başladı. Önce sola, sonra ortaya ve en son Yavuz'a...
Yavuz, kartlarını yavaşça araladı. Kupa dokuz ve karo sekiz. Orta halliydi ama mesele kart değil, niyet okumaktı.
Majar Yavuz'a eğildi, bozuk Türkçesiyle söze girdi. "Yeni misin, seni daha önce görmedim."
"Burada yeniyim, oyunda değil." Yavuz'un sözünün hemen ardından kadın üç ortak kartı çevirdi. Maça on, sinek dokuz, kupa altı...
Yavuz'un elindeki dokuzla küçük bir çift oluşmuştu. Ama yüzü ifadesizdi. Ceketini düzeltip sessizce konuştu. "Raise, yirmi beş bin."
Majar güldü. "Cesursun, cesaret güzeldir ama pahalıya mâl olabilir." Sonra viskisini bitirip eliyle işaret etti. "Call."
Kadın sıradaki kartı çevirdi. Kupa on... Masada şimdi iki on vardı. Herkesin eli potansiyel tehlikeye girmişti.
Yavuz sessiz kaldı. Gözleri bir an Majar'ın bileğine kaydı. Yer yer oluşmuş lekeler alerjisi olduğunu gösteriyordu.
Son kart açıldı; sinek beş.
Bahis sırası Majar'daydı. Eliyle çipleri itti. "All-in."
Yavuz oyunu idare etmeye çalışırken Tuna da Anastasia'yı ağına almıştı. Bunu fırsat bilen Kaan da lavabonun yolunu tutmuş kutuyu aramaya koyulmuştu. Kuytu köşe bir yere bakınca kutuyu gördü ve hızla etrafına baktı. Etrafın temiz olduğunu görünce kulaklıktan tabura seslendi. "Majar'ın odasına yol alıyorum."
Emin adımlarla Majar'ın odasının yolunu tutan Kaan görevde sosyal anksiyetesini bir kenara bırakabildiği için mutluydu.
"Selim la burası çok karanlık." diyen Kaan karanlık yolda önünü görmeye çalışırken kulaklığın kapalı olduğunu fark etti. Hangi ara kapandığını anlamamış olan Kaan geri aktif hâle getirip bir daha Selim'e seslendi. "Selim oğlum burası çok karanlık."
"Kusura bakma komutanım yoluna ışıklar seremedik." diyen Selim bıyık altı gülerken masadaki Yavuz da, Anastasia'nın yanındaki Tuna da gülmemek için büyük çaba sarf ettiler.
İşin ciddiyetine binaen duruşunu bozmayan Ozan, Kaan'ın gece görüşlü kamerasını dikkatle izlemeye devam etti.
"Sağdaki oda mı, soldaki mi?" Kaan'ın sözüyle "Sol." dedi Ozan.
Sol tarafa yönelen Kaan kilitli bir kapıyla karşılaştı. Kutuyu yere bırakıp yere çöktü ve kilitli kapıyı açmak için uğraştı.
Beş dakikasını alan bu işlem timin gözünde Kaan'ı iyice paslanmış gösterirken kapıyı açan Kaan sevinçle ayağa kalktı. Kutuyu da alıp içeri girdi ve telefonunun flaşını açtı. Hızlıca etrafı tarayıp kutuyu bulmaya çalıştı. Tablonun arkasındaki gizli bölmede bulduğu kutuyu alıp yerine elindeki kutuyu yerleştirdi.
"Görev başarılı." diyerek kendini GTA oyununda hisseden Kaan zihninde de kendini alkışlıyordu.
"Komutanım görev başarılı." Ozan'ın sözüne küçük bir öksürükle cevap veren Yavuz'un oyunu kazanmasına ramak kalmıştı.
Majar kendinden emin bir şekilde kartlarını masaya bıraktı. "Papaz ve vale, sıralı beşli, straight."
Masa sessizleşti.
Yavuz, hiç acele etmeden kartlarını açtı. "Kupa dokuz, karo sekiz."
Gözler masaya çevrildi. Ortak kartlarla birlikte altı, yedi, sekiz, dokuz, on...
Yavuz'un straighti daha yüksekti. Kadın krupiye başını kaldırmadan fısıldadı. "Kazanan Soner."
Majar'ın yüzü iyice asılırken ayağa kalktı Yavuz. "Şansım iyidir."
Yüklü miktarla masadan ayrılan Yavuz onlara hem içeriden, hem de dışarıdan darbe indirmeyi ihmal etmiyordu. Timiyle bir olup bu çeteyi ve arkasındaki gücü yok etmek için ellerinden geleni yapan askerler bugün bekeldiklerinden de fazlasını almışlardı.
"Görev tamamlandı, başarılar arkadaşlar." Ozan'ın sözüyle Tuna, Anastasia'nın pençelerinden kurtulup ayağa kalktı. Anastasia Tuna'ya yeni yeni sırnaşmışken bu durum pek hoşuna gitmedi.
Sigara paketini gösteren Tuna "İçmem gerek." dedi ve dışarı adımladı.
Çoktan yerine dönmüş olan Kaan'ın yanına giden Tuna kısık sesiyle "Kutu nerede?" dedi.
"Şuradaki harabenin arasında." diyen Kaan mekana ters köşede kalan harabeye baktı.
Tuna sinirle o yöne yürürken hızlıca söze girdi. "Lan niye arabaya koymadın?"
"E anahtarı vermediniz." Kaan masum masum konuşurken Yavuz da yanlarına ulaşmıştı. Anahtarı cebinden çıkarıp Kaan'a fırlattı. Anahtarı havada kapan Kaan araca doğru yürürken Tuna da kutuyu alıp Yavuz'la birlikte araca doğru yürüdü.
Üçü de araca binince Kaan aracı çalıştırdı ve yola çıktılar. Orada edindiği bilgiyi timiyle de paylaşmak isteyen Yavuz kulağındaki kulaklığı kontrol edip söze girdi. "Majar'ın alerjisi var. Alerji grubuna giren ilaçtan oyun boyu iki tane aldı."
"Bu bilgi iyi oldu." diyen Tuna'nın hemen ardından Kaan söze girdi. "Peki bu paraları ne yapacağız abi?"
"Bunların pis parası batsın. Prosedür ne derse onu yapacağız işte." diyen Yavuz tabura gittiği andan saat gece üçe kadar aralıksız timiyle ve Halit Komutanıyla birlikte değerlendirme yapmıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde de evine gitmiş kendini direkt uykuya teslim etmişti.
Ertesi Gün / Nazelif'ten
Kaan'dan aldığım anahtarla içeri girip evin içinde Yavuz'u aradım. Banyodan gelen su sesiyle duş aldığını anlayıp oturma odasına geçtim. Kısa bir bekleyişin ardından banyo kapısının açılma sesi geldi. Hızlıca ayağa kalkıp oraya doğru adımladım. Beline sardığı havluyla odasına doğru adımlayan Yavuz'un geniş sırtındaki sular yavaş yavaş aşağı doğru süzülürken ona doğru yürüdüm. Ayak seslerimi duyunca hızlıca arkasına döndü. Islak saçları saç rengini daha da koyu göstermiş, ona farklı bir hava katmıştı. Uzun kirpiklerinin ıslaklığı da iyice belli olurken çok yakışıklı olduğunu bir kez daha fark ettim. İç sesimin konuştuğu bu düşüncelere ara verip dikkatle Yavuz'a baktım.
Beni görünce biraz şaşırsa da bir şey demeden tekrar arkasına döndü ve odasından içeri girip kapıyı çarparak kapattı. Sessiz bir şekilde arada onu bekledim. Ancak on dakika kadar geçmiş olmasına rağmen hâlâ odadan çıkmamıştı. Odasının önüne gidip öylece durdum. Kısa bir nefesin ardından kapıyı tıktıkladım. Ses gelmeyince bir kez daha vurdum kapıya. Yine ses gelmeyince "İçeri giriyorum." dedim ve kapının kulbunu aşağı indirdim. Üzerini giyinmiş olan Yavuz bir eli başının altında olacak şekilde yatağında uzanırken; beni görünce yüzünü diğer tarafa dönüp yan yattı. Küçük adımlarla yanına gidip başucunda yere çöktüm. Şampuanının ferah kokusu burnuma dolarken kısık sesimle "Yavuz?" dedim.
Bir şey demeyen Yavuz hâlâ öylece uzanırken işaret parmağımla sırtını dürttüm. Ancak Yavuz'da hâlâ tık yoktu.
"Özür dilerim." dedim kısık sesimle. Bir cevap vermeyen Yavuz yatağının diğer tarafına doğru kayıp benden uzaklaşınca hiç düşünmeden ayağa kalkıp diğer tarafa döndüm ve yatağına çıkıp hemen yanında oturdum. Yavuz sırtüstü uzanıp tavana bakınca görüş açısına girmek adına biraz kendimi yukarı kaldırdım. Gözlerini yuman Yavuz'la umutsuzca geri yerime oturdum ve işaret parmağımla bu kez göğsünü dürttüm. "Yavuz!"
"Uykum var!" diyen Yavuz yine sol tarafa doğru döndü.
Bu böyle olmayacaktı!
Ayağa kalkıp tekrar diğer tarafa döndüm ve büyük bir cesaretle yanına uzandım. Onunla aynı hizada dururken gözlerini araladı. Elimi yara aldığını yeni fark ettiğim yanağına götürecekken eliyle buna engel oldu. Onu umursamadan elimi yanağına koydum. Elimi çekmeyen Yavuz gözlerini yumunca söze girdim. "Kaç gündür attın zaten tribini, lütfen."
Fazlasıyla derin bir nefes alan Yavuz sinirli ama kısık sesiyle söze girdi. "Günlerdir beni bu kokudan mahrum bıraktın."
Bu sözünü yumuşadığının habercisi olarak görüp tebessüm ederek ona daha fazla sokuldum. İlkay böyle demişti...
Yeniden gözlerini aralayan Yavuz "Tehlikeli sularda yüzüyorsun!" dedi ve arkasına döndü. Yataktan inmekten yorulduğum için üzerine çıkıp diğer tarafa geçtim. Gerçekten de tehlikeli sularda yüzüyordum. "Affettin mi?"
Yeniden yanında uzanıp onunla göz göze geldim. Gözlerimin en derinlerine bakarken net sesiyle söze girdi. "Hayır!"
"Ne yapsam affedersin?" diye sordum tatlı tatlı.
"Affetmem." dedi.
"Yavuz özür dilerim." dediğimde başını iki yana salladı. "Hatan yok ki özür diliyorsun. Ne de olsa şerefsizliğimi yüzüme vurdun."
"Ya Yavuz deme öyle." dedim bir kez daha mahcup sesimle.
Aklıma bir kez daha İlkay'ın sözleri dolarken usulca ona sırnaştım. Bir kedi gibi başucunda durup melül melül onu izledim. Bana mısın demeyen Yavuz'a "Affettin mi?" diye sordum. Başını olumsuzca iki yana salladı.
Ona biraz daha yaklaşıp yanağına en masumundan bir öpücük bıraktım. Dudaklarımı çekmeden birkaç saniye kokusunu ciğerlerime hapsettim. Tebessümümle ondan uzaklaşırken "Şimdi?" diye sordum.
Az önce yüzünde olan o keskin ifadesi bir anda silinmişti. Hatta üstü kapalı gülümsüyordu bile. Diğer yanağını döndürüp söze girdi."Bir de buradan öp bakalım?"
Tebessüm ederek hızlıca o yanağına da öpücük bıraktım. Yavuz da gülümserken "Gel." dedi.
Açtığı koluna sokulup göğsünün üzerine yattım. "Özür dilerim Yavuz, çok özür dilerim!"
"Şşt! dedi Yavuz. "Uykum var."
Tebessüm ederek elimi kaslı karnının üzerine bıraktım. Hafiften kaslarını keşfe çıktığımda homurdanarak söze girdi. "Şşt eline koluna hâkim ol."
Sözünü dinleyip uslu bir şekilde elime koluma hâkim olduğumda başıma minik bir öpücük bıraktı ve bir kez daha derin nefes aldı. "Bu kokuyu almadan geçen saatler nasıl zordu biliyor musun?"
"Nasıl zordu?" diye sordum inip kalkan göğsüne bakarken.
"Çok zordu." dedi ve derin bir nefes daha aldı. Kabaran göğsü bir balon gibi yavaşça inerken gülümseyerek kalp atışlarına odaklandım. Ritimliymiş gibi atan kalbi gayet sakindi. Kalbinin bu dingin atışları, az önceki sözlerinin taşıdığı tüm zorluğa inat, derin bir sükunet fısıldıyordu.
"Nazelif?" dedi Yavuz.
"Hı?" diye sorduğumda yerinde doğrulmaya çalıştı. Göğsünden kalkarak ona rahat bir alan açtım ancak o beni geri göğsüne yasladı. Sırtı yatağın başlığına yaslı, göğsü bana yaslı bir şekildeyken devam etti. "İznin olmadığı hâlde sana yaklaştığım için özür dilerim."
"Tüm suçu kendinde arama. Ne de olsa seni itebilir ya da yanından ayrılabilirdim."
"İnsan o ânın verdiği duyguyla hareket edemez hâle geliyor. Bu yüzden senin bir suçun yok sevgilim. Tüm pislik bend-"
"Yavuz!" dedim ve net bir tonla devam ettim. "Konuştuk ve bitti bu konu. Kimse suçlu değil. Sınırlarım var ve buna saygı duyuyorsun. Bunun için teşekkür ederim."
Gülümsediği belli olan ses tonuyla söze girdi. "Sınırların sayesinde sınırlarımı bana öğretiğin için de ben teşekkür ederim."
Bu kez ben de gülümserken Yavuz'un telefonu çaldı. Yaslandığım göğsünden çıkıp bana yakın olan telefonu elime aldım. 'Esra' yazısını görünce kısa sürede aklıma timin bahsettiği kardeş Esra geldi. Telefonu ona uzatıp ondan biraz uzaklaştım. Bekletmeden aramayı cevaplayan Yavuz telefonu hoparlöre alıp "Esra?" dedi.
"Abi sen kaçırılmışsın, vurulmuşsun, ameliyat olmuşsun, ölümle burun buruna gelmişsin ve bana anlatma gereği duymamışsın!" Esra'nın haklı sözleriyle Yavuz ağzının içinde bir şeyler geveledi. Tek anladığım Kaan olurken Yavuz söze girdi. "Kaan köpeği dedi değil mi?"
"Evet sağ olsun Kaan abi de olmasa senden haberimiz olmayacak!" Esra'nın sitemli sözleriyle gözünü kapatan Yavuz birkaç saniyede geri açıp sözlerine devam etti. "Sınavların başlayacaktı. Seni tedirgin etmeyeyim dedim."
"Allah razı olsun abi!" diyen Esra "Oraya geliyorum." diye devam etti.
"Gel." diyen Yavuz abilik görevini fazlaca güzel (!) yaparken gülmeden edemedim.
"Bu arada." Yavuz'un sözüyle gülmemi bastırıp bana bakan Yavuz'u dinledim. "Yakında abinin düğünü var."
"Valla mı?" diyen Esra şaşkınlığını sinire çevirip devam etti. "Ya bana da çocuğun olunca haber verseydin ya!"
"İşte o kadar iyi bir abiyim ki sana erken haber verdim." diyen Yavuz gerçekten şu sıralar çok komik olmuştu.
"De bakayım ne zaman geleceksin?" Yavuz'un sözüyle Esra'nın sevinçli sesini işittim. "Bileti kestim yarına oradayım."
"Şimdi sen bende mi kalacaksın?" Yavuz'un sözüyle gözlerimi açtığımda Yavuz otuz iki diş sırıtıp beni durdurdu. Bunu Esra'yı çıldırtmak için yaptığını anladığımda sessizliğimde kalmaya devam ettim.
"Yok abi bir hân var, adı yol geçen hânı. Oraya yer ayırttım." Esra da abisi gibi komiklikler yaparken Yavuz derin bir nefes aldı. "İyi ben de bende kalacaksın diye stres olmuştum."
"Abi!" Esra'nın yüksek sesi Yavuz'un geri vites yapmasına sebep oldu. "Tamam tamam şaka yaptım. Alırım seni havaalanından."
"Tamam abi yengeme selam söyle." Anlaşılan Esra'yla iyi anlaşacaktık.
Sen de Nazelif, Esra yenge deyince çıldırmadın!
Evet iç ses çünkü Esra mecburen bana yenge diyecek. Ne desin hala mı desin?
"Al sen konuş yengenle." Yavuz'un birdenbire telefonu bana vermesiyle sitemle Yavuz'a baktım. Ne konuşacaktım?
"Merhaba." diyerek giriş yaptığımda Esra'nın şen sesi geldi. "Merhaba Esra ben."
"Nazelif ben de." dediğimde "Huu." dedi Esra. "Çok ilginç ve güzel bir isim."
"Teşekkür ederim Esra'cığım."
"Hissediyorum yengeciğim seninle iyi anlaşacağız."
Yaka silken Yavuz hızla araya girdi. "Sen ve biriyle anlaşmak..."
"Ben bir kere çok uysalım abi!" derken bile sesindeki hareketliliği fark etmiştim.
"Tamam tamam öylesin." diyen Yavuz sözlerine hemen devam etti. "Hadi kapat sevdiğimle vakit geçireceğim."
"Aman hadi bay." diyen Esra telefonu kapatınca sevinçli Yavuz'a döndüm. Anlaşılan kardeşiyle konuşmak ona iyi gelmişti.
"Kahvaltı ettin mi?" Yavuz'un sözüyle başımı iki yana sallayıp sesime sahte bir hüzün ekledim. "Senin aşkından bir lokma girmedi boğazıma."
Kendimi Kaan gibi hissederken Yavuz burunumu sıkıp "Yav he he." dedi ve ayağa kalktı.
"Ben de ardından kalkıp onunla birlikte odasından çıktım."
"Geç bakalım gelin hanım hünerlerini görelim." Yavuz'un sözüyle yanından sıyrılıp önüne geçtim. Önünde durduğum için o da durup bana baktı. Otuz iki diş sırıtan beni görünce yüzünde muzip bir gülümseme yer edindi. İki elini belime götürüp bana daha yakın olmayı hedefledi.
"Hayırdır?" Sözüyle birlikte omuz silktim. Ayak uçlarımda yükselip yanağına minik bir buse kondurdum. Geri çekilip ona baktığımda daha da mutlu bir Yavuz gördüm.
"Ben de seni öpebilir miyim?" Yavuz'un sözüyle başımı salladım. Yanağıma yaklaşan Yavuz öpmeden öylece durunca dönüp ona baktım. Yüzlerimiz fazlaca yakın olduğundan bundan vazgeçip tekrar yanağımı döndürdüm. Öpücüğünü konduran Yavuz minikten geri çekilirken elini tutup onu mutfağa doğru çektim. Elimin eli üzerinde oluşuna da ciddi manada sevinen Yavuz beni zorlamadan ardımdan yürüdü.
"Menemen sever misin?" diye sorduğumda başını salladı Yavuz. "Senin kadar olmasın, severim."
"O zaman sana menemen yapayım. Bir de ekmekli bir tarif var onu da yapalım mı?"
"Mutfak senin yavrum." diyen Yavuz çaydanlığı alıp su doldururken ben de yavrum kelimesinin büyüsünden sıyrılıp buzdolabına yöneldim. Bekar evine göre yine de iyi dolu olan dolaptan domates yumurta, peynir ve biber çıkardım. Hepsini bir güzel yıkayıp Yavuz'un önüne bıraktım. "Doğra bakalım."
Sandalyeye oturan Yavuz getirdiğim malzemeleri elimden alınca çekmeceden bir bıçak çıkarıp ona uzattım. Sanki kendi evimmiş gibi rahat ve huzurlu oluşumu tarif edemezken söze girdim. "Sen bunları doğra ben de ekmekleri keseyim."
"Peki sevgilim." diyen Yavuz'un bu kadar söz dinler oluşuna ayrı sevinirken ekmekleri kesmek için bir tahta aradım. Yavuz yerinden kalkıp hem kendine hem de bana bir kesme tahtası çıkarınca elinden alıp tezgaha geçtim. Yerine oturmak yerine yanıma adımlayan Yavuz bir adım arkamda durunca dönüp ona baktım. Beni döndüren Yavuz elini geçenki gibi karnımın üzerine yerleştirince değişik hissettim. "Bir gün... Burada bir gün küçük bir bebek olursa ben onu çok seveceğim Nazelif. Benim-"
Biraz durdu ve karnımı okşayarak devam etti. "Benim baba demeye bin şahit o adamdan farkım olacak Nazelif. Ben çocuğumu seveceğim. Hayatımı ona ve sana adayacağım. Canınız yanmasın diye canınızı sıkan herkesin canını yakarım da o adam gibi olmam."
Sözlerine kıstığı sesiyle devam etti. "Ben onun gibi bir baba olmam değil mi Nazelif?"
Ellerinin üzerine ellerimi yerleştirip bebeğimiz oradaymış gibi konuşmaya başladım. "Baban tedirgin..."
Gülümsedi Yavuz. Bana uyum sağladığında sözlerime devam ettim. "Seni canından daha çok seven baban seni çok iyi koruyacak değil mi?"
Sözüm biter bitmez karnım guruldayınca ikimiz de kahkaha attık. Bu âna cuk oturan bu duruma gülmemek mümkün değilken Yavuz söze girdi. "Sanırım bebeğimiz biraz acıkmış."
"Sanırım." dedim ve ekmekleri poşetinden çıkarmaya başladım. Yavuz da geri yerine gidip verdiğim malzemeleri doğramaya başladığında bir taraftan da kaynayan çayı demledim. Menemeni Yavuz'a devredip Yavuz'un kestiği malzemeleri yumurtayla karıştırdım ve ekmeğin üzerine dizmeye başladım.
"Soğan sever misin?" Başımı iki yana salladım. "Hayır."
"Vitamin o vitamin." diyen Yavuz çıkardığı soğanı soymaya başladığında somurtarak söze girdim. "Hayır ya soğansız yap."
"Bir bunu dene sen. Beğenmezsen hepsini ben yiyeceğim." Daha fazla mızmızlanmadan fırına yöneldim. Isısını ayarlayıp tepsiye dizdiğim özel tarifli ekmekleri fırına attım. Soğanı kesen Yavuz'un gözleri yaşarmıyorken benim yaşaran gözlerime şaşıp konuşmaya başladım. "Ay gözüm."
"Sen dışarı çık sevgilim." Yavuz'un sözüyle başımı olumsuzca iki yana salladım. "Sanırım dayanabilirim."
"Sen bilirsin."
Bir insan soğan doğrarken bile yakışıklı olabilir mi? Soğan ya soğan! Yavuz'un eline soğan doğramak bile yakışmıştı. "Yavuz?"
"Hı?" dedi ve gözlerini soğandan ayırıp bana döndü.
"Niye gözlerin yaşamıyor?"
"Bilmem belki de göz pınarlarım kurumuştur. Ya da dayanıklılık, bilmiyorum. Hem doktor olsan sensin."
"Doktorlar her şeyi bilmek zorunda değil!"
"Tamam yavrum ne kızıyorsun?"
"Kızmadım." dedim ve soğan doğrama işine ara veren sevdiğimin eline dokundum. Önce elinin üzerindeki minik elime bakan Yavuz hemen ardından gözlerini gözlerime dikti.
"Bir şey mi diyeceksin?" Başımı olumlu yönde salladım.
"Söyle bakalım."
"Kardeşin, babanla görüş-"
"O adam Nazelif, o adam benim hiçbir şeyim değil. Ve ayrıca Esra onunla görüşmüyor. Şerefsiz adam bizden bihaber Ankara'da gününü gün ediyor."
"En son çocukken gitmiştim dedin?" Kısa bir nefes alıp devam ettim. "Yavuz Ankara'ya gidelim mi?"
Yavuz soğanları tavaya atıp anlamazca bana bakarken hızla devam ettim. "Bak bazen korkularımızı saklamak yerine üzerine gitmeliyiz. Ve şu an Ankara'ya gitmek demek yaranı açmak demek. Sence de o yarayı içinde çok tutmadın mı? Sana ba-" Durup doğru sözcüğü seçtim. "Sana o adamın yanına gidelim demiyorum. Yalnızca memleketine gidelim diyorum."
"Nazelif ben Ankara'ya gitmem. O defter kapanalı çok oldu." diyen Yavuz hızla kavurup diğer malzemeleri de erkenden tavaya attı. Hemen ardından da mutfaktan çıktı. Konuyu açıp Yavuz'u rahatsız eğitim için kendime kızarken ardından adımladım.
"Biraz yalnız kalmama izin ver." dediğinde başımı iki yana salladım. "Seni artık yalnız bırakamayız Yavuz. Ne ben..." Elimi karnıma koydum. "Ne de ilerideki çocuklarımız... Artık bir yük olarak hep bir adım arkanda olacağız."
Omuz silktiğimde "Yük mü?" diye sordu Yavuz.
"Bilmem belki de senin için bir yük olacağız. Yani ben şu an kendimi öyle hissediyorum. Senin canını sıkan koca bir yüküm."
"Sen olsan olsan canımı hoşnut eden güzel bir gül olursun." diyen Yavuz yatağına oturunca ayak uçlarımda yürüyerek yanına adımladım. Elini karnımın üzerine yerleştirip devam etti. "Ve sen... Sen bana mükâfat olursun; sen bana yeniden can verirsin..."
Elinin üstüne elimi yerleştirip karnımı okşayan Yavuz'u izledim. Yüzünde minik, minicik bir tebessüm vardı. Gözlerini hafif kısmış dikkatle karnıma bakıyordu. Ben de gözlerimi karnıma indirip kıpır kıpır olan kalbimle düşünmeye başladım. İçim şu an böyleyse, orada gerçekten bir bebek olunca ne olacaktı? Ben ve Yavuz o zaman bundan daha fazlasını mı hissedecektik? Peki bundan daha fazlası var mıydı?
Çalan zil ikimizin de büyülü ânını bozarken korkuyla ayağa kalktım. Kapının ardındakinin babam olduğu düşüncesi beni iyice tedirgin ederken kapıya doğru yürüyen Yavuz'un ardından adımladım. Birlikte odadan çıkıp hole geçtik ve kısa sürede kapıya ulaştık. Delikten bakan Yavuz "Merak etme baban değil." deyip kapıyı araladı.
Kaan otuz iki dişiyle sırıtarak elindeki poşeti havaya kaldırıp söze girdi. "Size tatlı aldım."
"Barıştınız değil mi değil mi? Bak vallahi sütümü helal etmem Yagıçı." Kaan'ın konuşması iyice komiğime giderken dayanamayıp kahkaha attım. "Sütünü mü helal etmezsin?"
"Etmem! Kaç kere ona marketten süt aldım sen biliyor musun?"
Yavuz'un bu esprilere karnı tok olduğundan tip tip Kaan'a bakıyordu. Yavuz bakıyor bense kahkaha atıyordum.
"Kan gir Allah için içeri de sus bir." diyen Yavuz tatlıyı Kaan'dan alıp poşetinden çıkardı. Paketi de hızla açıp baklavalarla kısa süreli aşk yaşadı. Ciddi anlamda gözleri parlarken bir taneyi eline alıp ağzına attı. Bu adamın nasıl göbeği yoktu?
Bilmiyorum iç ses, evet çok yiyor ama hemen de yakıyor.
"Al sen de." Yavuz'un sözüyle "Elimi kirletemem." dedim.
Kaan içeri adımlarken Yavuz bir baklavayı eline alıp ağzıma doğru yaklaştırdı. Sabah sabah baklava yiyeceğimi fark ettim ama Yavuz'u geri çevirmek istemediğimden yarısını ısırdım. Kalan kısmı Yavuz ağzına atınca hoşuma gitmedi değil... Ne de olsa benim artığımdı ve bu onu iğrendirmemişti.
Elini dudağıma getiren Yavuz yapışmış baklava kalıntısını alıp onu da ağzına attı ve kulağıma yaklaşıp söze girdi. "Onu ısıra ısıra, öpe öpe yemek de vardı da neyse."
Gözlerimi kocaman açıp ağzım açık onu dinledim. Ben öylece bakarken Yavuz kahkaha atmaya başladı. "Kapa ağzını yoksa ben kapatırım bir güzel!"
🍀
Yavuz yine yerinde durmuyor sjsjsj
Nasıldık bugün?
Oy ve yorumlarınızı unutmayın olur mu?
Instagram: marsel.000000
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |