30. Bölüm

30. BÖLÜM

Marselkalp
marselkalp

 

Gecenin geç saatlerine kadar uyanık kalıp bölüm yazıyorum her zaman. Lütfen bu emeğimin karşılığını oy ve yorumlarınızla verin. Şimdiden çok teşekkür ederim.❤️

KEYİFLİ OKUMALAR

🍀

"Bu bir heves değil baba. Ben Yavuz'u gerçekten seviyorum." dedim net çıkardığım sesimle.

"Bu sevgi değil güzel kızım. Beni zamanla anlayacaksın."

"Baba sen beni zamanla anlayacaksın. Beni ve Yavuz'u zamanla anlayacağını düşünüyorum; düşünmek istiyorum."

"O adamı anlayabileceğimi sanmıyorum. Ona bakınca yalnızca bir katil görüyorum." Babam için halam çok değerliydi. Halam babamın canından öte canıydı. Bu yüzden öfkesini anlayabiliyordum. Ama bu öfke yanlış kişiyi kurban seçmişti. Diri tuttuğu bu öfkesi yanlış kişiyi hedef almıştı. Yavuz'un tek suçu o adamın oğlu olmaktı. Peki bu suç muydu?

"Amcacığım Tülin ablayla o pislik arasında geçen olaydan Yavuz'un zerre haberi yok bence. Bu hikayede belki de en masum o..." Ada'nın beni destekler nitelikte çıkan sesiyle babam histerik bir gülüş attı. "Şerefsizin oğlu iki kızımın da gözünü boyamış."

"Baba biliyor musun, Yavuz babasıyla görüşmüyor! Yavuz o adamdan kopalı çok oldu baba. O adamda göremediği baba şefkatini sende görs-"

"Nazelif ben ondan iğreniyorum ve sen ona şefkat göstermemi istiyorsun!"

"Hiç olmazsa bir askerin olarak bak ona baba? Askerlerin senin evlatların değil miydi?"

"O benim askerim değil. Kendini bilmez birinin teki."

"Amcacığım Yavuz'u bir süre izlesen olmaz mı? Tamamen önyargısız bir şekilde onu bir izle. Bak bakalım dediğin gibi biri mi, değil mi?" Ada'nın hemen ardından sözü devraldım. "Kızın için bunu yap baba. Sana Yavuz'u bağrına bas demiyorum. Yalnızca onu anla baba. Onun bu olayla ilgisi olmadığını bil."

"Senin için her şeyi yaparım kızım ama Tülin'in katilinin oğlunu anlayamam. Benim canım kardeşimin, bir taneciğimin katiliyle aynı kanı taşıyan o adama merhamet edemem."

"Bu ilişkiye karışmayacaksın ama değil mi?"

"Sen aklı başında bir kızsın kızım. Ben sana ne dersem diyeyim bildiğini okuyacaksın, bunu biliyorum. Ama sen de şunu bil kızım; ben ne Yavuz'a ne oğlum derim, ne de düğününüze gelirim. Bir yanlışını gördüğüm gibi de acımam ipini çekerim. Sana yaptığı en küçük hatada bile yakarım onu. O benim için bir düşmandan farksız!" diyen babam başka bir şey demeden ayağa kalktı ve hızla odadan çıktı. Ardından adımlayacaktım ki Ada kolumu tuttu. "Bırak kuşum, onu yalnız bırak. Tülin abla baban için çok değerliydi. Bu yüzden bırak da bu kadarını yapsın baban."

"Ama düğününe gelmem dedi Ada?" Sözümle aynı anda gözümden yaşlar akarken Ada bana destek olmak için sıkıca sarıldı. "Oy kuzum bu ne çözülmez bir iptir?"

"Kesip atalım o ipi Ada. Babamın öfkesini keselim de kimse zarar görmesin." dedim Ada'dan ayrılıp gözlerine bakarken.

"Zaman çiçeğim zaman! Yalnızca zamana ihtiyacınız var." Sesli bir nefesi dışarı doğru üfldiğimde Ada sözlerine devam etti. "Yavuz'a bundan bahsedecek misin?"

"Bilmiyorum, hiç bilmiyorum."

"Hadi kuşum gel de biraz uyu. Dinlenmek sana iyi gelecek. En azından beynin dinlensin."

Ada'nın sözünü dinleyip odama adımladım. Battaniyemi dahi açmadan kendimi yatağa atıp gözlerimi yumdum. Dış kapının açılma sesini duymamın hemen ardından kapı çarparak kapandı. Babamın evden gittiğini anladığımda huzursuzca yerimde kıpırdandım.

Ada elindeki telefonumla yanıma gelince uzattığı telefonu elime aldım ve ekrana baktım. Yavuz'un mesajını görürken Ada'nın sesi geldi. "Mesaj geldi telefonuna."

Başımı sallayıp gözlerimi yumarken "Sağ ol kuşum." dedim. Sözlerime tebessümüyle cevap veren Ada gitmeye hazırlanırken "Ada?" dedim.

"Hı?" diyen Ada tekrar bana dönünce "Babam çıktı değil mi?" diye sordum.

"Evet Nazom, çıktı."

"Tamam, teşekkür ederim." deyip odadan çıkan Ada'yı izledim. Çıkıp kapıyı kapatınca gözlerimi telefonuma döndürdüm. Yavuz'un mesajını açıp hızla okudum.

"İyisin değil mi?"

Parmaklarım hızla klavyeye gitti. "İyiyim, sen de iyi misin?"

"İyiyim ben, müsait misin arayabilir miyim?" Yavuz'un mesajıyla direkt arama tuşuna bastım. İlk çalışta açılan telefonun ardından yorgun sesim geldi. "Yavuz?"

"Baban şimdi çıktı, gördüm. Büyük bir sorun olmadı değil mi?"

"Hayır Yavuz bir sorun olmadı."

"Sesin niye böyle, ne dedi sana?"

"Her zamanki gibi işte." dediğimde "Benden sakladığın bir şeyler var gibi geldi bana." dedi.

"Ben, bizi söyledim." Sözümle birkaç saniye duraksadı Yavuz. Sonrasında devam etti. "O ne dedi?"

"Yanıma gelsene." dediğimde bu sözümü beklemediğinden yine biraz duraksadı. "Görürse seni daha da üzmez mi?"

"Balkondan gel. Hem babam gelmeden gidersin." Söyleyeceklerimi telefondan anlatmak istemiyordum. Bu yüzden Yavuz yanıma gelsin istiyordum. Onun yarasına bir yara daha katacaktım belki ama yanımdayken duysun istiyordum.

"Peki." diyen Yavuz telefonu kapatınca balkon kapısının yanına adımladım. Kapıyı açıp dışarıdan gelen soğuk havayla Yavuz'u bekledim. Neredeyse iki dakika içinde balkonuma ulaşan Yavuz içeri girip ardından kapıyı kapattı. Neşesiz yüzümü görmek pek alışık olmadığı bir şeyken ellerini yanaklarıma çıkardı. Bir tüy misali yanıklarımı okşarken "Güzelim." dedi.

Bana doğru eğilip alnıma öpücüğünü kondurdu. Huzurlu bir uykudaymışım gibi hissederken gülümseyip elinin üstüne elimi koydum. Yavaşça benden uzaklaşan Yavuz yüzümdeki tebessüme memnun olurken "Yârim." dedi.

Yavuz'un kullandığı sözcüklerin her biri ayrı ayrı mutluluk veriyordu. Gülümsemem iyice artarken bir elini yanağımdan çekip elimi kavradı. Avuç içini kendine döndürüp elime doğru eğildi. Aynı anda elimi yukarı kaldırıp öpücüğünü kondurdu. Avuç içinden öpmesi kalbimin en derinlerine dokunurken geri çekildi ve elimi bırakmadan yürümeye başladı. Onunla yürüyüp yatağıma ulaştık. Yan yana oturduğumuzda ilk konuşan ben oldum. "Babam bize onay vermedi Yavuz."

"Daha beni neden sevmediğini anlayamamışken bu da tuz biber oldu." dedi.

"Nedenini bana söyledi." dediğimde tek kaşı havalandı. "Neymiş?"

"Söyleyeceklerim seni üzecek Yavuz."

"Alışkınım." dedi rahat ol dercesine.

"Benim bir halam vardı, Tülin halam..." Dediklerimi sessiz bir şekilde dinleyen Yavuz tüm dikkatini bana vermişken sabırla dinleyen sevgilimi daha fazla meraklandırmamak adına devam ettim. "Tülin halam hiç güzel bir hayat yaşamadı. Hayatını karartan bir adam vardı. Katil adam..."

"Katil adam?" dedi Yavuz hâlâ bir şeylere anlam veremeyerek.

"Evet Yavuz, katil adam... O katil adam senin biyolojik babandı." Kelimeler o kadar zor çıkmıştı ki boğazımdan, o kadar zor toparlamıştım ki... Çünkü Yavuz'un kalbini yanlışlıkla kırmaktan delicesine korkuyordum.

Güldü Yavuz. Gözleri irice açılsa da şaşkınlığını gizleyerek histerik bir gülüş attı. Yüzündeki umutsuz tebessümle söze girdi. "Ne beklenirdi ki ondan? Hayatımı karartmaya yemin etmiş adamdan başka ne beklerdim ki... Baban sonuna kadar haklı Nazelif. O adam ne ki, ben ne olayım!"

"Hayır Yavuz senin o adamla zerre benzerliğin yok. Kendine haksızlık etme, buna izin vermem."

"Demek yaktığı tek kadın annem değilmiş..." Fazla şaşırmamıştı Yavuz. O adamdan her şeyi beklediğinden ona farklı gelmemişti bu anlattılarım. Sanki günlük bir habermiş gibi kısa bir sürede normal karşılamıştı.

"Ama ben babama senin ondan farksız olduğunu ispat edeceğim Yavuz."

"Boş versene güzelim. Sence de haklı değil mi? Pislik soyumu Doğunun Aslanının temiz soyuna karıştırmak... Büyük bir hata!"

"Yavuz!" dedim ne dediğini anlıyor musun derecesine. Bir cevap gelmeyince daha açık konuştum. "Ne yani beni bırakmayı mı düşünüyorsun."

Tereddüt etmeden söze girdi. "O nasıl laf Nazelif! Seni bırakmak demek son nefesimi vermek demek! Ama benim yaşamaya hakkım olmadığı da bir gerçek. Hem düşünsene baban onun bana attığı iftirayı öğreniyor."

"Hayır Yavuz yaşamaya hakkım yok ne demek asıl! Ayrıca babam o olayı duymayacak. Duyarsa da sana inanacak."

"Hiç sanmam." dedi hızlıca.

Bu kez ben elimi Yavuz'un yanağına çıkardım. Sakalını kesmekten hafif yara almış yanağını tüy gibi okşarken söze girdim. "Babam seni anlayacak Yavuz. Ben buna inanıyorum."

"Nazelif?" dedi Yavuz. Daha önemli bir konuya değinmek istercesine net ama kısık sesiyle konuştu. "Ben o pisliğin soyunu mu devam ettireceğim?"

Bu kez tereddüt etmeme sırası bendeydi. "Hayır Yavuz. Sen annenin soyunu devam ettireceksin. Onun temiz kalbi gibi çocuklarımız olacak. Ve en az senin kadar merhametli olacaklar. Sen o merhameti kendinde görmesen bile..."

"Olmayan bir şeyi göremeyiz değil mi?" dedi boşta kalan elimi kendi eline kenetlerken.

"Benim gördüğüm merhameti sen görmemek için inat ediyorsun. Ancak o kalbinde saklı olan iyilik seni sen yapan... Ne kadar kötü olduğunu düşünsen de ben içindeki huzuru gördüm."

"Huzur mu?"

"Evet dinmek bilmeyen saklı huzurun." dedim yanağındaki elimi kenetlenmiş ellerimiz üzerine bırakırken.

"Sen böyle deyince gerçekten kendimi bir şey sanıyorum." dedi elimin üstüne elini yerleştirirken. Yavaşça okşayıp aynı yavaşlıkla gözlerini ellerimize indirdi.

"Sandığından daha fazlasısın Yavuz." Sözüm tekrar göz göze gelmemizi sağlarken bir kez daha gülümsedi Yavuz. Ama bu kez buruk bir tebessümle değil. İçten, samimi, sıcak bir gülümsemeyle...

Hâkim Bakış Açısı

Nikah tarihi almanın sevinciyle yanıp tutuşan iki kalp bunu kelimelere dökmeden de ifade edebiliyordu. Konuşmadan anlaşabilen bu çift birbirlerine inanılmaz derecede iyi geliyordu.

"Hâlâ inanamıyorum." Feyza'nın sözüyle otuz iki diş sırıttı Tuna. Önündeki çaydan bir yudum alıp sevdiğinin elini kavradı. Kafede çalan müziğe kulak verirken aklına güzel sözcükler doluşmaya başladı. "Sen mi, ben mi canına yandığım. Sabaha senle uyanmak, geceyi seninle kapatmak... Bundan güzeli yok bu dünyada."

"Ya Tuna yine mükemmelsin." Kahvesine attığı şekeri karıştıran Feyza gözlerini sevdiceğinden ayıramıyordu. Çünkü Tuna nefesi gibi olmuştu. Sanki Tuna'ya bakmasa nefesi kesilecekti. Tuna, canından öte can olmuştu.

"Karşımdaki manzara ufkumu açan..." Tuna'nın sözüyle Feyza'nın içinde kelebekler dans ederken Tuna'nın Yeşil Masa operasyonu için kullandığı hattın müziği çaldı. İstemeye istemeye cebinden çıkaran Tuna ekranda gördüğü Anastasia yazsıyla bir sabır çekip ayağa kalktı.

"Buna bakmam gerek güzelim." diyen Tuna elini Feyza'nın elinden ayırıp dışarı doğru yol aldı. Hızlı adımlarla mekandan çıkınca soğuk havayla yüz yüze geldi. Sabahtan beri üçüncü kez arayan Anastasia'ya bir küfür savurup telefonu açtı.

"Hazar." dedi Anastasia net sesiyle.

"Efendim?" dedi Tuna. Anastasia'nın bu kez ne diyeceğini gerçekten çok merak ediyordu. Çünkü diğer iki aramada kayda değer bir kelime bile sarf etmemişti.

"Majar senin ve kuzenin hakkında araştırma yapıyor." Anastasia'nın bu önemli bilgiyi Tuna'nın kaşına gözüne vermeyeceğini bilen Tuna bunun bir güven kazanma oyunu olduğunu geç olmadan fark etti.

"Böyle bir şeyi neden yapıyor?" dedi Tuna normal davranmak adına.

"Size güvenmediğini söylüyor."

"Araştırsın, bizlik bir sorun yok." diyen Tuna Anastasia'ya güvendiğini belli edecek sözlerle devam etti. "Bunun için teşekkür ederim."

"Ne demek." diyen Anastasia hiç beklemeden devam etti. "Ne zaman buluşuruz?"

"Ne bu acelen?" Tuna'nın sözüyle güldü Anastasia. "Ben hızlı ilişki kadınıyım."

"Ben hızlı ilişki sevmem." dedi Tuna net çıkan sesiyle.

"Burada benim kurallarım geçerli Hazar."

Bu duruma pek hoşnut olmasa da bozuntuya vermeden konuştu Tuna. "Demek öyle."

"Hem benimle geçireceğin ateşli geceyi asla unutamayacaksın."

Midesi bulanan Tuna içerideki sevdiceğini bir an bile aklından çıkarmamışken istemeye istemeye söze girdi. "Fazla iddialısın."

"Ah o an hemen gelmeli." diyen Anastasia niyeti iyice bozmuşken Tuna sabır çekip devam etti. "Acele etme bebeğim!"

Artık kendinden tiksinme raddesine gelen Tuna vatani görevinin farkına varıp kararlı sesiyle devam etti. "Kapatmam gerek."

"Ne o toplantın mı var?" dedi Anastasia cırtlak kahkahası eşliğinde.

"Hayır uyuyacağım." Kapatmak için sabırsızlanan Tuna bir kez daha Anastasia'nın sesine maruz kaldı. "Benimle geçireceğin geceyi düşünerek uyu."

"Kesinlikle öyle yapacağım." diyen Tuna bir cevap beklemeden aramayı sonlandırdı. Soğuk havadan derin bir nefes çekip kendine gelmeye çalıştı.

"Bu bir ihanet değil! Kendine gel Tuna." diyerek kendini telkin eden Tuna, Feyza'yı bekletmemek adına hızla içeri girdi. Karşısında kelimelerin kifayetsiz kaldığı kadının yanına adımlarken bile içi sevinç dolmuştu. Bunu evlilikle taçlandırmaksa yüreğinin doğru adrese varışının habercisi olacaktı.

Ertesi Gün

Kaan'ın sabahı da, akşamı da Ada'nın ismini sayıklamakla geçiyordu. Ki o bundan şikayetçi değildi. Onun isminin hoş tınısına müptela olup kendini limana savuruyor gibi hissediyordu. Her şey böyle güzelken tek bir sorun vardı; o da anksiyetesiydi. Ada'ya açılamama anksiyetesi.

Düşüncelere dalıp gittiği şu sıralarda taburun dinlenme odasındaki duvarlarını ezberler olmuştu. Yer yer kirlenmiş, mat duvar Kaan'ın oldukça dikkatini çekiyordu.

"Ada gibi doğal..." Kaan'ın sözüne anlam veremeyen Selim ve Tuna birbirleriyle bakışırken hülyalara dalmış Kaan sözlerine devam etti. "Ada gibi kıvırcık saçlar..."

"Abi ne diyorsun?" diyen Selim, Kaan'ın baktığı duvara bakıp bir şeyleri anlamaya çalıştı. Başarılı olamayınca söze giren Ozan'ı dinledi. "Bu adam yanmış."

"Baksanıza duvardaki kir aynı Ada'nın kıvırcık saçları gibi." Çöllere düşmüş Mecnun misali konuşan Kaan odadaki herkesi güldürürken içeri Yavuz giriş yaptı. Bir kişi hariç herkes kendini düzeltmeye girişirken Kaan hâlâ başka alemdeydi.

Kaan'ın dibine kadar ulaşan Yavuz ellerini birbirine vurarak Kaan'ı kendine getirmeyi hedefledi. Bu işinde başarılı olunca kendini tebrik ederek Ozan'ın yanındaki boş yere kuruldu.

"Abilerim ablalarım! Bana deyin hele bu gariban Kan ne yapsın?" diyen Kaan kara bahtına yakınırken sözü Tuna devraldı. "Gidip açılsın."

"Demesi kolay şair bey!" dedi Kaan çok bilmiş moduna bürünerek.

"E ne diyeyim oğlum sana alternatif buluyorum işte." diyen Tuna kendini savunurken Yavuz ayaklarını önündeki masaya uzatıp hızla söze girdi. "Git ulan! Git de ki ben seni seviyorum. Sonra yapış dudağına."

Sonunu timi güldürmek için söyleyen Yavuz bunda başarılı olmuştu. Kaan hariç herkes kahkaha atmaya başlayınca Selim söze girdi. "Abi sonra herhalde heyecandan öteki tarafa gidersin."

"Gitmem lan niye gideyim? Daha önce öpüşmedim mi hem ben kızlarla!"

"Sevdiğini öpmek başkadır. İliklerine kadar aşka batarsın o an. En son düşünceğin şey şehvet olur. O an yalnızca aşkın sükuneti dolaşır damarlarında." Ozan'ın sözüyle tek kaşı havada söze girdi Yavuz. "Lan bizim timin adını değiştirip Şair Timi mi yapsak?"

"Her biri ayrı cevher." diyen Selim hem Ozan'ı hem de Tuna'yı takdir ederken Kaan hızla ayağa kalktı. "Ben gidiyorum beyler."

"Nereye?" diyen Yavuz koltukta rahat rahat yayılırken Kaan stresle söze girdi. "Açılacağım ulan! Gidip diyeceğim ben seni seviyorum!"

"Helal." dedi Yavuz ve Tuna aynı anda.

"Abi ben de seninle geleyim mi?" Selim'in sözüyle Kaan'dan önce Yavuz atıldı. "Sen benle geleceksin."

"Nereye abi?" Selim'in sorduğu soruyu hemen yanıta kavuşturdu Yavuz. "Esra gelecek onu almaya gideceğiz. Hiç araba süresim yok sen süreceksin."

Yalnızca iki kelime kalmıştı Selim'in zihninde. Tüm cümleleri unutmuş, tek bir cümleye bağlamıştı kalbini. Esra, gelecek...

İmkansızı gelecekti. Canına yandığı, canından öte sevdiği gelecekti. İçine gömdüğü sevdası gözünün önüne gelecekti bir kez daha. Ve Selim öylece izleyecekti.

"Lan ne oldu?" Yavuz'un sözüyle kendini toparlayan Selim bozuntuya vermeden "Bir şey olmadı." dedi.

"Hadi yürü o zaman. Yol üzeri de bu malı atarız lokantaya." diyen Yavuz rahat rahat yayıldığı koltuktan istemeye istemeye kalktı. Sıcacık dinlenme odasını bırakmak onun için zor olsa da kenardaki montuna doğru yürüdü. Montu üzerine atıp ayakta dikilen Selim'e ve yerinde kıvranan Kaan'a baktı. "Hadi."

"Yagıçım ben gelmesem mi?" Kaan'ın sözüyle kısa bir kahkaha attı Tuna. Kaan'ın delici bakışlarına maruz kalınca kahkahasını kesip elindeki telefona döndü.

"Gel Kan gel, bir şey olmaz." diyen Yavuz, Kaan'ı yatıştırmayı denedi. Ancak her hamlesi daha büyük bir sıkıntıya dönüşüp ona geri dönüyordu.

"Yagıçı ya hayır derse?"

Eşek hoş laftan ne anlar diye iç geçiren Yavuz elinin tersini Kaan'a gösterdi. "Valla çakarım bir tane."

"Tamam sustum, bir sorun yok. Yok bir sorun." diyerek kendini telkin eden Kaan, Yavuz ve Selim'le birlikte odayı terk edecekken Ozan'ın sesi geldi. "Kardeş montun."

Ozan'ın elindeki montu alan Kaan "Ederim teşekkür." dediğinde yine en çok gülen Tuna oldu.

"Ederiz rica abiciğim." diyen Tuna, Kaan'ın göz radarına girince ağzına yalandan bir fermuar çekti. "Tamam, sustum."

Ses etmeden odayı terk eden Kaan yol boyu Yavuz ve Selim'e yakındı. Bu öyle bir hal aldı ki Yavuz arabayı yakmayı bile düşündü. "Kan yeter beynimi s*ktin."

"Ya ne yapsın bu Kan! Ha ne yapsın? Kimlere gitsin, kimlere yakınsın?"

"Tamam abi sen devam et ben dinlerim." diyen Selim dikiz aynasından Kaan'a bakıp tekrar yola döndü.

"Şimdi bir B planım olmalı. Hayır derse gülüp 'Haha şakaydı' mı desem?"

"Kan bence sen şu an sağlıklı düşünemiyorsun." Yavuz'un sözüyle başını sallayan Kaan "Bağışıklık sistemim Ada'yken nasıl sağlıklı düşüneyim ki?" dedi.

"Lan hakikaten ben Halit Komutanla konuşacağım." dedi Yavuz.

"Neyi Yagıçı?" dedi Kaan da merakla.

Eliyle buğulu camı silen Yavuz dikkat çeken ses tonuyla söze girdi. "Bizim timin adını Şair Timi yapsın diye konuşacağım. Şunlara bak her biri ayrı fırlama."

"Ben akıllıyım abi ama değil mi?" diyerek tüm dikkatleri kendi üzerine çeken Selim bu eylemine pişman olurken Yavuz konuştu. "Senin de altından çıkacak elbet bir şeyler."

Ortamın havası Selim'e yetmezken camı biraz aşağı indirdi. Soğuk havayı iliklerine kadar çekip camı geri kapattı ve bir kez daha söze giren Yavuz'u dinledi. "Şuradan sağa dön. Ada'nın mekan hemen orada."

Sağa dönen Selim, Yavuz'un dediği yerde aracı durdurup aşağı inen Kaan'a içi buruk bir şekilde baktı. "Abi sanki savaşa gideceksin!"

"Sus lan benim sosyal anksiyetem var." diyen Kaan son kez Yavuz'a baktı. Güç almak istercesine yaptığı bu eylem gerçekten de ona güç verirken Yavuz sözleriyle de Kaan'ı destekledi. "Hadi oğlum sen yaparsın al bu maçı."

"Yaparım lan!" deyip aracın kapısını açtı Kaan. Hızlı bir şekilde araçtan inip yavaşça kapıyı kapattı. Onlara el salladığında Selim de kornaya bastı.

Yavaş yavaş mekana yürüyen Kaan derin nefes egzersizleri yaparken kendini hamile bir kadın gibi hissetti. Bu his onu güldürmeye yetmezken lokantadan içeri girdi. Karşısında gördüğü Arda'nın yanına hızla adımlayıp "Mutfağı boşalt." dedi.

Arda, Kaan'ın dediklerine anlam veremezken "Efendim?" dedi.

"Ada'yla konuşmam gerek mutfağı boşalt."

"Hemen abim." diyen Arda mutfağa doğru yürüyünce Kaan da arkasından gitti. Ada'yı görmeye hazır olmadığı için kapı önünde beklerken Arda'nın sesini işitti. "Hadi herkes mutfağı boşaltsın."

Çalışanlar anlam veremese de mutfağın çıkışına doğru ilerledi. Ada da aynı şekilde mutfağı terk edecekken Arda buna engel oldu. "Sen kal Ada."

"Neden?" diyen Ada şaşkınca Arda'ya bakınca görüş açısına Kaan girdi. Hâlâ bir şeylere anlam veremeyen Ada "Kaan?" dedi şaşkın çıkan sesiyle.

Kaan içeri girince Arda "Hadi bana eyvallah." dedi ve kapıyı ardından kapatıp ikiliyi mutfakta yalnız bıraktı.

"Kaan iyi misin, ne oldu?" diye soran Ada Kaan'ın neden betinin benzinin attığını delicesine merak ediyordu. Aklına gelenlerle telaşla bağırdı. "Nazomu yine kaçırdılar deme!"

Ada'nın telaşını dindirmek isteyen Kaan hızla söze girdi. "Hayır Ada Nazo iyi. Ben onun için gelmedim buraya."

"Ya ne için geldin?" diye soran Ada, Kaan'dan gelecek cevabı bekledi.

"Ada..." diyen Kaan gözlerini kapatıp devam etti. "Ben seni çok seviyorum, sana âşığım."

Yavaş yavaş gözünü açan Kaan dünyanın döndüğünü hissetti. Bunun bir deprem olabileceğini de düşündü. Ancak Kaan'ın başını döndüren bunların hiçbiri değildi. Kaan'ın başı bayılmaya yüz tuttuğu için dönüyordu. Ve çok beklemeden de olacak olan oldu. Önce gözleri yukarı kaydı ve hemen ardından yere kapaklandı. Ada'ya olan aşkı ayık olarak bu kadar yetmişti ona...

🍀

 

Kaan, üzümlü kekimmm!

Nasıl bayıldı ama kvkvkvjvk

Bu arada hiç kimse Selim'le Esra'yı düşünmemişti değil mi? Sizi şaşırtmaya devam edeceğim.😁

Bu arada bugün Yavuz'un doğum günü. Yukarıda yaptığım resimdeki künyede yazıyor. Ama tamamen denk geldi. Güzel bir tesadüf.😅 Ancak kitap şu an kış ayında olduğu için kutlamayı daha sonra okuyacağız. İyi ki doğdun Yavuz!

(05.08.1993)

Hoşça kalınnn!

Instagram: marsel.000000

 

Bölüm : 05.08.2025 20:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...