32. Bölüm

32. BÖLÜM

Marselkalp
marselkalp

 

Oy verip yorum yapmayı unutmayın olur mu? Şimdiden kocaman teşekkür🤍

KEYİFLİ OKUMALAR

🍀

Şok olmuş bir şekilde bize bakan genç kız Yavuz'un kardeşi Esra'ydı. Demek ki askerin kardeşi de asker olurdu. Yavuz'u takip edip buraya kadar ulaşmıştı, helal doğrusu.

"Kızım sen manyak mısın ne atladın balkondan balkona? Ya bir yerini kırsaydın!" diyen Yavuz ağzımdaki elini çekince görümceme güzel görünmek adına saçımı başımı düzeltmeye başladım.

"Abimin kardeşiyim canım, seni örnek aldım. Bu arada böyle karşılaşmak istemezdim, ben Esra." diyerek içeri giren Esra kapıyı ardından kapatınca Yavuz bir kez daha söze girdi. "Bağırma şimdi babası uyanacak."

"Bananesi abi senin topuğuna sıkacak uyansa da. Bana sıkacak hâli yok ya." diyen Esra hırkasını önünde toplayıp devam etti. "Hem senin ne işin var gece gece yengemin odasında?"

Esra'nın bakışlar tekrar bana dönünce tebessüm edip tokalaşmak için elimi öne uzattım. Ancak Esra elimi tutmak yerine beni kolumdan tutup kendine çekti ve sıkıca sarıldı. "Ay kırk yılda bir yengem olmuş, sarılmayayım mı?"

Esra'nın samimi sarılmasına aynı samimiyetle karşılık verdiğimde Yavuz balkonun kapısını açtı. "Hadi Esra yürü."

Benden ayrılan Esra çattığı kaşlarıyla abisine baktı. "Hayır ya ben yengemi yeni buldum, gitmem."

"Ne yenge hasretidir be!" diyen Yavuz bana bakıp devam etti. "Güzelim biz gidelim. Çünkü bu açıldı mı susmaz sabahlara kadar!"

"Aşk olsun abi!" diyen Esra abisine tip tip bakmayı ihmal etmedi.

"Hadi kardeşim! Hem sen sütünü içip uyumamış mıydın?" Yavuz'un sözüyle kaş göz hareketleri yaptı Esra. "Abi ayıp ya raconumu zedeliyorsun. Süt nedir ya?"

"Yok yok süt içmek çok faydalı, niye raconunu zedelesin ki?" dedim gülerek.

"Ya işte bu be, doktor yenge! Abi valla turnayı gözünden vurmuşsun. Hem doktor, hem de güzel. Maşallah kız senin bu yeşil gözlere."

"Teşekkür ederim Esra. Sen de çok güzelsin. Hele saçlarının boyu, rengi mükemmel." dediğimde Esra saçından bir tutam tuttu. "Yok ya biz sade kumralcıyız."

"Olsun, farklı bir havan var." dediğimde büyükçe gülümsedi Esra. "Ay teşekkür ederim yengem benim."

"Hanımlar artık gitmemiz gerek." Yavuz'un ısrarla gitmek istemesine daha fazla dayanamayan Esra "Aman iyi hadi gidelim." dedi.

Açık kapıdan ilk çıkan Yavuz oldu. Esra da ardından çıkınca ben de balkona adımladım. Görümcemi uğurlamam gerekiyordu ne de olsa!

"Ay Nazelif Yengem sen gir içeri, üşüme." diyen Esra abisi gibi üzerimize titriyor Nazelif!

Evet iç ses abi kardeş mükemmeller gerçekten, diyerek iç sesime cevap verirken dıştan da konuşmaya başladım. "Yok ya iki dakidan bir şey olmaz, üşümem."

"Hadi o zaman hoşça kal sevgilim." diyen Yavuz uzaktan öpücük atınca kalbim onu havada yakaladı ve bağrına bastı.

"Hoşça kal canım." dediğimde Yavuz hızla konuştu. "Bana canım demen çok hoşuma gidiyor canına yandığım."

"Ooo abi?" Esra adeta iç sesim gibi konuşurken ben de Yavuz'a doğru eridiğimi hissettim. Çünkü sözleri öylesine değildi. Çok güzeldi, çok içtendi. Ben âşığı olduğum adamı çok seviyordum. Güzel iltifatlarıysa bu sevgimi adeta taçlandırıyordu.

"Hadi hadi yürü sen daha beni takip etmenin hesabını vereceksin bana." diyen Yavuz'un Esra'yı güzel bir sorguya çekeceğini anladığımda balkonumdan ayrılmışlardı bile. Ben de kapımı kapatıp kendimi huzurlu bir uykuya hazırladım ve çok geçmeden rüyalar alemine daldım.

Ertesi Gün

Bugün pek kıymetli can kardeşimin yanına yani Ada'nın yeni mekanına gidecektim. Bunun için erken kalkmış ve hemen kahvaltımı yapmıştım. Sabaha kadar başucumda tuttuğum annemin ceketini elime alıp hızla giyinmeye koyuldum. Altına da siyah pantolonumu seçip onu da aynı hızla giyindim. Çantamı değiştirip içindekileri diğer çantaya taşıdım. Saçımı da arkada topladım mı işim bitmişti.

Kısa sürede hazırlanmam beni gururlandırırken telefonumu elime aldım. Ozan abinin aramadığını görünce oyalanarak hole çıktım. Montumu ve çizmemi yavaş yavaş giyinip gelecek telefonu bekledim. Çok beklememe gerek kalmadan gelen telefonu açıp Ozan abiye hemen ineceğimi söyledim ve kapımı kilitleyip aşağı indim.

Kapının önündeki araca varınca ön kapıyı açıp araca kuruldum. Hemen yanıma dönüp söze girdim. "Günaydın abi."

"Günaydın Nazelif." diyen Ozan abi aracı sürmeye başlamıştı bile. "Şimdi bir mesaj geldi acilen tabura uğramam gerek. İmza işi falan var. Yol üzeri geçsek senin için geç olur mu?"

"Yok yok hiç sorun değil." dediğimde iç sesim devreye girdi. Acaba Yavuz orada mıydı?

Düşüncelerimi dayanamayıp dilime getirdim. "Ozan abi Yavuz taburda mı?"

"Evet orada olması gerekiyor. İstiyorsan ben işimi halledene kadar sen de oyalan yanında."

Canıma minnetti ama bunu Ozan abiye dememize gerek yoktu. Sadece başımı sallayıp uslu bir çocuk gibi yerimde Yavuz'a kavuşmayı bekledim. Küçük şehrin avantajıyla da zaten kısa sürede tabura vardık. İkimiz de aynı kapıdan girince Ozan abi bana döndü.

"Ben yukarı çıkacağım, zaten Yavuz'un odasını biliyorsun değil mi?" diyerek bana Yavuz'un odasına giden koridoru işaret etti. Hemen başımı sallayıp söze girdim. "Evet evet biliyorum, araşırız o zaman."

"Tamamdır." diyen Ozan abi hızla yanımdan ayrılıp yukarı kata çıkınca ben de Yavuz'un odasına doğru ilerledim. Aklıma Çakır'ı görmeye geldiğim gün dolarken ne kadar heyecanlı olduğumu hatırladım. Hayatımız o gün gibi devam etseydi muhtemelen Yavuz'un yanına bir daha gidemezdim. Ama Yavuz'un gerçek kalbini görmüştüm ben bir kere. Taş kalbinin arasında sakladığı, aslında merhamet olan, o kalbi ben görmüştüm.

Odanın önüne gelince durup kapıya vurdum. İçeriden olumlu komutu alınca hızla kulbu aşağı indirdim. Kapıyı açıp onunla göz göze geldiğimizde ilk birkaç saniye afalladı. Beni görmeyi hiç beklemediğinden bu durumu normal karşılarken içeri adımladım. Kapıyı da ardımdan kapatıp yavaş yavaş yanına doğru yol aldım.

Masadaki dosyaların çokluğu gözüme çarparken Yavuz'un sesini işittim. "Bunca dosya arasında bir ilaç gibi geldin biliyor musun?"

"Öyle mi yaptım?" dedim tatlı tatlı.

"Öyle yaptın." diyen Yavuz yanıma adımlayınca yüzündeki tebessümün arttığını fark ettim. Tam önüme gelince durup ellerini ellerimin üzerine getirdi. Önce sağ elime doğru eğildi ve öptü. "Seni öpmek..." dedi ve durdu. Göz göze geldiğimizde devam etti. "Seni öpmek çölde suya kanmak gibi bir şey."

Bu kez de sol elime öpücük bırakıp ellerimi okşamaya başladı ve gözlerini bir kez daha gözlerime dikti. "Seni öpmek, serabın gerçekten su olduğunu anlamak gibi bir şey."

"Peki ya seni öpmek?" diye sordum ve ayakuçlarımda yükselip tıraş olmuş yanağına öpücük bıraktım. Tıraş kolonyasının kokusu hoşuma gittiği için orada biraz oyalandım. Ciğerlerim adeta bayram ederken Yavuz'un sesini işittim. "Bir insan duruyorken bile nasıl yakabilir?"

"Sen yanmaya hazır bir lavsın çünkü." dediğimde başını salladı. "Orası öyle, inkar eden yok. Ama etkiniz de göz ardı edilemez Nazelif Hanım."

Yavuz'u biraz kızdırmak, biraz da zorlamak adına boynuna doğru üfledim. Başka hiçbir şey yapmadım. Yalnızca boynuna sıcak nefesimi üfledim, o kadar.

"Güzelim!" dedi Yavuz sıktığı dişleriyle.

"Hı?" dedim boynuna üflemeye devam ederken.

"Şşt burada beni bozma güzelim. Burada bozulursam yer gök inler ve bu hiç iyi olmaz."

"Seni bozduğum yok ki?" dedim hâlâ boynuna doğru üfleyerek konuşurken.

"O sıcak nefesinle bana üflemeye bir son ver yoksa olacaklardan sorumlu değilim. Hadi güzelim."

Sanırım bu kadar çıldırtmak yeterliydi. Devam etmemem gerekiyordu. Yavuz'un sabır katsayısını çok zorlamıştım. Bu kadarı yeterliydi.

Geri çekilip bir kez daha onunla göz göze geldim. Yüz ifadesine kıkırdamadan edemezken o da söze girdi. "Sen oyna bakalım oyununu, ben sana asıl oyunu düğünümüzden sonra bizzat göstereceğim."

İmalı imalı konuşmasına karşın tek elimi ağzıma götürüp ayıp ayıp diyen teyze moduna büründüm. Sütten çıkmış ak kaşık olmadığımı bildiğim hâlde tüm suçu ona yıkarak söze girdim. "Aaa Yavuz şşt neler diyorsun?"

"Neler mi diyorum? Sen önce bir bak bakalım ne yapıyorsun da adamın aklını başından alıyorsun!"

"Ama hiçbir şey yapmadım ki." dedim tatlı tatlı.

"Nazelif?" dedi, açıksözlülükle devam etti. "Her hareketinle beni deli ediyorsun."

"Hiç öyle huylarım da yoktur aslında?" dedim yine tatlı tatlı.

"Bak kızım vallahi diyorum benim sabrım hemen taşıyor. Zoralama güzelim, zorlama."

"Tamam tamam sustum." dedim bu kez gerçekten susarken.

"Hangi rüzgar attı seni buralara?"

"Ozan abi yakın korumam olur ya; ben bu konuyu bir kez daha babamla konuşmalıyım. Çünkü adama yazık oluyor ve benim için bir tehlike yok ki."

"Babanla konuşmamız gereken çok konu var, hem de çok." dedi Yavuz. Ağır ağır başımı salladığımda devam etti. "Kolyeyi takmışsın."

Kolyemi tutunca gözlerimi kolyeme indirdim. Gerçekten çok güzel parça seçtiğini bir kez daha fark ederken ona cevap verdim. "Hiç çıkarmadım. Çok değerleri birinden geldi de."

"Çok mu değerli o biri senin için?" dediğinde oyununa ayak uydurdum. "Hem de çok değerli."

"Desene o kişi çok şanslıymış; böyle bir güzeli varmış." dediğinde kıkırdamadan edemedim.

"Öyle miymiş?"

"Öyleymiş öyle." Yavuz sözünü yeni bitirmişti ki telefonum melodisi aramıza girdi. Çantamdan çıkardığım telefonu bekletmeden açıp Ozan abiyi dinledim. "Benim işim bitti Nazelif."

"Tamam abi ben de şimdi çıkıyorum arabanın yanına." dedim ve Yavuz'a döndüm.

"Hadi hoşça kal sevgilim."

"Bu arada nereye gideceksin, bugün çalışmıyordun?"

"Evet Ada'nın çalıştığı yere gideceğim. Vaktiniz olursa siz de gelin Kaanlarla."

"Fırsatını bulursak kaçırmayız." dediğinde tebessüm edip odanın kapısını açtım. Son kez el sallayıp odadan çıktım ve hızla Ozan abinin aracına doğru yol aldım.

Kısa süreli yolculuğumuz Ada'nın tarif ettiği mekana varınca son buldu. Ozan abi beni kapıya kadar bırakıp işine dönerken ben de can kardeşime sanki birbirimizi yıllardır görmemiş gibi sımsıkı sarılırdım. "Ay Nazom hoş geldin çiçeğim!"

"Hoş buldum Adaçayım."

"Sen otur şuraya kuzu, ben hemen donatacağım masayı."

"Yok ya ben mutfakta seni izlemek istiyorum." dediğimde başını olumsuzca iki yana salladı. "Bugün benim özel misafirimsin. Bugün otur, söz sonraki gelişlerinde hep yanımda olacaksın."

"İyi peki madem." dedim ve gösterdiği masaya kuruldum.

Ada içeri gideceğini söyleyip yanımdan ayrılınca masadaki menüyü elime aldım. Öylesine bakarken bir ses geldi. "Nazelif?"

Yabancı gelmeyen bu sesi tam çıkartamadığım için hızla sesin geldiği yöne döndüm. İlk birkaç saniye kim olduğunu hatırlamasam da sonunda aklıma geldi. Rahim Ağa'nın evinde karşılaştığımız Şerif isimli kişiydi bu adam.

Her şey tamam da bu adam neden masama oturdu ve ismimi nasıl hatırlıyor?

"Merhaba?" dedim daha çok hayırdır dercesine.

"Kusura bakma böyle dan diye de oturdum." Bozuk Türkçesiyle konuşan Şerif beni iyice geriyordu.

Yok ne kusuru demek yerine pek de samimi olmayacak şekilde gülümsedim. Bu gülümsememi fazlaca yanlış anlayan Şerif otuz iki diş sırıtmaya başlayınca yüzümü buruşturdum.

Yavuz'dan

Çalan telefonumu masadan alıp arayan kişiye baktım. Ada'nın çalıştığı yerdeki Arda'nın aramasına anlam veremezken hızla telefonu açtım.

"Alo Yavuz Komutanım!" dedi Arda her zamanki heyecanlı sesiyle.

"Efendim?" dedim sakin çıkan ses tonumla.

"Komutanım Rahim Ağa'nın oğlu sizin yani Nazelif'inizin yanında oturuyor. Nazelif Yenge bu durumdan rahatsız ama ses edemiyor gariban." Küçük şehir olduğu için birçok kişi Nazelif'le beni duymuştu ama bunun Arda'ya kadar ulaşmış olması beni iyice şaşırtmıştı. Şaşırtmıştı şaşırtmasına ama ortada daha önemli bir konu vardı; o da Şerif pisliğiydi.

"Kaldır onu oradan Arda, geliyorum." dedim ve arabamın anahtarını alıp odamdan çıktım.

"Komutanım vallahi Şerif'e gücümüz yetmez." dediğinde daha da hızlanmam gerektiğini fark ettim. Aramayı sonlandırıp taburdan dışarı çıktım. Hızla aracıma binip aynı hızla sürmeye başladım. Kurallara pek uymazken kısa sürede Ada'nın çalıştığı yere ulaştım. Hâlâ Nazelif'in yanında oturan Şerif'i görünce kanın beynime sıçradığını hissettim ve hızla yanlarına adımladım.

Nazelif'ten

Şerif'e ayıp etmeden onu masamdan kaldırmaya çalışıyordum ancak Şerif sakız olmuş ve masama yapışmıştı. Bu durum beni iyice sinirlendirirken her an yeni konu açan Şerif'e sinirle baktım. Ancak bu sinirli bakışlarımı pek umursadığı söylenemezdi. Daha açık konuşmam gerekiyordu. Yoksa Şerif'in kalkacağı yoktu. "Şerif Bey-"

"Lan bunun beyliği mi var lan!" Yavuz'un sesini duymamla aynı anda Yavuz'la göz göze geldim. Şerif'i yakasından tutup saniyeler içinde masamdan kaldıran Yavuz'un nereden haberi olmuştu bilmiyordum ama gelmesi beni sevindirmişti. Tabii keşke şiddete başvurmasaydı.

Yavuz'un Şerif'i kaldırılmasıyla aynı anda birkaç takım elbiseli adam yan masadan kalkıp silahlarını Yavuz'a doğrulttular. İşin bu kadar büyüyor oluşu beni iyice tedirgin ederken "Yavuz." dedim.

Üzerindeki üniformasıyla duran bir Türk askerine silah çekmeye hangi akılla erişiyorlardı bilmiyorum ama Yavuz'un benim yüzümden bir daha zarar görmesini istemiyordum. Hızla ayağa kalkıp Yavuz'un yanına ulaştım. "Yavuz, boş ver sevgilim lütfen."

"Tamam güzelim zaten Şerif de şimdi gidiyordu. Değil mi lan!"

"Lan senin anandır." Şerif gerçekten çok yanlış yere ayak basmıştı.

"Ne dedin lan sen!" diyen Yavuz, Şerif'e yumruğunu geçirince ortam bir anda karıştı. Şerif'in bir adamı Yavuz'a silahının tersiyle vurdu ama çok şükür Yavuz bayılmadı. Diğer bir adamı da Yavuz'a elini uzatmıştı ki Yavuz önce davranıp adamın kolunu büktü. Diğer yandan gelen üçüncü adam Yavuz'un dudağını patlatırken kalın bir ses geldi. "Ne oluyor lan!"

Hepimiz o yöne dönerken Rahim Ağa bize doğru geldi. Adamlar Yavuz'u bırakırken Şerif yüzünü yere eğip babasına utançla baktı. Her şeyin bir anda böylesine karışmış olması beni iyice sinirlendirirken Rahim Ağa konuşmaya devam etti. "Yavuz Komitanım sorun nedir?"

Buranın aksanıyla konuşan Rahim Ağa pür dikkat Yavuz'a bakarken etraftaki meraklı insanlar sakinleşen ortamdan yavaş yavaş gözlerini ayırdılar.

"Senin oğlun benim nişanlımı rahatsız ediyor."

"Şerif!" dedi Rahim Ağa sinirle.

"Ne nişanlısı baba hani yüzük yoktur." Şerif'in sözüyle Yavuz öne doğru atıldı. "Bekle ben yedireceğim sana o yüzüğü."

Kolundan tutup onu sakinleştirmeyi hedefledim. İlk aşamada başarılı olurken Rahim Ağa sözlerine devam etti. "Yürü Şerif yürü, bir gün de olay çıkarma."

Daha fazla rezil olmamak adına babasını dinleyen Şerif sinirle mekandan çıkınca Rahim Ağa konuştu. "Kusura bakma komitanım, ben onun kulağını çekeceğim."

"Vallahi ne yaparsın bilmem ama ben bir daha nişanlımın yanında görürsem bu kadar sakin olmam!" Yavuz'un sözünü senet kabul eden Rahim Ağa söz verip mekanı terk etti. Üzerinde Arda yazan adam da merakla olanları izleyen çalışanlara döndü. "Hadi herkes işine."

"Vallahi enişte mükemmeldin." diyen Ada gururla Yavuz'un yanından ayrılırken Arda isimli kişi sözlerine devam etti. "Gel komutanım gel de dudağına pansuman yapsınlar."

"Gerek yok." diyen Yavuz benimle göz göze gelince sinsi bir tebessüm etti. "Ya da gerek var."

Elimi tutup hızla yürümeye başladı. Kısa mesafenin ardından bir odaya girip kapıyı kapattı ve kilidini döndürdü. Odadaki ecza dolabından gerekli malzemeleri alıp yanıma geldi ve sinsi tebessümüyle devam etti. "Hadi bakalım hünerlerini görelim."

"Yavuz?" dedim elime tutuşturduğu malzemelere bakarken. "Sen gerçekten çok fırsatçısın."

Deri koltuğa oturan Yavuz yerinde iyice yayılırken yanına doğru adımladım ve sehpanın üzerine oturdum. Bu şekilde tam karşısında kalırken "Millet şimdi ne düşünecek, adımızı çıkartacaksın Yavuz." dedim.

"Ne düşünecek millet? Düşünecekleri şeyleri bana sıralar mısın?" dediğinde elimin tersini gösterdim. "Ben şimdi bir sıralayacağım sana göreceksin."

"Hırçın sevgilim benim." diyen Yavuz otuz iki diş sırıtıyorken pamuğu tak diye dudağına yapıştırdım. Yüzünü buruşturan Yavuz'un canı yanmıştı ama beyefendi gururluydu, ses etmedi.

Pamuğu geri çekip yaraya baktığımda Yavuz bir kez daha söze girdi. "Öpsen hemen iyileşir."

Hep o mu benimle oynayacaktı, biraz da ben oynayayım!

"Öpsem iyileşir demek?" Sıcak nefesimi kulağına doğru üflediğimde "Hıhı." diyen kalın sesi geldi.

Sınırlarını bir tık daha zorlamak adına ayağa kalkıp iyice dibine sokuldum. Ancak o hiç beklemediğim bir şey yaptı ve beni kucağına çekti. Küçük bir çığlığı son anda bastırıp şok içinde ona baktım. "Benimle oyun oynama güzelim, zararlı çıkarsın."

Ona yenilmek istemediğimden bu kez ben sinsice sırıttım. "İstediğimi yaparım."

İşaret parmağımı karnından yukarı doğru çıkardım. Yavaş hareketlerim onu çıldırtsa da bunu belli etmiyordu. Bu kadar başarılı oluşuna hayran kalsam da ben de bunu belli etmedim ve elimi yavaş yavaş boynuna ve hemen ardından da ensesine götürdüm. Orada oyalanırken kısık sesi geldi. "Bir insan yalnızca dokunarak nasıl birini baştan çıkarabilir?"

"Bilmem." dedim tatlı çıkarmaya çalıştığım sesimle. Kucağında oturuyor olmak beni daha da arsızlaştırırken birazdan pişman olacağımı bildiğim bir şey yaptım. Boynuna dudaklarımı bastırdım.

Başını arkaya yaslayan Yavuz gözlerini yummuş derin derin nefesler alırken üzerinden kalkmaya çalıştım. Ancak güçlü kolları buna engel olurken "Öyle öpüp kaçmak yok." dedi.

Korkuyla koyulaşmış gözlerine baktığımda ne yaptığımı daha iyi anladım. Kendime küfretmemek için zor dururken boyundaki damarın attığını fark ettim. "Yavuz." dedim. "Özür dilerim."

"Şşt!" diyen Yavuz elinin birini enseme atıp beni kendine doğru yaklaştırdı. Küt küt atan kalbimle birlikte onunla burun buruna geldim.

"O dudaklarını öpmemek için verdiğim çabayı bilseydin böyle şeylere girişmezdin!" dedi.

Korkuyla "Özür dilerim." dediğimde "Beni öptüğüne pişman mısın?" diye sordu.

Başımı olumsuzca iki yana salladım. "Hayır ama utanıyorum ve yanlış yaptığımı da biliyorum."

"Ah benim masum sevgilim. Ben seninle ne yapacağım? Seni delicesine arzularken senin masumluğuna nasıl yanaşacağım? Seni nasıl incitmeden seveceğim? O kadar kırılgansın ki bilmeden sana zarar vereceğim diye ödüm kopuyor."

🍀

Dırırım sjsjhssh bakalım Yavuz daha ne kadar dayanacak😁

Instagramda kanala Esra'nın saçını attım. Merak edenler bakabilirr.

Eveeeet oy ve yorumları unutmayınn, hoşça kalınnn!

Instagram: marselkalp

 

Bölüm : 26.08.2025 20:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...