

Oy ve yorumlarınızı unutmayın lütfen🌷
KEYİFLİ OKUMALAR
🍀
Bu kadar ince düşünüyor oluşu beni inanılmaz derecede etkilerken "Yavuz?" dedim.
"Söyle bir tanem?" Hâlâ kucağında oturuyorken devam ettim. "Sen... Sen mükemmel biri oldun. Benim için önceliklerini değiştirdin. Çizdiğim sınırlara saygı duydun."
"Beni sen değiştirdin güzelim. Bakış açımı düzeltip doğruyu görmemi sağladın." dedi bir eline saçımdan bir tutam dolarken.
Tatlı tatlı gülümsemeye başladığımda bana nişanlım dediği aklıma geldi. "Sen benim için nişanlım dedin?"
"Dedim ve sanırım artık gerçekten nişanlım olmalısın." Hâlâ saçımla oyalanırken devam etti. "Nazelif biz evlenelim ya."
"Önce bir evlilik teklifi etmelisin." dediğimde otuz iki diş sırıttı Yavuz. "E ediyorum ya işte."
"Yavuz!" dedim kızdığımı belli eden sesimle.
"Gerek var mı ki teklife?" diye sorduğunda ciddi mi diye dikkatle ona baktım. Vallahi gayet de ciddiydi.
"Var Yavuz, tabii ki gerek var!"
"Tamam ederim bir ara."
"Bir ara nedir ya?" Kucağından kalkmak için hareketlendiğimde güçlü kollarıyla buna engel oldu ve kahkahasıyla söze girdi. "Tamam tamam güzelim şakaydı. Tabii ki sana evlilik teklifi edeceğim. Hem de en güzelinden, söz."
"En güzelinden demek?"
"En en güzelinden..." dediğinde aramızda bir süre sessizlik oldu. O sessizlik bize ne kadar yakın olduğumuzu hatırlatırken kalkmak için hareketlendim. Bu kez durdurmaya çalışan kolları devreye girmediğinden rahatça kalktım.
"Niye ya güzeldik biz böyle?"
Ben de diyordum nerede kalmıştı bu arsız Yavuz!
"Çok bile kaldık burada." dedim kapıya doğru yönelirken.
Hızla ayağa kalkıp önüme geçti. "E hani bandını takmadın?"
"Yavuz sildik ya yeter o, abartma." dediğimde başını iki yana salladı Yavuz. "Mikrop mu kapsın?"
"Yavuz Allah için dağ bayır yaralı yaralı geziyorsun ve bu yaran mı mikrop kapacak?"
Gülmemek için zor dururken devam etti. "Yanımda biraz daha kal diye saçmalıyorum işte."
"Oy benim sevgilim ne de tatlı ya?" dedim ve dayanamayıp yanaklarını sıkmaya başladım. İkimiz de gülüyorken kapı çaldı. Hatta kapı çalmadı adeta kırılmaya çalışıldı.
Kilidi döndüren Yavuz kapının ardındakine sövmeye hazırlanırken kapı açıldı. Büyük bir endişeyle Yavuz'a bakan Kaan sıkıca Yavuz'a sarılıp söze girdi. "Yagıçım sana vurdular dediler aklım çıktı."
Koruyucu anneden hallice olan Kaan hepimizi güldürürken Yavuz kendini Kaan'dan kurtarıp konuşmaya başladı. "Senin nereden haberin oldu lan?"
"Hissettim." diyen Kaan o kadar içliydi ki istemsizce ben de Kaan gibi melül melül baktım.
"Hissettin?" dedi Yavuz gülmemek için üstün çaba sarf ederken.
"Evet, benim içim sıkıldı. Sonra hayra yorup Ada'yı aradım. Bir de ne öğreneyim, Yagıçıma vurmuşlar."
"Yagıçın da onlara vurdu, hiç merak etme." dedi ortama giriş yapan Arda, gururla Yavuz'a bakarken.
"Tamam artık kapatın şu konuyu." diyen Yavuz hızla Kaan'a döndü. "Tabura dönmeliyiz Halit Komutan bekliyor."
"Sen burada mı kalacaksın güzelim?" diyerek bana dönen Yavuz'a hızla cevap verdim. "Evet Ada'nın özel konuğuyum."
"Peki o zaman." diyen Yavuz bana doğru bir adım atıp yanağıma küçük bir buse kondurdu. Yüzümde tebessüme sebep olan bu hamlesinin hemen ardından çıkış kapısına doğru ilerledi. Ben ve Kaan da ardından yürüyorken Arda Beyin sesi geldi. "Bir şeyler ısmarlasaydık?"
"Başka zamana." diyerek arkasına dönen Yavuz benimle göz göze gelince gözünün birini kırptı. Yüzümdeki tebessümü görünce o da gülümsedi ve tekrar önüne döndü. İkili mekanı terk ederken ben de yerime geri oturdum ve Adaçayımın eşsiz lezzetlerini beklemeye koyuldum.
Yavuz'dan
Timle buluştuktan sonra aynı anda Halit Komutanın odasına doğru yol aldık. İçeri girmek için verilen iznin hemen ardından bir bir içeri adımladık.
Masasından kalkan Halit Komutan odadaki ekranın başına geçti ve yandaki uzun çubuğu alıp ekranı işaret etti. Ekranda bir harita vardı. Yer yer işaretlenmiş haritanın ucu Habur sınır kapısıydı. Bu demek oluyordu ki kapalı kutunun şifreleri çözülmüştü.
"Majar'ın kutusundaki harita güzergahı bu şekilde. Mallar Habur sınır kapısından geçecek." dedi Halit Komutan.
"Tarihi belli mi komutanım?" diye sordum ekrandaki gözlerimi komutanıma çevirip.
"Bu akşam! Hemen bu akşam düğmeye basıyorsunuz ve o mallar istedikleri yerlere ulaşmıyor!"
"Öreriz setimizi, kimseye geçit vermeyiz komutanım!" Ozan'ın sözünün hemen ardından Selim konuştu. "Çanakkale'yi geçemedikleri gibi bunu da geçemeyecekler komutanım!"
"Aslanlarım benim." diyen Halit Komutan elindeki kumandayla ekranı çevirdi. Beyaz bir ilaç kutusu önümüze düşerken devam etti. "Yavuz'un verdiği bilgiler doğrultusunda öğrendik ki Majar'ın alerjisi var. Alerji grubuna giren, Rusya'da üretilen, bu ilacı temin etmek öyle kolay değil. Bu yüzden devreye Milli İstihbarat Teşkilatımız bir kez daha girdi ve Majar'ın ilaçları bizim istediğimiz ilaçlarla değiştirildi. Bu ilaçlar Majar'ın bizim istediğimiz kıvama gelmesini sağlayacak."
"Nasıl yani komutanım?" Kaan'ın sözüyle Halit Komutan masasındaki dosyayı eline aldı. Dosyaya göz gezdirdikten sonra Kaan'a döndü ve sözlerine başladı. "Majar bu ilaçlar sayesinde günden güne kötüleşecek. Bunun haberini alan Theo onu geri çekip yerine başka bir isim getirecek."
"Bu isim de Ferdinand..." diye eklediğimde başını salladı Halit Komutan. "Ferdinant'tan başkasını getirmesi ihtimal dahilinde bile değil."
"Peki sonra komutanım?" Tuna'nın sözüyle Halit Komutan tekrar ekrana döndü. "Mallarını patlattıktan sonra iyice sinirlenen Theo, Majar'ın ölümüyle derinden sarılacak. Yani bu ona olan sevgisinden değil; güçlü bir adamını kaybettiğinden." Kısa bir nefesin ardından devam etti komutanım. "Derinden sarsılan Theo her ne kadar Ferdinand'ı işlerin başına getirecek olsa da bununla yetinmeyecek ve ülkemize gerçek anlamda giriş yapacak. Bildiğiniz gibi Türkiye'de sahte kimlikle dolaşıyor yalanları patlak verdi. Kendisinin burada olmadığı konusunda daha önce bilgilendirildiniz. Ancak bu kez gerçekten gelecektir. Gelmese biz ona gideceğiz!"
"Komutanım burada devreye ben girmek istiyorum." dedim ve olumlu bakışı alınca devam ettim. "Theo benim derimi yüzmek için can atıyor. Beni yem ederseniz ülke içinde veya sınır ötesinde, Theo mutlaka daha kolay elimize düşecektir."
"Hayır Yavuz, bunu daha önce de konuştuk. Seni yem edemeyiz; biz evlatlarımızı sokakta bulmadık."
"Komutanım?" dedim ve güçlü sesimle devam ettim. "Güzel bir operasyon planı çizersek bana zarar vermeden onu gerektiği yere göndeririz."
"Biz de o operasyonda yer alacağımız için her şeyi hallederiz komutanım. Yagıçının burnu bile kanamadan bu işi bitiririz." Kaan'ın beni destekleyen sözüyle bu kez Tuna devam etti. "Komutanım ülkemizi o gaddardan kurtarmalıyız. O bebek katili gittikçe daha da kötü bir hâle evriliyor. Bunu durdurmak için güzel bir fırsat bu. Yavuz Komutanımın her an yanında durur, ona zarar gelmeden, bu işi bitiririz. Gerekirse Yavuz Komutanımın kılığına girer ve kendimi yem ederim!"
"Dur orada Yücesoy, büyükler önden gider. Yem olması gereken biri varsa o da benim." Ozan'ın sözüyle bu kez kaşlarımı çatarak ben devam ettim. "Yok öyle, bu fırsatı kimseye vermem. Şehadetse de baş göz üstüne derim."
"Deme öyle komutanım." Selim'in acılı çıkan sözüyle bir an gerçekten şehit olduğumu sandım çünkü derin ve içli bir nefes almıştı.
"Merak etmeyin evlenmeden gitmek gibi planlarım yok. Önce Nazelif'le evleneceğim."
"Ay sonra da çocuğunuz olsun Yagıçım. Adı zaten belli." Kaan'ın sözüyle Halit Komutan da bize ayak uydurdu. "Neymiş adı?"
"Kaan komutanım. Yani siz de uygun görürseniz." diyen Kaan hepimizi güldürürken Ozan devam etti. "Kız olursa?"
"Onu düşünmedim ama Kaan'a uygun bir isim bulurum ben." diyen Kaan bir kez daha hepimizi güldürürken Halit Komutan ciddileşip devam etti. "Zaten her bir görevimiz sırayla olacak. Son aşamaya gelince senin dediğini konuşuruz Yavuz. Şimdi önceliklerimiz belli; o malları yok etmek!"
"O zaman biz bir plan çizip hazırlanalım mı komutanım?" dediğimde ağırca başını salladı komutanım. "Hadi evlatlar gidin ve güzel haberlerle geri gelin."
Hepimiz ip gibi dizilip aynı anda söze girdik. "Emredersiniz komutanım."
"Allah yardımcınız olsun." Halit Komutanın sözüyle her birimiz baş selamı verip bir bir odadan çıktık. İçimizden ilk söze giren Kaan oldu. "Yagıçım beş dakika sonra toplaşsak olur mu?"
"Ne işin var?"
"Bir tuvalet ihtiyacımı gidermem gerek de."
"Abi ben de seninle geleyim." Selim'in sözünün hemen ardından başımı salladım ve "Dört buçuk dakikanız kaldı." dedim.
Her biri koşup giderken yanımda bir tek Ozan kaldı. Elini saçına götürürken gözleri beni buldu. Ondan önce söze atıldım. "Eee devrem nedir sizde son durum, geliyor mu yeğenim?"
"Olumsuz maalesef. Ama biz İlkay'la umudumuzu hiç kaybetmiyoruz. Bir gün bebeğimizi seveceğimize gönülden inanıyoruz."
"İnanın tabii be! Olacak olacak, o bebek gelecek!"
"İnşallah Yagıçı inşallah." Ozan'ın sözünün hemen ardından bir süre sessizlik oldu. Sessizce koridoru geçip odama ulaştık. Ben masadaki kağıtlara bakarken o da telefonuyla ilgilendi.
Gerçekten de beş dakikanın sonunda tüm tim odada hazır bulundu. Her biri baş selamı verip bir bir sandalyelere oturdu.
"Çok vaktimiz yok." diyerek konuya giriş yaptım.
Masadaki haritayı Kaan'a uzatıp ortaya açmasını söyledim. Kaan haritayı açarken ben de yerimden kalkıp sandalyemi kendimle birlikte masamın diğer tarafına getirdim. Bu sayede hepimiz ortadaki sehpanın üzerindeki haritaya baktık. "Gördüğünüz gibi sınır kapısından geçmeden önce iki yol var. Bu iki yoldan birini kapatmamız gerek."
"Bunun için bir kamyona ihtiyacımız var." Söze giren Tuna cümlesini bitirir bitirmez Kaan haritada bir yeri işaret ederek sözlerine başladı. "Bu sağdaki yolu kapatmak daha iyi. Onu kapatırsak mecburen kuzeydeki yola gitmeleri gerekecek."
"Doğru." deyip devam ettim. "Dubalar, yol çalışma malzemeleri ve bir kamyon tedarik edilecek. Çınar onları ayarlayacak, o yol kapandı bilin. Şimdi biz ana kısma odaklanalım. Cemmer'ı aktif hâle getirmek Ozan senin işin."
"Tamamdır komutanım."
"Ön cephede sen ve ben olacağız Kan!" Kaan'daki gözlerimi Tuna'ya çevirdim. "Sen tüfeğini özlemişsindir."
Benim sözümle aynı anda Tuna'nın gözleri belerdi. "Valla mı komutanım?"
"Hadi çok konuşma da git keskin nişancı tüfeğini hazırla." Ozan'a döndüm hızla. "Sen de Cemmer'ı lojistik odasından al. Nasıl çalıştıracağını biliyorsun zaten."
"Evet komutanım." Ozan'ın sözünün hemen ardından Tuna ve Ozan odayı terk etti. Onlar odadan çıkınca Selim'e döndüm.
"Sen kamyonla diğer yolu kapatacaksın. Tehlike arz edecek bir durum yok ama yine de Çınarlar da seninle gelecek. Komuta da sende olacak Selim Bayram!"
"Anlaşıldı komutanım."
"Hadi sen de çık ve hazırlan Çınarlarla." Sözümün hemen ardından Selim de baş selamı verip odayı terk etti. Kaan'la ben tek odada kalmışken Kaan oturduğu yerden kalkıp konuştu. "Desene bu gece uyku yok bize."
"Milletimiz rahat uyusun da varsın biz uyumayalım." dediğimde usulca başını salladı Kaan.
***
Kirpiyle yaptığımız on beş dakikalık yolculuğun sonunda Habur sınır kapısına ulaştık ve sınırı geçip mevzi aldık. Yer yer oluşmuş kar birikintileri buza dönüşmüşken havanın eksilerde olduğunu tahmin ettim. Atkımı burnuma kaldırıp konumlandığım yerde uzun namlulu silahımı daha sıkı tuttum. Beklemekten uyuşan ve donan ellerimi pek umursamazken Kaan'ın telsizden sesi geldi. "Komutanım kırk beş dakika oldu."
"Ne o üşüdün mü Kan?"
"Yok komutanım ne üşümesi? Yalnızca Tuna Beyin o binanın içinde oluşunu kendime yediremiyorum."
"Lan-" diyen Tuna lafını balla kesip devam etti. "Sevgili Kaan Komutanım (!) burası derme çatma bir yer. Buz gibi hava giriyor her yandan! Ayrıca Selim kamyonun içinde daha rahat."
"Ne kamyonu komutanım ben dışarıda bekliyorum. Üzerimde karayolları şube müdürlüğü kıyafetiyle dubaları diziyorum." Selim'in hemen ardından kızgın sesimle söze girdim. "Susun artık lan! Bakın Ozan hiç konuşuyor mu, onu örnek alın!"
"Hakikaten Ozan gardaşım ağzın bıçak açmıyor?" dedi Kaan şiveyle.
Telsizden bu kez Ozan'ın sesi geldi. "Bilmiyorum kardeşler ben pek konuşan biri değilim. İlkay da kızıyor ama sessizliği dinlemek en güzeli gibi geliyor bana."
"Ada'nın sesini dinlemek de bana çok güzel geliyor." dedi hülyalara dalan Kaan. Ses tonu öylesine derinden çıkmıştı ki bir an operasyonu unuttuğunu düşündüm ve hızla konuştum. "Kendine gel lan."
"Ben kendimdeyim ki zaten. Ne zaman Ada'nın ismi geçse ben en çok o zaman kendime geliyorum."
"Vay vay Kan Komutanım." Selim'in sözüyle aynı anda bir hareketlilik oldu. Art arda gelen araç ve ardındaki koca tır görüş açımıza girince "Yıldırım Timi!" dedim. "Başlıyoruz."
"Ozan her şey tamam mı?" Kaan'ın sözüyle hızla konuştu Ozan. "Tamam, cemmer aktif!"
Direkt bu yolu seçmiş olmaları bizim daha çok işimize gelirken adettendir diyerek ilk kurşunu tim komutanı olarak ben sıktım. Öndeki aracın tekerini hedef aldım ve tam isabetle tekeri patlattım. Uzun namluludan bakınca araçtaki adamın da beyninin patladığını gördüm. Anlaşılan Yücesoy da on ikiden vurmuştu.
Bizim başlattığımız hareketliliğe anında cevap veren terör unsurları araçlarını kendilerine siper yaparken kaçmaya hazırlanan tırın sağdaki iki tekerini patlattım. Aracı kullanan itin aşağı inmesiyle güzel bir açı yakalayıp tetiğe bastım. Alnındaki delikle yere doğru süzülen adama bakmaya son verip öndeki araçtan bize kurşunlar saçan itlere doğru yöneldik. Kaan'la birlikte ileri doğru atıldık. Ben küçük bir kayalığın ardına saklanırken Kaan da kendini emniyete alacak bir yer buldu ve ikimiz de ateş etmeye devam ettik.
"Şu an Ada'mın yanında olabilirdim." Kaan'ın hemen ardından Tuna'dan ses geldi. "Şu an Feyza'mın yanında olabilirdim."
Özlemleri iyice artan ikili silahlarını da aynı iyilikte kullanıyorlardı. İkisi de birer terör unsurunu aynı anda indirdi. Etraf iyice sessizleşince küçük bir kontrol yapıp tırın etrafında toplandık. İçindeki mallara bakmak için kapıyı açan Kaan karşılaştığı kolilerin birini kesip içinden saman çıkardı. Samanı hışımla yere atarken telsizden Selim'in sesi geldi. "Komutanım oyun oynadılar. Burada da tır var ve bize ateş açıyorlar."
"Dayanın koçum geliyoruz!" dedikten sonra tırdan atlayan Kaan'a ve diğerlerine seslendim. "Koş koş hızlı, bin araca koşun lan!"
"Komutanım çok kişiler!" Selim'in sözüyle iyice sinir küpüne binerken bir sorun olmasın diye içimden dualar etmeye başladım.
Kısa sürede toparlanan timle birlikte araca yerleştik. Şoför koltuğundaki Kaan'ın omzuna iki kez vurup "Hadi Kan bas bas!" dedim.
Kirpiyle ne kadar basılırsa o kadar hızlı yol alıp yan sokağa doğru sürdük. Selim, Çınar ve yanındaki iki asker göğüs göğüse çarpışırken biz de o sokağa ulaştık. Cemmer bizde olduğu için hızla söze girdim. "İtlerine çoktan haber vermişlerdir. Sen yine de Cemmer'ı aktif et Ozan."
"Anlaşıldı komutanım."
Birden bastıran sis görüş açımızı sıfıra indirirken başka araçların sesi geldi. Kalabalık bir birliğin daha geldiğini anlarken arkadaki mühimmata koştuk. Her birimiz yanımıza yeteri kadar mühimmat alıp Selimlerle birlikte çatışmaya başladık. Sis bizim işimizi ne kadar zorlaştırıyorsa teröristler için de durum aynıydı. Onlar için de görüş açısı net değilken yüksek sesimle telesize doğru bağırdım. "O mallar ülkemize girmeyecek!"
"Girmeyecek!" dedi Tuna bir iti indirmeyi başarırken.
Bir birliğin daha geldiğini fark ettiğimde hızla kirpiyle yöneldim. İçindeki benzin kutusunu alıp cebimdeki çakmağı çıkardım. Buradan çıkışın kolay olmayacağını bildiğimden malları yakacaktım. Belki biz de yanacaktık ama bu malları bırakmaya hiç niyetimiz yoktu. Hepsi kül olup gidecekti. Aynı teröristlerin kül olması gibi bunlar da kül olacaktı! Başka ihtimal yoktu.
"Komutanım bitmiyorlar." Selim'in sözüyle Kaan konuştu. "Bitecek ulan bitecek bu itler."
"Benim düğünüm olacak, bitmeliler." dedi Tuna da gür sesiyle.
Yanıma gelen teröristle kurşunum boşa gitmesin diye uzun namlulunun tersiyle yüzüne vurup silahını bizim cephaneliğin tarafına attım ve yere koyduğum benzini geri elime alıp tüm time seslendim. "Koruyun beni, tırı yakacağım!"
"Yapma Yagıçı oraya girersen çıkamazsın!" Kaan'ın hemen ardından Ozan konuştu. "Komutanım biraz bitsinler sonra gidin. Şimdi gitmeyin!"
"Olmaz daha da doluşacaklar. Bundan daha iyi bir fırsat yok!" dedim ve eğile eğile tıra doğru yürüdüm. Önüme çıkan bir iti vurup kendime siper yaptım ve onunla birlikte rahat rahat ileri yürüdüm.
"Kafaları dışarı çıkmayacak!" diyen Kaan ve tim gerçekten de bunu başarıyordu. Her an sıktıkları için teröristler bize bakamıyordu bile. Zaten bakanlar da önümdeki ite vuruyordu.
Tam tırın önüne gelince delik deşik olan adamı yere fırlatıp tırı kendime siper ettim. Benzini açıp tırın ön kısmına döktükten sonra arkaya geçmek için yerdeki adamı yine kendime siper yaptım. Adam demeye bin şahit olan bu delik yığınıyla birlikte tırın arka kısmına yürürken Ozan'ın gür sesini işittim. "Gündoğdu, hep uyandık siperlere dayandık."
Yüzümdeki tebessüme engel olamazken sözü devraldım. "İstiklalin uğruna da al kanlara boyandık!"
Havada sis, yerde kar, önümde de bu it varken can kardeşim Kaan'ın sesini işittim. "Sandılar Türk uyudu, ata cenge buyurdu."
Havada uçuşan mermilerden birinin bile isabet etmemiş olmasını Allah'ın mükafatı olarak görürken söze giren diğer bir kardeşimi, Tuna'yı, dinledim. "Türk'ün asker olduğunu dünyalara duyurdu."
"Ülkemiz Türk ülkesi aşık eder herkesi! Üstümüzden eksilmesin al bayrağın gölgesi." Selim'in sözünden hemen sonra şunu fark ettim. Bu marş teröristleri kudurtmuştu. Artık daha fazla boşa sıkıyorlardı.
Sanki anlaşmışız gibi Çınarlar ve bizim tim hep beraber söze girdik. "Gündoğdu hep uyandık siperlere dayandık! Gündoğdu hep uyandık siperlere dayandık! İstiklâlin uğruna da al kanlara boyandık. İstiklâlin uğruna da al kanlara boyandık."
Bizimkiler marşa devam ederken benzini tek elimle dökmeye çalıştım. İyice döktükten sonra çakmağı ateşleyip tıra doğru fırlattım ve iti yere atıp koşarak bizim tarafa yöneldim. Hem koşuyor, hem de marşı dinliyorken kısaca arkama baktım. Tırın iyice alevlendiğini ve itlerin çaresizliğini görmek beni inanılmaz sevindirirken gür sesimle Yıldırım Timine katıldım. "Ülkemiz Türk ülkesi aşık eder herkesi. Üstümüzden eksilmesin al bayrağın gölgesi!"
Mallar yanmıştı ama henüz buradan kurtulamamıştık. Destek birlik gelene kadar hayatta kalıp dayanamamız gerekiyordu. Dayanmalıydık çünkü henüz gitmeye niyetimiz yoktu. Daha vatana bir sürü katkı sağlamalıydık, öyle kaçıp kurtulmak yoktu!
***
Nazelif'ten
Gece nöbetinde bu gece sıra bana gelmişti ve tam olarak yedi saattir hasta bakıyordum. İşi diğer nöbetçi arkadaşa bırakıp bir yemek molası vermek için kantine indim. Kantinde gördüğüm Feyza'nın masasına oturmadan önce kendime bir şeyler aldım. Feyza'ya doğru yürürken esneyerek saatime baktım. 01.03'ü gösteren saatteki bakışlarımı tekrar Feyza'ya çevirdiğimde o da beni gördü.
"Selam, oturabilir miyim?" dediğimde hızla başını salladı. "Tabii ben de sıkılmıştım tek başıma."
Yerime otururken telefonundaki davetiyeleri gördüm ve sevinçle söze girdim. "Ya hayırlı olsun."
"Teşekkür ederim, evet nikah tarihini aldık." dedi ve önündeki tosttan bir ısırık aldı. Ben de köftemden biraz yedim ve sözlerime devam ettim. "Eee ne zaman nikah?"
"Nikah haftaya bugün. Kına ve düğünse iki hafta sonra." dediğinde şaşırmadan edemedim.
"Aaa az kalmış." deyip yeni sorumu yönelttim. "Burada mı olacak, memlekette mi?"
"Tuna benim memleketimde kına, kendi memleketinde de düğün olsun dedi ama ben bizi tanıştıran şehirde, Şırnak'ta, olsun istiyorum. Öyle de olacak çünkü Tuna teklifime sıcak baktı."
"Ya ne hoş." dediğimde o da tebessümüyle karşılık verdi.
"Yavuz abiye ulaşabildin mi? Tuna'yı aradım açmadı da." diye sorunca başımı olumsuzca iki yana salladım. "Ben de biraz önce mesaj attım ama interneti kapalı. Zaten mesajdan önce de aramıştım, o zaman da kişiye şu an ulaşılamıyor denmişti. Ama merak etme bizi merakta bırakmazlar, ilk fırsatta dönerler."
"İnşallah." diyen Feyza çayından bir yudum alıp devam etti. "Siz peki Yavuz abiyle bir şeyleri kararlaştırdınız mı, var mı bir sürpriz?"
"Henüz Yavuz'dan bir teklif almadım." dedim hafif bir kıkırtıyla.
"Yanlış anlama ama ben Yavuz abiden bir teklif beklemem zaten. Yani biraz..." dedi ve durdu.
"Biraz odun?" dedim ona yardımcı olmak adına.
"Öyle demeyelim de ama bu kadar ince düşünür mü bilemedim."
"Ama bana dedi, sana evlilik teklifi edeceğim dedi." dediğimde az biraz şaşırdı ama mutlulukla devam etti. "Yaa cidden mi, çok sevindim."
"Teşekkür ederim de işte bakalım ne zaman ve nasıl olacak?"
"Merak etme en güzel şekilde olacak." dediğinde burukça "Babam..." dedim.
"Baban bu işi kabullenecektir. İki gönül bir oldu mu aradaki her şey çözülür." dediğinde ellerimi açıp yüzüme sürdüm. "Amin amin."
"Hem bu arada Nevin teyze yani Selim'in annesi babanla konuşabilir. Yavuz abiyi de iyi tanıyor ve ikna kabiliyeti de çok iyi. Yani Tuna'ya kefil olup babamı ikna etmişti. Benim babam da senin baban kadar olmasa da sorun çıkarmıştı."
"Bundan bir ara Yavuz'a bahsederim, teşekkür ederim." dedim ve köftemden bir ısırık daha aldım. Az vaktim kalmıştı, bir an önce işime dönmeliydim.
"Nazelif Hocam, Nazelif Hocam." diyerek koştur koştur yanıma gelen Eray'ın sesini hayra alâmet bulmamışken tedirginlikle "Ne oldu?" dedim.
"Hocam ağır yaralı askerler geliyormuş yoldalar şimdi. Sınır ötesinden helikopterle getiriliyor biri, Hakan Hoca hazırlanın dedi."
Elim kalbimde panikle başımı salladım. Dünyamın başıma yıkıldığını hissederken Feyza'nın da benden farklı olmadığını gördüm. İkimizin aklı da allak bullak olmuşken kendimi toparlayıp devam ettim. "Şehit yok değil mi?"
"Bilmiyoruz hocam..."
🍀
Ve ve veee...
Beğendiğiniz mi bölümü?
Yeni bölümde neler olacak merak ediyorsanız Instagramdan takip edebilirsiniz.
Instagram: marselkalp
Hoşça kalınn!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |