5. Bölüm

5. BÖLÜM

Marselkalp
marselkalp

KEYİFLİ OKUMALAR

🍀

Tugay Komutan söze girdi. "Geçmiş olsun komutanım."

"Sağ ol komutanım." dedi Yavuz koluna kısa bir bakış atıp.

"Sizin çocuklar da cevval çocuklarmış." Tugay Üsteğmenin sözüyle gururla baktı timine Yagıçı. Vatanın gözbebeği timine, Yıldırım Timine gururla baktı. Ne de güzel kardeşleri, arkadaşları vardı. Onlar Yavuz'a vatanın birer emanetiydi.

"Öyledir bizimkiler. Sizinkiler de çok başarılıydı." Yavuz'un hemen ardından konuştu Tuna. "Eee akan kan Türk kanı olunca!"

"Öyle vallahi, asil kan." dedi Tugay Komutanın timinden bir asker.

"Tamam ya kan demeyin." dedi Selim, Kaan'ı kastedip. Yıldırım timi kahkaha atmaya başladı.

Tugay ve timi anlamamış gibi bakınca Kaan söze girdi. "Ben ilk kez ölü kanı görünce bayıldım. Bunlar da bana Kan lakabını taktı."

Tugay Komutanın timi de gülmeye başladı. Herkes gülüyorken Zifir anlamsızca etrafına bakıyordu. Başına geleceklerden korka korka olacakları bekliyordu. Ama sözlerini de esirgemiyordu. "Theo seni bitirecek Yagıçı."

"B*k bitirecek." dedi Tuna silahının kabzasını Zifir'in yüzüne vurup. Zifir bayılınca onu tutma işi de timin en küçük üyesi Selim'e kaldı. Kocaman adamı yere yatırıp iğrenerek yüzüne baktı. Yerde birikmiş karların üzerindeki adamı boğmamak için zor duruyordu.

"Komutanım?" dedi dayanamayıp.

"Hı?" dedi Selim'e bakan Yavuz.

"Bunu buraya bağlayıp gitsek de kurda kuşa yem olsa ya."

"Önce hesap verecek. Ona kolay ölüm yok Selim." dedi Yavuz da Zifir'e iğrenerek bakarken.

"Her şey için teşekkür ederiz komutanım. Vatan sizlerle minnettar." dedi elini Yavuz'a uzatan Tugay Komutan. Tugay'ın elini sıkan Yavuz hemen söze girdi. "Vatan sizlere minnettar komutanım. Vatandan uzak yıllarca görev yapmak nedir bilirim. Sizler bizlerden daha kıymetlisiniz."

"Estağfurullah komutanım." dedi Tugay.

"Vallahi vatanın gözbebeği tim sizsiniz komutanım. Bu nam sizin time deniyor, tüm timler bilir." dedi karşı timdeki asker.

"Biz vatanın gözbebeğiysek, siz de vatanın canısınız." dedi Kaan.

Vatanın gözbebeği, vatanın canıyla sırt sırta verdi ve Zifir'i yakaladı. Onlarca şehidin kanını akıtmış terörist yakalandı. Şehitlerin kanı, yerde kalmadı. Akan yaşların hesabı soruldu, ailelerin yüreğine su serpildi. Şehidim mezarında rahat uyudu.

***

Timin Tendürek'teki işi henüz bitmemişti. Zifir yakalanmıştı ama daha Theo vardı. Bu yüzden bir askeri birlik gelip Zifir'i almış, vatana götürmüştü. Yıldırım timiyse Theo'nun peşine düşmüştü. Elde edilen verilere göre Theo da buradaydı. Türkiye'ye girmeden onu yakalamak şarttı.

"Komutanım?" dedi Tuna, Yavuz'a bakıp. Kolundan çektiği bakışlarını Tuna'ya döndüren Yavuz efendim derecesine baktı.

"Komutanım biz bu Theo'yu nereden bulacağız?"

"O kavatı bilmem ama mallarının nerede olduğunu çok iyi biliyorum." dedi Yavuz pek samimi olmayan sırıtmasıyla.

"Mallarına mı çökeceğiz?" diye sordu Kaan.

"Çökmekle kalmayacak, patlatacağız." dedi Yavuz tüm öfkesini kusarak.

"Nasıl bir yol izleyeceğiz komutanım?" diye sordu Selim.

"Yolumuz net ve basit, direkt dalacağız. Bizi beklemiyorlarken üzerlerine çökeceğiz. Sonrasında senin roketatarına kuvvet. Patlatma işi sende Tuna." dedi sonda Tuna'ya bakan Yavuz.

"Evelallah hallederiz komutanım." dedi Tuna.

"Şimdi yola koyuluyoruz. Akşama oraya varırız."

"Tugay Komutanın timi bize katılacak mı Yagıçı?" diye sordu Kaan.

"Onlar bizimle olmayacak. Onların da başka noktada işleri var." diyen Yavuz hızlıca timine bakıp devam etti. "Tugay Üsteğmen bize yeni bir araç ayarladı. Onu almak için biraz yürüyeceğiz koçlar."

"Yapmadığımız şey değil komutanım." dedi Tuna ilk adımlayan kişi olarak. Tuna'nın arkasından adımlayan Selim yakınarak konuştu. "Bu otuz kiloluk çantalar olmasa daha kolay olacak da."

"Lan o çanta olmasa sen bir hiçsin lan." dedi Kaan çantasına duyduğu büyük sevgiyle. Çünkü tüm malzemeler bu çantadaydı. Bu çanta sayesinde dağ başında daha rahat görüyorlardı tüm işlerini. Konserve yemeklerini en çok sevense Tuna'ydı.

"Bu yemeğin yaradanına kurban. Sadece bu yemek için bile taşınır bu çanta." dedi Tuna konservesini çantasına koyarken.

"Hadi çok konuşmayın da yürüyün." dedi Yavuz.

Dört asker birlikte yol aldılar. Düşe kalka, bazen de yorularak. Sıkıldılar biraz. Özlemleri vardı çokça, bekleyenleri vardı nice. Pes etmek yakışmazdı. Yola çıkılmıştı bir kere. Ya zaferle ya zaferle dönülecekti. Başka seçenek yoktu.

"İlk kim şehit olacak sizce?" diye sordu Tuna.

"Allah bilir ama inşallah ben olurum." dedi Kaan.

"Şehadet güzeldir Kan ama vatana sahip çıkmak da güzeldir. Şehitliği iste elbette ama yaşamaya bak, vatan için..."

"Doğru diyorsun Yagıçı da bilmiyorum küçüklükten beri bunu istiyorum."

"Kim istemez ki abi?" dedi Selim nefes nefese kalmışken.

"Şuna bakın hemen de yoruldu." dedi Tuna gülerek.

"Ne yorulacağım, sadece biraz nefesim düzensizleşti." dedi Selim hızlıca.

"He he aynen öyle." diyen Tuna uzaklara daldı birkaç saniye. Biraz düşündükten sonra söze girdi. "Ben bu soruyu öylesine sormadım. Üç gecedir rüyamda şehit olduğumu görüyorum."

"Bana bakın lan!" dedi ciddi sesiyle Yavuz. Herkes duraklamışken devam etti. "Benden önce gitmek yok. Her şey sırayla. Yerinizi bilin."

"Vallahi bu işler sıra dinlemez komutanım." dedi Tuna.

"Onu bunu bilmem. Öbür tarafta yakanıza yapışmamı istemiyorsanız sıranızı bilin!"

"Yagıçı?" dedi Kaan, Yavuz'un yanına adımlarken.

"Ne?"

"Ne değil efendim denir. Neyse dur bunu demeyeceğim. Ne diyecektim lan ben?"

"Yine bir b*kluk yapacaktın, belli. Çok konuşma da yürü."

Yürümeye başlayan Kaan hızlıca söze girdi. "Nasıl da tanır Yagıçım beni. Şey diyecektim." deyip on adım ileri koştu. "Senin daha Nazelif'le düğününü göreceğiz. Öyle erkenden gitmek yok."

Yerden aldığı küçük taşı Kaan'a doğru atan Yavuz "Zevzeksin işte." dedi sırıtarak. Sırıtmasından anlaşılıyordu ki bu cümleye pek de kızmamıştı.

"Vallahi güldü. Güldü lan!" dedi Kaan hâlâ koşarken.

"Abi çocuklar gibi seviniyorsun." dedi Selim.

"Çok konuşma, çocuk sensin ulan." dedi Kaan, Selim'in sözlerine sinirlenerek.

"Bu yol böyle bitmez diyeyim ben." Tuna'nın sözlerini alkışlayarak destekledi Yavuz.

"Hadi çeneniz değil bacaklarınız çalışsın."

Karların arasında zorlansa da yürüdü Türk askeri. Kızılelmayı hedefe koymuştu bir kere, durmak yoktu. Düşe kalka da olsa o yol yürünecekti. Kardeşini toprağa vermiş olsa da devam edecekti. Şerefli Türk askeri vatanın canıydı. Vatanın canı, çok yaşamalıydı...

Sırtındaki çantasıyla yol alan dört asker varmaları gereken konuma sonunda ulaşmışlardı. Yorgunluğun verdiği zorlukla kendilerini arabaya atıp derin bir nefes aldılar.

"Sür lan çocuk." dedi Kaan şoför koltuğundaki Selim'e.

"Nereye süreyim komutanım?" diye sordu Selim yanında oturan Yavuz'a bakıp.

"Kuzeye doğru yol alacağız. Buradan bir u dönüşü yap. Ben yolu tarif edeceğim."

"Komutanım nasıl buldun malların yerini?" diye sordu arka koltuktaki Tuna.

"Meslek sırrı." dedi otuz iki diş sırıtan Yavuz.

"Hadi Yagıçı desene nasıl bulduğunu?" dedi Kaan.

"Sene 2024 temmuz ayları, hava sıcak." dedi Yavuz sanki yıllar öncesinden bir hikayeyi anlatıyormuş gibi. "Yavuz Mert Cihangir diye bir asker varmış." diye devam etti.

"Eee?" dedi Tuna da Yavuz gibi güleç sesiyle.

"Bu yakışıklı Yavuz oğlan Theo'nun yanındaki kadınlardan biriyle yakın ilişki kurmuş."

"Lan sen yok musun sen!" dedi Kaan sırıtarak.

"Tek elde edebildiğim sonuç bu mallardı." dedi ciddi sesiyle Yavuz.

"Kadınların ruhundan anlayan ince ruhlu bir adamsınız komutanım." dedi Selim tamamen yalakalık yapmak adına.

"Anlasa Nazelif'i üzmezdi." dedi Kaan korkusuzca.

"Doğru diyorsun Kan." dedi Yavuz kızmadığını belli eden ses tonuyla. Aklına gelen Nazelif'le gülümsemeye başladı. Gülümsediğini fark edinceyse yüzü ânında kireç tuttu. Nazelif'e karşı bir şeyler hissediyordu ve bu hislerinden rahatsızdı. Gerçek bir ilişki ona göre ayağa takılan prangadan farksızdı. Gerçekten birini severse sanki o kadın, üvey annesi gibi olacak diye düşündü hep. Biliyordu abarttığını. Biliyordu kuruntularının boşuna olduğunu. Her gün bir kadına gitmenin yanlış olduğunu o da çok iyi biliyordu. Yaptığının ne kadar kötü bir şey olduğunun farkındaydı. Hoş Nazelif'i tanıdığı günden beri bir kadınla birlikte olmamıştı ya... İşte bu yüzden Nazelif olmaz diyordu, Nazelif duvarlarını yıkmaya sebep oluyordu. Nazelif'le olmazdı, hiç kimseyle olmayacağı gibi...

Arabada derin bir sessizlik kol gezdi. Herkes birini düşünüp durdu. Tuna çok sevgili Feyza'sını, Kaan daha hayatına yeni giren Ada'yı, Selim'se pek kıymetli annesini düşündü. Ne de özlemişti annesini...

"Yagıçı?" dedi Kaan hızlıca.

Her ne kadar Nazelif'i düşünmek istemese de onu düşünen Yavuz düşüncelerinden sıyrılıp "Hı?" dedi.

"Ben aşık oldum."

"Abi sen her gün aşık oluyorsun zaten." dedi Selim.

"Yok lan bu kez öyle değil." dedi Kaan.

"Yaklaştık." Yavuz'un sözüyle herkes ciddiyete bürünürken Tuna arka koltuktaki silahları tek tek arkadaşlarına uzattı.

"Helal olsun Tugay Komutana tam teçhizat hazırlamış." dedi gururla cephaneye bakan Tuna.

"Bu bize üç ay yeter." dedi Kaan da arkasına bakıp.

Tuna'dan aldığı susturucuyu uzun namluluya monte eden Yavuz'un ardından her biri aynı uygulamayı yaptı. Araba kullanan Selim'in işini de Kaan görürken artık iyice yaklaşmışlardı.

"Bakın bizi beklemediklerinden çok kişi yoktur." dedi Yavuz araç yavaşlarken.

Araç tam anlamıyla durmuşken Selim konuştu. "Sessizce onları indireceğiz."

"Sonra bombaları yerleştirip roketatarı atacağız." dedi Tuna.

"Sonra da köpek gibi kuduracakalar." dedi Kaan.

"Patlattığımız gibi çıkış protokolünü uygulayacağız. Hadi inin." Yavuz'un sözüyle tüm askerler araçtan indiler.

Emin adımlarla depoya ilerleyen askerlerden ikisi kapı önündeki iki terör unsurunu indirdi. Kaan ve Selim'in yaptığı bu işlemin ardından ilk içeri giriş yapan Yavuz oldu. Önüne çıkan iki teröristi de sırayla indirip timine döndü. "Beş kişi saydım. Sağdaki ikisi bende, diğer üçü üçünüzde."

Başını sallayan askerler aynı anda teröristlere kendilerini belli ettiler. Her bir asker avına düşen iti indirdikten sonra bombaları malların üzerine yerleştirmeye başladılar. Hızlı bir şekilde yaptıkları bu işlemin ardından depoyu terk edip uzağa gittiler. Tuna'nın hazırladığı roketatar tam depoyu hedef almışken Yavuz'dan onay geldi ve Tuna fişeği ateşledi.

Şölen havasını andıran patlamalar art arda gerçekleşirken dört asker gururla yaptıkları işe baktı.

"Helal olsun tim!" dedi Yavuz gururla timine bakarken.

20 Aralık 2024

Tükenmiş ama sağ salim bir şekilde vatana dönmüştü tim. Tükenmişlik de, vatana ayak basınca yok olmuştu. Vatanın kokusu tüm yorgunluklarını almıştı. Vatan onlara can suyu gibi gelmişti.

"Komutanım." dedi Yavuz'un odasına gelen asker.

"Söyle asker." dedi Yavuz.

"Halit Komutanın emri var; gidip yaranıza baktırın." dedi asker.

"Kağıt gönderdi mi?" diye sordu içinden gülen Yavuz.

Ne olduğunu anlamayan asker "Hayır komutanım hiçbir evrak göndermedi." dedi.

Başını sallayan Yavuz "Çıkabilirsin." dedi. Askerin odadan çıkmasıyla timin yanına gitti. Dinlenme odasındaki timin yanına varınca söze girdi. "Hanginiz ispiyonladı yaramı lan?"

Her biri tek ağızdan "Ben." dedi. Ciddi ciddi birbirlerinden haberleri olmadan hepsi Yavuz'u ispiyonlamaya gitmişti. Çünkü Yavuz, Nazelif'in yanına başka türlü gitmeyecekti. Çünkü tüm cesareti Türkiye'ye adım atınca yok olmuştu.

"Sen dedin ben yapamam. Biz de dedik biz yapalım." dedi Kaan.

Çok sinirli olan Yavuz "O nasıl cümle lan?" dedi.

"Valla komutanım kusura bakmayın ama aşkta sizin kadar kork- ııı şey görmedim." dedi Yavuz'dan korkan Selim geri adım atarak.

"Ney?" dedi Yavuz sinirle.

"Korkak korkak." dedi Kaan.

"Ne alaka?" diye sordu Yavuz.

"Bugün açılacaktınız, hem doğum günü." dedi Tuna.

"Ama vazgeçtin Yagıçı." dedi Kaan Türk filmi edasındaki sesiyle.

"Kim demiş vazgeçtim, erteledim." dedi Yavuz.

"Niye?" diye sordu Selim.

"Çünkü... Çünkü reddedilmeye hazır değilim." dedi Yavuz.

"Hasbinallah." dedi ve devam etti Kaan. "Yav illa reddedecek diye bir şey mi var?"

"Olabilir." dedi Yavuz.

Kaan tam konuşacakken telefonu çaldı. "Lan vallahi Ada!" deyip aramayı cevapladı.

"Alo Ada?"

"Merhaba Kaan." dedi telefonun diğer ucundaki Ada.

"Merhaba merhaba." dedi büyük bir şevkle Kaan.

"Akşam Nazomun doğum günü var. Kaç gündür Yavuz'u görmedik. Eğer buradaysanız siz de gelin lütfen." dedi Ada. Aslında kaç gündür Yavuz'u merak eden Nazelif'ti. Bunu belli etmese de Ada anlamıştı. Bu yüzden arada Yavuz'un nerede olduğunu da öğrenmek istemişti.

"He biz geliriz tabii. Yavuz da yanımda. Tüm timi toplar gelirim."

"Tamamdır. Hoşça kalın."

"Ha Ada?" dedi Kaan, Ada kapatmadan.

"Efendim?"

"Nazelif hastanede mi?"

Kaan'ın neden bu soruyu sorduğunu anlayan Yavuz hemen telefona yeltendi. Ancak Selim ve Tuna, Yavuz'u tutup buna engel oldular. İstese iki saniyede Selim ve Tuna'dan kurtulabilecek olan Yavuz bunu istemiyor gibiydi.

"Evet." dedi Ada.

"Bizim Yavuz'un kolu yaralı da, gelse bir bakar mı?"

"Lan Kaan lan!" dedi Yavuz iki askerinin arasından çıkıp Kaan'a koşmayı hedefleyerek. Ancak iki askeri de onu iyi tutuyordu.

"Olur olur tabii geçmiş olsun." dedi Ada ve telefonu kapattı.

"Sen nasıl bir malsın ulan!" dedi Yavuz sinirle.

"Hadi abiciğim hadi bekleme yapma." dedi Kaan gülmemek için zor dururken. Çünkü Yavuz'un da bunu istediğini anlayabiliyordu.

Diğer taraftaki Ada ise Nazelif'i aramaya koyuldu. Çalan telefonun ardından Nazelif'in sesi geldi. "Efendim kuşum?"

"Nazom?" dedi Ada.

"Balım?" dedi Nazelif.

"Yavuz'un nerede olduğunu öğrendim."

Ada'nın sözüyle başını iki yana sallayan Nazelif "Bunu merak eden mi var?" dedi.

"Yok yok hiç merak etmedin." diyen Ada sırıtarak devam etti. "Yaralıymış yanına gelecek." Ses tonunu iyice değiştirdi Ada. "İyileştir onu doktoruum."

"Ada!" dedi Nazelif sinirle.

"Tamam tamam kızma. Öğle yemeğine çıkma şimdi gelir."

"Tamam hoşça kal."

"Sen de Nazom."

Telefonu kapatan Nazelif çantasını ve montunu geri yerine bırakıp kantine ilerledi. Öğle yemeğini bir poğaça ve çayla geçiştirmeye karar vermişti.

Kantine inip aldığı yiyeceklerle hızlıca odasına geri döndü. Sonra durup iyice düşünmeye başladı. Şu an Yavuz'u görmek istiyor muydu? Hayır. Yavuz'dan nefret ediyor muydu? Belki. Yavuz kötü müydü? Kesinlikle. Yavuz'un yarasına bakmak istiyor muydu? Asla.

Nazelif çelişkili düşünceleriyle cebelleşirken bir taraftan da poğaçasını yemeye koyuldu. Biraz sinirle, çokça sıkıntıyla bitirdiği poğaçasının ardından kapısı çaldı. "Gel."

Nazelif'in komutuyla içeri giren Yavuz açıkçası ne yapacağını bilmiyordu. Nazelif'in korkutucu bakışlarına maruz kalırken söze girdi. "Selam."

"Yaran nerede?" diyen Nazelif hâlâ ona bağırılmasını hazmedemiyordu.

"Kolumda!" dedi Nazelif gibi soğuk olmaya karar veren Yavuz.

"Ne yarası?"

"Çakı."

"Daha önce yaraya bakıldı mı?"

"Dikiş atıldı ama dün patladı."

"Tamam yaranı aç." dedi Nazelif malzemeleri almaya giderken.

Lacivert şişme montunu çıkaran Yavuz kısa kollu tişörtünü biraz yukarı sıyırıp yarasını açtı. Kana bürünmüş beyaz sargıyı açıp Nazelif'i bekledi. Karşısında gördüğü manzaraya daha önce de çok kez şahit olmuştu Nazelif.

"Görevde mi oldu?" diye sordu. Başını salladı Yavuz.

"Kaç gündür yoktun." dedi Nazelif yavaş yavaş yumuşarken. Ancak bu yumuşama saniyelik oldu. Çünkü aklına yine o gece geldi. Ne hakla bağırmıştı ki Yavuz ona!

"Görevdeydim." dedi Yavuz.

"Çakır?" diye sordu Nazelif.

"Karakoldan birine verdim birkaç günlüğüne."

Başını sallayan Nazelif hemen söze girdi. "Şimdi dikişleri çekip yeni dikiş atacağım. Ama merak etme uyuşturacağım."

"Gözlerin zaten uyuşturuyor." dedi Yavuz hiç tereddüt etmeden. "Yeşillerin huzur veriyor." diye devam etti.

Nazelif'in tüm algılarını değiştiren bu söz hiç olmamıştı. Nazelif'e göre bu şu an denmemeliydi. Hatta Yavuz hiçbir zaman diyemezdi. Nazelif'in yumuşamaya niyeti yoktu.

Yüzünü Yavuz'dan ayırınca Yavuz baş ve işaret parmağıyla Nazelif'in çenesini tutup kendi yüzüne çevirdi. "Çekme güzel gözlerini benden."

"Yavuz." dedi Nazelif. Şu an sinirli miydi yoksa utanıyor muydu gerçekten bilmiyordu. Tek bildiği ve istediği bu andan kurtulmaktı. Yavuz'un güzel laf cambazlığı yaptığını düşünerek işine odaklanmaya çalıştı. Bunun için önce çenesini Yavuz'dan kurtardı.

"Nazelif?" dedi Nazelif'i dikkatle izleyen Yavuz.

"İşimi yapama engel oluyorsun." dedi Nazelif.

"Boş versene kolumu." dedi omuzunu silken Yavuz.

"Kan kaybından ölmene gönlüm razı gelmez." diyerek dalga geçen Nazelif hızlı bir şekilde iğneyi vurdu. Uyuşması için birkaç dakika beklemesi gerektiğinden masasına ilerledi. Önündeki birkaç kağıdı okuyor gibi yapıp orada oyalandı.

Hâlâ Nazelif'ten gözlerini ayırmayan Yavuz "Bugün doğum gününmüş." dedi.

"Evet, Ada hatırlamadı." dedi Nazelif üzüldüğünü belli ederken. Üzgün ifadesi şaşkınlığa dönüştü. "Bir dakika sen nereden biliyorsun?"

Sürprizi bozmak üzere olduğunu fark eden Yavuz hemen bir yalan uydurdu. "Iıı seni biraz araştırdım."

"Beni araştırdın?" dedi hayretini gizleyemeyen Nazelif.

"Yani komşum kim bilmek istedim." dedi Yavuz.

"Ve doğum günüme kadar aklında kaldı öyle mi?" dedi Nazelif Yavuz'u iyice köşeye sıkıştırırken.

"Evet." dedi pek de takmıyormuş gibi görünmeye çalışan Yavuz.

Tekrar Yavuz'un yanına gelen Nazelif kanayan yarayı yavaşça temizledi. Temizlenen yaranın altındaki patlayan dikişler kendini iyice belli ederken pens yardımıyla dikişleri çıkardı. Yeni dikiş atmak için ipi alırken bir taraftan da dalgın Yavuz'a baktı. Beni ilgilendirmez diye düşünüp tekrar işine odaklandı. Kısa sürede bitirdiği işlemin ardından "Geçmiş olsun." dedi.

Hafif zorlanarak montunu giyen Yavuz "İyi ki doğdun." dedi.

Yavuz'un bir an böyle bir ansa başka türlü bir canavar oluşuna anlam veremeyen Nazelif pek de samimi olmayan sesiyle konuştu. "Sağ ol."

"Hâlâ o gecenin intikamını alıyorsun benden." dedi Nazelif'in hâline sinirlenen Yavuz.

"İntikam almıyorum kendimi koruyorum. Neme lazım yine bağırırsın." dedi Nazelif laflarını esirgemeden.

"Özür dilemiştim." dedi Yavuz.

"Bağırarak!" diyerek o günü hatırlattı Nazelif.

Bitik sesiyle konuştu Yavuz. "Özür dilerim."

Bunu hiç beklemeyen Nazelif şaşkın şaşkın Yavuz'a baktı. Gerçekten anlam veremiyordu. Yavuz'un bir öyle bir böyle oluşuna anlam veremiyordu. Her zaman böyle kalsa olmaz mıydı?

"Neden böylesin?" diye sordu Nazelif. "O gün bana ne anlatacaktın?" diye devam etti.

"O gün o günde kaldı. Şu an onu anlatıp canımızı sıkmaya değmez."

"Ama senin canını belli ki hep sıkıyor."

"Alıştım." dedi Yavuz bir kez daha bitik sesiyle. "Hadi eyvallah." diye devam edip başka bir şey demeden odadan ayrıldı.

Odadan çıkan Yavuz'un cebindeki telefon çalmaya başladı. Kaan'ın aradığını görünce bekletmeden aramayı cevapladı ve Kaan'dan önce söze girdi. "Nazelif'e hediye almak gerekir mi?"

"Yok gerekmez." dedi Kaan.

"Tamam o zaman." diyen Yavuz tam telefonu kapatacakken Kaan'ın sesi geldi. "Odun, tam bir odun!" Sinirli bir nefesi bırakıp devam etti. "Tabii gerekir."

"Ne alayım?" Biraz düşündü Yavuz. "Baklava?"

"Yok iki kutu süt." dedi Kaan sinirle. "Sen ibanıma bin tl at, ben alırım."

"Bin?" diye sordu Yavuz şaşkınca.

"E gümüş kolyeler o fiyat." dedi Kaan.

"Kolye abartı kaçmaz mı?" diye sordu Yavuz.

"Bu zamana yüzük takmalıydın da neyse." dedi Kaan hafif sinirle.

"Yok ebenin-" Yanından geçen küçük çocuk ve annesiyle sözlerini tamamlamayan Yavuz tekrar Kaan'ı dinledi.

"Ben yengeme inci modelinde küpe aldım. Tabii gerçek inci değil ama solmazmış. Fiyatı da iki yüz ₺"

Arabasına ulaşan Yavuz araca binip konuşmaya devam etti. "Lan ben niye bu kadar pahalı alıyorum."

"Çünkü senin hayat arkadaşın olacak o."

"Salla Kan salla." diyen Yavuz telefonu kapatıp aracını çalıştırdı. Karakola doğru sürerken ön camında bir mektup olduğunu fark etti. Aracını sağa çekip aşağı indi. Mektubu alıp geri araca bindi.

"Yanlış yaptın, T." Yazılı kağıda anlam veremedi başta. Ama sonra Zifir'in sözleri aklına geldi. Bu Theo'dan gelmiş olmalıydı.

"Bir tır dolusu malını patlattık tabii havlar." diyen Yavuz kağıdı gelişigüzel yan koltuğa atıp aracı sürmeye devam etti. Karakola varınca Halit Komutanı sordu. Odasında olduğunu öğrenince oraya doğru ilerledi. Gel komutunu alınca içeri girip durum bilgisi geçti.

"Bu iş başka hâl alacak evlat. Koruma verelim mi sana?"

"Buna gerek yok komutanım. Evelallah her şeye hazırım."

"Theo Türkiye'ye giriş yaptı ama sahte kimlikle geziyor olmalı. O seni bulmadan biz onu bulmalıyız."

"MİT'le ortak operasyon yürütüyoruz ama henüz somut bir veri bulamadık. Bırakalım o beni bulsun komutanım."

"Seni ona yem yapamayız evlat. Ne ben, ne de devletimiz buna izin vermez."

"Başka çaremiz yok komutanım. Açık hedef olmam en iyisi."

"Bunu üstlerime ileteceğim. Ama senin için zorlu bir süreç olacak. Buna hazır mısın asker!"

Hazır ola geçti Yavuz. "Hazırım komutanım!"

"Sonundaki şahadeti buradan görüyorum asker."

"Ben de görüyorum komutanım. Ancak vatanım için buna hazırım, yaparım."

Yerinden kalkan Halit Komutan elini Yavuz'un omuzuna vurup söze girdi. "Vatan senin gibi yiğitler sayesinde ayakta evlat."

"Vatana canımız feda komutanım."

Günün Akşamı

"Feyza aşkım saçım güzel mi?" diye sordu asansörün aynasına bakan Tuna.

"Evet aşkım, çok iyi." dedi Feyza.

Nazelif şüphelenmesin diye pastayı Kaan'a verip eve geçmişti Ada. Elindeki pastayla söze girdi Kaan. "Ben nasılım yenge?"

"Sen de süpersin." Tam Selim'in konuşacağını fark eden Feyza hızlıca söze girdi. "Hele sen yakıyorsun Selim."

Timin en küçüğü olan Selim otuz iki diş sırıtıp söze girdi. "Sağ ol yenge."

Asansörden çıkan dörtlü önce Yavuz'a uğrayacaktı. Bu yüzden Tuna, Yavuz'un kapısını çaldı. Açılan kapının ardındaki Yavuz'u gören herkes ufaktan şaşırdı. Çünkü Yavuz beyaz bir gömlek ve gömleği içine soktuğu siyah, kumaş bir pantolon giymişti.

"Abi kravat da tak seni evlendirelim hemen şimdi." dedi Feyza.

"Vallahi ya bu ne jilet giyim Yagıçı?" dedi Kaan.

"Abartmayın." dedi Yavuz hafif siniriyle.

"Maşallah komutanım hayırdır?" dedi imâlı sesiyle Selim.

"Buradan çıkınca bir yere uğrayacağım." dedi Yavuz.

Yavuz'un kulağına yaklaştı Kaan. "Kadına gideceğim deme yakarım."

Yavuz da fısıltıyla konuştu. "Yok lan ne kadını." deyip devam etti. "Ama herkes öyle bilsin."

"Yapma abi, kıza doğum gününde yapma bunu." dedi Kaan hâlâ kısık sesiyle.

"Çok gizli görev Kan, mecburum. Hem zaten sormasalar bilmezler ki."

"Ha yani sorsalar diyeceksin."

"Evet." dedi gaddarca Yavuz. "Sen de geleceksin."

"Ne fısıltılı konuşma yapıyorsunuz hadi!" dedi Feyza ve zile bastı. Kapının açılmasıyla "Sürpriiz!" dedi Kaan.

Video çeken Ada'ya döndü Nazelif. "Yaa gerçekten unuttun sandım."

"Kendi doğum günümü unuturum seninkini unutmam aşkım." dedi videoyu durduran Ada ve sıkıca Nazelif'e sarıldı.

"İyi ki doğdun Nazelif." dedi içeri adımlayan Feyza.

Ada'dan ayrılan Nazelif, Feyza'ya da sıkıca sarıldı. Hemen ardından da Feyza'nın yanında elini uzatan Tuna'nın elini sıktı. Daha sonra Selim ve Kaan'a da teşekkür eden Nazelif'in gözleri ağır ağır Yavuz'a döndü.

"İyi ki doğdun." dedi bir kez daha Yavuz ve elindeki hediyeyi Nazelif'e uzattı. Hediyeyi alan Nazelif merakından hızlıca kutuyu açtı. İçinden çıkan tektaş yüzükle şoklar içinde Yavuz'a baktı.

🍀

Merhaba canlaar.

Bu bir evlilik teklifi mi yoksa bambaşka bir şey mi varr?

Neler olacak dersiniz?

Bir de sizce nasıl ilerliyoruz? Mesela bölümleri sık atmaya çalışıyorum. Yeterince sık atabiliyor muyum? Ve konumuz güzel ilerliyor mu sizce? Görüş ve önerilerinize açığıım.❤️

Sevgiyle kalın.

Instagram: marsel.000000

Bölüm : 09.12.2024 21:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...