
KEYİFLİ OKUMALAR
🍀
"Bu ne?" diye sordu Nazelif şoklar içinde.
"Kan bu ne!" dedi Yavuz dişlerinin arasından.
Ayakta dikilen Kaan yüzüğü görünce yüzünü başka yöne çevirerek söze girdi. "Ne yüzüğ- ha o yüzük mü, hediyeler karıştı Yagıçı."
"Lan hediyeleri nasıl karıştırıyorsun alt tarafı bir kolye alacaktın." diyen Yavuz'un sinirden midir utançtan mıdır yüzü kızarmıştı.
"Karşımış işte ya ne bağırıyorsun çocuğa?" Ada'nın konuşmasıyla Yavuz, Kaan'daki bakışlarını Nazelif'e yöneltti.
"Bu eşek adına özür dilerim." Yavuz'un sözüyle eş zamanlı Selim "Ne?", Kaan "Ooo." Tuna'ysa "Özür diledii." dedi elini ağzına kapatıp.
Timin ağzına düşen Yavuz onları pek takmadan Nazelif'e baktı. Şaşkın yüz ifadesi yavaş yavaş normale dönüyordu.
Nazelif'ten
"Önemli değil."
"Hadi içeri geçelim." Ada'nın sözüyle, hâlâ şok içinde birbimimize bakan bizler biraz daha silkelenmiştik.
"Lan Yagıçı özür diledi." diyen Kaan'sa hâlâ şoktaydı.
"Sus lan zaten rezil ettin bizi." diyen Yavuz oturma odasına doğru adımlarken hepimiz arkasından ilerledik.
Elimdeki yüzüğü kutusuna geri koyup L koltuğumun başında oturan Yavuz'a verdim. Hemen yanındaki Kaan tekrar söze girdi. "Kalsaydı ya belki bir gün takardın?"
Kaan'ın sözüyle Yavuz'un dirseği Kaan'ın böbreğinde yerini aldı. Güzel bir darbe yiyen Kaan çıtını çıkarmadan durabildi çok şükür.
"Hadi Nazom sen giyin fotoğraf çekeceğiz." diyen Ada'ya başımı sallayıp odadaki diğer üyelere döndüm. "Hoş geldiniz tekrardan, hemen geleceğim."
Odayı terk edip hızlıca odama adımladım. Kapımı kapatıp dolabımın olduğu tarafa gittim. Fazla süslü olmaya gerek yok diyerek dar paça kot pantolonumu giyindim. Üzerine de sade ve şık diyebileceğim siyah bir kazak aldım. Toplu saçlarımı da açıp ayna karşısında biraz düzelttim. Durup şöyle kendime bakınca kendimi çok güzel bulup makyaj yapmamaya karar verdim. Odadaki işlerim bitince tekrar oturma odasına adımladım ve koyu sohbete dalmış Kaan'la Ada'yı dinledim.
"Ya işte Ada, böylece bana Kan denildi." Kaan'ın sözüyle Ada büyük bir kahkaha patlattı. "Aayh."
Beni görünce "Nazom gel dinle, çok komik." dedi sonunu uzata uzata.
"Ne oldu?" dedim Ada'nın gülmesine tebessümümle cevap verirken.
"Bizim Kaan abi zamanında ölü kanı görmüş ve bayılmış. Sonra Yavuz abiler de ona Kan lakabını takmış." dedi Selim küçük bir kahkaha eşliğinde.
"İsminin hakkını vermişsin." dedim ben de Kaan'a gülerek.
"Yani ne yapayım insanlık hâli." dedi Kaan da kendi hâline gülüyorken.
"Şimdi bir şey soracağım siz de dizilerdeki gibi on kişiyi birden indirebiliyor musunuz?" diye sordu Ada.
"Dizilerin çoğu gerçek değil abartı. Ama Yavuz abinin sekiz kişiyi aynı anda indirdiği doğrudur." dedi Feyza'nın yanında oturan Tuna.
"Sekiz!" dedi Feyza şokla.
"Ama nasıldı bir görseniz. Birini düşürüyor, diğeri geliyordu. Onu indiriyor, başkasına sıkıyordu. Müthişti." dedi Kaan büyük bir gururla.
"O an Kan da armut topluyordu." dedi Yavuz kahkaha atarken. Nadir anlardan biri daha yaşanıyordu.
"Kaan'ın da eminim çok önemli işleri vardı o an." diyen Ada açık açık Kaan'a sulanıyordu.
"Yaa işte hâlden anlayan!" dedi Kaan gururla, alkışlarken.
"Teşekkür ederim." dedi Ada hanım hanım gülümserken.
"Biz bir ara birlikte bir yerlere de çıkılım bence Ada. Böyle güzel bir bayanla bir yerlere gitmek beni fazlasıyla mutlu eder."
"Yalnız bayan demesek." dedi Feyza.
"Niye aşkım?" diye sordu Tuna.
Feyza'dan önce Ada atıldı. "Bayan bayıyor anlamına geldiği için biz kadınlar pek tercih etmeyiz.
"Aaa yok Ada. Ben asla bayan anlamında bayan dememdim. Baymayan anlamında bayan dedim. Baymak mı, asla!" Kaan kendini neden bu kadar açıklamak istedi bilmiyorum ama bu hâlinden en keyif alan Tuna'ydı.
"Tamam Kaan sakin." dedi Ada, Kaan'ın bu hâlini çok sempatik bulduğunu belli eden yüz ifadesiyle.
İstemsizce gözüm Yavuz'a kaydı. Direkt aklıma bana bağırması geldi. Nasıl bağırmıştı o bana ya, ne hakla bağırırdı!
Özür dilemişti Nazelif.
Bağırarak diledi iç ses.
Bağırmadan da diledi, hatırlatırım.
Olsun iç ses, değil bir kere, bin kere dilese de onu affetmem. Kimse bize bağıramaz.
Biraz Yavuz'dan biraz da düşüncelerimden kaçmak amacıyla su içmek için mutfağa gitmeye karar verdim.
"Ben bir su alıp geliyorum." diyerek ayağa kalkıp odayı terk ettim. Ancak arkamdan kalkıp gelen Yavuz'a hayret etmeden duramadım.
"Bana bi daldın içeride." Yavuz'un sözüyle tam mutfağın kapısında arkama dönüp hiç de samimi olmayan bir gülücük gönderdim. "Seni nasıl dövebileceğimi düşünüyordum."
"Bağırdığım için kızıyorsan bence haksızlık ediyorsun." Çok kısık sesle söylediği sözüne çok yüksek sesle cevap verdim. "Haksızlık mı ediyorum, babam bile bana bağırmadı öyle ya!"
Yükselen sesime rağmen kısık sesiyle konuştu. "Özür dilemiştim."
"Bağırarak." dedim bu kez sesimi yükseltmeden.
"Bağırmadan da dilemiştim hatırlarsan." Yavuz iç sesimle iş birliği mi yapıyordu?
"Affetmedim yine de."
"Peki ne yapmalıyım?" Sözü, söyleyiş tarzı o kadar hoşuma gitmişti ki bir an affedeceğim sanmıştım. Tabii bu anlık bir düşünceydi.
"Bunu ben söyleyecek değilim, kendin bulmalısın."
"Yarın yemeğe çıksak?"
Ah Yavuz keşke hep böyle kalsan...
"Üzgünüm müsait değilim." İçimde bir yerlerde olan ses ve merhamet kırıntılarına rağmen konuşmuştum.
"Ama tüm kapıları kapatıyorsun." dedi iki elini iki yana açarak.
Omuz silkip buzdolabına adımladım. Evet, kışın bile soğuk su içenlerdendim. "Kapattıran utansın."
"Bak kızım gelemem ben triplere." Heh geldi asıl Yavuz.
"Gelme ya gel mi dedim. Hem sen niye arkamdan geldin?"
"Su için." Sözüyle kendime doldurduğum bardağı ona uzattım.
"Ben sağlığıma dikkat ederim, bu havada soğuk su içmem."
Aman haspam.
Gözlerimi devirip yeni bir bardak çıkardım ve artırmadan su doldurdum. Sonra da kafasına atarcasına eline tutturdum.
"Dövseydin bir de." diyen Yavuz'a tekrar en samimiyetsiz gülüşlerimi yolladım. "Bu gidişle onu da yapacağım gibi de, bakalım hayırlısı."
"Çok inat birisin biliyor musun?"
Yaptıranlar utansın.
"Buyum, beğenirsen..." dedim onun bir ara bana dediği gibi.
"Beğendiğimiz kesin de..." dedi, otuz iki diş sırıttı ve mutfağı terk etti.
Bense dediklerine takılı kalıp birkaç saniye öylece durdum. Yavuz çok hızlı ve kendinden emin olmayan biriydi. Sanki ne istediğini bilmiyor gibiydi. Bu yüzden lafını pek takmamayı düşünüp ben de elimdeki bardakla mutfağı terk ettim.
"Bizimkiler aceleci çıktı, gidecekler." Yavuz ve Kaan hangi ara Ada'nınkiler olmuştu bilmiyordum gerçekten.
"E keselim o zaman pastayı." dediğimde Feyza söze girdi. "Ama önce fotoğraf çekelim."
"Olur." diyen Tuna ayağa kalkıp Feyza'ya elini uzattı. Bu centilmen harekete tüm kızlar olarak düşerken Tuna devam etti. "Fotoğraf karemdeki inci detayı olur musunuz rica etsem?"
Biz kızlar bu sözü çok beğenmişken erkekler için aynı şeyi diyemeyecektim. Resmen Tuna'yla dalga geçiyorlardı ya.
"Tuna sen de benim resmimdeki b*k detayı olur musun?" diyen Kaan az daha devam ederse Ada'nın gözünden düşecekti.
"Ay Kaan ya ne saçmaladın!" Ada'nın sözüyle kendine gelen Kaan elini Ada'ya doğru uzattı. "Resmimdeki gökyüzü olur musunuz madam?"
"Yaa ne incesin." Ada'nın sözüyle Selim öne atıldı. "Abi sen inceymişsin."
"Sus len." diyen Kaan, Yavuz'a bakarak devam etti. "Ya Yagıçı gitmesek olmaz mı?"
"Tamam kardeşim sen kal, yarın Halit Komutana hesabı sen verirsin."
"Öf ya ne bahtsızım." Kaan, Ada'yı daha az göreceği için bu kadar yakınıyordu ama bence boşuna yakınıyordu. Çünkü Ada bunun telafisini fazlasıyla yapardı.
"Hadi çekiyorum o zaman. Ada pastayı açar mısın?" Feyza'nın sözüyle herkes saçını başını düzeltirken Yavuz odun gibi öylece durdu. Bu ne özgüvendir ya.
Odun dedin Nazelif, çok ayıp.
Aynen iç sesim.
"Yavuz abi gülümse ya. Aşkım saçını düzelt. Selim yana kay Kaan gözüksün." En önde durmuş olan Feyza selfie çekerken bize dönütler vermeyi de ihmal etmiyordu.
Kesilen pasta, çekilen fotoğraflar ve Yavuz'a attığım öldürücü bakışlarla günü sonlandırırken bugünden fazlasıyla keyif aldığımı fark ettim. Yeni arkadaşlar edinmiştim en güzellerinden...
Hâkim Bakış Açısı
Yagıçının kimliğine ulaşan tek terör unsuru Theo'ydu. Yagıçının yüzünü gören diğer terör unsurlarıysa ya mezarda ya da hapisteydi. Theo'yu da bu kategorilerden birine girdirmek şarttı. Yagıçı bu süreçte çekeceği sıkıntılara katlanabilecek kabiliyetteydi. Her şeye hazırdı, her zorluğa göğüs gerecekti. Ödenmesi gereken ne bedel varsa vatan için seve seve ödeyecekti.
"İyi günler." dedi kafeye giren Yavuz. Kapıdaki görevli "Hoş geldiniz efendim." dedi ve masaları gösterdi.
Görevli kadının kulağına yaklaştı Yavuz. "Ben yeşil masa istiyorum."
Başını sallayan kadın Kaan'ı gösterdi. "Yakın korumam." diyen Yavuz'la tekrar başını sallayan kadın kendisini takip etmelerini söyledi ve birlikte bir üst kata çıktılar. Uzun koridorları aşıp üç ayrı kapıdan geçtiler. Derme çatma bir kapının önüne gelinceyse "Telefonunuz?" dedi görevli.
"Neden?" diye sordu Yavuz.
"Buralarda yeni olmalısın." dedi kadın elini öne uzatıp.
"Bu mekanı yeni keşfettim diyelim." diyen Yavuz uzatılan ele telefonunu bırakıp içten olmayan bir gülümseme gönderdi. Telefonunu rahatlıkla verdi çünkü içinde hiçbir şey yoktu. Bir asker olduğunu bu telefondan anlamaları mümkün değildi.
Yavuz'un içeri girmesiyle kadın Kaan'a oturabileceği bir yer gösterdi ve başka bir kapıdan Yavuz'un telefonuyla birlikte içeri adımladı. Odanın içindeki kıvırcık saçlı adama telefonu verip "Acemi birine benziyor, çabuk çıkacak acele et." dedi.
"Tamamdır." dedi hacker.
Kapalı telefonun açılmasını beklerken bir taraftan da sistemi kurdu. Telefonun açılmasıyla, sistemle Yavuz'un telefonunu birbirine bağladı. Tam işleme başlayacakken Yavuz'un telefonu çaldı. Hacker geri kapattı. Telefon bir kez daha çaldı. Hacker yine kapattı. Her kapattığında sistem yeniden başladı. Üçüncü çalışta derin bir nefes alıp görevli kadını çağırdı. "Al cevapla."
Bu arama da Yavuz'un bir oyunuydu. Evet, telefondan bir şey bulamazlardı ama kendine ait bir şeyin karıştırılmasından da hoşlanmazdı. Bu yüzden müşteri hizmetleri Tuna Bey görevi başındaydı.
"Alo?" dedi kadın.
"Sayın abonemiz görüşmelerimiz kayıt altına alınmaktadır." dedi karşı taraftaki Tuna.
"Şu an müsait değilim." Kadının sözüyle telefonun kapanacağını anlayan Tuna hızlıca söze girdi. "Ayrıcalıklı indirimden faydalanmak istemez misiniz? Hem bu kampanya hep sunulmaz müşterilerimize."
"Dinliyorum." dedi kadın. Yavuz'un kim olduğunu öğrenmek için güzel bir fırsat diye düşündü.
"Öncellikle teşekkür ediyorum." diyen Tuna hızlıca sözlerine devam etti. "İnternet aboneliğinizin son kullanma tarihi bildiğiniz gibi bu ay sonu bitecek. Dilerseniz uygun bir 'Sen kazan' tarifesine geçebilirsiniz.
Kendini uyanık sanarak söze girdi kadın. "İsterim de ben bir şey soracağım."
"Buyurun." dedi Tuna avını yakalamak üzere pusuda beklerken.
"Benim ev adresim şu an ne yazıyor? Taşındım, güncellemek gerek."
Timin ihtimalleri dâhilinde olan soru Tuna'nın çok hoşuna gitmişti. Beklenen soruyu cevaplamak onun için pek zor olmayacaktı. "Bağ caddesi, Zafer sokak, Manolya apartmanı, kat iki, no beş."
Başka bir şey demeden aramayı sonlandıran kadın amacına ulaştığını sanıyordu. Öyle sanması tim için işleri kolaylaştırırken sıra Kaan'daydı. Tuna'dan aldığı mesaj doğrultusunda kapıyı tıktıkladı. Telefonu hackera veren kadın kapıyı açıp dışarı çıktı. Kaan'ın durduğu konumda bir şeyi görmek mümkün değilken söze girdi. "Buyurun?"
"Rahatsız ettim kusura bakmayın ama lavabo ne tarafta?" Kaan'ın sözüyle sesli bir nefes bırakan kadın sinirlendiğini belli ederek söze girdi. "Beni takip edin."
Başını sallayan Kaan kadını takip ederken etrafına bakmayı da ihmal etmiyordu. Geldikleri üç kapının ikisinden geri çıkıp sol tarafa döndüler. Lavabo yazısını gören Kaan yalancı gülümsemesiyle "Teşekkür ederim." dedi.
"Tekrar içeri alamayacağım sizi." Kadının sözüyle başını sallayan Kaan "Ben buralarda takılırım." dedi.
Diğer taraftaki Yavuz'sa emin adımlarla etrafı gezmeye koyuldu. Gizli kapılı odalara şimdilik girmemeye karar verip bir masaya oturdu. Oyuna başlayıp ilk etapta bilmiyormuş gibi yaptı. İkinci ve üçüncü etaplarda kendini biraz dişli gösterdi. En sonunda da oyunu kazanıp masadan ayrıldı. Ortamdan çıkıp kapıdaki görevli kadına doğru yürüdü. Elini öne uzatıp "Telefonum?" diye sordu. Hackerin gözetiminden geçmiş olan telefonu arka cebinden çıkaran kadın, Yavuz'un eline tutturdu.
Kaan'ın yanına ulaşan Yavuz, kadın fark etmeden göz kırpıp elini başarılı şeklinde havaya kaldırdı. Kaan da bu duruma sevinirken mekanı terk etmek için kapıdan çıktılar.
"Yarın bana bir mekan ayarla, Nazelif'le buluşacağım." Yavuz'un sözüyle elini Yavuz'un alnına getirdi Kaan ve "Allah Allah." dedi.
Alnını Kaan'dan kurtaran Yavuz "Lan ne yapıyorsun?" diye sordu.
"Ateşin var mı diye baktım, yok. Yagıçı sen iyi misin?"
"İyiyim niye iyi olmayayım?"
"Nazelif'le buluşma ayarlamak istiyorum diyorsun. Sen nasıl iyisin ulan! De kardeşine yoksa ölüyor muyum?"
"Her şeyi anladım da Kan, neden sen öleceksin diye ben Nazelif'le buluşayım?"
"Kardeşini sevindirmek için. Bu gariban Kaan bu günleri de gördü ya, artık ölse de gam yemez."
"Bak üzerime gelme vazgeçerim bak." Yavuz'un sözüyle elinin birini ağzına kapatıyor gibi yapan Kaan hızlıca söze girdi. "Tamam sustum."
"Şimdi ben arasam Nazelif kabul etmeyecek. Bu yüzden sen Ada'ya de ki yarın Nazelif şu meşhur balıkçıya gelsin. Benden haberi olmasın."
"Balıkçı olmaz Yagıçı daha lüks bir mekan lazım."
"Orası lüks ya zaten. Hem balık yemeyeceğiz."
"E sen bilirsin Yagıçım."
"Yagıçım nedir lan!"
"Benim Yagıçı demek." dedi Kaan otuz iki diş sırıtarak. Yavuz'un bu hâli pek hoşuna gitmişti. Yagıçısını çok sevmişti.
Ertesi Gün / Nazelif'ten
Ada beni neden bir balıkçıya getirmişti ve neden ortadan kaybolmuştu hiç bilmiyordum. Ama şunu çok iyi biliyordum ki, beş dakika sonra gelmezse mekanı terk edecektim.
Bilmem kaçıncı kez Ada'yı aradım. Ancak çalan telefondan daha önemli bir şey vardı karşımda; Yavuz'un burada ne işi vardı?
Ada'yla iş birliği yaptığını yeni yeni fark ederken "Yavuz?" dedim.
"Başka türlü buluşmayacaktık." dedi otuz iki diş sırıtırken.
Çalan telefonumla Yavuz'a "Pardon." deyip aramayı cevapladım. "Babam."
"Babacığım?" dedi bir tanem.
"Yanındaki adam kim kızım?"
"Baba sana beni takip ettirme demiştim."
"Seni takip ettirdiğimi kim söyledi, doğunun aslanı kanlı canlı karşında." Babamın sözüyle karşımda belirmesi bir olurken şok içinde ayağa kalktım. Telefonu masaya bırakıp koruma askerlerin yanından geçerek babama ulaştım. Sıkıca sarılırken söze girdim. "Ya baba, hoş geldin."
Bize sadece izleyerek katılan Yavuz'un bu durumdan pek keyif almadığı aşikârdı. Babamın gözleri bir kez daha Yavuz'a döndü. "Beyefendi kim?"
Ayağa kalkan Yavuz elini babama doğru uzattı. Kanlı canlı Tahsin Albayı görmüş olduğu için gurur duyuyor gibiydi. "Üsteğmen Yavuz Mert Cihangir komutanım." İstemsizce tekmil vermişti.
Ancak babam pek sıcak yaklaşmadı Yavuz'a. Elini sıkıp sadece kısa bir baş selamı verdi. Bu durum keyfimi fazlaca kaçırsa da Yavuz gibi bozuntuya vermedim.
"Eee Yavuz nerelisin?" dedi yanımdaki sandalyeye oturan babam.
"Ankara'lıyım komutanım." dedi Yavuz da yerine otururken.
"Ailen Ankara'da mı?"
Dur be baba ne bu taramalı tüfek gibi.
"Annem vefat etti komutanım." dedi sadece Yavuz.
Bunların hepsini babamla birlikte ben de ilk defa duyuyordum. Aslında Yavuz'u hiç tanımadığımı fark ettim. İstemsizce kendime kızdım. Ama sonra Yavuz'un kapalı kutu olduğu geldi aklıma ve vazgeçtim kendime kızmaktan. Hem babam gelmeseydi bunları Yavuz'a soracaktım. Anlatır mıydı, bilmiyordum...
"Baban?" Babamın sözüyle babama küçük bir bakış attım. Neydi bu sorguya çeker gibi..
Yavuz'un derin nefes aldığını fark ettim. "Görüşmüyorum."
"Neden?" dedi babam.
"Babacığım?" dedim Yavuz'u kurtarmak adına. Ancak babamın durmaya pek niyeti yoktu.
"Dur kızım. Kızımın arkadaşını tanımaya çalışıyorum."
Benle babam kendi aramızda didişirken Yavuz'un gözü telefonuna kaydı. Birine mesaj yazıyor olmalıydı.
"Baba bu kadar sorgu yeter." dediğim an Yavuz'un telefonu çaldı.
"Bunu cevaplamam gerek." deyip aramayı cevapladı.
Hâkim Bakış Açısı
Kaan'a onu buradan kurtarması için mesaj atan Yavuz durduk yere Tahsin Albayla ters düşmek istemiyordu. Çünkü babasıyla ilgili daha fazla soru sorarsa onu tersleyecekti. Albayı terslemek de Yavuz için hiç hoş olmayacaktı.
"Yagıçı ben Halit Komutan." dedi Kaan.
Gülmemek için üstün çaba gösteren Yavuz "Emredin komutanım." dedi bozuntuya vermeden.
"Hemen karakola gelmelisin."
Yerinden kalkan Yavuz "Emredersiniz." dedi.
"Beni karakoldan bekliyorlar." diye devam etti.
"Git bakalım sonra görüşürüz." dedi Tahsin Albay iğneleyici bir tonla.
Başını sallayan Yavuz, Nazelif'e de kısa bir baş selamı verip masadan ayrıldı. Birkaç dakika içinde de balıkçıdan çıkıp derin bir nefes aldı. Geçmişinden nereye kadar kaçağını bilmiyordu. Nasıl düzelecekti bilmiyordu. Nazelif'le bir hayatı olacak mı, onu hiç bilmiyordu. Onun gözünde ölmüş olan babası hakkında 'Görüşmüyorum.' demek bile onu tiksindirmişti. Çünkü o, Yavuz'un gözünde ölü bir adamdan farksızdı. Ancak bunu albaya diyemezdi. Çünkü albayın onu araştıracağına emindi.
Yavuz'un masadan ayrılmasıyla Tahsin Albayın sorgulayıcı bakışları kızına döndü. "Kim bu serseri?"
Göz deviren Nazelif "Serseri mi?" diye sordu.
"Evet şuna bak, kalkıp gitti." Tahsin Albay da Yavuz'un sözünün eri bir tip olduğunu fark etmişti ama sevmediğini de inkar edemezdi.
"İşi var baba, askeriyeyi en iyi sen anlarsın."
Nazelif'in sözlerine başını sallayan Tahsin Albay telefonunu çıkarıp birini aradı. Arama cevaplanınca hızlıca söze girdi. "Sana bilgilerini atacağım bu Yavuz kimmiş bir araştır bakalım."
"Baba!" dedi Nazelif hayretle.
Aramayı sonlandıran Tahsin Albay "Ne var yani kızımın yanında kim var bilmek istemem en doğal hakkım değil mi?" dedi.
"Gerçekten çok ayıp ediyorsun baba." dedi Nazelif.
"Sevmedim bunu." diyerek gerçek duygularını dile getirdi Tahsin Albay.
"Ah baba ah!" dedi Nazelif hafif sinirle.
"Hangi rüzgar seni buralara attı demeyecek misin?" diye sordu Tahsin Albay.
"Hangi rüzgar?" dedi Nazelif isteksizce. Çünkü babasının Yavuz hakkına düşündükleri hoşuna gitmemişti.
"İznimi kullandım senin için. Uzun bir süre buradayım."
🍀
Yavuz'cum sana geçmiş olsun, dırırımm..
Sohbetlerine başlayamadan gelen Tahsin Albaydan dolayı bana kızmak isteyenleri şuraya buyur edeyim.😁
Hoşça kalıın.
Instagram: marsel.000000
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |