Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@marziyelendim

 

"Sema!"

"Semaaaaaa!"

Sema sinirli sinirli yolları adımlarken arkasından gelen sesi son anda duymuştu. Hanife arkasından koşarken nefes nefese kalmış hem de bağırıyordu. Ellerini dizlerine yaslayarak soluklandı. Bir elini de onun koluna koymuş gitmesini istemez gibi tutuyordu.

"Noldu kız, ne koşturuyon?"

"Kız anam çağırdı abim geliyomuş."

Kız mutlulukla şakıyordu. Köyün gururu abisi gelmişti ve hazırlıklar başlamıştı. İçine çöreklenen kıskançlığa engel olmak istedi. Başarılı insanlar daima desteklenmeliydi. İçindeki avaz avaz bağıran kızı şimdilik susturdu. Zor gelse de gülümsemeye çalıştı.

"Hoş gelir inşAllah kardeşim. Uzun zamandır da görmemiştin, senin için iyi olur." Sonunda sahici bir gülüş. Abi ve kardeşin buluşmasına sevinen bir kalp. Böyle de olmalıydı...

Hanife diklenerek yüzünü sıvazladı. Gözleri semayı tarar gibi yüzünde gezindi.

"Senin için de iyi bir haber olduğunu düşünüyordum."

Sema kaşlarını çatarak anlamadığını belirtti.

"Ne alaka?"

Hanife bir anlık sinirle semanın etini cimcirdi.

"Abim matematikçi hani, anlarsın ya.." diyerek göz kırptı.

Sema nereye varmak istediğini anladı ama anlamamağa verdi.

"Eeeee"

"Ne eeesi kızım, saçını başını yoldurtma bana. Abim geldi işte, bu da sana matematik çalıştıracak biri anlamına geliyor."

Sema ani bir hareketle kızın kolunu hızla çekip yanında yürüttü. Hanife tökezleyecek gibi olsa da bu kızın ani çıkışlarına alıştığından toparlayabilmişti.

"Benim niye haberim yok bundan!"

" E şimdi oldu yaa" dedi bilmiş bir edayla Hanife.

"Ah benim hayalperest kızçem, ben senin o burnu bir karış havada abinden hayatta ders almam."

"Kız tövbe de, çarpılacan şimdi. Abimden daha tevazulu kimi gördün şimdiye kadar.."

Sema burnunu havaya dikti. Biliyordu. Fırat gerçekten de görüp görülebilecek en güzel yüreğe sahip insanlardan biriydi. Sorun o değildi ki...

"Neyse boşver bir daha açma bu konuyu."

Burnunun direğinde bir sızlama belirdi. Allah'tan başını yana çevirmişti de kızarık gözleri görünmüyordu. Kalbinde kasırgalar kopmuştu birden. vücudu ağırlaşmış, taş kesilmişti. Kolu kanadı kırılmak deyiminin can bulmuş hâli böyle bir şeydi herhalde.

Hanife sezdi. Sema'nın omzunu okşadı. Ancak böyle teselli edebiliyordu. O kırılgan kuş ne zaman taşın üstüne konup hüzünlü hüzünlü dağlara baksa Hanife onu sessizliğiyle ve dokunuşlarıyla tedavi ederdi.

Sesi put kesilmiş kız "açmam" diyebildi.

Elindeki bidonları fark ettiğinde o da onunla birlikte çeşmeye doğru yol aldı.

Sema birden sinirle söylenmeye başladı.

" Şu zıkkım su sorununu çözmedikleri için eşek gibi su taşımak zorunda kalıyorum. Bıktım be! Yok ben daha önce yaptırmıştım şimdi o tamir ettirsinmiş. Ulan bıktım bunların dünya malına tamahından..."

"Param olsa da şöyle yüzüne çarpıp sus artık şu kadar şey için konuştuğun yeter desem..."

Hırsla bir nefes çekti kız. Belki de bu, hayalin yanına yöresine yaklaşamayacağı içindi.

Sema'nın sinir harbinin arasında kalmak istemeyen Hanife,

" Şu alacağın zaman bana haber et de yardıma geleyim."

"İstemez."

Çeşmeye geldiklerini belirten kalabalığın uğultusu çoktan kulaklarını doldurmuş, konuşmadan yürümeye devam etmişlerdi.

Bakkal, kahve, berber gibi köy merkezinin berisinde kalan bu çeşme, çocuk ve genç kızların rahat rahat su almalarına imkân tanıyordu.

İnsanların gözlerinden uzak bir yerde sıraya geçip beklemeye başladılar. Sema gökyüzüne bakıyordu. Tatlı tatlı gezen bulutları, mavinin o iç geçiren tonunu, bu güzel saniyeler yaşatan hafif meltemi hasretle yudumladı. Bu özlem değildi. Her gün gördüğün şey özlenir miydi? O zaman aşıklar neden yanındayken bile özlüyordu? Peki sema ulaşamadığı bulutları özlemekte haklı mıydı..?

"Hey sema sana diyom kız duymuyon mu?"

Sema dürtüklendi. Şiddetle bulunduğu ahvalden sıyrıldı. Yeni uyandırılmışcasına mahmurlukla kendine bakan gözlere döndü.

Etrafı ne ara bu kadar kalabalıklaşmıştı. Köyde selamını esirgeyen burnu havada kızlar nasıl oldu da... İğreti bir gülümsemeyle kaşları havaya kalktı.

Hanifenin kırmızıya çalan yüzüne baktı. Vahlar çekti. Bu koca meraklılarından çekeceği vardı. Neyse ki su sırası ona gelmişti. Kızları ardında bırakarak bidonlarını demir borulardan akan suların altına sıraladı. Çeşme suyu hiç kesilmediği için buz gibi olur iştah kabartırdı. Dört tane paslı borunun hiç durmadan akması köye gelen yabancılara garip gelsede şöyle avuçla ıslana ıslana su içen kimseler, sonradan bunu pek önemsemiyordu. Birkaç zengin şu çeşmeye el atmak istemişse de paralar başka yerlere harcandığıyla kalmıştı. Bahtsız çeşme.

Sema kız yine düşünedursun, yüzüne titretecek soğuklukta bir su fırlatıldığında aklî melekelerini kaybetti sandı.

Hanife korkuyla karışık gülümsemeyle karışık bakarken, "dalmıştın" dedi.

Sema yüzünü sıvazlayıp "Hanifeeeee!" Diye bağırana kadar her şey normaldi.

"Bittin gızım sen, valla elimde kalcan!"

Bidonlar taşıp yenileri konulmazken, su sırasında bekleyenler terslenmeye başlarken sema kara lastikleriyle hanifeyi kovalamaya başlamıştı bile...

"Gel dedim Hanife! Sözüm olsun sadece kafanı çeşmenin altına sokup çıkarıcaaaam!"

Genç kızın gözlerinden alevler çıkıyor bazı parçaları dışarı atlıyordu.

"Tamam kızım be şaka yaptık işte."

"Başlatma şakana! O şırfıntıların yanında bana öyle davranma diye kaç kere söyledim sana!"

Hanife saklandığı ağaç köşesinden nefes nefese çıktı.

"Tamam" dedi kesik kesik. "Haklısın."

Ama çok bilmiş bir edayla yüzünü kaldırdı. " Ama sende çok dalıyorsun. Bilmesem aşık zannedeceğim." Dedi pancara dönmüş suratıyla göz kırpmaya çalışırken.

"Hasbinalllah!"

Sinirle başını göğe kaldırdı kız. O ara bir ses duyuldu. Kıza aşina gelen, uzaklardan geldiğini haber veren.. Hafif telaşlı ama nahifliğini kaybetmeyen bir ses. Kafasını indirdi Sema. Toprak yolun başında hızlı hızlı yürüyerek onlara doğru geliyordu.

Hanife sevinç çığlığıyla sesi tanımış hemen abisine doğru koşmaya başlamıştı.

"Abiii!"

Hanife kendisini abisinin kollarına attı. Özlemle kucaklaştılar. Uzakta oldukları için fazlasını göremiyordu. Ama bir anda Fırat başını kaldırınca garip bir hisle gözlerini kaçırdı. Yine de Fırat'ın hafif bir baş eğmeyle kendini selamladığını anladı. Yumuşadı. Islak suratı kurudu.

O arada aklına bidonları ve anasının ikazı geldi."Anaa!" Dedi kendi kendine bağırdığından habersiz. Kafasını çalıştıracak gibi birkaç defa esefle yumrukladı. Hatırladı ve uzaktaki abi kardeşe bağırdı. "Hanife bidonları unuttum, siz beni beklemeyin" deyip koşarak çeşme yönüne seğirtti.

Çarşafı ayaklarına dolandığında yaklaştığını farkedip üstünü başını düzeltti. Köşeye itilmiş sahipsiz gibi duran bidonlarını aldı.

"Köşeye koysanız eliniz kırılır" diye mırıldanmaktan da geri durmadı. O ara yine bir uğultu aldı ortalığı. Biri kendisine sataşacak sandı ama dört bidonu ikişer ikişer iplerle bağlarken herkesin baktığı yere bakınca hanifenin abisiyle kolkola buraya geldiğini görünce sebebi anlamış oldu. Göz devirip işine devam etti. Kalın halat canını acıtsada avuçlayıp kendisine gelenlere doğru ilerledi. Yaklaştı, yaklaştı ve nezaketen durdu. Hanife abisinin kolundan çıkıp iple bağlanmış iki bidonu almak için hamle yaptı.

"Bir hoşgeldin yok mu Sema?"

Fırat genç kızın umursamaz tavırlarına alışıktı ama bir selamını alamamak üzmüştü.

Sema göz ucuyla baktı. Diline gelenleri yuttu. "Hoşgeldiniz Fırat hoca."

Ama aklından geçenler de onu selamladı. Köye hoşgeldin Fırat. Ve ilk günden çeşme ahalisine görünmen de iyi oldu...

***

 

Loading...
0%