@marziyelendim
|
Bu kadar güzel bir köyde yaşadığı için mutlu olmalıydı Sema. Uzun kavak ağaçlarının sıra dağlar gibi uzandığı yolda kendilerine eşlik etmelerini nimet bilmeliydi ve kendi ellerini acıtması gereken hasır iple bağlı bidonların Fırat'ın ellerini acıttığı için teşekkür etmesi de gerekirdi. Ama ne var ki, Sema kırk yıllık sultan; Fırat'ta kırk yıllık maraba gibi ses çıkarmadan ilerliyorlardı. Hanife hemen ortalarında vücuduna elektrik verilip öldürülecek bir idam mahkumu gibi gergin bir bekleyiş içindeydi. Sema bir an için bidon taşıyan ellere baktı. Kıpkızarık kesilmişlerdi. Hiç tarlada, inşaatta çalışan; taş kırarak rızkını kazanan birinin ellerine benzemiyorlardı. Bir atölyeci de olmazdı ondan. Sadece ve sadece kalem tutmak için yaratılmış gibi duruyordu elleri... Yumruk yapıp tekrar gevşettiğine şahit oldu. Elleri... Sızlıyordu. Alışık değildi. Erkeklik gururu denen şey onda da var mıydı? Varsa da yakışır mıydı? Yakışırdı. Yandan suratına baktı. Küçük ve düzenli nefesler alıyordu. Gözü yola sabitlenmişti.. odaklı. Bu yol hemen bitsin istiyor. Gömleğinin kol kısmı gerilmişti. Kaslarını ortaya çıkaracak bir erkek işi yaptırdığı için azıcık kabardı Sema. Tabi bunu yaptırması için hafif kibirli burnunu biraz daha yukarı dikmesi yeterliydi bir erkeğin vicdanına dokunması için. Küçükken de böyle beceriksizdi Fırat diye içinden geçirdi genç kız. Saf salak bir şeydi. Anasından şamar yediğinin hemen ardından hanifelere gider, Nermin teyzenin salçalı ekmek teklifini reddedip kedi gözlerini Fırat'ın iştahla yediği salçalı ekmeğe dikerdi. Oldum olası açgöz bir kız olmuştu. Fırat'ın vicdanına oynardı hep. Fırat ise kesinlikle ve kesinlikle buna kanardı. Aptaldı. Kedileri çok sevdiğini söyler kendisini de bir kediye benzetirdi. "Hah!" İki kardeşin şaşkın bakışlarıyla karşılaştığında son kez saçmalamış olmayı diledi. Bu son patavatsızlık, daha yok. Gülümsedi. "Az kalmış. Şu bidonları bizim eve bırakıp Nermin teyzeye hayırlı olsuna gelirim. Siz gidin." Evet, oğlu gelmiş bir insana hayırlı olsuna gidilirdi. Askerden mi gelmiş? Yoo. İlim talebesi, matematik aşığı... Cennetle müjdelenmiş bir insanı tebrike gidiyordu. Mantıklı. Annesine böyle söyleyip izin koparabilirdi. Fırat kendinden ödün vermeden yavaşça bidonları yere bıraktı. Sema, karıncalanan parmaklarını oynatmasını görmezden geldi. Eminim dalga geçebileceği daha bir sürü ana denk gelecekti. Bidonları bir çırpıda eline aldı. Çabucak bir elindeki bidonları sırt tarafına doğru attı. "Ahh!" Salak kız şu oğlan taşıyışından vazgeçemiyordu. Bu sebeple belini çökertecek ve fıtık olacaktı. Acıyla buruşturduğu yüzüyle gülümsemeye çalışıp ona bakan kardeşlere döndü. "Yok bişey" Belinden yayılan sızı mı ayak parmağına kadar ulaşmıştı yoksa Fırat'ın bakışımı onu titretti, bunu sorgulamadı genç kız. Her şeye dili bir pabuç olan kız buna lâl oldu. Öğretmen bey buraları baya unutmuş diye ağzında bir şeyler geveledi. Atın geviş getirmesi gibi döndürdü durdu bu lafı. Neyse ki anası " ne dırıldanıyon gız" diyince dudakları kıpırdamayı bıraktı. "Hem sen ne diye geç galdın?" Sanki hiç soru sormamış gibi tekrar konuşmaya başladı. " Çıka şu nenem gıyafetletlerini Nerminlee gidiyoz" dedi yüzünü buruşturup. Oldum olası rahatsız olurdu kızın siyah carşafından. Kızı bir erkek düşmanı gibi gezerdi köyün içinde. Allah'tan çarşafı yüzünün güzelliğini saklayamazdı da gideni geleni eksik olmadığı için böbürlenip rahat nefes alırdı yaşlı kadın. Kızına bı bakış atıp " şıkır şıkır bir şeyler giyin" dedi. Sema dalga geçip " dur bakem cenazeye giymelik ne varmış" deyip kahkasını koyverdi. Anasının terliği etini sıyırınca " yandım anam!"diye cırladı. "Gavura vurar gibi vuruyo garıya bak!" Tabi ki sessiz sessiz söylendi! "Ben gidiyom arkamdan geliver" ve kapı çarpma sesi. Sema aynadan kendine baktı. Evet çarşafın altına içlik don giydiği doğruydu ama misafirlikte ayıp olur diye üstüne kara eteğini giydi. Üstüne de çok sevdiği kara gömleğini giydi. Poposunu örtüyordu. Yani Fırat'ın yanında giyebilirdi. Anasının çıkarttırmayacağını bilse asla bunları giymezdi ama anası... Şimdiden kolunu sıvazladı. Anası bu halini görünce bir cimcik yiyeceği kesindi. Ona göre köydeki diğer kızlar gibi işveli ve cilveli olmalıydı. Ya da Hanife gibi hanım hanımcık. Kimse de şu Sema gibi adam ol demiyordu. Çünkü adamlık bu köyde erkeklere aitti. Ne hikmetse hiç kimse de buna bir şey demiyordu. İçindeki bilmiş Sema herkesin yakasında tutup adamlık erkeklik değildir diye silkelemek istiyordu. Belki böyle silkelerse kafalarındaki birkaç önyargıyı ve sloganlaşmış cümleleri de düşürebilirdi kim bilir... Cahile değil de bir şey bildiğini sanan cahile anlatmak zordu! "Adam" dedi parmağını aynaya bastırarak - sanki karşısında biri varmış da parmağını göğsüne vuruyor gibi - "Adem'den gelmiştir. Hem ilk insan olarak bizim babamızdır hem de genel olarak insan demektir. İnsanlığına yakışacak şekilde iş yapan kişilere denir, sevgili adem!" sinirle ağzından çıkan tükürükler aynaya firlamış aynadaki görüntüsünü bulanıklaştırmıştı. Gömleğinin koluyla aynadaki tükürükleri sildiğini zannederek iyice sıvadı. Daha bulanık olmuştu. "Çok güzel görünüyorum" dedi kafayı yemeden önce. Saçlarını güzelce örüp önündeki kıllar dışarıya çıkmasını diye güzelce ısladı. Öyle ki jöle sürmüşten farkı yoktu. Tabi kıkırdamasını durduramadı. Hemen son model carşafını başından geçirdi. Özel diktirmişti. Yarasa kol olamayacak kadar güzeldi. Özel kol eklemişti çünkü çok hareketli bir insandı. Ters bir hareketinde kendini daha doğrusu carşafını müdafaa etmek zor oluyordu. Şalvarlı pileli eteğini de üstüne geçirdi. İçindeki eteği bacaklarıma kadar sıyrılmıstı. Normalde altına dön giydiği için pek sorun değildi ama... Ikına sıkına daha rahat bir hale gelmeye çalıştı. Rahatından ödün verdiği için anasına bi ton söylendi durdu. Aynanın tükürüklü kısmını görmezden gelip bir süzdü kendini. Tam misafirliğe giden birine benziyordu annesine göre. Aynaya bir göz kırpmayla ayrıldı odadan. Kapıdan çıktığı an karşı kapıdan kafasının çıkarmış evi gözetleyen Hanife'yi gördü. Kırmızıya çalınmış suratı anasının onu utandırdığının işaretiydi. Annesi Hanife'yi ideal evlat bellemiş ve yine ona methiyeler dizmişti anlaşılan. Gerçi o, bu köyde kendine örnek gösterilebilecek en güzel ve en iyi kızdı. Ama tam tersi Hanife ona özenirdi. Ara sıra Hanife'ye içinden kızdığı doğruydu. Böyle bir ailede büyüyüp prenses olmayı elinin tersiyle itmekten bahsediyordu ama bilmiyordu ki sadece dayak istiyordu. Dayak cennetten çıkma diyenlere aslan kesilen Sema'ya; Hanife, acaba dedirtiyordu. Cennetten çıkmasa bile bazen iş görebileceği doğru... Galiba! Bi koşu adımladı yolu. Sanki az önce hayalinde Hanife'yi dövmüyormuş gibi yanağından bir makas aldı. Kara lastiklerini hızla çıkarıp biraz öteye savurdu. Hızla misafirlikte oldukları aklına gelince çoraplı ayaklarıyla betona basıp lastikleri hizaya soktu. Ayağının tekini kaldırıp pis mi diye baktı. Görünürde bir şey yoktu. Bir de Hanife'nin gözlerine baktı şekerce gülümseyerek. Arkadaşının pasaklı hâlini bildiği için gülerek "iflah olmazsın" dedi. " Çaktırma, kardeşler bugünler için vardır." Semayı omzundan itekleyip fortmantonun yani götürdü. " Hadi çıkar da içeri geçelim" "Bazen diyorum bu kız hiç darlanmıyor mu?" Sema gülümseyerek " şimdik bana felasife yaptırma güzelim, yaşıyoruz bu hayatı" "Şşt şalvarımın cebinde yazma kitabım var, dikkat et kabolursa mahvolursun." Gözüm üzerinde işareti yapan Sema başka bir sesle arkasını döndü. "Yazma kitap mı?" "Onu nerden buldun?" diye sordu Fırat acayip bir sesle. Sema hiç yadırgamadan "kendim yazdım"dedi. Ekledi. "Ne yani kendin yazınca yazma kitap olmuyor mu?" Hanife araya girdi. "Abi sen olmayalı daha ne manyaklıklar edindi bu deli kız." "Şu köye kütüphane yaptırmak gibi manyak hedefler de edindim kendime ama nasip" dedi. Hanife'nin abisinin yanında ona deli demesi zoruna gitmişti. Konuyu değiştireyim derken iyice başka bir hâl almaya başlamıştı. Fırat sanki dediklerini duymamış gibi "hangi kitabı yazdın?" Diye sordu. "Küçük prens" dedi cevabını bekler gibi. Böyle sayı aşığı birinin etiyle kemiğiyle küçük prensten nefret edeceğini düşünüyordu. Şaşılacak bir şey oldu. Fırat, "Demek küçük prens ha" dedi dudağından ki hafif gülümsemeyle. Hanife heyecanla yandan atıldı. "Abim küçük prensi çok sever!" Hayret!
***
|
0% |