@marziyelendim
|
Fırat cuma çıkışı köy ahalisi ile selamlaşıyor, büyüklerle sohbet ediyordu. Herkes onun mütevazı duruşunu çok özlemişti. Köy de örnek gösterilebilecek yegâne kişiydi. Yaşlı dedelerin ona bakarken gözleri parlıyor, küçük torunların gözleri hayranlıkla ışıldıyordu. Tabi bu durumun Fırat'ı mahcup ettiği bir gerçekti. Bu onore edilme onun sırtına hep ekstra yükler yüklemişti ve genç adam fıtraten buna dur diyememişti. Hâl hatır sorma bittikten sonra köyün genç erkekleriyle kahveye gidildi. Kahvedeki kalabalıktan önemli birinin içeride olduğu anlaşılıyordu ki o da yeni atanan jandarma komutanından başkası değildi. Babasından duyduğuna göre karakola genç, atik bir komutan gelmişti. Tanışma zamanının geldiğini düşünerek gür sesiyle "selamün aleyküm" diyerek kahveye giriş yaptı. Kahvedeki yaşlı kimseler onun Fırat olduğunu farkettiği andan itibaren herkes "ooo Fırat hoşgeldin" cümleleriyle selamladı. O sırada kalabalıkta komutanın hemen arkasında oturduğu için gözükmeyen kişi, Fırat'ın sesini duyunca heyecanla ayağa kalktı. "Fıraat, aslanım!" Derken kalabalığı yararak genç adamın yanına ulaştı. Bu Fırat'ın çocukluk arkadaşı Ubeydullahtı. Sevinçle kucaklaştılar. Köy ahalisi dostluklarını bildikleri için bunu garip karşılamadı. Sonra Fırat elini komutan beye uzatarak "hoşgeldiniz" dedi. İki genç adam da oldukça yakışıklı ve insan irisi yapıdaydılar. Yerlerine geçtiklerinde kendilerini koyu bir sohbetin içinde buldular. Komutan bey, burada bir kurs açılmasının gerekliliğinden bahsediyordu ve o bunun için bir eğitimci arayışındaydılar. Fırat'ın bu işler için çok vakti yoktu ama bilgi almak istedi. Komutan kısaca bahsetti. "Köyümüz için isteklere göre kurslar açmak ve halka bazı sanat ve zanaatları kazandırmak istiyoruz ama halk eğitim şimdilik buralarda yok o yüzden köy ahalisinin imkanlarıyla ufak bir şeyler yapmak istiyoruz. Öncelik gönüllülük esasıyla eğitim vermek isteyenlerde. Koordinasyon şimdilik bizde olacak Fırat bey." "Çok güzel düşünmüşsünüz, komutanım. Benim burada uzun süre kalacak vaktim yok ama yaklaşık 1 ay burdayım. İyi bir üniversiteden matematik bölümü mezunuyum. Buradaki üniversiteye hazırlanan öğrencilere hızlandırılmış bir matematik kursu vermek isterim. Yani ilk gönüllü ben olayım diyorum komutanım." Diyerek gülümsedi Fırat. Bu teklif Komutan beyin çok hoşuna gitti. Takdirini onu överek gösterdi "İlmini hayırlı yolda kullanan insanlara hayranım hocam. Sizi tebrik ediyorum. En kısa sürede mekanı ayarlayayıp öğrencilerinizle ders yapmanızı sağlayacağız. İşimi hallettiğime göre şimdi gitmeliyim." Komutan bey insanlara selam verdikten sonra kahveden ayrıldı. Ubeydullah, Fırat'ın hemen yanındaki sandalyede oturuyordu. "Nasıl ama çok iyi bir adam değil mi Fırat?" "Evet gerçekten iyi birine benziyor." Ubeydullah hemen munzurluk yaparak köy dedikodularından birini aktardı "Ahali evlendirmek istiyor komutanı ama komutan sadece bir kızı istiyormuş.." dedi gözlerini kısarak. Fırat'ın kaşları ilgiyle havaya kalktı. Demek komutan bey köyden bir kıza ilgi duyuyordu. Ne çabuk.. Köyden böylesi yağız bir delikanlının ilgisini çekebilecek kız kim olabilirdi? Onu çok da ilgilendirmeyen bu konu hakkında meraksızca "kimmiş?" Diye sordu. Ubeydullah bilmiş gülümsemesiyle "Sema" diye söylendi. "Duyduğuma göre Sema'dan çok etkilenmiş. Sema, şu Bedir'in oğullarından Aslan'ın kafasını yarmış, bir kıza sarkıntılık ediyor diye. Sonrada jandarma olaya el atınca Sema'nın üstüne yürüyüp olayı örtbas etmek istemişler. Bacı da tabi yapılanı kimsenin yanına koymaz bilirsin, bi daha saldırmış adama. Aslan da şikayetçi olmuş işte şerefsiz. Şu an Sema ile mahkemelikler. Tabi aileler uzlaşmaya çalışmış ama ikisi de birbirinden inat. Tabi iş kızın ailesine baskıya varınca komutan mahkeme konularında aileye yardımcı oluyor. Tabi bacının duruşundan etkilendiği için mahkemeyi bahane mi ediyor orası bilinmez" deyip keh keh gülmeye başladı. Fırat, semanın adını duyduğundan beri beti benzi attı, kanı çekildi. Soğukkanlılıkla hiç ilgilenmediği hikaye birden hayatının merkezine oturuvermişti. Hikâyeyi dinledi ama niye böyle hissettiğini anlasa da dillendiremedi. Ubeydullah biraz da durumun farkında olayları ballandıra ballandıra anlatmıştı. Eğer bu cesaretsiz arkadaşı artık bir şeyleri farketmezse iş işten geçmiş olacaktı. Fırat elini kalbine götürdü. Biraz sıktı. Arada böyle sancılar yaşardı. Stresli ve yorucu bir okul hayatı olmuştu. Durumu anladığını gösterir gibi hafifçe başını salladı. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Nefes almaya ihtiyacı vardı. "Kardeşim haklarında hayırlısı olsun. Ben biraz dışarı çıkıp, dolaşacağım. Ubeydullah'a konuşma fırsatı bile vermeden kendini dışarı attı. Biraz nefes almak göğsündeki öküzün kalkmasına yardımcı olurdu, belki.. Her zamanki yerine gidiyordu Fırat. Çocukken Sema ile buluştuğu yere.. Tabi o zamanlar Sema'nın dayak yedikten sonra ağlamak için geldiği bir yerdi burası. Değirmenin deresinin içindeki yüksek taşlardan birine oturur bağıra çağıra ağlardı. Bir gün Sema yine ağlıyorken onu takip ederek burayı keşfetmişti. Kendini farkettirmeden onu koruyor uzaktan derdine ortak oluyordu. Ta ki Sema onu farkedene kadar. ** Sema ağlamaktan şişmiş yüzü ve sırılsıklam olmuş eteğiyle dereden tam çıkacakken bastığı taştaki yosun ayağını kaydırdığı için düşmüştü. Onun düştüğünü gören Fırat bir anlık korkuyla "Sema!" Diye haykırmıştı. Yanına gidip onun şaşkınlığından yararlanarak destek olup değirmene kadar taşımıştı küçük kızı. Semanın bozuk eşarbından çıkmış dalgalı sarı saçları ıslaklıktan yüzüne yapışmış, hafif kızarık yanakları, ince yüzü ve badem gözleri ile şaşkın şaşkın Fırat'a bakıyordu. Sema henüz küçük olmasına rağmen Fırat genç bir delikanlı olma yolundaydı ve bu görüntü kalbini çağlıyordu. Sadece sessizce yüzüne bakmakla yetindi. Sema ise, karşısında genç bir delikanlı olan Fırat’a öfkeli bakışlar fırlattı. Başını sertçe çevirerek “Sana ne, beni taşımana gerek yoktu!” diye çıkıştı. Sesi titremiş, ama yine de sertliğinden ödün vermemişti. Fırat bir an için afalladı, ama yüzündeki gülümsemeyi saklayamadı. Sessizce, “Haklısın, ama düşmeni izlemek istemedim,” dedi. Onun bu sözleri karşısında Sema biraz daha kızardı, ama bakışlarını kaçırarak yanıt vermedi. Değirmenin giriş kapısında oturan bu kalplerin biri öfkeyle yoğuruluyor diğeri sevgi ve hasretle harmanlanıyordu.. ** Hatrına düşen bu anıyla tatlıca gülümsedi. Yolu nasıl geldiğini anlamamıştı. Ağaçların yemyeşil ve çiçek açtığı bir zamandıve o yüzden orman yolu daha efsunlu görünüyordu. Tam değirmenin arkasından dolanırken bir hıçkırık sesi duydu. Bu narin sesi başka bir hıçkırık sesi böldü. Kalbi korkuyla titredi. O burada ve yine ağlıyor muydu? Artık kocaman yaslanılacak bir omzu olmasına rağmen ona yaslanacak kişi asla oraya gelmeyecekti. Fırat, değirmenin arkasından usulca geçerken Sema’nın taşın üstünde dalgın ve üzgün bir halde oturduğunu fark etti. Onu böylesine kırılgan bir durumda görmek, yıllar önceki o günü hatırlattı. Küçük bir kızken aynı şekilde burada ağlarken bulduğu Sema, o gün de tüm kırılganlığına rağmen öfkeyle kabuğuna çekilmişti. Şimdi ise aynı taşın üstünde, ama çok daha ağır yüklerle yüklü gibi duruyordu. Tam o anda Sema, istemeden de olsa dengesini kaybetti. Ayağının altındaki taş yosunlardan dolayı kaygandı ve Fırat’ın gözleri önünde suya doğru sendeledi. Fırat bir an bile düşünmeden, güçlü bir adımla onu tutmak için ileri atıldı. Elini hızla uzatıp onun kolundan yakaladı, Sema’nın dengesi bozulmuş olmasına rağmen düşmesini engellemeyi başardı. Yürekleri anlık bir korkuyla çarpan ikili, Fırat’ın güven veren sıkı tutuşuyla denge buldu. Sema, kısa bir an için Fırat’ın kendisini koruyan kolunda güvende hissetti. Kalbinin bir anlık çarpıntısını bastırmaya çalışarak, “Beni bırak Fırat öğretmen!” diye çıkıştı, ama sesi titremişti. Onun güven veren varlığından ve ani müdahalesinden etkilendiğini belli etmemeye çalışsa da, bu kadar yakın olmanın getirdiği karmaşık duygulardan kaçamıyordu. Fırat, gülümsedi ve ellerini yavaşça çekerek onun bakışlarına karşılık verdi. “Bıraksaydım, çoktan suya düşmüştün,” dedi hafif bir alayla. Bu sözler biraz geçmişe biraz bugüne atıftı. Sema’nın yüzünde kızgın bir ifade belirdi ama bu öfkenin altında bir yerlerde minnettarlık da vardı yine de her zamanki gibi sivri burnunu olabildiğince yukarı dikti. Hemen bastığı yeri kontrol ederek araya hatırı sayılır bir mesafe koydu. Aslında ayağına su girmiş lastikleriyle ve ıslanmış etek uçlarıyla hala neden bu ızdırap deresinin ortasında durduğuna dair bir fikri yoktu. Sanırım Fırat hoca karşısında bir duvar gibi yükseldiği için olabilir. Kendini toparladığında Fırat'ın ona bakan gözleriyle karşılaştı. Derenin sesi de bastırdığında biraz bağırarak konuştu. " Burada böylece duracak mıyız Fırat hoca?" Sanırım bu işin içinden yine Fırat'a sararak çıkabilirdi. Onunla ciddi şeyler konuşmaktan nefret ediyordu ve ne yazık ki artık büyüdükleri için ciddi konuşmaktan başka şansları yoktu. O zaman onunla muhatap olmamak en iyisi. Hemen yanından geçip gitmeliydi. Hamlesini yaptı da.. Fakat Fırat, genç kızın önüne geçerek gitmesine izin vermedi. Düşünceli bakışlarla ve derenin sesini bastırmaya çalışarak" biraz konuşabilir miyiz" diye sordu. Sema onunla ne konuşacaktı? Hoşgeldin demişti. Ne yani başarılı bir üniversite öğrencisi olduğu için onun takdir etmesini beklemiyordu herhalde! Sema sinirli bakışlarıyla "tamam hele biraz çekilin de ne konuşacaksak konuşalım!" Bu sırada Fırat, Sema'nın gergin ve meraklı görünüşüne, ıslak eteklerini toplarken içten içe sinirle mırıldanmasına ama ona çaktırmamaya çalışmasına tebessüm ediyordu. Özlemiş miydi? Çok.. Peki hasret bitmiş miydi? Çok zor..
|
0% |