Yeni Üyelik
8.
Bölüm

6 BÖLÜM EFATEL KILIÇI

@masalindunyasi

ALVİR KARAHAN

.ne yapacağımı bilmiyordum. Hani bir insan bir yerde tıkanır ya bir yazarın kitap yazarken tıkandığı sahneler olur. Aynı bende öyle olmuştu. Ne yapacağımı bilmiyordum. En çok korumak istediğim insanlar karşımda benimle beraber cehennemde yanmak üzereydi. Bunun olmasına isin veremezdim.

‘’tamam sakin oluyoruz gonca zindana in bizde şirine konuştuktan sonra yanına gelecek’’ derim. gonca. Korkudan bir şey demez ama kafasını sallayarak onaylar ve hızlı adımlar la aşağı doğru ilerler. Altay ise hiçbir şey demeden içkinin olduğu yere ilerler ve kendine bir kadeh koyar. korkun sonra şirine dönüp bahçe kapısını elimle işaret ederim. Şirin yine hiçbir şey demeden dediğimi yapar ve bahçeye doğru gideriz bahçeye ilk adım atan şirindi. biraz uzaklaştıktan sonra. Biraz uzaklaşırız ne kadar bu konuşmayı yapmak istemesem de şirine sarar gelmesini asla istemiyorum. ‘’şirin konuşalım mı’’ derim şirin ise ‘’saten o yüzden bur da değil miyiz’’ der ben ise çıkışarak ‘’evet ama ben ne dersem evet diye değil-‘’ derken şirin sözümü keserek yüksek bir sesle çıkışır. ‘’sen ne istiyorsun önce beni kaçırdın sonra seni korumak için kaçırdım dedin bende inandım sonuçta eskiden aynı okuldaydık dimi alvir’’ öyle bir şey den vurur ki beni sanki yalan söylediğimi anlamıştı. Ben ise kafamı sallayarak. ‘’evet ‘’ diyerek cevap veririm ‘’istediğini yapıyorum suç bir cehennemin ortasındayım yine sesiz kalıyorum bana bana istediği-‘’ der. Ben ise sözünü keserek. elimle ağısını kapatarak. ‘’ş.. seni. Şirin sana dokunarak canını mı yaktım ben sandım ki’’ diyerek bağırırım ve kendi yüzüme vurarak kendimi cezalandırıyordum. Ne yaptım ben ne yaptım. ‘’ne yaptım ben NE YAPTIM’’ diyerek bağırıyordum bahçeden gökyüzüne. şirin ne döndüğümde gözlerini yaşlı görüyordum. Çok mu canını acıtmıştım. Çok mu yakmıştım canını. Çok mu kırmıştım o kalbini. ‘’ben. Ben çok özür dilerim ben gerçekten çok özür dilerim. Ben sadece seni beklemek ve sonrada seni öyle görünce sende istiyorsun sanıyordum. Ben çok özür dilerim.’’ Dediğimde şirinin koluna dokunmak istediğimde geri adım atıp. Kendimi sakinde tutmaya çalışmıştım . ben yaralı olan bir kuşun. Kanadını kırmıştım.

Ben ruhu hasta olan bir kızın bedenini de hasta etmiştim.

‘’ben ne yaptım’’ diyerek yerimde duramıyordum sonra bir anda ellerimin üstünde bir el hissederim. Şirin ellerimi ellerinin içine almıştı.

‘’sorun değil ‘’ diyerek. beni sakinleştirmeye çalışıyordu sanki. Ona bunca sarara verdiğime rağmen hala nasıl dimdik ayakta dura biliyordum bilmiyordum. Tek bildiğim şirinin çok güçlü bir kadın olduğuydu. O bana gözleri yaşlı bir şekilde baktıkça. benimde kalbim acıyordu. Onun canı yandıkça benimde canım yanıyordu. Onu nefesi kesildikçe benim nefesim kesiliyordu. Onun kalbi her canı acıdığında durduğunda benim kalbim atmayı bırakıyordu.

Sonra dizlerimi yere bırakarak ve ellerini anıma koyarak yüzümü saklıyor ve ağlıyordum. ‘’afet beni ne olur ben sana sarar vermeyi asla düşünemem’’ derim. Sonra şirin elini çeker ve omzumdan tutarak beni ayağa kaldırır ve. Bir elinin tersiyle yanağımdan akan gözyaşımı siler. Ona doğru baktığımda yüzü yaşlarla doluydu. Ben bir meleği ağlatmıştım. Ve kendimden nefret ediyordum. Gözlerine her bakmaya çalıştığımda. bakmaya cesaret edemiyordum. Çünkü buna layık değildim.

Ben ise elinden tutarak avcunu ortasına bir öpücük kondurup geri çekilirim. Birazda olsa kendimi toparlayıp. ‘’ben bir saha asla sana yaklaşmaya cam. söz veriyorum. Sadece sen tek isteğim bu beladan kurtulana kadar. Bur da güvende kalman. Sonra. Eyer istersen gide bilirsin. sonra bir daha asla yoluna çıkmam. ailemin mezarının üzerine yemin ederim’’ bu yemin bir kur adam için büyük bir sözdü. Şirin bu sözlerimin karşısında dona kalmıştı. Ben ise utancımdan daha fazla yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. Hiçbir şey demeden içeri ye doğru gitmek için yavaş adımlarla yürümeye başlarım. gerçekler düşer aklıma ve durup ona dönmeden ‘’gelmek üzeriler lütfen zindana iner misin ve o korucu kolyeyi boynundan çıkarma olur mu’’ der ve hiçbir şey demeden o rayı terk ederim.

Bir ben miyim senden gidemeyen yoksa sen misin bende kalan hasret midir yürekte yanan yoksa aşk mıdır yürekte kalan bir ben miyim seni özleyen yoksa sen misin kendini özleten kader midir bizi imkansız kılan bir sen misin beni seven yoksa ben miyim seni senden daha çok seven

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ŞİRİN KAYA

As önce olanlar neydi böyle. As önce Alvir karahan kalbime oku saplayıp gitti. Beni yine arafta bıraktı gitti. Sorun gittikçe artıyordu. Asıl sorunda Alvir karahanın ta kendisiydi. Ne nasıl bir adamdı bana bu kadar yaklaştığı için kendisini bu kadar suçlayan bir adam nasıl bana tecavüz etmişti. Asıl sorunda ondan etkilenmem. Bana oyun mu oyluyordu yoksa yalan mı söylüyordu. En kötüsü ondan etkilenmemdi.

Bir kadın nasıl babasını öldüren bir kişiden. aynı günde tecavüze uğran. Nasıl olurda etkilenir.

‘’hayır şirin hayır seni başka bir oyuna sürüklediği için yapıyor başka bir şey yok. Hadi kendine gel. Kendime gelmeliyim’’ derim. Derin bir nefes alıp. hızlı adımlarla bahçeden çıkan Alvirin çıktığı yoldan ben de hızlı adımlarla çıkıp içeriye doğru giderim.

Ama ben içeriye girdiğimde karşımda başka bir adamın yüzünü görürüm. ‘’o.. alvir çok güzelmiş sevgilin’’ diyerek elini uzatır bana ben ise geriye doğru adım atıp etrafa göz gezdiririm. Gördüğüm şeyle korkarak bir iki adım daha giderim arkaya doğru. Alvir zincirlerle bağlanmıştı bilekleri. O zincirleri de bir tarafta kurt adama benzeyen bir adam tutuyordu. zincirin bir tarafından. da. kurt adamda. Zincirin sağ tarafından adeta çekerek tutuyordu. Altay da aynı durumdaydı oda zincirlenmişti. ‘’yaman çek o pis ellerini şirinden’’ Diyerek bağırıyordu. Ve yerinde duramıyordu kurt adamlar alviri sar zor tutuyordu sanki. yine o kaybolduğum yeşil gözleri maviye dönmüştü. ‘’çok seviyor seni demek’’ diyerek yanıtlar yüzüme karşı yaman. Ben ise korkudan elim ayağım titriyordu. Ama bunu karşımdaki adama göstermem gerekiyordu. ‘’YAMAN ÇEKİL DEDİM’’ der alvir. Ben ise o an alvire gittiğinde gözlerim bir an. Bir an gerçekten seviyor mu düşüncesine girmiştim. Ta ki ‘’evet sizi öldürmek için can at zamda biraz beklemem gerektiğini biliyorum çünkü daha sizinle işim bitmedi ’’ diyerek alvirin yanına gider o sırada kurt adamlar alvirin kafasından tutarak haraket etmesini engelliyorlar dı. Yaman ise alvirin yanına gidip bir saniye bile olmadan kurt adamlarda olan tırnaklardan çıkarıp ellini alvirin boğasına doğru götürür. O an alvir gözlerinden adeta ateş çıkıyordu. ‘’EFTAL kılıcı nerde’’

Alvir ile Altay birbirine baka kalırlar. Sanki bir korku inmişti yüzlerine. Eftal kılıcıda neydi. Neyden bahsediyorlardı. Ortamda sanki ölümün sessizliği hakimdi biraz sonra sanki kıyamet kopacaktı Yaman cevap beklerken alvir ile Altay sesiz kalmıştı. O kılıç neyin nesiydi yada neydi ki bu kılıç bu kadar önemliydi. Ben sade gözleri. Yaşlı ve korku ile titriyordum. Hiçbir şey gelmiyordu aklıma. Bir şey yapsam da gücüm yetmezdi. Çünkü onlar kurt adamdı. Kurt sürünün ortasında sanki kaybolmuştum kendimi bulmaya çalışıyordum sanki. Ben buraya intikam uğruna girmiştim. Ama şimdi kendi derdimi unutup. Nasıl bir dünyada yaşadığımı anamaya çalışıyordum. Ben ne yapıyordum. nasıl bir şeyin içine düşmüştüm. Tek bildiğim o Alvirirn bileğini sıkan zincirler. Ne kadar canını yakıyordu yada acımıyor muydu. Neden her acı çektiğinde bedenim geriliyordu. Neden kendime durduramıyordum. Beni durduran tek bir şey oldu. Alvirn. yarı çıplak bedeninde sırtında o dövme. İşte o an sanki bir kabustan uyandım. Daha doğrusu kabusu gördüm.

Sanki etrafımda kimseyi duymuyordum. İçim de bir hayal kırıklığı. Ve yılardır beslediğim nefret. Her şey çok fazlaydı çok ağır geliyordu artık bedenim kaldıramıyordu bu kadar yalanı bu kadar gizli saklıyı.

‘’he Altay. nerde o kılıç uğruna babamı öldürdüğünüz eftal kılıcı.?’’ Der yaman. Altay ise gülerek karşılık veriri. ‘’ah be yaman hala çok acı nacak durumdasın’’ gülerek der Altay. O an öyle bir hızla. Yaman. Alvirin yanı dan. Altay’ın yanına gidip. o uzun ve keskin pençelerini öyle bir hızla Altay’ın karnına saplar ki. Altay ağısını bile açamaz. Sadece acı çeker. Sonra Alvirin çığlıkları dolar kulağıma. ‘’YAMAN ÖLDÜRÜÇEM SENİ.. SENİ ÖYEL BİR ÖLDÜRÜCEM YAVAŞ YAVAŞ.. BUNU O KÜÇÜK BEYNİNE YAZ ŞEREFSİZ. KARAHAN SOY ADINA BİR LANETSİN’’ diyerek kışkırtır sanki alvir yamanı. Alvir ise sadece durmuş gülüyordu. Ben ise şaşkınca izliyordum. Altay ölmüş müydü. Altay’ın ağısından kan gelmeye başlamıştı. Kan kusuyordu adeta. Sonra bir dağ gibi yere düşer. Elleri havada asılı kalmaya devam etse de Altay gitmişti gözleri kapanarak yere eğer kafasını adeta bir dal gibi düşer kafası. Ta ki o nu görene kadar siyah bir simge belirir sırtından. Bir iki adım atarak Altay’ın yanına giderek. Daha da yaklaştığımda gözükür o simge o bir okun ucuydu. O bir ok ile sonsuzluk işaretiydi. Alvir de olan işaret Altay’da da vardı bun nar o simgeydi. Alvir ile Altay gibi ikizdi. Bir Alvire gider gözüm. Bir Altay’a ikisi de aynıydı ikisinde de vardı bu lanet simge. Peki hangisiydi benim kara gecemin şerefsizi. Kimdi tecavüzcüm. Kim benim babamın katili. Kim. Başım dönmeye ve midem bulanmaya başlamıştı bir taraftan Altay’ın yere yayılan kanı yüzünden bir taftan gerçeklerden. Boşluğa düşmüştüm. Yine kafamda ve kulaklarıma o kara gecenin babamın bağırışları ve benim feryadımın sesi yayılır bütün bedenime. Öyle bir yayılır ki bütün bedenim sarsılır. Bütün gücümü toparlayarak. ‘’YETER YETER….YETER ARTIK.. yeter’’ diyerek sanki bütün gücümü kullanırım. Bedenim bir dal gibi yere düşer ve gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlar. Yine tek duyduğum Alvirin sesiydi. ‘’ŞİRİN..’’ diyerek bağırır.

Her Anne diye bağırırken ben baba diye bağırıyorum baba nerde sin . kimin nesin iyi misin. Bilmiyorum baba ama tek bildiğim. Ben çok yoruldum baba ben bitim ben tükendim hayata tutunacak hiçbir şeyim kalamadı baba ne olur ya beni de al yanına yada sen gel.. çünkü senin küçük kızını çok Üzdüler…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ALVİR KARAHAN

Ben Alvir karahan. Yıllar önce bir söz vermiştim. Sevdiğim kadını. Yani şirini. Her şeyden karşı koruyacağıma yemin etmiştim. Kardeşimden. bütün kurt adamlardan. Hata yaman karahandan bile. En çokta kendimden koruyacağıma karşı. Doğaya güneşe ve bütün hayvanların üzerine. Söz ve yemin etmiştim. Şimdi ise sevdiğim kadını koruyamamıştım. O olaydan sonra yaman bize yirmi dört saat verip gitmişti. Ellerimi çözer çözmez. Şirinin yanına koşmuş onu odasına taşımıştım. Sanki bir melek gibi uyuyordu. Tam giderken. Şirinin sesi ile yerimde kala kalırım. Şirine. doğru dönerim. Tiril terlemişti. Bir şeyler sayıklıyordu. ‘’ne olur yapma. Dokunma yapma ne olur’’ diyerek sayıklıyordu. O an yere doğru çöküp. Elimi saçında gezdirmek istedim ama o an aklıma şirine dokunmama gerektiği gelir aklıma. Ben şirine dokunduğum için ona bu acıyı yaşatmıştım. ‘’istediğini yapıyorum suç bir cehennemin ortasındayım yine sesiz kalıyorum bana bana istediği-‘’ diyerek ağısını kapatmıştım. ‘’ş.. şirin. ben sana dokunarak canını mı yakmıştım’’ o an şirine baktığımda ne kadar suçlu olduğumu bir kere daha hatırlamıştım. Kalbinin sesi kulaklarımı doldurmuştu. Öylesine hızlı atıyordu ki. Benim kalbimi durdurmuştu sanki. O an korkuyla şirin kolumdan tutmuş ve ‘’baba ne olur’’ diyerek daha da canımı yakmıştı. sanki o kalbime oku saplamıştı. gözümden bir damla yaş akıp gitmişti. Şirin bilmiyordu ki kolunu tutuğu kişi. Ona bu acıları yaşatan ailem olduğunu bilmiyordu. Bilmiyordu ki babasını öldüren kişinin benim öz kardeşim olduğunu bilmiyordu. Daha fazla bur da şirinin acı çekmesine bakmaya dayanamayıp. Kalkıp. Ne kadar iste mezemde ellini bırakıp hızlı adımlarla şirinin yanından giderim.

 

 

 

 

 

 

Aşk neydi nasıl hissettirirdi. Hangi duyguları barındırırdır. Yerinde duramayan bir adam mı yapardı. yoksa hep acı çeken bir adamı yapardı. Ben nasıl bir aşk yaşıyordum. Neden hep acı çekiyordum. Neden bu kadar severken sadece aşk acısı çekiyordum. Neden bende aşkın başka hislerini yaşamıyordu. Bu kadar mı günahım çoktu. Ki hayat bana bunu reva görüyordu Yine ormanın derinliklerine inip tepenin üstüne çıkıp şehri en yüksek yerden isliyordum. İçimde yanan bir ateş artık kendisini bırakmamı istiyordu. Derin bir nefes alıp verememiştim. Çünkü kendi nefesim boğasıma düğümleniyordu. Kendimi daha fazla tutamayıp şehre doğru daha derin bakıp. ‘’YETER YETER ARTIK DAHA NE İSTİYORDUN. DAYANAMIYORUM ARTIK ne istiyorsun. Benden bırak artık yakamı hayat bırak neyim kaldı önce annemi aldın ve beni kendime bıraktın sonra babamı aldın. Şimdide korumaya çalıştığım bir kardeşim. Onun ölmek için delirdiğim ikizim. Ve yıllardır aşk acısı çektiğim kadından suçluluk duygusu çekiyorum. Söyle artık neyim kaldı he.. NEYİM. Neyin uçundan tutsam kime yardım etsem daha da canını yakıyorum. Ya ben ona bakmaya bile cesareti olmayan ben onun gözünde şerefsiz olarak biriyim. Ne ondan vaz gece biliyorum nede unuta biliyorum. Daha fazla dayanamıyorum ya al canımı. yada bana bir yol göster’’ şehre doğru bağırıyordum. İlk defa içimden değil de dilimden dökülüyordu sözlerim. Öyle bir dalmıştım ki arkamdan gelen sesi daha geç duymuştum. Sese doğru döndüğümde. Bir yaşlı kadın. elinde sopasıyla. bana bakıyordu. ‘’hayata seslensen ne olur senin yüreğin yanıyor evlat. Hayat sana ne yapa bilir’’ der yaşlı kadın ve bir iki daha atarak bana yaklaşır. Olduğum yere de dona kalmıştım. Yaşlı kadın elini tam kalbimi üstüne koyarak. ‘’hayatı suçlama senin kaderin sen doğmadan yazılır anına. Bırak kaderin seni nere götürürse götürsün. Yoksa ilerde bunu da kalbine yük olarak eklersin. Senin acın büyük bu sana sor geliyor o zaman neden hayatın der dinide kendine yük ediniyorsun. Neden isyan ediyorsun’’ diyerek onu diniyordum sessizce daha sonra geri çekilerek ‘’o zaman yaşamanın ne anamı olur he.. bu kadar acı varken ne den yaşamak için bir nedenin olsun’’ diyerek çıkışırım adeta yaşlı kadına. ‘’sen aşk acısı çekiyorsun’’ der ben ise ‘’doğru tahmin’’ diyerek şehre doğru dönerim. Yaşlı kadın ise ‘’o zaman Allah sana sabır versin. Aşk acısı hayata en büyük acılardan biridir yeter ki. O acıya dayana bilmektir. Bak oğlum her kez hayata bir sınava tabir olur. Senin sınavında bu’’ der yaşlı kadın ben ise yaşlı kadına doğru dönerek. ‘’peki ne yapmalıyım he acımın dinmesi için ne yapmalıyım’’ derim sanki onda bir kuru ekmek dilenir gibi andan aşk acısı için derman dileniyordum. ‘’o kızın acısını dindir sana aşk acısı çektiren kızın acısını dindir’’ diyerek gider. Ne dediğinden hiçbir şey anamamıştım neden bana böyle bir şey söylemişti. neden sanki benim içimi görmüş gibi bana dermanımı söylemişti. ‘’hey nereye gidiyorsun kimsin sen söyle bana hey..’’ ama beni duymamış gibi yürümeye devam edip. gitmişti. Yine kafamda bin beş yüz sorula kala kalmıştım.

 

 

 

 

 

 

 

ŞİRİN KAYA

 

 

 

 

 

 

Bir gün babam bana bir cümle kurmuştu. Bir gün büyüyeceksin genç olacaksın. Kadın olacaksın. Eş olacaksın. Anne alacaksın. Bu hayata insan bir sürü sıfat taşır adı değişir. Ama kim olduğunu asla unutmaz. Bir insan doğunca nasılsa öyle devam eder asla değişmez asla vazgeçmez insan doğunca kötüyse kötü olarak devam eder iyiyse iyi olarak devam eder. Bak meleğim sana bir baba tavsiyesi. Asla ama asla vicdansız olma çünkü eyer bir insan başkası için üzülmese. Başkasının derdini paylaşmasa. O insan değildir. O kötü biridir. Ve sakın unutma sen iyi ve vicdan sahipli biri olacaksın. Çünkü sen doğduğundan meri melek gibi biriydin iyi yürekli oldun hep. İlerde eyer yanında olamasam. Sen kendini korumayı bileceksin. Çünkü bir insan çok iyiyse onu kulan maya çalışacaklar. Onun iyi tarafından. kötü niyetle kulan maya çalışacaklar. Ve sen onlardan uzak duracaksın. Unutma meleğim bir insan ne kadar başkasını düşünürse o onu da bir başkası düşünür ve değer verir. Şimdi söz ver bana asla ama asla vicdansız ve acımasız olmayacaksın.

 

 

 

 

 

 

Akşamın o korkunç karanlığı ile gözümü acarım. Bir koltukta uzanıyordum. Ben bayılmadan önce neler olmuştu yada ben bayıldıktan sonra ne olmuştu işte o an aklıma bayılmadan önce Altay’ın dövmesini gördüğümü fark etmiştim. o yüzden kötü olup bayılmıştım. Kafamı tutarak yavaşça uzandığım koltuktan. Oturmak için ayaklarımı yere doğru değdirip. Kendime gelmeye çalışıyordum. Kimse yoktu. Hiç kimseyi göremiyordum. Sonra koltuğun baş ucundan tutunarak yavaşça kalkmaya çalışırım. Ama ayağa kalktığım anda başım döner ve hızlıca düşmemek için daha sıkı tutunurum. On sırada merdivenlerden inen ayak sesleri ve ‘’yenge ne yapıyorsun’’ Gonca. diyerek hızlı adımlarla gelir. Ve koluma girer ben ise kolumu çekerek ondan çekilip. ‘’ tamam ben iyim yok bir şeyim. Alvir. Nerde ‘’ diyerek. Goncanın konuşmasını beklerim bir süre susar ve ‘’hüzün tepesine gitti’’ der. ben ise hiçbir şey anadan kafamı sallayarak. ‘’orasında neresi’’ diyerek. Goncadan cevap bekliyordum sanki bende bir şey saklıyordu ‘’Gonca. Ben bayıldıktan sonra ne oldu Eftal kılıcıda neydi’’ derim. ‘’bende çok bir şey bilmiyorum. Ama bildiğim kadarıyla yaman adamlarını toplayıp çekip kitmiş’’ diyerek. Sanki içimi rahatlatır. İçimi rahatlatın gerçekten Gonca. ‘’peki şu hüzün tepesi nerde’’ derim ama yine suspus kala kalır Gonca. ‘’Gonca söyler misin artık’’ diyerek cevap bekliyordum. Gonca ise nefes alıp veriri ve oflayarak. ‘’buradan çıkacaksın bir ormanlık var önünde oradan dümdüz gideceksin ondan sonra saten kayalıkları görürüsün’’ diyerek. ‘’iyi tamam teşekkür ederim’’ tam gitmek için adım atarken. Gonca. kolumdan tutup beni durdur. ‘’nereye hiç bireye gidemesin dışarısı çok tehlikeli bu gün dolunay var olmaz’’ diyerek beni durdurur. Ben ise ona daha sert bakarak kolumu bırakır ve ‘’abinle konuşmam gerek tamam mı’’ diyerek oradan hızlıca çıkıp giderim. Tam da Goncanın dediği gibi ormana girdiğim anda kurt sesleri gelmeye başlar kulağıma hava bir anda esmeye ve soğuk olmaya başlar ve korkutucu. Elime bir sopa alarak yavaş ve hızlı adımlarla ilerlemeye devam ederim. Kayalığın ucunu gördüm anda rahat bir nefes alıp elimdeki sopayı bırakıp koşarak ilerlemeye başlarım. ve geldiğim anda. Eskişehir in o büyülü şehri buradan görünüyordu. Alvir ise bir yakanın üstünde oturmuş şehri izliyordu ona doğru yavaş adımlarla ilerlerken. Bir yanımda olur veriri mavi gözleri ve boğasıma bir kurt pençesi tutarak. Karşılar beni. Gördüğü anda geri çekilir ve ‘’sen misin seni nasıl tanımam’’ diyerek uzaklaşır ve yine eski yerine giderek kayanın üstüne oturur. Ben ise onu takip ederek yanına yerleşip ‘’nasıl benim geldiğimi göresin ki arkadan dönüktü’’ diyerek cevap veririm ‘’ben senin kokunu biliyorum. Hissederdim. Ama şimdi neden anamadım bilmiyorum. Diyerek boynu düşer. Ben ise ‘’he.. doğru kurt adamların koku alma yetkileri de var. Ama senin buz gibi bir yüreğin olduğu içindir. O yüzden hissetmedin’’ diyerek sanki onu kışkırtmaya çalışıyordum. Alvir ise bana dönerek yeşil gözlerini bana kilitler bir an. Sonra başka tarafa doğru dönerek. ‘’senin gözünde buz gibi bir kalbimi var sanıyorsun’’ der ve bana doğru tekrar dönerek. sanki benim konuşmamı bekliyordu. ‘’öyle davranıyorsun yani bazen duygusuzca bana yaklaşıyorsun ve sonra bunu yaptığın için pişman olup. Benden özür diliyorsun yani eyer bir duygu yaşıyorsan onu konuşarak paylaşa bilirsin. Ama sen bir duygu içerisinde başka duygular ekliyorsun. Bu buz gibi bir kalbin olduğunu gösterir ve senin kim olduğunu açıklamaz’’ diyerek. Ona doğru dönerek yüzünün düştüğünü görürüm. Sonra ‘’neyse asıl konumuza dönelim’’ diyerek. Konu dağıtırım. Alvir ise bana doğru dönerek konuşmamı bekler sanki. ‘’Eftal kılıcıda ne. Yaman karahan. Bunu neden istiyor’’ diyerek. Alvirrin konuşmasını bekleri o ise oflayarak kafasını yere doğru eyer ve parmaklarını saçına geçirir ve ‘’aile dar bir kılıç ta büyük büyük dedemizden babama geçti. Ama tak bir sorun vardı. Bu kılıç o kadar güçlü ve tehlikeli ki. Bunu sadece alfa kurtlar kulana bilir. Ve benim babamda bir alfa kurt olarak doğmadı çünkü ilk çocuk değildi amcam ilk çocuktu o alfa olarak doğdu. Ama dedem amcama vermek istemedi. Çünkü amcama verirse bunu kötü bir şekilde kullanacağını. Biliyordu o yüzden dedem babama verdi babamda dedeme bir söz verdi Eftal kılıcını hayatı boyunca koru cağını ve bundan sonra oğullarına geleceğini. Yani ben ve Altay a ama Altay amcamızı öldürdüğü için kurtlar meclisinden ceza alarak buradan gitti ve buraya üç seneden öce girmesi yasaklandı. o yüzden kılıcı korumak bana kaldı. Yaman da hem babasını öldüğümüz için bizden intikam almaya geldi. ama ondan önce babasının yapamadığını yapmak istiyordu yani eftal kılıcını.’’ O kadar sakin bir şekilde anatıyordu. Ki ben yerimde duramayarak. Ayağa kalkıp ‘’ne bir dakika bir dakika sen kafam dondu. Bu nasıl bir iş ben nasıl saçça sapan bir oyuna düştüm’’ diyerek bir sağa bir sola doğru gidiyordum Alvir ise sakin bir tavırla yerinden kalkıp bana doğru döner ve ‘’sıra bende’’ diyerek beni daha da gerer ve ‘’sen ne yaşadın şirin neden sana dokunduğumda sanki sana sarar verecekmişim gibi korkuyla geri çekiliyorsun. Neden benden bu kadar korkuyorsun. Sana bir şey mi yaptım.’’ Diyerek olduğum yerde kala kalmıştım.

 

 

 

 

 

 

UMARIM BEYENİRSİNİZ BEBEKLERİM DEVAMI İÇİN LÜTFEN DAHA ÇOK ARKADAŞ OLALIM

Loading...
0%