Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. BÖLÜM: HIRSIZ

@matmazelinruyalari

Bölüm Şarkısı; Dedublüman - Belki (Sözleri)

Merhabalar, minik ailem...

Sizinle ilk defa tanışacak olmak düşüncesi bile beni aşırı heyecanlandırıyor. Sizinle yeni bir serüvene başlayacağız ve bu sefer ki baya uzun bir serüven gibi duruyor! Eğer ki sizlerde hazırsanız Güz Bahçesi ilk bölümüyle beraber sizinle beni bir araya getirmeye hazır! ✨

Hikayeye başlamadan uyarmak isterim ki içinde bazı olumsuz ögeler ve davranışlar bulunmaktadır! Psikolojik olarak etkilenebilecek olanların daha kurguya başlamadan bırakmasını ve başka kurgularda buluşmak üzere mutlu kalmasını dilerim...

Buraya okumaya başlama tarihinizi ve saatinizi yazarsanız çok memnun olurum.

Keyifli okumalar, Güz Bahçesi Ailesi...

Keyifli okumalar, Güz Bahçesi Ailesi

🫧

Küçüklükten beri hiçbir zaman kitap okumayı seven bir insan olamamıştım. Hayat beni zorlamış olabilirdi ama elim bir türlü oraya erişememişti. Üç yaşındayken hatırlıyordum da babam her zaman kitap okurdu. Annem ise tam karşı koltuğun sözde okuduğu derginin altından bana bakardı. Gözü bende ve yapacağım en ufak hatada olurdu. O, çocuğuna yanlışı öğretmemeyi sevgisizlik olarak algılamıştı. Her zamanda öyle algılayacaktı sanırım. Geçenlerde bir yerde bir yazı okumuştum; Sevgisiz büyütülen kalplerin yarattığı cehennem olacak bu dünya...

Bu cümleyi okuduğumda hiçbir anlam ifade etmemişti, daha ki ilk kavrayış anıma kadar.

İlk kavrayış anım, ilk kâbusum...

17.07.2022 Pazar

Yaz aylarının birinde olmamıza rağmen kasvet dolu havaya bir kez daha bakıp sokağı dönerek evimizin olduğu yolda yürümeye başladım. Okulun bitmesini beklemeden dershaneye yazılmam yetmemiş gibi her gün dershaneye gitmek artık bana bir çile gibi gelmeye başlamıştı. Evin bahçe kapısına geldiğimde Furkan abi kapıyı benim yerime açarak "Hoş geldiniz Adin Hanım." demişti. Ona gülümseyerek selamladım ve evin kapısına giden taşlı yolu adımlamaya başladım. Furkan abi haber vermiş olacak ki daha kapıya gelmeden kapı benim için açılmış ve Efsun beni karşılamıştı. Yorgunluğuma rağmen gülümsemeye çalışarak içeri girip çantamı merdivenlerin kenarına bıraktım.

"Herkes evde mi Efsun?"

"Hayır efendim. Göktuğ Bey ve Mehmet Bey evde değiller. Gökberk Bey mutfakta, Esra Hanım akşam ki davet için odasında hazırlanıyor." Onu başımla onaylayıp Gökberk abimin evde olduğunu bilmenin verdiği gerçek mutlulukla koşarak mutfağa girdim ve ortadaki ada tezgahın kenarındaki bar taburelerinde oturan abimin arkasından kollarımı boynuna sararak ona sarıldım. Özlemle yanağımı omzuna koyduğumda gülerek ellerini ellerim ile birleştirmişti. "Prensesim?"

"Abicim!" dedim coşkuyla. İşinde oldukça iyi bir doktor olduğu için genelde hep işte oluyordu. Hastalarının onu yorduğunu biliyordum, terapi alan hastaları için o kadar uğraşıyordu ki eve geldiğinde yorgunluğuna rağmen araştırmalar yapıyor ve çoğu zaman araştırmalarının başında uyuyakalıyordu. Kendi çabalayarak son zamanlarda çok tanılan bir psikolog olmuştu, başarısını takdir ediyor ve kesinlikle onun için mutluluk duyuyordum. "Seni çok özledim. Hem de bu sefer dünyalardan bile çok!" Yanağına peş peşe öpücükler koyarken mutfakta çalışan yardımcılar hâlimize içten bir şekilde gülüyorlardı. "Ben de seni özledim. Sana ofisime uğramanı söylüyorum. Terapiyi bırakman hoşuma gitmiyor. Doktorunu beğenmediğin için terapiyi bırakmanı onayladık fakat son zamanlardaki yorgunlukların senin için endişelenmeme sebep oluyor."

"Ben iyiyim." dedim kollarımı çözüp yanağına son bir öpücük bırakırken. "Bugün evdesiniz değil mi?" Kupasını eline alıp kahvesinden bir yudum aldı. "Maalesef güzelim, bu akşam evde değilim. Bir arkadaşımda kalacağım. Hem annem senin de evde olmayacağını söylemişti bana." Zorlukla gülümseyip abimi onayladım. Abim yüzümü incelerken dolaba yönelerek kendime su doldurdum. "Evet, bende evde olmayacağım ama sen genelde pazar geceleri evde olduğun için sormak istedim." Sırtım abime dönükken suyumu içip bardağımı yıkayarak bulaşık makinesine yerleştirdim. "Adin. Bir sorun varsa evde kalabilirim." Yeniden abime dönerken başımı iki yana sallayarak onu reddettim. "Bir sorun yok. Ben annemin yanına çıkıp, bir bakayım." Mutfaktan çıkarken her an geri dönüp abime gerçekleri anlatmak istesem de omuzlarıma yüklediğim yeni yalanlar ile merdivenlere adımlamaya devam ettim. Yerdeki çantamı alıp merdivenleri çıkmaya başladım.

İkinci kata geldiğimde koridorun sonundaki annemlerin odasına yönelip kapıyı çalarak annemin onayını bekledim. Gelmem için yüksek sesle seslendiğinde kapıyı açarak içeri girdim. Arkamdan kapıyı örterken annem sanki kimin geldiğini biliyormuş gibi hiçbir tepki vermeden küpesini takmaya devam etti. "Geç otur!" Yüksek sesine karşılık içim titrerken her ne kadar teklifini reddetmek istesem de mecbur bir şekilde gösterdiği yatağın kenarına oturdum ve çantamı ayaklarımın dibine bıraktım. "Bu akşam evde tek başına kalacaksın. Eve geldiğimizde seni tüm ödevlerini bitirmiş olarak görmek istiyorum Adin. Evde yalnız kaldığın için geniş hareketlerde bulunma sakın!" Anneme bakmadan onu onaylarken yüzüne karşı evde yalnızken korktuğumu söylemek istedim ama sesimi çıkartamamıştım. Ayağa kalkıp ayağındaki topuklu ayakkabılarının tıkırtıları ile bana yaklaşmıştı. Çenemde hissettiğim sert parmaklarla beraber yüzüm acıyla yukarı kaldırılmıştı. Annemle göz göze geldiğimde çenemdeki parmakları canımı yakıyordu.

"Tek bir hata Adin, tek bir hata senin ve benim bu evden gitmeme neden olur. Anlıyorsun değil mi? Mehmet her ne kadar bana âşık olsa da kimlikte baban yazması onun senin baban olmadığı gerçeğini kapatmıyor. Senin yaptığın bir yanlış bizi sokaklarda yaşattırır. Sen uslu bir kız olacaksın bu akşam. Abini gördün mü?" Zorlukla onu onayladım. "Abin senin bu gece evde olacağını biliyor mu peki Adin? Bunu ona bahsettin mi?"

"Hayır anne. Abime hiçbir şey demedim." Sesim çenemdeki parmaklarla beraber boğuk çıksa da annem gülümsemişti. "Onlar sana aile gibi davransalar da onlar benim ailem Adin. Senin ailen ise yalnızca benim. Bunu unutma. Bu akşam bu hafta denemeden düşük aldığın için cezalı olduğunu kendine hatırlat ve bunu aklından çıkarma. Bu evde kalmak istiyorsak..."

"... babama iyi bir evlat olmalıyım." Annemin cümlesine tamamlarken elini çenemden çekmişti. Bir elim hızlıca acıyan yerlere değdiğinde korkarak anneme bakıyordum. Parfümünü eline aldı ve boynuna sıktı. "Annen gibi olmak zorundasın Adin. Benim kızım olduğunu görmeliyim. Çabalamalısın, uğraşmalısın. Şimdi odana çekil ve odandan çıkma. Baban ve abilerin ile ben konuşacağım." Onu onaylayarak çantamı da alarak odadan çıkıp odama girdim. Gözlerim dolarken umursamamaya çalıştım. Annemin davranışlarının normal olmadığını biliyordum ama o hiç değişmiyordu, değişmeyecekti. Onun için her zaman önce para sonra ise babam ve abilerim gelecekti, yani benim olmayan ama onun olan ailesi.

Banyonun şu an onca ödev arasında zaman kaybı olacağını düşünerek banyoya girme fikrini erteleyerek sadece üstümü değiştirmek için dolabımı açıp gri bir kısa şort ve beyaz bir tişört giydim. Masama yaklaşarak çantamdaki kitaplarımı çıkarıp masanın üstüne bıraktım. Odamın kapısı çalınmadan açıldığında gelenin annem olduğunu bilerek ona döndüm. Üstümde bakışlarını gezdirerek "Evde böyle paspal paspal gezme Adin. Bu kıyafetleri nereden buluyorsun anlamıyorum. Telefonunu ver." İstemeyerek telefonumu çantamın içinden çıkarıp ona uzattım. "Bakışlarını düzelt! Karşında annen duruyor. Ceza almasaydın telefonunu almazdım. Eve geldiğimde ödevlerini bitmiş görmek istiyorum."

"Telefonum en azından siz gelene kadar kalsa anne. Bir sorun çıkarsa sana ulaşmak istiyorum. Evde yalnız kalmaktan korkuyorum, biliyorsun." Fısıltıdan yoksun sesime karşılık annem sertçe telefonumu aldı elimden. "Ek olarak yetmiş beş soru daha çözeceksin! Madem isyan edecek kadar hatanın farkında değilsin eminim yetmiş beş soru seni yormaz. Sesin çıkmayacak."

Odamın kapısını sertçe kapayarak çıkmasına karşılık sandalyeme oturup gözlerimden akan yaşları sildim. Onun kanındandım ve korktuğumu söylüyordum. O ise buna bile ceza veriyordu. Her şeyin karşılığı ceza idi. Babamdan sevgi beklemem, istediğim gibi giyinmem, abilerime sarılmam, hayatımı yaşamak istemem... Hepsinin sonu benim için bir ceza ile sonlanıyordu. Evde duyulan kahkahalara eşlik etmek istesem de edemeyeceğimin bilinciyle kitaplarımdan birini önüme çekerek gözyaşlarımı silerek soruları çözmeye başladım. Dinlenmem bile yasaktı. Üç test bitirdiğimde evdeki seslerin sıfıra inmesiyle mutfağa inip kendime kahve yapmıştım. Bu gece kesinlikle kahvesiz bitmeyecekti.

Üzerimdeki yorgunluğa rağmen dershane hocasının verdiği ödev olan testleri bitirmeye çalışıyordum. Lise son sınıfa geçtiğim için daha çok ders çalışıp daha az uyku anlayışına geçmek zorunda kalmıştım. Zorlanarak da olsa kitaplarıma bir bakış daha atıp hızlanmaya çalıştım. Saatte baktığımda neredeyse gece on ikiye gelmek üzereydi. Evdeki sessizlik canımı daha da sıkarken en azından sevmesem de babamın izlediği o iş ile ilgili kanalların oluşturduğu sesi bile özlemiştim. Hafta içi dershanede yapılan denemeden 455 puan almam annem için bir ceza nedeniydi. Yaşıtlarımın çoğu bu puana erişmek için geçesini gündüz ederken ben bu puanla bile annemi memnun edemiyordum. Tek ailem oydu, tek varlığım bu dünyada annemdi. Her ne kadar bunu başıma durmadan kaksa da bunun gerçek olduğunu biliyordum.

Cidden çöpsüz bir üzümdüm. Tektim, yalnızdım bu hayatta.

Bu aralar annemin mükemmeliyet anlayışını beni oldukça zorlamaya başlamıştı. Yaklaşık onuncu sınıftan beri devamlı bir ders koşuşturması içinde yer almak zorunda kalıyordum. Annemin hatalarının bedelini mükemmeliyet ile ödemek zorundaydım. Bana göre zorunluluk olan şey onun için olması gerekendi. Biten kahveme üzgün bir bakış atıp son sorularımı da çözüp testimi bitirdim. Kontrol etmeden ayağa kalkıp elime kupamı da alarak odamdan çıktım. Üşengeç bir şekilde aşağı kata inerken gördüğüm küçük bir ışık kümesi ile duraksamıştım. Abilerim bu akşam eve gelmeyecekleri için evde benden başka kimse yoktu. Korkarak merdiven demirliklerine tutunurken fısıldaşmaya benzer sesler duymamla başımı merdiven boşluğundan sarkıtarak ne olduğunu görmeye çalıştım. Babam bazen bahçeye korumalar bıraksa da onlar eve girmezdi. Eve sadece Furkan abinin girme izni vardı. Bahçe kapısını açık bırakmış olabilir miydim? Belki de kapıyı açık bıraktığım için babamın emriyle evi kontrol etmeye gelmişlerdi. Bu durumda başlarında Furkan abi olmaları gerekmez miydi?

Üç tane uzun boylu adam gördüğümde kendimi hızla yukarı çekmiştim. Esmer olan diğerlerine göre daha genç duruyordu. Aralarındaki en kalıplı olan sıfır saçları ve ensesinden kafasının yarısına kadar ilerleyen yamuk çizgi ile oldukça korkunç duruyordu. Sarışın, kemerli buruna sahip olan bir adam ikisine el hareketleriyle bir yeri işaret etmişti. Yüzleri tanıdık değildi, bu koruma olmadıkları anlamına geliyordu. Ellerindeki fenerler ve silahlar ile çokta evi kontrol etmek için de gelmiş gibi durmuyorlardı. Polisi aramam gerekiyordu ama telefonum annemin cezası yüzünden aşağıda dolapta kilitliydi. "Evde kimsenin olmadığını söylemiştiniz!" Bir anda duyduğum sesle merdivenlerin dibinde sarışın adamı görmüştüm. Hızlıca odama çıkmak için koşmaya başladığımda peşimden gelen adım seslerini duyuyordum. Odama girip kapıyı kapatmak istediğimde bir anda itilen kapıya karşı dirensem de kapı açılmış ve adam odaya girerek kolumdan yakalamıştı bile beni. Çırpınıp yardım istemek için bağırmaya başladığımda ağzıma kapatan adam kulağımın dibinde sinirle konuşmuştu. "Sus lan! Sus! Toplayacaksın herkesi başımıza!"

Elinden kurtulmak için tekmeler atmaya çalıştığımda elini şortumun açıkta bıraktığı çıplak bacağıma değdirip bacağıma vurmuştu. "Uslu dur! Canını yaktırma bana!" Zorla odadan çıkarıldığımda adamlardan birinin babamın çalışma odasına girdiğini görmüştüm. Esmer olan etrafı karıştırırken beni görmesiyle bir küfür sallamıştı. "Bu nereden çıktı?" Şaşkın yüz hatları, beni burada beklemediği konusunda netlik barındırıyordu. "Bir kere, bak bir kere lan! Bir kere doğru bir iş yapın!" kaçmak için çırpınmaya başladığımda adam boğazıma yakın bir noktaya keskin bir şey batırmıştı. "Uslu dur. Bak canını yakmak zorunda bırakma beni."

Babamın çalışma odasına giren adam elinde dosyalarla çıktığında bize bakıp kaşlarını çatmıştı. "Bu kim?" Konuşmak için çırpınıp sesler çıkardığımda boğazıma dayalı olan bıçak kendini daha da belli etmişti. "Nereden bileyim kim! Evi kontrol etmek bu kadar zor mu? Ne yapacağız şimdi bunu? Uslu da durmuyor ki!" Saçlarımın dibinden tutup çektiğinde acı içinde çığlık atsam da koca avcunun içinde kayboluyordu sesim. Elinde dosyaları tutan adam aralarındaki en kalıplı olanlarıydı. Bize yaklaşıp iyice beni inceledi. "Adin misin sen?" Adımı duyunca biraz daha çırpınsam da boğazıma biraz daha bastırılan bıçak ile mecburen durmuştum. "Soruma bir cevap bekliyorum." Korkarak başımla onayladım. Elinin tersini yanağımda gezdirirken pislik bir şekilde gülmüştü. "Vay be! Mehmet Erdemoğlu'nun yere göğe sığdıramadığı biricik kızı şimdi elimin altında. Teni bile tertemiz. Her yerde senden bahsetmemesinden şaşmamak lazım." Ağlayarak elinden kurtulmak istesem de daha da kapana kısılmış ve elini daha da tenime bastırmıştı.

Gözlerimi kapayarak ellerinden kurtulmak için kafamı çevirmek istiyordum. Boğazımın dibinde duran bıçak şu an umurumda bile değildi. Adamın dokunuşları midemi bulandırırken beni diğer adamın elinden alıp bir odaya sürüklemeye başlamıştı. Korkuyla daha da çırpınırken ağzımı sertçe kapatıp elini belime atıp beni havalandırarak annemlerin odasına götürüp kapıyı kapattı. Kapıyı kapatmadan önce esmer olan adamın bize yaklaştığını ama sarışın adamın zorla onu durdurduğunu görmüştüm. Adam saçlarımı eline dolayarak annemlerin dolaplarından birini açarak beni açık dolap kapaklarının arasına sokup yere diz üstü çöktürdü. Önümde annemin daha önce farkına bile varmadığım kasası dururken adam da yere çömelerek beni dizlerinin arasına alıp kulağıma doğru yaklaştı. "Şimdi güzel kız. Sen bana şifreyi söyleyeceksin ve bende istediğimi alıp sana zarar vermeden buradan diğerlerini de alıp çıkıp gideceğim. Bu kadar basit. Beni anladın mı?" Onu başımla onayladığımda yavaşça elini ağzımdan çekmişti.

"Ben- ben şifreyi bilmiyorum. Cidden." dedim hıçkırıklarımın arasında konuşmaya çalışarak. Adamın dişlerini sıktığını dişlerinin birbirine sürtme sesinden anlarken daha fazla ağlamaya başladım. "Ne kadar da inandırıcı bir yalan ama." Saçlarımı geriye daha fazla çektiğinde acıyla ellerimi ellerinin üstüne koyarak onu durdurmaya çalıştım. Başım, saçlarımın çekilmesinden dolayı omzuna yaslandığında dudaklarını boynuma bastırmıştı. "Beni sinirlendirmek istemezsin değil mi Adin? Sana zorla bir şeyler yapmamı ister misin?" Çırpınmaya yakın bir seviyede başımı iki yana sallarken yalvarmaya başlamıştım. "Lütfen! Lütfen bana bir şey yapma. Gerçekten şifreyi bilmiyorum. Yemin ederim ki şifreyi bilmiyorum." Koca elinin yanağıma patladığını hissettiğimde çığlık atarak ağlamaya başladım. Ağzımın içine gelen kan tadı ile daha çok ağlamaya başladım. Kandan nefret ediyordum. Kandan tiksiniyordum.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun! Babam en ufak şifresini bile senle ilgili bir şey koyuyor. Oradan bakınca salak birine mi benziyorum ben! Gir şunun şifresini. Çabuk!" Ağlayarak gözlerinin içine baktım. "Bilmiyorum, şifresini cidden bilmiyorum."

Elini sırtımdan göbeğime doğru getirdiğinde zorlukla bir elimi saçımdan çekip elini durdurmaya çalıştım. "Dene o zaman. Bir şeyler dene, aç şu kasayı." Zorlukla onu onaylayıp aklıma gelen rakamları denemeye başladım. 28.03.2004 tarihini tuşladığımda kasa açılmamıştı. Annemin ve babamın evlilik tarihiydi. 25.03.1997 tarihini tuşladığımda yine kasa açılmamıştı. Abilerimin doğum tarihiydi. Annem kasasına asla benim doğum tarihimi koymazdı ama titreyen ellerimle onu da denedim. 20.08.2004 tarihini tuşladığımda yine ret sesi geldiğinde yüzüme bir tane daha tokat atmıştı. "Sen akıllanmıyor musun hâlâ! Günah benden gitti." Zorla beni ayağa kaldırdığında odadan çıkarmış ve sarışın adama doğru fırlatmıştı. Dosyaları geri eline aldığında sarışın adam yeniden boğazıma dayamıştı bıçağını.

Esmer adam elinde dosyaları tutan adama doğru hızla gelip onu itmişti. "Lan! Oğlum iki dosya alıp çıkacaktık evden! Başımıza ne işler açıyorsun! Kıza bir şey yaptın mı? Zarar verdin mi kıza!" Kalıplı adam, esmer adamı ittiğinde esmer adam yanımıza yaklaşıp bana baktığında dolan gözlerim ile gözlerine bakmıştım. Korkuyordum. Tanımadığım üç adamın da bakışları hiç tekin değildi. Canım yanmaya devam ederken elindeki dosyalar olan adam üst kata çıkan merdivenleri işaret edip konuştu. "Yukarı çıkın." Zorla merdivenlere doğru geldiğimizde artık çırpınışlarımı durduramayan adam yüzüme bir tokat geçirmişti. Yanağımın zonklaması ile ellerimi yanan yanağımın üzerine getirdiğimde ağlamaya başlamıştım. "Ne yapıyorsunuz oğlum? Küçücük kız daha. Serdar! Artık işin boyutunu aşıyorsun!" Esmer adam diğerlerini paylarken korkuyla titriyordum.

Yanağımın acısından hıçkırarak ağlamaya başladığımda adam, diğer adamı dinlemeden resmen beni yerde sürükleyerek merdivenleri çıkartmıştı. Dizlerimin ve bacaklarımın acısını hissederken terasın kapısının açılması ile bir anda gece rüzgârın yanağımdaki izleri soğutmuştu. Terasa çıktığımızda evin arka bahçesi gözümüzün önüne serilirken korkudan titremeye başlamıştım. Elinde dosyaları tutan adam bana döndü ve aşağıyı işaret etti. "Ne kadar da yüksek değil mi? Şifreyi söylemek için sana sadece bir dakika veriyorum. Bir dakika içinde bana şifreyi söylemezsen seni buradan aşağı atarım! Seni öldürürüm. Duydun mu beni?"

Korkarak "Şifreyi bilmiyorum, cidden bilmiyorum. Lütfen, lütfen bana zarar verme." diye ağlayarak konuştuğumda altmış saniyeden geriye saymayı başlamıştım. Yalvarmalarımı dinlemiyordu bile. Esmer adam bana doğru gelmeye çalıştığında dosyalı adam onu durdurdu. Son yirmi saniyenin içindeydik. "Delirdiniz mi siz? Ev soymak farklı adam öldürmek farklı! Kız bilmiyorum diyor, duymuyor musunuz? Hâline bakın şunun! Kız yalan söylemiyor Serdar." Adam onu itip güldü. "Salak, senin gibiler yüzünden hiçbir zaman işimiz düzgün gitmeyecek işte. Gerçekten Mehmet Erdemoğlu'nun canından daha fazla saydığı, koruduğu kızı evdeki kasanın şifresini bilmeyecek kadar değersiz mi? Bu kadar aptal olma! Delirtiyor bu aptallığınız beni!"

"At gitsin kızı." demesiyle korkuyla daha fazla çırpınmaya başladım. Üçüncü kat diye sayılan terastan aşağı atılmam demek bir nevi ölmem demekti, eğer ki bir gram şanslıysam havuza denk gelebilirdi vücudum. Adam beni tutarak terasın demirliklerine doğru getirdiğinde çırpınarak onu durdurmaya çalışıyordum. "Siz ne saçmalıyorsunuz! İki belge için kızı mı öldüreceksiniz!" Yaşlı gözlerle o adama bakarken bana doğru gelen adamı dosyaları tutan adam durdurmuştu. Zorla aya kaldırılmam ile çırpınmaya devam ederken ağzımdan elini çekmişti adam. İlk başta yardım çığlıkları atsam da hiçbir hareketlilik olmadığını gördüğümde adama yalvarmaya başladım. "Lütfen! Lütfen, elimden ne gelirse yardım ederim. Lütfen, yapmayın! Şifreyi cidden bilmiyorum!" Bacaklarımda hissettiğim eller ile daha da çırpınırken bir anda terasın demirlerinden diğer tarafa savrulan bedenimle korkudan nefesimi tutmuştum. Serdar denilen adamın gözlerinin şokla açıldığını gördüğümde her şey saniyeler içinde gerçekleşirken suya değen sırtımı hissetmemle vücudum olayın korkusu ile kasılmış ve hareket etme yetkim benden gitmişti. Gözlerimin kaydığını hissederken son gördüğüm şey yüzümü kapatan sulardı...

🫧

🫧

Umarım, sizi oldukça memnun eden bir bölüm olmuştur🙏🏻

Düşüncelerinizi belirtirseniz aşırı mutlu olurum! Yazım yanlışlarım varsa affola...

Bir sonraki bölümden görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.

Sizleri seviyorum...

🤍

Matmazelinruyalari

*05.10.2024*

Instagram: @matmazelinhikayeleri

Loading...
0%