@matmazellll
|
Elimde tuttuğum fondöteni bolca süngere batırıp boynuma bocaladım. Gecenin izlerini ancak bu şekilde silebiliyordum. Bu ten rengi fondöten boynumda ki morlukları saklamama yardımcı oluyordu ama içimde oluşan yaralara bi faydası yoktu. Hem neden olsun ki celladıyla bile bile evlenen ben değil miydim. Gözlerimden yaş akarken, dişlerimi daha fazla sıktım. Ağlamamam lazımdı..çünkü oğlum daha 4 yaşında olmasına rağmen bi çok şeyi hissedip, anlaya biliyordu.
Tekrar kreme batırıp iyice kapatmak için çabaladım. Lanet olsun o kadar çok sıkmış ki bu sefer ki morluk kapanmamak için ısrarcı. Ben bi çok kadın gibi kocasından şiddet gören çaresizce kurtuluşu bekleyen biriyim. Üstelik kocam bi polis ve en önemlisi abim de bi polis ama ben ondan yardım isteyemecek kadar çaresizim. Çünkü celladım beni en zayıf noktamla tehdit ediyor. Oğlumu, canımın parçasını benden koparmakla onu canice öldürmekle tehdit ediyor.
Çaresizce her göreve gidişinde ölmesi için yalvarıyorum. Ben kötü biri değilim. Ben sadece kurtulmak istiyorum. Çünkü evlendiğim adam da kişilik bozukluğu var. Bi gün iyi ise diğer gün kötü. Üstelik anlaşmalı yapmış olduğum evliliği bozup istediği her dakika bedenime dokunuyor. Ben Zeynep Akay bir çok kadın gibi derdim de tasam da canımdan bir parça olan evladım. Ben ölmekten değil bi anne olarak evladımı kaybetmekten korkuyorum. Ben artık Akay değil Korkmaz soyadını taşımak istiyorum.
Yatak odasının içinde bulunan banyodan çıkan Emir'e göz ucuyla baktım. Beyaz havluyu beline sarmış, ıslak saçlarından damlayan sulara aldırmadan yanıma yanıma geliyordu. Sadece öylece durmuş aynadan onu izliyordum. Korkuyordum. Gece gibi yine kontrolden çıkıp saldırmasından çok korkuyordum. Çünkü bugün ilk dersim vardı ve çocuklara ağlayan bir edebiyatçı izlemini vermek istemiyordum.
"Bebeğim" diyen Emir yaklaşıp açık olan boynumdan öpünce istemsizce irkildim. Bu hareketim gözümden kaçmamıştı ve bakışları anında gecenin zifiri karanlığı gibi siyah ve korkutucu olmuştu. Tıpkı dün geceki gibi...
"Şey" dedim. Zorda olsa gülümseyerek. "Biran su damlacıkları tenime çarpınca irkildim." İnanıp inanmadığını anlamak için gözlerim öylece gözlerindeydi. İnanmış olmalı ki hızla bakışları değişmiş biraz önceki haline almıştı.
"Biran irkilince tiksindin sandım" dedi. Ürkütücü bir halde sorgularcasına.
"Yo neden tiksiniyim ki..hem dediğim gibi sadece su irkilmeme neden oldu." Oysa tiksinmekten çok iğreniyordum. Bir gün ölümün haberini alacağım o güne sabırsızlanıyordum.
"İyi meleğim" diyerek tekrardan öpünce, sinirden elim yumruk olmuş bedenim kas katı kesişmişti. Bana dokunsun istemiyordum. "Bugün ilk iş günün heyecan var mı?" Sorduğu soruyla sadece omuzu silkmekte yetindim.
"Daha önce de öğretmenlik yaptım Emir..yani pek bi heyecan yok."
"Daha öncekiler küçük çocuktu ama şimdi bi grup ergenle baş etmek zorunda kalacaksın." Tekrar omuz silktim. Evet daha önce ilk okul öğrencilerine öğretmenlik yapmıştım. Şimdi de özel bir kolej de lise öğrencilerinin edebiyat dersine girecektim. Benim için hepsi birer evlat olduğu için büyük küçük farketmiyordu. Bu mesleği yapmak kendimi iyi hissetmeme neden oluyordu. Onlar bi şeyler öğrenmeye aç çocuklardı ve ben onlara büyük bir zevkle öğretecektim.
"Biliyorsun bunu kendim istedim. Normalde Erkan amir olmasa bu işi bulamazdım. O yüzden içimde heyecandan daha çok mutluluk var." Evet sağ olsun abimin amiri sırf kendimi toparlamam için arkadaşının kolejinde bana iş ayarlamıştı. Bu fırsatı iyi değerlendirip, öğrencilerime kendimi bi şekilde sevdirmeliydim. Gerçi bu mutsuz yüz ifademle nasıl mümkün olacaksa.
Evden çıktığımda ilk işim oğlumu, Emine hanıma emanet etmek olmuştu. Emine hanım Eylül'ün annesi oluyor yani abimin de kayınvalidesi. Bizim evimize epey yakın bi villada yaşıyorlar. Hemen yan villada Elif ve Emre abi yaşamakta. Bilerek evlerimizi böyle yakın yerlerde tutmuştuk. Bahçe kapısını açıp ilerleyerek dış kapıya geldiğimde içerden gelen sesleri bi süre yüzümde tebessümle dinledim. Abim ve sevgili ruh hastası arkadasım yine kavga ediyor gibilerdi.
"Sen gelmiyorsun dedim kadın." Eylül yine operasyona gitmek için abimin başının etini yiyor olmalıydı. Bu kadın gerçekten sınırları zorluyordu.
"Birileri senin arkanı kollamalı ve üstelik o Duygu denen kız o ekipte oldukça, beni burada bırakamazsın."
"Duygu ekibin üyesi..sen ise getir götür yapan bi çömezsin kadın!" Ahh be Eylül bu kadar kıskandığını belli etmemelisin be arkadaşım diye içimden söylendim.
"Demek çömezim öyle mi? İyi git hadi bende gider narkotik amiri Fatih beyciğimle dosya çalışması yaparım." İşte şimdi abimin yüzünü görmek isterdim. Ben böylece durmuş kırılan eşya seslerini dinlerken kapı bi anda açılınca boş bulunup irkildim. Çıkan bana ve evdekilere onaylamaz gözlerle bakan Mavi'ydi. Abimin ikinci baş belası.
"Kapı dinlemek bi bayana yakışan bi davranış değil halacığım." Kolları göğsünde bilmiş bilmiş laf söyleyen sevgili yeğenime sadece tebessüm ederek baktım. Gerçekten de haklıydı. Tam yanımdan gideceği vakit hızla durdurdum.
"Nereye böyle ufaklık."
Durup sakin bi halde bana bakıp gözüyle içeriyi işaret etti. "Onlarla kalıp kafayı yemektense, gidip okulda bildiğim konuları inceleyip matematik öğretmenimi delirtirim daha iyi" dedi ve arkasına havalı bi şekilde dönüp gitmişti. Başımı gülerek salladım. Mavi biraz zekiydi ve konuları hızla çözdüğü için okul ona göre çok saçma bir yerdi. Kucağımda duran oğlumu uzun uzun öptüm. "Sakın sen böyle çok bilmiş olma anneciğim..gerçekten bazı şeylerin fazlası zarar."
Aslan ise kıkırdayacak ağzını kapatıp "Mavi ablam bana her gün ders veriyor anneciğim" demesiyle omuzlarım çökerek içeriye girdim. Kesinlikle bu çocuklarla bizim yaşlanmamız yakın olacak gibi.
Oğlumu bırakıp giderken, Elif ve ikizleriyle de karşılaşmıştım. Eylül ile Elif çok iyi arkadaş üstelik süt kardeş oldukları için Elif sürekli Emine hanımın yanında soluğu alıyordu. Gerçi bu durum Emine hanımın hoşuna gitsede eminim çok fazla yoruluyordu. Bi ara Eylül'le konuşup bi yardımcı tutsak fena olmazdı. Çünkü oda çalışıyordu ve artık bende çalışıyordum. Böyle olunca da yük Emine hanım ve Elif'e biniyordu. Yol boyu bu düşünceler eşliğinde özel Zafer kolejine gelmemle düşüncelerimden sıyrıldım.
Oldukça büyük ve gösterişli olan bu okul biraz gözümü korkutsada dik duruşumla içeriye adımladım. Etrafta aynı krem renk gömlek, kızlarda süt kahve etek erkeklerde ise aynı renkte pantolon bulunmaktaydı. Üzerlerinde ise siyah polar vardı. Beyaz gömleğim ve siyah dizlerime uzanan eteğimle onlarla ufakta olsa bi uyum yakalamıştım. Hiç vakit kaybetmeden idari işlerin bulunduğu kata çıkarak, hangi sınıfa ders vereceğimi öğrenmiştim. Bugün 9-F sınıfıyla iki ders işleyecektim. Gergin bi o kadar da umut dolu bir ifadeyle ikinci katta bulunan 9-F nin kapısına gelmiştim. Elimi kalbime koyup derince bir nefes alıp verdikten sonra kapıyı açıp girdim.
Etrafta ayakta duran bi kaç öğrenci, kendi içinde konuşup gülüşen beşli bir grup, geriye kalanlarda öylece gırgır şamata ile kendilerince eğleniyorlardı. Tuhaf olansa beni görseler bile pek oralı olmuyor olmalarıydı. Köşede duran öğretmen masasına doğru ilerleyip, tebessümle onları izledim. Sanırım Emir'in dediği gibi ergenlerle uğraşmak hiç de kolay olmayacaktı. Sandalyeyi çekip yavaşça oturdum. Hala aynı kaos aynı şamata devam ediyordu. Daha şimdiden başım ağrımıştı. Durup nefesimi kontrol ederek Necip Fazıl Kısakürek'in Aç kapıyı şiiri avazım çıktığı kadar bağırarak okudum. "haber var, Ötenin ötesinden. Dudaklarda şarkılar, Kurtuluş bestesinden.Biz geldik, bilen bilsin. Gönül gönül girilsin. İnsanlar devşirilsin, Sonsuzluk destesinden."
Biran da sessizleşen çocuklar, hızla yerlerine geçip beni izlemeye başlamışlardı. Eminim kim bu deli gibi bağıran kadın diye sorguluyordular. Gülüşüm büyüyerek ayağa kalkıp tahtanın ortasında durdum. Yaklaşık tek tek sıralarla dizilmiş 20 öğrenci bulunmaktaydı. Hepsinin yüzünü inceleyip "herkese merhaba, ben edebiyat öğretmeniniz Zeynep Akay" dedim. Öylece beni izlemeye devam ettiklerinde dayanamayıp daha fazla gülümsedim. "Umarım konuşa biliyorsunuzdur?" Dememle bu seferde onlar da gülümseyip tek tek konuşmaya başladılar.
Cam kenarında en önde oturan kız ayağa kalkıp "Ben Merve okulumuza hoşgeldiniz" demesiyle gülümseyip, başımla onayladım. Arkasında duran kız bu seferde ayağa kalkıp "Arzu" demişti. Sırayla Ali, Yiğit, Defne, Sedef, Hülya, Özgür daha ismini söyleyip şimdilik unuttuğum bi çok isim vardı. Unuttum diyorum zaten bu baş belaları itinayla hafızamda yer edinilecek gibi duruyordu. İlk ders sohbet muhabbet ederek geçip gitmiş, ikinci derse gitmiştim. İlk gün olduğu için pek üstlerine gitmek istememiştim. Onlarda zaten bunu bekliyor olmalıydı ki heyecanla beni onaylamışlardı.
Masama gidip oturduğumda tam karşımda duran Merve ile göz göze geldik. Oldukça manidar ve hayran gözlerle bakıyordu. Gülümseyip bakışlarımı tüm sınıfta gezdirdim tuhaf olan onlarda öyle bakıyordu. İstemsizce gerilmeden edemedim. Üzerimdeki etkiyi silmek için ayağa kalkıp tahtaya iyice yaklaştım. Elime aldığım kalem bi o tarafa bi bu tarafa çevirip kısa bir an düşündükten sonra bi tarafa kadın diğer tarafa erkek yazıp, ortadan ikiye ayırdım.
"Evet madem ders işlemek istemiyorsunuz o zaman biraz içinizdeki düşüncelerinizi ön plana çıkartalım. Mesela buraya kadın buraya erkek yazdım. Şimdi sizden istediğim kızlar erkekler hakkında tek kelimelik yorum yapsın. Tabi erkeklerde kızlar hakkında" diyerek ilk ben erkek yazısının altına "şefkat" yazarak başladım. Şefkat yazdım çünkü bence bi erkeğin içinde olması gerek ilk şey şefkattir.
Elimle kapı kenarında duran çocuğu işaret ettiğimde ayağa kalkıp "fedakar" demişti. Hemen kadın yazısının altına yazdım. Bu seferde arkasında oturan kızıl saçlı kız ayağa kalkıp "korumacı" demişti. Gülümseyerek onu da yazdığımda, bu sefer de diğer kız "öfke" demişti. Aklıma gelen Emir ile kıza bi süre baka kaldım. Bunu diyorsa onun da hayatı pek yolunda değilmiş gibiydi.
Bu seferde bakışlarımı esmer uzun saçlı çoçuğa çevirdiğimde "Tutku" demişti. Kaşlarımı ufaktan çattım. Nedense şaşırmıştım pek sakin bi kişiliği var gibi duruyordu. Bu seferde başka bi çocuk "kadın hayat demek" demişti. Bian da kızların hoşuna gittiği için alkışlarken, bende dediğini not aldım. Sıra sıranın en başında oturan Merve'ye gelmişti. Kumral dalgalı saçlarıyla, sevimlice ayağa kalkıp "yürek yangını" demesiyle herkesten bi "vuuu" sesi yükseldi. Dediği şeyi yazıp başımla onaylamaz bi halde yerime geçtim.
"Yürek yangını tabiri için sence de biraz erken değil mi?" Diye dayanamayıp sorunca Merve oturuşunu düzeltip başını hafiften sağa doğru eğmişti.
"Benim için erken ama Atmaca'yı ne zaman sigara içerken görsem yüreğim yanıyor diyor." Kaşlarımı iyice çatıp ellerimi masaya doğru uzattım.
"Atmacalar konuşabiliyor mu? Üstelik sigara içen bir atmaca görmedim" dedim. Hep bi ağızdan gülmeye başlayan çocuklarla birlikte Merve'de gülümsemişti.
"Bu atmaca farklı ve özel..onu tanısanız hayran kalırdınız" demesiyle gülümseyerek başımı salladım. Bi atmaca da olsa yüreği yanıyor olması hüzünlendirmişti. İstemsizce içimde oluşan ufak heyecanımı anlandırmaya çalıştığımda çalan zil sesiyle, ayağa kalktım. İlk gün bitmişti. Üstelik oldukça eğlenceli ve güzel geçmişti.
Elime aldığım çantamı koluma takarken bakışlarım tekrar Merve'yi bulduğunda derin bir nefes alıp "atmacaya söyle yürek yangını öyle bişeyki, onu söndürmeye sigara çare etmez" diyerek çıkışa doğru adımlamıştım ki Merve'nin sözleriyle duraksadım.
"O yüreğinin yangını söndürmek için içmiyor..o biran evvel ölmek için içiyor öğretmenim."
Dediği şeyle adım atmayı bırakmış, öylece kala kalmıştım. Neden içim acımıştı. Neden bu sözler bu kadar etkilemişti. Oysa onu tanımıyordum ki. İnsan hiç tanımadığı birine üzüle bilir mi? Belki de kendime yakın hissetmem onun gibi yüreğimin yanıyor olmasındandı. İster atmaca ol istersen gelincik çiçeği. Elbet yüreğini yakan bir hayatın oluyor... |
0% |