@matmazellyaziyorr
|
Yeni bölüm ile karşınızdayım.. Keyifli okumalar. Şarkı ; Sakın kızma bana Bilmeden oldu. □●□●□● Yenilmişlik insanının boynuna dolanan bir yılandı sanki. Balkon trabzanlarına yasladığı parmaklarıyla soğuk demiri biraz daha parmak uçlarında sıkıştırdı. Sanki nefes alamıyormuşçasına uzun bir soluk daha çekti ciğerlerine. Yutkunmak bir insana bu kadar zor olmamalıydı. Gözlerini yumdu inat ettiği fakat itaat etmeyen hain yeşil gözlerinden iki damla süzüldü. Yanaklarının üzerinden hangisine üzülmesi gerekiyordu? Bildiği herşeyin yalan olmasına mı... Yoksa tanımadığı bir adamla evleneceğine mi? Daha fazla sıktı parmaklarını. Sanki gücü yetse parmakları arasındaki demiri parçalamak istiyordu. Kapısı bir anda açıldı. Arkasını dönmemişti biliyordu yıllarca babası bildiği adam gelmişti... Şuan ne kadar da yabancıydı arkasındaki adama? "Liya! Se..Sen ne yaptın kızım!" Sesi Titrek geliyordu Adar ağanın kızının böyle bir şeye kalkışmasını beklemiyordu. "Gerekeni.." zar zor çıkan nefesinden bir cümleyi anca sığdırmıştı. Adar ağa bir sağa bir sola gitti. "Gerekeni ben yapacaktım. Liya! Sen değil! Ben yapacaktım kızım. Şimdi hemen topla eşyalarını çabuk git İstanbula geri dön! Kimsenin seni bulamamasını sağlayacağım çabuk!" Tek çözümü buydu. Kızını ancak böyle kurtarabilirdi. Yutkundu. "Peki Boran abim! Onu öldürecekler... Nasıl çekip gideyim? Bu benim kaderim! Boyunum kaderime kıldan ince." Alışkanlıkla 'baba' kelimesi firar etmek istiyordu. Fakat çıkması daha çok canını yakacaktı sanki 'baba' dese yok olacaktı. "Yapma kızım.. Bunu ne kendine yap! Nede bana! Kahır etme beni. Benim güzeller güzeli kızım." Adar ağa kızına doğru yaklaştı. Balkon kapısından içeriye girerek kızının kolunu tutarak ona çevirdi. Liya ona dokunan adamla bedeni ürperirken çok garip duygular arasında kaybolmak üzereydi. Adar ağa hızla göğüsüne çekti Liya'yı sanki Liya'da bunu bekler gibi sığındı. Yıllarca baba bildiği adama... Hayat ne kadar da garipti. Daha düne kadar mutluluğun en güzellerini yaşarken şuan yüreğini yakan acıdan sızım sızım sızlıyordur kalbi. "Lütfen... Baba! İzin ver abimin ölümüne göz yumamam.." zorda olsa dökülmüştü dudakları arasından baba kelimesi. Hiç bu kadar zorlanmamıştı borçluydu bu adama vakti gelmişti borç odasının kapısının ardında sert yumruklarını vuruyordu. Vakit bu vakit! Onu yıllarca okutan Adar ağaya borcunu ödeme vaktiydi. "Boran'a zarar gelmesine izin ver-" hızla sözünü kesmişti Liya! "İzin vermem diye birşey yok baba! Ya berdel, ya ölüm ve ben abimin ölmesini istemiyorum." Yavaşça çıktı güvenli kollar arasından. Adar ağa kızını vazgeçirmek için çabalamıştı. Ama olmuyordu inatçı kızı yine dediğim dedikti. Boyun eğmişti törelere istemeye istemeye başını sallasa da hala istemiyordu. Son kez kızına bakarak çıkmıştı odadan. Liya hızla yatağına ilerledi. Uzanarak tavanı izledi bir süre tüm sorular ardı ardına dizilirken dayanamayarak gözlerini yumdu. ○●○□○●○ İki kez kapısı tıklandı. İçeriden ses gelmeyince yavaşça kapıyı araladı Murtaza ağa bakışları oğlu Hazar'a kaydı. Karanlık gökyüzünü öylece izliyordu günlerin gecelerini sadece o pencerenin kenarında izlemekle geçiriyordu. Ne doğru düzgün yemek yiyor ne de uyuyordu. "Hazar!" Odanın içerisine ilerleyerek durdurdu adımlarını Murtaza ağa. Hazar öylece gökyüzündeki yıldızları izlerken sanki ruhu burda yokmuşçasına öylece dinliyordu babasını. "Berrak ka-" babasının ne söyleyeceğini biliyordu. Ve hızla sözlerini yarıda bırakmıştı. "Evlenmem!" O kadar ki acımasız bir adama dönmüştü. Murtaza ağa yutkunurken başını dik tuttu. "Kardeşin ölümüne göz yumamam! Bu yüzden berdel olacak ve sende evleneceksin Hazar ağa!" Sesi sertti oğlunun bu hallerine artık katlanamıyordu. Belki de evlilik oğluna iyi gelirdi. Gözlerini sinirle kapattı Hazar ağa ne kadar diretse de hüküm çoktan kesilmişti. "Tek bir şartım var! Eğer kabul edersen baba o zaman kabul ederim." Demişti yanında duran babasına baktı. Murtaza ağa oğlunun kabul etmesiyle söylediklerini kabul etmek için başını hızla salladı. Fakat oğlunun söyledikleriyle yüzünün rengi atarken kabul ettiğine bin pişman olmuş gibiydi... ○•○□○●○ Parmak uçlarıyla dokundu. Başındaki beyaz kefene ne kadar da güzel olmuştu. Bir insana kefen bu kadar mı çok yakışırdı... Oysa kefenlenen insanlara giydikleri hiç yakışmazdı. Ki... Liya'ya nede çok yakışmıştı. Kızıl saçlarına bir bir kondurmuştu hayalindeki papatyaları gerçek olmayacak kadar güzel olmuştu. Aynadaki yansımasına baktı! Saçlarında papatyalar yoktu. Hiç hayal ettiği kadar da güzel olmamıştı. Adı üstünde bir kefendi. İnsanlar ona övgüler yağdırırken yakışan kefen canını yakıyordu. Davullar zurnalar çalarken insanların çoğu mutluydu. Bir kişi haricinde fakat kimsenin bu umrunda değildi ki... Saatler hızla ilerlemek yerine ağır çekimdeymişçesine canını sıkarken evleneceği adamı dahi daha görmemişti Boran ve Berrak nikahları mutlu bir evetle uğurlamıştılar garip olansa onun yanında kimse yoktu. Saatler hızla ilerlerken kayın validesi ile odaya çıkıyorlardı. Vücuduna ağır gelen kefeni çıkarıp rahatlamak istiyordu. "Üstünü çıkar bu odada aşağıya gel dini nikah kıyılacak kızım." Liya başını hafifçe sallarken ona verilen odaya girmişti. Üzerindeki ağır kefenden kurtulmaya başlamıştı. Onu gelinlik olarak göremiyordu istediği bir evlilik değildi baba bildiği adama borcunu ödemekti. En sonunda üzerindeki kefen gelinliği omuzlarından yere düşmüştü valizini açarak katran karası bir elbise ve şal çıkardı. Beyaz ona yakışmıyor aksine siyah daha çok yakışıyordu. Bu saatten sonra rengi beyaz değil. Siyahtı! Üzerine giydikten sonra ağır kefenini hiç düşünmeden bir kenarıya fırlatmıştı. Bu gece onun düğünü değil ölüm gününü kutlamışlardı. Kızıl saçlarına örtüğü siyah şalıyla odadan çıkmış ve geldiği yolu geri dönerek merdivenleri tek tek inmişti o gece kapıya dayanan kişi kayın babasıydı. Yutkundu ve hocanın önünde oturan iri yarı adama baktı yüzü gözükmüyordu sırtı dönük olduğu için avuçları terlerken şalını terini silmek için sürttü. Sonunda varınca başı öne eğmeden dik bir şekilde dümdüz bakışlarla karşıya baktı. Ne kadar meraklı olsa da yanındaki adama göz ucuyla dahi bakmamıştı. Dini nikahları kıyılmış ve hoca gitmişti tabi onunla beraber odadaki herkes bir tek kocası ve kendisi kalmıştı. İnsan tanımadığı bir adamla ne yapardı ki? Dizinin üzerindeki eline hafif bir dokunuş hissedince hızla yerinden sıçrayarak uzaklaştı ona dokunan adamdan. Bakışlarını çevirince masmavi harelere takılı kalmıştı yeşil yosunları. Hazar ağa demindendir sessizce yanında oturan bu kadının güzelliği ile ilk başta şoka girmiş ardından kendini toplamıştı. Kendinden geçiren yeşil hareleri peki bir an o yosunlarda kızıl uzun saçlarında kaybolduğunu düşündü. Kaşlarını çatarak Liya'ya sinirli bir şekilde baktı. "Ne bakıyorsun! Yardım et bana" Liya anlamsızca adama bakarken bakışları bir anlık sol tarafına kaydı. Kaşları şaşkınlıkla kalkarken yutkundu. Ne hissetmesi gerektiğini çözemiyordu nasıl davranması gerektiğini de. Hazar ağanın dudakları hafif bir şekilde yana kaydı. "Ne o hayatında hiç tekerlekli sandalyeye sahibi olan birini görmedin mi?" Gözleri tekrar Hazar ağaya kaydı. "Gördüm ama senin kadar hadini bilmeyeni görmedim!" Diyerek laf çakmıştı. Hazar ağa kaşlarını çatarak Liya'ya sinirle baktı. "Ahmet!" Diye bağırınca Liya hafif yerinden sıçrarken odaya elleri önünde bir adam girdi. "Bana yardım et!" Sert sesi hala düzgün olmamıştı Hazar ağanın. Ahmet hızla ağasının yanına giderek akülü arabayı yaklaştırdı. Ve koltuk altlarından tutarak sandalyeye oturttu. İşi bitince hızla odadan çıkmıştı Ahmet. Sessiz odada bir bip sesi yükselirken ayakta sessizce onu izleyen Liya'ya yaklaştı. Tam dibine kadar girince uzun boyundan nerdeyse yetişmişti. Kollarıyla destek vererek hafifçe yaklaştı. Kendi ve duvar arasında kalan Liya kalbi hızla atarken dili sanki Lal olmuştu. "Cennet sandığın cehennemime hoş geldin. Liya Dağdeviren!" Diyerek yeşil gözlerine baktı. Burnuna gelen Liya'nın kokusuyla yutkunurken hızla kendini sandalyeye geri bıraktı. Akülü arabasını hareket ettirerek odanın kapısına ilerledi. Liya dişlerini sıkarak. "Oysa cehennemini cennete çevirmeye gelmiştim!" Diyerek meydan okuyan bakışlarla ona başını çeviren kocasıyla göz göze geldi. Dudakları Hazar ağaya bakarken kıvrılırken sinsilik yoktu. Dik durmanın meydan okuması vardı. "Geç kalınmış bir cehennemi cennete çeviremezsin!" Hızla odadan çıkmıştı. Liya gülümsedi. Acılarına rağmen gülümsedi hiç düşünmeden Hazar ağanın peşi sıra koştu. Asansöre binerken yakalamış ve kendisi de onunla birlikte binmişti. Çok büyük olmayan asansör de Hazar ağaya biraz daha yaklaşmıştı. Keskin sigara kokusu burnuna gelirken gözlerini yumarak yutkundu. Oysa o sigara kokusundan nefret ederdi adamın kendi has kokusuyla karışmıştı sanki. Biraz daha yaklaştı. Nefesi nerdeyse adamın kulağına üfleyerek tekrar etmişti lafını. "Oysa kadın cehennemi cennete çevirmek için gelmişti!" Hazar ağa sertçe yutkunurken asansör kapısı açılınca hızla ondan uzaklaşan kadının arkasından baka kalmıştı. ○●○●○ Peki ya siz? Cennet mi, Cehennem mi? Bölümler yazılı olduğu için hemen atabilirim kitap final değil daha. Allaha emanet olun 🫠📚 Allaha emanet 👋📚 |
0% |