@matmazellyaziyorr
|
Keyifli okumalar... Şarkı ; Gökçe Bekaroğlu ; Kopamıyorum senden.. ☆▪︎☆•☆▪︎☆ Soğuk bir bedenin içinde hapsolmuş bir ruhtan ibaretti bedeni. Tir tir titrerken hayatın sandığı kadar mükemmel olmamıştı. Ardı ardına gelen olayların arasında buluvermişti kendini Liya. Şimdi ise suçu olmadığı halde dört duvar arasında. Korkudan titreyen bedenine mani olamazken oturduğu odada bir masa ve bir sandalyeden ibaretti. Küçük bir ışık odayı aydınlatıyordu karanlık odayı ne kadar istese da daha fazla aydınlatmıyordu. Korkulu gözleri etrafta dolanırken aklından geçen düşüncelere de mani olamıyordu. Rojda şimdi nerdeydi? Kim bilir başına ne gelmişti? Ailesi ne haldeydi. Onu suçluyorlar mıydı? Zaten suçlu değil miydi? Küçücük bir çocuğa bile sahip çıkamamıştı. Gözünden bir damla süzülürken yutkunmak sandığından daha da zor gelmişti. Boynuna dolanan ağır bir urgan gibiydi. Kurtulmaya çalıştıkça daha çok dolanıyordu boynuna kurtulmak sandığı kadar kolay değildi. Yutkunarak parmaklarını titreyen kollarına doladı. Şimdi ona ne olacaktı? Hapise mi girecekti? Gözlerini yumdu iki damla daha süzüldü gözlerinden. Çok yorgun hissediyordu bedenine ağır bir yük verilmiş gibi sırtı kangur kalmıştı. Diğer bir yandan da Hazar'da ne kadar yerinde duramasa da ayaklarında güç kalmadığı için yürüyemiyordu. Bir kez daha içinden lanetler okurken kendine nasıl böyle birşey olduğa anlam veremiyordu. Oturduğu sandalyeden kalkmak istese de ayakları sanki buna mani oluyor ve izin vermiyordu. Gücü bir anda tükenmiş ve dermanı kalmamış gibiydi. "Oğlum!" Duyduğu sesle bakışları sağ tarafına çevrilirken bakışları babasının üzerinde durdu. "Baba.. Liya!" Derken sesi tükenmiş gibi çıkıyordu. "Giray geldi mi?" Başını hızla sallayarak onay vermişti Hazar "Nasıl oldu?" Murtaza bey hızla Hazar'ın dibine gelerek onun yanına oturdu. Hazar yutkunarak gözlerini kapatıp açtı. Sakin olması gerekiyordu. Fakat ne kadar istese de başarabiliceğini sanmıyordu zor olacak gibiydi onun için. "Bilmiyorum! Lanet olsun ki! Bilmiyorum! Liya içeride. Benim elimden birşey gelmiyor! Sadece bu ayaklarla burda güçsüzce oturmaktan başka bir işe yapamıyorum!" Kelimelerini dilinden dökerken acı dolu aynı zaman da elleriyle bacaklarına vuruyordu. "Yapma oğlum! Kendini harp etme. Sen güçlü ol, ol ki! Liya'ya da güç olasın." Murtaza bey Hazar'ın kollarını tutarak kendisine vurmasını engelledi. "Benim gücüm kime yeterdi ki?" Kendi güçsüzlüğünde boğuluyor gibiydi. "Güçsüzüm! Acınası bir haldeyim!" Murtaza bey oğlunun bu haline kaşlarını çatarken daha fazla kendisini yerin dibine koymasını istemiyordu. "Hazar ağa!" Yüksek sesle seslendi. Oğluna artık kendinin farkına varması gerekiyordu. "Sen benim oğlum! Harzemşah aşiretinin tek varisisin bunu sakın unutma! İçerideki Liya gelinim için güçlü ve dinç ol!" Derken elinin biri de Hazar'ın sırtını sıvazlıyordu. "Hazar!" Hazar'ın bakışları gelen sesle hızla dönerken! "Giray durum ne!?" Oturduğu yerden kalkmak istese de çok zordu. Giray'da bunu anlamış gibi Hazar'a doğru yaklaştı. "Sakin ol önce! Sadece ifade için getirildi." Ona bakan dostunun omzuna dokundu. "İfadeden sonra serbest kalacak dava gününe kadar! Yurt dışına çıkması yasak. Birazdan burda olur!" Hazar rahat bir nefes verirken sızlayan kalbinin ritmi değişmişti. "Fakat başka birşey var!" Murtaza bey ve Hazar aynı anda tekrar Giray'a dönerken bakışları meraklı idi. "Başka ne var? Giray!" Sesi farkında olmadan sert çıkmıştı. Vakit kaybetmeden sorusuna cevap vermişti. "Bu ilk defa değil." Derken derin bir soluk verdi. Kaşları çatık bir şekilde Giray'a daha dikkat kesildiler. "Daha önce de bu okuldan dört çocuk daha kaybolmuş. Bu yüzden tutuksuz yargılananıyor! Diğer çocukların davaları devam ediyor.!" Diyerek arada küçük bir açıklama da yapmıştı. "Kayıp çocuklar... Ve bu okul hala kapanmadı?" Sesindeki garipseyişe mani olamadı Hazar. "İşte işin en garibi de o değil mi?" Giray da kaşları çatık bir şekilde garipliğin adını yenilemişti. Saniyeler dakikayı dakikalar da saatti ilerletirken yelkovan ve akrep üst üste gelip tekrar bir kovalamaca oynuyorlardı. Liya sonunda kaldığı sorgu odasından çıkarken bedeni gibi ruhu da çökmüştü. Anlam veremediği bir gariplik içinde kayboluvermişti adımlarını sessizce yeni ailesi olmaya başlayan Hazar, Murtaza beyde dolandırdı. Yutkunarak bakışlarını Kaçırdı. Nasıl olacağını bilmediği bir kuyunun dibinde çığlık atıyor fakat kimse sesini dahi işitmiyordu. Derin nefesler alarak adımlarını güçlendirdi. Bu zamana kadar kaybetse de yeniden kalktığı dizlerinin aldığı yaraları umursamadığı bir hayatı olmuştu şimdi de düştüğünde kaldıran olmazdı. Olmadığı gibi de düştüğünde bekleyecek değildi gücünü toplamış bir şekilde içindeki yaralara yenisini ekleyerek sertti adımları. "Hazar!" Sesi kendisinden emin çıkmıştı. Liya buydu işte yara alsa da güçsüzlüğünü ardına atar yeniden başlardı. "Liya!" Hazar duyduğu sesle hızla oturduğu yerden kalkmıştı ayakları ne kadar zorlansa da daha da bir güç verdi. Fakat adım dahi atamıyordu. Tüketmişti sanki tüm gücünü ona adım dahi atamayan kocasına doğru ilerledi. Kendisini güçsüz gibi hissetmesin gücünün kendisinden alsın istedi. Yaralarına yenisini ekler gibiydi. Hayat sunulduğu ve görüldüğü kadar kolaylıklar vermiyordu. Hazar'ın tam dibinde durdu. "Gitmedin.." Sesi fısıltılı olsa da Hazar duymuştu. "Gitmem.." Emin olduğu bir şey varsa o da artık bu kadından gitmek istememesiydi. Kollarını ince beline dolarken sımsıkı sarmıştı. Sanki gitmesinden korkar gibi ruhunun bedeninde açtığı yaraları sarmak ister gibi dolamıştı. Kollarını bedenine Hazar Liya'da karşılık vererek boynuna dolamıştı. Etrafta onları izleyen gözlerden bir haber bir birlerinin açıkta kanamaya devam eden yaralarını sarar gibi dolanmıştı kolları bedenlere. Bedenden çok yaraları sarmak istermişcesine dolanmıştı kolları... Sarıp sarmalamak güç verirmişçesine... "Korkma sen git desen de ben gitmem senden! Kaçsan uzaklara yine bulurum seni kaybolmana izin vermem. Geciksem de sonunda bulurum seni..." Hazar'ın sesi kendinden hiç olmadığı kadar emin çıkıyordu. Bu kadın hayatının bir parçası olmuş ve eskiye sahip olduğu duyguların hepsini yeniliklerle su verip dallandırıp budaklandımaya başlamıştı. Biraz daha sıktı sahiplenircesine kollarını "Gitmem ki!" Sesindeki ağlamak tınısı kalbi duyduğu sözlerden sanki mümkünatı varmışçasına daha da bir hızlanmıştı. "Ne yaşarsam yaşayayım bi ömür yanımda kalacağına söz verir misin?" Şimdi şuan burda yaşananlar en özel anların en mutluluk çehrelerine Sahip olmaları gerekirken ayak üstü bir birilerinden kopmaktan korkacaksına sarf ediliyordu cümleleri. Hazar'ın dudaklarını Liya'nın hafifçe çillenmiş yanağının üzerine bastırdı. Sanki sözünü dillendir gibi fakat bu her ikisine de yetmiyormuş gibiydi. "Sana söz kadın! Ne yaşarsak yaşayalım. Her daim yanında olacağım." Sesli bir şekilde ikisinin duyabileceği bir sesle fısıldamıştı kulağına ikisi de aynı anda derin nefesler alarak serbest bırakmışlardı. Bir birilerinden ayrıldıkları zaman sessizce onları bekleyen bir tek Ahmet kalmıştı. Önünde duran tekerlekli sandalye ile sessizce ikisini bekliyordu. Hazar ne kadar istese de tükenen ayaklarının gücü olmadığı için mecburen oturmuştu. Liya kaşlarını çatarak; "İyi olmadan ayağıya mı kalktın! Hazar ağa?" Her sinirlendiğinde seslendiği gibi 'ağa' kelimesini karıştırıyordu. "Doktor izin verdi mi?" Derken bakışları suçlu bir çocuk gibi başını öne eğmiş olan Ahmet'te dönmüştü. Sorduğu soruyu yine kendisi cevaplamıştı. "Tabi ya! Hazar ağadır o dinler mi!?" Derken adımları önde hızla ilerliyordu. Onu arkasında sessizce dudaklarını gülmemek için bastıran adam izlerken başını iki yana salladı. "Bizim Kızıl Şeytan geri döndü desene!" Keyifliydi sesi nelerin getireceğini bilmeden fütursuzcaydı. ☆•☆○☆•☆ Bölüm sonu! Bolum hakkindaki düşünceleriniz nedir? Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen! Siz istediniz bir bölüm daha geldi. Sonraki bölümde görüşmek üzere. Allaha emanet olun 🫠📚 |
0% |