Oy, yorumlarınızı bekliyorum ♡
☆▪︎☆▪︎☆
İnsan acı çekerken yağan yağmurun her bir damlası göz yaşı olarak algılardım, insanların dökemediği eksik bıraktığı yaşları yağmur damlalarıyla akıtır gibi geliyordu bana.
Bu yüzden yağmuru hep severim, acım olsa ben ağlasam az gelse benim yerime daha çok ağladığına inanırım. Seyrederdim saatlerce döktüğü damlaları biz insanların yerine gök gürülder içimizdeki acıyı haykırırdı. Garipti belki, belki de biz insanların yerini bile tutmazdı ama ben buna inanırdım.
Şuanda olduğu gibi güllük güneşlik olması gereken hava sanki yaşayacaklarımı anlar gibi boşaltıyordu içine doldurduğu tüm göz yaşlarını. Korkuyordum yıllarca hangi doktora gitsem çaresiz kaldığım için, ölesiye korkuyordum.
İçimde yeşeren bu umudun da söküp atılmasından, her defasında kendimi telkin etsem de. 'Çok umutlanma!' Diye haykırsam da yine olmuyordu kalbime yerleşen umut tomurcukları beni bertaraf ediyordu. Avuç içlerim terliyor kalbim hızla atıyor nerdeyse ağlama redessindeydim araba durduğun da bakışlarım hastahanede gezindi.
İnsanların tedavi için bir umut için girdiği koridordan kimisi umutsuz dönerken kimisinin de umudu baştan başlıyordu. "Önce ben ineyim yağmur baya yağıyor şemsiye lazım olacak." Berzan'ın sesi kulağıma ulaşıyordu, onu duyuyordum ama bir cevap vermememiştim.
Arabanın kapısı sertçe kapatıldığında gözümden düşmek üzere olan yaşı sildim. "Sakin ol, sakın umut etme! Biliyorsun her dönüşün can yakıcı." İnsanın çaresiz olduğu gerçeği gün yüzüne tokat gibi çarpıyordu. Yıllar boyunca çaresiz kalmıştım, tam çare buldum derken her defasında hayatım insanların elinde ertelenmişti...
İnsanlar hayatını yaşarken umut ettiğim hayallerim elimden alınmıştı, ama kimin umrundaydı? Herkes içinde yaşadığı hayatı umursardı, benim hayatım kimin umrunda. Menfaat dünyasında yaşadığımı unutmuştum yaşıyordum nefes alıyordum, etrafımdaki nankör insanları unutarak...
Sonrası sanki zaman elimden çalınmış gibi hızla geçmişti, ilk doktor bakmış ardından beni röntgene göndermişti. Içimde bir yerlere yerleşen bu umut engel olamadığım bir şeydi. Sonunda içeriye girdiğimiz de ikimiz de karşılıklı olarak doktorun önündeki sandalyelere oturmuştuk. Bir süre çekilen röntgeni izledi ardından bakışları bana döndü.
"Yürüyebilir misiniz?" Başımı sallarken sessizce bizi izleyen Berzan'a saniyelik bakışlarım kaysa da ayağıya kalkarak doktorun göreceği şekilde bir ileri bir geri gitmiştim. "Kalçanda kayma var, protez takılması gerekiyor." Yutkunarak sessizce doktoru izledim. "Süreç nasıl ilerleyecek?" Berzan'ın sorusuyla doktorun bakışları bu sefer ona çevirilmişti. "Kalça kaymasından dolayı oluşan sürtüşme kemik erimesine neden olmuş! Bu yüzden ayakta kısalma meydana gelmiş, kaç yaşından beridir böylesiniz?" Boğazımı temizleyerek doktorun sorusuna cevap verdim.
"On bir yaşındayken." Cevabım üzerine kaşları merakla gözlerinin üzerine düştü. "O yaşta neden ameliyat etmediler?" Omzumu kaldırıp indirdim. "Ayağımda ki ağrı hep dizimde olduğu için her doktora gittiğim vakitte, dizimi söylerdim hiç bir doktor da çözüm bulamazdı. En son bir hastahaneye gittik istanbulda kemik üzerine o zaman orda fark ettiler kalçamdan sorun olduğunu bi süreç istanbulda yaşadım. Nerdeyse bir yıl boyunca fizik tedavi gördüm, ayağıma eşitlenmesi için ağırlık bağladılar." Kendime bir kaç saniye dinlendirdim.
"İki ayağım alçıya alındı iğne ile üç dört ay öyle kaldım! Oda işe yaramadı. En son sizin dediğiniz gibi protez takılması gerekiyordu, fakat bunun için belirli bir yaş sınırımın olması gerekiyordu on altı yaşındaydım ve yirmi yaşına kadar ertelediler üç sene önce gittiğim de protez yok dediler, başka doktora gittik otuz yaşına kadar olma dediler, bir tanesi yatalak kalana kadar.." Dolan gözlerime mani olmadığım için sessizleştim, ailemin çokta umursamadığı bu hayat bana biçilmişti...
"Proteziniz Türkiye de mevcut değil! Yurt dışında var." Doktorun bakışları Berzan'a döndü. "Arkadaşım Jessica'ya bildireceğim, yurt dışında tüm işlemleriniz hazır olacak orda ameliyat ediliceksiniz." Son cümlesinde bana dönmüştü, dişlerimi bir birine bastırırken çaresiz olan hayatım artık bir çaresi vardı...
"Teşekkür ederim." Dudaklarımı tebessümle minetlendirirken başını sallamıştı. Ben önde Berzan arkada ilerlerken heyecandan terleyen ellerimi üzerimdeki elbiseme sürttüm. Dışarıya geldiğimiz de adımlarım durdu onun da adımlarını hissettiğim de hızla arkamı dönerek Berzan'a çevirdim yüzümü.
Ne oldu bilmiyorum neden yaptığımı bile bilmiyordum. Kollarımı koltuk altından geçirerek beline sıkıca sarıldım, burnuma gelen ağır sigara kokusu sarıldığım için gerildiğini fark ettiğim bedeni yüzümü göğüsüne gömmüştüm, neden böyle bir şey yaptığımı dahi kestiremiyordum.
Bendeki deli bir cesaretti. "Teşekkür ederim!" Fısıltılı sesimi bir tek o duydu, avuçlarımın arasına sıkıştırdığım çeketini kırıştırdığımı bile umursamadım. "Teşekkür etmene gerek yok, bu benim görevimdi." Kirpiklerimi kırpıştırarak kafamı göğüsünden kaldırdım. "Görev mi?" Meraklı soruma karşılık kaşlarım kalkmıştı. Başını eğerek yüzümüzü bir birine yakın tuttu. "Karım olarak yapmam gerekeni yaptım, hastalıkta sağlıkta!" Kara harelerindeki duyguyu çözemezken başımın üzerinde hissettiğim parmaklarıyla ne yaptığımı o vakit fark ettim.
Kuala gibi adama sarılmıştım, şaka gibi ama gerçek. 'Ulan Efnan teşekkür ayağına adama sarıldın! Hadi iyisin yine.' İç sesimin alaylı sesi bedenimi kaskatı kestirirken sıkı sıkıya tuttuğum çeketini avuç içimden serbest bıraktım. Çenesi başımın üzerine yerleşti, hızla atan kalbimle yutkundum neyin nesiydi de bu kadar hızlı atıyordu? Derdi neydi ki şimdi?
"Tamam!" Hızla bedenimi geriye çekmeye çalıştım, çalıştım diyorum çünkü Berzan bırakmamıştı. "Bıraksana!" Çekmirdiğimde elini daha da başımın üzerine yasladı. "Kocacığım!" Kaşlarım kendiliğinden çatılırken anlamamıştım ne dediğini. "Ne?" Güldü göğüsü gülmesi ile kalkıp inerken benim başımda aynı şekil oluyordu. "Ne değil efendim, kocacığım de bırakayım!" Bildiğin benimle oyun oynuyordu! Adam büyümemişti.
"Bıraksana! Yoksa kötü olur bak." Yüksek sesle konuştuğum da umursamamıştı omzunu kaldırıp indirdi. "Nasıl kötü olacak Efnan hanım! Sadece bir kere Kocacığım de bırakayım seni." Sakin ol bu adam deli diye sende deli olacak değilsin ya! "Bağırır etraftaki insanları başımıza toplarım bak!" Bir kaç saniye sessizlik oldu. 'Korktun dimi göt' İç sesimin saçmalığı dilime vurmaması için dudaklarımı bir birine bastırdım kaçırırdı falan mazallah!.
"Bağır, bak gör o zaman daha beter olmuyor mu!?" Tehditime karşılık tehdit savurmuştu. Benim bu adamla işim çok vardı, yapamayacağımı falan mı düşünüyordu. "Yardım edin adam beni taciz ediyor!!" Evet bu kelimeleri tane tane sinir bazıyla bağırarak söylemiştim. Ve tek olan şey birkaç insanın bize bakışları olmuştu. 'Eee kimse işleve geçmiyor!?' Yardım edecek bir baba yiğit yok muydu? Evet yoktu!
"Hatırlatayım Efnan hanım! Buranın ağası benim." Öküz demiş miydim ben bu adama!? 'Kıçımın kenarının ağası! Nolcak.' Yutkunarak sabır diledim, aklıma ve dudaklarım iş birliği yapsaydı. Şuan burda utancımdan yerin dibine girebilirdim!! "Ne olursan ol, senin karınsam bi yerim olmalı bune böyle! Bana zarar veren olacak ve onlarda sessiz kalacak öyle mi?" Sinirle bağırdığımda Berzan'ın bakışları eylencesindeydi.
"Tabiki karıcığım! Ama ben varken kimse zarar veremez..." Kulağıma nefesi çarptığında ne ara bu kadar yaklaştığını anlamamıştım. 'Az önce biz bu adamın kara gözlerine bakmıyor muyduk? Ne ara kulağımıza yaklaştı fısıldadı...' İç sesimin haddi hesabı olmayan konuşmaları aklımdan geçip dururken bedenimin bi anda havalanmasıyla küçük bir çığlık atarak koluna biraz daha tutundum.
"Oha ayı! Eşya mıyım? O nasıl tutmak!" İç sesimle verdiğim savaşı kaybetmiş ve dilime vurmuştu. E haklıydı ama beni çanta taşır gibi bir koluyla yanına atmış! Eli göbeğimden belime kadar sarmıştı. "Ne ben ayıyım nede sen eşya! Kaşınan sensin." Ayaklarım sallanırken bir elim önünden ceketini sıkıca tutmuş bir diğeri de koluna dolamıştım. "Ya bir kelime söylemedim diye beni ne şekillere soktun! Yeter bırak Berzan ağa." Sinirle kükrediğim de artık sakin kalamıyordum bu adamın yanında.
"Ayıp oluyor karıcığım bağırma!" Eylenen sesiyle gözlerimi saniyelik kapatıp açtım. "Senin yaptığın ayıp değil! Ama benim bağırmam ayıp öyle mi?" Sabır diye bişi kalmazdı bende taş olsa şimdiye çatlamıştı, hoş benim de çok kalmadı!.. "İndirir misin beni kocacığım." Kazanmış gibi dudakları yukarıya doğru kıvrılırken ayaklarımın yere bamasıyla hızla kendimi düzelttim. "Bu kadar basit, hiç zor değilmiş değil mi? Karıcığım." Benimle uğraşmak onu fazlasıyla eylendirdiği o kadar belliydi ki.
Birkaç adım geriye giderek kara harelerine çevirdim bakışlarımı. "Ulan nasıl bir öküzsün! Zorlamadan istediğin olmaz tabi!" Kara kaşları gözlerinin üzerine düşerken sinirlendiği açıkça belli oluyordu. "Sen bana öküz mü dedin?" Korkutucu sesiyle adımlarım gerilerken hızla kirpiklerimi kırpıştırdım. "Evet dedim..." Kurduğum kelimelerden bile korkarken gözlerini kısarak bir adım bana doğru attığı zaman küçük bir çığlık atarak hızla arkamı döndüm.
"Seni yakalarsam varya! Ondan sonrasını düşünme, yakalarsam çok kötü olur Efnan!" Koşmam ayağımı zorlasa da kendimce koşmaya devam ettim. Arkamı döndüğümde koca adımlarıyla nerdeyse bana yetişen Berzan'ı gördüğüm de gözlerimi irice açılmıştı.
Vallahi yakalanırsam biterdim ben! 'Aklına geleni diline vurursan böyle olur!' "Sende bir sus be!" Kendi kendime kızdığım da Berzan'ın sesi arkamda yankı yapmıştı.
"Ben seni bir yakalayayım susturmak nedir göstereceğim sana!!"
☆▪︎☆▪︎☆
Ve bölüm sonu!
Berzan?
Efnan?
Evet bölüm geçtikçe Efnan'ın ayak sorununu daha iyi anlıyoruz...
NOT ; Kitabı kaldırmayacağım, bir iki okuyucu bile olsa yazmaya devam keee...
Allaha emanet ♡
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
13.69k Okunma |
1.05k Oy |
0 Takip |
26 Bölümlü Kitap |