32. Bölüm

Bölüm 31. 'Bilinmeyen numara!'

Sunbaeee
matmazellyaziyorr

Oy ve yorum ♡♡

 

☆▪︎☆▪︎☆

 

Hayatınız kaybettiklerinizle bezeli olsa da yeniden başlamak mecburluğu içinize yerleşir zamanın sizden aldığını geri vermeyeceği gerçeğini sindirmek zor olsa da geçip gidiyordu hayatın zorluğu tepe taklak edişi yeni bir başlangıç için yeniden dik durmak tek sebepti..

 

Yusuf öldüğünde sanki hayatım sona ermişti, yokluğunu hissettiğim acısı yüreğime ağır bir yük gibi oturmuştu...

Zaman ilaç gibi gelse de geçen her günün acısını dibine kadar yaşamışlığım var olan bir gerçekti.

 

Birde Berzan vardı, garip bir şekilde hayatımın merkezine dahil olmuştu. Kocam olmuş beni Sezer denen adamdan bir yandan kurtarmıştı. Ondan kurtarırken kendisi de benim hayatıma yer vermişti, ne garipti tanımadığım yabancısı dahi olduğum bir insan bir anda tüm hayatım olmuştu.

 

Araba durduğun da daldığım düşüncelerden sıyrılarak bakışlarımı Berzan'a çevirdim sert duran yüzü benim gibi daldığını açıkça belli ettiriyordu. Neyi vardı da bu kadar düşünüyordu, bilmesem de çok üzerinde durmamıştım hayatımın en önemli adımını şimdi ilk defa atacaktım.

 

Bir şeylerin değişmesine ihtiyacım vardı, en azından yaşadığım zorlukların bana kolaylık sağlamasını isterdim. Belki dakikalar sonra her şeyin yeniden başladığını duyacaktım yada yine yokluğa boğulacaktım.

 

Zorluğu olan bir başlangıçtı, hayatımı ot gibi yaşarken üzerime basıp geçen çok insan olmuştu! Canımı yakanların umrunda değildim bu yüzden bende kendimi değerli görmüyordum yaşamamımın bir önemi yoktu, ha ölmüştüm ha canlıydım ne önemi vardı...

 

Omzuma dokunan elle bakışlarım hızla o tarafıya dönmüştü. "Fazla düşünme, iyi geçecek." Beni avutmaya çalışması mutlu etse de bazı şeyleri kabul etmek kolay olmuyordu. Ömrümü, hayatımı, böyle geçirmişken şimdi yeniden başlamak çok garip geliyordu.

 

Hiç bir şey söylemedim oda bir şey beklemedi. Parmakları parmaklarımın arasından geçerken avuç içimin bile terlediğini Berzan tutunca fark etmiştim. Onu rahatsız etmişim gibi çekmek istediğim de daha çok sıktı. Bırakmama izin vermedi sıradan gözüken hayatımın bir başlangıca ihtiyacı vardı, ve ben bunu yanımdaki adam sayesinde gerçekleştiriyordum.

 

"Hadi söylenecek her şeye bi eyvallah çekeriz." Hafif kıvrılan dudaklarından sebep kısılan kara hareleri bir süre tepkisiz yüzümde gezindi. İyi de olsa kötü de olsa eyvallahımız olacaktı. Başımı salladım, sanki dilimin tutulduğunu fark ettiğim şu dakikalar şaka gibiydi.

 

Beraber el ele hastahaneye girmiştik, yabancı ülkenin yabancısı olduğum insanların ordan oraya koşuşturduğu saatlerde doktorun yerini öğrenmek için bir danışmaya sormuş sonra asansöre binmiş bir kata çıkmıştık sanki her şey bir filim şeridi gibi gözlerimin önünden hızla geçip gidiyordu. Sonra biraz sıra bekledik birkaç hasta girip çıktı sonra benim adım seslendi.

 

İsmimi duyar duymaz olan tüm trastan çıkmış gibi olup hızla oturduğumuz yerden kalkmıştık korkuyla atan kalbim duyacaklarımın heyecanı mi, yoksa hüznemi ev sahibi olması gerekiyordu onu bilmiyordum. Genç bir kadındı bize tebessümle bakarken iki yanağında oluşan derin çukurlar onu tatlı bir kadına çeviriyordu.

 

"Hello and welcome, Mr. Berzan, Ms. Efnan." (Merhaba hoş geldiniz Berzan bey, Efnan hanım.) İlk Berzan ile el sıkışmış ardından bana dönmüştü. "Hoş bulduk." Benim yerime de cevap verdiğin de başımı sallamıştım. Önündeki iki koltuğa doğru elini uzatmıştı oturmamız için bakışları bana dönerken.

 

"Firat tum bilgileri gonderdi." Türkçeyi bozuk konuşsa da bu haline tebessüm ettim. "There is no need to strain yourself by speaking Turkish, Ms. Jessica." (Türkçe konuşarak kendinizi zorlamanıza gerek yok Jessica hanım.) Çok fazla iyi olmasam da kendimi kurtaracak kadar biliyordum.

 

Oda bu duruma gülümseyip başını salladı. "Buna çok sevindim, kolayca anlaşabiliriz." Başımı sallarken (artık Türkçe yazalım, ama onlar İngilizce konuşur gibi) "Tüm bilgilerinizi gelmiş durumda bunun için bir güb önceden yatmanız gerekiyor böylelikle tüm testlerinizi yapıpameliyata sizi hazırlayalım." Bakışlarımı Berzan'a döndürdüğüm de o beni izlediği için göz göze gelmiştik.

 

"Teşekkür ederim." Bize bilgileri atacağını bildirdiğin de ikimizde hastahaneden ayrılmıştık arabaya bindiğimizde ortam yine sessizleşmişti. "İngilizce bildiğini bilmiyordum." Berzan'ın sorusuyla bakışlarımı ona çevirdim. "Öğrendin." Kısa bir cevap vererek bakışlarımı tekrar dışarıya çevirdim.

 

"Tiripli misin?" Meraklı sesiyle beni izlemeye devam ettiğini hissedebiliyordum. "Hayır, neden tiripli olayım?" Kaşlarımı kaldırarak bakışlarımı ona çevirmiştim. "Bilmem tiriplisin gibi hissettim." Başımı iki yana salladım hızla neden tirip atayım. Ona derin bir nefes alarak tekrar cama döndüm bakışlarım.

 

"Bugün ülkeyi biraz gezelim aklındaki düşüncelerden uzaklaşırsın en azından." Dedikleriyle başımı salladım başka yapacağımız bir şey yoktu. "Olur." Kısa bir cevapla bakışlarımı tekrar ona çevirdim. "Var mı aklında gitmek istediğin bir yer?" Meraklı sorusuyla kalın kaşı yukarıya doğru kıvrılmıştı.

 

"Hayır hiç düşünmedim yurt dışına çıkma fikri aklımda geçmemişti." Başını anlayışla salladı. "O zaman rotamızı ben belirliyeceğim. Chambord şatosu, Nice, Eyfel kulesi, Strazburg. Aklıma gelenler şimdilik bunlar, burda oldukça güzel yerlere de gidebiliriz." Bu ülkeyi kendisi fazlasıyla iyi biliyordu. "Daha önce gelmiş gibisin?" Haklı olduğumu tastikler gibi başını salladı. "Evet birkaç kez gelmiştim, iş için pek gezmek için vaktim olmadı." Diyerek kısa bir açıklama yapmıştı.

 

☆▪︎☆▪︎☆

 

"Sanki fantastik bir dünyadan fırlamış gibi harika..." Hayran dolu bakışlarım şatoda gezinirken heyecan basmıştı. Şatonun büyüklüğü aklımda gezinen kaç insanın burda yaşadığını merak ettiriyordu. "Chambord şatosu gerçekten müthiş.." Resmen şatonun yanında biz insanlar minicik karınca gibi kalıyorduk bu durum komiğime giderken Berzan ile beraber şatonun içini de gezmeye başlamıştım.

 

Daha çok tarihsel olduğu için bir çok yerinde işlemeler hakimdi. En az bir saatimiz burda geçerken şimdi de yorulmaya başlamıştım ama bu şansı bir daha elde edemeyeceğim bir gerçekti, şansım varken sonuna kadar kullanmalıydım. Sonrasında Nice; Matisse ve diğer sanat müzeleri, çakıllı plajları, orta çağa ait bölgesiyle bilinen Fransız Rivierası şehrini gezmiştik.

 

Denizin koyu maviliği serin esintisi saçlarımın arasından geçerken gülümseyerek seyretmeye devam ettim. Ben ayakkabılarımı çıkarıp denizin ve kumun karışımı olan yerde yavaşça ilerlerken Berzan az ileride gördüğü kafede birkaç bir şey alacağını söyleyip gitmişti.

 

Buranın neyi güzel olur bilmediğim için onun tercihlerine bırakmıştım. Güneşin tepeden yakışı ayaklarımın minik minik soğuk suya değişi o kadar iyi hissettiriyordu ki biraz da olsa aklımda olan düşünceleri bir kenarıya bırakmıştım. Nerden nereye geldiğimizin bile farkına varamıyorduk...

 

Yanımda bir gölge hissettiğim de hızla başımı çevirdim, neyse ki gözlerini kısmış bir şekilde bana bakan Berzan olması beni rahatlatmıştı. Elindeki içeceklerden birini bana uzatırken açıklamasınıda hemen yapmıştı. "Orangina: Portakal, limon ve greyfurt sularından yapılan gazlı bir Fransız içeceği." Uzattığı içeceği elime alıp başımı salladım. "Teşekkür ederim." Bir yudum alırken tüm tatların karıştığı içecek boğazımdan gazlı bir şekilde inerken içimi bir yandan da ferahlatmıştı.

 

"Bu kadar neyi düşünüyorsun?" Meraklı sesiyle saniyelik bakışlarımı ona çevirdim. "Ameliyatımı." Saklayacağım hiç bir şey yoktu, içimde kopan fırtınanında dineceği de yoktu. "Her şeyin iyi geçeceğini bilmen yetmez mi?" Omzumu indirip kaldırdım, insan olan duygularına mani olamıyordu.

 

"Yetmiyor Berzan, iyi olduktan sonra hayatım nasıl olacak? Ailem bana saygı mı, duyacak! İnsanlar tarafınca sevilecek miyim?" Dolan gözlerimi hızla denize doğru çevirdim. "Çıkarcı insanların hayatımda olduğu bir gerçek var! Ne kadar istesem de iyi olduktan sonra sahte insanlar hayatımda olmaya devam edecek." İçimde biriktirdiğim bunca şeyi patlamam gereken kişi o değildi.

 

"İstersen sonsuza kadar burda kalabiliriz." Yutkundum bana çözümler bulmaya çalışırken daha çok önümüzü kapatıyordu... "İmkanı yok Berzan, ikimizin de hayatı orda ne zamana kadar burda kalacağız? Ne zamana kadar kaçacağız?" Kolumdan tutup çekilmemle başım sert göğüsüne çarpmıştı.

 

"Ben burdayım yanındayım.." Başı saçlarımın arasında düştüğün de mani olamadığım bir hıçkırık kaçtı dudaklarımın arasından. Garip bir his içime dolarken yaşadığım bu hissin tarifi var mıydı? Hiç bilmiyordum tek bildiğim iyi hissettiriyordu.

 

Berzan'ın yanımda olması içimdeki patlamak üzere olan volkanı dinginliyordu...

 

Başımı kaldırdığımda yüzü yüzüme çok yakındı, hızla atan kalbimi duyabiliyorsa yanmıştım. Keskin kararmış bakışları gözlerimde gezinirken güneş onun sırtına vururken bana gölge sağlıyordu, iri bedeniyle. Bir hıçkırık daha kaçtı dudaklarımın arasından, hareleri harelerimde tutunmuşken sigar kokusuna karışmış kendine has erkek kokusu burnuma dolarken Berzan'ı bana gönderen rabbime şükrettim.

 

Ve bir şey yaptım benim bile kestiremediğim hayatın dinginleştiği zaman diliminde kayboldum...

 

Dudaklarımı dudaklarının üzerine bir perde gibi örttüm, kasılan bedeni beklemediği bu hareketimle bir süre öyle kaldım. Sonra hızla geriye çekildim, yapmamam gereken bir şeyi yapmıştım şok olmuş bakışları gözlerimde gezinirken hızla inip kalkan göğüsüme mani olamıyordum.

 

"B...ben özür dilerim!" Ellerim dudaklarımın üzerine yerleşti. Ben ne yapmıştım, bildiğin bas baya adamın dudaklarına yapışmıştım...

 

Pıçlak adımlarım sarsak olsa da ordan kaçmak istedim hızla gerileyip kaçmıştım elimdeki içecek hızımdan nasibini alıp hafif parmaklarıma dökülse de hızımı hiç azaltmamıştım. Bu yaptığımın affedilir bir yanı yoktu! Nasıl böyle bir şeye cesaret edebilmiştim ki? Berzan'ı bir anda nasıl öpmüştüm...

 

Daha önceden yerinde olan arabaya bindim başta şoför şaşırsa da çok umursamadım. Utanıyordum içemeyeceğimi anladığım içeceği arabanın içindeki çöp kovasına attım. Hızla atan kalbim, ısınan yanaklarım her defasında gözümün önünde canlanıyordu. Berzan'ın dudaklarına yapıştığım gerçeği ellerimle yelpaze yapmaya çalışsam da faydasını görmüyordum.

 

'Ben bile bu kadarını beklemiyordum, helal olsun sana kız!' İç sesimin alaylı konuşmasıyla hızla başımı iki yana salladım. Boğuluyor gibi olurken oturduğum yerin camını sonuna kadar açarak nefes almaya çalıştım, sakin olmalısın dünyanın sonu değil kendi kendimi telkin ediyordum.

 

'Dünyanın sonu, Berzan'ı öptük!' Resmen bağıran sesimle ne yapacağımı bilemez bir şekilde yüzümü sıvazladım. 'Bu kadar endişeye mahal yok, kocamızı öptük sonuçta elin adamı değil...' Alaylı iç çekişiyle başımı hızla iki yana salladım.

 

Cebimde titreyen telefonumla düşüncelerim saniyelik yok olsa da aklıma başka bir şeyin girmesinin hiç kurtuluşu olamazdı. Cebimden çıkararak ekrana baktım tanımadığım bir numaradan kaşlarım çatılırken mesajı açtım.

 

Bilinmeyen numara ;

 

'Yusuf'u öldüren adamın katilini öğrenme vakti gelmedi mi?'

 

Zamanın ve mekanın hiç bir önemi kalmadı, tanımadığım bir numara Yusuf'un katilinin kim olduğunu biliyordu...

 

☆▪︎☆▪︎☆

 

Ve bölüm sonu?

 

Güzel bir tatil yapıyorlar! 🤔

 

Yav bizim kız bi anda nasıl da öptü?

 

Berzan acaba istemedi mi? Hiç tepki vermedi...2

 

Peki ya artık gerçekler ortaya dökülse mi?1

 

Güzel oylarınızı ve yorumlarınızı mutlaka bekliyorum. ♡

 

Allaha emanet. ♡♡

 

 

Bölüm : 15.03.2025 06:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...