@matthiolagolge
|
BENDEN BANA
BÖLÜM 10: İHANET
15. 12. 2014
Bir yılın daha son günlerine girmişken mutluluktan ayakları yerden kesiliyor deyiminin vücut bulmuş haliydim resmen. Yedi aydır hayatımda olan adam beni mutlu etmek için elinden geleni yapıyor bana fazlasıyla değer verdiğini belli ediyordu.
Hala sevgili sayılmazdık. Öpüşmemiş veya el ele tutuşmamıştık ama çevremizdekiler bize bakıp sırıtıyor ve artık sevgili olalım diye serzenişlerde bulunuyorlardı.
Sanırım flört etmeyi seviyorduk.
Dün gece iyi geceler dedikten sonra bir mesaj atmış ve eğlenceli bir yere gideceğimizi söylemişti. Ne kadar nereye gideceğimizi sorsam da söylememiş sadece rahat şeyler giyinmemi belirttiği kısa bir mesaj atmıştı. Ne kadar rahat?
Sürprizlerden o kadar da hoşlanmadığımı o anlarda anlamış olabilirim.
Sabah uyandığımda ise akşam geleceği saati yazdığını görmüştüm. İşten çıkış saatime uyuyordu. İş çıkış saatim gelene kadar heyecanlıydım, bunu şimdi düşününce anlıyordum. Eve girip kıyafet dolabımın önüne ne kadar hızı çıktım bilmiyorum ama rahat ol dediği için pantolon görünümlü eşofman ile üstüme uzun sweat giymiştim. Umarım yeterince rahatımdır diye düşünerek aynadan kendime bakmıştım bir süre. O geldiğinde ise onunda eşofman ve sweat ile görünce rahatlamıştım bunu da hatırlıyordum net bir kareyle.
Arabada defalarca sormuştum. Gideceğimiz yeri söyle diye ama nuh demiş peygamber dememişti. Ağzı anca konuyu başka yerlere çekmek için çalışmıştı. Pes etmek üzereyken geçen hafta internette tanıtımını gördüğüm dans kursunun önündeydik. 'Hayır, şaka değil mi?' diye sesimi yükseltmiştim. Tamam, bağırmıştım. Heyecanımla beraber sesimi kontrol edememiştim. Koltuğumda doğrulup boynuna sarılmıştım. Saçımı öpmüştü.
Bu anılarımız hep bir amaç uğruna feda edilen anılar mıydı?
'Şaka değil. Senin istedin bende yerine getirmek için biraz çaba sarf ettim. Haydi dans etmemiz gerekiyor.'
Sesi neşeli ve halinden memnundu. Beni mutlu ettiği için daha çok mutlu oldu diye düşünmüştüm.
Sadece benim düşüncemmiş.
O gün o kursta iki saat kalmıştık ve ne kadar şarkı çaldıysa biraz öğretmenin gösterdiği kadar biraz da kafamıza göre dans etmiştik. Çok eğlenmiştik. Ben çok eğlenmiştim. Tebessüm edeceğim anılar olarak rafa kaldırdığım bir anım dahaydı işte.
Kurstan çıktıktan sonra ne kadar terli olmamıza bakmadan sahilde yürümeye karar vermiştik. Diğer dans edenlerin halini hatırladıkça gülerken kendimizle de dalga geçmeyi ihmal etmemiştik. Yürürken yavaş yavaş birbirine uzanan ellerimiz sımsıkı birbirine kilitlenmiş. Hiçbir şey demeden birbirimizin gözlerine bakmış ve sadece gülümsemiştik.
Ben ne kadar güzel güldüm bilmiyorum ama çok güzel gülmüştü.
Bana içten gelen bir gülümsemeydi.
Sevgili olmuştuk. 2014 yılının bitmesine on beş gün kala sevgili olmuştuk. Üç yıl sonra evlenmiştik. Şimdi ise iki yıllık evliliği bitirmenin zamanı gelmişti. ***
Kafeye yeni gelmiştik. Araz Bey ve diğerleri gelmemişti. Masaya doğru ilerlerken Esra'dan mesaj geldi. Kafeye onunda geleceğini, konum atmasını istemişti. Jale mi? Jale daha arabadayken cevap vermişti. Ona ayrı sinirli hissederken kendimi mesajda istediğim tepkiyi verememiştim. Aynı şu şekil de aramızda mesajlaşma geçmişti.
Gönderen: Jale Bebek
Ben işten çıkamıyorum, Avukatla görüşünce bana haber verirsin.
Gönderilen: Jale Bebek
Ne demek gelemiyorum?
Gönderen: Sahra Bebek
İşten izin alamıyorum demek Zeynep. Haber verirsin.
Son mesajına sinirimden cevap veremedim. Anlayışsız bir patronu olsa tamam diyebilirim kurumsal bir yerde çalışıyordu ama hayır patronu böyle durumda asla ille de iş diyecek birisi değil, tanıyordum. O yüzden ona sinirlenmiştim ama bunu şu anlık rafa kaldırmıştım daha önemli bir konum vardı, konumuz.
Seher yoktu. Seherimiz yoktu. Bulmalıydık. İçindekiyle beraber sağlıklı bir şekilde bulmalıydık.
Melda ve Hale ile herhangi bir masaya oturduktan bir kaç dakika aralıklarla Araz Bey, Avukat Hanım ve Esra Hanım geldi. Ben kendi iç sesimle savaşırken Araz Bey söze girdi. 'Siz hepiniz İzmir'den yarın dönmeyecek miydiniz? Neler oldu?' dedi merak ve endişeli bir sesle. Seher'i en son gören kişi olarak sözü ilk ben aldım.
'Haklısınız yarın dönecektik ama Seherin işleri orada erken bitti. Kızlarda dönmek isteyince biletlerimizi dün akşama aldık.'
'Seher ile en son konuşan kimdi?' dedi Avukat Hanım. 'Dün akşam uçağa binerken siz mesaj attınız. Boşanacaklarına dair mahkeme günü aldığınızı belirten. Seher de uçaktan inince eve geçti. Hatta ben bıraktım onu. Yalnız kalmayın falan dedim ama sorun olmayacağını söyledi.' diyerek başlayıp Araz'ı arayana kadar ki anı anlattım.
'Buray Bey böyle bir şey yapar mı?' dedi kuşkulu sesle Araz Bey. Biz de konduramazdık günler öncesine kadar ama her insan göründüğü gibi olmuyormuş.
'Önceden olsa asla yapmaz derdim ama Buray ile ilgili asla, asla deme sözüne boyun eğmek durumundayım.' dedim ve herkes kafasını salladı.
'Ben baş savcı ile görüşmeye gidiyorum. Ne yapabiliriz bir öğreneceğim sizde bu arada telefonunu aramaya devam edin.' diyerek Nermin Hanım masadan apar topar kalktı.
Ne kadar aklımın ucundan geçirmek dahi istemesem de iki-üç dakika haberlerde, on iki saat sosyal medyada gördüğüm o haberlerde olmak istemiyordum. 'Bir kadın daha kocası tarafından son nefesini verdi!' başlıklı haber yapılsın istemiyorum.
Hiçbir kadın için yapılmaya gerek kalmasın.
Hem de kızıyla. ***
Avukat Hanım masadan kalkalı bir saat oldu. Haber yok.
İki saat oldu. Haber yok.
Araz Bey ve Esra Hanım kızlarla beni alarak kendi evlerine götürmüştü. Hep beraber bekleyelim, arayalım demişti. Geri kalan saatleri onlarda geçirmiştik.
Üç, dört, beş, altı, yedi saat oldu.Lanet haber hala yok.
Avukat Hanım gidişinin üçüncü saatinde yirmi dört saatin dolması gerektiğini ancak öyle müdahale edebileceklerini söylemişti. Çaresizce bekliyorduk.
O günü devirmiş, bir sonra ki günün ilk ışıkları yüzümüze vuruyordu. Salondaki kanepelerle dün geceden beri bütünleşmiş bir vaziyetteydik. Seher'i ara ara hala arıyor ama telefon hala kapalıydı.
O robotik kadın sesinden usanmıştım. Dünya döndü, insanlar hayatlarına devam etti, kimsenin bu durumdan haberi dahi olmadı ve lanet gün öylece bitti. Bugün de öyle olacak gibiydi.
Son nefesini verdikten sonra tweet atsanız ne olacaktı?
Bizim acımız dinecek ve o, onlar geri gelecek miydi?
Gün geçmiş diğer günün ilk ışıklarına şahitlik ediyorduk. Avukat Hanım saat yedi olmadan baş savcının odasına gitmek için yola çıkmıştı. Bu sefer araştıracaklarını söylemişti.
Geç olmamıştır değil mi bir şeyler için? Olmamıştır.
Saat öğlene yaklaştı. Savcının bahsettiği yirmi dört saat kuralı yaklaşık dört saat sonra dolacaktı. Ben bunları düşünüp bir yandan da Seher'i arayıp dururken, sesli mesaj ve mesajlar atarken birden Melda ayaklanıp 'Zeynep, Seher'in ailesine haber vermeyi unuttuk!' dedi. Haklıydı. Bunu atlamıştık. Emin olmadan da haber vermek istemezdim ama başka bir ihtimal olmamakla beraber geç olmadan haber vermeliydik.
'Haklısın Melda. Benim tamamen aklımdan çıkmış.'
Bir süre bu konuşmayı kim yapacak diye bakışsak da bu konuşma da benim üstüme düşmüştü. Psikolog olduğumu öne sürerek beni konuşturuyorlardı ama kendi psikoloğumun ben olmadığımı unutuyorlardı.
'Benden boşanamayacaksın Zeynep'! Ailenin parası bile seni benden kurtaramayacak!' diyen onun sesi dün Buray'ın yanından ayrıldığımızdan beri arada kulaklarıma geliyordu. Seher için o sesi psikoloğumun dediklerini yaparak, danışanlarıma da önerdiğim yöntemleri deniyordum.
Numarayı tuşlamış, annesinin açmasını beklerken kulağımda ki telefonla cama doğru yaklaşmıştım. Birkaç 'dıt, dıt, dıt' sesinden sonra telefonu annesi sevgi dolu bir sesle açmıştı. 'Efendim Zeynep kızım, dedi. Nasıl diyecektim damadın, torununun babası kızını kaçırmış olabilir diye? *** SEHER
Gözlerimi aralarken Buray'ın kucağında olduğumu anladım. Beni bir yere taşıyordu. Neler çeviriyordu? Uyandığımı belli etmeden kısık şekilde baktığımda dışarıda olduğumuzu anladım.
Kurtulmak için bir şanstı. Gövdesine yakın olan elimi onun beklemediği anda yüzüne yumruk olarak indirdim. Ayaklarımı son gücüme kadar çırpıyor, indirmesi için bir yandan da bağırıyordum. Lanet olasıca komşularım neredeydi? Hepsinin işe gidesi mi gelmişti?
'Buray indir beni! Bırak da gideyim. Kızıma bir şey olacak, bırak bizi!' diye diretiyordum ama Buray'ın umurunda değildi. Ona vurmalarım, söylenmelerim onda sadece daha fazla sinirlenmesine sebep oldu.
Kucağından inmeyi başardım ama ondan birkaç adım bile uzaklaşamadan beni tekrar kıskacı altına almayı başardı. Bana doğru eğilince istemsiz şekilde içimde oluşan korkudan dolayı ellerim karnıma sarıldı. Yeni yeni çıkan karnım beni daha duygusal yapmakla beraber kızımın hareketlerini bazen görmemi bile sağlıyordu.
Saatlerdir hareket ettiğini bir kez bile hissetmedim. Açım diyedir, başka sebebi yoktur. Sonuçta en on uçağa binmeden önce kızlarla yemiştim diye kendimi telkin ederken olumsuzluğu fısıldayan tarafımın sesi daha keskin, güçlü çıkıyordu.
Beni zorla arabaya bindirdikten sonra arabayı çalıştırdı. Ona bakmadan, kısık bir sesle sadece kızım için 'Yemek alır mısın bana?' dedim. Yüzü aniden bana dönerken ne istediğimi sordu. Çikolatalı açma istedim, çikolata yiyince bebek oynar derlerdi bu bilgiye şu an tüm inancımla tutunuyordum.
Üç buçuk saatlik yolculuğumuzun ardından araba durduğunda nereye geldiğimizi anladım. Babasının şehrin çıkışına doğru, orman içinde sayılabilecek olan dinlenmek için kullandığı evine geldik. Yolculuk sırasında açmamı yemiştim ama iki defa çok cılız bir hareket olmuştu fakat neredeyse hissedememiştim.
Korkuyordum.
Kendim için değil, kızım için.
Yolculuk sırasında kurtulmak için yine çalışmalarım olmuş ama başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Şimdi ise babasının şehir sınırında ki evine gelmiştik. Bu evi çok az kullanırdı Mehmet baba.
Senelerdir baba demiş kendi babama gösterdiğim sevgi ve saygıyı göstermiştim ama onlar bunu hak etmiş miydi bundan emin olamıyordum. Oğullarının amacını fark etmiş ama yine de sessiz kalmış olabilirler miydi?
'İn arabadan. Yolda yaptığın saçmalıklara bir tanesini daha ekleme bu sefer.' dedi Buray. Kapımı araladığında kolumdan tutup beni çekiştirerek evin içine soktu. 'Yürü, yürü' diyerek sesini yükseltti. Onun adımlarına ayak uydurmaya çalışıyordum ama olmuyordu.
Beni bir odaya getirdi. Odaya beyaz renkler hakimdi, birkaç renkli obje dışında odada renk yoktu. Beni yatağa oturttuktan sonra 'Tekrar uyarıyorum, saçmalamayı kes. Bir yere gidemezsin. Karnında ki ile koşamıyorsun bile. Teyit ettik zaten.' dedi. Kollarımı yine istemsiz şekilde karnımda kavuşturup karnımı okşarken ona döndüm 'Buray, bırak beni. Dönülmez bir yola giriyorsun. Beni burada ne kar süre tutabileceksin? Bir gün, iki veya üç? Eninde sonunda seni bulacaklar. Hadi bırak beni gideyim. ' dedim ama hiç etkilenmedi. Hadi be oradan dercesine el kol hareketi yaptı ve ardından tekrar odanın kapısını kapatarak kilidi üstüme çevirdi.
Kızlar peşimi bırakmazdı. Bende illaki bir yolunu bulacaktım.
Beni esir tutamazdı. ***
ZEYNEP
Otobüs garına Seher'in annesi Hasret abla ile babası Ali abi almaya gelmiştim. Telefonda sadece korkmaması gerektiğini ama İstanbul'a gelmeleri gerektiğini söyleyebilmiştim. Telefonda söylersem gelirken yolda bir şey olur diye kelimeler dilimden dökülmemişti. Sadece acil gelmeleri gerektiğini söylemiştim.
'Damadın kızını güzel sevememiş Hasret abla, yaralamış' diyemedim.
'Kızını ve torununu şuan polisler arıyor' diyemedim.
'Damadın kızını hiç sevmemiş' diyemedim.
'Zeyne' kızım, selamünaleyküm' diyerek boynuma sarılan kişi Hasret ablaydı. Ali abi baş selamı verdi. 'Aleykümselam Hasret ablam. Hadi arabaya binelim. Gideceğimiz yere varalım anlatacağım sizi neden çağırdığımı.' dedim. Bavullarını alıp bagaja koydum. Araba da çok sormuşlar, çok üstüme gelmişlerdi ama anlatmamıştım.
'Ne oldu kızım, Seher nerede?'
'Seher'i aradım telefonu kapalı nerede bu kız?'
'Anlatsana kızım artık yeter.' ile başlayan sorular, üstüme gelmeler bir saatlik İstanbul trafiğinde artmışta artmıştı. Sorularını yarıda kesen ise artık soru sormaktan bıktıklarından değil yeni soruları sormaya hazırlandıkları içindi. Derin bir nefes alıp vermiş, gözlerimi açıp kapatmıştım.
Nasıl diyecektim onlara?
Ve arabayı durdurduğum yer ile ilgili ilk soru Hasret abladan gelmişti.
'Zeynep neden karakola geldik?' dedi. Kısa bir es vermiş, hasret ablaya cevap vermek için döndüm ki sabırsız ses bu sefer Ali abiye aitti. 'Zeynep neden buradayız?' dedi. Sesi bir saattir sorduğu sorulardan daha sert ve sabırsızdı. Karakola girmeden önce onlara atmam gerekiyordu, polisten değil benden öğrenmeliydi. Onları arabadan indirmiş, banka oturtmuştum.
'Zeynep artık anlat' dedi Hasret abla. Anlatacağım abla ama nasıl yapacağım bunu size? Derin bir nefes alarak başladım mecburen. 'Hasret abla, Ali abi karakola geldik çünkü Seher'i arıyoruz.' dedim. Kısa bir es verdim, oksijeni ciğerlerime çektim. Seher'i aradığımızı söylediğim de ikisi de ayaklanır gibi olmuşlardı ellerimi ikisinin de birer dizine koyarak sıktım ve kalkmalarını engelledim. İkisinin ağzından da sadece, 'ne' kelimesi çıktı.
'Bakın Seher böyle öğrenmenizi o da istemezdi fakat planları istediği gibi gitmedi. Buray'ın onu aldattığını öğrendi ve boşanmaya karar verdi. Dün de bunu konuşmak için eve gitmişti ama dünden beri ondan haber alamıyorum. Yirmi dört saatte yeni dolduğundan polisler şimdi aramaya başladı.'
Cümlelerim arasında ara ara dursam da sonunda söyledim. İkisi de ayağa kalkar gibi yapıp oturmuştu birkaç kez. İkisinin de ağzı açık kalırken, gözleri kocaman oldu. Hasret ablanın gözünden bir damla yaş akmıştı 'Buray sever Seher'i' dedi. Ali abi onu destekledi. Bu cümle daha çok 'nasıl olur bu, nasıl yaptı?' gibi sorgulamaların öncesinde ki yüzleşememe anıydı.
İkisine de sarılıp, sorularını cevapladım. Her şeyi baştan anlattım. Buray'ın kızını istememesi ve evlilikle ilgili düşüncelerini es geçtim, şimdilik. Yeterince fazla şeyi bir anda öğrendiklerini düşünüyorum. Daha fazla detay bilgilerle düşmelerini istemiyordum. Seher'i bulduktan sonra bu detayları öğrenseler de olabilecek ayrıntılardı
Ali abi ayağa kalkıp 'Seher nerede Zeynep? Nerede benim kızım?' dedi. Ali abi bu sorunun cevabını bende bulmak istiyorum ama elimden bir şey gelmiyor, lanet olsun ki gelmiyor.
Buray hapislerde çürürsün umarım. Seher'e yaşattığın korku için, ailesine yaşattığın acı için, bana bu haberi vermemin sebebi olduğun için umarım hapislerde çürürsün.
İkisinin de bir süre daha sakinleşmesi için onlarla konuşup elimden geleni yaptım. Şuan o yakıcı, yıkıcı tepkiyi vermemişlerdi çünkü bütün acı haberleri tek seferde almışlar ve kitlenmişlerdi. Asıl tepkileri herhangi bir şekilde, aniden ortaya çıkacaktı. Şu anlık Hasibe abla sessiz sessiz ağlıyor, Ali abi ağlamamak için kendini kasıyordu.
'Şimdi karakola gireceğiz, bizlerle konuştular sıra da sizler varsınız. Sizle konuştuktan sonra eve geçeceğiz.' dedim. Kafalarını salladılar. Karakola doğru ilerledik.
Karakolun içine girince bu işle ilgilenen baş komiserin ve yardımcısının yanına gittik 'Kader baş komiserim, Seher'in anne ve babasını getirdim.' dedim. Kader baş komiser ve Yavuz komiser yanımıza gelerek masaya oturmamızı istedi. Sorgu da olmadığımız için masaya davet ettiler. Çok uzun sürmeyen bir konuşma sonrasında Araz Beylerin evine geçmek için tekrar dışarıya çıktığımız da karakola doğru gelen tanıdık iki yüzle karşılaştık.
Esra Hanım ve Mehmet Bey.
Ve işte Hasret abla ve Ali abiden ilk tepki o zaman geldi.
Hasret abla ve Ali abinin merdivenleri adımlayan ayakları önce yavaşladı ve basamakları bitirdiklerinde ayakları yere çakılmışçasına sadece gördükleri yüzlere baktılar. Esra Hanım ve Mehmet Bey de kafalarını yerden kaldırınca onlar da gördü. Onların olaylardan haberlerinin olmaması muhtemeldi.
Hasret ablanın aniden gözyaşları akmaya başlarken yere çivilediği ayaklarını hızlı adımlarla Esra Hanımın yanına sürüklerken yakasına yapıştı. Gözyaşlarının arasında gözlerini Esra Hanım'ın gözlerine dikti ve ağzından gür bir sesle 'Kızım nerede benim Esra Hanım, kızım?' diye feryat etti.
Şimdi başlıyorduk yüzleşmeye.
Esra Hanım'ın yüzünde ne olduğunu anlayamaz bir şekilde bakarken yakasında ki Hasret ablanın kollarına tutundu. Ağzını açacak olduğu sırada Hasret ablanın gür sesi yine yankılandı karakolun bahçesinde.
'Oğlun kızıma, torunuma ne yaptı Esra Hanım! Neredeler?!' dedi, bir yandan Esra Hanımı sarsarken bir yandan da 'nerede' diye haykırıyordu. Etrafımıza bir kaç polis memuru geldi. Elimle bir şey olmadığını anlamaları için bir hareket yaptım.
Ali abi de Mehmet Bey'in yanına giderek sert, monoton bir sesle tehdit vari konuştu 'Kızım nerede, nasıl bilmiyorum. Elimden dua etmekten, polislere yardımcı olmaktan başka bir şeyde gelmez. Sana oğluna veya sana şöyle yaparım, vururum öldürürüm diyemem biliyorum ki yapamam. Can alamam ama kızıma veya torunuma bir şey olsun veya olmasın...' dedi. Derin bir nefes aldı. Bu zamana kadar söylediği tüm sözlerde eşi Hasibe ablaya bakarak konuşuyordu. Şimdi ise kırmızı olmuş olan gözlerini Mehmet Bey'e dikerek Hasibe ablayı işaret parmağıyla göstererek devam etti konuşmasına 'İkisine de bir şey olmaz sağ salim eve dönerlerse Hasibe Hanımı ve kızımı korkuttuğu için tüm imkanlarımı seferber ederim.' dedi. Kafasını bu sefer yana eğerek Hasibe ablayı gösteren işaret parmağını Mehmet Bey'in göğsüne doğrulttu 'İkisinden birine bir şey olursa bu sefer üçü için seferber ederim. Öyle ya da böyle sen bile oğlunu kurtaramazsın bu noktadan sonra. ' dedi.
Esra Hanım da Mehmet Bey de durumu bilmedikleri çok belliydi. Yüzlerinde ki afallamış hal, duydukları cümleleri hak edecek ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Ali abi Mehmet Bey'in cevap vermesine müsaade etmeden üç adımda Hasibe ablanın yanına gitti. Esra Hanım'ın yakasında ki kollarından tutarak kendine çekti. Hasibe abla, Ali abinin göğsüne kafasını koyduğunda elleriyle kendi bacağına vuruyor 'Nerede kızımız Ali Bey?' diyordu. Bir defa dedi, iki defa dedi üçüncüsünden sonra önce dizlerine vurun elleri durdu sonra gözleri tamamen kapandı en son hıçkırık seslerini de duymaz olduk.
Hasibe abla 'Kızım nerede?' haykırışlarının içinde bedeni bu ani acıya daha dayanamayarak eşinin kollarında yığıldı.
Bayıldığını anlayınca hemen yerimden atıldım. Memurlar hemen ambulans çağırdı. Ali abi ambulans gelene kadar Hasibe ablayı kucağına aldı. Memurlardan birinin getirdiği kolonyayı Hasibe ablanın bileklerine sürüp ovuştururken Ali abi burnuna koklatıyordu. Biz Hasibe abla ile ilgilenirken memurlar Esra Hanım ve Mehmet Bey'i içeriye, sorguya aldılar
Oğullarının yerinden haberleri var mıdır? ***
YAZARDAN
İKİ GÜN SONRA
İki gün de artık birkaç gelişme yaşanmaya başlanmıştı. İki gün önce öğle sularında Seher'i bulmak için araştırmaya başlayan polisler Seher'in anne ve babasıyla konuştuktan sonra Buray'ın ailesiyle konuşmuş ve yakın arkadaşlarını öğrenmişti. Sosyal medya hesaplarına baktığında ailesinin verdiği iki isimle de hala sıkça görüştüğünü teyit etmiş olmuşlardı.
Hakan ve Mert.
Arkadaşlarının ismi Hakan ve Mertti. Polisler Hakan'ı kayıtlı olan hiçbir adreste bulamasa da ilk günün sonunda sorgu odasında Mert vardı. Mert şuan da babasının şirketinde CEO'luk yapan birisiydi. Magazinde aşk hayatıyla alakalı birçok haber olsa da işiyle ilgili kötü bir tane bile haberi yoktu. Buray'a bunun için yardım edecek biri gibi durmuyordu.
Polis Mert'i sorgulamış, Hakan'ı sormuştu. Hakan'ın takıldığı birkaç yeri polislere söylemişti. Hakan'ın sicilinde iki tane kayıt vardı. Bir tanesi daha genç yaşlarından birinde gasptan tutuklanmış ve iki yıl ceza evinde kalmıştı. Diğerinde ise mahalle kavgasında karşı taraftan birisini yaralamış ve bir yılda o zaman yatmıştı. Ceza evinden çıkalı sadece dokuz ay olmuştu.
Polis Seher'i ararken bayılan Hasibe'yi dün hastaneden çıkarmışlardı. İki gündür sakinleştiricilerle ayakta duran Hasibe bir yanda, Ali ise Zeynep'in evine iki tane avukat çağırmıştı. Birisi bürodan arkadaşıyken diğeri arkadaşının tanıdığı iyi bir avukattı. Üç avukat toplanmış tüm ihtimalleri değerlendirerek yapabileceklerini değerlendiriyorlardı. Aralarına Seher'in boşanma avukatı olan Nermin Hanım da birkaç defa uğramıştı.
Zeynep, Hale ve Melda işlerinden izin almışlardı. İki gündür kimse gitmiyordu. Jale ise düzenini asla bozmamıştı. İşe gidip geliyordu. İş çıkışında Zeynep'lerin yanına gidiyor, son gelişmelerden haberdar olup evine geçiyordu. Kızlar Jale'nin bu hareketlerine anlam veremese de Seher'i bulduktan sonra bir konuşma yapmaları gerektiğini de kafalarına not etmişlerdi.
İki gün geçmiş olan, Seher'in üçüncü kayıp olduğu bu zaman diliminde ikinci günde basına haber sızmıştı. Haber başlıklarında 'Hamile eşini kaçıran adam', 'Üç aylık hamile kadın nerede?' gibi bir sürü başlık atılmıştı. Twitter da ise büyük bir ilgi vardı. SeherBulunsun, SehereNeOldu gibi taglar açılmıştı. Zeynep'in düşündüğü başına gelmişti. Devamında düşündükleri gerçekleşmeden yakalarlar diye dua ederken ağlayan bir Zeynep vardı.
Haber kanallarında haber olarak ilk halka duyurulan olay, sosyal medyada da devam ediyordu. Seher'in etrafından ilk tweet atan ise Zeynep olmuştu'
Üç yılda beş yılda geçse hayatınızda ki en yakın insanı tanıyamayabiliyorsunuz. Beş yıllık ilişkilerinde ki eşi tarafından kaçırılacağını düşünür müydü Seher? Karnında ki kızıyla beraber hem de. İlk haber alamadığımda haberlerde bir dakika, sosyal medya da üç gün gördüğüm, tweetler atıp isyan ettiğim kadınlardan birisi olmasın istedim. Ama şimdi onun için tweet atıyorum. Lütfen arkadaşımı, kardeşimi bulun.'
-Zeynep
'Benim, tanıdığımın başına gelmez demeyin, geliyormuş. Kız kardeşim dediğim arkadaşımı bulmalıyız. Seher onu aldattı diye eşinden boşanmak isterken kızıyla başına bunların geleceğini hesap edemedi, edemezdi. Şuan nerede, nasıl veya ne yapıyor bilmiyorum ama aklıma kötü şeyler getirmek istemiyorum. -Hale
'Bende bir anneyim, yeni bir anne. Dokuz ay karnımda taşımız beslemiş, hamile olduğumu öğrendiğim andan itibaren onu koruyup kollamış bir şey olacak diye kokmuştum. Şimdi ise elimde. Nefes alışverişini bile severken tırnağı kırılacak diye tedirgin oluyorum. Seher'in annesini düşünemiyorum. Seher'i hayal bile edemiyorum. Seher, güçlü arkadaşım, seni kurtaracağız inan.'
-Melda'
Polis iki gün boyunca Hakan'ı aramış ve araştırmalar meyvelerini vermişti. Hakan çevirmede trafik polislerinden kaçarken diğer ekipler tarafından kovalamaca sırasında yakalanmıştı. Sorguya almışlardı. Ağzını başta sıkı tutmaya çalışsa da zeki olan adam Buray'ı ele vermişti. Babasının evinde olduğunu söylemişti. Polis ekipleri hazırlanıp yola çıkmıştı. Çıktıklarına Ali'nin avukat arkadaşı öğrenmiş ve haber vermişti, olumlu gelişmeler olduğunu bilip içlerine su serpilsin diye.
ama öyle olmadı. İçleri daha çok yandı.
Nereden bilebilirlerdi onun da ihanetiyle karşılaşacaklarını?
Ali, salondaki koltukta oturan yedi çift gözün onun gözünün içine arayanın ne dediğini öğrenmek için merakla bekliyordu. Aniden yüzüne oturan tebessümle 'Polisler sanırım bulmuş, operasyon için çıkmışlar.' dedi. Herkes sevinip kucaklaşırken hayırlı haber diyorlardı.
Polisler, iki saati birkaç dakika geçe Hakan'ın söylediği, adresi Mehmet'ten temin ettikleri evin etrafını sarmışlardı. Etrafta hiç ses yoktu. Kader bu sessizlikten kuşkulansa da elle tutulur bir şey bulmak için eve girmeden önce son defa etrafı gözleriyle taramıştı.
'Üç dediğim de eve giriyoruz. ' dedi Kader Baş Komiser. İşte o emir gelmişti. Ardından üçe kadar sayıp Kader kapıya tekme atarken diğerleri arka kapıdan veya camdan girmişlerdi.
Üç kişi yukarı çıkarken geri kalanlar bahçeyi ve giriş katı arıyorlardı. Üst kattan üç komiserden de 'Temiz' kelimesini duymuştu Kader Baş Komiser. Bahçeden gelen cevapta farksız değildi. Şuan da bulunduğu giriş katta da durum farklı değildi.
Evi iyice gezen Kader ve Yavuz evden kısa süre önce apar topar çıktıklarını anlamışlardı. Yukarıda ki odalardan birinde ip ve bant varken alt kattaki evde hazır yemek artıklarıyla kullanılmış bardaklar vardı. Yavuz ve Kader karakola elleri boş dönerken aileye ne diyeceklerini düşünüyorlardı. Sadece iki saat önce öğrenmişler ve ailenin avukatı dışında kimse bunu bilmiyordu. Avukatta aileye söylemiş oluğundan daha bir yere sızmamıştı o eve gittikleri bilgisi. Nasıl kaçmışlardı oradan? Kim haber vermişti?
Ailenin içinden birisinden de mi yardım alıyordu? Kimden? Hangisi neden yapsın ki diye düşünürken yolda Kader, amirlerine haber vermiş ve ailenin hepsinin telefonlarına, evlerine bakma izni istediğini iletmişti.
Karakola dönene kadar halledeceğini söylemişti amiri.
Kimdi ve neden yapmıştı? *** BURAY
ÜÇ GÜN ÖNCE
Kızlar gelmeden on dakika önce Jale mesajla bana haber uçurmuştu. Kızlar Seher'i aramak için eve geliyordu. Seher'i gizlemek için kısa bir zamanım vardı. Seher'i kitlediğim odaya çıktığımda Seher yatağın üstünde bacaklarını kendine çekmiş bir halde kollarını karnına sararak uyuyakaldığını gördüm. Benim işime geldi. O uyanmadan önce ağzını bantladım. Elleri ve ayaklarını iple bağlayarak evin bodrum kilerine koydum Seher'i. Kızların oraya bakmak akıllarına geleceğini sanmıyordum.
Ki gerçekten de gelmedi.
Hepsi evi dolaştı, Seher diye bağırdı ama ses seda yoktu.
Seher uykudaydı.
Kızlar bir süre sonra tekrar gelmiş ama bu sefer polislerde yanlarındaydı. Ellerinde bir şey olmadan polise gitmek mi ? Saçmalığa bakın. Polislerle de konuştuktan sonra hemen harekete geçmeye karar vermiştim. Geç olamadan gitmeliydik buradan.
Seher'in debelenmelerine rağmen arabaya bindirmiş ve babamın sınırdaki evine götürmüştüm. Evden çıkmadan önce Seher'in kapattığım telefonunu kırmış ve evde bırakmıştım. Kendi telefonumla ise liseden arkadaşım olan Hakan'ı aramış gideceğim evin konumunu atmış ve benim telefonumu da kırıp evde bırakmıştım.
Benden ayrılamazdı, yoktu öyle bir dünya. Kızıma hamileydi, nasıl bırakırdı beni?
Tamam istemiyor olabilirdim ama önümüzde ki birkaç yılda üstüme geçecek olan servet için güzel bir olaydı.
Hakan bana yeni bir telefon getirmişti. Seher'i odaya kitledikten sonra Jale'nin telefonunu yazdığım kağıttan tuşlayıp onu aramıştım. Telefonun kısa bir süre çaldıktan sonra tedirgin sesini duymuştum. 'Alo?' demişti tedirgin çıkan sesiyle. 'Benim, Buray. ' dedim. Nefesini verirken 'Ne yaptın sen?' demişti. 'Bu yüzden haber vermedin bana? Seher'in boşanma davası açacağını söyledin.'
Kısaca ona durumu anlattıktan sonra 'Bana oradan haber ver tamam mı? Bu telefondan bana yaz, sonra mesajlarını senden sil. ' demiştim ve o da onaylamıştı. Üç gün boyunca burada rahatça kaldık. Seher ikinci gün odada ki vazoyu kafama indirmiş, kısa süre yerde bayılmıştım ama evde ki ne kadar dışarıya çıkılabilir varsa kilitlemiş ve saklamıştım. Ben ayılana kadar da anahtarı bulamamıştı ki hala benimleydi. Kısa süre önce ise yemekleri yerken Jale mesaj atmıştı.
Gönderen: Jale
Hemen ayrıl oradan, polis öğrenmiş.
Geliyorlar.
Mesaja sadece kalp atarak cevap vermiş ve hiçbir şeye dokunmadan olduğu gibi bırakıp Seher'i alıp çıkmıştım. İki gündür evden bile çıkamıyordum. İhtiyaçları Hakan getiriyordu. Haberlere manşet olmuştum, sosyal medyada ise sülalemde sövülmeyen kimse kalmamıştı. Arabaya bindiğimiz de Hakan'a yeni adrese geçip orada buluşacağımızı söyleyen bir mesaj atmış sonrasında numarasını not edip hattı kırmıştım.
Seher ise hala 'Bırak bizi. Bak burayı da öğrenmişler, sosyal medya da haberlerde seni arıyorlar. Bırak beni, teslim ol Buray lütfen.' deyip duruyordu. ***
peçetelerinizi yanınıza almayı ihmal etmeyin |
0% |