@matthiolagolge
|
BENDEN BANA
BÖLÜM 11: KAYIP JALE Herkesin dudaklarında kimseye ümit vermek istemese de umutlanarak askıda kalan tebessümleri vardı. Herkes birazdan polislerin gittiği o evden güzel haberlerle geleceğini, karnında ki bebeğiyle Seher'i getireceklerini hayal ediyorlardı. Ama bu gerçekleşmeyecekti. Özür dilerim. ya da dilemem. Geçtiğimiz kıştan önce ki yaz ayında gittiğimiz tatilde Buray'ın 'minik' sırrını sarhoş anında öğrendikten sonra kalbimde ki baskıladığım kelebekleri uçmaları için tekrar izin vermiştim ve Buray'a meyletmeye başlamışlardı. Seneler önce adımı atamayan ayaklarım, ellerim ve dudaklarım artık adımlamayı bırakmış adeta koşmaya başlamıştı. Ben ona koştukça, meylettikçe o beni kesmemiş tam tersine benim meylimi gülümsemeleri ile karşılamıştı. O tatil bittiğinde beni sevdiğini mesaj atarak söylemişti, ben zaten yanıyordum. O tatilden beri sevgiliydik. sonunda beni gördü. Beni seviyor, demiştim. Ben Buray'ı ilk gördüğüm andan beri seviyordum ama Seher benden önce cesaretini toplayarak adımını atmış ve Buray ile o evlenmişti. Ama hiçbirimizin bilmediği bir durum vardı. Buray onu sevdiği için değil ailesinin onayını alacağını ilk gördüğünde anladığı için onunla evlenmişti. Kızlarını istemesi bile ailesinden dolayıydı. beni ise kendi kalbi sevmişti. Bir buçuk yıldır süren ilişkimiz de boşansın diye beklerken bir de Seher hamile kalmıştı. İlk duyduğum da içten içe sarsılsam da dudaklarımda ki gülümsemenin sebebi Buray'ın zaten istemeyeceği idi. Ki öyle de oldu. İstemiyor hatta şüphe ile bakıyordu ama ona bu düşüncesinin saçma olduğunu söylemiştim. Seher ona deli gibi aşıktı. Benden fazla asla değildi. Peki arkadaşıma bunu nasıl mı yapmıştım? Dedim ya Buray'ı ilk gördüğüm andan beri seviyordum ilk gören bence ben olmuştum ama cesaret gösteren ben değil Seher olmuştu. Tanıdığımdan beri cesur bir kızdı zaten. Buray'ın da Seher'i sevdiğini gördüğümde kalbimde kanat çırpan o kelebekleri öldürmek için çok çabalamış ama sadece seslerini kesebilmiştim. Yanlarına gittiğim de seslerini kesiyordum. Buray'ı ilk gördüğüm de kızlarla beraber gittiğimiz bir kafede, siparişini vermek için sıra bekliyor, arkadaşlarıyla sohbet edip kahkahalar atıyordu. Üstünde jilet bir takım vardı, iş yerin de öğle arasıydı bizim gibi. İlk gülüşüne aşık olmuştum. Sonra el ve kol hareketlerini kullanışına. Ama onu gören tek ben değildim. Seher de görmüştü ve sipariş verdiğimiz de masalara geçtiğimiz de kızlara da ilk anlatan oydu. İlk sessiz kalışım orada başlamıştı. Orada konuşsaydım şuan bu durumda olmazdık muhtemelen ama susmuştum. Susmuştum ve ipin ucunu orada kaçırmıştım. Seher çantasından çıkardığı sarı kağıda telefon numarasını yazmış ve kim olduğunu öğrenmek istiyorsa araması gerektiğini de nota eklemişti. Garsona gidip vermiş hesabı ödediğinde hesapla beraber vermesini istemişti. Buray da onu aramıştı. Ve benim aşkım da böylece hayal kırıklığı olmuştu. Bir buçuk sene öncesine kadar. O bana aniden seni seviyorum diye mesaj attığında kalbimde ki bastırılmış kelebekler ilk olduğundan daha hızlı kanat çırpmaya başlamışlardı. On günlük gittiğimiz İzmir zamanında ise Seher'in boşanma kararına ne kadar sevindiğimi anlatamam. Artık tamamen benim olacaktı Buray. Seher olmadan sadece benim. Seher anlattıkça yüzüme düşen göz yaşlarımı onlar Seher'in acısını paylaşıyor oluşumdan zannederlerken ben mutluluktan ağlıyordum. Özür dileyemem Seher, üzgün de değilim. Sadece şuan Buray'ın neden onun boşanmasını kabul etmediğini anlayamıyordum. Onu kandırdığı gibi beni de mi kandırmıştı? Yapmamıştır. Ben tekli koltukta oturmuş bunları düşünürken Araz Beylerin kapısı art arda öfkeli bir şekilde çaldı. Hepimiz aniden ayaklanmış meraklı gözlerimizi kapıya diktik. Esra Hanım kapıya gidip dürbünden baktıktan sonra sakin olun dercesine bir el hareketi yaptı. Kapıyı açtığında ise kapıda Seher'i arayan ekibin baş komiseri ve yardımcısı vardı. 'Merhabalar, içeri girebilir miyiz?' dedi kadın olan polis memuru. Esra Hanım kenara çekilerek içeri buyur etti. Salonda ki kimse hala o dudaklarında ki umutlu tebessümü yok etmemişti. Polislere bakarken arkadan Ali abinin avukat arkadaşı da girdi ve yüzü resmen kötü haber var diye bağırıyordu. 'Kader baş komiserim bize bir haberiniz var değil mi?' diyen kişi Hasibe ablaydı. Hayır abla, senin istediğin haberi getirmediler. Kafasını olumsuz şekilde sallayan Kader baş komiser ellerinde ki kağıdı Ali Bey'e uzatırken 'Hepinizi göz altına alıyoruz.' dedi. Neden bizi göz altına alıyorlardı? Öğrenmişler miydi yardım ettiğimi? Tam mesajları silmek için telefonuma hamle yapacaktım ki Yavuz komiser elimde sımsıkı tuttuğum telefonuma uzanarak 'Alayım ben onu' dedi. Hepimizin ağzından neden göz altına alındığımıza dair sesler çıkarken Kader baş komiser sessizliği sağlayarak konuştu. 'Avukatınız sayesinde Seher'in olduğunu düşündüğümüz bir yere operasyona gittiğimizi biliyordunuz. Hakkınız vardı. ' dedi ve derin bir nefes alarak her kelimesinde başka birimizin gözlerinin içine bakarak konuşmasına devam etti. 'Ama biz oraya gittiğimiz de Buray Seher'i de alarak o evden ayrılmıştı. Yani biriniz, birileriniz Buray'a yardım ediyor, haber uçuruyor. Yakalanmama bir kaladaydım. Sakinliğimi şimdiye kadar korumuştum. Bundan sonra da korumak zorundaydım. Kader baş komiserin kafa hareketiyle hepimizin yanına gelen komiserler evin bahçesinde olan polis arabalarına bindirmek için kolumuzdan tutmuşlardı. Kelepçelememişlerdi. Karakola gelmiş, haklarımızı tek tek okumuşlardı. Ellerinde evlerimizi arama belgelerini ve cep telefonlarımızı inceleme izinleri olduğunun bilgisini vermişlerdi. *** YAZAR Polisler evde ki herkesi karakola götürmüş ve herkesin evine ekip yollayarak evleri araştırmışlardı. Bir ekipte Buray'ın ailesini tekrar karakola çağırmayı. Herkesi tek tek sorguya alan baş komiser Kader ve Komiser Yavuz sorgudayken operasyondan dönerken Buray'ın Hakan'a attığı mesajın nereden atıldığını tespit ettiler. Gittikleri evden atılmıştı mesaj. Evi arayan ekipler de zaten kırılmış hattı mutfakta çöplerin içinde bularak bilgiyi doğruladı. Buray'ın attığı mesajdan dolayı yeni bir mesaj atmasını beklerken sorgulara ve aramalara devam eden ekipler bir günü daha devirdi. Sorgusu yapılan tekrar nezarethaneye döndü. Böylece herkes bir gecesini nezarethane de sonlandırdı. Hasibe göz yaşlarını sessizce dökerken Ali'nin elinden sadece eşine sarılmak geliyordu. Esra ve Mehmet ise bir gün önce polislerin onlarla konuştuklarında Buray'ın evliliği ve aldatması hakkında ki bilgileri düşünüyor, Buray'ın yaptıklarına akıl sır erdiremiyorlardı. Oğullarını böyle yetiştirdiklerine inanamıyorlardı. Ne yapmışlardı da Buray böyle davranıyordu? Saatler saatleri kovalarken dışarıda yeni bir gün başladı. Sokaklar hareketlenmişti. Kimisi işine kimisi okula yetişmeye çalışırken güne merhaba demişti. Kimsenin gözüne bütün gece uyku girmezken Kader ve Yavuz sorguları tekrar tekrar inceliyor atladıkları bir şey olup olmadığını anlamak için inceliyorlardı. Artık güneş tam tepede duruyordu. Delil yetersizliğinden nezarethanedeki herkesi serbest bırakmaları gerekiyor ama birisinin veya birilerinin hain olduğunu biliyordu komiserler. Kader'in artık sabrı kalmamışken şu ana kadar incelenen evlerden de bir şey çıkmamıştı. Son iki ev kalmıştı. Ekipler daha hızlı bitsin diye birleşmişlerdi. Evlerin ve telefonların incelemesi bitene kadar nezarethanede tutuklu kalmaları için amirinden zor da olsa izin kopardı Kader baş komiser. Dosyaları incelerken teknik ekibi sıkıştıran Yavuz, evdeki ekibi sıkıştıran Kader dosyalar ellerinde volta atarken ilk haber teknik ekipten geldi. 'Baş komiserim Buray'a haber uçuran kuş, Jale Yolcu adlı kişinin telefonundan atılmış.' dedi telefonun diğer ucunda ki ses. Kader ekip arkadaşı Yavuz ile bu bilgiyi paylaşırken Yavuz ekiplere Jale'nin evine yoğunlaşmalarını istedi. Bir saat sonra ise bu sefer evden haber geldi. Bodrum katta bulunan kıyafet dolabından erkek kıyafetleri ve kişisel eşyalar çıktı. Bir kutu da ise Buray ile samimi pozları, sakladığı birkaç hediyelik eşya da vardı. Kader ve Yavuz kanıtlar doğrultusunda Jale'yi tekrar sorguya aldı. Bu sefer üstüne gidip köşeye sıkıştırabilecekleri delileri vardı. Hem de bir değil iki delilleri vardı. Jale sorguya götürülürken herkes garipseyerek sorular sormuş ama hepsinin sorusu cevapsız bırakılarakken sessiz olmaları söylendi. Herkes tekrar yerine oturup sessizce Seher'i düşünürken dua ediyorlardı. Haberlere düşen, çoğu da sessizce hayattan göçen kadınlardan birisi olmasın diye dua ediyorlardı. Zeynep, polisler gelmeden önce Twitter'da Seher için açılan taglara bakarken genç bir kızın tweeti dikkatini özellikle çekmişti.
'Ben bir yetimim. İki sene önce yetim kaldım. Babam yüzünden. Sarhoşken annemi senelerdir döven babam bu sefer masada ki bıçağı annemin karnına saplamıştı. Kendisi hapse giderken annem mezara bende yetimhaneye gittim. Şimdi yetimhaneden çıktım ama yetim kalbim hala o günde. Annemin kanlar içinde yerde yattığı anda. Hiçbir kadın ve kız bunları yaşamasın. Benim annem ne hayattayken ne de bu dünyadan göçerken ses çıkartabildi, ses olabildi. Seher'in ve kızının sesini duyun. Onları kurtaralım!'
-@gulsumcze Boğazına yumru olan bu tweette ki kızla buradan çıktıktan sonra konuşmak istiyordu. Hem psikolog hem de bir kadın olarak. Geçmişte ki mağdurlardan biri olarak konuşmak istiyordu. Zeynep tüm kimliği ile o kızla konuşmak istiyordu. *** SAHRA Sorguya girene kadar ellerinde bir delil var diye biraz ürpersem de delil olmadığını anlayınca sakinliğimi korumaya başladım. Sonra ise diğer güne kadar nezarethanede kalmıştık. Bekledikçe ev aramasında ve telefon incelemesinde Buray ile ilişkim, benim köstebekliğim ortaya çıkacak diye gerildim. beklediğim çok geçmeden oldu. Erkek bir komiser nezarethaneye gelerek parmaklıkların diğer tarafında ki masada oturan diğer komisere kapıyı açmasını söyledi. 'Jale Yolcu, benimle geliyorsun. ' dedi. Gözlerimi anlık olarak kapattim ve hissettim. Sonuna gelmiştim. ama özür dileyemem komiserim, pişman değilim. Çok aşığım. o da bana aşık. Ayağa kalktım demir parmaklığa yaklaştım. Bir memur kapıyı açtı diğer kolumdan tutum gitmemiz gereken yere kadar sessizce bana eşlik etti. Nereye gidiyoruz soruma ise gidince bilgi verirler sana demekle yetindi. Sorgu odasında ki sandalyeye oturmamın üzerinden birkaç saniye geçmişti ki içeriye Yavuz komiser ve Kader baş komiser girdi. Masanın diğer tarafında ki ikisi için ayrılan sandalyelere oturdular. İkisi de yüzüme uzun sayılabilecek bir süre baktıktan sonra Kader baş komiser konuşmaya başladı ama ilk sözleri direkt bana değildi. 'Yavuz, bir insan arkadaşına bunu nasıl yapabilir sence? Hiç sevmediği için mi, nefret veya kıskançlık mı?' dedi. Hepsi Yavuz komisere sorulan sorular gibiydi o anlık ama birazdan aynı soruları bana soracaktı. kimse beni anlamaz ki. benim aşkımı bilmeyen kimse anlayamaz. Arkadaşa, dosta ihanet derler ve bana sırtını dönerler ama beni anlamak istemezler. Kader baş komiser yüzünü tekrar bana çevirerek yerinde dikleşti. Önünde ki dosyanın kapağını açarak dosyayı önüme itti. İlk sayfa da benim Buray'a attığım mesajın screenshotı vardı. Sadece gözlerimi yumdum. Gözümü açtığımda ise diğer sayfayı çevirdi. Bodrum katta ki Buray'ın dolabının, eşyalarının fotoğrafları. 'Bodrum katta bir dolap bulduk ve içinde bir erkeğe ait kıyafetler, eşyalar var. Onlar şimdi laboratuvar da Buray'ın kendi evinden alınan dnaları ile eşleşirse ilişkiniz kanıtlarla sabitlenmiş olacak.' zaten anılarımızı sakladığım kutuyu da bulmuş olmasınız, diyemedim. Ağzımdan çıkan tek şey avukatımı istediğimi belirtmek oldu. Yavuz komiser yüz ifadesini sabit tutarken ses tonu bana karşı hayret dercesine bir hali olduğunu belli ediyordu 'Aynı okullara gitmiş bir sürü sırrınızı paylaşmışsınız Seher Hanımla, Jale Hanım. Eşiyle beraber olurken vicdanınızın sesini nasıl bastırdınız?' dedi. Kolay olduğu söylenemezdi ama vicdanımı susturmakta uzun zamanımı almamıştı. 'Ben seviyordum Buray'ı ilk gördüğümden beri. Evlendiler içime gömdüm. Geçen yaz ise beni sevdiğini söyledi, Seher ile ailesinin zoru ile evlenmiş. O yüzden vicdanım ailelerini dağıtmadığını bildiği için rahat' dedim. Kader komiser ise diğer altın değerinde ki soruyu sordu. 'Buray bey bir kadını, arkadaşınızı kaçırdı hem de hamile bir kadını bunu bile bile nasıl sessiz kaldınız? Buna vicdanınız ne dedi Jale Hanım?' Omuzlarımı silkerek kendimden emin bir şekilde omuzlarımı tekrar dikleştirdim sesimi hem kendimden hem de Buraydan emin bir şekilde ayarladım 'Buray ne Seher'e ne de kızına zarar vermez...' dedim. Devam edecek oldum ama daha konuşmamalıydım. Avukatımı istiyordum. Tekrarladım. 'Avukatım gelmeden daha konuşmayacağım. *** ZEYNEP Oturmaktan sıkılmıştım. Elimden bir şey gelmiyor olması beni yaralıyordu. Özür dilerim Seher, elimden gelenin en iyisini yapsam da hayatını kurtaramıyorum. Ayağa kalkıp küçücük yerde ileri geri yaparken düşünüyordum. Neyden şüpheleniyorlardı da bizi buraya getirmişlerdi? Sorguda önceden konuştuklarımızı konuşmamızın yanında Buray ile son iletişimimizi sormuşlardı. Jale'yi götüreli kırk beş dakika olmuştu ama getirmemişlerdi. Peki neden Jale'yi ikinci kez ayrıca götürmüşlerdi? Nereye götürmüşlerdi? Ben volta atıp düşünürken Jale'yi götüren komiser geldi. Giderken kolundan tuttuğu Jale yoktu. Masadaki komisere döndü ve tekrar kapıyı açmasını istedi 'Serbestsiniz. ' dedi ve Kader baş komiser ile görüşebileceğimizi söyleyerek çıktı. Serbest kalmamızı birbirimize sarılarak sevindiğimizi söylemek isterdim ama zaten suçumuz olmadığı için sonumuzun bu olacağını bildiğimiz için hepimiz sırayla çıktık. Hemen Kader baş komiseri sormaya başladık ve bize eşlik eden bir komiser ile önce Yavuz Komiseri bulduk. 'Yavuz komiserim merhaba, serbestmişiz.' dedim ilk ne demem gerektiğini bilemeyerek. Yavuz komiser başını sallayarak onayladı ve kırık bir gülümseme ile hepimize göz attı. Sonra ise ilk ne demem gerektiğini hatırlayarak iki soruyu sordum. 'Seherden haber var mı? Bir de bizi serbest bırakmadan önce Jale'yi aldınız ve o hala gelmedi. Nerede?' 'Öncelikle hepiniz oturun lütfen Kader baş komiser gelince konuşacağımız bir iki şey var. Ufak sayılmayacak şeyler. ' Yavuz komiser hepimizin oturduğundan emin olduktan sonra telefonundan bir kaç yere bastıktan sonra kulağına götürdü. Son söyledikleri içimi darladı. Ufak olmayan konuşması gereken şeyler de neyin nesiydi? Ortam da gergin bir sessizlik varken Hasibe ablanın göz yaşları dinmiş olsa da hala kötü bir durumdaydı. Ona bakarken kapıdan Kader baş komiser girdi. Yanında gelenler ise Esra Hanım ve Mehmet Beydi. Yüzlerinde bariz belli olan bir şaşkınlık vardı. neye şaşırmışlardı bu kadar? Oğullarının içinden çıkan canavara mı? olabilirdi, onlar bile böyle bir şey olacağını bilemezdi. bilememişlerdi. Kader baş komiser onları oturması için iki sandalye verdikten sonra kendisi de Yavuz komiserin yanına sandalye alıp oturdu. Genzini temizledi. 'Hepinizi dün buraya apar topar getirdiğimizin farkındayız ve pek de bilgi vermediğimizin de farkındayız ama sizi celallendirmek istemedik, emin olmalıydık.' dedi. Bu an gözleri hep gözlerimizdeydi. Şimdi ise biz hariç bir yere odaklandı. Ne oluyordu? 'Dün sizi almaya gelmeden önce biliyorsunuz ki bir eve gitmiştik. Seher'in orada olduğundan emin olarak...' yutkundu. 'Ama gittiğimiz de orada değildi. Gittiğimiz de diyorum çünkü biz gitmeden önce oradalarmış, kısa süre önce...' bu ne demek oluyordu? Düşünmek istemiyordum ama aklım ardı ardına bir sürü şey üretirken beynime en mantıklı gelen kalbime alçakça ve mantıksız geliyordu. 'Gittiğimiz de olmamalarının tek sebebi olabilirdi. Onlara birisi haber vermişti. Oraya gittiğimizi bilen ise sadece sizler vardınız.' sesi sonlara doğru kısıldı. 'Biz de hepinizi göz altına aldık. Biliyorsunuz telefonlarınız ve evleriniz inceleniyordu. Onlardan sonuçlar ise bir saat kadar önce geldi.' Mantıksız gelen şey olursa ne yapardık? Hasibe abla ve Ali abi ne yapardı? 'Öncelikle iyi haber vermek istiyorum. Buray'a yardım eden adam tutuklandı. İkinci iyi haber evin yakınında ki kamera kayıtlarını incelememiz sonucu Seher'in hayatta olduğunu ve gayet sağlıklı olduğunu bize gösterdi' dedi. İyi haber değil diyemem bunlar ama daha somut şeyler istiyordu kalbim. Buray'ın tutuklanması gibi, Seher'in ailesine, arkadaşlarına dönmesi gibi. 'Kötü haberlere geçmek zorundayım. İncelemelerden gelen bilgilere göre köstebek içinizden birisi ve onu tespit ettik-' dedi, konuşmasını sürdürmesini engelleyen ise Melda, Hale ve benim ağzımdan çıkan isim oldu. 'Jale' Hepimiz önce birbirimize bakmamızın ardından gözlerimizi kapattık. İsmini söylerken sesimiz de hissettiğimiz acı anlaşılıyordu. Üçümüz de olayları birleştirmeyi başararak onun ismine ulaştık. Tek anlayamadığım şey neden ya, neden yapmıştı? Kaç yıllık arkadaşına bunu nasıl yapmıştı? Yeğenim dediği, kıyafetler aldığı yeğenine bunu nasıl yapmıştı? Nasıl yardım etmişti? Bizim ismi söylememizin üzerine buz gibi bir sessizlik oldu. Sanki herkes nefesini tuttu. Stresten ayaklarıyla yerde ritim tutan Araz Bey'in ayak sesi bile aniden kesildi. Hasibe abla bütün gece eşinin göğsünden kaldırmadığı kafasını tek bir kelime ile kaldırdı. Jale, sadece kendini değil tüm tanıdıklarını yakmıştı. kalbinden. 'Evet, Jale. Evinde Buray Bey'e ait olduğunu düşündüğümüz ve az önce de laboratuvardan kesinleştirdiğimiz kişisel eşyaları ve telefonunda ise Buray Bey'e geldiğimizi haber veren mesajını gördük. Bu süreçte de bir kaç defa konuşmuşlar. ' dedi. demez olaydı. Nasıl olurdu? Evinde kişisel eşyalar da ne demek oluyordu? İlişki, ilişkiden söz etmiyorlardır değil mi? İç sesim haykırdı , Kendini kandırma, sende anladın. Herkes anladı, sevgililer. Hasibe abla yerinden kalkarak 'Nasıl olur, ne kişisel eşyası ne mesajı? Kardeş gibilerdi onlar, bunu yapmaz Jale' dedi. Nüfus müdürlüğünde sadece Seher'in annesi olarak gözükebilirdi ama bizim de anneliğimizi yaptığı su götürmez bir gerçekti. 'Hasibe Hanım sakin olun oturun anlatacağım her şeyi. ' dedi ve Esra Hanım ve Mehmet beyin sorgusundan edindiği bilgiler ve Jale'nin hala Buray'ı koruduğuna kadar anlattı. Hasibe ablaya bir tane daha sakinleştirici yapıldı. *** SEHER Karnımın izin verdiğince bacaklarımı biraz kendime çektim. Kızıma ninni söylerken uyuya kaldığım uykumdan Buray gürültüyle açtığı odanın kapı sesiyle uyandırdı beni. Ben daha ne olduğunu anlayamadan da önce yataktan sonra evden çıkardı beni. ayaklarımda sadece çoraplarımla. Arabaya bindirirken 'Ayakkabılarımı getir geri zekalı!' dedim bağırarak. Ayaklarıma bakarak kafasını aşağı yukarı oynattı ve arabanın kapılarını kitleyerek kapıya ulaştı. biz senden kurtulacağız ama sen hapishaneden kurtulabilecek misin acaba Buray Saatlerdir arabayla gidiyorduk. Girdiğimiz bir sokağa ikinci hatta üçüncü girişimiz de olmuştu. O zaman anlamıştım ki bir planı yoktu. Plan yapmaya çalışıyordu. Babasının evine kadar plan yapmıştı. salak. Arabanın benzini bitiyordu ki ilk bulduğu petrol ofisine girdi, benzin doldurup yolumuza devam ettik. Artık saat gece on ikiyi geçiyordu. 'Planın yok değil mi? Ne yapacaksın şimdi? Kabul et Buray, yakalanmaya çok yakınsın. Ensene üfleyen tehlikenin nefesini hissediyorsun değil mi?' dedim. Son kez konuşmayla şansımı deniyordum. Direksiyona inen elleriyle beraber bağırmaya başladı 'Kes sesini! Seni bırakmayacağım, beni boşamaktan vazgeçene kadar böyle. Ben seni o fotoğrafta ki kadınla aldatmadım.' dedi. Ellerimle yüzümü kapatarak sakin olmak için sayı sayarken beşe tam gelmiştim ki hala seni aldatmadım, seni seviyorum diyordu. Sakin kalamadım. Çığlık atarcasına konuşmaya başladım. 'Ya ne aldatmamasından bahsediyorsun? Fotoğrafları shop diye inkar ediyorsun hadi tamam shop falan diye saçmalıyorsun ama o fotoğrafları senin oturduğun bir kaç masa arkandan ben çektim, ben!' dedim. Ben derken ses desibelim daha yükseklere çıktı. Derin bir nefes aldım ki bu sefer daha büyük saçmalamaya başladı. 'O fotoğrafta ki kadınla sadece iş arkadaşım. O kafeye geldiğinde sarılmak için uzandığımda öptü Seher. ' dedi. Karnımda bebek olmasa, arabada olmasak dönüp tekme atacak raddeye gelmiştim. Ne güzel saçmalıyordu yahu? 'Hadi o seni öptü Buray, sen kadını itmek yerine ne diye sarıldın? Sen o kadını ne diye omzuna yatırdın Buray? Sen ne diye o kadının eşinden dayak yedin Buray?' dedim büyük bir hiddetle. 'Kes artık Buray, konuştukça ben sinirleniyorum ve bu hiç iyi değil. O gece arabayı bir kenara çektik ve öylece durduk. Hamilelikten dolayı uykum çok geliyordu ve arabada onunla uyumamak için çok çabalasam da uykuma yenik düştüm. Uyandığımda ise arabayı yine sokaklarda sürüyordu. 'Bugün hangi semtleri geziyoruz?' dedim dalga geçercesine. Burnundan sesli nefes verirken anlık olarak yandan bakış atarak hemen önüne döndü. Birkaç saat daha arabayla o sokak benim şu cadde bunun diye gezerken başka bir tane benzinlik gördüm. O esnada aklıma kurtulmam için yapmam gereken hamle geldi. 'Buray, acıktım şurada dur da kendime bir şeyler alayım.' dedim. Bebeği her ne kadar istemediğini söylese de bebekten de bir beklentisi olsa gerek ki bebeği ortaya atınca hemen yemek geliyordu. Yemek geliyordu ama hastaneye götürmeye kıymetli götü yemiyordu. Hareket etmiyor diye doktora gidelim diyordum ama polis yakalar diyor başka bir şey demiyordu. Benzinliğin orada durduğumuzda inmek için hamle yaptığında 'Ben gideyim haberler de fotoğrafım var diyordun. Seni tanırlarsa ben yine aç kalacağım.' dedim. Defalarca kaçmayı çalışan benim için yeterli bir sebep değildi ama bir sonra ki hamlem bağırmakla tehdit edecektim ama gerek kalmadı. 'Tamam, git al. Çabuk ol.' Benzinliğe girdim. İçeri de rafların arasında bir kadın vardı. Buray'ın görmeyeceğinden emin olunca kadının yanına yaklaşarak 'Hanımefendi telefonunuzu kullanabilir miyim? Şarjım bitmişte aileme haber vereceğim.' dedim. Kadın gülümseyerek telefonunu uzatırken kağıt kaleminin olup olmadığını sordum. Onu da çantasından verdikten sonra içimde ferahlarken yüzümde istemsiz kocaman bir gülümseme oluştu. Otuz iki diş diye tabir edileninden. ben senden gitmeye karar vermişken senin beni tutmana izin verir miyim? *** JALE Sorgu odasından nezarethaneye döndüğümde sorgu odasına giderken arkamda bıraktığım kimse yoktu. Onlar beni arkasında bırakacaktı. Nezarethanede ne kadar süre tek başıma kaldım bilmiyorum ama yine bir komiser gelerek yine beni o lanet sorgu odasına götürdü. Ama bu sefer sadece Yavuz Komiser veya Kader Baş Komiser girmedi. Yanında iki kişi daha vardı. Esra Hanım ve Mehmet Bey. Sorgulama masasının karşı tarafına bu sefer oturan onlardı. İlk konuşan ise yine Yavuz komiser. 'Jale, Esra Hanım ve Mehmet Bey'in sana anlatacağı bazı gerçekler var. Sana yanlış anlatılmış gerçekler.' dedi. Neyden bahsediyordu? İlk söze giren Esra Hanım oldu. 'Jale, biz seni senelerdir tanırız ama Buray'ın metresi olarak değil eşinin en yakın dostlarından biri olarak.' dedi. Metres mi? 'Biz seni hep sevdik ama senin oğlumuza karşı duyguların bambaşkaymış. Bunu da bugün öğrendik hem de acı bir şekilde. En yakın arkadaşına yaptığın alçakça şey yetmemiş gibi bir de hiç önünü arkasını düşünmeden Buray'ın yaptığı kocaman hataya göz yumuyorsun. ' dedi. Eliyle alnını ovalayan Esra Hanım inciten sözlerine devam etti. 'İlişkiniz ne zaman, nasıl başladı bilmiyorum ama edindiğim bilgiler sayesinde sana doğruları anlatmaya geldim. Sen Buray'ı bizim zorlamamızla evlendiğini, onu servetimizle tehdit ettiğimizi sanıyormuşsun ama öyle bir şey yok. Seneler önce, Seher ile tanışmadan önce çok uçarı birisiydi. Hovardaydı. Bizi yeterince endişelendiriyordu. Biz de ona her konu açıldığında hoş bir kızla yuva kurması gerektiğini söylüyorduk. Babasını çok sinirlendirdiğinde evlen de kurtulalım falan dediği oluyordu ama bu evlenmezsen şu ya da bu olur gibi bir şey değildi Jale!' Bildiğim tüm doğruları şuan resmen yıkmaya çalışıyorlardı. Bu sefer sözü Mehmet Bey aldı. 'Buray Seher'i çok severek evlendi biz bunu biliyoruz. Bize heyecan ile gelip Seher'i anlatmıştı. Seher'i gelip tanıştırırken heyecanlıydı.' dedi. Küçük bir es verdikten sonra devam etti 'Bak kızım, servet konusunda evlenmezsen vermem demedim Buray'ın sana anlatırken çevirdiği bir cümlem sadece. Ben ona bu hovardalıklarına, serseriliklerine devam ederse serveti alamayacağını söyledim. O ise sana cümlelerimi çok başka aktarmış.' dedi. Ne diyordu bunlar? Zorla dik tutmaya çalıştığım omuzlarım ikisinin her söylediğinde biraz daha düşüyordu. Yalan söyleyip söylemediklerini anlamak için yüzlerine bana uzun gelen süre sonrasında Yavuz Komisere baktım ama o sadece bana düz bir bakış atmak ile yetindi. 'Jale, Seher senin yakın arkadaşın başına bir şey gelsin istemeyiz değil mi? Bildiklerini polise anlatmalısın. Seher ve kızı için bunu yapmalısın. Bunca yıllık arkadaşlığınız için yap bunu Jale!' dedi, tüm kuvvetiyle yalvarırcasına Esra Hanım. Ben ne yapmıştım? Nasıl yapmıştım? şimdi özür dilerim Seher. Özür dilerim küçük kız. Özür dilerim, arkasından bıçakladığım herkes. Özür dilerim, Hasibe abla Özür dilerim, Ali abi Ne zamandır aktığını bilmediğim göz yaşlarımdan bir tanesi dudağıma geldiğinde kafamı onaylarcasına sallıyordum. 'Tamam anlatacağım. Özür dilerim, özür dilerim...' Esra Hanım ve Mehmet Bey'i sorgu odasından çıkardılar. Yavuz Komiser, Kader Baş Komiseri çağırdı. O geldiğinde ise az olan bilgilerimi aktardım. Tekrar özür dilerim. Sadece kuru bir özür evet ama elimden başka bir şey gelmiyor. *** YAZAR Esra ve Mehmet'i sorgu odasından çıkaran Yavuz, Kader'in gelmesi üzerine sandalyelere oturarak Jale'nin bildiklerini dinlemeye başladılar. Polislerin bildiklerinden fazla bir şey bilmediği anlaşılınca tekrar nezarethaneye götürdüler. Kader Baş Komiser, olayları herkese söylediği zaman Esra ve Mehmet, Jale'ye anlattığı gibi orada da herkese anlatmış ve Hasibe davranışları için özür dilemiştir Esra Hanımdan. Esra ise önemi olmadığını, annelik işte diyerek konuyu kapattı. Başta Zeynep olmak üzere Hale ve Melda nezarethanede ki Jale ile konuşmak, içlerinden geçen iki çift kelime de olsa yüzüne söylemek istediler fakat ne Yavuz komiser ne de Kader baş komiser buna izin vermeyerek evlerine gitmelerini söyledi. Bu sefer herkes kendi evine gitmek için karakoldan ayrılırken Zeynep, Hasibe ve Ali ile arabaya bindiğinde bilmediği bir numara onu aradı. Açtığında ise karşıdan gelen ses hiçte tanımadığı bir ses değildir. Aksine çok iyi tanıdığı biridir. *** 'Alo, Zeynep.' dedi Seher Buray'a yakalanmamak için dua ederken. 'Evet benim ama çok zamanım yok. Sana şimdi konum atacağım polisleri oraya yönlendirirsin. Benzinlikteyiz şuan ama ayrılacağız buradan. Polislerde kameradan görürler zaten plakasını ama plaka 34 ZM 0987 ' diyerek telefonu kapattı. WhatsApp'tan hemen konumda atan Seher teşekkür ederek telefonu kadına vererek kadından aldığı kağıda ise adını soyadını yazıp 'eşim beni kaçırdı, hamileyim. Kızımla mutlu şekilde aileme kavuşmak istiyorum.' yazdı ve reyonda eline ne geçtiyse alıp hemen kasaya geçti. Reyondan aldığı her şeyi kasaya bırakırken yazdığı not kağıdını da bıraktı. Buray'ın anlamaması için kadınla normal konuşuyormuşçasına gülümseyerek durumunu anlatırken not kağıdını verdi. 'Hanım efendi, eşim beni kaçırdı. Dört gündür mahsurum onunla, şuan kapıdaki siyah arabada beni bekliyor. Not kağıdını alın, polisler buraya gelecek ama siz bunu da gelecek olanlara gösterin ki ben olduğumdan emin olsunlar. Lütfen.' diyerek kasiyere verdiği paranın üstünü alıp arabaya geri döndü Seher arabaya doğru adımlarken Buray da arabadan inmiş ona doğru adımlıyordu. 'Ne diye bu kadar geç kaldın? Bir işler çevirmiyorsun değil mi?' dedi. 'Ne işler çevireceğim be! Çevirsem burada mı olurum?' diyen Seher içten içe içeride acele ile yaptığı şeyler sonuca ulaşıp onu kurtarmasına yaraması için dua ediyordu. Arabada aldıklarını yerken Buray bu sefer kendinden emin şekilde sürdüğü arabayı izbe sokakta bulunan yıkık dökük evlerin oraya getirdi. Birkaç sokak daha geçtikten sonra arabayı yavaşlatıp durdurdu. Buray, Seher'e inmemesini söyleyerek inerken bir de arabayı kitledi. Seher içinden 'salak bu adam ya' diye geçirirken izbe olan bu sokaktan da Buray'ın karşısında ki heriflerden de hiç haz etmedi. Zeynep, aldığı telefon ve gelen konumla bir an kala kalsa da Hasibe ve Ali'ye koşun diye bağırarak tekrar karakola girdi. Önüne gelen memura Kader'i sorarken sesleri duyan Kader Zeynep'in yanına geldi. Zeynep tek nefeste hemen anlattı. Konuma bakan Kader komiser Yavuz'a haber verip, hemen konuma ekip gönderdi. Seher'in olduğu arabanın gittiği yerleri kameraları izleyip yerlerini tespit etmeye çalışmasını istedi. Zordur ama hiçbir şey yapmamaktan iyidir diye düşündü Kader. Aynı zaman da kasiyer kız not ile polisleri arayarak durumu bildirdi. Kader komisere bunu ileten operatörde ki memurların haber vermesi ile arayanın Seher olduğu kesinleşti. Kasiyer aynı zaman da twitter hesabından not kağıdının fotoğrafını çekip fotoğrafını attı. 'Ben Aygaz Petrol Ofisinde ki markette çalışan bir kasiyerim. Bu notu eşi tarafından kaçırılan Seher Gözüpek bana verdi. Kurtarılmak istiyor. Eşinin kullandığı araç plakası 34 ZM 0987 Seher'e yardım edelim. Karnında ki kızıyla ailesine kavuşsun. ' Sosyal medya da kasiyer kızın attığı tweet çok etkileşim aldı. İnsanlar önlerinden geçen araçlara bakıyordu, plakaları tweetle atanla uyuşuyor mu diye. Buray, Seher'i arabadan indirip konuştuğu adamla beraber bir eve getirdi. İçerisi küf kokuyordu. Kokudan çok rahatsız olan Seher'in midesi bulandı. Seher'i bir odaya bırakan Buray, odadan çıktıktan sonra karşısında ki adama fısıltı ile bir şeyler söyleyerek evden ayrıldı. Seher içinden buradan kurtulacaklarını kendine mırıldanırken kızının dört gündür hiç hareket etmediğini tekrar hatırlar ve hareket etmesi için baskılar uygular ama taş gibi olmuş olan karnından bir tepki alamaz. *** SEHER Beni getirdikleri evde oda da küf kokuyordu ve mide bulantım git gide artıyordu. Kusmamak için direnç göstersem de kusacağımı anlayınca kendimi zorlayarak kapıya gittim ve yumruklayarak seslendim. 'Midem bulanıyor, kusacağım. Açın kapıyı!' dedim ama kimse beni umursamadı. Ağzıma gelen kekremsi tat ile beraber eğilerek yere istifra ettim. Gözümden akan yaşlar ise istifra ettiğim için canımı yanmasından kaynaklanıyordu. İstifra etmem bitince odada ki yerde bulunan yatağa gidip zorla oturdum. Gözümden akan yaşlar hala devam ederken kızımla beraber kurtarılacak olan inancıma tutunmaya çalışıyordum. Sessizce kızıma fısıldadım. 'annen bunları telafi edecek, yeter ki dayan.' Buray'ı zaten affetmezdim ama bu yaptıklarından sonra bile hala onu affedecek olmamı ona düşündüren neydi? Ah bir de beni o kadınla aldatmamış olduğunu iddia etmesi vardı. Ne kadar zaman geçti kestiremiyorum. Karnımın git gide sertleştiğini, taş gibi olduğunu hissediyordum. Tek farkla, karnımın içi de taş gibi olmuştu artık. Kendimin bile duymakta zorlandığım fısıldamalarla kızıma dayanması için bir şeyler söylemeye çalışıyordum. Arada gözlerim kapansa da içeriden gelen rahatsız edici erkek seslerinden sıçtırıyordum ama gözlerimi yine de açamıyordum. Gözümü zorlayarak açmaya çalışsam da kısık bakışlarımla görebildiğim tek şey karanlık olan hava, duyabildiğim ise tek şey polislerin evi basma sesiydi. Kendimi güvende hissetmenin verdiği rahatlıkla gözlerim istemsizce kapandı ve kendimi saatlerdir çağıran o derin uykuya kaptırmadan saniyeler önce kapım birisi tarafından kırıldı. İçeriye adımlayan ses ise bağırarak içeridekilere seslendi. 'Kanaması var, baygın! Ambulans çağırın!' dedi, O derin uyku, kanamamın olduğu bilgisiyle beni içeri almıştd. Dayan kızım. Annen için. *** ZEYNEP Seher'in beni araması, polislerin araştırması ve önlem olarak Buray'ın diğer arkadaşlarının mahallelerine yerleştirdikleri sivil polislerden gelen haberle beraber her şey çok çabuk gelişmişti. Seher geliyordu. Yeğenim geliyordu. Polisler çıkarken gitmek istesek de haber vereceklerini söyleyerek bizi karakolda bırakmışlardı ve sivil ekiplerin konumlarını bildirdikleri yere gitmişlerdi. Hasibe abla, Seher aradığında onunla konuşturmadığım için bana kızsa da kıyamamış olacak ki gözlerinde ki umutlu bakışlarla bana sarılmıştı. Ne kadar o şekil de kaldık bilmiyorum, Seher'i getirmelerini ne kadar bekledik bilmiyorum ama tek bildiğim bulunduğum bölüme giren komiserin yüz ifadesi iç açıcı bir haber vermeyeceğiydi. 'Yavuz Komiser, sizi hastaneye bekliyormuş.' dedi. Hastane mi, nasıl olabilirdi? Seher'i almaya gitmemişler miydi? Seher iyiydi. Konuşmuştum. Hepimiz oturduğumuz yerden korku ile ayaklandık. Hasibe abla, gelen komiserin yanına ilk varan oldu. Endişesi sesine yansıdı. 'Neden hastaneye çağırıyor? Kızım ve torunum iyi değil mi?' dedi bana dönerek devam etti 'Zeynep iyi desene. Sen konuştun gayet sağlıklıydı. Sesi iyiydi demiştin.' dedi. Kafamı onaylayarak salladım. 'Benzinliğe giden komiserler de kameralardan iyi olduğunu teyit etmişti.' dedim. Komiser ne olduğunu bilmediğini sadece Yavuz komiserin iletmesi gerektiğini söyledi. Hepimiz arabalarımıza binerek söylendiği hastaneye gittik. Hastaneye varmamız bir saati biraz geçiyordu. Arabayı bahçeye park eder etmez hızlı adımlarla, koşarcasına desem daha doğru olur, hastaneye giriş yaptık. Hasibe abla hemen 'Polisler gelmiş buraya, bizi çağırdılar' dedi kesik kesik aldığı nefeslerin izin verdiği kadarıyla. Hemşire haberim yok derken koridorun diğer ucundan Yavuz komiseri gördüm. Hasibe abla ve Ali abiyi dürterek o tarafa bakmalarını sağladıktan sonra Melda ve Hale ile en önde Yavuz komiserin yanına ilerlemeye başladık. 'Komiserim, niye hastaneye geldik?' dedim. Onlara bir şey olmasın lütfen 'Öncelikle hepiniz oturun.' dedi ve Önce Hasibe abla ve Ali abiyi oturttuk. 'Sen konuş Yavuz komiserim, bak onlar oturdu yeter. ' Yavuz komiser alnını ovuşturarak bana kısa bir bakış attıktan sonra konuştu. 'Seher, Seher'i bulduğumuz da durumu pek iyi değildi. O yüzden hemen doktora getirdik. Şimdi doktorlar kontrol ediyor. Birazdan doktor gelecekmiş.' dedi. Hasibe ablanın yeni duran gözyaşları tekrar akmaya başlamışken Ali abinin de gözleri doldu. Aklıma istemsizce onun beni hastanelik ettiği son sefer geldi. Yüzümde tek beyaz yer olmadığı, vücudum da kemerin kestiği etlerimin ağrısı olduğu o hastane anı. beni ise en çok merak ettiren karnımda ki bebeğin yaşamda olup olmadığıydı. ve hayatta kalamamıştı. Peki, Seher'in kızı hayatta mıydı? Lütfen o hayatta olsun. Seher hayatta olsun. Aradan geçen yarım saat sonunda ileride ki kapıda, tabelasında 'müşahede odası' yazılan kapıdan beyaz önlüklü, kel, bıyıklı bir doktor çıktı. Yanımıza yaklaşırken yüzünde gülümseme yoktu. Bakışları ise 'güzel bir haber vereceğim' demiyordu. Seneler öncesinden bu bakışları hatırlıyorum. Doktorun önünde ben vardım ama tahmin ettiğim haber ilk benim kulaklarıma ulaşmasın diye arkalara, duvara doğru gittim. Duvarın dibine çökerken ise doktorun dudaklarından o cümle çıktı. Hepimizi kahreden, Hasibe ablayı feryat ettiren Ali abinin nefesi kesen, Melda ve Haleyi çığlıklarını elleriyle örttüren o cümle dudaklarında döküldü. 'Maalesef bebeği kaybettik. ' *** Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere. |
0% |