Yeni Üyelik
17.
Bölüm

BÖLÜM 15: MAHKEME

@matthiolagolge

 

 

BENDEN BANA

 

BÖLÜM 15: MAHKEME

SEHER

Yeni kararlarım ve hiçliğe yazdığım mektubumdan sonra ki ilk günümdü. Mektubu yazdıktan sonra da bir süre daha düşündüm. Yeni kararlar aldığım ilk günde ki gülüşlerim, sevdiklerimle vakit geçirmem ona, kızıma, bir ihanet miydi?

Belki.

Ama biliyordum ki içimde ki yangın sönmedi, sadece dışarıdakilere o yangının beni yakmadığını göstermem gerekiyor. Bir ayı aşkın yoğun bakım sürecim ve iki haftayı biraz aşmış evdeki iç savaşımla yeterince kendimi de etrafımdakileri de yakmıştım artık yapmamalıydım.

Kendi ateşimi başkalarına sıçratmamalıydım.

Gece biraz düşününce fark ettiğim bir şey daha oldu.

Zeynep. Zeynep'te benim gibi travmalar yaşamış fakat bana destek olurken asla yıkılmamıştı. Yıkıldığını belli etmemişti ya da. Kendi cehennemini yaşadığı o zamanlarda da o bana anlatmış fakat ben ne kadar empati yapmaya çalışsam da şu ana kıyasla gram anlayamadığımı şimdi anlayabiliyordum. Zeynep o zaman yıkılmış, ağlamış ama toparlamıştı. Yani bana dediği gibi içinde ki yangını dışarıya göstermemiş sadece hedefleri olduğunu kendine de bize de hatırlatmıştı. İçinde ki yangına yenik düştüğü anlar olmamış mıydı? Olmuştu ama o anları hep ayın aydınlattığı gecelere saklıyordu.

Bir ay, bir ben bir de kendisi biliyordu.

Zeynep kötü olduğu geceler bana gelir, yatağa uzanır ve ağlayarak saçma da olsa her şeyden bahsederdi. Karşıdan karşıya geçen kediden, dalda ki kuştan, iş yerinde ki sandalyenin renginden. ve daha nicesinden bahsederdi. Kendince kendi yangınını böyle söndürüyordu bende ona ayak uyduruyordum. O anlattığı müddetçe susuyor, o susup göz yaşlarını akıtırken ise başlıyordum ben anlatmaya.

Bu süreçte ise tahmin etmek zor değil. İlk kez ona anlattığım da kendini bir anlık kaybettiği anları bu süreçte sürekli yaşamış ama hep içinde yaşamıştı. Anlatacağı ben ise kendinden haberi olmadan beyazla kaplı hastane odalarından birindeydi. Kendimi toplamak istememde ki bir etkende Zeynep'ti bu yüzden. Kendi anıları aklına geldi ve her seferinde tekrar anıları canlandı. Kendi içinde bu süreçte bir de o savaş verdi.

Bunu ona da yapamazdım, annemle babama da.

Şimdi ise uyandığım bu yeni günle sabah erkenden kalkmıştım. Gözümü kapayalı çok olmamıştı ama huzursuz uykulardansa gözümü açmak daha akıl kârı gelmiş olmalıydı.

Annemler uyanmadan duş almış, sabah kahvesi yapmıştım kendime. Kahvemi yudumlarken kolilerimin arasından aldığım bilim kurgu türünde ki bir kitaba odaklanmaya çalışmıştım. Yarım saat boyunca kitapla cebelleşmiş olsam da bir sayfayı zor okumuştum. Aklım sürekli dağılıyordu. Kitabı elimden bıraktığım da ise bu sefer işimle ilgilenmeye karar vermiştim. Eda'dan istediğim dokümanları dün ki toplantı sonrası tekrar göndermişti.

Kahvem bitmiş, diğer insanların da güne başladığı bir saate gelmiştik. Bu süreçte özet halinde ki dokümanları yarılamıştım. Geçmişte ki projelerden dikkatimi çeken iki tane proje vardı. Onların detayını öğrenmek için telefonuma not alırken geçmiş projeleri bırakıp toplantı da bahsedilen şuan devam eden projeleri incelemeye başladım.

'Günaydın prenses" dedi, kollarını boynuma dolayarak yanağımdan öpen Zeynep. Boynumda ki kollarını tutarak bende onun uzattığı yanaklarından birine dudaklarımı bastırarak öptüm.

"Günaydın hayatım"

"Sen ne yapıyorsun bu saatte?' dedi yanıma oturmak için koltuğun etrafından dolanırken. 'Uyku pek tutmadı, pek de iç açan rüyalar gördüğümü iddia edemem.' dedim, Zeynep'in senelerdir giydiği renk renk puantiyelere sahip olan pijamasına gözlerim takılmadan edemedim.

Hepimiz beraberken, bunlar başımıza gelmediği zamanlarda yaptığımız pijama partilerimiz oldu aklıma düşen. Jaleli, Buraysız zamanlarımız...

Elini yüzümün önünde sallayan Zeynep'in diğer eliyle omzumdan dürtmesiyle pijamasına dalan gözlerimi yüzüne çıkarttım. 'Sen beni duymuyor musun? Diyorum ki sen de uykudansa kahve içmeyi mi tercih ettin?' dedi. Kafamı onaylayarak kahve fincanını hafifçe kaldırdım. 'Evet, bir yandan da kitap okuyayım dedim ama yapamadım. Odaklanamadım ona. En son ise tekrar işe gömüldüm ve Edanın attığı dokümanları yarıladım bile.'

İşaret ettiğim masanın üzerinde duran kitaba baktı ve şaşkın bir eda ile bana döndü 'Sen ve bilim kurguya odaklanamamak! Hah, görülmüş şey değil.' dedi, buruk bir gülümsemeyle. 'Her şey bu hayatta olabiliri öğrendik bence Zeynep. ' dedim. Böylece Zeynep'in yüzünde ki hafif olan tebessümü de kaybettirdim.

'Haklısın ama biliyorsun ki bu odaklanamama durumu geçici bir durum. Yarın psikolağa gideceğiz ve terapiye ilk adımını atmış olacaksın. ' dedi, söyleyeceğim şeye karşılık annemler duymasın diye gelen var mı diye salon kapısını kontrol ettim. 'Bir buçuk, en geç iki hafta sonra burada olmayacağım o zaman ne yapacağı?' dedim. Bu yarın gitmeyeyim diye bir kaçış bahanesi değil tam tersine gerçekten merak ettiğim bir durumdu. 'Ben arkadaşıma bunun bilgisini geçtim. O ilk bilgiyi alacak gittiğin zaman içinde sana bir kaç meslektaşı için öneride bulunacak, merak etme. ' dedi.

Biraz daha pijama ile bakışırsam kesin beni deli diye tıkacaklar kodese.

'Hadi annemler kalkar birazdan kahvaltıyı hazırlayım.' dedim. Zeynep'te bunu onaylayarak benimle beraber koltuktan kalktı. 'Ne hazırlıyoruz kahvaltıya sabah güneşi hanım?' dedi Zeynep kolunu omzuma atarken. Bu kızın bana her an değişik şekilde hitap etmesi beni istemsiz güldürüyordu.

Onun tarafında ki kolumu beline doladığımda mutfağa girdik 'Dolabımızda ki malzemelere bakalım ve karar veririz.' dedim, o dolaba bakmaya giderken bende patatesleri koyduğu kutudan patates çıkartmaya başladım. 'Patates kızartırız. ' dedim, elime de aldığım patatesleri iki yana sallarken.

Zeynep' kafasını gömdüğü dolaptan çıkartarak eline aldığı yumurtaları bana göstererek Kerem Bürsin edasıyla konuştu. 'Krep mi pankek mi?' diye sormuştu. İkimiz de o sahneyi hatırlayarak kahkahalara güldük.

Aynı ses tonuyla karşılık verdim. 'Pankek yapalım çikolata varsa. ' diyordum ki Zeynep'in çikolatayı göstermesiyle beraber işe koyulduk. Zeynep mutfağın kapısını kapattıktan sonra hafif bir sesle müzik açtık. O pankek harcını hazırlarken bende patatesleri soydum. Çay koymayı ihmal etmedik, yapı taşımızdı soframızın. Son kızartmış patatesleri de tencereden servis tabağına alırken Zeynep tavaya son koyduğu pankekleri çevirerek sırada ki şarkıyı söylemeye başladı.

'Sakın üstüme gelme inanamam / Beni ben gibi sevmeni bilirim' diyerek Sibel Can ile girdi şarkıya bende tabağı masaya bırakarak elimi yumruk yapıp mikrofonmuş gibi yaparak eşlik etmeye başladım.

'. . . bu sefer de yalancı ben olamam / seni bir kalemde rezil ederim. ' diyerek şarkıya bende dahil olmuştum. Bu sırada son pankeklerini de tabağa alan Zeynep' tabağı masaya bırakarak o da elini mikrofon yaparak yanıma gelmiş diğer eliyle şarkının sözlerine göre ileri geri savuruyor arada eliyle dizini dövüyordu.

Şarkının sonlarına gelerek şarkıyı sonlandırdık. Birbirimize yaptığımız minik şovla beraber birbirimizi selamlarken, dikleştiğimde kapı da bizi izleyen annemle göz göze geldim. 'Ay sultanım seni uyandırdık mı?' dedim yanına doğru ilerlediğimde. Zeynep'te benimle annemin yanına geldi. Annemin iki yanında yerlerimizi aldık. 'Yok kızım ben uyandım. Böyle de güzel dans figürleri görünce izlemeden edemedim.'

Ben biliyordum bizim ikimizin de sesini de dans şovlarını da sevmezdi annem. Sesiniz kargadan beter derdi her seferinde ama bu sefer yapmamıştı, benim eğlendiğimi görüyordu çünkü.

Anne bu seni kandırmak değil yanlış anlama beni, sadece iyileşmek için bir yol.

'O zaman biz bunu geliştirip sunacağız sana sultanım. ' demiştim anneme gülerek, yanağından öpmeyi de ihmal etmemiştik.

'Ah hiç zahmet etmeyin kızlar. Bu bana yetti. ' dedi annem aramızdan kaçarken. Zeynep ile gülümserken 'Sen yok musun sen!' dedik gözlerimi kısarak üstüne doğru giderken. 'Gelmeyin be üstüme aaa' dedi annem mutfakta masanın diğer tarafına geçerken. 'Hasibe Sultan maalesef ikiye birsin, yakalanacaksın. Teslim ol. ' dedi Zeynep yavaş yavaş anneme yaklaşırken.

Tam anneme yaklaşmış, gıdıklamaya başlayacaktık ki gülümsediği sesinden belli olan fakat otorite kurmaya çalışan bir ses doldu mutfağa. 'Karımı çabuk serbest bırakın bakayım. ' Tabii ki sesin sahibi babamdı. Dudaklarında ki gülümseme varlığını belli etse de sesinde ciddiyet vardı. Oyunumuza katılmayı o da tercih etmişti demek ki.

Annemi rehin almış gibi yaptık 'Siz hanım efendinin yerine geçecekseniz tabii ki bırakırız. ' dedim babam gibi ciddi bir sesle. Zeynep'in ağzından kaçan kıkırtısı kulağıma ulaştığında ona hızlı bir şekilde baktım, mesajı almış olmalı ki 'Evet bayım, yerini alabilirsiniz' dedi, benim gibi Zeynep'te.

Babam annemden daha çok gıdıklanıyordu o yüzden bunu kabul etmeyeceğini hepimiz biliyorduk. 'Ah yook, ben tanımıyorum zaten hanım efendiyi' dedi babam. Annem şok olmuş şekilde ağzı aralıklı, kaşları havada babama bakakalmışken Zeynep ve ben yerlere yatarcasına gülmeye başladık.

içimde ki yangın da kafayı yemişti bence.

Kahkaha attığımdan dolayı kesik kesik konuşmaya çalıştım. 'Nasıl tanımıyorsun yaa, karım dedin ya' dedim, babam eliyle boş ver dercesine hava da sallarken 'Kadını kurtarmak için yaptım.'

'Ali efendi bunu yazdım bir kenara' dedi, yakınında ki sandalyeye otururken. Babamın yanına giderek yanağını öptüm. 'Hadi kahvaltı hazırladık size oturun da yiyelim soğumadan daha fazla.' dedim. Hepimiz yerlerimizi almış sofraya oturduk, Zeynep'te çaylarımızı bardaklara doldurmuş ve yemek yemeye başladık.

Çayımdan son yudum alırken Zeynep annemin bardağını tazeliyordu. 'Sende ister misin Seher?' dedi Zeynep. Kafamı reddettiğimi anlaması için iki yana sallarken ağzımda ki lokmayı da yutmamla beraber geceden beri hazırlandığım konuşmayı yapmak için sandalyede dikleştim.

'Anne, baba size bir şeyden bahsetmem..' diyordum ki cümlemi düzeltme ihtiyacı hissettim. '..size bir kararımı söylemek istiyorum. Bu kararım yaşadıklarımdan önce karar vermiş, teklifi kabul etmiştim sadece sessizliğimi sağlıyordum. ' dedim. Onun adını ağzıma almam, kızımla aynı cümlede geçirmem gerekiyordu. Boğazımda bir yumru oluştu.

Annem önünde ki çay bardağını diğer tarafa iterken kollarını masaya dayamış beni dinliyordu. 'Kızım, ne kararı söyle artık!' dedi babam, sandalyesini bana doğru çevirip otururken. Zeynep'e yardım et diye bağıran gözlerimle bakarken o elimden tutmuş ve dudaklarını oynatarak başarabilirsin demişti.

'Kızımın cinsiyetini öğrendiğim gün Araz daha üstünde ki kişilerin terfi teklifi olduğunu söylemişti. ' dedim, devamını getiremeden annemle babamın yüzünde gülümseme yerini almıştı. 'Ne güzel evladım, çok iyi. Kabul ettin değil mi?' dedi, anneme tebessüm ederek 'Kabul ettim annem, ettim ama terfi burada değil. ' dedim. Zeynep'e dönerek tuttuğumu elimle elini sıkarak 'İzmir de anne. İzmir'e taşınacağım. ' dedim.

Annemle babam bir an bakışmışlardı ve o an aralarında sessiz bir konuşma geçtiğini anladım. Annemle babam bana, kararlarıma her zaman saygı duymuş ve desteklemişlerdi başka zaman olsa bu kadar gerilmezdim ama şimdi ki durumumdan dolayı beni bırakmak istemiyorlardı o yüzden gitmemi istemezler, tartışma yaşarız diye çekiniyordum.

Anne, baba lütfen

İlk sözü babam aldı. 'Biz sana gitme diyemeyiz kızım bu saatten sonra. Bundan önce ki hiç bir kararına karşı gelmedim bu kararına da saygı duyup yardım etmekten başka bir şey yapamam. O gün ki konuşmamızda söylediklerimin hala arkasındayım.' dedi. Aklıma Jale ile ilgili gerçekleri öğrendikten sora babamla olan konuşmam geldi.

***

 

 

 

 

Yatakta uzanıp salak yerine koyulmanın verdiği huzursuzlukla radyoda çalan şarkıyla beraber sessizce ağlarken, odanın kapısı yavaşça aralandı. Kimin geldiğini anlamam ise klasik hareketi olan kapıyı iki kez tıklamasıyla görmeden anlamamı sağladı.

 

 

 

 

Babam gelmişti.

 

 

 

 

Yüzümde ki yaşları silerek yerimde doğruldum. Yatakta arkamı yaslayarak bacaklarımla bağdaç kurarak oturdum 'Gel baba'

 

 

 

 

Gel demezsem asla girmeyeceğini biliyordum.

 

 

 

 

Yatağın ucuna oturan babam benimle hala göz teması kurmaktan kaçıyordu. Bir süre ilk onun konuşmasını bekledim. İlk harekete geçmemi sağlayan şey ise babamın burnunu çekip eline düşen göz yaşıydı.

 

 

 

 

Yatakta kayarak babamın yanına gittim. Eline düşen yaşı silip, başımı omzuna yasladım. İçimde ki o ses 'senin yüzünden ağlıyor' diye tekrarlıyordu. Ve bu sefer o sesin haklı olması canımı çok yaktı.

 

 

 

 

Çatlayan sesimle 'Ağlama baba, lütfen. ' dedim. Babam erkek ağlamaz diyenlerden değildi ama beni üzmek istemezdi. Adam dediğin sevdiklerini üzmez diyenlerdendi. Omuzlarını dikleştirerek ilk dediği şey kalbime iğne batırdı.

 

 

 

 

'Özür dilerim kızım.'

 

 

 

 

Başımı omzundan kaldırmıştım, gözlerine bakmak istiyordum ama babam aksine daha çok saklıyordu gözlerini benden. 'Baba fark etmiyor muyum sanıyorsun? Hastaneden eve geldik geleli göz teması kurmuyorsun benimle. ' dedim, sesim yorgundu. Elim omzundaydı. Diğer elimi kalbimin üstüne bastırarak 'Kalbim çok acıyor baba. Yanımda olmana ihtiyacım var. Güçlü olduğumu söyleyecek, gözleriyle bile ikna edecek babama ihtiyacım var. dedim. Sesim de ağlayacağımın sinyalini vermiştim o yüzden konuşmamın devamını getirmedim.

 

 

 

 

 

Babam gözlerini bir süre kapalı tuttuktan sonra sanırım gözlerinin artık ağlamayacağından emin olduğundan olsa gerek açtı. Ağzını araladığı sırada radyoda yeni bir şarkı çalmaya başladı.

 

 

 

 

Şarkının melodisini ikimiz de çok iyi biliyorduk. Ferhat Göçer'in Kızım şarkısıydı.

 

 

 

 

Ferhat Göçer şarkıya Beni affet kızım diye giriyordu şarkıya. Devamındaki sözler ise babaları tarafından sevilen kızların kalbini çok kırıyordu.

 

 

 

 

Babam o esnada ağlamayacağından emin olduğu gözleri ona ihanet ederken omuzları sarsılarak ağlamaya başladı. Ağlamasını görmemi istemiyordu, bende babamın arkasına geçerek boynundan sıkıca sarıldım. Zor tuttuğum o yaşlar babamın ilk omuz sarsıntısı ile akmaya başladı.

 

 

 

 

Ferhat Göçer şarkıyı söylemeye devam ettiğinde babamın demek istediklerini söylemiş gibiydi. İkimizin de ağlamaktan sesi iyice kısıldı. Sadece hıçkırıklarımız ve kesik nefes alış verişlerimiz duyuluyordu odada.

 

 

 

 

Sen çağır baban hazır

 

 

 

 

Evlendiğin adam seni benim gibi korur mu?

 

 

 

 

Sen böyle mutluyken içimdeki hüzün sorun mu?

 

 

 

 

Başın sıkışırsa bana söz ver lütfen olur mu?

 

 

 

 

Sen çağır baban hazır.

 

 

 

 

Şarkı bitmiş, kanal diğer şarkıya geçmiş hatta yarılamıştı ki babam boynunda ki kollarımı tutarak kollarımın arasından çıkıp aynı hızla belime kollarını dolayıp sımsıkı sarıldı. Sesini duymasam da hala ağladığını omzumun ıslanmasından anlayabiliyordum.

 

 

 

 

'Beni affet kızım. Beni affet, beni affet. . . ' dedi babam tekrar, tekrar ve tekrar. Aralıksız onu affetmemi söylüyordu. Baba, sen beni affet sana iyi adamdır diye getirdiğim kişi çok yanlış birisiymiş.

 

 

 

 

Babam kaç kez daha beni affet dedi bilemiyorum ama tekrarladığı an da kollarından çıkmak için verdiğim mücadeleyi bırakarak ellerimi saçlarına koyup kulağına fısıldar şekilde konuşmaya başladım. 'Affetmem gereken bir durum yok baba. Sen beni affet. Sen beni affet baba, iyi adam dediğim kişinin kötü birisi olmasından dolayı affet beni. ' dedim.

 

 

 

 

Babama sesimi duyurmam için üç kez tekrarladım, dördüncüsünde kendimi duyurduğumda artık o cümleyi tekrarlamayı bıraktı. Konuşmamın hepsini dinledikten sonra ise kollarını belimden ayırdı. Başını yerden kaldırsa da hala göz teması kurmamayı tercih ederek konuşmaya başladı.

 

 

 

 

'Gözlerine bakamam kızım. Çünkü babalar çocuklarını korumalı ama ne seni ne de senin yavrunu koruyamadım.'

 

 

 

 

Konuşmak için ağzımı araladığımda ise elime dokunarak konuşmaya devam edeceğini belirtti. 'Babalar çocuklarını yetiştirirken hiç incinmesin, düşmesin diyerek yetiştirir. Arkadaşlarımdan görüyorum oğlan çocuklarına şunu yapma bunu yapma diyorlar bazıları ise ne yapsa hakkıdır diyorlar ama benim tek evladım da tek kızım da sensin. Bildiğim en iyi şekilde yetiştirmeye çalıştım seni. Seni başkasının korumasına gerek yok dedim her zaman ama bir yandan da sürekli ne olursa olsun beni araman gerektiğini söylüyordum. ''

 

 

 

 

Çok bitkin, yorulmuş görünüyordu. Bu sefer başlamasına izin vermeden konuşmaya başladım. 'Baba, utanması gereken sen değilsin. Babalar evlatlarını korur ama dünya acımasız bir yer ne kadar korunursak korunalım yürekten zarar görmeden edemiyoruz. Baba, ben de kızımı koruyamadım hem de karnımda olup daha hayata bile gelememiş kızımı koruyamadım. ' dedim. Yanaklarımı ıslatan yaşları elimin tersiyle silerek boğazımı temizledikten sonra devam ettim.

 

 

 

 

'Bak koruyamadığım kişi ise babası he. Hayata gelseydi baba diyeceği kişi yüzünden, teyze diyeceği kişi yüzünden hayatta değil benim kızım.'

 

 

 

 

'Ama kızım korumalıydım işte. Kızımın bir derdi olduğunu bilmeliydim. ' dedi, kafamı iki yana salladım. 'Baba ben söylemezsem bilemezsin. Tam olarak da o yüzden bilemedin. Ben halledebilirim sandım. Beni aldattığına dair bir belge ve sonra dava açacaktım. Kızımla beraber hayatıma devam edecektim. '

 

 

 

 

Babam kafasını iki yana sallayarak 'Bana neden bahsetmedin kızım? Sana yardım etmem, yanında durmam diye mi?' dedi. Babamın yanaklarına ellerimi koydum. Ona sıkıca tutunursam bu düşündüklerinin yanlış olduğunu ben söylemeden anlar diye avuç içlerimi sertçe bastırdım yanaklarına. 'Baba, biliyorum sen benim her daim her konuda arkamda durursun ama eşim dediğim insanla aramda ki sorunu halledebiliriz sanmıştım.'

 

 

 

 

Babam başka bir şey diyecekken 'Baba, seni seviyorum yeter ki her anlamda yanımda durun bu beni daha güçlü yapar. Şimdi ise dizlerine yatabilir miyim? Saçlarımı okşarsın.'

 

 

 

 

Yatakta geri çekilen babam dizlerine dokunarak küçüklüğümden beri limanım olan o sonsuz güvene çağırdı. 'Gel bakalım güzel kızım.' dedi. Dizlerine yatarak saçlarımı açtım. Saçlarımı okşamaya başlayan babam 'Bende annen de her zaman senin yanındayız kızım. Seni her zaman destekler, yanında oluruz. Sen yeter ki mutlu ol. İnandığın şeylerin arkasında dur.'

 

 

 

 

Baba, seni seviyorum. Beni güzel yetiştirdiğin, bana sevgi ve saygını sonuna kadar verdiğin için.

***

Bir an tüm o konuşmamız aklıma düşerken gözlerim doldu. Babamın gözlerine baktığım da ise artık gözlerime bakabildiği için şükrederek sandalyeden kalkarak boynuna sarıldım. Yanağından öperek kulağında fısıldadım.

'Seni çok seviyorum süper kahramanım.'

'A-aaa! Ben neyim burada kız. Gel beni de öp.' dedi, bu ses kıskançlık yapan annemin sesiydi. Sesinde ağlamaya yakın olan o çatlak sesin tınısı varken ağlamamak için de espriye vurduğunu belli eden bir şekilde konuşmaya çalışıyordu.

Yüzümü anneme çevirip çenemi babamın omzuna yaslarken annemi yeni görmüş gibi bakışlar attım. 'Sultanım siz de mi buradaydınız?' dedim. Zeynep kahkaha atarken babam 'Kızım bak annen de buradaymış, git de sarıl bari.' dedi, ikimizin de en sevdiği şey anneme sataşmaktı. Güzel sinirleniyordu.

Anneme sarılmak için babamın arkasından dolanırken adımlarımı durduran şey kapının zil sesi oldu. 'Birisini mi bekliyorduk?' dedim herkesin yüzüne tek tek bakarak. 'Hangi münasebetsiz kızımın bana sarılmasını engelledi acaba?' dedi ve kapıyı açmak için masadan kalktı annem.

Annem o ertelediği ağlamayı gün içinde bir köşede sessizce yapacağından emindim. Beni üzen ise engel olamayacak olmamdı.

'Merhaba Hasibe Hanım' dedi bir kadın sesi. Bu sesi tanıyordum, Buray'ın ailesiydi. 'Merhaba Esra Hanım.' dedi. Annemin içeriye davet etmek gibi bir fikri yok gibi duruyordu. Onlara konuşmak istediklerini söylememiştim.

Onlar kadar olmasa da ben konuşmak istiyor muydum? Belki.

'Hasibe Hanım, Seher ile konuşmak istiyoruz eğer...' derken benimle göz göze geldi ve sözünü yarıda bırakarak bana döndü. 'Seher, müsaitsen konuşmak istiyoruz.' dedi, lütfen demeyi ise ihmal etmedi.

Annem ve babam bana bakarken içimde ki o merakla kabul et artık diye bağıran sese karşı çıkamayarak onayladım. 'Müsaitim, içeri geçin lütfen.' diyerek elimle salonu işaret ettim.

Sol kulağıma babamın emin misin fısıltısına diğerlerine çaktırmadan babamı onayladım. 'Çay içer misiniz?' dedim, belki şuan ki konumumuza uygun değildi ama ne kadar ertelersek o kadar iyiydi belki de.

'Hayır kızım, zahmet etme. Biz seni görmek, seninle konuşmak için geldik. ' dedi, işte o an gelmişti. Kabul etmemeli miydim?

'Avukatım haber vermişti evet. Yanlış bildiğim bilgileri düzeltmek istiyormuşsunuz. ' dedim, kafalarıyla onayladılar. 'Biz beraber konuşsak olur mu?' dedi, Esra Hanım. Anne diyemezdim değil mi ona artık? Hem oğulları olan şahıs artık eşim değildi hem de ben istedikleri gelin değildim.

'Tabii ki olur. Mutfağa geçelim isterseniz.'

'Olur, geçelim.'

Mutfak toplu değildi ama şuan konumuz bu da değildi. Esra Hanım ve Mehmet Bey yan yana oturduklarında bende masanın diğer tarafına, karşılarına, geçtim. 'Geçmiş olsun kızım. Biz daha önce gelmek istedik ama ailen uygun olmayacağını söyledi. ' dedi, Mehmet Bey konuşmasına başlarken. Esra Hanım ise eşinin cümlelerini onayladı.

'Teşekkür ederim ama her ne kadar zaman geçmiş olsa da acı geçmiyor maalesef. ' dedim, acımadan cümlelerimin devamını getirdim. 'Beni anlamanızı beklerdim. Anne olarak en azından siz anlamalıydınız Esra Hanım.'

'Seher, biz tüm bunlar olduktan sora her şeyi öğrendik. Sana da Buray'ın sana anlattığı yanlışların doğrularını söylemeye geldik. Biz bunca sene sana kızım dedik sense bizi anne baba dedin, öz ailenden ayırmadın. ' dedi, evet tam olarak dedikleri gibiydi. Öz anne ve babamdan onları ayırmadan bir ilişki kurmuştum onlarla.

Sessizce konuşmalarını dinlemeye devam ettim. Esra Hanım olduğu yerde huzursuzca kıpırdanıp ellerini dizlerine koydu. 'Seher, biz iyi yetiştiremediğimiz için özür dileriz senden. Bize seni tanıttığı andan itibaren seni çok sevdik. Bu Buray'ın sana söylediği ilk yalanmış. Buray bize sevdiğim bir kadını tanıştıracağım dediğinde çok sevinmiştik. Seninle tanıştığımız da ise sana bayılmıştık. Buray'ı adam edecek bir kız demiştik ikimiz kendi içimizde.' dedi Esra Hanım. Buray'ın dediklerinin tam tersini söylüyorlardı. Ama neden? Neden Buray böyle bir yalan ile kandırmıştı hepimizi?

'Ama Buray..' dedim soru sormak niyetinde değildim sadece şaşkındım. 'Buray'a biz mirastan men ederiz tehdidini seninle tanışmadan önce katıldığı saçma sapan partileri, arkadaş ortamını bırakması için demiştik ama o bu tehdidi evlenmezsem men edecekler diye çevirmiş. Bu büyük bir yalan. O zaman ona da söylemiştim, tutuklandığında da söyledim. Adam olsaydı ama evlenmeseydi de o miras ona ait olurdu. ' dedi Mehmet Bey.

Şaşkınlık içinde onları dinlerken asla tepki veremiyordum. Buray'ın yalanlarıyla ilgili bütün doğruları anlatıyorlardı. Beni en çok yaralayan durum ise Jale'nin tüm bu yalanlara kanmasıydı. Her anımızda, her günümüzde yanımızdaydı sonuçta. Buray'ın anne ve babasıyla olan iletişimimi, birbirimize olan sevgimizi görüyor biliyordu nasıl inanmıştı? O kadar mı çok sevmişti onu?

Bana olan sevgisinden daha mı çoktu Buray'a sevgisi?

Konuşmanın sonuna geldiğimizi 'Bize inanıyorsun değil mi? Buray ile tutuklandığı zaman görüştük ve evlatlıktan reddettik kendisini. Biz senin yanındayız sakın unutma.' dediklerinde anladım. Oturduğum sandalyeden kalktım. İlk başta sendelesem de kendimi hemen toparlayarak önce mutfaktan ardından evden kendimi attım.

Nefes almaya ihtiyacım vardı. Bu kadar yalanın içinde doğrunun bambaşka olması beni boğuyordu. En yakın arkadaşımın tüm bunlara inanması bir yana Buray'ın ailesine bunları yakıştırması bir yanaydı. Ben ise dinlemeden yargılamıştım ama bu sefer kendimde hata arayamayacak kadar yorgundum.

Montumu giyerken bina kapısını açmış, dışarı adımladığımda arkamdan koşan ayak seslerini duydum. Sesi ise birkaç saniye sonra duyuldu. Peşimden gelen Zeynep'ti.

'Bekle Seher. Nereye?' dedi. Arkamı hiç dönmeden konuştum. 'Sessiz bir yere. Gelme sen, dön eve.' dedim. Arkamda ki hızlı adım seslerini duyuyordum, bana yetişmeye çalışıyordu. 'Tamam sessizlikse sessizlik hiç konuşmam ama seninle geleyim. Sadece yanında seninle yürüyeceğim.' dedi. Onaylamadan edemedim. Tek olmak istemedim.

***

Sahile geleli ne kadar oldu bilmiyorum ama uzun süre koşabildiğim en hızlı şekilde koştum. Nefesim kesilsin, başımda ki düşünceler seslerini kessin diye hiç durmadan koştum ama ne zaman nefes almak için dursam o susmayan seslerin dedikleri net duyuluyordu.

O sesleri koşarak yok edemeyeceğimi fark edince aniden koşmayı bıraktım. Kafamın içindeki o sesleri tek seferde dışarı atmak için içimden çığlık atmak geldi. Boğazım acıyıncaya dek çığlık attım. Etraftaki insanlar önce sesin geldiği yöne gelmiş beni görünce bir an adımları yavaşlarken Zeynep'in onlara bir şey olmadığını izah etmesiyle yollarına devam ediyorlardı.

İçimde ki ses canlandı 'Ben, kızım bunları hak edecek ne yaptık?' dedim önce sonra ise art arta konuşmaya başladım. Bazen denize dönerek söylüyor bazen Zeynep'e dönerek konuşuyordum ama asla sorduğum sorulara cevap aramıyordum sadece sesli duymak istiyordum sorularımı.

Çünkü cevaplarını içten içe biliyordum.

'En yakın arkadaşım nasıl oldu da beni değil de onu seçti?

'En yakın arkadaşım nasıl oldu da yeğenim diyerek hediyeler aldığı bebeğin zarar görmesi uğruna yardım etti ona?'

'Eşim olacak kişi nasıl oldu da herkesi kandırmayı başardı?'

'Kızımı benden almaya nasıl cüret etti?'

'Ah, Zeynep bana en çok koyan Jale'nin ona kanıp bana ihanet etmesi!'

Ben kendi kendime sorular sorarken Zeynep hiç sesini çıkarmazken elleri ceplerine öylece durup beni bekledi. İçimdekileri dışarıya vurup rahatlamamı istemiş olmalı.

Rahatlamış mıydım? Kısmen.

'Huh, iyi geldi. ' dedim ellerimi saçlarıma geçirip denize doğru yüzümü döndüğümde. Zeynep yanıma gelerek aynı benim gibi denize doğru bakıyordu, tek farkı elleri saçlarında değil montunun cebindeydi.

'Ne zaman istersen eve dönebiliriz.' dedi. Zeynep ile olan iletişimimiz de bunun anlamı ben buradayım istediğinde anlatabilirsin demekti. Kafamla dediğini onaylayarak tekrar denize bakmaya koyuldum. Bir süre daha orada durduk.

Bir buçuk saat daha sahilde biraz yürüyüp biraz durarak zaman geçirdik ve şimdi tekrar evin içine adımlıyorduk.

'Kızım konuşalım mı?' dedi annem lavaboda elimi yüzümü yıkayıp odama doğru ilerlerken. Geldiğimizden beri ellerini ovuşturuyor, konuşmak istiyordu ama babam engelliyordu. Muhtemelen artık tutamadığı noktadaydı. 'Anne, sadece uyumak istiyorum. Akşam yemeğine de kaldırma lütfen beni. Uyanırsam yerim. Yarın işe gideceğim.' dedim, annem bir adım daha bana yaklaşıp elinin içiyle yanaklarımı tutup saçımdan öptükten yaşlı gözleriyle gözlerime baktı. 'Kızım aç acına yatma en azıdan bir iki lokma ye.'

Annem, halim yok anla beni.

'Anne acıkırsam kalkarım zaten. Lütfen hadi uyuyayım. ' dedim ve annemin yanağından öperek yatağıma ilerleyerek kendimi yastık ve yorgan ikilisiyle buluşturmuştum.

***

Yirmi dakika önce randevuma gelmiş ve doktorla sohbet etmeye başlamıştık. Haberlerden dolayı benimle ilgili bilgisinin olduğunu ilk an bakışlarından anlamıştım.

beni tanıyordu.

Saatime baktığımda seansın bitmesine dakikalar kaldığını o an fark ettim. Geldiğim andan beri nasıl hissediyorsun faslından hemen sonra o gün neler yaşadığımı, nasıl Zeynep ile iletişim kurduğumu şimdi nasıl ilk öğrendiğim de nasıl hissediyordum bunları konuşuyorduk.

'Seni en çok kıran şey neydi peki bunca ihanet, yalan arasında?' dedi doktor hanım. Bu sorunun cevabını dün gece cevaplamış olmanın rahatlığıyla derin bir nefes verdim. 'Dün sahile gittiğim de haykırırken bu sorunun cevabını söylemiştim kendime. Beni en çok yaralayan bir adamın bana ihanet etmesi değildi çocukluğumu geçirdiğim, onunla büyüdüğüm yani hayatım olan birisinin bana ihanet etmesi beni salak yerine koymasıydı beni üzen. ' dedim. Bir an duraksamış ve tekrar konuşmaya başlamıştım. 'Ben zaten Buray'ın bana ihanet ettiği gerçeğiyle çok önce sayılabilecek bir zaman önce yüzleşmiştim hatta kendimce kanıt bile elde etmiştim. Benim canımı yakan tabii ki kızımı kaybetmem ama onun yanında arkadaş ihaneti.'

Kızım, senin acın bambaşka ama sana teyzeciğim diye seslenen seslerden bir tanesi bize çok büyük kazık attı. Onun acısı da çok fena koydu.

'Seher bu yaşadıkların hiç kolay şeyler değil ve bu durum içinde bile düşünebiliyor, kendini ölçüp biçebiliyorsun bu harika bir şey. Zeynep Hanım bana yakın zaman da buradan gideceğinizi söyledi. Ben sizin için İzmir de tanıdığım, ismini duyduğum iyi psikiyatristlerin ismini yazdım bu kağıda.' dedi, kare beyaz bir kağıdı bana uzatarak. Ardından başka ama daha küçük bir kağıt uzatarak 'Bu da benim size bir daha ki doktorunuzla konuşana dek günde bir defa kullanmanız için vermiş olduğum ilaç. İzmir'e gider gitmez lütfen bir doktor belirleyin ve doktorunuza düzenli gidin. ' dedi. Teşekkür ederek odasından çıktım.

Zeynep'i görmek için odasında gittim. Sekreterinden danışanının olduğunu öğrenerek çıkış kapısına ilerlerken Zeynep'e mesaj atmak ile yetindim. Hastaneden çıkmadan önce yanda ki boy aynasında üstümü kontrol etmeyi de ihmal etmedim.

Bugün evden çıkarken uzun kollu siyah bir kazakla yine siyah renkte kısa pileli bir etek giymeyi tercih etmiştim. Ayağıma siyah çizmelerim ve siyah renkte ki kol çantamla da kombin yapmıştım.

Kıyafetim ve saçlarımdan emin olduğumda ofise gitmek için arabama bindim. Radyoda Gribin grubunun Vazgeçtim Ben Bugün şarkısı ile yola başlarken Tarkan'ın Yolla şarkısıyla ofisin önüne gelerek bu yolcuğu bitirdim.

'Herkese tekrardan selamlar, iyi çalışmalar. ' dedim ve yanından geçtiğim arkadaşların omuzlarına dokunarak yanlarından geçip odama geldim. Odam da Eylem Hanım ve Araz vardı. 'Günaydın' diyerek odaya girdim. İkisi de günaydın diyerek selam verdi. Yerime oturduğum da 'Siz hayırdır sabah sabah?' dedim. 'Senin iki ay önce teslim ettiğin projenin sahipleri senden yeni bir proje istiyor. ' dedi Araz, yüzüme bıkkın bir halde bakarken. Omuzlarımı havaya kaldırım ellerimi öne doğru kaldırmış şaşkın bir vaziyette 'Tamam da ben haftaya...' demiş ve daha bu kararımı burada ki kimse ile paylaşmadığımı hatırlayarak alt dudağımı dişlerimin arasına kıstırdım. Araz'a baktım, sözümün devamını getirmeden o anlasın diye.

Kafasını sallayarak kafasıyla Eylem'i işaret etti. 'Biliyor. Kadın ve eşiyle konuşurken duydu beni bende anlattım.' dedi, Eylem'e dönerek tatlı bir tebessüm ettim. Eylem ağzına fermuar çekerek gözlerini elleriyle kapattı 'Ben duymadım bilmiyordum Seher Hanım. ' dedi. Ben de gülümseyerek teşekkür ederek Araz'a döndüm. 'İşte ben gideceğim en geç bir buçuk haftaya nasıl olacak o? Eylem yapsın programı boşsa ya da ekipte iyi iç mimarlarımız var.' dedim. Araz kafasını onaylayarak sallarken Eylem'e bakarak beni işaret parmağıyla gösterdi. Kafasını yana eğerek konuşmaya başladı. 'Bende böyle söylemedim mi Eylem müşterimize?'

'Tüm bunlara rağmen mi ısrar etti?' dedim, büyük bir hayret içerisinde. Dirseklerimi masaya yaslarken ellerimi de yumruk yaparak çenemin altına koydum. 'İşte asıl bomba da burada kopuyor. Ben İzmir'e gidecek falan deyine kadın buna çok sevindi. İstedikleri ev İzmirdeymiş ve sen burada olduğun için orayı kabul etmemenden korkuyorlarmış. Bu etmenden ortadan kalktığı için kesin istiyorlar.'

Ayağa kalkarak bir, iki kez ileri geri gittim müşterimin de bu durumda haklı olduğunu ve kabul etmemem için başka sakınca göremediğim için 'Tamam Araz kabul edeyim. Kadın da haklı İstanbul da olma etmenim de ortadan kalktığına göre kabul edebilirim.' dedim, tam cümlemin bittiğine emin olacaktım ki aklıma gelen ayrıntıyla duraksadım. 'Ama İzmir'e mahkemeden yani Çarşambadan önce gidemem haberin olsun.'

'Tamam, sen o zaman ara ve konuş bana haber verirsin son durumu. ' dedi ve Araz odadan ayrılırken Eylem proje ile ilgili küçük bile olsa detayları verdi. Ben ise kadının numarasını tuşladım. 'Merhaba Şevval Hanım, Nasılsınız?' diyerek başlayan konuşma tam otuz iki dakika sürdü.

'İş senin mi şimdi?' dedi Eylem karşı masadan, kafamı sallayarak onaylarken kendimi göstererek 'Benden kaçar mı be' dedim, ikimiz de kahkaha attık. 'Yarın gelecekler konuşacağız önden.' dedim, proje hakkında konuşurken telefonum çalmaya başladı. Kim arıyor diye baktığım da hatırlamam için açtığım hatırlatma çanı olduğunu fark ettim.

Bunu unutkanlığım başıma fena olacaktı bir gün ama ne zaman acaba.

'Ben şu işlerime döneyim. İzmir'den dosya isteyecektim. ' dedim Eylem'e ve Edaya istediğim detayları mesaj atıp internetten önemli müşteriler diye not ettiğim iki kişiyi araştırdım. Çok lüks evler yaptırmışlar İzmir'de ki ofiste. Projelerden bir tanesi ise bir otele aitti. Otel İzmir de çok sevilen ve lüks bir oteldi.

Araz'ın proje ile ilgili son kararı haber vermemi söylediğini hatırlatan Eyleme 'Teşekkür ederim Eylem, gidip söyleyeyim. ' dedim ve sandalyemi geri iterek yerimden kalkmış odayı terk ettim.

Araz'ın sekreterine selam verip Araz'ın odasını gösterdim. O da kafasını sallayarak onay veri. Sessiz antlaşma diye buna denirdi. Kendi kendime gülerek Araz'ı kapısını tıklatıp sesini duyana kadar bekledim. Gel çağrısıyla içeri girdim.

Kapıyı kapatarak koltuklardan birine oturdum 'Şevval Hanım ile görüştüm projeyi bana verecek. Yarın detayları konuşmak için buraya gelecek. Öğlen burada olur herhalde. dedim. Araz iki elini birbirine vurarak 'Tebrik ederim Seher Hanım, sahalara çabuk bir giriş yaptınız. ' dedi gülümseyerek. Ayağa kalkıp bir ayağımı diğerinin arkasına alarak dizlerimi kırıp selam verdim, elimle eteğimin bir tarafını tutmayı da ihmal etmedim.

'Teşekkür ederim Araz Bey. ' dedim. 'O zaman ben odama geçiyorum. ' sözlerini de ekleyerek odanın kapısına ilerlerken 'Seher, Hasan Bey'i ara ve bu projenden haber ver. Bir de Esra da bende itiraz kabul etmiyoruz akşam Zeynep'i de al ve bize yemeğe gel lütfen. ' dedi.

'Hasan Bey'e odama gider gitmez haber vereceğimden şüphen olmasın. Yemek konusunda da itiraz etmiyor ama Zeynep'e de sormam gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Zeynep ile konuşayım haber veririm.' dedim. O da benim dediklerimi onayladıktan sonra odadan ayrılıp Hasan Bey'i arayacağımı unutmamak için hızlıca odaya geçtim.

***

Elimde ki tatlı poşetini Esra'ya uzatarak eliyle işaret ettiği salona doğru Zeynep ile beraber ilerledik. 'Nasılsınız?' dedi, Esra gülen bir yüzle. Onun gülümsemesinden etkilenerek benimde yüzüm de gülümseme oluştu 'İyiyim Esra, sen nasılsın?' dedim, Zeynep'te teşekkür etti. 'Bende teşekkür ederim. Yemekleri soğutmayalım isterseniz. Hemen sofraya oturalım. Sohbete yemekte başlarız' dedi. Hepimiz onaylayarak masaya geçtik.

Masa şahane gözüküyordu. Salonun renklerine uygun renkte bir masa örtüsü seriliydi. Tabak, çatal ve kaşıklar özenle dizildiği belli oluyordu. Ortaya koyduğu servisleri ile renkli tabaklara koymuştu. Hepimiz sandalyelere yerleştikten sonra kaselerimize çorba koydu. İlk kaşığıma aldığım çorbayı afiyetle yedikten sonra 'Eline sağlık Esra çok güzel olmuş. ' dedim.

Hepimiz koyu bir sohbete dalmış, yemek faslını bir hayli uzatmıştık. 'Siz salona geçin ben masayı mutfağa götürüp geliyorum. ' dedi Esra ama hiç birimiz onu dinlemeyerek masayı toplamasında yardım etmiş ve Zeynep ile beraber Esra'nın yemeklerine iltifatlar etmeden duramamıştık.

'Beni daha fazla överek utandırmayın ve hemen salona geçip çaylarınızı getirmemi bekleyin. ' dedi, kaşlarını yalandan çatmış elini de çocuğunu azarlayan anne gibi işaret parmağını sallıyordu. Hepimiz bu haline kıkırdayarak salona geçtik.

'Hasan Bey ile görüştün mü Seher, yeni projenle ilgili?' dedi Araz. Ona konuşmamızı haber vereceğimi unuttuğumu sorusuyla hatırladım. 'Kusura bakma sana haber vermeyi unuttum. Ben konuştum ve onayladı her şeyi. Yarın ki toplantıdan sonra tekrar konuşacağız' dedim, projeyi yarın ilk defa görecek ve tabii ki isteklerini aldıktan sonra bu hafta projeye göre dijital çizimler yapacak onlara gösterecektim. Asıl çizimlerim ve kesin kararları ben evi gördükten sonra verecektik.

Esra çay ve tatlılarımızı getirmiş, sohbet ediyorduk 'Sen İzmir'e gideceksin yani?' dedi, Esra. Ağzımdaki tatlıyı yutarken onu onayladım. 'Evet gideceğim, mahkeme Pazartesi günü. O bitsin bir, bir buçuk hafta içerisinde gideceğim. ' dedim.

Esra ile yeni tanışmış, arkadaş olmuş olsak da kanımız birbirine çabuk kaynamıştı ve o da gittiğim için hafif buruktu. 'İstediğiniz zaman gelin. Bende kızları görmek için ayda bir kez olmadı iki ayda bir kez gelirim kesin işlerin yoğunluğuna göre zaten' dedim.

İzmir konusunu Oğuz'un yanımıza gelip Zeynep'in kucağına oturmasıyla dağıldı. 'Oğlum insene ablanın kucağından. ' dedi Araz. Zeynep ise gülümseyerek önemli olmadığını söyledi. 'Bu yakışıklı benim yanıma gelmiş, kucağıma oturmuş bırakmam onu. ' dedi Zeynep ve Oğuz'a sarıldı.

'Bak, Zeynep'te beni sevdi baba. ' dedi tüm dişlerini göstererek gülümseyen Oğuz da kollarını Zeynep'in boynuna sarıp yanağından öptü. 'Tabii ki ya çok seviyorum ben Oğuz'u' dedi Zeynep.

Bir süre daha Zeynep ve Oğuz ilişkisini gülümseyerek izlemiş başka şeylerden bahsetmiştik ve bu güzel geceyi de noktalamamız gerektiğini yine hatırlatan ben oldum 'Esra, Araz her şey için teşekkürler biz kalkalım artık.' dedim Zeynep'in bacağını dürterek. Zeynep'te kucağında ki Oğuz ile ayağa kalkarak Oğuz'a dudağını bükerek baktı 'Biz gidiyormuşuz koca oğlan. Görüşürüz sonra tamam mı?' dedi. Oğuz aniden Zeynep'in boynuna sarılmış. bana da göz ucuyla bakarak 'Zeynep'i götürmesen olmaz mı?' dedi.

Hepimiz Oğuz'a ilk ne desek bilemesek de Esra önce Oğuz'u kucağına almış sonra tatlıya bağlayacak şekil de Oğuz ile konuşmuştu. Şimdi ise eve gidiyorduk.

'Avukatla görüştün mü Mahkemeden önce bir kere daha?' dedi Zeynep arabadan inip binaya girerken. Ondan yana hiç bakmadan 'Önümüzde ki günlerde buluşacağız.' dedim. O da daha bir şey demeden eve girip odalarımıza geçtik.

***

MAHKEME GÜNÜ

Esralardan döndüğümüz günden sonra işlere daha çok yoğunlaşmıştım. Sanki bir an önce bugünün gelmesini istemiş aynı zaman da bugünü düşünmemek için elimden geleni yapmıştım.

Şimdi ise adliye de elinde ki kağıtla isimlerimizin bağırılmasını bekliyordum. Benim yanımda annemler, arkadaşlarım ve avukatım vardı. Onun yanında ise sadece iki yanında da duran jandarma görevlileri ve avukatı vardı.

Onunla göz göze gelmemek için sırtımı ona dönerek duruyordum. 'Davalı Buray Gözüpek, Davacı Seher Gözüpek' dedi Mübaşir. Avukatımla beraber ayağa kalkmış ve o önde biz arkasında mahkeme salonuna girdik. Çok geçmeden hakim geldi ve mahkemeyi başlattı. Nefeslerim mi sıklaşıyordu?

'Davacı Seher Gözüpek, eşinden boşanmak istiyor musun?' dedi. Kafamla onayladım 'Evet Hakım bey. ' dedim. 'Dosyada yazıyor ama mahkeme huzurunda boşanma sebeplerini dinlemek isterim. ' dedi Hakım bey.

Hakım beyin sorusuyla beraber Zeynep'in konuşmaları kulaklarıma tekrar ilişti. Zeynep'in konuşmasından güç alarak anlık olarak düşen omuzlarımı tekrar dikleştir ve yaşadıklarımı anlattım.

'Ben beni sevmeyen, aldatan yetmezmiş gibi kızımı kaybetmeme sebep olan bu adamla evli kalmak istemiyorum Hakim Bey. ' dedim. Hakim Bey benim oturmamı söyledi. Avukatıma dönerek 'Seher Hanımın iddia ettiği aldatmaya dair kanıtınız var mı?' dedi. Avukatım ayağa kalkarak konuşmaya başladı.

'Hakim Bey, Seher Hanım'ın kendisinin çektiği fotoğraflar mevcuttur. Bununla beraber Buray Bey'in Seher Hanım'ı esir aldığı zaman diliminde polis kuvvetlerini araştırmaları sonucu Seher Hanım'ın arkadaşı olan Jale Hanım ile ilişkileri olduğu tespit edilmiştir. Dava dosyamızda kanıt olarak sunduk.'

Buray'a boşanmayı kabul ettiğini sormuş ve Buray'ın da isteksiz sesiyle evet demesi ile 'Karar!' dedi, güçlü ve gür bir sesle. Hepimiz ayağa kalktık. Bacaklarım titriyordu. Gerginlik bir yana az sonra evliliğimin bitecek olmasına duyduğum bir heyecan ve güvendendi. 'Çiftin antlaşmalı boşanma akti gerçekleşmiştir. Çiftin avukatlarının hazırladığı ve iki tarafında kabul ettiği antlaşmalı boşanma protokol maddeleri geçerli olacak şekilde mal varlığının paylaştırılmasına karar verilmiştir. ' dedi ve tokmağını boşanma davamız için kürsüsüne iki kez vurdu.

Boşanmıştım. Artık onunla hiçbir bağım yoktu.

Avukatıma her ne kadar sarılmak istesem de sadece gülümseyerek teşekkür ettim ve tokalaştık. Annemlere dönerek başımı sağ omzuma eğerek usulca gülümsedim. Dudaklarımı oynatarak 'başardım' dedim. Annem, babam ve kızlar ise aynı şekilde karşılık verdiler.

'Başardın'

Aralarında tek fark ise annemle babamın gözünden birer damla süzülüyordu. Babamın göz yaşının sebebi kendine olan kızgınlığıyken anneminki ise mutluluktandı. Kızlar, ah kızlar onlar durabildikleri en dik şekilde durarak bana da güçlüsün sen demeye çalışıyorlardı.

Mahkeme salonundan çıktık ve avukatımın boşanma davası öncesi Buray'ın yaptıkları için görülecek olan ceza davasının mahkemesi vardı. Hepimiz bu sefer adliyenin başka bir köşesinde ki mahkeme salonunun önünde mübaşirin seslemesini bekliyorduk. Boşanmamız için olan sevincimiz henüz kursağımızdaydı. Hakimin Buray'a vereceği karar doğrultusunda sevinecek miyiz yoksa üzülecek miyiz karar verecektik. Başka bir mübaşir on beş dakika sonunda 'Davalı Buray Gözüpek, Davacı Seher Rengin' dedi.

Allah'ım cezasını alsın lütfen.

Yine hepimiz salona girerek yerlerimizi aldık. Hakim yerine oturmuş yeni bir davayı daha başlattı. 'Öncelikle davacı avukatı konuşsun. ' dedi, Nermin Hanım ayaklanarak şikayet sebeplerimizi tekrarlayıp en sonunda bebeğime kaybetmemi de eklemiş cezasını almasını istediğimizi belirterek de oturdu.

'Sanık Buray Gözüpek, davalının anlattıklarını kabul ediyor musun?' dedi, hakim bey Buray'a söz hakkı vererek. 'Evet Hakim Bey kabul ediyorum. Yaptıklarımdan pişmanım.'

Pişman olmak?

Eşini kaçırmış olup, bebeğini kaybetmesine sebep olup sadece pişmanım mı demişti az önce?

Hayır, bu olamazdı! Olmamalıydı!

Her gün duyduğumuz o davalardan birisi olmak istemiyordum.

Pişmanım dediği, kafasını eğip takım elbise giydiği için serbest kalmamalıydı.

'Nermin Hanım, hayır serbest kalamaz. ' dedim, sadece Nermin Hanımın duyacağı şekilde dişlerimin arasından tıslayarak. Oldukça gergin, fazla endişeli ve stresli bir sestonuyla. Nermin Hanım bana eğilerek 'Sakin ol, buna izin vermeyeceğiz elbette.'

Hakim Bey, sanık avukatı olarak adı geçen Buray'ın avukatına söz hakkı verdi 'Hakim Bey, Buray Bey yaptığı eylemlerin hepsinden pişman olup bu pişmanlığını yarım saat önce tek celsede gerçekleşmiş olan boşanma davasın da boşanmayı kabul ederek göstermiştir. Cezasında indirimi talep ediyoruz. ' dedi.

İndirim mi? İndirim he? Sadece kahkaha atasım gelmişti.

Bu kabul edilemez bir talepti. İndirim istediği cezanın içeriği tek ben değildim ki kızı da vardı.

Kızının ölmesine sebep olmuştu ve şimdi buraya gelmiş başını önüne eğerek indirim talep ediyordu.

***

Ve bölüm sonuna hoş geldiniz 💥.

Seher'in soyadı artık Rengin 🎉🎉.

Seher Rengin'in hayatına tekrar hoş geldiniz :)

İnsanlar ama özellikle kadınlar erkeklere nazaran çok küçük bir durumdan veya olaydan dolayı büyük yaftalara, hakaretlere, şiddete ve daha birçok şeye maruz kalabilmekte maalesef. Yine maalesef ki her kadının da şartları eşit olmadığı için maruz kaldığı kötülüklerle savaşı da aynı, birebir olmuyor. Seher bir savaşa girdi. Mücadele etti, fazlaca kırıldı, yıprandı, kayıplar verdi fakat yolunun sonu başarıya, mutluluğa çıktı.

Demek istediğimi Seher yoluyla zaten size aktarmak istiyorum ama bu satırları okuyan özellikle küçük, okul çağında ki hemcins kız kardeşlerim lafım size. Lütfen okumayı, kendinizi geliştirmeyi bırakmayın. İlla ki bir üniversite de kendinizi geliştiremeye bilir, orasını kendinize göre bulmayabilirsiniz fakat lise diplomanızı da elinizden eksik etmeyin. Üniversite yerine bir sürü kurs ile kendinize bir şeyler katabilirsiniz. En önemlisi kendini geliştirmek bir eğitim kurumuyla olacak şey değil bunu sakın aklınızdan çıkartmayın. Günümüz zamanı internet çağı. İnternetten her şeyi araştırıp öğrenebilirsiniz. En önemlisi ise yaşamak bir eğitim zaten.

Çok konuştum fakat söylemeden geçemedim, daha da uzatmadan sizi bölümle baş başa bırakıyorum.

Fikirlerinizi yorumlarda belirtip yıldız verirseniz beni mutlu edersiniz🦋.

Loading...
0%