@matthiolagolge
|
BENDEN BANA
BÖLÜM 16: BAŞARDIM
Kalbimin odacıklarından bir tanesi ihaneti öyle bir hissediyordu ki nefes almamı engelleyen bir ağrıya dönüşüyordu. Bu ihanetin bedeli sadece duygusal değil fiziksel de oluyordu. Kardeşim dediğim kişinin ihanetini nasıl kabullenebilirdim? Ne demekti bu? Nasıl olabiliyordu? İhaneti kabulleneyim hadi derken ardından aklıma kızımı kaybetmeme sebep olmuş olması geliyordu ve kalbimde ki ağrı daha çok artıyor yatakta beni kıvrandırıyordu. Günler önce öğrenmiştim Jale'nin bana ihanet ettiğini. Hem kalben hem fiziken uğradığım bu ihaneti bilerek nasıl yaşayacaktım? Bu ihanete alışmam ne kadar sürecekti? Kızımın acısını kabullenmeye çalışırken bu acıya sahip olmamın etkenlerinden biri oyken üstelik. Günlerdir yatakta öylece yatıyor ve günün çoğunluğunu uyuyarak geçiriyordum çünkü uyanık olduğum anlar çok ağrılı geçiyordu. Yine yatakta olduğum günlerden birindeydim. Gözlerimi açtığımda camdan havanın karardığını, komidinin üstünde duran saatten ise saatin dokuzu daha yeni geçtiğini gördüm. Yorganı biraz daha yukarı çekerek diğer tarafıma döndüm. Düşünüyordum. Hayatımın geldiği bu noktadan sonra nasıl devam edecektim? Kapı açılma sesini duydum kapalı tuttuğum gözlerimin esnada. Kapı sesi tekrar etti, muhtemelen kapandı. Ardından odanın içindeki adım seslerini duydum. Adım seslerinin sahibini merak edip gözlerimi araladığım zaman da yatağın diğer tarafı çöktü ve diğer yastığa bir başkası yattı. Gelen Zeynep'ti. Onun geldiğini görünce tekrar gözlerimi kapatarak öylece durmaya başladım. Üstümde günlerdir çıkarmadığım puantiyeli pijamamın kollarını ellerimin üstüne çekiştirdikten sonra yüzümün altına koydum. Zeynep yanıma yatalı ne kadar zaman oldu bilinmez ama koluma dokunan parmaklar ile gözlerimi araladım. Gözlerimin ilk değdi yer Zeynep'in gözleri oldu. 'Biraz konuşalım, hı?' dedi Zeynep. Sadece baktı konuşmayınca es verip kendi başına konuşmanın da mantıklı olacağı kararına varmış olmalı konuşmaya başladı. 'Başka acılar kalbinde yer almışken bir ihanetle yüzleşmiş olmak seni derinden sarstı biliyorum, görebiliyorum Seher ama sende biliyorsun ki toparlanmalısın. Belki de günlerdir bu yatakta bunu düşünüyor ve bir çözüm, çıkış yolu bulamıyorsun. Benimle konuşursan belki bir yol bulabiliriz arkadaşım. Belki konuşmak iyi gelecektir. ' dedi, tepki vermemi bekleyen umut dolu gözleriyle bana bakarken. Gözlerimi ağır ağır açıp kapatırken yine ses etmedim. O ise tekrar konuşmaya başladı. 'Seher, Jale'nin ihanetini kaldıramıyorsun biliyorum hele ki ihanetinin doğurduğu yıkımları düşününce insan iyice kahroluyor biliyorum. Seni ararken bir gün polisin Arazların evine gelip Jale'yi tutuklaması bizi şok etse de ilk başta amacımız seni bulmaktı ve şokumuzu sonraya ertelemek zorunda kalmıştık. Sen hastanede derin uykudayken ise...' dedi ve derin bir nefes vererek dolan gözlerini benden kaçırıp eliyle gözlerini sildikten sonra tekrar konuşmaya devam etti. Bu sefer direkt gözlerime bakmıyordu. Sırt üstü dönerek gözlerinin tek odağını tavan haline getirdi. 'Bebeğinin kaybı ile dağılmıştık. Özellikle annenle baban. Ali ağabey nasıl koruyamadım diye kendini yıkarken Hasibe abla ağlamaktan helak olmuştu. Biz, biz hepimiz bir taraftayken benim kulağıma gelen sesler beni yoruyordu.' dedi. Kafasını bana çevirerek gözlerime odaklandı. 'Seneler önce senin yerinde ben varken olanlar kulaklarımdaydı hep. Yalan yok hala kulaklarımı tırmalıyor bazen o sesler ama geri itelemeyi öğrendim. Kimse anlamayacak derece.' dedi histerik bir sırıtma ile. Günlerdir sürdürdüğüm sessizliğimi bozmak için ağzımı araladım. ' Ben kalbimde ki odacıklardan hangisi daha ağır yaralı diye dönüp baktığımda hepsi birinci dereceden yanık kokuyor Zeynep.' dedim, kısa bir es verdiğimde ise yüzümü tavana çevirdim. 'Kızımı kaybettim o en büyük yangın ama devamında gelen yangınlar diye adlandırdığım konular ve kişiler ise ilk sıraya koyduğum acıma sebep veren şeyler.' dedim. Zeynep konuşmaya başladı. 'Seher tüm acılar çok üst üste geldi farkındayım, farkındayız. Seni günlerdir zorlamayan annen de babanda kendilerinde bir parça bile olsa suç bulduğu için. Ben ise seni anlıyorum. O içinde ki acıyı gözyaşlarınla akıtmak istiyorsun.' dedi. Gözlerini tavandan hiç ayırmadan onun tarafına olan ellimi tuttuktan sonra devam etti. 'Bu acıları nasıl kucaklayacağın, kucaklayabilecek miyim gibi soruları geliyor aklına kendini sorguluyorsun, kendine ihanetleri yedirmiyorsun. En önemlisi de kızını koruyamadığının düşüncesi seni kahrediyor.' Haklıydı. O kadar çok şey söyledi ve hepsinde tek tek haklıydı. 'Evet, benim karnımdaydı ve ben onu koruyamadım. Bak ben hayattayım ama o değil. ' dedim, çatlayan sesimle. Zeynep benim tarafımda ki omzunun üstüne yatarak gözlerime kararlı ve ikna edici bakışlarını dikti. 'Kızının kaybı senin suçun değil. Sen elinden geldiğince onu korudun ama babası olacak kişi ona ve sana davranması gerektiği gibi davranmadı. Kızını senden ömür boyu kopardı seni hayattan bir süre. Sen kendi gücünle hala hayattasın ve hayatının ellerinden kayıp gitmesine izin vermemelisin.' Gözümden yaşlar istemsizce akmaya başlayınca kafamı yastığa daha çok gömerek elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. 'Gözlerinde ki yaşı silme, ağla. Ağla ki içinde ki yangına su serpilsin biraz. Ağla ki kalbinin sesi olsun onlar. ' dedi, yaşlarımı silen elimi tutup yanağımdan çekerken. Haklısın demek istiyorum ama kızıma sırtımı dönmüş gibi olacağım diye çok korkuyorum. Bu fikrimi Zeynep'e sesli de dile getirdim. 'İçinde ki yangın hiç sönmeyecek ama alışacaksın o yangına da acısına da. Kulağa dışarıdan birisi söyleyince hadi oradan diyor insan ama gerçekten öyle oluyor. Bak bana, hiç der misin bebeğini kaybetti diye? Önce karnında hissettiğin o yumuşak tepkileri yoklamayı bırakacaksın. Şuan da bakamadığın bebeklere ve kıyafetlerine yavaş yavaş gözlerin değmeye başlayacak. Seni bir ben anlarım biliyorsun ve o içimde hala o ateşin yangınları dururken senin de öyle olacak ama hayatına devam etmen için içinde sana el uzatan o güçlü kadının elini tutman gerekiyor. Tutmalısın ki çok sevdiğin işine dönesin, solan gülümsemen canlansın, sana bunları yaşatanlarla bağlarına son ver. Tut o kadının elini Seher. ' İlk olarak sessizliğimi bozmuş konuşmuştum, ikinci olarak yaşlarımı silmeyi bırakmıştım. Üçüncü olup sırada ki neydi? 'Zeynep, o kadın günlerdir odanın bir kenarına çökmüş ağlıyor ve ne benim ne de onun diğerimizi kaldırmaya mecali de gücü de yok. Nasıl başaracağım?' dedim, sağ gözümden yastığa bir yaş daha düşerken. 'Ruhun darmadağınık olacak ama toplamak senin elinde. Yattığın yerde, gözyaşları ile de olacak şey değil. Güçlü yanını ortaya koy. İzmir'e gidecektin unutmadın değil mi? Orada müdür olacaktın, yeni projeler çizecek yeni insanlarla tanışacaktın. Seni üzen ne varsa arkanda bırakacaktın. Şimdi bir eksik bir fazla ne fark eder? Buray ile beraber Jale'yi de maziye gömeriz hep beraber. ' dedi üzgün ama inançlı bir sesle. İzmir'e gidersem buradan da kurtulurdum. Burada ki anılarımla olan yüzleşmelerimden de. Kafamı iki yana olumsuz anlamda sallarken fısıltılı bir sesle konuştum. Ağlamaktan mı yoksa günler sonra ilk defa hem de uzun uzun konuşuyor olmamdan mı kaynaklıydı bilinmez sesim kısıktı ve konuşurken sürekli boğazımı temizlemem gerekiyordu. 'Hayır, unutmadım elbette ama onlar beni ne kadar hatırlıyor bundan emin değilim Zeynep. Oradakilere iki haftaya geleceğim demişken kaç iki hafta geçti üzerinden.' Zeynep'in dediği gibi çok sevdiğim işime dönmeliydim. Peki bunu yapmak için ne kadar hazırdım? Hem de başka şehirde? Zeynep kollarımı sıkı sıkı tutarak kararlı gözleriyle bakarken aynı kararlılıkta ki bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı. 'Onlar da seni unutmadı merak etme. Sen hastanedeyken sürekli arayıp sordular, çiçekler gönderdiler. Sekreterin olduğunu söyleyen Eda Hanım sık sık denebilecek şekilde aradı hakkında bilgi edinebilmek için. Şimdiden bir kitle sahibi olmuşsun bile. ' dedi son cümlelerinde dudakları hafif sırıttı. Çocuksu bir sesle gerçekten mi diye sordum. Zeynep'te yattığı yerden oturur pozisyona geçerken zorlayarak beni de kaldırdı. 'Gerçek tabii ki de. Şimdi arasan ve konuşsan bile ilk soruları neden gelmedin tarzı bir soru değil geçmiş olsun olacağından eminim.' dedi. Gözümde ki yaşlar ara ara akmaya devam etse de silmemek için direnç gösteriyordum aynı zamanda günlerdir olmayan bir şey oldu. Tebessüm ettim. Tebessümümü gören Zeynep beni kollarının arasına alıp sıkıca sarılırken sesli bir nefes verdi. 'Hep gülümse ama daha ışık saçan bir şekilde. ' dedi. Kollarını belimden çekip yataktan kalkarken 'Sen konuştuklarımızı bir düşün. ' dedi ve odadan ayrıldı. *** Zeynep'in konuşmasının ses kaydını almışım da telefondan sürekli onu dinliyormuşum gibi gün içinde zorlandığım, omuzlarımın düştüğü her an o konuşma kulaklarımda yankılanıyordu. Şuan olduğu gibi. Karşı tarafın avukatının isteği ile dik tutmaya çalıştığım omuzlarım hafifçe eğilmişti ki mahkeme salonun arka tarafında ki sevdiklerimin desteğini hissetmemle beraber asıl Zeynep'in varlığı ve konuşmasının verdiği güçle omuzlarımı tekrar dikleştirdim. Zeynep'in konuşması olmasa avukatın isteği ile çoktan yere yığılır kalırdım. Kulağımda dönüp duran Zeynep'in konuşması ile tekrar omuzlarımı dikleştirirken sessizliğimi korumam için avuçlarımla bacaklarımı sıkıyordum. Göz ucuyla annemi, babamı ve kızlara baktım. Kızlar hakime gözlerini dikmiş bakarken kaşları üçünün de çatıktı. Benim gibi avukatın isteğine sinirlenmişler ama seslerini çıkaramıyorlardı. Annem ise gözlerini kapatmış dudakları varla yok arası hareket ediyordu. Muhtemelen içinden dua ediyor, ceza almasını istiyordu. Nermin Hanım diğer avukatın ardından hemen ayağa kalkmış bu isteğin kabul edilmemesi için diller döktü. Sonunda hakim tokmağı kürsüye vurarak karar diye bağırdı. Hepimiz ayağa kalktık. O an geldi. Ya daha çok dibe batacak ya da o dipten çıkacaktım. Bir önce ki mahkeme de başardım demiş, kuru bir tebessümle geçindirmek zorunda kalmıştım çünkü bu mahkeme de verilecek kararı bilmiyordum. Şimdi ise isteğim bu mahkemeden de başardım diyerek çıkabilmekti. 'İki tarafın da dinlenmesi ile beraber sanık avukatının ceza indirim talebi reddedilip davalı Buray Gözüpek'in kişiyi alıkoymak ve zarar vermekten yedi yıl on aya kadar hapis cezasına karar verilmiştir. ' Hakimin mahkeme bitmiştir demesi ile tokmağının sesinin tekrar duyulmasıyla beraber dik tuttuğum omuzlarım daha dikleşmiş, bacaklarımı sıktığım ellerim gevşedi. Bu sefer gerçekten başarmıştım. Hem boşanmış hem de özgürlüğü kısıtlanmıştı. Şimdi derin nefesller alabilir. Kızımın mezarına gitmeye yüz bulabilirdim. Derdim ki özür dilerim koruyamadım ama cezasız kalmasına da göz yummadım. Bana verdiği acıyı telafi etmez aldığı ceza ama en azından içimin soğumasına vesile olurdu. Nermin Hanım ile bir kez daha el sıkıştık. Dudaklarımdaki gülümsemeye inat gözlerimdeki mutluluğa inat gözlerim de yaş birikip, doldu. Gözlerimdeki yaşlar, dudaklarımda ki gülümsemeyle beraber Nermin Hanım'a teşekkür ettim. Annemlere dönerek tekrardan başardım dercesine bakara kocaman gülümsedim. Annem öpücük atarken babam başını eğmiş tebessüm ediyordu. Biliyordum avukatın talebi üzerine haberlerde duyduğumuz o davalarda ki gibi indirim kabul olacak belki de serbest bırakılacak diye korkmuştu, benim gibi ama hakim bırakmayınca sevinç dolmuştu içine. Kızlar... Ah kızlar, hepsi benim gibi dimdik durarak biz demiştik edalarıyla bakarak gülümsüyorlardı ve başardın diye fısıldamayı da asla ihmal etmemişlerdi. Mahkeme salonundan izleyiciler önce çıkmış sonra biz arkalarından çıkıyorduk. O, en son çıkacaktı. Onunla göz göze bile gelmemek için kafamı hiç yerden kaldırmadan mahkeme salonundan çıktım. Kapının az ilerisinde hepsi beni bekliyordu hepsinin gözlerine kadar ulaşan bir gülümseme, mutluluk vardı. Hepsi aynı anda üstüme doğru gelmeye ve boşanma mahkemesinden sonra dediğimiz gibi hep bir ağızdan başardın dediler. Bu çok güzel bir histi. Başardın, başardım. Hepsine sarılırken gözyaşlarımın zaferden bile olsa akmamasını isterken sevdiklerime sarılırken mani olamayarak başardım diye kahkaha atarken yanaklarıma birkaç damla düştü. Ne garipti değil mi hayat? Başardım diye sevindiğimiz, kahkahalar attığımız yer bir mezuniyet balosu da olabiliyor gün geliyor o yer adliye binasında bir mahkeme salonunun önünü alıyor. Gün geliyor nikah memurunun sizi eş ilan ediyorum cümlesi sizi havalara uçururken başka bir gün geliyor ve sizi mutlu eden şey adliye mahkemesinde hakimin evlilik akdinin sonlanmasına karar verilmiştir diyerek vurulan tokmağın sesi oluyor. En kötüsü o adamın sizi aldatıp sonra da bu senin kurmacanmış gibi davranıp çocuğunuzu kaybetmenize sebep olmasıydı. ama tüm bunlar rağmen başarmıştım. Ben ondan boşanmıştım. Şimdi sırada toparlamam gereken uzun bir yol vardı. *** Adliyeden hepimiz Nermin Hanım'a tek tek teşekkür ederek kızların koluna girip adliye binasından çıktım. Kızlar mahkeme için sadece işlerinden izin alabildikleri için hepsi iş geçerken ben de iznimi hiçe sayarak ofise geldim. Annem her ne kadar bugün gitmememi söylese de boşanmış olmam çalışmama engel olmamalıydı. Hem de burada son günlerimken. 'Sen bugün izinli değil miydin? Neden buradasın?' dedi kaşlarını havaya kaldırarak konuşan Araz. Bende onu taklit ederek kaşlarımı havaya kaldırdım. 'Evet izinliydim ama işimi hallettim ve geldim. ' dedim. Araz saçmalık dercesine kafasını iki yana sallayarak ve yanaklarını hava ile doldurdu. 'Nasıl geçti peki? Bitti mi her şey?' dedi Araz tedirgin bir sesle. Boşandığım ve hapis cezası aldığı aklıma tekrar düşünce yüzüme bir tebessüm yayıldı. 'Evet, bitti. İkisini de ben kazandım. Onu hapse göndermenin yanında artık bekar bir kadınım. ' dedim. Araz da en az benim kadar gülümseyerek tebrik ederek kollarını belime sardı. 'İşe gelmeyebilirdin bugün, kutlama yapardın' dedi, öneri de bulunmak isteyerek. 'Kutlama yapmam için izinde olan arkadaşlarımın olması gerek, hepsi de işlerinde o yüzden başka zamana. Hem bende bir kaç güne gideceğim sizlerle olayım burayı toparlayayım.' 'O zaman hem senin terfi için hem de kazandığın davalar için ortak bir parti düzenleyelim. Zeynep ile konuşurum ben olur mu?' dedi, Araz. Soruyor gibi yapıyordu ama bu bir emrivakiydi ve benim kabul etmemem için bir sebep yoktu. 'Tamam olur. Esra'yı da al gel, göreyim onu da.' dedim ve odama geçmek için adımlayacaktım ki aklıma gelen soru ile geri dönerek kimsenin duymadığından emin olduktan sonra aklımda ki soruyu sesli dile getirdim. 'Kimseye söylemedik benim gideceğimi. Ne zaman söyleyeceğiz?' dedim, kısa bir es verdikten sonra alaylı bir ifade ile devam ettim 'Kutlamada öğrenmeyecekler herhalde. ' dedim, Araz da istemsizce etrafa baktıktan sonra derin bir nefes almış, yanaklarını hava ile doldurdu. Yanaklarına doldurduğu havayı sakince geri verdikten sonra cevapladı. 'Bugün herkesi toplayalım konferans salonuna orada konuşalım bu durumu.' dedi, bu dediği daha mantıklıydı kutlama da öğrenmelerinden. Koluna hafifçe yumruk yaptığım elimi değdirerek odama geçmek için yanından ayrıldım. 'Kolay gelsin, nedir son durum?' dedim odaya girdiğimde. Oda da Eylem Hanım'ın yanında çizim ekibinden birkaç kişi daha vardı. İki gün önce gelen işle ilgili çalışmalara başlamışlardı. 'Hoş geldin, nasıl fikirler çıkar diye kafa patlatıyoruz. ' dedi, kafasını gömdüğü kağıtlardan kaldırırken. Masasının önünde ki bej renkli, sade olan koltuklara oturdum. 'Bende bakayım mı? Belki fikir çıkar.' Masanın üstünde ellerini birleştirip bana doğru eğilen Eylem gözünü kırparak merak ettiği o soruyu sordu. 'Sen bırak çizimi falan öncesinde cevaplaman gereken soru, neden buradasın sen bugün?' dedi. Kaşlarımı yukarı kaldırarak kafamı arkaya atarak histerik bir gülüş sergiledim. 'Geldiğimden beri herkeste bunu soruyor. Gideyim mi ne istiyorsunuz siz?' Gideceğimi bir tek bilen o değilmiş gibi. Yanımızda ki arkadaşlara çıkmalarını, fikir bulunca söylemelerini söyleyerek odadan çıkmalarını sağladıktan sonra kafasını sağ omzuna doğru eğerek konuşmaya başladı 'Gideceksin zaten Seher, gitmeni istemiyorum ama güzel bir fırsat onunda farkındayım o yüzden ses çıkarmıyorum. ' dedi, kafamı önüme eğerek konuşmaya ben başladım. 'Ben de gitmek istemezdim şundan birkaç ay önceye kadar ailemi, arkadaşlarımı burada bırakmak istemezdim ama' dedim ve bir anlık bir sessizlik oluştu Eylem'in devam etmemi ima eden ama demesi ile kendime gelerek devam ettim 'işte aması var. Hem de birçok sebebi var. Tekrar konuşmak istemiyorum tüm bunları ama biliyorum ki gitmem gerek. Bugün de konferans salonun da herkese duyuracağım zaten' dedim. Eylem beni anladığını belirtir şekilde hımlamış, kafasını salladı ve 'Ben iyi olmanı isterim. O yüzden hayatında başarılar. Bugün de buraya gelip gülüyor olmanı davalarda başarı kazanmış olmana yormak istiyorum.' Başarılarımı hatırlayınca omuzlarımı istemsizce daha dikleştirdim. Yüzümde yer alabilecek en yorgun ama güzel gülümsememi sergileyerek onayladım 'Evet, kazandım. İkisini de. ' dedim. Eylem hemen yerinden kalkarak karşımda ki koltuğa oturmuş öne eğilerek ellerimi tutmuş ve tebrik etmişti. 'Tebrik ederim seni. Başardın. Tebrikler.' Başardın. Başardım. 'Evet başardım. ' dedim. Eylem bir şey diyecekken odaya Araz geldi. 'Kızlar bölüyorum ama Seher, konferansta beş dakika sonra. ' dedi ve ofistekilere de duyurmak için odaya geldiği gibi aynı hızda ayrıldı. Araz gittikten sonra Araz'ı onaylamış gibi olsak da Eylem ile ayağa kalktık 'Hadi gidelim. ' dedim. Odadan çıkmak için kapıya doğru döndüğümüz de çantamın içinde ki telefonumun sesi duyuldu. 'Sen çık bende telefonuma bakıp geliyorum. ' dedim, Eylem tamam diyerek yanımdan ayrıldı. Arayan İzmir'deyken konuştuğumuz emlakçıydı. Cevaplayarak kulağıma götürdüm. 'Efendim?' dedim. 'Merhaba Seher Hanım ben İzmir de emlakçı Turgut. ' dedi, hatırladığımı belirtmek için devamını getirmedi ' Hatırladım sizi Turgut Bey. ' dedim. 'Seher Hanım, üç hafta demiştiniz ama ev falan da sormadınız benim de elime bugün sizin tariflerinize uygun bir ev anca geçti. Haber vermek istedim. ' dedi. 'Ben henüz gelmedim. Bu hafta geleceğim bir aksilik olmazsa. Evin fotoğraflarını, fiyatını falan bana ulaştırırsanız sevinirim. Ona göre bir karar veririm. Ben gelene kadar satılmamış olursa da evi gezmek isterim' dedim, Turgut Bey beni onaylayarak hemen ileteceğini söyledi ve telefonu kapattı. Turgut Bey'in bilgileri atmasını beklemeden konferans salonuna geçtim. Burada halletmem gereken şeyler henüz bitmemişti. 'Arkadaşlar sizi burada toplamamın sebebi Seher Hanım ki o da geldi zaten. ' dedi Araz ben konferans salonuna girdiğim sırada beni gösterergirdiği sahnede ki yerimi alarak konuşmayı ben devraldım. 'Buradan sonra konuşmayı benim yapmam gerekiyor galiba. Arkadaşlar uzun süredir beraber çalışıyoruz ve benim aylar önce aldığım bir karar vardı. Sizinle daha önce paylaşmak isterdim ama başıma gelen olaylar silsilesinden dolayı fırsat olmadı. Kararı almama etken de başıma gelen olaylar zaten diyebiliriz. ' dedim, konuşmanın başında. Ellerim önümde birbiriyle dans ederken başım öndeydi. Kararımı ve sebeplerini anlatırken ise başımı dimdik tuttum. Başıma gelenler benim suçum değildi. 'Bugün Buray ile iki davam vardı biliyorsunuz ki. İkisinden de kazanan ben olarak çıktım. Artık evli değilim, artık o özgür değil. Hapishanede. Size diyeceğim şu ki' dedim ve derin bir nefes aldım. 'Ben gidiyorum arkadaşlar, İzmir'e. Yeni bir iş teklifi aldım ve kariyerim için de yaşadıklarımı unutmam için de çok iyi bir fırsat. ' dedim ve birkaç kişiden gelen soruları, mahkeme için tebrikleri alıp cevaplayarak Araz'ın kutlama yapma düşüncesinden bahsederek hepsini davet ettim ve bu konferansı burada noktaladım. 'Herkese iyi çalışmalar arkadaşlar. ' 'Çok iyi bir konuşmaydı. Hepsi gitmene itiraz etmek istese de biliyorlar ki hakları yok. Yolun açık olsun Seher Rengin. ' dedi Araz elleri cebinde gülümseyerek. Bende ona gülümseyerek teşekkür etmiş ve konferans salonundan çıkmıştım. *** Zeynep'in evindeydim. Onula beraber kaldığım oda da kapıyı kapatarak kapının önüne çöktüm. Bugün başardım dediklerimi, kaybettiklerimi düşündüm. Düşündükçe de ağladım. Sessizce ama çığlıklarla. Sessizce ağladım çünkü annemler duysun, üzülsün istemedim çığlık attım çünkü hepsi içimdeydi bir tek ben duyuyordum. Bütün gün içimde ki o başardın hissiyatına karşı bir siktir çekmek istemiş ama insanların içinde bunu yapamamıştım. Kızımı kaybetmişken, seviyorum dediğim adamın nasıl birisi olduğunu görmüşken ve en yakın arkadaşım dediğim birisinin ihanetiyle yüzleşmişken başarmış oluyor muydum? Başarmıştım evet ruhumda ki dağınıklığı bugün kimseye göstermemiştim. Başarmıştım evet gözlerimden akmak isteyen yaşları bu saate kadar içimde tutmuştum. Başarmıştım evet yolda gelirken gözlerim dolsa da yaşlar akmadan bir çocuğun başını okşamıştım. Başarmıştım evet ama yıkılmamıştım sadece ağlıyordum. Bu gözyaşlarım haftalardır döktüklerimle aynı değildi. Bu yaşların içinde acı, hayal kırıklığının yanında başarının da etkisi vardı. O benden kızımı, arkadaşımı almıştı bende onda özgürlüğünü aldım. Gözümden yaşlar yavaş yavaş akarken gözlerimi kapatarak başarıma gülümsedim. Ben tam gülümserken kapıya iki defa tık diye vurma sesi ardından da vuran kişinin sesi geldi. 'Seher, ben geldim. Girebilir miyim?' dedi. Gelen yine Zeynep'ti. Avucumun içleriyle yaşlarımı silerek kapının önünden kayarak duvara yasladım sırtımı. 'Gelebilirsin Zeynep', kilitli değil. ' dedim. Zeynep araladığı kapıdan usulca odaya girip yanıma oturdu. 'İşe gitmişsin bugün. ' dedi, odada oluşan sessizliği bozarak. 'Evet, mahkemeden sonra ofise geçtim. Oradakilere de söylemem gerekiyordu gideceğimi.' Yine derin bir sessizlik. 'Ne zaman gideceğin kesinleşti mi?' dedi. Yanağımı kaşırken konuştum. 'Kesin bir şey yok ama burada bir iki işim kaldı bitireyim gideceğim.' yine derin bir sessizlik. 'Kalacak yer buldun mu bari orada?' dedi. Yeni hatırlayarak Turgut Beyle olan konuşmamı söyledim. 'Hatta bilgilerini atacaktı evin beraber bakalım. ' dedim ve yatağın üstüne attığım çantamı dizlerimin üstü de yatağa yaklaşarak aldım ve tekrar aynı şekilde duvara yaslandım. Mesajları açıp fotoğraflara beraber bakarken 'Nasıl alacaksın peki? Öyle bir birikmişin yok ki senin? Yoksa var mı?' dedi emin olamadığını belli eden ses tonuyla. Elimi hava da sallayarak konuştum. 'Yok be nereden olacak. Boşanma mahkemesi ile onun arabası da bana kaldı evde. İkisini de satışa çıkartmak istediğimi söyledim bugün Nermin Hanım'a evrakları halletsin çıkartacağım. Ben evi alma derecesine kadar ev satılırsa da yapacak bir şey yok.' derken annem yüksek sesle içeriden yemeğe gelmemizi söylemek için seslendi. *** B İ R G Ü N S O N R A SEHER Zeynep ile yemekten sonra odaya tekrar çekilmiş ve evi nasıl dekore edebileceğimi konuşmuştuk. İkimiz de dava ile ilgili konuşmadık. İkimizin de arasında ki bu garip ama spontane gelişen sohbetler ikimize de iyi geliyordu, biliyordum. Şimdi ise Nermin Hanım ile buluşmak için geldiğim cafedeydim. Nermin Hanım bir haberinin olduğunu söylemişti telefon da 'Nermin Hanım, haberiniz nedir?' dedim. Nermin Hanım çantasından birkaç evrak çıkarırken konuşmaya başlamıştı. 'Öncelikle benden istediğiniz gibi mülklerin tapusunu hallettim satışa da sundum. En yakın zaman da birisinin çıkacağına eminim ama siz öncelikle eve gidip boşaltmanız gerekiyor. ' dedi. Eve gitmek mi? Bunu hiç düşünmemiştim. Nasıl girecektim o eve? Nermin Hanım konuşmaya devam etti 'Bir de benden istediğiniz şey' dedi ve cüMlenin devamını getirirken cümlelerini tartarcasına bir an duraksadı. 'Jale Hanım ile görüşmek istemeniz. Mahkemeden sonra izin alabildim.' dedi, bunu beklemiyordum. Bir haftayı geçmişti bu isteğimin üzerinden izin alamayacak sanmıştım. Yüzleşemeyeceğim sanmıştım. ama yüzleşecektim. Neden diye soracaktım? Kıyafet aldığı yeğenini kaybetmene değdi mi diyecektim. Kendimi toparladıktan sonra Nermin Hanım'ın monolog gibi süren konuşmasına dahil olabildim. 'Teşekkür ederim Nermin Hanım ilgilendiğiniz için. Araba önce satılabilirse sevinirim. Çünkü ev alacağım İzmir'den.' dedim. Nermin Hanım onaylamıştı. 'Bir de Jale..' dedim ama devamını getiremedim boğazımda ki yumru ortaya çıktı. 'Jale ile ne zaman görüşebileceğim?' dedim, duyacaklarımdan bir yandan korksam da bir yandan da duymazsam hayatımın geri kalanında hep merak ettiğim ve kendimi yediğim bir nokta olarak kalacak. 'Üç gün sonra yani Cuma günü saat on bir de görüşebileceksiniz. Yirmi dakika görüşme koparabildim sadece haberiniz olsun. ' dedi, avukatı başımla onaylayıp o kalkana kadar sessizliğe gömüldüm. 'Benden bir isteğiniz yoksa ben kalkıyorum Seher Hanım. ' dedi başımla onaylayıp sessizce teşekkür ederek Nermin Hanım'ın kafeden çıkışını izledim. Burada biraz daha oturacak ve bu üç günü en hızlı şekilde geçirmek için kafasını kuma gömen kuşlar misali kafamı işlere gömecektim. Öylece camdan dışarıyı izlediğim sırada telefonumun sesiyle gözlerimi diktiğim gökyüzünden çantama çevirdim. Arayan Zeynep'ti. 'Alo, ofiste misin?' dedi neşeli sayılabilecek bir ses tonuyla. 'Hayır, kafedeyim avukatla görüştüm. Sen neredesin? Ne bu neşe?' dedim art arda sorduğum sorularla. 'İşten çıktım şimdi. Bir buluşalım ofisine geleyim diyecektim. ' dedi. Saate baktığımda bu saatten sonra daha işe gitmenin bir anlamı olmayacağına karar verdim. 'Konum atayım yanıma gel. Zaten daha işe dönmem bugün. ' dedim. Mutluluğunun sebebini söylemese de buluşmak istemesinin sebebi o olduğunu düşündüğümden ısrar etmeden telefonu kapatıp konum attım. O gelene kadar bir fincan çay daha sipariş verdim. *** ZEYNEP Seher'in attığı konuma gelmiştim. Arabayı park etmiş kafeden içeri giriyordum. Seher'in elini kaldırıp kendini belli etmesi ile yanına hızlı adımlarla yürüdüm. Güzel bir haber getirdiğime inanıyordum. Yerinden kalkmadı, bende ondan böyle bir Şey beklemedim. 'Selam güzellik. Nasılsın?' dedim. Seher yüzüme bakıp mutlu olmama neyin sebep verdiğini çözmeye çalışıyordu. 'Ben iyiyim, iyi sen otur ve anlat bakalım bu yüzünde ki gülümsemenin sebebi neymiş. ' dedi. Senle geliyorum kardeşim dedim içimden. Bunu sesli olarak birazdan dile getirecektim. Garsona sipariş vermek için elimi kaldırdığımda kapının yanında duran garsonlardan birisi gelerek siparişimi aldı. Seher çayını tekrarlatırken bende bir tane çay ve bir tane da minik çikolatalı pastalardan istediğimi üstüne mum konulmasını istediğimi söyledim. Seher'in aklı karışmış şekilde bana bakıyor siparişime anlam yüklemeye çalışıyordu. 'Kimin doğum günü, ne kutlayacaksın?' dedi, çatık kaşları ve merakla bakan gözleriyle beraber. 'Anlatacağım sakin ol. Öncelikle kimsenin doğum günü değil. Kimsenin bir şeyini de kutlamıyoruz. Getirdiğim habere sevineceğini düşünüyorum ve bundan sonrası için kutlama yapacağımıza umuyorum. ' dedim. Kaşları daha derin çatıldı. 'Ne haberi çatlatma da anlat o zaman. ' dedi, meraklandığı için sinirlenmeye başlamıştı. Bu hali de bana her zaman ki gibi komik geliyordu. 'Kızım anlatsana haydi. ' dedi, Seher böyle ısrar ederken siparişlerimiz geldi. Teşekkür etmiş ve tekrar yalnız kaldık. 'Bu pastayı aldım çünkü hayatımızın bugünden sonra ki değişimlerin bize güzel şeyler getirmesini dileyeceğiz. ' dedim. Sandalyesinde masaya biraz daha yaklaşmak için öne kaymış ve masanın üstünden bana eğilerek tek kaşını kaldırarak konuşmaya başladı 'Ama senin güzel haberin bu değil. ' dedi, haklıydı. 'Haklısın bu değil benim güzel haberim. Güzel haberim şu ki' dedim ve bir an durdum. diyeceğim bu şeyi tek sefer de söylemekten başka yol yok gibi duruyordu. Son cümlemi baştan alarak söyledim. 'Seninle beraber İzmir'e geliyorum. ' Sonunda söylemiştim. Havada ki kaşı inmiş, gözleri sonuna kadar açılmış ağzı ise hafif aralandı. Mavi ekran verme lafı tam olarak Seher'in şuan yüzündeydi. 'Seher, oraya tek gitmek istemediğini biliyorum. Burada her şeyini bırakacaksın. Aileni, evini, işini ve tabii ki bizi çocukluğunu. Belki buraya bizi sık sık görmeye gelirsin evet ama biz seni görmeye sık sık gelemeyeceğiz en azından Hale ve Melda'. Onların birer eşleri, çocukları var. Senle ben sapsız üzümüz. Sen giderken ben burada kalamazdım.' Artık kendine gelmesi için koluna dokundum. 'Seher bir şey söyle. Senle gelmeme sevinirsin diye düşünmüştüm. ' dedim. Sevinirdi biliyordum şuan sadece şoktaydı. Benden bunu beklemiyordu. İstanbul da benim için sadece onlar vardı. Ailem zaten yurt dışında yaşıyordu. Beni buraya bağlayan arkadaşlarımdı ve bir tanesi gidiyordu, ruhu dağınık şekilde. Onu bırakamazdım, Seher seni bırakamam ruhun dağınık. 'Sen, nasıl, iş yani. . . ' dedi haberi aldıktan sonra ilk defa. Şaşkınlığından dolayı düzgün iletişim kuramıyordu anlıyordum. Benden böyle bir hamle beklemiyordu. Daha doğrusu kimseden böyle bir şey beklemiyordu çünkü böyle bir isteği, beklentisi yoktu. Kimsenin düzenini bozmasını istemezdi, isteyemezdi ama ben yapmaya istekliydim. 'Şimdi ben doğru mu anladım. Sen burada ki her şeyi bırakıp benimle İzmir'e taşınıyorsun?' dedi, şaşkınlığını sadece sesinden değil yüzünden de çok net görebiliyordum. Pasta tabağını diğer tarafa çekerek ellerini tuttum 'Seher, benim burada ki tek tutunduğum siz ve işimdi. Bu iki seçenekten birisi, sen gidiyorsun. İş desen İzmir'de de bulunur ki buldum. Seni başka nerede bulacağım? Bulamam ki.' Doğruydu söylediklerim. Seher gibi arkadaşı bir daha bulamazdım ama işi her yerde bulunuyordu. 'Zeynep' diyerek bağırıp sandalyesinden kalkarak yanıma gelip sarıldı. 'Sen var ya sen. Hiç konuşmadık bunu, ne bileyim bu aklıma bile gelmemişti. Düzen değiştirmen ne bileyim ama çok sevindim. ' dedi. Cümleleri kesik kesikti. Ben kendim tamamladım anladığım kadarıyla. 'Seher, sevinçleri anıları ve acıları ortak olan bizleriz. Hale ve Melda'nın yeri ayrı ama gerçek olan bir şey var ki senin yerin ayrı. O zaman da beni sen anlamıştın şimdi de ben seni. Sen gidersen beni ayakta tutan her şey gider. Hem sen beni o zaman şimdi ben seni nasıl yalnız bırakırım?' Seher bana daha sıkı sarılırken merak ettiklerini sormaya başladı 'Güzellik bu şekilde mi konuşacağız otur da konuşalım. Bak mumlar bile eridi neredeyse. ' dedim, mumları yeni hatırlamış gibi kahkaha attı ve yerine geçti. Pastayı tekrar ortamıza çektim. 'Bu pasta ikimizin de İzmir'de ki yeni hayatı için . İkimiz de güzel şeyler dileyerek üfleyeceğiz. İkimizin de minik bir kutlaması olacak bu pasta. ' dedim. Seher bu fikrimi gülümseyerek onaylayarak ve gözlerini kapattı. Bende onunla beraber kapatıp dileğimi diledim. Ruhunun dağınıklığını toplayacağı bir şehir olsun. 'Üflüyor muyuz?' dedim tek gözümü açarak. O da tek özünü açıp bakmış ve aynı anda kahkaha attık. 'Hadi üfleyelim o halde. ' dedi, parmaklarımla üç gösterene kadar hazırda beklemiş ve üç olunca aynı anda üfledik. Mumları çıkarıp pastayı yemeye başladık. 'Sen nasıl iş buldun bakayım? Beni kandırmıyorsun değil mi?' dedi, Seher'in bu şüpheci halleri beni hayrete düşürüyordu. Mutlu, üzgün fark etmeksizin her an şüphe duyabilirdi. 'Ya çok ciddiyim. Patronumla görüştüm ve işten ayrılmak istediğimi söyleyince sohbet ettik o da referans mektubu yazdı ve iş yerlerine faksladı. ' dedim. 'Yani anlayacağın o ki benim de bir işim hazır orada. Seninle beraber gidip işe başlayacağım. ' dedim, ağzını açıp içinden çığlık atması bir sesli bir kahkahaya sürükledi. 'Hadi pastayı gömelim, kızlarla bulup söyleriz onlara da. ' dedim. Sorgulaması gereken başka bir şey bulmuş gibi ağzında ki lokmayı yutarken kaşlarını kaldırıp yeni sorusunu yöneltmişti 'Sen bu fikri ne zaman buldun? Hiç bahsetmedin. ' dedi, sorgulama da Sherlock ile mi yarışmak istiyordu nedir bu hala anlam veremiyordum. 'Seni eve getirdikten sonra aklıma geldi. Kesinleşmeden söylemek istemedim. Hadi ye de gidelim kızların yanına. ' dedim telefonumu diğer elime alırken ise 'Hatta mesaj atayım da buraya gelsinler işten çıkıp.' Pastayı yerken mutluydu hissedebiliyordum. Ruhunda ki dağınıklığı çok güzel gizliyordu evet ama bilmediği bir şehre bildiği birisiyle gidiyor olması ona biraz da olsa canlılık getirmişti bunu görebiliyordum. Güzel şeyler olsun İzmir. *** bir sonra ki sayfa da görüşmek üzere İyi okumalaar💥! Bölümle ilgili fikirlerinizi yorumlara bırakırsanız sevinirim✨. Finale sayılı bölümler kaldı, bilginiz olsun arkadaşlarım <3 |
0% |