@matthiolagolge
|
BENDEN BANA BÖLÜM 17: ELVEDA
ÜÇ GÜN SONRA Çok erken geldiğimin farkındaydım ama arabada beklerken, bunu yapıp yapamayacağımı sorgularken akrep yelkovanı kovalamış, dakikalar dakikalara eklenmiş ve iki saat çoktan geçmişti. Görüş saati gelmişti. O kapıdan içeri girmeye cesaretim var mıydı? Onu tekrar görmeye, yüzleşmeye? Eşimi nasıl sevdiğini öğrenmeye, bana, kızıma nasıl ihanet ettiğini öğrenmeye gücüm var mıydı? Ona nasıl soracaktım kızımı kaybetmeme değdi mi diye nasıl diyecektim? Nasıl? Nasıl? Senelerce baktığım o gözlere nasıl bakacaktım? Beraber kahkaha atarken, sohbet eterken duymaktan zevk aldığım o sesi nasıl duymaya tahammül edecektim? Nasıl olacaktı ki bebeğimin haberini sevinçle verdiğim ona 'nasıl yaptın?' nasıl diyebilecektim? Saatime baktım artık zamanı geldi. Telefonumu ve diğer tüm eşyalarımı arabada bırakarak sadece avukatın görüş iznini aldığına dair dilekçeyi elime alarak arabadan indim. Önce kapıda ki görevliye gösterdim, onay alan diğer görevli bana içeriye kadar eşlik etti. Bir yere gelince beni başka görevliye emanet etti ve yanımızdan ayrıldı. Beni emanet ettiği görevli önce Xray cihazından geçmemi istemiş ardından bir oda da üstümü aradı. Ve tüm işlemlerden sonra beni bir sürü masanın ve sandalyenin olduğu bir alana getirip kapıyı ardımızdan kapattı. İşte son bir adım kalmıştı. Bir başka görevli şimdi onun koğuşuna gidecek, ismini seslenecek ve onu alarak buraya getirecekti. Onun ise aklında tek soru olacaktı benimle kim görüşmek istiyor? Onunla görüşebilecek bir ailesi yoktu, sevgilisi desek zaten hapisteydi, arkadaşları onları zaten sırtından bıçaklamıştı. Onu kim görmeye gelirdi? Sırtına bıçağı soktuğu ilk kişi olan, eşiyle sevgili olup kaçırıldığında sessiz kaldığı kadın olduğunu aklının ucundan geçirmezdi. Görüş alanına görevli getirdiğinde kafasını yerden kaldırıp benim gözlerimle kesiştiğinde o gözlerinde tahmin etmediği bariz belli oluyordu. Gözleri sonuna kadar açıldı. Elleri çenesindeyken beni görünce ikisi de boşluğa düşercesine bedeninin iki yanına düşerek sallanmaya başladı. 'S. . . ' adımı söyleyecekti muhtemelen ama söylemedi, tekrar denedi 'Sen, Seher? Beni' dedi, yeni konuşmaya çalışan bir çocuk gibiydi konuşması Kafamı sallayarak alaya aldım bende kekeleyerek konuştum 'B-ben, S-Seher' dedim. Bana öylece baktı, ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Masayı göstererek sert ses tonuyla oturmasını söyledim. 'Benim buraya geleceğimi tahmin etmediğini biliyorum. Neden geldi bu diyorsundur şimdi. Bende kendime sordum hapishane kapısıyla bakıştığım iki saatte. Aklıma gelen tek şey ise yüzleşmek kelimesi oldu. ' dedim, kafam bacaklarıma eğik şekilde konuştum. Konuşurken ellerimin birbirine sıkı sıkıya tutunuşunu izliyordum. 'Neden sorusunu sormadan bu şehirden gitmemelisin Seher dedim kendime. Bana bunu nasıl yapabildin sorusunun cevabını almadan gitmemelisin. En önemli soru ise kızıma bunu nasıl yapabildin sorusunun cevabını almadan nefes bile almamalısın dedim kendime ve öyle girdim o kapıdan. ' dedim kafamı kaldırıp yüzünde dolaşan gözlerimle. Kollarımı iki yana açarak, aynı ses tonuyla ama rahatsız edişi bakışlarımla konuşmaya devam ettim. 'İşte şimdi buradayım, tam karşında. Cevaplarını bekliyorum. Ama merak etme tek tek soracağım. Dışarıda ki hayattan sana güncel bilgiler de vereceğim. ' dedim, kırık bir tebessümle. Kulağımın bir köşesinde şeytan şimdi ona bir tane vursan ya diye kıs kıs gülerken diğer köşesinde Zeynep'in bu sabah telkin edici sözleri kulağımda fısıldıyordu. Zeynep'i dinlemeyi, bir kez daha dinlemeyi tercih ettim. Derin derin nefesler aldım ve onun sesini ikinci defa duydum. 'Seher, ben özür dilesem bu saatten sonra bir şey ifade etmeyecek biliyorum ama özür dilerim. ' dedi, özür diledi ve ben buna kocaman bir kahkaha attım. Sinirden gülüyordum, bunu o da anlamış olmalıydı ki kahkaham dinene kadar göz kapaklarını gözlerinin üstüne sıkıca örttü. 'Özür mü dilersin? Hangisi için Jale?' dedim sinirli ses tonumla. Bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Ona bir zarar veremeyeceğim gibi herhangi bir bağırma durumunda da görevliler sorularıma cevap alamadan bu görüşmeyi sonlandırabilirlerdi. Ben bu konuşma sırasında daha çok nefes alacaktım o kesindi. Gücünüze kuvvet ciğerlerim, bugün tam sırası. 'Benim yaptıklarımın hiçbirinin bir özrü olamaz ama elimden bir şey gelmiyor Seher. ' dedi, kafasını eğerek. Benimle dalga falan geçiyor olmalıydı. Özür dilemek dışında başka bir şeyler söylesindi. Neden yaptığı gibi. 'Dilediğin özür hiçbir şeyi değiştirmez evet mesela yıkılan evliliğimi geri getirmez. Dilediğin özür kaybettiğim dostumu geri getirmez. Dilediğin özür...' dedim, her cümlemde sinirim kendini daha çok belli ediyor fakat bağıramadığım için tıslayarak konuşuyordum. Son cümle de ise kızımın kaybını sesli dile getiremedim, yine. Elimi hava da sallayarak yarım bıraktığım cümlemi devam etmekten vazgeçtim. 'Sen, mesela anlatsana neden sorumu cevaplamakla başla özür dilemek yerine. Neden Burayla ilişki yaşadın? En yakın arkadaşın olan beni sırtından bıçaklatacak kadar gözünü nasıl kör etti senin bu aşk?' dedim, cevaplasın istiyordum gözlerime bakarak. O ise gözlerime bakmayı tercih etmedi. Kafasını masada bir noktaya sabitledi ve konuşmaya başladı. Sesi titriyordu. 'Senin onu ilk gördüğün var ya. Ben onu daha öncesinde görmüştüm ve gülüşünde kalmıştım ama bir daha göremem diye dile getirmemiştim. Sonrasında o partide gördüm, zaman zaman bakışlarım ona kaydı. Bir arkadaşıyla konuşmasını gördüm, başka arkadaşıyla olan kahkahasını duydum ve kalbimden ılık bir şeylerin aktığını hissettim ama size orada bir şey anlatamadım. Eve dönerken bahsederim diye düşündüm. Nereden bilebilirdim senin de ona baktığını hem de bunun karşılıksız olduğunu? Ben ona bakarken hiç sana baktığını fark etmemiştim. ' dedi, avucunun içini alnına vurarak konuşmaya devam etti 'Ne aptalım ama değil mi?' Sen mi aptaldın ben mi Jale? O zaman bakıştığını fark etmeyen ben, senelerce sevgili olduğum adama ilgin olduğunu fark etmemiştim. Yetmemiş gibi evlendikten sonra ilişkiniz olmuş ve ben bunu bile anlamamıştım. 'Daha sonrasında daha o gece bitmeden yüzleştim bu gerçekle o seni tercih etti. Seni dansa kaldırdı ve siz vakit geçirmeye başladınız. Ben ise başından sesimi çıkarmamayı tercih ettiğim gibi sesimi içe gömüp hayatıma devam etme kararı alarak senin mutlu olmana seviniyordum. Sonrasında ise bu duygular zamanla geçti gitti.' dedi ve benim tek kaşımı kaldırıp, hadi lan oradan dercesine güldüğümü görünce gözlerini yumarak devam etti konuşmasına 'gitti sandım. ' dedi, devam edecekti ki ben sözünü kestim. 'Önemli olan yerlere mi gelsen? Mesela sorumun cevabı olan yerlere çünkü bu görüşün bir süresi var ya hani. ' dedim bileğimi işaret ederek. Kafasını sallayarak tekrar konuşmaya başladı. 'Hep birlikte çıktığımız tatil var ya, yaklaşık bir sene önce gittiğimiz. İşte duygularımın aslında var olduğunu o zaman anladım. Çünkü Buray beni sevdiğini söyledi. Evliliğinizin kötü gittiğini, bu tatili de kurtarmak için katıldığınızı ama Buray seni sevmediğini falan söyledi. Babasıyla olan miras konunu anlattı ve biz o zaman başladık bu ilişkiye. ' dedi, sabrım kalmadığını şakaklarımı ara ara yoklayan sızıdan anladım. Ciğerime derin derin çektiğim nefesler bile bir işe yaramamaya başlıyordu. 'Aşkınızı dinlemek istemiyorum. Neden diyorum ya! Neden!' 'Nedeni başta basit gibiydi. Seni sevmiyor beni seviyordu. Ben ise onu ilk gördüğümden beri. Seninle her konuştuğumuz da kendimi ne kadar kötü hissetsem de ilişkiyi sonlandırmak istesem de Buray ile yalnız kalınca bu düşünce aklımdan bile geçmiyordu. Seher, ben onu gerçekten sevdim. Seninle olan evliliğinin kötü gittiğine gerçekten inandırdı beni. ' dedi, bunların bir insanın dostunu sırtından bıçaklama nedeni olamayacağını Jaleye birisinin anlatması gerekiyordu. 'Her an beraberdik benden hiç kötü giden bir evliliğim olduğunu duydun mu sen? Ya da Buray ile boşanacağıma dair ne bileyim buna benzer şeyler? Ya bunlar gerçek bile olsa dostuna ihanet etmen için bir neden değiller. Ben sana hamile olduğumu söyledim ya! Ben sana hamile olduğumu söyledim. Evliliği kötüye giden bir kadın neden çocuk yapsın?' dedim. Buna telefonda duyduğum şeylerle ilgili bir şey derse kendimi nasıl sakin tutabilecektim. Şimdiden derin nefesler almaya başladım. 'Seher, ben Buray ile o zaman bitirelim dedim ama o beni yine kandırdı. O bana-' diyordu ki ben anlamıştım susturdum onu. Elimi durması için havaya kaldırarak durmasını söyledim. 'Tamam kes kandırdı seni ama bana bunu nasıl yapabildin onu soruyorum. Nasıl ilişkiye başladığınızı, Buray'a nasıl kandığını veya aşık olduğunu sormuyorum.' 'Senin her şeyin vardı. Güzel bir ailen, iyi eğitim aldığın okulların, iyi bir işin, mutlu olduğun bir evliliğin, sevdiğin arkadaşların vardı. Benim ise bir tane işim vardı onu da sevdiğim pek söylenemezdi. Sevdiğim bir şey sonunda benim olacaktı ve senin onca güzellik içinde kaybettiğin bir şey benim kazanabileceğim her şeye bedel olabilecekti bu yaşımdan sonra. ' dedi, çıldıracaktım. Yerimden kalkıp saçına yapışmamak, tokat atmamak için kendimi zor tutuyordum. Yerimden kalkmamak için oturduğum sandalyenin kollarını sıkmaya başladım. Gözlerim doldu, muhtemelen sinirden 'Senin benim için kaybettiğin sadece bir şey olacaktı dediğin şey yüzünden ben bir sürü şey kaybettim. ' dedim, sesimin titremesini gözümden akıp yüzüme oradan da çeneme inen yaşa engel olamadım. Masanın üstünden eğilip dişlerimi sıkarak konuşmaya devam ettim 'Senin bir şey dediğin o şey kaybettiklerim arasında en önemsiz şey. Kaybettiklerim arasında belki de hiç üzülmediğim. Diğerlerine üzülürken belki de ona fırsat bulamadığım bir şey. ' dedim. Gözümden düşen diğer yaşı da yüzümü sağ omzuma saklamak istercesine eğerek ve elimin tersiyle sinirle sildim. 'Senin yaptığın şey binayı ayakta tutan direklerden birini keserken ayakta durur bu bina ya diyen inşaat firması gibi. Ama senin hatan şu ki bu yaptığın en küçük hata. Sonrasında hata yapmaya hiç durmaksızın devam ettin. ' dedim, ciğerlerime derin bir nefes daha aldım. 'Ben senin yüzünden kaçırıldım ve sen buna ses bile etmedin. Yetmiyormuş gibi bir de ona yardım ettin. ' dedim. Sinirden güldüğüm belli olurcasına dudaklarımdan kıkırtı sesi kaçtı 'Bu sefer ne dedi de kandın? Seher beni kaçırdı ben değil mi dedi!' dedim sert bir sesle. 'Seher, dediğin gibi bir kere hata yapmıştım ve hatalarımı durdurmak yerine devam etmiştim çünkü ortaya çıkacaktı her şey. Paniklemiştim. ' dedi, gerçekten mi dercesine yüzüne bakarak sesli de sormuştum bu sorumu 'Gerçekten mi ya? Şuan neredesin farkındasın değil mi? ben neden senin karşındayım falan biliyorsun değil mi?' dedim. 'Değmedi evet, kandırıldım evet. ' dedi, kafamı sallayarak doğru kabul ettiği bir yanlışı düzelttim 'Hayır Jale sen kandırılmadın. Sen kandırılmak istedin çünkü o aşka, ona sahip olmak istedin ve olunca da ne derse doğru olsun istedin. O sorgu odasına girdiğince ise son çırpınışların olduğunu içten içe biliyordun. Mehmet Bey ve Esra Hanım konuştuğunda ise kabul ettin gerçekleri. ' dedim. Ağlamaya başladı yüreğim de ağlamasına üzülen bir yer var m diye bakındım ama hayır, kalbimden alabildiğim bir ses yoktu. 'Evet, hata yaptım ve o hatalarımı hafifletebilecek hiçbir şey yapmadım özür dilemem de bir şey geri getirmeyecek' dedi tekrar ve tekrar. Kaybettiğin Buray önemsiz ise neden buradasın?' dedi. Onca şey konuşmuştuk ve hala mı anlamamıştı? 'Ya ben senelerdir arkadaşlık ettiğim, sırlarımı paylaştığım dostumu kaybettim. Seni kaybettim ulan! Seni!' dedim, gözyaşlarımın arasından. 'Seni kaybettim ama senden de önemli bir şeyi kaybettim. ' dedim, ciğerlerime nefes alacakken boğazıma düğümlenen o yumruyu hissettim ama bu görüşün sonunu gelmesini istiyordum ve o yüzden dile getirmem gerektiğinin farkındaydım. 'Ben kızımı kaybettim! Senin yüzünden, Buray yüzünden ben kızımı kaybettim. ' dedim, bunu ilk defa duymuş gibi gözlerini kapatırken gözyaşları daha hızlı akmaya başladı. 'Sen beni tebrik ettin, mutluluğuma eşli ettin. Ya se!..' dedim fakat devamını getiremedim. BU sıra da ağlama sesleri yükseldi, hıçkırıklara dönüştü. 'Seher, ben kızını kaybedebilecek kadar ileri gideceğini düşünmedim. Ben, sana zarar vereceğini hesap edemedim. Ben, onun kalbinin bu kadar kötü olduğunu bilemedim. ' dedi, kafamı iki yana sallarken konuşmamızın sonuna doğru yaklaştığımızı fark ediyordum. 'Üniversitedeyken bir hocam vardı, İnsan Hakları ve Etik hocam hatırlar mısın? Ders çıkışı yanınıza geldiğimde derste hocanın bahsettiklerini size anlatmış ve kendi içimiz de tartışmaya başlamıştık. ' dedim, konumuzla ne ilgilisinin olduğunu anlamamış ama yüzünden anladığım hocayı hatırlamaya çalışıyordu. 'Derslerinin birisinde kişiye yapılan kötülükte iyilikte yapılanın onuru ve gurunu kırmazmış. Onuru ve gururu kırılan kişi yapan kişiymiş. Çünkü yapan kişide bir şeyler eksilirmiş. ' dedim ve bu tartışmamızı hatırlaması için ona biraz zaman verirken boğazımda ki yumruğu yok etmek adına boğazımı temizledim. 'O zaman bu tartışmayı yaparken hocanın cümlesine karşı üçe iki şekilde gruplaşmıştık ve senle ben aynı gruptaydık. Hocayı savunan grupta. Yapan sensin, yapılan ben peki neden senin kaybın sadece dışarıya çıkma özgürlüğünken, neden benim kaybım daha çok Jale?' dedim, sorum ile gözlerini kapatarak yaşlarının akmasına izin vererek kafasını iki yana salladı. 'Ben o gün kızları anlamamış, yapanın kaybı daha çok olur demiştim. Başta ihanet ettiği yakınlarını, benliğini kaybeder demiştim. ' dedim sonra ise düzelttim. 'Kaybeder dedik ama bugün Zeynep'leri anlıyorum. Kaybı daha çok olan kişi kötülüğe maruz kalanmış Jale. Bak sana bana arkadaşımı kaybettim, kendimi kaybettim hala kendime gelemedim.' yutkundum 'Kızımı kaybettim. O zaman bir insanın en büyük kaybının kendi canından bir parça olabileceği aklıma gelmemişti. ' dedim. Jale ile bir süre gözümüzden akan yaşlar ile birbirimizin gözlerine baktım. 'Ben buraya gelirken nasıl çok neden diye sordum ve içten içe senden gerçek bir neden sunmanı istedim bana ama dediklerinin içi hepsi boş be Sahra. Belki de senin en çok yaralayan tarafı budur kalbimi. Çünkü kızımın hayatı pahasına bile sustuğun o aşkın uğruna girdiğin bu yol için bana altı dolu olan bir neden sunamadın. Dakikalardır bana altı boş şeyler anlatıyorsun.' Gözyaşlarımı bu hapishaneden çıkmadan önce son kez sildim ve son sözlerimi söyledim. 'Seninle yüzleşerek bu şehre veda etmeye gelmiştim Sahra. Elveda, sana da bu şehre de elveda. Artık gidebilirim. ' dedim, oturduğum sandalyeden kalkarken aklıma gelen yeni bir şey ile yerime tekrar oturdum. 'Yalancı durumuna düşmek istemem. Güncel haberler de vereceğim demiştim. Haftanın başında o çok aşık olduğun Buray'ı boşadım. ' kafamı iki yana sallayarak dudaklarımı birbirine bastırarak konuşmama ara verdim. 'Eh sadece boşamakla kalamadım bir de cezaevine yolladım yani merak etme o da senin durumundan farksız bir yerde değil. Ama bildiğim kadarıyla senden fazla yatarı var. Dışarı çıkınca beklerim falan dersen haberin olsun yani. ' dedim ve yerimden kalkarak içimde bugünlük kalan son bir güçle gülümseyerek veda ettim. 'Kendine iyi bak demek isterdim ama samimi olmayacak. Elveda diyebiliyorum sadece. ' dedim ve sokakta hiç tanımadığım birinin yanından gelip geçtiğim gibi geçtim yanından. Gardiyanlardan birisi bana dışarıya kadar eşlik etmek için benimle beraber görüşme odasından çıkarken diğer görevli Sahranın yanına gelmesi için ona seslendi. Geldiğim koridorları geri yürümüş, başka gardiyana teslim edilerek kapıya kadar getirildim. Kapıdan çıktım ve sanki başka bir havayı solurmuşçasına içime bir kez daha derin bir nefes çektim ciğerlerime. Ciğerlerim bana beddua mı ediyordur acaba diye düşünmeden edemedim. Kafamı kurcalayacak böyle saçma düşüncelerime şükrettiğim anlar oluyordu, şuan içinde bulunduğum an da tam öyle bir andı. Hapishanenin kapısında birkaç nefes alıp verdikten sonra arabama ilerdim. Arabayı çalıştırmadan önce telefonumu elime alarak içerideyken bildirim gelmiş mi diye kontrol ettim. Tahmin ettiğim gibi Zeynep üç defa aramış fakat içeri girdiğim anı kaçırmıştı, bunun için kendisine sövdüğüne emindim. Zeynep'i kendisine söverken düşününce istemsizce gülümsedim. Bildirimlerde beklemediğim başka bir cevapsız arama vardı. Avukat Nermin Hanım on beş dakika önce aramış muhtemelen görüşte olduğumu hatırlamıştı ki arama sonrası hatırladığını belirterek başlayan bir mesaj atmış devamında ise müsait olunca aramamı iletmişti. Önce Nermin Hanımı aradım. Üçüncü çalışta açtı. 'merhaba Nermin Hanım, beni aramışsınız. ' dedim, sahte bir gülümseme eşliğinde. Sanki görebilecekmiş gibi 'Merhaba Seher Hanım. Evet, görüşte olduğunuzu unuttum kusura bakmayın. Müsait olduğunuzda ofisime uğrayabilir misiniz? Buray Bey'in arabasına bir alıcı var, antlaşma için görüşmeniz gerekiyor. ' dedi. Onun ismini duyunca istemsizce boğazımı temizledim. 'Tamam, tabii ki gelirim. ' kolumdaki saati kontrol ettikten sonra konuşmaya devam ettim 'İki saat sonra ofisinize gelsem uygun olur mu?' dedim. Nermin Hanımın onaylaması ile telefonu kapattık. Sıra Zeynep'te idi. Arabayı kullanmadan önce telefon konuşmalarımı yapmak istiyordum. Sonunda açtı telefonunu. 'Sonunda ya, neden açmadın?' dedim, isyan etmiştim istemsizce. 'İş yerindekilere vedalaşıyorduk. Eşyalarımı toplamaya geldim de. ' dedi. Üç gün önce o kafede bana söylediği gibi gerçekten de Pazar günü benimle beraber İzmir yolcusuydu o da. Kızlara söylediğimiz de ise yarım saat kadar ağlaşmıştık ama onlar da tek gitmediğime sevindiklerini söylemişlerdi. Eh tabii her zaman görüşeceğimize dair sözler, yeminler falan ettirmeyi atlamamışlardı. 'Bende görüşten çıktım şimdi. Avukat ile buluşacağım orada ki işim bitince haber vereyim mi akşam ki kutlama yemeği için bir şeyler bakmaya çıkalım ne dersin?' dedim. Zeynep elinde ne varsa onun şıngırtı sesi ile kulağıma zarar verdikten sonra cevap verdi 'Tamam olur. Kızları da arayayım işleri biterse onlarda gelir benimle yoksa bize sonra katılırlar. ' dedi. Onu onaylayarak çağrıyı sonlandırmış, arabayı çalıştırmıştım. İstikamet avukat hanımın yanıydı. *** 'Ben karar verdiğimiz kafeye on dakika sonra varmış olurum bu yolu tarif eden robot kadın öyle söylüyor. ' dedim, Nermin Hanım'ın yanından çıkalı yarım saat olmuş ve bahsettiği alıcı ile anlaşmıştık, arabayı ona satmıştım. Pazarlık yapmamıştı ve arabayı olması gereken fiyata satmıştım. İzmir de almak istediğim eve bir adım daha yaklaşmıştım daha doğru bir ifade ile istediğimiz eve bir adım daha yaklaşmıştık. Jale ile olan görüş günüme kadar işleri büyük bir hızla toparlarken bir yandan da Zeynep ile internetten ev bakmaya devam etmiştik. İsteklerimiz her iki arkadaşın olacağı gibi ortaktı. Küçükte olsa bir bahçemiz olsun, hobi alanlarımız olsun istiyorduk. Kısacası ev bizi yansıtsın istiyorduk. Şimdilik ne biz istediğimize uyan bir ev bulabilmiştik ne de emlakçı bize öyle bir ev ile gelmişti. İlk ve tek attığı evin fotoğraflarına bakmış ama beğenmediğimiz yerler olmuştu, yine de göreceğimizi söylemiştik. Görünce işler değişebileceği gibi uygun fiyata bulursak benim katkılarımla da evi istediğimiz hale getirebilirdik. Düşüncelerim arasında gezinirken telefonun diğer ucunda ki Zeynep'in sesini duydum 'Ben şimdi kafeden içeriye girdim. Gelince beni görürsün içeride. ' dedi, dikkatimi yoldan ayırmadan onunla konuşmaya devam ettim. 'Kızlarla konuştun mu onlar da geliyor mu?' dedim. Zeynep nefesini sesli verdikten sonra cevap verdi 'Kafeye yetişemezlermiş ama alışverişe yetişmeye çalışacaklarmış. İş çıkışı haberleşiriz dediler. ' dedi Zeynep. Onu onayladıktan sonra telefonu kapattım ve Zeynep'in yanına gitmek için tüm şoförlük hünerlerimi sergiledim. Tüm hünerlerimi sergilerken telefonumun sesi arabanın içinde yankılandı. Arayan annemdi. Her zaman meraklı olup da son yaşadıklarımızdan sonra üstüne bir de evhamlı olan sevgili annemi ceza evinden çıktıktan sonra aramayı unuttuğum aklıma düştü. Alnıma avucumun içiyle vurduktan sonra telefona neşeli, sevimli bir ses ile annecim dedim. Yumuşamasını bekleyerek ama yumuşamayacağını bilerek. 'Annecim ya annecim, hani beni arayacaktın sen ya? Neden aramıyorsun beni he? Meraktan çatladım burada!' dedi yüksek çıkan sesiyle. Ben ise onun ses tonuna zıt bir sesle yumuşak ve alçak sesle cevap vermek için dudaklarımı araladım. 'Anne, ya ben seni arayacaktım evet ama çıktığımda avukatın cevapsız aramasını görünce onu aradım, yanına çağırdı yanına gittim. Şimdi de Zeynep' ile buluşmaya gidiyorum o yüzden aklımdan çıkmış, affet beni' dedim, o görmese de dudaklarımı büzmüş sesimin duygusal çıkmasını sağlamıştım yoksa bu savaştan çıkamayacağımı biliyordum. 'Kız tamam üzülme. Sen iyisin değil mi?' dedi, sesinde hala endişe parçaları vardı. Jale ile olan görüşmem sonrası günlerdir geçirmediğim o krizlerimden birini geçirmemden korkuyordu, anlayabiliyordum. 'İyiyim annecim. Buray'ın arabasını sattım az önce avukat yardımıyla. dediğim gibi şimdi Zeynep'in yanına gidiyorum. Akşam ki kutlama için elbise bakmaya gideceğiz. ' dedim. İyi olduğumu ve onu aramadığım zaman diliminde ne yaptığımı öğrenince rahatladığını anladım. Nefesinde ki hırıltı gitmiş, konuşurken sesinde ki endişe parçaları yok olmuştu. 'Tamam annecim, akşam gelince görüşürüz o halde. ' dedi ve kapattı. Anlattıklarımı babama yetiştirecekti, hapörler de benimle konuşmamış gibi. Bu sırada kafenin önüne geldiğimden arabayı park ettim. Annemler de Zeynep'in benimle geleceğini biliyordu. Benim öğrendiğim gün kızlara söylediğimiz gibi eve gidince annemlere de söylemiştik. Annemlerin ben bile bu kadar sevineceğini tahmin edemiyordum. Meğer tek gideceğim diye onlarda gerginmiş. Önceden nerede ne yaptığımla bu kadar ilgilenmez, telefonumu açmayınca onları aramayınca bu kadar gerilmezlerdi ama hayat, bazı olayların yüzünden insanları yoğun duygular yaşatıyordu. Kafeye girince Zeynep'i ayakta gördüm. Bana doğru geliyordu. Kaşlarım çatıldı, 'Neden kalktın? Hani oturacaktık?' dedim. Koluma girip beni zorla dışarı çıkarttı 'Ya oturmayalım vazgeçtim, direkt elbise bakmaya gidelim. ' dedi, bu haline bir anlam veremesem de sesimi çıkartmadım. Sonuçta elbise bakmaya gidecektik. Kafenin kapısının önüne çıkınca bir an durup sokağın iki tarafına da göz attık. Omzumla omzunu dürttüm. 'Şit, hangi taraftan başlıyoruz?' dedim. O da beni omzuyla dürterek sokağın sağ tarafını göstererek beni oraya çekiştirmeye başladı. 'Sağ taraftan başlayalım. İç sesim orada direkt bulabileceğimizi söylüyor. ' dedi, onu onaylayarak beni çekiştirdiği doğrultuda ilerlemeye devam ettim. *** Artık sayamadığım kadar dükkana girip çıkmıştık her girdiğimiz dükkanda en az birer tane elbise denemiştik ama içimize sinmemişti. 'Ayaklarım koptu mu yoksa dondu mu emin olamadığım noktadayım' dedim, bir tane daha elbise denemek için girdiğim kabinde. 'Bende de durumlar farklı değil güzellik ama akşama uygun bir şey yok. Ya çok gece partisi tarzında elbiseler ya da çok günlük tarzda. Ortasını düşünmemiş tasarımcılar. ' dedi Zeynep' diğer kabinde elbise denerken. 'Ben bu denediğimi de beğenmedim. Akşam kutlama yemeğine değil de yatta ki bir partiye gidiyormuşum gibi çok uçuş uçuş. ' dedim kollarımda süzülen elbisenin tül kumaşını tutarken. 'Ben de bunu almayacağım resmi bir davete gidiyormuş gibiyim. ' dedi. İkimiz de üstlerimizi değiştirerek kapının önüne çıktık. 'Bugün istediğimiz parçayı bulabilecek miyiz? Çünkü akşama saatler kaldı. ' dedi Zeynep'. Bende saate bakarken kafamla onu onayladım. Whatsaptaki ofis grubuna gelen mesajlara baktım. Araz gruba nerede toplanacağımıza ve saat kaçta toplanacağımıza dair mesaj atmıştı yarım saat önce. Mekanın konumunu da atmayı ihmal etmemişti. 'Kızları bir arayayım neredelermiş bakayım ona göre devam edelim. ' dedim. Kızların daha gelmesine varsa bir yerler de oturup bacaklarımı dinlendirmemiz gayet mantıklı bir hareket olacak gibi duruyordu. 'Alo, neredesiniz? Gelebilecek misiniz?' dedim konferans olarak aradım Hale ve Melda'ya. İkisi de arka arkaya geleceklerini söyledi. 'Geliyoruz, birazdan buluşacağız aynı araba ile geleceğiz. Siz bir kafeye oturun bize konum atın. ' dedi. Melda. Onu onaylayarak telefonu kapattım ve karşı kaldırımda duran minik ama sıcak gözüken kafeyi gözüme kestirerek bu sefer ben Zeynep'in koluna girip onu o kafeye sürüklemeye başladım. 'Niye sürükleniyorum ben şuan? Ne dedi kızlar?' dedi bayan psikolog. Kafenin kapısına geldiğimiz de sorularına cevap verdim. 'Kızlar geliyormuş, siz bir kafeye oturun konum atın dedi. Bizim de bacaklar koptuğu için en doğru karar diye düşündüm. Hem ben geldiğim de bana bir kahve bile içirtmedin, otur da içelim şimdi. ' dedim. Omuzlarını silkme hareketi yaparak benden önce kafeye girdi. Trip mi atmıştı o az önce? Hah, deli. *** ARAZ Ofiste herkes işlerini biran önce halletmek için oradan oraya koşturuyordu. Normalde çay molası, dedikodu molası veren ekip bugün tam gaz çalışıyordu. Seher için düzenlediğim bu kutlama yemeği bir nevi parti tadındaydı. Onlara bu kutlamadan bahsedince pek sevinmişler ve daha bir motive olduklarını fark etmiştim o yüzden parti havasına çevirmekten hiç şüphe etmemiştim. 'Alo, hayatım. Ben birazdan mekana geçeceğim son hazırlıklar tamamlanmış mı diye. Bir de pastayı kontrol edeceğim. Sen oğlanı okuldan alıp anneme bırakacaksın unutma tamam mı?' dedim, masamda ki dosyaları kontrol ederken. 'Evet hayatım ben alacağım oğlumuzu aklımda merak etme. Sen geç bende anneme oğlanı bıraktıktan sonra gelirim mekana. ' dedi ve konuşmayı çok uzatmadan kapattık. İkimiz de akşama yetişmez için bugün ki işlerimizi hızlandırmıştık. Masam da kenara ayırdığım dosyaları da alarak çıktım. Elimde ki dosyaları sekreterime bıraktıktan sonra ofiste çalışanlara biraz daha yaklaştıktan sonra ellerimi birbirine vurarak hepsinin dikkatini kendi üzerime çekmeyi başardım. 'Son günler de akşam ki kutlama için ne kadar çalıştığınızı görüyorum. Hepinize teşekkür ederim işinize olan saygınızdan ve çalışma azminizden. Ben şimdi çıkacağım mekanı kontrol etmek için ama size öncesinden bilgi sunmak istedim. Gruba akşam en erken dokuzda gelinebileceğini yazdım ama siz en geç sekiz buçukta orada olun çünkü Seher'e sürpriz yapmış olalım. Arkadaşlarına haber geçtim onlar Seher'i dokuzdan önce getirmeyecekler. Son olarak ise bu sene aralıksız çalışmanızdan dolayı bu bir nevi sizin de rahatlama partiniz olsun, yarın da iş yok haberiniz olsun çünkü hepimizin kafalar çakır keyif olacak muhtemelen. ' dedim ve herkes yarını da tatil ilan edilmesi ile ıslıklar çalıp alkışlamaya başlamıştı. 'Helal be patron!' seslerini duyarken, tam gitmek için adımlayacak olduğum da aklıma gelen şey ile tekrar söze girmiştim. 'Seher'e geçmiş olsun demezseniz sevinirim. Arkadaşlarından gelen bir rica, size de iletmemi rica ettiler. Kutlamayı aldığı terfinin yanında kazandığı davalar içinde verelim demiş olsak da akşam sadece terfi kutlaması gibi davranırsanız sevinirim. Ve patronunuz kaçar. ' dedim ve ofisten ayrıldım. Zeynep sabah beni aramış ve bugünün Seher için zorluğundan bahsetmişti. Akşam ki kutlama da ise geçmiş olsun dileklerinden çok tebriğe, iyi dileklerin ona iyi geleceğini kafasını dağıtmasını sağlamamızın daha iyi olacağını söylemişti. Onu dinledikten sonra onu onaylamış ve herkese o yüzden az önce öyle bir konuşma yapmıştım.Şimdi ise istikamet bizim için bu akşamlık ayırdığım mekan ile yaptırdığım pastayı görmeye gitmekti. *** SEHER 'Hoş geldiniz bir tanelerim. ' dedim Melda ve Haleyi öperken. İkisi de yeni gelmişti kafeye. Zeynep' ile ben iki tane çay içmiş ortak bir tane profiterol yemiştik. 'Hoş bulduk kızlar. Gelin sizde oturun, alışverişe sonra çıkarız. Akşama daha var nasılsa. ' dedim. Hepsi beni onaylayarak otururken Melda garsonlardan bir tanesinin gelmesi için işaret etti. 'Neler baktınız konuşun bir?' dedi Hale. Alışverişi sorunca istemsizce bacaklarımı ovuşturmuştum, canlarım çok acılar çekmişlerdi bugün. 'Her türden elbise baktık ama hiçbirisi kutlama yemeğine uymuyordu. Ya resmi bir davet elbisesi ya da gece partileme kıyafetiydi. O yüzden hala arayışlardayız. ' diye yanıt verdim. 'Siz nasıl bir şeyler arıyorsunuz?' dedi Zeynep. Dördümüz de böyle elbiselerden konuşurken Jale'yi bu sabah görmüş olmanın verdiği bir geçmişe, beşimizin birlikte olduğu anılara gidiyordum istemsizce arada bir. Orada ne kadar mutlu olduğumuzu hatırlıyordum sonra sahneye Buray giriyordu ve tüm mutluluk algılarım kapanıyordu resmen. Çünkü gerçeklerle tekrar yüzleşiyordum. Birisi kolumu dürterken diğeri gözlerimin önünde elini sallayarak adımla sesleniyordu bana 'Seher, heey kızım ses ver. Nerelere daldın öyle?' dedi içlerinden birisi. Dalgınlıkla sesin sahibinin kim olduğunu algılayamamıştım. 'Hiç, eskilere daldım biran için. ' dedim. Hepsi nefes alıp biran onlar da düşündü eskileri. 'Sen bugün Jale ile görüşmeye gidecektin. Nasıl geçti? Ne sordun o haine?' dedi Hale, tiksinti duyan bir sesle. Kafamı iki yana sallarken önüme eğmiştim yüzümü 'Ne desin yok kandırmış Buray onu, yok Buray'ı benden önce o görmüş ama sesini çıkarmamış. Buray'ın onu sevdiğini duyunca hayatında istediği bir şeye sahip olmak istemiş. Ben sadece bir şey kaybedecekmişim falan. ' dedim, kısaca Sahranın dediklerini anlatırken. Sesim sonlara doğru öfkeli çıktı. 'Geri zekalıya sordum. Ben tek bir şey kaybedeceksem neden kızımı kaybetmeme sebep oldun dedim ama sesini çıkaramadı. Sadece ağladı' diye devam ettim. Aklıma gelen şeyle hee diyerek tekrar söze başladım. 'Bir de ihanet ettiği için özür diledi. ' dedim, özür diledi ya diye iki defa tekrar ettikten sonra kahkaha atmaya başladım. Sinirlerim bozulmuştu. Gözüm tekrar ağlamaya başladı. Kızlar karşımda donuk şekilde kalmışlardı ama ne dediklerini anlamasam da dudaklarının arasından fısıltıyla Buray ve Jale'ye sövdüklerini anladım. 'Özür dileyecek cesareti gösterdi yani? Gerçekten aptal ya!' dedi Melda sitemli sesiyle. Kafamı iki yana sallayarak 'Keşke sadece özür dilese. Buray'a nasıl aşık olduğunu, Buray'ın yalanlarına nasıl inandığına, ilişkilerinin nasıl başladığına kadar anlattı. ' dedim hıçkırıklarımın arasından. Kızlar Jale'nin yerine utanırcasına ellerini kapatmışlardı. Bir süre öylece durduktan sonra benim ağlamam sonlanmış, kızların kendi içlerinden sövmeleri dinmişti. Zeynep bana sarılarak derin nefesler aldı. Sabah evden çıkmadan önce bana söylediği sakinleşme yolunu denediğini anladım. 'Şimdi o yaşlarımızı siliyoruz ve hayatımızda o ikisinin girmediği zamanlar gibi yiyor, içiyor ve eğleniyoruz. Yürüyün alışverişe. ' dedi Melda. Zeynep'ten sonra grubu toplayanımız oydu bu durumlarda. Çünkü ağlayan bendim. Melda'nın ayaklanması ile Hale de ayaklanırken onun ortamı dağıtma çabasına ayak uydurdu. Zeynep zaten dünden razıydı. Sırtımı sıvazlayarak gözlerime bakmış ve yanağımdan öpmüştü. Desteğini yanağıma kondurduğu küçük buseyle hissettim. 'Ben sadece ayakkabı bakacağım, evde dün giyebileceğim bir kıyafet buldum.' dedi Hale. Melda ise ayakkabı ile beraber çanta aradığını söylemiş, nasıl bir şey istediklerini ikisi de tarif etmişti. Hangimizin gözüne ilişirse o işaret etmesi için. *** 'Ben bunu alıyorum ya. Sonunda buldum bu akşamın elbisesini. ' dedim, kabinin içinde aynadan kendime bakarken. Kaçıncı girdiğimiz mağaza denediğim kaçıncı elbiseydi bilmiyordum ama sonunda aradığım o parçayı bulmuştum. 'Bende ayakkabımı buldum galiba. Çıkında bir göstereyim. ' dedi dışarıdan Hale. 'Benim fermuarımı çeker misin Melda?' dedi yan tarafımda ki kabinde elbise deneyen Zeynep. Beğendiğim elbise kırmızı renkli, ip askılı bir elbiseydi yakası derin sayılabilecek bir dekolteye sahipti. Dizlerimin bir karış altına gelen elbise bedenimi tamamen sarmadığı gibi tamamen bol bir elbise de değildi. Vücut hatlarımı belli ediyor ama elbisenin üstümde süzülmesine de izin veriyordu kumaşı. Kabinden çıktığımda 'Kızım çok iyi olmuşsun. ' dedi Hale. Beni ilk gören oydu. Kabinden iki adım dışarıya çıktığım da Melda da gördü 'Sen var ya, ateş bir hatunsun.' İkisinin iltifatlarına da kahkaha attım. 'Bunu alayım diyorum. Altına da evde ki siyah stilettomu giydim mi tamamdır. Elbisemi düzeltirken Zeynep'e seslendim 'Zeyneep, çıkta seni de görelim.' Zeynep seslenişimle beraber kabinden çıkarken üçümüz de aynı anda oha dedik. 'Kızım bu nasıl bir güzellik?' *** Birbirimize iltifatlarımız eşliğinde yaptığımız bu uzun maratonlu alışveriş sonunda eve gelmiştik. Saat sekiz olmuştu bile çoktan. Hepimiz Zeynep'e gelmiştik. Burada hazırlanmıştık ve şimdi salonda annemlerle oturmuş Melda ve Hale'nin eşlerinin gelmesini bekliyorduk. Eşlerini en son hastane de görmüştüm ve kızlara çocukları annelerine bırakmalarını söyleyerek eşlerini de getirmelerini söylemiştim. Gitmeden önce hep beraber olalım istemiştim. 'Kızım, siz geç gelirsiniz anahtarı almayı unutmayın giderken. ' dedi ve mutfağa babama yemekleri ısıtmaya gitti. Bu kadının hem meraklı hem de merak etmiyormuş gibi davranması beni deli ediyordu. 'Hadi bizimkiler gelmiş aşağıda bekliyormuş. İnelim bizde. ' dedi Hale ve hepimiz montlarımızı da alarak binadan ayrıldık. 'Ooo hanımlar bu ne şıklık böyle. Yanınızda olmaktan şeref duyacağız bu gece belli ki.' dedi Halenin eşi. Hepimiz ona teşekkür ederken arabalara bindik. Kızlar eşlerinin arabalarına binerken bende Zeynep ile beraber benim arabaya bindik. Arabada doksanlar şarkılarıyla yolculuk yaparken saat dokuzu on geçe anca varabildik. İstanbul'un malum Cuma trafiği vardı. Ara sokaklardan gire çıka anca bir saatte mekana gelebildk. İstanbul'u özlemeyeceğim listemde ilk sırada trafik yer alıyordu, her daim. 'Sonunda gelebildik. Bu ne trafiktir ya böyle. ' diye isyan ettim arabadan inerken. 'Gerçekten İstanbul'un trafiğini özleyemeyeceğim. ' dedi Zeynep aynı benim gibi. Ben dediğine kahkaha atarken bana sorgularcasına bakış attı. 'Bende arabayı park ederken bunu düşünüyordum ona kahkaha attım.' Hale ve Melda'ların arabalarını park ettiklerini gördüğümde 'Hadi girelim onlarda geliyor' dedim. Zeynep beni onaylamış ve ikimiz önden giderek mekana giriş yaptık. *** Zeynep' yanımda Hale ve Melda eşleri ile arkamdan mekana girdiğimiz de mekan da ışık yanmıyordu. Zeynep'e dönüp neler olduğunu soracakken bir anda ışıklar yandı ve en önde elinde pastayla bekleyen Esra ile arkasında ki diğerleri bir anda tezahürat şeklinde ismimi bağırmaya başladı. 'SEHER! SEHER! SEHER!' galiba gerçek bir kutlama olacaktı. Elimle yüzümü kapatıp gülümsedim, kocaman. Zeynep' vücudunu vücuduma dayayarak kollarını belime sardı. 'Seni seviyorlar. ' dedi, sanki bana sırtımda ki hançere rağmen sevenlerimin daha çok olduğunu hatırlatmak ister gibi. Ellerimi yüzümden çekerken bir elimle Zeynep'in belimdeki elini tutarken bir elimle de tezahüratlar sırasında yanıma gelip Zeynep'in sarılmasına ortak olan Hale ve Melda'nın ellerinin üzerine koydum. Esra elinde ki pasta ile yanıma yaklaştı. Birkaç adım kala durarak pastayı bana uzattı 'Bir dilek dile ve mumları söndür. Pastayı yemek için arkamda bir ordu deliriyor. ' dedi, tüm sevimliliği ile. Başımla onu onaylayarak ellerimi kızlardan çekmeden gözlerimi kapattım ve dileğimi dileyerek mumları ciğerlerime doldurduğum tüm nefesimle söndürdüm. Mumların sönmesi ile hepsi alkışlamaya başladılar. Kızlar vücuduma yasladıkları bedenlerini benden çekerken alkışa eşlik ettiler. Yeni fark ettiğim çalışanlardan birisi mumlarını üflediğim pastayı almak için Esranın eline uzanırken Esra pastayı vererek bana ilk sarılan o oldu. 'Umarım İzmir sana çok iyi gelir. ' diye fısıldadı kulağıma. Sırtını ellerimle sıvazlarken sadece gülümsedim ve Esradan ayrılarak onun bir adım arkasında duran Araz'a yaklaşarak boynuna sarıldım 'Patron, bu ne hoş bir uğurlama böyle. ' dedim. Gülümsüyordum, tekrar. Bugün ne kadar ağladıysam bir o kadar da gülüyordum. Hayat tam da böyle bir şey değil miydi? Bir an ağlatırken ardından kahkahalar atarcasına güldürebilirdi. Bende bugün tam olarak bunu yaşıyordum. 'En iyi iç mimarımız terfi almış giderken kutlama yapmayacağız da ne zaman yapacağız?' dedi ve benden ayrılarak arkasında ki kalabalığa dönerek hepsinin duyması için sesini yükselterek, onların da onaylaması için bir de onlara sordu 'Değil mi ama?' dedi, hepsi bir ağızdan 'evet patron' derken o harfini uzatırken kısa bir alkış tufanı daha koptu. Arazdan ayrılırken diğerlerine dönerek kollarımı açtım. 'Hepinize tek tek sarılmak istesem de bu işlemi tüm geceye yaysam daha iyi olacak gibi. ' dedim ve hepsine göz attıktan sonra arkama dönerek neşeli bir sesle bağırdım. 'Çok kalabalıklar. ' dedim. Sesim yüksek, çığlık atar gibi çıkmıştı. Hepsi bu halime gülerken onlara dönerek tekrardan konuştum. 'Hepimiz sevgili patronumuz ve muhtemelen eşi Esranın yardımı ile hazırlattığı masaya geçelim bence, buyurun. ' dedim, sağ tarafımızda kalan dar uzun U şeklinde ki masayı göstererek. Hepsi beni dinlerken masaya ilerledik. İki adım arkamda kalan kızlara dönerek gözlerimi kıstım. 'Sizin bu karşılamadan haberiniz vardı sanki he?' dedim, üçünün de yüzünü dikkatle incelerken. 'Vallahi bizim haberimiz yoktu. ' dedi ellerini havaya kaldırırken Melda'nın da eşi Kemal'i dürten Suat. Kızların yüzünden gözlerimi çekmezken Suat'ı onaylarken kızların cevap vermesi için avucumun içi yukarıda kalacak şekilde açıp parmaklarımı açıp kapattım. 'Dökülün. ' İlk dökülen Hale oldu 'Vallahi Araz üçümüzü de arayıp söylemememiz için rica etti. Diğerleri de bu kutlama için baya heyecanlıymış o yüzden biz de bozmak istemedik. ' dedi. Gözlerimi kısarak Melda ve Zeynep'e çevirdiğim de ikisi de Haleye kınayan bakışlar atıyorlardı. 'Hemen yumurtla sende. ' dedi Zeynep. Tek kaşımı kaldırıp ona bakarken Zeynep bana döndüğünde yüz ifademi görüp sevimli gözüktüğünü sandığı sırıtması ile bana bakmaya başladı. Tam bir şey diyecekken üçünü de kurtaran şey Esranın sesi oldu 'Hadi gelsenize, ne bekliyorsunuz?' Zeynep hemen Esraya dönerek 'Geliyoruz, Seher'in terfi olayını tebrik ediyorduk tekrardan. ' dedi ve bana dönerek masayı gösterdi 'Hadi bak gidelim, evde konuşuruz bunları. ' dedi ve Melda'nın elini kaptığı gibi çekiştirerek masaya ilerlemeye başladı. Hepsinin arkasından bakarken ellerimi belime koyarak başımı yere eğerek güldüm, tüm dişlerimi gösterir cinsten. Bu akşam gerçekten mutlu bir an'dı. Bir an durup masanın etrafında toplanmış birbirleriyle gülüp eğlenen, sohbet eden insanlara göz attım. Hepsi gerçekten mutlu görünüyordu. Acaba içlerinde benim gibi içi yanan, kalbinde ki odacıklardan ağır hasar almış kaç kişi vardı? Kaç kişi benim gibi içinde ki yangını saklıyordu? Kaç kişi mutsuzluğuna maske olarak gülüşlerini kullanıyordu? Bu sorularımın cevaplarını hiçbir zaman bilemeyecektim çünkü bu ekipten de bu ofisten de ayrılıyordum. Ben düşüncelerim arasında bir tutam gülümseme ile hepsini izlerken Eylem bana kolunu sallayarak 'Hadi Seher, sende gel. Kutlama senin ama sen orada dikiliyorsun. ' dedi. Ona dönerek elimle onayladığımı belirtircesine baş parmağımı havaya kaldırıp diğer dört parmağımı avucumun içine büktüm. 'Bu kutlamanın baş karakteri benim değil mi doğru, geliyorum hemen. Neresi benim yerim patron?' dedim, burnumu parmağımla havaya kaldırarak. Hepsi kendimi beğenmiş sahte halime kahkaha attıktan hemen sonra sohbetlerine kaldıkları yerden devam etti. Yerime oturdum, garsonun ben masaya ilerlerken bıraktığı tabağa göz atarken 'Patron, arkamdan sinsice bu kutlamayı ayarlamışsın diye duydum?' dedim, sesimde muzur kokan bir ifade vardı. Araz, eşi Esraya bakarak 'Esraya bahsedince yemekle geçirmeyelim o halde sadece dedi ve onun direktiflerini yerine getirdim. ' dedi Araz, topu kendinden attığını düşünerek sesli bir nefes vererek Esraya kaşını kaldırıp dudaklarını oynatarak 'ne yapayım yani' dedi. Esraya yüzümü çevirdiğim de Esra 'Evet buraya kadar ki fikirler benim şahsıma aittir ama birazdan olacak çalgı çengi, dans fikri tamamen eşim yani saygı değer patronunuz Araz'a ait. ' dedi, son sözlerinde Araz'a dönerek elini göğsünden karnına doğru kaydırarak sessizce oohh demeyi de ihmal etmedi. İkisinin bu haline içten içe gülmelerimi tutamamıştım daha fazla ve içimde ki kahkahayı sesli atarak 'Teşekkür ederim tüm bu yaptıklarınızdan. Dans konusuna gelince de Araz Bey'in hünerlerini tüm ofis olarak görmek elbette isteriz. ' dedim Araz'a dönerek. Araz bir anda instagramdaki o ' ben yoo, ben ı-ıh, ben yapamam. ' sesini taklit ederek ellerini iki yana sallamaya başlamasıyla hepimizin kahkaha atmasını sağladı. Yemeklerimizi yerken bir sürü şeyden konuştuk. herkesin tabağı bitmiş tabakları önlerinden biraz itip konuşmaya başladığımız şu sıralarda birden hareketli doksanlar şarkılarından birisi çalmaya başladı. 'Bahsettiğim üzere Araz'ın sürprizi' dedi iki eliyle de Araz'ı göstererek. Oynamak için bu anı bekliyormuş gibi masada ki çoğu kişi beni karşıladıkları alana geçerek şarkıya eşlik ederken dans etmeye başladı. 'Hadi patron, senin figürler falan. ' dedim dans edenleri göstererek. Araz, eşine sen beni yaktın, yaktın der gibi bakarak ayağa kalkmış ve eşinin yanına giderek 'Hanımefendi benimle dans etmeye gelir misiniz?' dedi büyük bir incelikle, gören de romantik bir dans teklifi ediyor sanardı halbuki çalan şarkı Aşkın Nur Yengiden Ay İnanmıyorum şarkısıydı. Araz eşini de alarak dans edenlerin arasında karışarak şarkıya eşlik ederek dans etmeye başladı. Kızlarla ben alkışlayarak eşlik ederken yanımıza Eylem gelerek kızlarla beraber beni dans etmemiz için zorlamış ve bugünün bir kutlama olduğunu kendime hatırlatarak Arazların yanına gittim. *** Bir saate yakın o şarkı benim bu şarkı onun diye dans etmiş, şarkılara eşlik etmiştik ve hepimizin ayaklarına kara sular inmişti. Herkes sandalyelerine çökmüş bacaklarını ovarken saatin on ikiyi görmesi ile çoktan çakır keyif olanlarımız sırayla ben ve Araz'ın yanına gelerek veda ederek mekanı terk ediyordu. Beni tebrik ederek, kutlamanın başında söz verdiğimiz gibi sarılarak gidiyorlardı. 'Herkes gittiğine göre biz de gidelim he? Mekan sahipleri oturmaz dedik dibine kadar oynadık, mekan sahibi en son gider dedik sonuna kadar kaldık. Hay mekan sahibinin ya!' diye insan eden Arazdı. Kızlar, ben ve Esra kahkaha atmış ve hepimiz Araz'a hak vererek pantolonlarımızı alarak ayaklanmıştık 'Yarın muhtemelen öğlen anca kalkabileceğiz. Herkese iyi geceler.' Kızlar eşleriyle arabalarına binip evlerine giderken bende Zeynep ile arabaya binip eve geldik. Ayaklarımızın ağrısı gerçekten hat safhadaydı. Arabayı sürmeye başlamadan önce bir ara taksiyle mi gitsek benim ayaklar yok falan diye dalga geçmiş olsam da yarın ofise gidip eşyalarımı toparlayacağım için lazım olan arabamı buralarda bırakmayı göze alamayarak ayaklarımın ağrısına rağmen sağdan sağdan arabayı eve sürmüştüm. 'Ben direkt yatmaya gidiyorum. ' dedi ayakkabılarını çıkarıp portmantoya sessizce bırakan Zeynep'. 'Bende senden farklı sayılmam. Üstümü değiştirip yorganın altına girmek istiyorum.' Zeynep bir gözü kapalı şekilde odanın yolunu bulup gitti odaya, kapının kapanma sesini duydum. Ayaklarım ne kadar ağarsa da uykum beni devirecek kadar değildi. Zeynep'in uykusunu bölmek istemediğim için sadece kıyafetlerimi alıp banyoda üstümü değiştirdikten sonra kalem ve kağıtla salonda ki masaya oturdum. İstanbul'da ki son mektubumu yazacaktım, gelecekti ki bana. İzmir de ki bana
07. 05. 21
Kendime Yeni Bir Mektup ,
Cuma akşamını Cumartesiye bağladık. Aslında sekiz Mayıstan yazıyorum kendime ama tarihi yedisi olarak atmak istedim çünkü bugün hayatın her iki yüzünü de aynı günde gösterdiği bir gün bana.
Sabah Jale ile yüzleştim. Gözlerimiz çok ağladı Seher. O kadar ağladılar ki nefesimiz kesildi, hıçkırıklarımıza sebep oldu.
Seher, Jale özür diledi. Bizim sadece bir şeyimizi kaybedeceğimizi düşünerek çıktığı bu yolda çok kıymetli şeyleri kaybetmeme sebep olduğu için özür diledi.
Özür dilemesi kaybettiğimiz şeylerden hangi birini geri getirebilir Seher?
Hani biz sadece Buray'ı kaybedecektik Seher?
Hani biz sadece bir şey kaybedecektik?
Ona da söyledim Seher biz sadece bir şey değil birçok şeyi kaybettik. Başta arkadaşımı kaybettik. Bu bizim kalbimizde ki odacıklarda ki yangının tutuştuğu yermiş bizim haberimiz yokmuş. Sonra ise o kalbimizde ki odacıklardan birine daha hayatta nefes almadan taht kuran birini kaybettim.
Kızımızı.
Kızımı kaybettim ve bu bizim yangınımız oldu Seher.
İçimde ki yangını kimseye belli etmemeye çalışıyorum, onlarda bu yangın hem hiç olmamış gibi davranamıyor hem de davranmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bugün Araz ve ofisteki herkes davaları kazandığım için bir kutlama yemeği düzenledi. Eh tabii biraz da terfi içindi. Kutlama da kimse davadan bahsetmedi sanki herkes anlaşmış gibiydi. Herkes terfi için tebrik ederken iyi dileklerde bulundular.
Davadan bahsetmişken bu haftanın başında Buraydan boşanmıştım. Hem de istediğim bir antlaşma ile. Yetmemiş bir de onu hapse mahkum etmiştim. Kızımı benden almasına karşılık bende onun gökyüzünü istediği gibi görmesini elinden almıştım.
Seher, biz bir tarafta kazanırken bir tarafta kaybettik.
Kızımızı kaybettik, Buray ile olan davalarımızı kazandık.
Seher, şimdi İzmir'e gidiyoruz yeni bir başlangıç yapmak için. Yeni bir hikaye yazmak için.
Seher, yeniden başladığımız noktada başka mektupta görüşmek üzere, hoş kalman dileğiyle.
SEHER RENGİN - KENDİNE BİR MEKTUP
Kendime yazdığım mektuplarının yanına bir tane daha eklemiş olmam önceden iyi bir şey gibi gelirken son zamanlar da eklediğim mektupların iç acıcı olmaması nedeniyle şüpheye düşürüyordum kendimi. Bu yazdığım mektubu da katlayıp diğerlerinin yanına koyduktan sonra odaya gidip yatağa uzandım. Yarın daha başka işlerim vardı. Ofise gidip eşyalarımı toparlamak, avukatın bahsettiği evi toplamak gibi. Uykuya kendimi teslim etmeden önce telefonumu elime alıp mekandan çıkmadan önce Zeynep'in çektiği fotoğrafımı hesabıma yükledim. *** Zeynep'te uyansın diye onu dürterken hala uyanmamakta ısrarcıydı. İkimiz de dün gece gerçekten eğlencenin dozajını kaçırdığımız gibi uzun zamandır içmediğimiz kadar içmiş, sarhoşluk ile çakır keyiflik arasında ince bir çizgi de kalmıştık. 'Zeynep kalk artık! Öğleni geçiyor saat ya. ' dedim. Ben işlerimi halletmek için alarm kurduğum için iki saat önce kalkmış ve kahvaltımı yapmıştım. Zeynep'i de ne kadar uyandırmaya kalksam da her denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Bir başarısızlığa daha tahammül edemeyecek olan egom son gazla Zeynep'i uyandırmak için elinden geleni yapıyordu. Saçlarımı burnuna, ağzına sürttüğüm için eliyle burnunu ovalayıp bir yandan da bana serzenişte bulunuyordu 'Ya beni bırak, uyuyacağım ben. ' dedi, sesi dediğine tezat olarak canlı çıkıyordu. Uyanmamış değil de muhtemelen baş ağrısıyla başa çıkamayacağını bildiği için uyanmamayı tercih ediyordu. 'Bana bak, kalk ve kahvaltını yap çabuk. Sonrasında valizlerini toparla. Ben çıkacağım şimdi. ' dedim. Zeynep'i uyandırırken de bir yandan kafamda hava durumunu tartarak ne giysem diye düşünüyordum. Hala gözlerini açmadan nereye gideceğimi sordu. Dün gece ofise gideceğimi söylemiştim ama eve geçeceğimi söylemeyi atlamıştım, bilerek. Yataktan kalkarak kıyafetlerimin olduğu rafın önünde durdum 'Ofise gidip kalan eşyalarımı alacağım. ' dedim ve sonra bir çırpıda söyleyip kurtulmanın daha kolay olacağına karar verdim 'Ofisten de eve geçeceğim, toparlamam gerekiyormuş avukat öyle dedi. ' dedim ve elime gelen siyah mom jean pantolonumu elime alarak üstüne giyebileceğim salaş bir sweat bakındım. Saatlerdir sayamadığım kadar uyandırma tekniğine tek kılı kıpırdamayan Zeynep' eve geçeceğimi duyması ile bedenin yukarısını tek hamlede kaldırarak yatakta oturdu. 'Nasıl eve? Hangi eve?' dedi ve bu sefer çığlık atarak 'Tek başına hem de!' dedi, son söylediği sorudan ziyade sitemdi. Yataktan kalkarken benimle geleceğini söyledi. Onun yanına giderek onu tekrar yatağa ittim ve oturmasını sağladım. 'Hayır benimle gelmiyorsun. Seni uyandırdığıma beni pişman etme. Sen burada ki evi toparlıyorsun bende gidip o evi toparlıyorum. ' dedim. Sesimin ve duruşumun kararlı olduğumu belli etmesi için pek bir çaba sarf etmemiştim çünkü gerçekten de böyle düşünüyordum. O eve gitmek, içine girmek bana şuan korkunç geliyor olsa da korkularımla yüzleşmem gerektiğini öğreneli çok olmuştu. Dolabın içinde ki kahverengi üstünde yer yer, küçük beyaz kareler olan sweati aldım. 'Ben üstümü değiştirip çıkıyorum. Ayıl ve kahvaltını yap. ' dedim, yanağını öptükten hemen sonra. Üstümü giyinmiş, küçük bir çanta almış ve evden orta boy bir koli alarak çıkmıştım. Ofiste ki odamla öylece bakışıyordum. Ne kadar gidecek olmamın sebeplerinin bir yanı iyi olsa da, terfi almam gibi, yine de burada olamayacağım için içim bir buruktu. İş hayatına atıldığım ikinci seneden itibaren burada çalışıyordum. İşimle ilgili her şeyi burada öğrenmiştim. Köklerimi buraya sarmıştım. Şimdi o kökleri buradan çıkarıp iklimine yabancı, insanlarına yabancı olduğu bir yere taşıyacaktım. Biraz tedirgin olsam da bu değişikliğin bana iyi geleceğini hissedebiliyordum, iyi gelmekten başka çaresi de yoktu ya zaten orası da ayrı bir durumdu. Odamla bakışmama son verme kararı alarak masamda duran özel eşyalarımı toplamaya başladım. İş ajandam, kendime ait kalemlerim, İzmir'de ki müşterilerim için hazırladığım çizim taslaklarım ve son olarak çerçevede ki kızlarla olan fotoğrafımı da koliye koyarak işlemi tamamladım. Masam da önceden Buray ile de bir fotoğrafımız vardı ama işe döndüğüm zamanlar da onun yerinin çöp olduğuna karar vermem çok uzun bir zamanımı almamıştı. Her şeyi toparladım ofisten çıkayım derken bilgisayarda ki çizimlerimi almayı aklıma getirdiğim içi kendime teşekkür ederek bilgisayarın başına oturdum. Bilgisayarda ki çizimleri alacaktım ya? O tam o kadarla kalmadı. İzmir'de ki müşterim için hazırladığım dijital taslağa gözüm takıldı ve iki saat boyunca onun üzerinde aklıma gelen yeni fikirleri dijitalde yerine getirdim. Projenin şimdilik yaptığım haline bakarken müşterime telefon açtım. Üçüncü çalışta çağrımı cevapladı. 'Merhaba, ben Seher Rengin. ' dedim, soyadım değişti beni hatırlar mı diye bir an düşünsem de 'Merhaba Seher Hanım. Bana güzel haberler vereceğiniz için aradığını düşünmek istiyorum, doğru mudur?' dedi. Ona gülümseyerek İzmir'e hafta başında geleceğimi ve müsaitlerse Salı günü minik bir toplantı yapmak istediğimi sekreterim Edanın onlara bilgi vereceğini ilettim. İzmir'e gelecek olmamdan mutluluk duyduğunu belirterek haber beklediğini söyledi ve ikimizde vedalaşarak çağrıyı karşılıklı sonlandırdık. Derin bir nefes alarak şimdi halletmem gereken işi düşündüm. İş olarak görürsem daha kolay olurdu belki. Bilgisayardan kişisel bilgilerimi sildim, bilgisayarı kapattım, flash belleğimi çantama atıp eşyalarımı aldığım kolimi de alarak arabama gittim. Bir süre arabada, arabayı çalıştırmadan oturdum. Gerilmiştim, daha oraya gitmeden kafam da orada geçirdiğim son anlarım canlandı. 'boşanıyoruz' diyordum o ise telefonumu elimden alarak boşanmıyoruz diye haykırıyordu. Her şeyi kafam da kurduğuma, o fotoğrafta ki gördüklerimizin kızların bir oyunu olduğunu beni ikna etmeye çalışıyordu. Sevgilisi ile kendisi o oyunu tasarlamamış gibi. Kafamı direksiyona vurdum. Kafamda ki sesleri susturmalıydım. Arabayı eve doğru sürmeye başladım radyoyu ise kafamda ki sesleri bastırması ise son ses açıp çıkan şarkıya aldırış etmeden çalmasına izin verdim. Arabayı bangır bangır bağıran şarkı ile evin önüne getirdim. Bir an duraksasam da arabadan indim. Bahçe kapısında durdum ve eve baktım. Bu eve gelin geldim ben, bu evde karnımda bir can taşıdığımı öğrendim, bu evde sevdiklerime bir can taşıdığı haberini verdim. Şimdi bu eve ne mi yapacağım? Tüm bu yaşadıklarımı bir kenara koyarak burada ki tüm hatırlarıma dair izlerimi yok edecek, eşyaların üzerine beyaz çarşaflar serecek ve evin anahtarını avukatın anlaştığı emlakçıya teslim edeceğim. Parkeler de beliren ayak izlerimizin silinmesi, duvarlara sinen kokumuzun yok edilmesi için bir firmayı üç gün önce eve göndermiştim. Şimdi içeri de bizden geriye sadece eşyalar kalmıştı. Bahçe kapısını açtım, bahçeye ilk adımımı attım. Bahçenin sağında ki çimenlikte belki bir gün Buray'ı ikna ederim diye koyduğum köpek kulübesini gördüm. Buruk bir tebessüm ile bakışlarımı oradan kapıya çevirdim. Kapıyı sarhoş halimizle geldiğimiz de ki hallerimiz gözümde canlandı. Kahkaha seslerimizle, bedenimizin oraya buraya devrilmesi gözümün önüne geldi. Göz kapaklarımı sıkıca yumup hemen geri açtım ve kapıya bir adım daha yaklaştım. Elimde sıkıca tuttuğum anahtarı kapı deliğine soktum ve bir kere, iki kere ve açılması için son kere çevirerek kapıyı ittirerek sonuna kadar açılmasını sağladım. 'Hoş geldin hayatım. ' diyorum mutfaktan elim de havlu ile çıktığım herhangi bir gün, Buray elinde iş çantası ile içeri giriyor gülümseyerek 'hoş buldum bir tanem. Kocana ne hazırladın bakayım bugün?' diye soruyor gözlerinde mutluluğunu gördüğüm geçmiş günlerin birinde sahte olan mutluluğun günlerin birinde. Gözümün önüne gelen anılar, kulağıma dolan seslerle gözlerimi kapatarak sırtımı kapıya dönerek yüzümü bahçeye çevirdim. Başımı gökyüzüne kaldırarak ciğerlerime derin bir nefes çektim. 'bunu başarabilirim. ' dedim kendime fısıltıyla. Başaracaktım. Tekrar yüzümü kapıya döndüm. Eve doğru bir adım attım. Bedenimin çok gerildiğini hissediyorum. İkinci adımı attım. Eşiği geçmeme bir adım kaldı. Bir saniyelik bir bekleyişten sonra üçüncü adımı attım. Evin içindeydim. Derin bir nefes verdim. Az önce ciğerlerime doldurduğum nefesi tuttuğumu böylece fark ettim. Kalbim çok hızlı atıyordu. Nefesimi tuttuğum için miydi yoksa çok gerildiğim için miydi? Anahtarı kapıdan aldım, kapıyı kapattım. Üç gün önce temizlense dahi deterjan kokusu her yeri sarmıştı, hala kokuyordu. Önce camı açtım. Nereden başlayacağımı bilemeyerek salona bakınsam da televizyon ünitesinin yanında bulunan fotoğraflarımızı görünce nereden başlamam gerektiğini anladım. Mutfağa giderek çöp poşeti aldım ve evde ki bütün fotoğrafları çerçeveleri ile çöp poşetine doldurdum. Etrafta bulduğum birbirimize bıraktığımız küçük not kağıtları da bunlara dahildi. Bütün çerçeveleri topladığıma emin olduğum da ise temizlik şirketinden rica ettiğim kolileri bıraktıkları odaya giderek bir tanesini aldım ve mutfağa gittim. Bütün tabakları, kaşıkları topladım ve koli bandı ile kolilerin ağızlarını kapattım. Mutfak toplama işlemi saatlerimi alsa da evde kişisel eşyalarımın çoğunu aldığım için küçük eşyalarım kaldığından sorun etmiyordum. Başka birkaç koli alarak çalışma odama gittim. Odada ki eşyalarımı kolilere doldurmaya başladım. Buray'ın masasına baktığım da ise onlar için başkalarını çağırmam gerektiğini not ediyorum. Aşağıya inince arama yapmalıydım mesela, annesini. Çalışma odasından her şeyimi aldığıma emin olunca kolileri kapıya getirdim ve en zor kısma geldim. Yatak odasına girecektim. Bir süre elimde kolilerle kapıda kalsam da yine de içeriye adımımı attım ve hiçbir şey düşünmemeye çalışarak kalan birkaç parça eşyamı da aldım. Komidinin üzerinde duran Buray'a ait parfüm ve kremleri ise çöp poşetine doldurdum. Parfüm şişelerinden kokusunu duyumsamak bile midemi bulandırdı. Önceden kişisel eşyalarımı aldığım için yatak odasında işim çok uzun sürmedi. Dolapta kalan çarşafları ise kucağıma doldurarak salona indim. Koltukların üzerini örtmeye başladım. Çarşafları örtünce çantamda ki telefonumu alarak aklımda ki kişiyi aradım Esra Hanımı. İkinci çalışta telefonu karşısından sesini duydum 'Alo? Seher?' dedi, onu aradığıma şaşırmış bir ses tonuyla. Genzimi temizleyerek mesafeli bir sesle konuştum. 'Merhaba Esra Hanım, ben evdeyim. Imm, Buray'ın özel eşyalarını toplamaya bir saat içinde gelmenizi istemek için aradım. Evi satışa çıkardığım için boşaltmam gerekiyor. ' Genzimi tekrar temizledim. O da aynısını yaptı 'T-tamam ben geliyorum. Koli falan getirmeme gerek var mı?' dedi, arkamda duran kolilere baktıktan sonra 'Sanırım hayır gerek yok. Burada var. ' dedim. Tamam dediğini duyduğum da ise başka bir şey demesine fırsat vermeden telefonu kapattım. Buraya gelince konuşmak durumunda kalacaktım zaten. Esra Hanım gelinceye kadar odaları tek tek dolaşarak unuttuğum bir şey var mı diye kontrol ettim. Kiler gibi kullandığımız oda da ütü gibi elektronik eşyaları görünce bir an ne yapacağımı bilmesem de atamayacağım için arabaya taşıdım. Kişisel eşyalarımı ve mutfak eşyalarına ait kolileri de arabaya tıkıştırdıktan sonra geriye sadece Esra Hanımı beklemek kaldı. *** Esra Hanım'ı evin içinde beklemek istemedim, ev üstüme üstüm geliyordu sanki. Kapıdaki basamaklardan birine oturdum, müzik açtım ve onu bekledim. Gelmesi bir saati buldu, ev buraya uzaktı. Saat akşam sekizi çoktan geçti. İlk karşılaşmamız da ikimiz de aramızda ki o gerginliğin farkındaydık ve ne diyeceğimizi bilemedik. Kollarını birbirine kavuşturmuş bana baktı. 'Esra Hanım, çalışma odasının ve yatak odasının yerini biliyorsunuz orada ki eşyaları toplarsanız sevinirim. Ben kendime ait olanları aldım, eşyaların üzerine de çarşafla örttüm. Kolileri ise salonu sağ tarafında cam kenarında görebilirsiniz. ' dedim. Karşılıklı diyalog kurmamak için elimden geleni yaptığımı kendime itiraf ederken içeriye girmesi için yol verdim. Esra Hanım bir an duraksasa da eve girdikten sonra ben tekrar basamağa oturdum. Aradan geçen bir saaatin ardından telefonum çaldı ve arayan Zeynep'ti 'Kızım nerede kaldın sen ya? Hasibe ablaya iş arkadaşlarıyla beraber demekten bir oldum. İkna edemiyorum. ' dedi, eve geçerken Zeynep'e mesaj atmış ve anneme buraya geldiğimi söylememesini istemiştim çünkü annem de gelmek isteyecekti ve bu benim istediğim bir şey değildi. 'Ya ben kendi eşyalarımı, mutfak eşyalarını falan koliledim. Şimdi Esra Hanım geldi, Buray'ın eşyalarını toplamasını bekliyorum. Onun da işi bitsin eve geleceğim. Annemi arayıp konuşurum ben şimdi. ' dedim ve Zeynep ne kadar gelmek istediğini söylese de bir kere daha bertaraf etmeyi başardım. 'Seher, kolileri aşağı indirmeme ayırdım edebilir misin rica etsem?' dedi Esra Hanım çekingen bir ifade ile kapının oradan. Annem ile konuşmama denk gelmediği için sevinmiştim, annem sesini duyarsa ne olduğunu anlar ve susmadan konuşurdu ki bunu istemezdim. 'Tabii yardım ederim Esra Hanım.' dedim, ona her hanım diye seslenişim de kirpiklerini bir saniyeden fazla kırpıyordu. Senelerdir anne diyen kişinin şimdi bu mesafede durması canını yakıyor olabilirdi ama benim de canım çok yanıyordu ve yakın olamazdım. Yanından geçerek üst kattaki çalışma odasına gittim ve önde ki ilk koliyi kollarımın arasına aldım. Önüme geçerek durmamı sağladı. 'Canın çok yanıyor, biliyorum. Beni, bize olan sevgin de değişmiş olabilir bunu da biliyorum. Buray'ın böyle birisi olduğunu fark edemediğim için özür dilerim ben bir anne onlara. Sana bunları yaşattığı için. ' dedi ve kollarını iki yana açarak sesinin titremesini umursamadan konuşmaya devam etti 'Her şey için özür dilerim. Bana hala anne demeni ne kadar istesem de bunun zor olduğunu belki de imkansız olduğunu biliyorum ama telefon ettiğin her an bana, Mehmet'e ulaşabileceğini bil lütfen kızım. ' dedi. Gözlerine bakarak bu kadar net ve üzgün konuşması girmek istemediğim bu diyaloğun başlangıcı oldu ve koliyi yere bırakarak konuşmaya başladım. 'Sana hanım diyorum çünkü o anne dediğimde ki o sevgi dolu, mutlu olan kadın değilim. Sana anne diyordum çünkü yetiştirdiğin adama, bana verdiğin değere minnettardım. Yanlış anlama bana değer verdiğini hala biliyorum. Başta tüm bunları bildiğinizi varsaysam da son konuşmamızla beraber, şimdi de gözlerinde gördüğüm sesiniz de işittiğim o pişmanlık ve sevgi duygularını görüyorum. ' dedim, yutkunduktan sonra devam ettim. 'Onun yaptığınız da sizin suçunuz yok biliyorum ama bir yandan da onu bu yola siz sürüklemişsiniz haberiniz olmamış. Ona bir yaptırım uygulayacağınızı bildiği için bir sürü saçma şey yapmış. Ben onu savunmuyorum, asla da savunamam. Bana yaptıklarını bir yere kadar anlamaya çalışsam dahi kızımı kaybettiğim noktada onunla olan bütün iplerimin koptuğunu daha iyi anladım. ' dedim, ona bir adım daha yaklaşarak iki yanında ki kolları tuttum 'Size şuan bu mesafe de durmam belki ileride geçer ama biliyorum ki siz de bir telefon etseniz ben de her daim açarım. Kendinize iyi bakın Esra Hanım.' İçimde hissettiğim duyguları, düşüncelerimi sözcüklere dökebildiğim kadarıyla anlattım tekrardan ve az önce aldığım koliyi tekrar alarak yanından geçerek merdivenlere ilerledim. Konuşmanın burada bittiğini ise ben odaya tekrar dönerken onun elinde koli ile yanımdan sessizce geçmesiyle anladım. Dakikalarca sessizlik içinde kolileri arabaya taşımasına yardım ettim. Son koliyi de arabaya onun koyması ile evin kapısını kiliytleyerek yanına ilerledim. 'Anahtarı bugün emlakçıya teslim edeceğim, o evi satın alacak birilerini bulana kadar bende çalışma masamı almayı planlıyorum. Sizde yeni ev sahibine bırakmak istiyorsanız haber verirseniz alabilirsiniz. ' dedim ve vedalaşarak kolilerin tıka basa dolduğu arabama binerek oradan uzaklaştım. Saat artık dokuzu buçuğu geçtiği için klasik bir İstanbul trafiğine daha denk gelmem ile önce emlakçıya uğrayıp anahtarı teslim ettiğim için eve gitmem on biri buldu ve annemle babamı öpüp, yarın akşama kadar beraber vakit geçireceğimizi hatırlatarak direkt uyumak üzere odaya gittim. İstanbul'da ki son gecem, son uykumdu. *** Güne gözlerimi erken açtım. Saat daha dokuzdu. Evde ki sessizliğe bakılırsa daha uyanan olmadığını anlayabiliyordum. Önce elimi yüzümü yıkadıktan sonra hemen mutfağa inip İstanbul'da ki son kahvaltım için sofrayı hazırlamaya başladım. İşe çay suyu koymak ile başladım. Devamında patatesleri soydum, onları kızartmak için tencereye attığım da diğer yandan da Zeynep'in teyzesinin kahvaltı için yaptığı kahvaltılık tarifi tabağa doldurup sofraya koydum. Tüm masayı hazırlamam neredeyse kırk beş dakikamı aldı. Ben patatesin son kısmını tencereden tabağa alırken mutfağın kapısında annemi gördüm. 'Günaydı sultanım. ' dedim, tabağı masaya koyarken. Yanına gidip yanağından öptüğüm sırada ise o da bana karşılık verdi 'Günaydın güzel kızım. ' dedi avcunun içiyle yanağımı okşarken. 'Hadi sen babamı kaldır bendeZeynep'i kaldırayım kahvaltı yapalım. ' dedim annem beni onaylamadan önce elimden tuttu ve sandalyeye oturttu. 'Bu konuşmayı yapmak istemiyorsun biliyorum ama konuşmazsam da benim içimde kalacak kızım. ' dedi, gitmemle ilgili tereddütleri olduğunu biliyordum ama dediği gibi konuşmaktan kaçınıyordum. Onlara söylediğim günden sonra desteklediklerini dile getirmişler ve sonra hiç lafı açılmamıştı bu konunun. 'Annecim sen gitmek istediğinden emin isin?' dedi. Onun için mühim olan şeyin giderken bunu kalbimden isteyip istemem olduğunu biliyordum. Ellerini tutup dudaklarıma götürdüm, dudaklarımı bastırarak ellerini tek tek öptükten sonra gözlerine bakarak konuştum. 'Anne, ben bu iş teklifini yani terfimi kızımın cinsiyetini öğrendiğim gün aldım. Buray'a da söylemeye gittiğim de öğrendim zaten olan biteni. Ben kabul etmek istediğimi söylemeye gidiyordum. Gitmemiz mümkün mü demeye gidiyordum. Bak şimdi Buray yok ve gitmemem için hiçbir sebep yok. Üstelik kariyerim için çok iyi olacak. Artı burada yaşamak istemediğimi biliyorum. ' dedim başımı araya atarak gülümsedim ve 'Zeynep'te benimle geliyor daha ne isterim anne. ' dedim. Bu sefer annem ellerimi avucunun içine alıp parmakları ile parmaklarımı okşarken gülümsedi. 'Kalpten gitmek istediğini ağzından duymam gerekiyordu. Duydum ve rahatladım. Başarılar kızım, başarılar. Zeynep'in gelmesine bende çok sevindim. Ama ikiniz de bizi ziyaret etmeyi unutmayın tamam mı?' dedi, sandalyeden kalkarken tabii ki geleceğiz anne diyerek boynuna sarıldım. Duygusal olan bu sahnenin devam etmemesi için gülümseyerek 'Bak hazırladığım bu harika kahvaltı soğuyor. Kalk ve kocanı uyandır bire kadın. ' dedim, annem de gülümseyerek yerinden kalktı ve önde o arkasında ben mutfaktan çıktık. Annem babamı ben ise Zeynep'i uyandırmaya gittim. *** 'Eline sağlık Seher'im ya. ' dedi, ağzında ki zeytinin çekirdeğini tabağına koyan Zeynep. Çayımdan yudum alırken göz kapaklarımı gözlerimin üstüne sıkıca bastırmış, çay boğazımdan aşağı akarken gülümsememin dudaklarımda yer almasına izin verdim. 'Hadi siz gidip toplamanız gereken eşyalarınızı toplayın, son kontrollerini yapın. Son dakika sıkışmayın. ' dedi annem sandalyenin arkasına yaslanmış elinde ki çay bardağıyla beraber. 'Merak etme anne, dün Zeynep topladı bende şimdi çıkıp bir valiz yapacağım. Ev işini ayarlayıncaya kadar da sen bizim eşyaları toplar, haber edince kargolarsın olur mu?' Daha ev tutmamış, pansiyonda kalacağımız için sadece önemli birkaç parça götürmeye karar verdik Zeynep'le. 'Hatta benim evdeki çalışma masası ve evde ki televizyonu bir kamyon tutar eşyalarla beraber yollarsın daha iyi olur. ' dedim. Annem bu fikrimi onayladıktan sonra 'Tamam olur. Sen halledince haber ver ben de buraya gelir hallederim istediklerini. ' dedi, Zeynep' anneme dönüp 'Hasibe abla ben buranın kirasını bir ay daha ödedim ev sahibim istedi. Siz burada kalın biz ev bulana kadar. Tabii eğer işiniz yoksa. ' dedi, annemle babam bir an bakıştıktan sonra annem cevap verdi 'Tamam kızım ben kalırım ama Ali'nin iş için gitmesi gerekiyor. ' dedi, babam geçen senelerde emekli olmuş olsa da emekli parası sadece faturalara yetiyordu neredeyse o yüzden evlerinin yakınında ki bir dükkanda işe girmişti babam. 'Tamam o halde anlaştıysak burayı toplayıp sonra evi toplayalım. ' dedim, dedim demesine ama annem itiraz edip bizi direkt eşyalarımızı toplamaya gönderip kendisi mutfağa girişti. Zeynep' ile beraber onu da alalım bu da lazım olur diyerek ikimiz de valizleri tıka basa doldurduğumuz da bitirdiğimizi fark ettiğimiz de kendimizi yatağa attık 'Valiz mi topladık savaş mı verdik belli değil he Terledim ben duşa giriyorum. ' dedi ve yanağımı sulu sulu öpüp yataktan aceleyle kalktı ve banyoya kaçtı. 'Beni sulu sulu öpme demiyor muyum ya!' dedim, arkasından kafasını koyduğu yastığı fırlatırken denk getirememiştim ama olsun. Yanağımı tshirtümle silerken zil çaldı. Bugün gelebilecek iki kişi vardı. Hale ve Melda. 'Açıyorum anne ben. ' dedim bağırarak kapıya giderken. 'Kızım tamam bağırma, anladım sen açarsın. ' dedi annem mutfaktan bana. Onun sinirlenmesine gülerken kapıyı açtım. Tahmin ettiklerimden farklı gelen olmadığını fark edince gülümsedim 'Siz yine mi geldiniz?' dedim instagramdaki akımı taklit ederek. Onlar da bu imamı anlamış olacaklar ki parmakları ile üçe kadar sayıp aynı anda 'Kör misen? Geldik. ' dediler ve boynuma ikisi aynı anda sarıldı. 'Ay boğuldum tamam geçin haydi içeriye. ' dedim, ikisi ayakkabısını çıkarıp salona geçerken 'Valizlerinizi topladınız mı?' dedi, isyan edercesine derin bir of çektikten sonra cevapladım sorularını 'Ne meraklı herkes valizin hazırlanmasına. Evet hazırladık.' Melda, babamı salonda ki koltuklarda görünce selam verip elini öptü 'Amcacım bu niye atarlandı birden?' dedi, babam da bana yandan bakış attıktan sonra Melda'ya döndü 'Hasibe ikisini de darladı da valiz konusun da. O yüzden isyanda. ' dedi, Melda annemi görmek için etrafa göz atıp da görmeyince bağırmaya başladı 'Hasibem, neredesin? Neredesin?' dedi, annemin adını seslenirken m harfini uzatmayı da ihmal etmedi. 'Geldim kızım bir dakika.' dedi annem mutfaktan seslenerek. 'Nerede bizim diğer deli?' dedi Hale. O da Melda'dan sonra babamın elini öpüp Melda'nın yanına oturdu. 'Duşa girdi. Valiz hazırlarken bir takım zorluklar yaşadık da. ' dedim. İkisi beni anladıklarını belirtircesine kafalarını aşağı yukarı sallarken annem mutfaktan çıkıp yanımıza geldi. 'Hoş geldiniz kızlar.' *** Evden çıkmamıza son bir saat kaldı. Altı gibi yola çıkmayı hedefliyoruz ki geceden de olsa otele varmış olalım ki o kadar geçte varmayacağımızdan emindik. 'Giderken dinlemek için playlistleriniz hazır mı? O kadar yol çekilmez başka türlü. ' dedi Melda salonda ki koltuklarda otururken. Söz verdim gibi annemlere vakit geçirdik geçen saatlerde ve bu son iki saattir kızlarla baş başa oturuyorduk. 'Ben dün evdeyken hazırladım birkaç tane. ' dedi Zeynep. Hepimiz inanamaz gözlerle ona bakarken Hale 'Sen, hazırladın? Üşenmedi yani?' dedi Hale hayretler içerisinde kaşlarını havaya kaldırarak. Melda ve bende Halenin şaşkınlığına ortak olmuş şekilde Zeynep'e bakarken itiraf etti 'Tamam hazır playlistleri buldum ama dinlemeyeceklerimizi çıkardım. Özellikle dinleyeceklerimizi de kalpleyerek beğenilere ekledim. Bence büyük emek verdim. ' dedi Hepimiz bu büyük emeği için alkışlayarak dalga geçercesine tebrik ettik. 'Kızlar valizlerini arabaya taşıyalım hadi. ' dedi babam, salon kapısından bize bakarak. Kızlar Zeynep' ve bana dudaklarını bükerek bakmaya başladı. 'Kızlar, veda etmemize daha var. Ayrıca bir daha görüşmeyeceğiz gibi davranmayı kesin, görüşeceğiz. ' dedim ve içimde ki tüm üzüntüyle beraber kızlara sırtımı dönerek salondan çıktım. Odaya giderek Zeynep ile benim valizimi kuplarından sürükleyerek kapıya getirdim. 'Zeynep ben üstümü değiştiriyorum babam arabaya yerleştirirken. Sende değiştirecek misin?' dedim. Odaya geri dönerken Zeynep'te arkamdan geldi. İkimiz de rahat olmak adına birer eşofman ve sweat alarak üstümüze geçirdik. 'Anne cepheye gitmiyorum lütfen o gözlerini siler misin?' dedim, kollarımı annemin boynuna dolarken. 'Ama ne yapayım? Özleyeceğim. ' dedi, cevap vermemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Sanırsınız senelerdir ayrı şehirlerde yaşamıyormuşuz gibi konuşması benim gülmemi sağlıyordu, sinirden. 'Sen bakma kızım annene. Ağlayacak yer arıyor o. ' dedi, babamın dediğine gülerek annemden ayrıldım ve bu sefer kollarımı babamın boynuna sardım. 'İyi ki varsın baba. ' dedim. Babam dudaklarını saçlarıma dokundurarak öptüğünde cevabını verdi saydım. 'Bize de sarılın. Bize bakın bizi arıyorsunuz her boşlukta. İzmirdeymişsiniz gibi hissetmeyelim he. Sanki hala İstanbuldaymışsınız da işlerden görüşemiyormuşuz gibi olsun. ' dedi Hale kollarını açıp sarılmamızı beklerken. Zeynep' ile onu onaylayıp açtığı kollarının içine girdik. 'Kızım bizi aramazlarsa basarız o şehri. Rezil ederiz onları iş arkadaşlarına görürler günlerini. ' dedi tehdit varı ses tonuyla. Zeynep Halenin diğer omzunun üzerinden beni görebildiği kadarıyla gözünün ucuyla bakarak 'Yaparlar valla. Adresleri vermese miydik?' dedi dalga geçer bir eda ile. Melda ve Hale aynı anda Zeynep'in kafasına vurarak boş konuşma diye sokakta cırladılar. Bu atışmalarımız bir iki dakika daha sürse de şoför koltuğuna ben yan koltuğu Zeynep'in oturması ile beraber arabayı çalıştırıp bizimkilere son kez el sallayarak gaza yüklendim. İstanbul'a dair özleyeceğim tek şey olan kızlardı ve onlarla beraber atışmalarımızı da burada bırakmış olmak bir miktar içimi huzursuzlandırıyordu. İstanbul'u terk ettiğimiz şu dakikalarda Zeynep'in açtığı Ahmet Kaya şarkısına rağmen yirmi dokuz yıllık hayatımda bana iyi anılar veren bu şehre ihanet etmemek için kocaman gülümsedim. Hoş çakal İstanbul Merhaba İzmir. *** Seher'in kalbinde ki yangınlar ile şehri terk etmiş olması , yeni bir şehre yeni bir iş ortamına girecek olması nasıl olacak dersiniz? İzmir de onu neler bekliyor? Tekrardan görüşünceye kadar kendinize iyi bakın💞. Seher'e veda etmek için geri sayımı başlatıyorum.. 3... |
0% |