Yeni Üyelik
20.
Bölüm

BÖLÜM 18: ÇOCUK MEZARLIĞI

@matthiolagolge

iyi okumalar, gözlerim dolu dolu yazdığımı dün gibi hatırlıyorum.. ah Seher'im

 

BENDEN BANA

 

BÖLÜM 18: ÇOCUK MEZARLLIĞI

 

12. 05. 2021

Bulutların ağladığı bir günde gözyaşlarımı daha iyi saklayacağından emin olduğum için isteyip de gelemediğim o yere giriş yaptım. İnsanların tek başına gelirken hep korktuğu ama aslında en çok burada güvende olabilecekleri ilk kez geldim. Tek başıma.

Mezarlıktaydım.

Kızımla ne kadar konuşsam da beni en iyi buradan duyarmış gibi gelmişti o yüzden mezarlığa geldim.

Çocuk mezarlığına.

Bir sürü küçük mezar taşlarının yanından geçmiş, yanında geçtiklerimin topraklarına avucumun içiyle bir kez dokunmayı ihmal etmedim.

İleri de kocaman bir ağaç gözüme ilişti. Sanki burada ki tüm çocukları hayatta ki kötülerin mezarlarında bari rahat bıraksınlar dercesine iri dallarında ki yaprakların gölgesi altına alarak bütün heybetiyle ortada duruyordu. Bende o ağacın gövdesine ilerleyerek dibine çöktüm.

Yağmur damlaları toprağı ıslatmış, toprağın tüm kokusunu havanın sarmasına müsaade etmişti.

Kafamı kaldırarak bulutlara baktım, sağ elimin avucunu da gökyüzüne kaldırarak damlaların avucumda birikmesine müsaade ettim. 'Allah'ım hangi aileyi sevdiği birisinden ayırarak yanına aldın da gökyüzü onlar adına ağıt yakıyor?' dedim, İkra ile konuşmaya başlamadan bir saniye önce fısıltılı bir ses tonuyla.

Gözlerimi gökyüzünden çektiğim de kendimi, kendime gücümü topladığımı ikna ettiğim andı. Yüreğimi yakan, ruhumu kasan o mezar taşına yüzümü çevirdim, gözlerimi taşın üstüne yazılı olan yazıya çevirdim.

İkra Gözüpek D. T. 2021/ Ö. T. 2021

İkra'nın mezarını İstanbul da sormaya cesaret edemesem de İzmir'e geldiğim de Zeynep'ten öğrendim ve Zeynep annemlere onlara buraya gömülmesi konusunda hiçbir açıklama yapmadan ikna ettiğini söyleyerek bana mezarın yerini söyledi. Annemler İzmir'deyken nasıl gidip gelecek mezarlığa, İzmir de kimsemiz yok diye bir sürü haklı gerekçe sunsa da İzmir'e geleceğimi bilen Zeynep güçlü çenesi ile İkramı İzmir'de ki çocuklar mezarlığına gömdürmüş.

Ağlamamak için savaşmaya gelmediğimi kendime söyledikten sonra gözpınarımda bekleyen onlarca yaş yanaklarıma oradan boynuma doğru süzülmeye başladı.

'Kızım, İkram. . . Bugüne kadar seninle konuştum ama beni duydun mu emin olamadım.' derin bir nefes aldım, gökyüzüne bakan yüzümüm toprağa çevirdim 'Beni buradan daha iyi duyarsın gibi geldi. Çünkü muhtemelen yanında olduğun arkadaşların burada. ' dedim, sesim titriyordu. Neyse ki gören birisi üşüdüğüm için titrediğimi, yüzümden akan damlaların ise sadece bulutların gözyaşı olduğunu düşünürdü.

'İkram, ilk günden beri buraya gelme fikri aklımdaydı ama senin benden gidişine sebep olanlarla yüzleşmeden, onlara bunun hesabını sormadan karşına gelmeye yüz bulamadım. Hem. . . ' dedim ve son kelimelerimi kekelemeye başladım. 'Hem de o şehri terk edeceğim için orada ki bir mezarlığa gitseydim seni de terk ediyor gibi hissederdim kendimi o yüzden yeni kurduğum düzendeki bu şehir de gelmek istedim. ' dedim, derin bir nefes aldım. Az önce gökyüzüne çevirdiğim avcumu yanımda ıslanıp, çamurlaşmış toprağa sürterken gözlerim bir süre daldı. Gözlerimi de elimi de o topraktan çekmesem de konuşmaya devam etmem gerektiğini fark ederek boğazımı ıslatıp devam ettim.

'Kazandık kızım. Baban olacak kişiyi de teyzen demekle büyük hata ettiğimi olanlar olduktan sonra fark ettiğim kişiye de karşı olan davamızı kazandık. İkisi de olması gereken yerde, gökyüzünü parmaklıklar ardından görebilecekleri duvarlar arkasındalar. '

'Bu şehre geleli iki gün üç gece oldu ama sanki boğazımı sıkan o el bir nebze beni rahat bıraktı. Gece uyumak üzere bir sıkıyor, nefesim daralıyor gibi oluyor ama bunun da üstesinden geleceğime eminim. Zeynep teyzen sayesinde psikiyatristen randevu aldım, iki gün sonraya. '

Başka ne konuşsam, neyden bahsetsem diye düşünürken mezar taşlarında yazan isimlere, doğum ve ölüm tarihlerine, yaşlarının kaçta donduğuna göz atıyordum. İrem Tan 1994 de doğmuş, 1995te bu acılı hayata gözlerini ebediyen kapatmış, daha bir yaşına gelmeden donmuş.

'Heh!' dedim burnum akmasın diye çekerken başka anlatmam gerektiği aklıma geldiğinde 'Yeni iş arkadaşlarım var birde. Oldukça nazik ve saygılılar. Yeni bir müdür olmamı çok gözlerine batmıyor olsa gerek ki işlerine dört elle sarılıyorlar gerektiğinde fikrime danışıyorlar. Kendim de elbette çizimi bırakmış değilim ama hedefim de kendimle berber şirketi de bu sene kalkındırmayı hedefliyorum. Başarırsam ilk seninle paylaşacağım. ' dedim ve yine başka bir şey kalmadı.

Onlardan bahsetmemek için başka konu bulmak için kendime fırsat tanısam da histerik bir gülüş dudaklarımda peydah olduktan sonra konuştum. 'Onlardan bahsedip ikimizi de kahretmek istemiyorum ama Zeynep'ten sonra bir tek seninle konuşabilirim. ' dedim ve İzmir'e gelinceye kadar ki tüm süreci anlattım.

Kolumda ki yağmurdan ıslanmış saatin yüzeyini parmağımla sildikten sonra saate baktığım da saatin epey geç olduğunu gördüm 'Epey geç oldu, ben artık gideyim Zeynep ile evle ilgilenecektik. ' dedim ve toprağa son kez avuçlayarak yerden destek alarak ayağa kalktım.

Ellerim ne kadar toprak olursa olsun kalçamı temizleyebilme umuduyla ellerimi kalçama sürterken kızıma veda ettim 'Ben bugünlük gidiyorum ama bugünden sonra sık sık geleceğim, merak etme. Seni asla bırakmam, unutmam' dedim.

Ağacın altına oturmaya gelirken geçtiğim yoldan geri dönerek küçük adımlarla arabaya doğru ilerledim.

***

15. 05. 2021

Yine o ağacın altındaydım ama bu sefer bulutlar ağlamıyordu, gözlerimde ise akmayı bekleyen yaşlar duruyordu. Çünkü İzmir de ki psikiyatristim ile olan ilk seansımdan çıkmış ve seansta akmaya başlayan gözyaşlarımı seanstan sonra rotasız on beş dakika kadar yürümemin sonunda taksi ile yine o çocuk mezarlığına gelmiştim.

Yine o ağacın altına gelmiştim.

Gözlerimde ki yaşlar anca dinmiş ama birisi parmağının ucuyla dokunsa akmak için hazırda bekleyen onlarca yaş göz pınarlarımda hazırda bekliyorlardı. O yüzden etrafı biraz puslu biraz bulanık görüyordum.

'Merhaba İkra'm. Merhaba kızım. ' dedim fısıldayan bir ses tonuyla. Üç gün önce geldiğimde ki ıslaklığın yerini nemli toprak almıştı. 'Sık sık geleceğimi söylemiştim sana ve bak yine buradayım. ' dedim, kısa bir an es verdikten sonra toprağa sürttüğüm elime odakladığım gözlerimle konuşmaya devam ettim 'Psikiyatristle görüştüm. İlk seans için gayet tatlı, işinin ehli bir kadın diyebilirim. İlk başta işten güçten benim hobilerimden bahsetsekte sonunda konu Buray'a, sana ve Sahraya geldi. ' dedim toprakta gezinen elimle beraber bir an konuşmam da kesilse de devam ettim konuşmaya 'Buray ile tanışmamızdan kısaca bahssettim, kızlardan bahsettim ve Buray'ın beni aldatmasından. . . ' dedim, yine yüzüme vuracağım o gerçekle boğazımda ki yumruğu hissederek boğazımı temizledim ve devam ettim '. . . seni kaybettiğim zamanları anlattım. ' dedim, kendi kendime kıkırtıyla güldüm 'Ah, güldüğüme bakma. Gülmemin sebebi doktora seni kaybettiğimi seslice dile getirmeden önce tek başıma bile olduğum zamanlarda boğazımda hissedilir bir yumrunun olduğunu bazen o yumrunun gitmesi için dakikalarca öksürdüğümü anlattım da o da kabullenmekte güçlük çektiğimi söyledi. Haklı bu konuda, benim içinde yeni bir tespit değil ama şuan bir mezarlıktayım ve seninle konuşuyorum. Hala bir yumrunun olması beni gülümsetti. '

Derin bir nefes aldım ve ağacın gövdesine biraz daha yaslanmak için kalçamı ileri doğru kaydırdım. 'İlk seansta seninle burada konuşmaya geldiğimi söylemedim. Hem akılım hasta olduğunu falan düşünür, gerek yok. Buranın Bakırköy'ü de neresidir bilemedim şimdi. ' dedim ve kendi kendime bir kez daha güldüm. 'Böyle deyince daha bir aklımın hastaymış gibi oldu. '

Psikiyatrist ile konuştuklarımız hakkın da detay daha veremeyeceğimden ev ile ilgili bahsetmeye başladım. 'Zeynep' teyzen ile hala bir ev alamadık bu arada. Çünkü sevgili teyzen kira da oturmaktan usandığı için satılık bir ev arıyoruz ve ikimizin de bu mükemmelliyetçilik özelliğiyle daha o mükemmel evi bulamadık. Hatta senden sonra Zeynep' teyzen ile buluşacağım, işten dönerken teyzen görmüş onu görmeye gideceğiz.'

Konuşmama yine ara verdim. Yakınımda ki mezar taşlarında ki isimlere, tarihlere yine göz atarken bu sefer ayağa kalktım, önce ellerimi çırptım daha sonrasında ki kalçamda ki toprağı silkeleyerek ağacın sağ tarafında ki yoldan ilerleyerek mezarlıkların arasın da yürümeye başladım. 'Kızım, çoğu kişi buradan korkar ama sen korkma. ' dedim ve kafamı sağ omzuma eğerek yürümemle beraber konuşmama deva ettim. 'Özellikle tek gelmeye ama kime de çocuk mezarları var orada ki çocuklar orada korkmadan yatıyor, duruyor da biz neden korkuyoruz demiyor. ' dedim, dudaklarımı aşağı doğru sarkıtarak düşünceli bir sesle.

Yan yana olan üç mezar taşının yanına, yere, bağdaç kurarak oturdum. Kolumu başımın altına alarak mezar taşına yaslarken bir yandan da toprağın üzerine yakın zamanda bırakıldığı belli olan çiçekleri yapraklarını mezar taşına yasladım kolumun işaret parmağının tersi ile hafifçe okşuyordum.

'Annecim, anne annenler İstanbul da Zeynep' teyzenin kirada kaldığı evinde kalıyorlar. Zeynep' teyzen ile bana yardım ediyorlar o şehirde kalan eşyalarımızı toparlamamız için. ' dedim ve yine sessizliğe büründüm.

Ben sessizce oturduğum dakikalarda kolumun uyuşması ile taşa diğer kolumu yaslayarak başımı da o koluma yaslayıp çiçeklerin yapraklarını okşamaya devam ediyordum. Birden İkraya hiç ninni söylemediğim aklıma geldi ve aklıma nereden yer edindiğini bilmediğim o ninniyi fısıldamaya başladım.

'yum o güzel gözlerini,

uzat üşümüş ellerini,

sakla o masum yüreğini,

zaman gibi sessiz uyu. .

bu dünya dipsiz bir kuyu. '. .

Göz pınarlarımda hazır bekleyen onlarca gözyaşı sessizce akmaya başladı ninniyi söylemeye başlamamla eş zamanlı olarak. Ninninin ikinci kısmına geçerken ise sessizce akan gözyaşlarım boğazımda birikerek hıçkırıklara dönüştü.

'. . . pamuktan kalbin solmadan

hayat yüzüne vurmadan. .

uyu, melek yüzlüm uyu

bu dünya dipsiz bir kuyu. '

Ninniyi birkaç kez daha hıçkırıklarımın izin verdiği müddetçe tekrar ettikten sonra 'İnsanların acımasızlığını hayat daha gözlerini açamadan sana gösterdi, gözlerini tamamen yummanı sağladı, özür dilerim. . . ' dedim ve iki hıçkırık sonrasında '. . . koruyamadım. ' dedim kekeleyerek.

Hıçkırıklarımın sonlanmasını beklerken mezarlığı telefonumun melodisinin kaplaması ile oturduğum yerde doğrulurken elimin tersi ile yüzümde ki yaşları sildim. Cebimde ki telefonu çıkarıp ekranda beliren isme baktım.

'Sis🖤' yazıyordu.

İlk aradığında açamadım çünkü hıçkırıklarım hala kesilmiş değildi. Hıçkırıklarımın dinmesini beklerken iki kez daha aramış üçüncü defa aramasına izin vermeden ben onu aradım. 'Efendim Zeyno?' dedim, oturduğum toprak zeminden kalkarken. 'Ben konuştuğumuz eve geçiyorum, sen çıktın mı psikiyatristen?' dedi, onu onayladım ve yeni çıktığımı söyleyerek eve geçtiğimi ekledim. Ona şimdilik bahsetmek istemiyordum bu ziyaretlerimden.

şimdilik.

***

04. 06. 2021

'İyi akşamlar arkadaşlar, yarın görüşmek üzere'

İşerimi bitirdiğim için ofisten ayrılmaya karar vermiş ve ofiste bulunan arkadaşlarla vedalaşarak ofisten ayrıldım.

On yedi gün önce nihayet bir evde karar vermiş, makul denilebilecek bir fiyata ise ev sahibiyle antlaşarak satın almıştık. Ben Buray'ın arabasını sattığım için elde ettiğim parayı eklerken Zeynep' biriktirdiği küçük denilemeyecek ama büyükte sayılmayan bir meblağayı eklerken ailesinden de maddi bir destek istemekten çekinmemişti. Şimdi ise İzmir'in o bahçeli, taş duvarlı, küçük ama iki kat olan yolu denize çıkan evlerden birinin sahibiydik.

Mezarlıktan ayrıldıktan sonra üç gün hunharca ev aramakta, diğer on yedi günde ise ev işlerine koşturmaktan mezarlığa gidememiş ama onunla konuşmayı bir gün olsun aksatmamıştım. Şimdi ise işlerin biraz yoluna girmesinin verdiği rahatlıkla biraz da işten erken çıkmanın verdiği bir rahatlıkla arabanın direksiyonunu kızımın beni duyacağından en çok emin olduğum yere çevirdim, çocuk mezarlığına.

Gelmem kırk dakikamı aldı. Arabayı park ettikten sonra ağır adımlarla, etrafıma bakarak ilerlerken mezarların arasına gelince yine isimlere, doğup öldükleri tarihe bakmayı yaşlarını hesaplamayı ihmal etmedim.

İrem Tan 1994/1995

Ayşe Göktaş 1899/1902

Sude Ataş 1998/2000

Eda Bayır 1996/2001

Gözüme değen, yaşlarını hesapladığım ve yaşlarının küçük olmasıyla kalbimin acı veren isimlerden sadece bir kaç tanesiydi.

Yine o ağacın gövdesinin önüne oturdum, sırtımı yasladım. 'Merhaba kızım. ' dedim, soluk verirken. 'Uzun sayılacak bir zaman diliminde gelemedim biliyorum ama seninle her gün konuştum beni duymuş olduğunu düşünerek kendimi rahatlatmaya çalışıyorum. ' dedim, fısıltıyla.

Ne kadar ona bu on yedi gün boyunca her gün anlatsam da yine de anlatmadan edemedim, tekrar anlattım. 'Tüm bu zaman diliminde tek aksatmadığım yer psikiyatristime gitmek oldu. Zeynep'in de takipleriyle her hafta gidiyorum oraya ve son gittiğimde buraya olan ziyaretlerimden, seninle olana konuşmalarımdan bahsettim. ' dedim, doktorun dediklerini hatırlamak için kendime biraz zaman tanıdıktan sonra devam ettim.

'İlk bahsettiğimde diğer seanslar da seni kaybettiğimi kabullenmiş tavrımın oyun olduğunu sandı ama bunu birkaç dakika içinde öyle olmadığını izah etmem ile açıklığa kavuşturduk. ' dedim, konuşmama devam ederken gözlerimle etrafı tarıyor, en son geldiğimden ne farklar var onu tartıyordum.

'Ziyaretlerimin çok doğal olduğunu söyleyerek beni rahatlattı ama bir süre sonra bu ziyaretlerin hala sıklıkla devam ederse sorun olarak görülebileceğini de yumuşak bir halde söylemekten geri durmadı' histerik bir gülüş sergiledim ve devam ettim 'On yedi gün sonra geldiğime göre hala kayışlarım belli bir rutinde işliyor demektir. ' dedim.

'Son gittiğimde hala gelmediğimi söyleyince çok çabuk atlattığımı sandı ama ona gerekçelerimi söyleyince de yüzünde ki tebessüm silinmedi. ' dedim, en son geldiğimde ki toprak kokusu burnuma dolsun diye derin bir nefes aldım ama kısa zaman da yağmur yağmadığı için etraf toprak kokmuyordu. Avucumun altında ki toprakta bu düşüncemi destekliyordu.

'Tebessümünün silinmemesinin sebebini kayışlarımın yerinde olduğunun onun da benim gibi hem fikir olduğunu düşündürüyor bana. ' dedim.

Zeynep' ile satın aldığımız evle ilgili bahsetmiş, planlarımızı anlatmıştım. Kolumda ki saate baktığımda ise Zeynep' ile evde buluşma sözümün olduğunu hatırlayarak ağacın gövdesinden yardım alarak doğruldum.

'Bu ziyaretim biraz kısa oldu ama geleceğim, gelemezsem de sen beni duyarsın biliyorum. ' dedim ve o ulu ağaca avcumu sürterek fısıldadım 'Koru onları. '

***

04. 09. 2021

Sonbahar yağmuru eşliğinde yeni aldığım proje sahibinin evinden dönüyordum. Ofise geçmek yerine buraya gelmeyi tercih etmeden duramadım.

Aylar geçmişti ama ben yine bir cumartesi günü buradaydım. Psikiyatrist randevuma bir saat daha vardı. Yarım saat kalma hakkım vardı.

Arabadan inip şemsiye eşliğinde mezarlığa adımımı attım. Bugün o ulu ağacın gövdesine ayakta sığınmak zorunda kalacaktım çünkü psikiyatristimin odasına çamurlar içinde gitmem hoş olmazdı.

Çamur olan toprak ile burnuma o çok sevdiğim kokunun gelmesi gecikmemişti, toprak kokusu. Ağacın gövdesine varıncaya kadar derin nefeslerle toprak kokusunu içime çekmeyi ihmal etmedim.

Avucuma, kıyafetlerime çamur bulaştıramayacaktım ama en azından ciğerlerime çekmeliydim.

'Merhaba İkra. ' dedim, içten bir tebessümle.

Artık onunla sadece acılı anılarımı değil mutlu anılarımı da paylaşıyordum hatta artık sadece mutlu anılar konuşuyoruz diyebilirdim.

İyileşiyordum.

Psikiyatristim ile görüşmelerim iyi gidiyor, Zeynep' ile yaşantımız hoş, işim her geçen gün ileriye adım attığımız bir güne başlıyordu. Eve kapanmayı bir buçuk ay gibi bir tahmini süre önce bırakmış ve Zeynep'in ısrarı ile akşam bir mekana gitmiştim.

Şimdi ise mutlu bir kadındım.

Acılarıyla mutlu bir kadındım.

Acılarının izlerini ruhunda taşıyan ama onlara dikiş atmasını bilen, onlara bantlar yapıştıran bir kadındım.

'Selam annecim, bugün yeni bir müşterim oldu ve yenilemek istediği evi görmek için oraya gittim. Heyecanlıyım çünkü müşterimin kafası benimle çok uyuyor ve bu da çalışmam için büyük bir alan sunuyor. Güzel şeyler başaracağımdan eminim. '

Ona son durumlardan bahsederken 'A-aa annecim iki hafta önce bahsettiğim bir bey efendi vardı ya, Selim adında. Zeynep' teyzene hoş davranan Ufuk. Zeynep' teyzen sonunda onunla bir akşam yemeği yemeği kabul etti. Seanstan sonra eve gidip hazırlanmasına yardım edeceğim, uzun zamandır onu karşı cinsine karşı bu kadar heyecanlı görmemiştim. '

Zeynep ile evde ki çekişmelerimizden bahsederken bir anda tekrar işten bahsetmeye başladım 'Kızım, bu şehre ilk geldiğim de hedeflerimden birisi ofisi geçmiş yıllara göre daha çok kalkındırmak, cirosunu arttırmaktı hatırlıyorsun değil mi?' dedim heyecanlı bir ses tonumla.

Heyecanlanmam ile bacaklarımı oynatmaya başladım, topuklarımın küçük seslerle tıkırdamasını da sağlamam şaşırılası bir an olmadı 'Şuan Eylül ayındayız ve bu yılın bitmesine daha kocaman üç ay, yüz yirmi gün var. Şimdi ki verilere bakılacak olursa bunu başarmam çok da zor durmuyor. Sana o bomba haberle geleceğim gibi duruyor. ' dedim.

Geç kalmamak için sürekli telefonumun ekranını kontrol ettiğim dakikalarda zamanımın dolduğunu fark ettim. 'Ben gidiyorum kızım, en kısa zamanda görüşürüz. ' dedim ve havaya bir öpücük attıktan sonra şemsiyem ile beraber arabama ilerleyerek mezarlıktan uzaklaştım.

***

08. 10. 2021

Bugün önemli birinin yanına gitmeyecek olmamın verdiği rahatlık ve üstümde ki eşofman takımımın rahatlığıyla ıslak toprağın olmasını sevinci ile ulu ağacın gövdesine sığınmış, İkra ile kısa bir sohbet etmiştim. Yarım saatlik sabah dertleşmesi, konuşmasının ardından işe gideceğim ve Zeynep'e de haber vermeden evden çıktığım için ama neden dışarıda olduğuma bir sebep sunabilmem için de eve tempolu bir yürüyüş ile gittim.

Zeynep bu saate dışarı da ne yapıyorsun derse diyebilecek bir cevabım hala yoktu. Elbette bunca ay sonra ona ziyaretlerimden bahsetmiştim ama ilk başlarda ki sık gidişlerimi bilmiyordu. Her zaman bu kadar seyrek, bu kadar ölçülü sanıyordu.

Dört ay önce güneşin tepe de olduğu, ulu ağacın yapraklarının yeşil olduğu bir iş çıkışı mezarlığa gittiğim de mezarlıkta onun da olduğunu ve İkra ile konuşmasına denk gelmiştim. Bir süre duyamayacağım bir mesafe de konuşmasını bitirmesi için beklemiş, ayaklandığını gördüğümde bende mezarın başına küçük adımlarla ilerdim.

Ayak sesimden kimin geldiğine bakmak için kafasını kaldırdığında gözlerimiz kesişti. İkimiz de gözlerimizi birbirimizden çekip İkra Gözüpek 2021-2021 yazılı mezar taşına çevirdik gözlerimizi.

Gözlerime yine toz kaçmıştı.

Konuşmaya gittiğim bir gün olmasına rağmen saatlerce karşılıklı yer de oturmuş ama hiç konuşmamıştık. Gün ağarmış, gece çökünce eve gitme kararı alarak kalkmıştık. Eve gitmiş, uyumak için odalarımıza geçmiştik ki tavana baktığım dakikalar da Zeynep' odama gelip konuşmayı başlatmıştı.

Aklımdan o konuşmaya dair anılar geçerken hızlıca aldığım duşu bitirip giyinmek için odama geçtim. Dolaptan ofiste ki yapacağım işleri kafamda hızlıca döndürüp giyebileceğim parçalara odaklandım.

Bugünün şanslı parçaları siyah boğazlı bir kazak yine siyah kumaş pantolon ve belime siyah, gümüş renk detayıyla bir kemer taktım. Boynuma ince göğsüme kadar ulaşan sade, basit bir kolyeyi iliştirip kulaklarımı süsleyeceğim küpelere gözlerimle tarayıp iki çifti seçtim.

Buraya geldikten üç ay kadar sonra kulaklarıma ikinci deliği de açtırmıştım o yüzden küpe alışverişlerim bu sıra epey bir çoğalmıştı. Bu gün kulaklarıma iki tane küçük pırlanta küpe takarken ilk deldirdiğim deliğe ise küçük halka küpelerden taktım. Bileğime ince bir bileklik takarken aynı bileğime saat takmayı ihmal etmedim.

Saçımı ise şimdilik açık bıraksam da ofiste toplayacağımdan emin şekilde siyah lastik tokalardan yanıma alacağım siyah omuz çantama koydum.

Merdivenlerden inmeden önce Zeynep'in odasının kapısının önüne gidip kapısını tıkladım. İlk tıklayışımda ses gelmeyince bir kez daha tıklayıp bu sefer 'Zeynep uyan işe gitme saati' dedim.

Ben kapının arkasında o varmışçasına konuşurken alt kattan Zeynep'in sesi geldi 'Telefonla mı konuşuyorsun?' dedi önce ve bir es verdikten sonra asıl diyeceği şeyi dedi 'Kahvaltı hazırladım, çabuk gel yapıp çıkalım. '

Avucumun içini alnıma çarpıp yüzümü ekşi limon yemişim gibi buruştururken geliyorum diye bağırdım.

'Sen kimle konuşuyordun yukarıda?' dedi mutfağa girip, hazırladığı sofraya oturduğum esnada. Dudaklarımı sarkıtıp yukarı da yaşadığım o anı Zeynep'e anlattım. Ben anlatınca o da kıs kıs gülerek tabağına döndü.

Çay bardağını masaya bırakırken 'Melda mesaj atmış bugün iş çıkışı yola çıkıyorlarmış geç saatte de olsalar burada olurlarmış. Eşleri gelmeyeceklermiş, çocukları eşlere bırakacağız dediler ama-' dedi, çocukları bırakacaklar dediğinde devamında diyeceklerini umursamadan sözünü kestim. 'Çocukları da getirsinler' dedim, etrafıma bakıp çantamı koyduğum yeri bulmaya çalışırken Zeynep kahkaha atmış ve neye güldüğünü anlamak için olduğum yerde durup ona bakarken 'Beni bir dinleydin keşke. En son ama diyordum' dedi iğneleyici ses tonuyla kaşlarını yukarı kaldırırken 'Ama çocukları getirin özledik dedim ve getirecekler. '

Bende rahatlamışçasına yerime oturup yemek yemeye devam ettim.

'Benim bugün çok danışanım yok diyebiliyorum, erken gelirsem akşama bir şeyler hazırlarım. ' dedi, ağzımda ki lokmayı çiğnerken onu başımla onayladım. 'Olur, benim bir tane tamamlanması gereken, iki tane dijitale aktarılması gereken ve bir tane de çalışanlarla ay başı toplantım var. ' dedim, sıralarken bir an bana bile bir ağırlık çöktü.

***

Sabah Zeynep'e sayarken ruhuma ağırlık çökerten bütün işlerimi az olan enerjimle yapmış olmanın verdiği rahatlıkla sekreterim Eda'ya yarın gelmeyeceğim haberini verip Pazartesi günü kesin yapılacakları ve haftaya yapılması gereken işleri planlamıştık.

'Alo, Zeynep'. ben şimdi çıktım eve geçiyorum, sen evde misin?' dedim sağa sinyal verip aynayı kontrol ederken 'Evet evdeyim. Bizim için akşam yemeğine bir şeyler hazırlıyorum. Sen gel, gel de tatlını yap. '

Zeynep'i onaylayıp telefonu kapattım ve sağda ki ayrıma arabayı sürüp eve doğru sürmeyi devam ettim. Mutfakta bir şeyler yapmayı, yemeyi ve yedirmeyi hep sevmişimdir ama İzmir'e geldiğimizden beri tatlılara olan ilgi ve alakam başka bir boyuttaydı.

Yaptığım tatlılara bayılan Zeynep ne zaman tatlı yapılacak olsa tatlıyı bana veriyor kendisi yemeklerle ilgileniyordu ben tatlıyı tamamlayana kadar ki süreçte.

Müzik uygulamasından açtığım şarkıya eşlik edip, beynimin içinde konuşurken arabayı evin önünde ki her zaman ki yerime park edip arabadan indim. Bahçeden içeri girip kapıya ilerlerken bahçeye açılan mutfak kapısından Zeynep'in tezgahın önünde kesme tahtasının üstünde bir şeylerle ilgilendiğini gördüm. Bir yandan da bağıra bağıra çalan şarkıya eşlik ediyor, vücudunu hareket ettiriyordu.

Huzurlu gözüküyordu.

Mutlu ve huzurlu.

Onu mutlu ve huzurlu görmenin verdiği neşe ile anahtarla içeri girdim.

'Ben geldim. Elimi yıkayıp yanına geliyorum hemen. '

Ona da mutfakla salon arasında ki duvarda ki boşluktan kafasını uzatarak hoş geldin demeyi ihmal etmeyen Zeynep'e öpücük atarak odama çıkıp hem banyoda ki işlerimi hallettim hem de mutfağa yaraşır bir ev kombini ile mutfağa indim.

Ellerimi birbirine vurarak 'Ne yapıyorum o halde?' diye sorarken buzdolabını açıp ne malzemeler var diye bakınıyordum. 'Sen bana bıraktığın için vişneli chessecake yapman kararı aldım. Malzemelerini de tamamıyla aldım şefim. ' dedi elini alına asker misali selam verirken.

Ona gülümseyerek her zaman yaptığım tarifi açarak malzemeleri sırayla eklemeye başladım. Ben tencere de muhallebeyi yaparken bir yanda da ses sisteminden gelen şarkıya ikimiz de eşlik ediyorduk.

***

Saatler geçmiş, Zeynep ile yemeklerimizi yemiştik. Kızların gelmesine dakikalar kaldı dediğimiz noktaydık ve biz de bu arada Zeynep' ile onlar geldiğinde hazırladığımız atıştırmalıklar hazır olsun diye masayı hazırlamaya başladık.

'Arasana bir gelmiş olmalılardı sanki. ' dedi Zeynep' masaya içecekleri koyarken.

'Gelirler birazdan... ' derken cümlemi kesen şey zilin çalması oldu. Zeynep'e bakıp gülerken ikimiz de kapıya ilerliyorduk.

'Hoş geldiniz' dedik Zeynep' ile aynı anda ama çok coşkulu, ve bol sarılmalı bir hoş geldiniz çağrısıydı. Zeynep' kızlara sarılırken ben Melda ve Halenin ortasında duran, Melda'nın elini tutan Ateş'e sarılmak için dizlerimin üstüne eğildim. 'Hoş geldin yakışıklım. ' derken yanağını öperek. Onu öpünce o utangaçlığını kaybederek boynuma sarıldı 'Hoş buldum teyzem. ' dedi M harfini uzatarak kollarını boynuma daha sıkı sarılarak.

İki kolumla onu belinden kavrayıp kucağıma alırken ayakta bekleyen Melda ve Haleye dönüp onlara da sarılıp öpüp içeri davet ettik. 'Montlarınızı alayım ben. ' dedi Zeynep. Ben ise o sıra da Ateş'in ayakkabı ve montunu çıkartmasına yardım ediyordum.

'Nasıl geçti yolculuk teyzeciğim?' dedim, ayakkabısını ikincisini ayağından çıkartırken 'İyi geçti teyze ama annem ve Hale teyzem hep konuştular ya!' derken sesinde ki sitemkar hava çok net seçiliyordu.

Kahkaha atarak onu yanağından öptüm ve ayağa kalkıp salona gitmek için elinden tuttum 'Uyutmadı mı bunlar seni rahatça?' dedim. Kafasını iki yana sallarken boşta ki elini havaya kaldırıp 'Evet teyze ya. ' dedi

Salona girdiğimiz de kızlar koltuklar da oturmuş yolculukla ilgili sohbet ediyorlardı 'Siz benim prensimi nasıl uyutmazsınız yolda? Sürekli konuşmuşsunuz!' dedim sesimde ki neşeli havayı yok edemesem de mimiklerimde kaşlarımı çatarak onlara kızdığımı belli etmeye çalıştım.

Ateş bu halime gülerken, ona destek vermem hoşuna gitmiş olmalı ki kıkır kıkır gülüyordu. Hale ve Melda' ise bu oyuna ayak uydurarak karşılık verdi. 'A-aa biz öyle bir şey yapmadık. ' dedi yalandan inkar edip şaşırmış şekilde eliyle ağzını kapatırken.

Melda' inkar edince Ateş tuttuğumu elimi çekiştirerek 'Ya teyze yaa! Annem resmen yalan söylüyor şuan. ' dedi sarkıttığı dudaklarıyla beraber çatık kaşlarıyla oldukça yenilesi dururken.

'Prensim ben annene gerekli cezayı düşüneyim vereceğim, hiç şüphen olmasın. ' dedim, Melda'ya dönerken ise işaret parmağımı yalandan bir homurdama ile sallarken 'ıııı Melda' Hanım yalan söylemek kötü bir şeydir. Bir daha yapmayınız lütfen. ' dedim. Hale ve Zeynep' bıyık altından gülerken Melda' gülmemek için kendini çok kasıyor bu da vücudunun sarsılmasına neden oluyor.

Ellerini dizlerine vurarak gözlerimizi ona çevirmemizi sağlayan Zeynep oldu. 'Hadi masaya geçelim o halde, sizin için bir sürü şey ayarladık. ' derken eliyle masayı göstermeyi de ihmal etmiyordu.

'Anne, ben yemek istemiyorum. ' dedi Ateş annesinin onaylaması için Melda'ya bakarken. Melda' gülümseyerek onaylamış bize dönerekte neden yemediğini açıkladı. Gelirken acıktığını söyleyen Ateş'e yiyecek bir şeyler almışlar o yüzden Ateş tokmuş.

Ateş ile aynı boya gelerek 'Prensim en son geldiğiniz de bıraktığın oyuncaklar ve Zeynep' teyzen ile eklediğimiz bir kaç sürprizle beraber bıraktığın oda da gidip oynayabilirsin. ' dedim kolunu elimle okşarken.

Sürpriz lafını duyan Ateş'in gözleri kocaman açılırken en yüksek perdeden 'SÜRPRİZ Mİ?' diye bağırması kaçınılmaz oldu. Yerinde zıplarken 'Anne teyzemler sürpriz almışlar. ' dedi, beni duymalarına rağmen o da haber vermek istediğini görüyorduk.

'Evet anneciğim. Kendin mi bakmak istersin biz de gelelim mi seninle?' dedi dudaklarında ki tebessüm, sesinde ki soru sorar sonla beraber. Ateş kafasını iki yana sallarken 'Gerek yok anneciğim siz yemek yiyin ben giderim. ' dedi ve aramızdan fırlayıp aylardır geldiğin de annesi ve Hale teyzesi ile kaldığı odaya koştu.

Kızlarla biz hep beraber gülerken masaya oturduk. Hale ve Mela sofraya göz atarken ıslık çalıp 'Yine döktürmüşsünüz kızlar. ' dedi Hale.

'En sevdiklerimiz geliyor tabii ki döktüreceğiz. ' dedi Zeynep' yaptığım tatlıyı herkesin tabağına servis ederken. 'Tatlıyı yine Seher yaptı diye düşünüyorum, doğru mudur?' dedi Melda' çatalına tatlıdan bir parça alırken. Ukala davranarak burun kıvırırken konuştum.

'Tabii ki ben yaptım. Kim yapabilirdi başka?' dedim, cümlemin sonunda hıh'lamayı unutmadım.

Kızlar yakışmayan ukala tavrıma gülerken Melda' yuttuğu lokmadan sonra 'Doğruyu söyle tatlı yapmaya üşendiğin için mi kızın üstüne yıktın yoksa gerçekten sevdiğin için mi?' dedi, gözlerini kısarak Zeynep'in gözlerine bakarken doğruyu söyleyip söylemediğine karar verecek güya.

Melda, ikimizin istemsizce daha yakın olduğunu bildiğinden her geldiğin de böyle küçük muzurluklar, şakalar yapmaya bayılırdı. İstanbuldayken de yapardı ama İzmir'e gelince bu artmış gibi hissettiriyordu.

Zeynep yakalanmış gibi eliyle yüzünü kapatırken 'Ah evet, üşendiğimden Seher'e yaptırıyorum. ' dedi, ben ise Ateş gibi oyun yapan Melda'ya ayak uydurarak şaşırmış gibi ağzımı aralarken gözlerimi kısmıştım 'Beni kandırdın demek, pislik. ' dedim omzuna hafifçe bir tane vururken.

Hale halimize gülerken 'Ay tamam Ateş gibi oldunuz iyice. ' dedi.

Biz yemeklere dönüp bir yandan da İstanbul'dan havadisleri dinlerken Ateş sürprizlerini bulup açmış olmalı ki odadan koşarak çıkıp Zeynep' ile ben yanıma gelip sırayla sarılırken yüzüne yayılan harika gülümsemesiyle bize sürekli teşekkür ediyordu. 'Teşekkür ederim teyzelerim' dedi ikimizin boynuna birer kolunu sarıp bizi kendine doğru çekerken.

Zeynep' ile yanağına birer öpücük kondurup sarılmasına karşılık verip 'Önemli değil prensim. Güle güle kullan. ' dedik.

'Eee, senin Ufuk ne oldu?' dedi Melda', kurabiyesinden bir ısırık alırken. Zeynep elini hava da sallayarak cevap verdi. 'Ooo Ufuk'un üzerinden dere temizledi, olmadı o iş. '

Kaşlarını çatan Hale 'Nasıl olmadı? Neden? Bize neden bahsetmediniz ayrıca?' dedi ve bizim kendimizi açıklamamız, bilgi paylaşımı o andan itibaren başladı.

***

31. 12. 2021

Yine bir iş çıkışında yine yağmurlu hava da mezarlıktayım. Hasta olmamak için ağacın gövdesine oturamasam da himayesi altına girmek için ayakta da olsa dallarının altında duruyordum.

'Bugün bu yılın son günü İkra. Bugün insanlar aileleriyle, arkadaşlarıyla planlar yapacak ya da hiç tanımadıkları insanlarla partiye katılacaklar. Sosyal medya da hiç sorunları yokmuşçasına paylaşımlar yaparken arkadaşlarına da aynı plastik, yapay gülümsemeler, kahkahalar sunacaklar. '

Yılbaşını gördüğüm gözle İkraya kısa bir özet geçerken gözümle etrafı taramayı, burnuma dolan yağmurun soğuğu, yerde birikip göl oluşturan suların görüntüsünde kendimi görürken içimde ki yılbaşına karşı olan mesafeli duruşa rağmen akşam yaptığımız planla yüzümü ekşittim.

'Tüm bu bakış açıma rağmen ve aynı görüşe sahip olup evde geçirdiğimiz onca yılbaşına zıt olarak bugün onun iş arkadaşlarının da katılacağı bir organizasyona beraber gidecektik. Teyzen her ne kadar on ikiye kadar durmayız dese de yılbaşında kimse bizi erkenden eve gitmemize onay vermeyeceğini biliyorum. ' dedim huysuz sesimle beraber.

'Ama yılbaşı tatili ve hafta sonu olmasıyla beraber İstanbul'a gideceğiz. Her ne kadar o şehre gitmeyi hiç istemesem de hafta başında avukatım Nermin Hanım aradı ve evi satın almak isteyen birisinin olduğunu, anlaşırsam satış yapabileceğimi söyledi. Bende karşılaşmanın gereksiz olduğunu söyleyerek satışa onay verdim ve evi devrettim ama son prosüdürler için İstanbul'a çağırdı. Melda' ve Hale teyzen de yılbaşında beraber olamıyoruz bari gelin dedi sabaha karşı İstanbul'a uçuyoruz anlayacağın. '

Etrafımı biraz daha süzdüm, işte olanlardan bahsettim ve gitme vaktimin geldiğini anlayınca sessizce geldiğim mezarlıktan sadece ayakkabımın topuk sesiyle ayrıldım.

***

'Sen gitsen sadece? Ben evde dinlensem olmaz mı?' derken kombinime uygun takılarımı takıyordum. 'Seher yeter artık. Hazırlandık hala aynı soru. Cevabımda değişmiyor üstelik. Tekrar söylüyorum, ha-yır. ' dedi.

Mezarlıktan eve geldiğim andan beri Zeynep'e aynı soruyu soruyor her seferinde de hayır yanıtını alıyordum ama artık sorumdan bıkmış olmalı ki bezgin olduğunu belli eden bir ses tonu ile cevabını verdi.

'Tamam ya, hadi çıkalım. ' dedim ama derken oflamayı ihmal etmedim. Çemkirmemi evdeyken yapayım zaten evden çıkınca mutlu mooda alacaktım kendimi.

Evden çıktık, arabaya bindik ve mekana geldik. Nezih bir mekanda yemek için yer ayırtmışlardı. Mekanın üst katında en köşe de duran uzun masa da kadınlı erkekli on beşe yakın kişi oturmuş sohbet ediyordu. Mekana başka kişilerin olması gözüme de ilişince on iki de ondan geriye sayma merasimi olacağını o anda anlamıştım.

'Merhaba' diye yüksek karşılama yapan masada ki kızlardan bir tanesine aitti. Esmer ten rengine sahip olan kadın, siyah düz saçlarına zıt olarak üstüne kırmızı renk mini bir elbise giymişti. Oldukça şık duran kadının oldukça da ilgi çekici bir havası vardı.

'Merhaba Şebnem' dedi Zeynep kadına karşılık. Adı demek Şebnemdi. Kadın beni de görünce bana da merhaba diyerek masaya davet etti.

'Sizlere bahsettiğim ev arkadaşım aynı zaman da çocukluk arkadaşım olan Seher. ' dedi beni masada ki herkes ile tanıştırmak adına.

Herkese kafamla selam verirken hepsi tek tek ismini söyledi. 'Seher, yanlış hatırlamıyorsam sen mimardın değil mi?' derken emin olmak için hala bir yanda düşünür gibi bir havası vardı.

Zeynep'in oturduğu sandalyenin yanında yerimi alırken gülümseyerek onu başımla onayladım. 'Evet mimarım. İç mimar. ' dedim. Masanın uçlarından bir beyefendi gökte aradığını yerde bulmuş bir şekilde heyecanlı bir sesle konuştu.

'Seher Hanım, şimdi hiç sırası değil biliyorum ama benim eşim yeni taşınacağımız ev için mimar arıyor. Sizin kartınızı veya numaranızı alma şansım var mı?' dedi, masanın taa bu ucundan bile gözlerinde ki ne olur beni kurtar bu dertten ifadesini görebiliyordum.

'Hiç sorun değil, Zeynep size numaramı atsın. Görüşme için zaman belirleyelim. ' dedim yüzümde ki nazik ama içimde ki yeni bir müşteri sevinci ile.

Beyefendiden gözlerimi çekince dirseğimle kimseye çaktırmadan Zeynep'in boşluğuna bir tane vurup ağzımın içine içine konuşurarak Zeynep'e adamın ismini sordum 'Yeni müşterim olma yolunda ki potansiyel beyefendinin adı sanı nedir?'

'Ah iş kolik Seher!' dedi kafasını iki yana sallarken onaylamaz biçimde. 'Adı Sedat Varoğlu, yolda bilgi geçerim. ' dedi. Onu onaylayıp tekrardan masada ki sohbete dahil oldum.

Sahte ama güzel gülümsememle beraber.

***

Herkes ayağa kalkmış ve camların önünde toplanmıştı. Ondan geriye saymamız için işaret bekliyorduk.

Akşamın başında tahmin ettiğim üzere yemek yiyip eve geri dönememiştik. Hala burada, mekandaydık. Ve şimdi az ilerimizde duran adamın saymamız için komutunu bekliyorduk.

Komut gelmiş olmalı ki bir anda herkes 'ON, DOKUZ, SEKİZ. . . ' diye saymaya başladı.

Gözlerimi kapatıp kendimi buradan soyutlamaya karar vermiştim ki elime eli değen biri vardı. Değmiyordu, tutuyordu. Bu kişi kesinlikle Zeynep'ti. Gözümü açıp ona baktığım da bana gülümsemeye çalışıyordu. Çalışıyordu diyorum gülümsemesi buruktu.

'Yeni yıl yep yeni başlangıçlar, başarılar getirsin!' dedi ve eliyle elimi daha çok sıktı.

Herkes bir diye bağırdı an'da içimden hayallerimin gerçekleşmesini, geçen yıl gibi bir yıl daha yaşamamak için dua ettim.

'Allah'ım, geçen yıldan aldığım derslerin yanında bir daha yaşamayayım n'olur. Yeni yıl bana hayalini kurduğum şeyler için adım atsın, bana getirsin. Mutluluk ve sağlık getirsin tüm dünyaya. ' dedim ve gözlerimi açtığım da herkesi birbirine sarılırken buldum.

***

 

 

11. 02. 2022

 

 

'Selam Seher ,

 

 

İyi ki doğduk!

 

 

İlk ne zaman kendimize mektup yazma alışkanlığımızı hatırlıyor musun? Ben hatırlamazdım ama bu sene ki mektubum on sekizli benden gelmiş, ilk mektubum olduğunu da itina ile yazmışım:)

 

 

Unutkanlığımızdan yakınmış, üniversite sınavına çalışmaktan kızlarla buluşup doğum günümü kutlayamadığım için serzeniş etmiş ve mimarlığı ne kadar istediğimi yazmışım yanına ek başka hayallerle beraber tabii ki. Kızları da unutabileceğime istinaden onların isimlerini bile soruşum kendime. On sekizli Seher'e bu mektupla seslenmek istiyorum, mimar olduk Seher, başardık! Yurt dışı gezi hayalimiz dışında ki hayallerimize de tik atabiliriz!

 

 

On sekizli Seher'in yazdığı mektuba bakıyorum da o zaman da mutluymuşuz hatta hayatımı düşünüyorum da hep mutlu anılar biriktirmişim sevdiklerimle. Bunlar benim olduğu kadar onlar sayesinde de. 'Yüzümdeki gülümsemeyi soldurmak yerine daha çok parlamasını sağlayan, ruhumda yaralar açmak yerine çiçekler yetiştiren herkese teşekkür ederim. ' tam olarak hayatımda ki herkese bunu söylemek isterim, belki bir gün.

 

 

Ve otuz iki yaşım. Bu sene bir hayalimizi daha gerçekleştirdik. Karnımızda bir can taşıyoruz. Ne kadar büyüleyici değil mi? Benim nefes alışımla nefes alacak, benim yediğimle beslenecek bir can var karnımda. Bu güzel haberi bugün kızlara, yarın ise Buray'a güzel bir sürpriz ile söylemeyi planlıyorum. Sosyal medya da çok hoş videolar görüyorum, birisinden kopya çekeceğim.

 

 

Ah, Seher sen bu mektubu okuduğun zamanlar da üç aşağı beş yukarı altı aylık bir insan olacak şuan karnımda olan canlı. Çok ilginç değil mi? Bir sonra ki mektubunu kaç yaşına yazıyorsan aile fotoğrafımızı ve altı aylık bebekle havalar nasıl onu yazmayı unutma! Benden bana bir görev olsun bu da.

 

 

Adı ne olacak sence? benim aklımda iki cinsiyet içinde fikirler var. İçimden geçen ilk isimleri en alta not edeceğim ne yazdığını umarım unutmazsın da doğunca kimliğine yazdırırsın.

 

 

Kendine iyi bak.

 

 

Seher Rengin

 

 

11. 02. 2021'den 11. 02. 2022'ye'

 

 

ikra - arda

***

Otuz iki yaşıma gelen bu mektubu sesli şekilde üçüncü okuyuşumun ardından yanağıma, kağıda dökülen yaşlardan daha fazla dökülmesin diye elimin tersiyle yüzümü sildim.

Dilimle dudağımı ıslatıp, boğazımı temizledikten sonra konuşmaya başladım.

'Selam annecim. Annen bir süredir ağlamıyordu biliyorsun. Ruhunda ki yaralara bant bulduğunu düşündü ama sanırım o bantların yapışkanları bugün bittiği için yaraları yeniden kanatmışa benziyor. ' dedim, uyuşan bacaklarımın yönünü değiştirirken.

'Sana da sesli okuduğum o mektup benim her doğum günümde kendime yazdığım mektuplardan birisi ama bu mektubun bir önemi var. Senin karnımda var olduğunu öğrendiğim gün yazdım. Tam bir sene önce bugün. ' dedim. Boğazıma yumru olan sözcükleri yutmak yerine konuşmak istediğim için sesim bazen boğuklaşıyordu.

'Bugün benim doğum günüm. O mektubu bugüne yazmamın üstünden takvime göre bir yıl geçmiş ama bana sorarlarsa asırlar derim. Çünkü o mektupta çok mutluyum. ' dedim, elimde ki kağıdın yazı yazan tarafını mezarına çevirirken 'Bak sana hayatımdaki herkese ruhumda yara açmayıp çiçek yetiştirdikleri, gülümsememi soldurmadıkları için teşekkür etmişim!' derken kağıdı tekrar kendime çevirip kağıdın üzerinde inanamayan gözlerimi gezdirdim.

Gözümün takıldığı cümle ile boğazıma takılan yumru bir hıçkırığa dönüştü.

aile fotoğrafı koy

Yüzümü kaldırmadan konuşmaya başladım. Onu koruyamadığım için yeniden utanıyordum.

'Hah! Bak kendimden bu sene aile fotoğrafı koymak istemişim. Kiminle fotoğraf koyacağım? Nasıl koyacağım? Hapishaneye attırıp boşandığım eski eşimle mi? Karnımdayken koruyamadığım şuan mezarında ağladığım kızımla mı?' dedim, sayamadığım kadar hıçkırığımla birlikte.

'Akşam üzeri ruhumdaki yaralar kanamıyormuş gibi anlamadığımı düşündükleri sürpriz mekana gideceğim. ' dedim. Kafamı iki yana sallayıp dudaklarımı sarkıtırken konuşmama devam ettim. 'Belki de gerçekten gecenin ilerleyen saatlerinde gülümsemelerim gerçeğe dönüşecek ama herkes evine dağıldıktan sonra mektubumda bahsettiğim kadar mutlu olmadığımı hatırlayacağım. Mutlu olamayacağımı. ' dedim, burnumdan ciğerlerime derin bir nefes çekerken elimde tuttuğum, üzerinde kendi el yazımla yazdığım sonuna adımı da yazdığım, sarı uçları biraz kırışmış kağıda bakıyordum.

Geçen sene İkraya hamile olduğumu öğrendiğim gün bugündü.

Geçen sene İkra karnımdayken kendime 'her zaman mutlu kal' dediğim gün bugündü.

Geçen sene yüzümde ki gülümsememin ebedi olduğunu düşündüğüm, ruhumda yaralar açmayan herkese teşekkür ettiğim gün bugündü.

Geçen sene arkadaşlarıma hamile olduğum haberini verirken bugün o hamileliğimde kaybettiğim kızımın mezarında ağlayan da yine benim.

Kağıda odakladığım bakışlarımın arasından televizyonda gördüğüm bir adam ile komiser sahnesini İkra ile paylaştım. 'Televizyonda iki gün önce bir dizi gördüm. Bir sahnesinde polis adama çocuk cesedi bulduklarını söylüyor karşılığında adam ise 'Cansız beden çocuk diyorsun, çocuklar ölür mü komiserim? Sen hem çocuk diyorsun hem cansız diyorsun! Böyle saçma şey olur mu komiserim? Sen ne söylüyorsun Allah aşkına!' demişti, gözlerim dolmadan bende ağlamadan yapamadığım bir andı. Salonda ağlayamamıştım ama odama çıkınca o sahne aklıma dolar dolmaz gözlerim yaşlarını serbest bırakmıştı

İçimden de o adama 'çok var beyefendi, olmaması gereken ne varsa bu dünya da çocuk mezarları da var haddinden fazla' demek istemiştim.

Şimdi sana söylüyorum İkra'm, bu dünya da en çok kadınlar ve çocukların başlarına ne gelmemesi gerekiyorsa o geliyor. .

Kafamı kağıttan kaldırıp, ulu ağacın gövdesine sığındığım çamurlu toprak zeminde kalçamı kaydırarak mezar taşının yanına kadar geldim. Bir kolumu taşa yaslayıp başımı üstüne koyarken diğer elimle elimde ki mektubu kat izlerinden geri katlayıp göz yaşlarımın arasından görmeye çalışan gözlerimle İkra'nın toprağına gömdüm.

'Bu mektubu senin kalbin atarken yazdım, bedenin kalbinle beraber toprağın altındayken okudum. O yüzden o mutlu mektup seninle beraber olmalı İkra'm. ' derken toprağa koyduğum mektubun üzerini toprakla örtmeye çalışıyordum.

Mektubun üzerine son kez toprak atarken telefonum çaldı ve Zeynep'in çağrısı ile eve dönmek üzere İkra ile vedalaştım.

'Bir gün o mektupta ki hayalimi gerçekleştirmek için yolculuğa çıkacağım. İlk Türkiye'den başladığım bir yolculuk olacak. Belki tek, belki birisiyle beraber ama mutlaka çıkacağım. Çünkü o mektup artık seninle beraber ve ben senin içinde olan bir şeyi yapmamam imkansız. '

'Belki birisiyle dedim farkındayım. Çünkü iyileşiyorum zamanla bunun da farkındayım. Burada ki birkaç ayda bile büyük gelişme kaydetmişken yakında ruhumda ki yaralara yapıştırdığım bantlarına ihtiyacı olmayacak günler gelecek biliyorum. Ruhumun bantlara ihtiyacı olmayacağı zaman da doğru insan karşıma çıkarsa neden olmasın değil mi? Yüzümde ki gülümsemenin parlamasına onlar mani oldu ben daha çok parlamasını sağlayacağım. ' derken sağ gözümden yanağıma süzülen gözyaşı, çatallaşmış ses tonum ile yerimden kalktım. Kızımın duymamasını umut ederek ağzımın içinde fısıldadım 'Bu cümlelerin gerçek hayatımda da olacağına inanan psikiyatristimin cümleleri. '

Ayaklarım uyuşmuş ama bu yağmurda açılsın diye yürümeye kalkarsam o sürprize geç kalırım İkra'm

***

Finale..son 2...

Loading...
0%