Yeni Üyelik
21.
Bölüm

BÖLÜM 19: ÎTİRAF

@matthiolagolge

 

 

 

 

BENDEN BANA

 

BÖLÜM 19: İTİRAF

 

Yeni bir güne daha gözlerimi açtım. Perdenin ardından sızan ışıktan bugün gök yüzünde buluttan çok güneş olduğunu tahmin ediyorum. Tahminimi doğrulamak için yatağımdan doğrulup camın önüne giderek perdeyi araladım.

Tahminim doğruydu. Gök yüzünü güneş kaplamış insanın gözüne gözüne ışıklarını saçıyordu. Camın yanında duran masamın üstünde ki saat ve tarihi gösteren panele bakınca bugünün İzmir'e taşınıp işe sıkı sıkıya sarıldıktan sonra kendime verdiğim sözü tutup tutamadığımı öğreneceğim gündü.

Müdürlük yaptığım o ofisin cirosunu bir sene de arttırabilmiş miydim? Herkesin aklında bu soru vardı. Dün iş çıkışı bugün hakkında fikirlerimi sormuş ve kendimden emin bir şekilde hedefimi fazlasıyla gerçekleştirdiğimi söylemeden durmamıştım.

Sonuçta hesaplamadan iş alıp, almamaya karar verecek değildim. Hedefime nasıl ulaşabilirim, hangi müşterilerle ulaşabilirim gibi soruları cevaplayarak bu bir yılımı geçirmiş ve istediğim hedefin üstünde bir sonuçla bu yılı tamamladığıma emindim.

Bugün için dolabımda ki tek parça ama şık olan kahverengi kareli kumaş tulumumu giydim. Boynuma kalın gold renkli zincir farklı boyutlarda iki kolyemi takarak kulağıma da aynı renkler de farklı boyutlarda iki çift küpe taktım. Ayna da saçıma baktığımda sadece tarayıp iki yana ayırarak arkam da at kuyruğu şeklinde topladım. Elime de gold renkli zincirlre sahiip siyah kumaş çantamı alarak odamdan ayrıldım.

'Günaydın Zeynep'im' dedim, mutfakta bulup yanağını öptüğüm Zeynep'in 'Günaysı Seher. ' dedi ve kıyafetime bakıp 'Bugün de pek güzelsin. ' dedi ve kulağını çekip ahşaptan olan dolap kapaklarına vurdu. O hali bana annemin anlattığı kadarıyla bildiğim ananeme benzettim 'Aynı anneannem gibi yaptın Zeynep ya'

Masa ki kahvaltılıklardan ağzıma tıkayarak 'Ben çıkıyorum hemen. Bugün büyük gün. ' dedim ve Zeynep' arkamdan görüşürüz diye bağırırken çantamın renginde siyah ayakkabımı giyerek evden ayrıldım.

***

'Hasan Bey günaydın. ' dedim yüzümde ki kendimden emin gülümsememle beraber.

'Günaydınn Seher Hanım. Ben de tam olarak sizin sonuçlarınıza bakıyordum. Sayfanın yüklenmesini bekliyorum. O arada bir bardak çay içer misiniz?' dedi.

Hasan Bey de başlarda kahve isteyip istemediğimi sormasına rağmen kısa sürede çay sevdiğimi anlayınca böyle anlarda hep çay ikram ederdi bana. 'Olur Hasan Bey. ' diyerek masasını önünde ki deri ve rahat sandalyelere oturdum.

'Bana bir orta şekerli Türk kahvesi, Seher Hanım'a da bir çay' dedi.

'Sence başarabildin mi istediğini?' dedi yüzünde ki şüphem yok ifadesiyle.

'Hiç şüphem yok Hasan Bey. Hatta fazla yaptığımdan eminim bile. ' dedim ve içeriye Hasan Bey'in az önce söylediği içeceklerimizi getirmek üzere Eda girdi.

'Teşekkür ederiz Eda. ' dedim ve çayımdan bir yudum aldım. Rahat bir tavırla 'Yüklenmiş olmalı artık Hasan Bey?' dedim Eda'nın benim için getirdiği çaydan bir yudum alırken.

***

YAZAR

Hasan Bey'in, Seher'in bildiği cevabı vermesinin ardından dört gün geçti. Bu süreçte Seher hedefini başarmış olmanın özgüveni ve mutluluğunu sevdikleriyle paylaşırken aynı zaman da ofiste ki iş arkadaşlarına kendisine desteklerini, işlerine olan özverilerini ve bu senenin öncekilerden iyi geçmesinde katkı sağladıkları için teşekkür ederek Cumartesi günü yani bugün ofis tarafından parti düzenleneceğini açıkladı.

Seher, dört gün boyunca organizasyon şirketlerinden birisiyle anlaşarak parti alanı belirleyip iç dekorasyonunu ve servis edilecek yiyecek içecekten bütün gece çalacak şarkıları planlamayla ilgileniyordu. İş arkadaşlarından fikirler almayı ihmal etmiyor onların da sevdiği ve istediği şeylerin olduğu bir gece olması için elinden geleni yapıyordu. Müzik listesini dört günde beş kez yenilemek bunlardan birisiydi.

Seher, Pazar gününün verdiği öneme istinaden giyeceği kıyafetleri yanına alarak evden ayrılmasının üstünden iki saat geçmişti. Zeynep', Seher'in gelemeyeceklerini sandığı ailesini, Hale ve Melda'ların gelmesini sağlamış Seherden sonra havalimanına onları karşılamak için havalimanına gitmek için çıkmıştı.

Her şey yolunda gözüküyordu.

Seher, giyinmeden önce alanda ki son kontrolleri yapmış, bir problem olmadığı konusunda kendine onay verdiğinde hazırlanmak için alanın dışına çıkmıştı.

'Hoş geldiniz, hepiniz' derken, Hasibe'nin elinde ki küçük çantaya uzanıyordu.

Gelmesi gereken herkes aynı anda uçaktan inip direkt Zeynep'in yanına gelmişti. 'Hoş bulduk Zeynep.' Seher'in geldiğimizden hala haberi yok değil mi?' dedi, sürprizlerinin bozulmasından endişe eden Hasibe.

Zeynep Hasibe'nin omzunu sıvazlayarak Hasibe'nin içini rahatlatmaya çalıştı 'Merak etme Hasibe abla, Seher koştur koştur partinin yapılacağı alana gitti kontrolleri yapmak için. ' Hasibe onu onaylarken Hale konuşmaya dahil oldu.

'Hasibe ablacım Seher için bu parti çok önemli biliyorsun. Bizim gelemememizi düşünecek kadar boş vakti olduğunu düşünüyorum. '

Melda, Haleye katıldığını belirterek 'Bu parti kendi hedeflerini istediği süre de istediği miktarın da fazlasını yaparak kendini kendine kanıtladığının ayrıca ofiste ki çıkıntıların ağzını kapamak için çok iyi bir cevap biliyorsun.'

Melda'nın bahsettiği çıkıntılar ofiste iki kişi ile sınırlıyken bu güne kadar Seher'in arkasından konuşmak, Buray yüzünden çıktığı gazete haberlerini hala fısıldayarak konuşan iki tane alt sınıf insandan başkaları değildi.

'Hasibe şuan tek derdi parti olmadığı gibi gazeteciler de pek bir derdi gibi gözüküyor. Bildiğin gibi bu ofiste ki başarısı çok çabuk yayıldı. Üç gündür manşetlerden düşmüyor resmen. Hele ki bu partiyi de öğrenmeleri hiç zor olmasa gerek orada da olmaları muhtemel, bizi düşünememiştir onlardan nasıl kurtulacağını hesap ederken. ' dedi, Ali. Kızının bir sene içinde ki çektiği acılara rağmen bu kadar güçlü bir karakter sergilemesini hayranlıkla bakarken aynı zaman da başarılarına başarılar ekliyor olmasına, mimar olarak tanınmasını sağlayan haberlere de elbette büyük bir sevinç ile okuyor, dinliyor veya televizyonda izliyordu.

Zeynep'ler hazırlanmak için eve geçerken Seher, üstüne kıyafetini giymiş Hasan Bey ile konuşuyordu. 'Hasan Bey, kapıda gazeteciler var. Ben onlarla konuşamam. ' dedi.

'Seher öncelikle her zaman ki sakinliğine geri dönmeni istiyorum. Bak, her başarının getirileri ve götürüleri, zorundalıkları vardır. Senin müdürlüğe geldiğin ilk seneden böyle bir başarıya imza atman tabii ki gazetecilerin dikkatini çeker. O yüzden başarısıyla günlerdir gurur duyan Seher olarak o gazetecilerin karşısına çık, sorularını cevapla ve geri dön. ' dedi Hasan Bey, Seher'in konuşma yapmasını atlatmasına müsaade etmemek için.

Seher üstündeki elbiseye aynadan son kez bakarken bu gece için güzel bir tercih yaptığı için ayna da ki yansımasına usulca gülümsedi.

Üstünde bir tarafında baldırına kadar derin yırtması olan koyu yeşil renk, omuzları dirseklerine kadar düşük, göğüs kısmı kırışık gibi duran bir elbise vardı. Elbisenin üstünde uçar durması elbiseyi sevmesinde ilk etken olmuşken dekoltesinin de dikkat çekici kısmı göğüslerindense bacaklarında olması elbiseyi kesin alıyorum dedirtmişti.

'Tamam gidiyorum ve bu cephede de başarı sağlıyorum' dedi ve Hasan Bey'e nazikçe selam verip arkasından tebessümle bakan bir Hasan bıraktı arkasında.

Çocuğu gibi gördüğü bu kadının başarısını oğulları işlerinde veya hayatlarında başarı kazandıklarında ne hissediyorsa aynı onu hissediyordu. Seher'in zor zamanlarına da şahitlik etmiş birisi olarak bu güçlü ve kendinden emin duruşuna her zamanlık hayranlık duyarken iş hayatında en çok hemcinsleri yüzünden zorluk çekecek olması onu biraz öfkelendiriyordu.

Hasan, kendi hemcinsinin onlara yaptığı zorbalıklarının yanında bir de kadınların kendilerine olan düşmanlıklarına anlam veremiyordu. Kaç yaşına gelmiş, hayatta ne tecrübeler geçirmişti ama anlamadığı şey bir tek kadınların kendilerine olan düşmanlığıydı.

***

SEHER

Son kez gülümseyerek poz verdiğim flaşlı kameralara arkamı döner dönmez gülümsememi yüzümden silerken ciğerlerime sıkışan havayı dışarıya saldım.

Bugün açılış konuşmasını ben yapacaktım ve az önce sırtımı döndüğüm gazeteciler de orada bulunacak, konuşmamı bir sonra ki gazeteye hazırlayacaklardı. Bunun için çok gerginken aynı zaman da başarmış olmanın verdiği tarif edemediğim çok güzel bir his vardı.

'Beş dakika sonra ofistekiler burada olacakmış. O halde, parti başlasın!' dedi Hasan Bey, genç bir delikanlı havasında. Ona gülümserken ses sistemi ve yiyecekleri son kez kontrol etmek için yanından ayrıldım.

Yaralarımın bantlarının yapışkanı bitti diye değil de kabuk tuttukları için düştüklerini hissediyordum.

Bir kez daha 'başardım' dediğim, diyebildiğim noktadaydım.

Unutmadım ama herkes gibi bende zamanla iyileştim.

Kimimiz için bir ay kimimiz için altı ay olan iyileşme süreci benim için bir seneyi bulmuştu.

Artık hayattan aldığı bir dersi olan, ruhunda ki yaralarla da gülebilen bir Seher Rengin vardı

***

'Hepinizin iyi bir akşam geçirmenizi diliyorum öncelikle. Ben bir sene önce bu şehre geldim. Beni uzun zamandır tanıyormuş gibi seven ve sayan insanlarla tanıştım ve bugün bu partiyi sadece benim çalışma azmim değil onlarında azim ve katkılarıyla başardık. Hepinize teşekkür ederim.

Her insan gibi başarmayı seven bir yapım olmasıyla beraber iş hayatımda da epey inatçı bir kişiliğe sahibim belki de o yüzden İstanbul da ki otuz senelik kurulu düzenimi tek bir çırpıda bırakıp gelebildim. İnat kimi zaman kötü bir huy olsa da iş hayatında kazandıran bir şey olduğunu düşünüyorum.

İşin kısa ve öz yanı şu. Azim, azim ve daha çok azimle, iyi çalışma arkadaşlarıyla ve sevdiğiniz bir işle her başarıyı sağlayabilirsiniz. İyi. . . ' akşamlar diye devam edip yüzümde ki samimi gülümseme ile mikrofonu yerine bırakıp on dakika önce Zeynep ile beraber mekana giren ailem ve kızların yanına gidecektim ki Hasa Bey on dakikadır gergin geçen bir telefon konuşmasındayken kalbini tutarak yere yığıldı.

Az önce benim başarımı mutlu bir haber yapmak amacıyla tuttukları kameraları şimdi Hasan Bey'in üstüne çevirmişlerdi.

Hemen Hasan Bey'in yanına giderek kravatını gevşetip gömleğinin ilk üç düğmesini açtım. Üniversite yıllarımda aldığım ilk yardım eğitiminden hatırladığım kalp masajı işlemini Hasan Bey'e uygulamaya koyuldum. Bir yandan da etrafımda ki insanlara ambulansı aramaları için bağırmayı ihmal etmedim.

***

Ambulans gelmiş ve on dakika önce hastaneye giriş yapmıştık. Hasan Bey'i doktorlar acilen ameliyathaneye alırken koridorun ucundaki sandalyede oturan Eda'nın yanına giderek 'Eda, Hasan Bey'in yakını, ailesi var mı tanıdığın veya numarası olan?' dedim, Eda sorumu idrak ettikten sonra zihnini toparlamak için kısa bir an kendini düşünmek için zorlarken büyük oğlunun numarası olduğunu ama ofiste ki defterinde olduğunu söyledi.

'Eda hemen ofise git ve o numarayı bana at olur mu? Ailesine haber vermeliyiz. ' dedim, Eda onlara haber verilmediğini şimdi idrak etmişçesine irkildi ve kafasını hızlıca aşağı yukarı sallayarak yerinden kalktı. 'Bir haber gelirse bana lütfen haber verdin. ' dedi ve koridoru hızlı adımlarla tamamlayarak merdivenleri kullanarak hastaneden ayrıldı.

Ben direkt hastaneye geldiğim için annemler ve Zeynep' ne yaptığını bilmediğim için koridorun köşesine geçip sandalyeye otururken Zeynep'i aradım.

'Alo, Zeynep'. Ne yapıyorsunuz? Geçtiniz mi eve?' dedim tek nefeste tüm soruları sorarak. Zeynep normalde halime gülmesi gerekirken Hasan Bey'i o da tanıdığından ki tanımaktan ziyade bir insan hayatı söz konusu olduğu için gülemedi.

'Evet yirmi dakika önce girdik eve. Hasan Bey nasıl oldu? Doktorlar bir şey dedi mi?' dedi Zeynep'. Kafamı o görecekmiş gibi iki yana sallarken 'Hayır bir şey demediler, Ameliyata aldılar apar topar. ' dedim keyifsiz çıkan sesimle

'Tamam bize de haber ver. Hepimiz evdeyiz haber bekliyoruz senden. ' dedi ve telefonu kapatmadan önce ise Araz'a haber vermesini istemiştim. Yarın haberlerden duyması hoş olmazdı.

Telefonumu kucağıma koyarken ofiste ki mimarlardan bir tanesi yanıma gelerek 'Hasan Bey'in iki oğlu vardı Seher Hanım. Haber verdiniz mi acaba?' dedi. Başımı usulca sallayarak onu onayladım. 'Numaraları bende yoktu ama Edanın ofiste ki defterinde yazıyormuş o numaraları bana ulaştırınca haber vereceğim. ' dedim ve o esna da mesaj geldiğini belirten bir ses çıkarttı telefonum.

'Büyük oğlu var demişti Eda bana ismi ne acaba?' dedim. Yusuf bir an duraksasa da adının Selim olduğunu küçük oğlunun ise Altay olduğunu söyledi.

Selim yanımdan ayrılıp diğerlerinin yanına geri dönerken üstüme düşen bu görev ile kendimi gazetecilerin karşısına çıkınca gerildiğimi sanmış olmama şaşırdım çünkü şuan ki gerginliğimin yanında gazetecilerle olan gerginliğimin esamesi okunmaz.

Edanın gönderdiği numarayı kaydettikten sonra arama tuşuna dokundum.

Çalıyor, çalıyor ve bir erkek sesi 'Alo, efendim?'

Genzimi temizleme ihtiyacı hissederek temizledim. 'Alo, ben Seher Rengin. Selim Akar ile görüşüyorum değil mi?' dedim. Karşı tarafta bir an duraksama olduktan sonra 'Ah evet onun telefonu ama dışarıya kadar çıktı. Telefonu evde unutmuş. Bana söyleyebilirsiniz kardeşiyim ben.'

'Hitap etmek için adınızı öğrenebilir miyim?' dedim, kendime zaman kazandırmaya çalışıyordum çünkü ismini biliyordum, Altay Akar.

'Altay' dedi. Seher sakin ol, hastanede olduğunuzu söyleyeceksin. Müşaade altında sonuçta.

'Altay Bey, ben Hasan Bey'in ofisinden Müdür Seher. Kendisi bugün kutlama partimizde kalp krizi geçirdi ve. . . ' dedim ama devamını getiremeden şu ana kadar nazik telefonun ucunda ki ses bir anda kabalaştı. 'Ne demek kalp krizi ve! Babam hayatta değil mi Seher Hanım?' dedi hiddetli bir sesle.

'Altay Bey babanız şuan ofisin yakınlarında ki özel hastanede acilen ameliyata alındı. Gelmek istersiniz diye haber vermek istedim. '

Altay Bey cevap verecekken ameliyathanenin kapısı aralandı ve beyaz önlüğü ile bir doktor içeriden çıkıp 'Hasan Altay'ın yakınları' diye seslendi. 'Babam, babamın doktoru değil mi? Telefonu kapatma lütfen. Abimde geldi biz de duyalım ne dediğini. '

Babalarının iyi olduğunu öğrenerek daha kontrollü gelebileceklerini tahmin ederek telefonun ucunda ki beyefendileri onaylayarak doktora ben olduğumu seslendim. Ofiste ki birkaç arkadaşla doktorun yanına yaklaşırken doktor maskesini çıkarınca yüzünde ki düşüklükle, gözünde ki hüzünle iyi bir haber vermeyeceğini anladım.

Ben telefonun hapörlerini kısamadan doktor acı haberi verdi.

'Maalesef Hasan Bey'in ameliyatta kaybettik. Ambulansta iki defa kalbi geri döndürülmüş, ameliyatta da kalbi durunca tüm çabalarımıza rağmen başaramadık. Başınız sağ olsun. '

***

Hasan Bey'in cenazesini defnetmemizin üzerinden bir hafta geçti. Yeni bir haftaya başlıyorduk ve Selim Bey'in dün öğleden sonra ansızın aramasından anladığım kadarıyla abi kardeş işin başına geçme kararı almışlardı. Bende bugün müdür olarak ofisin sahip koltuğunda oturacak yeni simaları ile kahvaltıda toplantı yapacaktım.

'Zeynep ben çıkıyorum. ' dedim ve portmantodan aldığım ince kabanım ile evden çıktım. Arabaya bindiğimde Edayı arayarak bugün kahvaltıdan sonra görüşeceğim müşterimin konumunu bana atmasını isterken günün devamında yapmam gerekenleri sırayla söylemesini dinledim.

Bu sırada da Akar kardeşlerle buluşacağım yere geldim. 'Tamam Eda, şimdilik görüşürüz. İşim bitince tekrar haberleşiriz. ' dedim ve arabanın anahtarını alarak çantamla beraber arabadan indim.

Muko adında ki mekana girdiğim de cenazede gördüğüm o iki simayı taradı gözlerim.

Selim Akar ve Altay Akar

Gözlerim orta masalarda oturan iki tane beyefendiye ilişince onları tanıdım ve yanlarına doğru adımlarımı birbiri ardına katarak masanın yanına geldim.

'Merhaba, günaydın' dedim resmi bir ifade ile. İkisi de sandalyelerini geri iterek ayağa kalktı ve günaydın diyerek oturmamı işaret ettiler. 'Ben Seher Rengin, ofisinizin son bir yıldır müdürüyüm. ' dedim kendimi az ama öz tanıttığımı düşünerek.

'Ben Selim Akar' dedi, kardeşini de takdim etmesini bekledim ama Altay Bey'in kendisini takdir etmesi için Altay ile göz teması kurmaktan ileri gitmedi.

'Ben Altay Akar. ' dedi, 'Tanıştığıma memnum oldum. ' dedim, konuya girmelerini beklerken Selim Bey'in garson çağırması ile üçümüz de birer tane kahvaltı tabağı siparişe etik.

'Seher Hanım, bizler de mimarız ama hiç babamızla beraber çalışmadık. İkimiz de başka başka şirketler de çalıyorduk. Geçen hafta itibari ile ikimiz de yönetime gelme kararı aldık fakat babamın olan ofis her zaman rakibimiz olduğu için. . . ' dedi.

'Etik kurallar gereği işlerinizle ilgili bilgi paylaşımı yapmıyordunuz. ' dedim Selim Bey'in cümlesini yarıda kesip ben devam ettirerek. İkisi de kafalarını sallarken 'Anlıyorum hoş, centilmence bir davranış olduğunu söylemeliyim öncelikle. ' dedim hafif bir tebessümle.

Beyler acılarına rağmen hafifçe tebessüm ederken 'Siz ofise geçmeden ofisle ilgili kağıtlardansa canlı kanlı birisi bilgi versin istediğinizi düşünüyorum. Yanlış mıyım?' dedim.

Ofise geçen sene gelmiş birisi olarak aynı yollardan geçmiş olduğumdan onları çok iyi anladığımı düşünüyordum. İkisi de kafalarını iki yana sallarken 'Hayır yanılmıyorsunuz Seher Hanım. ' dedi kardeşlerden küçük olan Altay Bey.

'Öncelikle ofiste benimle beraber dört tane iç mimar var. Arkadaşların hepsi birbirinden canavar. İşlerini haklarıyla yapıp her ihtimali düşünür, kafalarına oturmayan bir durum veya fikirlerinden nadiren de olsa emin olamadıklarında fikir alışverişi yaparlar. Hepimizin şuan çalıştığımız üçer tane işi mevcut. Edadan aldığım bilgiye göre Yusuf üç gün içinde elinde ki projeyi tamamen bitirip teslim etmiş olacak ve yeni müşterisi ile irtibatta. Ben ise Mayıs'ın başında bir işimi teslim ettim. Bugün sizden sonra yeni müşterim ile buluşacağım. Diğer iki iç mimarımın ise üç işi de yeni denebilecek kadar az süredir üstünde çalışıyor. ' dedim, konuşurken yemek yemeye devam etmek beni zorlasa da başaramadığımı söyleyemeyecektim.

İkisi pür dikkat beni dinliyorken maalesef o parti ile bağlı olduğu mali işlere de değinmek zorundaydım. 'Mali işleri, gelir gideri soracaksınız. Son bir senede önce ki senelerimizin çok üstünde bir ciro yaptık. ' dedim. Kahvaltı tabağımda ki son parçayı da çatalıma alırken 'Sizin sormak istediğiniz bir soru var mı?' dedim.

İkisi işlerinde detayları hakkında derinlemesine konuşmaya başladık ve bir saat kadar daha onlarla kaldım.

Saatimi kontrol ederek peçeteye ağzımı sildikten sonra 'Tanıştığıma memnun oldum. Bahsettiğim müşterimin yanına gitmem gerekli. Döndüğümde ofiste olursanız görüşürüz. ' dedim ve ellerini sıkarak önce kasaya giderek hepimizin hesabını ödedim ve ardından Muko'dan ayrıldım.

Ofise hoş geldin kahvaltısı olsun.

Edaya oradan çıktığımı, genç Akarların ofise gelme ihtimalinden bahsederek odaları olmaya muhtemel seçenekleri temizletmesini ve her an toplantı için işlerinin dosyalarını hazırlamalarını söyleyerek müşterilerimin attığı konuma geldiğimden emin olarak arabayı park ettim.

Kapıyı tıklattım ve bana kapıyı açan hanımefendiye, potansiyel müşterime samimi bir tebessümle selam verdim.

***

YAZAR

Selim ve Altay, Seher ile yaptıkları kahvaltı sonrası Muko'dan ayrılarak direkt ofise geçtiler. Seher, Edaya kendisi gelene kadar odasında ağırlayabileceğini iletmişken Seher'in diğer dediklerini de harfiyen uyguladı.

Selim ve Altay, Seher gelmeden önce çalışanlar ile bir toplantı yapmışlar ve yönetime yeni gelen kendilerinin prensiplerinin yanında çalışma günleri ve mesai saatleri ile ilgili bilgilendirme geçtiler.

'Arkadaşlar son olarak mesai saatlerimiz hafta içi bir saat eklenmişken hafta sonu Cumartesi günü ofise gelip çalışmak mecburi değildir. Selim Bey ile ben hafta sonları Pazar günü de evdense ofiste çalışmayı tercih ederek özel nedenler dışında burada oluruz haberiniz olsun. Sizleri işlerinizden daha fazla alı koymayalım, zamanla birbirimizi çalışma düzenlerimizi anlarız nasılsa. Hepinize kolay gelsin, toplantı bitmiştir. ' dedi Selim ve tekerlekli sandalyesini geri atarak ayağa kalktı.

Ofise yeni gelen dinamik genç yönetici Selim ve Altay ile beraber dört aylık hummalı, yoğun ve soluksuz bir dönem oldu. Çünkü Selim ve Altay istifa ettikleri işlerinde ki müşterilerini yarısından fazlasını tekrar kendileri ile çalışmaya ikna etmiş ve yeni müşterilerle beraber transfer ettikleri müşterileri düzene koymak zorlu bir sürece tabii oldu.

Seher bu hummalı çalışmalar sırasında Selim ve Altay'ın Pazar günü de ofiste olmalarına eşlik etti. Üçü de birbirlerine başta mesafeli, ikincil çoğul şahıs olan siz diye hitap edip sessiz ortam da çalışıyorlarken gün geçtikçe mesafeleri yok oldu.

Hummalı geçen dört ay Selim ve Altay'ı sadece iş arkadaşı konumunda kalmaktan çıkartmış ve Seher ile arkadaş konumuna getirmiş olmasıyla beraber Selim ve Altay cephesinde derilerinin altında durup vücutlarına kan pompalanmasını sağlayan organları olan kalplerinin herkesle olduğu gibi bir süredir aynı ritimde atmadıklarını fark ettiler.

'Altay ben bugün yemekte Zeynep'e söyleyeceğim. Liseliler gibi içimde saklayıp kendimi sıkamayacağım. Seher'i de al git yemekten sonra terasa falan lütfen' dedi Selim ofiste kızların lavabodan dönmesini beklerken.

'Ağabey iyi tamam, liseli gibi içinde tutma da Zeynep'ten sen öyle bir karşılık aldın mı?' dedi Selim'i sorgular şekilde.

'Hayır almadım diyemem. Bence onunda hisleri var en az benim kadar ama hayır derse de arkadaş kalmaya devam ederiz. Zorla değil ya. ' dedi Selim gömleğinin yakasını düzeltirken.

'Biz geldik, çıkabiliriz. ' dedi kapıyı yarım aralayarak kafasını o aralıktan uzatan Seher.

Altay, Seherden iki aydır hoşlandığının farkındadır fakat Seher'i kendisi bu ofiste çalışmaya başladığında araştırmış ve google da çıkan haberler ile geçmişi ile ilgili istemsizce bilgi edindiğinden hem bu yaptığından duyduğu utanç duygusundan hem de Seherden, Selim'in Zeynep'ten aldığını düşündüğü o karşılıklı duygu sinyalini almadığını düşündüğü için açılamıyordu.

'Tamam çıkalım o halde. ' dedi, Altay'ı kolundan çekiştirerek kapıya getiren Selim. Seher ve Zeynep'in önden ilerlediğini gören Selim 'Lan niye dondun kaldın aniden? Ne oldu?' dedi Selim, Altay'ın kulağına.

Altay kafasını iki yana sallamakla yetinerek kolunu abisi Selimden bir hareketle kurtardı ve kızların yanına hızlı adımlarla ilerdi. 'Ee bu hafta sonu hangi mekan gidiyoruz. Keşfedilmeyi bekleyen bir mekan var mı?' dedi Seher'e istinaden sorarak.

'Sen yeter ki keşfedilmeyi bekleyen mekan iste ben sana hemen söylerim. ' dedi cıvıldayan sesi ile konuşan Seher.

Altay dört ayda Seher'in keşfetmediği mekanlara gitmeyi sevdiğini anladığından beri sürekli keşfetmediği mekanları araştırıyor ve buldukça Pazar günleri dördününde gitmesini sağlıyordu. Bugün ise Seher'in bulmasını isteyerek bir değişiklik olsun istedi.

'Buldum bir tane ama bir saat uzaklıkta. Gidelim mi?' dedi Seher telefondan kafasını kaldırarak adımlarını durdurduğunda. Zeynep onaylarken, Selim'in onaylamaması kaçınılmaz olmasıyla Altay'a da kendisi sorduğu için oylamaya dahil olma hakkını kaybettiğini söyleyerek dalga geçmişler ve arabalara binerek Seher'in paylaştığı konuma doğru ilerlediler.

'Mekanda epey güzelmiş.' dedi Altay. Seher onu onaylarken Zeynep ve Selim gözleri birbirleriyle kesişmeden birbirlerine bakışlar atıyor, bakışlarını karşı taraf yakalamasın diye girdikleri mücadeleden dolayı sessizliklerini sürdürüyorlardı.

Yemekleri yemiş, içecekler eşliğinde sohbetler ediyorlardı. Altay, Selim'in baskıcı bakışlarından artık kurtulmak için masadan kalkmak isterken Seher'in de durumu Altay'dan farklı değildi.

Altay bir anda ayaklanarak 'Seher, terasa çıkalım mı beraber? Hava almış oluruz. ' dedi aniden. Seher de hemen başıyla onaylayarak masadan kalmış ve Altay ile beraber terasa çıktı.

Altay ve Seher terasta korkulukların önüne gelip durup gökyüzünü izlerken Seher, Altay'ın ellerini ovuşturduğunu ve sıktığını fark eder. 'Neye canın sıkıldı veya neye gerginsin?' dedi, Altay nereden anladığını sorduğunda ise Seher gözleri ile Altay'ın ellerini işaret etti.

Altay gülümseyerek 'Selim, Zeynep'ten hoşlandığını söylemek istiyordu ve onu içeride ki masada yapıyor şuan. Karşılık alamaz da üzülür diye gerginim. ' dedi, Seher Altay'dan öğrendiği bu bilgi ile güzel bir şekilde gülümserken boynunu Altay'dan yana eğerek 'Gerilme. Zeynep'te Selim'e aynı hisleri besliyor. O da içeride ki masa da itiraf edecekti. ' dedi ve Altay'ın ovuşturduğu elleri aniden hareketlerini kesti. Vücudunu da Seher'e çeviren Altay neşeli çıkan sesiyle 'Gerçekten mi?' dedi. Seher onu onaylarken telefonuna Zeynep'in kalp gönderdiği mesajı Altay'a göstererek 'Benim onayım geldi. Hadi biz gizliden kaçalım onlar bu akşamın devamında yalnız kalsınlar. ' dedi. Altay ile beraber usulca mekandan gittiler.

***

Selim ve Zeynep'in itiraflarının üzerinden bir aya yakın bir süre geçmiş bu süre de ise neredeyse hiç Seher ve Altay ile hiç buluşmamışlardır. Hep tek başlarına planlar yapıyorlardır. Seher ve Altay ise hafta sonu yine işe gelmeye, işten sonra ise keşfedilecek mekanlara, sokak sokak gezip mimari yerleri görmeyi sürdürüyorlardır.

Çarşamba günü iş çıkışı Seher'in arkasından Altay'ın öylece baktığını fark eden Selim saatlerdir Seher'e itiraf etmesi için baskı yaparak Altay'ı canından bezdiriyordur.

'Abi dırdırdır ne konuştun ya! Sus artık yeter, yeter ya!' dedi, oturduğu koltukta kafasını arka tarafa yaslarken kocaman elleriyle yüzünü kapatırken.

'Ben senin mutlu olman için diyorum. Git konuş, kocaman insanlarsınız itiraf edince kaybedeceğin bir şey olmaz düşündüğünün tersi de olabilir. ' dieyerek Altay'ı daha çok gaza getirmeye çalışıyordu.

Altay daha dayanamıyormuş gibi aniden koltuktan kalkarak dış kapıya ilerler. 'Ben gidiyorum, Zeynep ile mi konuşursun ne yaparsan yap yeter ki beni arama. ' dedi ve kapşonunu alarak evden ayrıldı.

Sokakta kulağında ki müzik ile yürürken kafasını kaldırdığında geldiği yeri anca fak etti.

Seher'in evine gelmişti. Ayakları onu buraya getirmişti ve Selim'in haftalardır itiraf et de et diye kafasını yediği itirafı şimdi yapmalıyım belki de diye düşündü.

***

SEHER

Ekimin son günlerine girmiştik. Bugün ayın yirmi yedisiydi ve günler önce yağan yağmurun kalıntıları hala topraktaydı. Çamurlaşmış toprağın içinde, ulu ağacın altında saatlerdir oturuyor ve konuşuyordum. İşten bahsetmiş, annemlerle telefon görüşmemi anlatmış, Ateş'in kardeşi olacağı haberini vermiştim.

Şimdi bahsetmem, Zeynep'in ısrarına rağmen itiraf edemediğim bir duygumu sesli dile getirecektim.

Kimsenin beni duyamayacağı tek yer.

'İkra, aylar önce bahsettiğim beyler vardı hatırlar mısın? Hasan bey vefat edince yönetime geçen oğulları. Onlarla iyi ilişkiler kurduk, arkadaş olduk. ' dedim, sonra Zeynep'in çok iyi giden ilişkisini hatırlayınca 'Hatta Zeynep teyzen ruh eşini buldu diyebilirim galiba. Onun yaralarını gören, yaralarını kaşıyıp kanatmaktansa üfleyip Zeynep'e iyi gelen birisi.'

'Ben mi? Ruhumu iyileştirdiğim bu bir senede birkaç kişiden teklif almış ama hiçbirisinde içimde, kalbimde his beslemediğim için tekliflerini geri çevirdim. ' dedim, Altay'ın yüzü gözlerimin önüne geldi.

'Altay, Altay ise ilk günden beri nazik, anlayışlı bir adam. Yaralarımdan hiç bahsetmedim çünkü iyileştirdim tekrar gün yüzeyine çıkartmanın bir anlamı yok. Fakat Altay da yaralarımın farkındaymış gibi bana hep belli bir mesafe de davranıyor ve konuşuyor. Bu benim bir yandan hoşuma giderken, sol tarafımda küt küt atan kalbime kramplar girmesine sebep oluyor itiraf etmeliyim. '

Derin bir nefes aldım ve düşüncelerimi toparlamak için kendime zaman tanırken ayaklarımı uzattığım için eşofmanımın her yerine çamur bulaştığını fark ettim. Kendi kendime omuzlarımı silkerken beni kimsenin görmeyecek olmayacağına tebessüm ettim.

'Zeynep her ne kadar sende boş değilsin dese de haftalardır inkar ediyor hatta Zeynep'e kızıyorum çünkü Altay bir ima da bulunmadı ya da sezmem gereken bir hareketini görmedim.'

Kendi kendime Altay ile ilgili hislerimi itiraf etmemin hafifleticiliğini hissedince devam ettim.

'Ama, aması var. Korkuyorum. Dört yıldır tanıdığım haya arkadaşım dediğim kişi nasıl birisi çıkmış ve tanıyamamıştım Altay ise sadece beş aydır tanıdığım birisiydi. Evet, beş aydır sıklıkla beraber dışarı çıkıyoruz. Sevdiğimiz, sevmediğimiz şeylerden bahsediyor, beraber birbirimizin hobilerimizi yaparken eğleniyorduk. Zamanın nasıl geçtiği belli olmuyordu. '

'Buray ile kıyaslamamam gerektiğinin farkındayım ama ister istemez güvenemiyordum. İkimizi birlikte düşününce içimde beliren acabalarla dolu cümleler beliriyor, kafam resmen bir heykelin kafası kadar ağırlaşıyordu. Düşüncelerim birbirine giriyordu. Sanki kafamın içinde iki düşman taraf var ve savundukları düşünceler uğruna savaş veriyorlar. '

Sessizleştiğim anda telefonumun sesi mezarda yankılandı. Kapüşonlumun cebinden telefonumu çıkardığımda ekranda beliren 'Altay' yazısına gülümseyerek çağrıyı cevapladım.

'Efendim Altay?' dedim. Telefonun hoparlörünün diğer tarafında Altay'a ait olan ses hızlı nefesler alıp verdiğinde sesi kesik kesik gelse de son cümlesini çok net duymuştum.

'Seher, sizin evin sokağının başındayım. Gelebilir misin yanıma, seninle konuşmak istediğim bir şey var'

'Tamam geliyorum hemen ama biraz zaman alacak çünkü evde değilim. On beş dakika sonra sokağın bitiminde ki sahilde buluşalım mı? Hem hava almış oluruz. ' dedim, sesi tedirgin geliyordu. Sahil havası iyi gelebilirdi.

İkra'ya veda ederek mezarlıktan ayrıldım.

Altay'a söylediğim gibi on beş dakika sonra arabayı bizim evin sokağına çıkan sahilin oraya park ettim ve etrafta sahilde Altay'ı bulmak için göz gezdirmeye başladım.

'Seher, buradayım' diyen Altay'ın sesinin geldiği yöne dönerek onu görüp olduğu yere doğru ilerlemeye başladım. Yanından geçtiğim bir arabanın camından kendimi gördüğümde fark ettiklerimle kendime baka kaldım.

Üstüm çamurlu ve ben hiç üstümü değiştirmeyi akıl etmeden direkt buraya, Altay'ın yanına geldim. Beni gördüğü içinde geri dönme şansımı kaçırdığım için kendime içimden ağız dolusu küfrettikten sonra el mecbur yanına doğru adımlarımı ilerletmeye devam ettim.

'Geldiğin için teşekkür ederim. ' dedi ama tavırları tamamiyle ben gerginim diye çığlıklar atıyordu. 'Önemli değil Altay. Sen niye bu kadar gerginsin? Korkutma beni, kötü bir şey olmadı değil mi?' dedim ona bir adım daha yaklaşırken.

Kafasını yerden kaldırıp enimle göz teması kurunca araladığı dudaklarını geri kapattı. Gözlerini çok yakından gördüğümü fark edince az önce attığım bir adımla aramızda ki tüm mesafeleri kapatmıştım.

Ne Altay ne de ben aramızda ki mesafeyi açmak için gerilemedik. Öylece birbirimizin gözlerinin içine bakarken Altay geçen dakikaların ardından dudaklarını tekrar araladı ve hiç susmak istemezmiş gibi konuşmaya başladı.

'Seher, öncelikle birisinin başına bir şey gelmedi. Buraya seni, seni çağırmamın sebebi sana bir şey itiraf etmek istiyor olmam. ' düşüncelerim donuklaştı ve ne diyeceğini tahmin edemez hale geldim. Gözlerimi hızlı hızlı açıp kapatmaktan başka bir şey yapmıyor sessizce konuşmasını dinliyordum.

'Bu nasıl söylenir bilemiyorum. Senden bir ima bir davranış alamadığım için sessizliğimi koruyacaktım ama Selim'in baskılarından evi terk ettiğim de kendimi sokağın başında buldum ve aniden gelen cesaretle seni aradım. ' dedi.

Selim, baskı, evden çıkış, sokak, cesaret

Beynim cümlelerden kelime seçiyor gibiydi. 'Senden hoşlanıyorum Seher'

Yirmi sekiz ekim iki bin yirmi iki tarihini sevecek miydim?

***

ve 1.. bir sonra ki bölüm final.

Benden Bana için son kez,

bir sonra ki sayfaya kadar kendinize iyi bakın

Loading...
0%