@matthiolagolge
|
Bana ve kitaplarıma ulaşmak için sosyal medya adreslerim; instagram/ _kubracebi twitter/ MatthiolaGolge
BENDEN BANA BÖLÜM 5: KESİN KARAR
Sevgili Seher,
On sekizimizde başladığımız bu yolculuğa kısa bir göz attım az önce ve her zaman mutlu anılar biriktirdiğimizi gördüm. Mektuplarımda hep mutlu anılarım, sevdiğim kişiler var. On sekizim, yirmi beşim, yirmi sekizim veya otuz yaşım. Hiçbir yaşımda yakıcı, yıkıcı olaylar yaşamamış, hayatıma beni kıracak insanlarla doldurmamışım. Tüm mektuplarım mutlu anılarımı anlatıyor.
Bu mektupta ise otuz birinci yaşıma adım attığım aylarda mutluluğumun derin yara alışını anlatırken bir yaş günüme değil herhangi mutsuz ve umutsuz bir günüme yazıyorum. Bu mektubu yazıyorum ki ileride okuduğunda 'Bunları yaşadım, yıkıldım ama yeniden ayağa kalkıp dizlerimde ki yaralardan başlayarak yaralarımı sardım.' diyebil diye yazıyorum.
Seher, geçmiş yaşlarımda ki mektuplarıma dönüp baktığımda hiçbirinin bir sayfayı geçmediğini fark ettim. Bu mektubumun ise sayfalarca süreceğinden eminim. İnsan oğlu mutluluğunu birkaç satırla ifade ederken; mutsuzluğunu, kalp kırıklığını paragraflara sığdıramıyormuş onu anladım.
Bu mektuba başlamadan önce hayatımda var olan kişileri, geçirdiğimiz zamanları, onları ne zaman, nasıl hayatıma aldığım gibi birçok ince ayrıntıya kafa yorarken şuan bu hale nasıl gelebildiğimi düşündüm. Hepsine güvenmiş, sırtımı dayamıştım. Sorunları olunca ilgilenmiş ama sorunum olunca dinlemedikleriyle ansızın yüzleştim. Bu zorlu, bayır olan süreçte beni sadece dinlesinler istemiştim. Ben ağlayayım sırtımı sıvazlasınlar istemiştim. Ben anlatayım ya, ben anlatayım istemiştim.
Biz, bizi sadece dinlesinler istedik Seher.
Sadece dinlesinler.
Onlar tek istediğimiz şeyi yapmayı reddettiler çünkü ocakta yemekleri, diğer oda da çocukları veya onlarında sorunları vardı. Onlar için 'alttan al Seher' veya 'Affet Seher, bir kerelik bir meseleydi bu.' demek kadar basit bir olaydı.
Ben anladım ki gözyaşı akıtan bensem o yaşı silende ben olmalıyım, yaslanacağım omuzda. Anlatan da ben olmalıyım, dinleyende. Kısacası Sher, ben kendimin her şeyi olmalıyım.
Seher, biz affetmek istemiyoruz. Biz, bunca zaman nasıl yapabildiğini öğrenmek istiyoruz.
Seher, biz bunca zaman nasıl fark etmediğimizi öğrenmek istiyoruz.
Seher, biz kendimizin salak olmadığını anlamak istiyoruz.
Seher biz bütün bunları istiyoruz ama onlar buna izin vermiyor. Onlar bizi duymuyor Seher.
Seher, biz kendi sesimiz olup sesimizi duyurmalıyız. Onlara, onun yaptığının hatasının suçlusunun kendisi olduğunu söylemeliyiz. Kabullenmeleri onları bağlamalı, bizi değil.
Seher, bizi bu yalnızlıktan kendimizi kurtaracağız ve çözümü biliyoruz. Sadece zamana ihtiyacımız var.
Yeni yollar, yeni başlangıçlar, yeni adımlar.
Seher, iyi yolculuklar.
Vardığın yerde kaybettiğin mutluluğa kavuşman dileğiyle.
(. . . )
Benden Bana - Umutsuz Bir Güne
*** Arabayı park ederek arabadan inip bankaya adımımı attım. Bankada ki kişilerle baş selamıyla selamlaşarak Ayşe'nin yanına gittim 'Tekrar merhaba Ayşe, ofisinde mi?' dedim, üst katta olan Buray'ın odasını işaret ederek. Ayşe beni görünce yerinde kalkarak beni selamlarken Buray'ın ofisinde olduğunu söyleyerek müsait olduğunu iletti. 'Merhaba, hoş geldiniz Seher hanım. Evet, Buray Bey müsait. Odasında, buyurun.' Ayşe'ye haber vermemesini rica ederek yukarı katın merdivenleri çıktım. Kapalı olan kapıyı sessizce aralayarak kafamı içeri uzattım. Sandalyesinde oturmuş, kapıya sırtını dönmüş telefonla konuşuyordu. 'Yok, öyle değil yanlış anladın.' O benim içeri girdiğimi duymadı, ben ise hayatımda başka kimseden duymayacağım kadar kalp, güven, gurur kırıcı cümleler duydum. Kulaklarıma ulaşan cümleyi ilk duyduğumda bizimkilerden biriyle konuşuyor sandım. Sesinde ki samimiyet ve mutluluktan onu anladım ama arkasından gelen cümlelerle samimi olduğu ve mutlu olduğu kişinin başka bir kadının olduğunu fark etmem çok uzun sürmedi. Sesinde ki telaş, cümlelerinde ki kendini anlatma çabası çok net bir şekilde anlaşılıyordu. Telefonun diğer ucunda ki kişiye sarf ettiği cümleler ile benim tüm mutlu hayatımı keskin bir bıçakla deldi. 'Aşkım, boşanacağım merak etme. Seher ile severek evlenmemiştim zaten.' 'Ben ilk defa sana aşık oldum.' 'Hayatım, senin dediği kızın benim olduğundan bile şüpheliyim. Benden olması çok düşük.' Duyduklarımla beraber gerçekten tepe bir noktadan birisinin beni ittiğini ve o tepede olduğumu, itildiğimde fark ettiğimi anladım. O ana kadar resmen bulutların üzerinde geziniyordum Birisi beni görünmeyen ipliklerle her haberde gökyüzünde bir kademe yukarı çekmiş o tatlı rüzgarın bana vurarak mutluluk vermesini, gülümsememi sağlamıştı. Buray ise o mutluluk balonumu telefonda ki kişiye dudaklarıyla sarf ettiği cümlesiyle patlatmış, hızlı inişe geçerek betona çakılmamı sağlamıştı. Birisi beni her görünmeyen ipliklerle her haberde gökyüzünde bir kademe yukarı çekmiş o tatlı rüzgarın bana vurarak mutluluk vermesini, gülümsememi sağlamıştı. Buray ise mutluluk iplerini telefonda ki kadına sarf ettiği sözcüklerle bıçak misali kesmiş, betona çakılmama sebep olmuştu. Gözyaşlarım akmak için benden izin beklercesine uçta beklerken ne gözyaşımın akmasına izin verdim ne de o telefon konuşmasını yarıda kesip hesap sormaya kalkıştım. Tüm telefon konuşmasını dinledim. Buray, kızımla ve benimle ilgili söylediği her kötü fikriyle eş zamanlı boştaki elim kızıma sarılırcasına hafifçe belirginleşen karnıma tutundu. Kaç dakika elim o kapı kolunda kaldı, ben o kapıda kaç dakika dikildim, Buray kaç dakika o telefondaki ile konuştu emin değilim ama kulaklarımın neler duyduğundan kalbimin ne kadar yara aldığından çok emindim. Gözyaşlarımın akmak istediğinden, göğsümde ki bastıran şeyin göğsümü patlatacağından emindim. Karşısına geçip hesap sormak istediğimden emindim. Ne kadar zamandır bunun olduğunu öğrenmek istediğimden emindim ama hesap sormak için gücümün ovar olduğundan emin değildim. Konuşma bitmiş, onlar vedalaşırken Buray beni görmesin diye sessizce geldiğim dakikalardır sessizce dikildiğim kapıdan sessizce uzaklaştım. Önce tuvalete ilerlemiş elimi yüzümü yıkayarak kimsenin hiçbir şey anlamayacağı bir gülümsemeyi yüzüme kondurup tuvaletten çıktım. Ayşe'nin yanına ilerleyerek sesimin kendimden emin çıkması için hafifçe öksürdüm. 'Ayşecim, Buray'a görünemeden bir telefon geldi acilen işe dönmem gerekiyor. Buray'a geldiğimi söylemezsen memnun olurum. Zaten o da çok yoğun anladığım kadarıyla telefon görüşmesi yapıyordu. ' dedim. Ayşe, kafasını onaylarcasına sallayarak beni kapıya kadar uğurladı. Bankadan ayrılıp arabama bindiğim an yüzüme oturttuğum gülümseme direkt düştü. Kollarımla direksiyona sarılarak üstüne kafamı koyup derin bir nefes verdim. Sanki o kapıyı açtım açalı ilk kez nefes alıyorum gibi hissetmem beni dehşete sürüklese de birkaç kere derin nefesler alıp verdim. Kafamı direksiyondan kaldırıp son derin nefesi içime çektim. Gözlerimde akmayı bekleyen yaşları silerek arabayı sahile sürdüm. Kafamı toplamalı, ne yapacağıma karar vermeliyim. Hemen yüzüne mi vurmalıyım? Nasıl ispat edebilirim? Karşıda ki kim? Telefonuna en son baktığım da hiçbir mesaj, arama yoktu. Başka telefonu mu var? Ne zamandan beri aldatılıyorum? Kızımızın ondan olmamasını nasıl aklına getirebiliyor? Sahilde bir banka oturarak denize baktım, baktım ve baktım. Aklımdan bir sürü cevabını aradığım, öğrenmek istediğim soru geçti. Hangi sorudan başlayarak cevaplara ulaşabileceğimi kestiremedim. Kafam karma karışık oldu. Cevapsız her soruda biraz daha fazla bu bataklığa battığımı hissettim. Her hücremde kırmızı alarm çanları çalıyordu ama dışarıdan morali bozuk dümdüz bir kadın gibi gözüktüğüme emindim. Banka oturduktan yarım saat kadar daha gözyaşlarımı tutabildim. Yarım saat sonunda elimi karnıma götürdüğümde 'kızım' dememle gözyaşlarım akmaya başladı ve ağlamam sessiz başlasa da kısa sürede hıçkırığa, hıçkırıklar gülmeye gülmeler ise kahkahaya dönüştü. Bir saatimi ağlama nöbetine ayırdım. Beynimin için resmen bölündüğünü hissediyorum. Bir bölümü saldırıya geçmelisin derken bir kısmı savunma pozisyonunda kal, bekle diyor diğer bölümü ise rutin hayatımla ilgili mesela işime dönmem gerektiğini bağırır halde kafam da sesler yankılanır bir halde banka tenimden kayıp giden göz yaşlarım ve dudaklarımdan dökülen samimiyetsiz kahkahalarımla denizi izledim. Kahkahalarım dinginleşmeye başlarken gözlerimden usulca akan yaşlarla beraber içimden sorduğum soruları sesi dile getirmeye başladım. Belli ki içimden söyleyerek duyduklarımı kabullenemeyecektim, en iyisi başkası sesli dile getirmeden gerçekleri kendi yüzüme benim vurmamdı. 'Severek evlenmedim. ' 'Ailem sevdi. Dedemden kalan miras hakkımı alacaklardı. ' 'Kızın benden olma ihtimali düşük. ' 'Boşanacağım zaten. ' 'İlk aşkım sensin. ' Sesli dile getirdikçe gözyaşlarım daha hızlı akmaya başladı. Sesim daha çok çıkmaya, iki saat önce o kapıda kulaklarımın nelere şahit olduğunu daha net kavradım. Ben aldatılmış, Ben sevilmemiş, Ben yok sayılmış bir kadınmışım. Ben...
Bir hıçkırık İki hıçkırık Sayamadığım kadar hıçkırık. Kimseyi umursamayarak oturduğum bankta sesimi biraz daha yükselterek aklıma dank edenleri dile getirdim. Yüzleştikçe göğsüme oturan o his gitmese de hafiflemeye başladı. İki elimle iki yanağımdaki yaşları tek seferde silerek bana değer vermeyen, kalbinde hiç yer etmediğim birisi için ağlamayı kesme kararı aldım. Karnımda taşıdığım kızım için bunu yapmalıyım. Kendimi değil belki ama onu üzmemeliyim. Gözyaşlarıma, hıçkırıklarıma ve kahkahalarıma dur diyerek kendimi toplayarak ne yapacağımı, hangi sırayla ve nasıl yapacağımı planlayama başladım. Bir kere kesin bir şey vardı ki boşanacaktım. Aramızda ki iki bağdan birini ortadan kaldıracaktım. Bağlılığımızın somut sembolü olan bu yüzüğü çıkartacaktım. Bu aşamaya gelmek için tek celse de boşanmam için ne yapmalıyım diye bir avukata gitmeliyim diye de aklıma not ediyorum. Büyük haberler aldığım şu günde bambaşka bomba bir haber alarak gündemim aniden değiştiğini, planlarımın kariyerimin üzerine olacağını düşünürken olduğum konuma hayretler içerisinde bakıyorum. Kariyeri için güzel önemli adımlar atma hevesiyle gelen birisinin aynı yerde ailesinin paramparça olduğunu görmek herkese nasip olan bir durum olmasa gerekti. Buray'a nasıl davranmam gerektiğini bilmeyerek kalktığım o banktan saatler sonra şimdi kafamda ki soruları cevaplayana kadar birkaç saat önce ki biz gibi davranmaya karar verdim. Sadece sabah kapıda hiç inanmayarak yaptığım o espriyi artık bilerek, inanarak ve bu sefer iğneleme olsun diye yapacaktım. İzmir de ki işi kabul edecek, Araz Beyden istediğim bir aylık süreyi güzel kullanarak boşanıp İzmir'e tanışma işlerini halledebileceğime de inanıyorum, inanmalıyım. Kararlarımı ani, hızlı almaktansa emin adımlar atarak almak ve uygulamak istiyordum. Kafamda birçok karar alırken montumun cebinde ki telefonumun zil sesi duyulmaya başladı. Arayan annem. Anneler kızlarının sıkıntısını kilometrelerce öteden hissedebiliyor muydu? Peki annesinin karnında olan bebekler.. onlar annelerinin duygularını hissetmemeleri ne kadar inanılacak bir şeydi? Çağrı ekranıyla kısa bir an bakışırken derin bir nefes alıp boştaki elimle yüzümde ki yaşları sertçe sildim. Anneme anlatmak isterdim ama bunun doğru bir zaman olduğunu şuan için düşünmüyorum. Genzimi temizleyerek aramayı cevapladm. 'Alo annecim. Efendim?' ile başlayan konuşmamız hoş geldin beş gittin ile devam ederek annemin annelik içi güdüsünün devreye girmesiyle 'Kızım sen ağladın mı?' sorusu devreye girdi. İnkar edecektim tabii ki ama ne kadar inanır, inanır mı emin değildim. 'Yok annecim. Dışarıdayım soğuktan sesim sana öyle gelmiştir.' diyerek kandırmaya çalıştım. 'Kızım çok dışarıda durma bak hasta olursun torunumun varlığından ilaçta kullanamazsın ağır geçirirsin.' Bunu düşünmesem de hemen bunu da halletmem gerektiğini aklımda tutacağımı ümit ederek kendimce not aldım. 'Tamam annecim merak etme. ' dedim. Burnumu çektim, yaşlarımın akması için gözlerimi kapatıp yüzümü gökyüzüne kaldırdım. 'Buray oğlum nasıl? Kızı olduğunu duyunca nasıl tepki verdi?' adını duyunca nefesim sanki boğazıma takılmış gibi oldu. Nefesim kesildi, tıkandım. Genzimi birkaç defa temizleyerek kekelememeyi ümit ederek konuştum. 'Heyecanlı o da anne. Hemen bebek mağazasına giderek iki üç parça bir şeyler aldık.' Zar zor Buray'dan da bahsederek telefonu kapattım. Akşam eve gelince nasıl yüzüne bakacağımı düşünürken saatlerdir oturduğum banktan kalkarak arabaya geçtim. Arabayı işe doğru sürme kararı alarak Buray'a da mesaj atmayı unutmadım. Gönderilen: Hayatım Bugün yoğunum. Geç geç geleceğim haberin olsun. Telefonumda hayatım diye kayıtlı olan adam hayatımın içinden geçmişti az önce. Kaydını bir süre daha değiştiremeyeceğimi bilerek ekrana bakarak gözlerimi kapatarak içimden sabır dilerken içimden ona kadar saydım. Psikologlar sakinleştirdiğini söylüyordu. 1, 2, 3, 4, 5, 6,7,8,9, 10 Yaramış mıydı? Belki. Kendimi toparlayarak tekrar arabama binip işe geçtim. Öğle tatili bir buçuk saat önce bitmişti. Yani işe geç kalmıştım. Araz Bey gibi patronumun olduğu için şükrettiğim bir anın içinde buldum kendimi. Beni bu saate kadar aramamasın sebebi haklı bir gerekçem olduğunu düşünmesi olduğundan emindim. Çalışanlarına saygısızlık ve benzeri kötü söylemleri, eylemleri olmazdı. İşe gitmemin de kırk beş dakika sürmesiyle iki saattir işe geç gelmemin sebebini Araz Bey'e açıklamam için ofise girer girmez direkt sekreterinin yanına ilerledim. 'Araz Bey müsait mi?' onayı aldığım an odasının kapısına doğru ilerleyerek kapısını tıklattım. 'Gir' komutunu duyarak kapıyı aralayıp içeri adımladım. 'Merhaba, Araz Bey' Araz bey beni görünce tebessüm ederken önünde ki dosyanın kapağını kapatıp oturmam için eliyle masasının önünde ki beyaz koltukları gösterdi. 'Hoş geldiniz Seher Hanım. Eşinizle yemeğe gittiğinizi söyledi arkadaşlar. Teklifimizi konuşurken baya hararetli geçti anlaşılan.' Tebessümü yüzündeydi fakat reddettiğimi duyacağından emin olduğu içinde üzgün olduğu da sesinden belliydi. Buray'ın sekreteri Ayşe'ye sunduğum sahte olan tebessümlerimden birini bu sefer Araz Bey'e sundum fakat bu sefer sahte olduğu anlaşılan bir gülümsemeydi. 'Araz bey, ben teklifinizi...' cümlemi devam ettiremeden Araz Bey lafımı bölerek kendisi devam etmişti. 'Teklifimizi reddediyorsun. Yüzünden anlaşılıyor. Üzgünsün ama ailen burada...' Bu sefer o devam edecekken konuşmasını ben böldüm. 'Hayır Araz Bey...' kafamı daha dikleştirerek dudaklarıma sahici bir gülümseme oturtma çabasındayken devam ettim cümleme 'Teklifinizi kabul ediyorum. İzmir'de ki şubeye müdürlük için gideceğim.' Araz Bey kabul ettiğimi duyar duymaz otuz iki diş gülerek koltuğundan kalkıp karşımda ki koltuğa oturdu. 'Yüzünde ki ifadeden, sahte gülüşten gerçekten de korktum. Teklifimizi reddettiğini sandım. Evet deyince rahatladım resmen. Senin gibi başarılı bir mimarın yükselmesini meslektaş olarak çok istiyorum, tebrikler.' dedi ve sıkmam için elini uzattı. Elini sıkarken konuşmayı devam ettirdim. 'Teşekkür ederim Araz Bey. Sizin yanınızda çalışmaktan da çok mutluyum ama biliyorum ki bu da benim için bir fırsat.' Araz Bey kafasını onaylayarak sallarken yüzünde ki gülümseme yok olurken sorusunu sordu. 'Neyiniz var peki Seher Hanım? Yüzünüzde ki ifade hiçte terfi almış bir insan gibi değil.' Duruşumu istemsiz düzelterek genzimi temizledim. 'Araz Bey, eşimle bir süredir problemlerim var ve bugün de ipler iyice gerginleşti. O yüzden işe geç geldim hatta. Onun içinde kusura bakmayın lütfen. İzmir'e gitmeden önce bu gerginliği halletmeye çalışacağım.' Araz Bey, nazik bir şekilde 'Seher Hanım, bazen başkalarına anlatmak daha iyi olabilir. Patronunuz olarak dinleyebilirim sizi.' Araz Bey patronum olabilirdi ama ofisin dışında hoş sohbet ettiğim birisiydi. Molalarda, toplantılar ve sonrasında yediğimiz yemeklerde çokça sohbet etmiştik dediği gibi ona anlatmalı mıydım? Anlatabilirdim. 'Araz Bey, haklısınız. Üstelik sizde pek yabancı sayılmazsınız sadece üçüncü bir göz olabilirsiniz. ' Araz Bey ile bugüne kadar sohbet ettiğim kadarıyla olaylara objektif şekilde yaklaşmayı seven ve bunu başaran bir insandı. 'Anlatırsan dinlerim, yorumla dersen..' ufak bir es vererek devam etti 'Orasını bakarız. ' tebessüm ettim. 'O zaman iş çıkışı konuşsak olur mu? İşleri aksattım ben, sizi de alı koydum üstelik.' Araz bey önemli olmadığını ifade etmek için başını iki yana sallarken 'Önemli değil Seher Hanım. İşlerimize dönelim iş çıkışı da yemek yeriz o halde.' kafamı onaylayarak salladım Odadan çıkmadan önce 'Araz Bey, terfi olayı aramızda kalırsa şimdilik sevinirim. Arkadaşlar bilmesin. ' Saatler geçmiş Araz Bey odama gelerek yemeğe geçmemizin zamanı geldiğini söyleyene kadar işlerime kafamı gömmüştüm. Araz Bey'in odasından çıkmadan önce Buray'ın mesajıma cevap verdiğini görmüştüm. 'Tamam hayatım. Akşam toplantım var. Evde görüşürüz.' yazıyordu. Toplantıymış. Ne zamandır toplantı diye o kadına gidiyordu? Kafamı iki yana sallayarak düşünmeyi reddetmiş ve işime odaklanmıştım. Yarım saat önce ise Araz Bey yanıma gelmişti ve çıkalım demişti. Kendi arabalarımıza binmiştik. Araz Bey'İn arabasını takip etmiş, getirdiği mekana gelmiştim. Geldiğimiz yer bir balıkçıydı. Ahşap duvarlardan, parkelerden oluşan bir mekandı. Atmosferi de oldukça samimiydi. Duvarlarında birçok fotoğraf, birçok şarkı sözü vardı. Kendin pişir kendin yap konseptli bir yerdi. Her masanın yanında mangal yerleri de vardı. Sevmiştim burayı. Etrafı incelerken Araz Bey'i takip etmiş, duvar kenarında ki, etrafında ki masalarda insan olmayan bir masaya oturduk. 'Araz Bey, burası çok güzelmiş.' tebessüm ederek bana döndü. 'Buraya sıkıntını yani sırrını paylaşamaya geldik bey demesen mi acaba? Sadece Araz de yeter. Senin için sıkıntısı yoksa bende Seher.' tek kaşını kaldırarak sorduğu soru üzerine başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. Benim işime gelirdi. Buray'ı anlatırken de patron filtresini göz önünde bulundurmazdım. Bir yandan da montlarımızı çıkartarak sandalyelere oturduk 'Olur Araz Be-' pardon dercesine elimi kaldırdım 'Pardon Araz' dedim. Araz gülümserken bir garson yanımıza gelerek ne yemek istediğimizi sordu. Ben taze hangi balık varsa onu isterken Araz Bey istavrit istedi. Yanında içecek olarak ben meyve suyu tercih ederken Araz kırmızı şarap istedi. Bence rakı daha güzel bir fikirdi, neyse. 'Alkol alıyorsun diye biliyorum. Neden tercih etmedin?' istemsiz elim karnıma gitti. Masadan dolayı bu hareketimi görmemiş olsa da zaten her şeyi anlatacağımdan hamileliğimi de gizlememin bir anlamı yoktu. 'Hamileyim Araz B-, Araz o yüzden üç sene kadar daha tercih edemeyeceğim.' Araz şaşkın bir ifadeyle bana bakakaldı. 'Tebrik ederim Seher. Kaç aylık? Nasıl belli etmedin öyle.' kafamı yana eğerek 'Karnım büyüseydi zor olabilirdi ama o da bana yardımcı oldu. Karnım çok büyümedi, kıyafetlerimle engelledim karnımın belli olmasını.' Ara ara tebessüm ederek konuştu. 'Cinsiyeti belli mi?' istemsizce kocaman gülümsedim 'Kızım olacak.' Araz beni bir kez daha tebrik ederken balıklar geldi. Araz mangala balıklarımızı atarken 'Ben de bir kızım olsun istiyordum ama bir oğlum var. Tam bir canavar.' Şaka yaptığı belli olan yüz ifadesiyle 'Bazen sabır neydi unutturuyor bana' onu onaylayarak ekledim 'Ama masum gülüşüyle kalbinizi feth ediyordur.' işaret parmağıyla beni gösterirken doğru yere parmak bastığımı belli etti 'Hem öyle hem de annesi hemen önüne bariyer oluyor. ' Bir süre onun oğlundan, eşinden biraz da işten konuştuk. Balıklar hazır olmuş ve yemeye başlamıştık. Artık benim anlatmamın sırasının geldiğini hissediyorum. Anlatmak istesem de gerginliğimi def edemiyorum. 'Araz...' kafamı tabağımdan kaldırarak arkama yasladım. Araz da elinde ki çatalı bırakarak arkasına yaslanmış 'Hazırsın yani artık. ' kafamı onaylayarak salladım. 'Hazırım. ' 'Buray beni aldatıyor.' Bu cümleyi ikinci kez kurdum. Beni aldattığını ilk kez sesli dile getirmedim ama ilk kez başka birine sesli dile getirdim. Tokadın diğer yüzüne inmesi gibi bir histi. 'Emin misin Seher? Eşin ile hiç tanışmadım, aranızda nasıl bir iletişim var bilmiyorum ama partner kıskançlığıyla yorumluyor olabilir misin?' kafamı olumsuz anlamda salladım. 'Biz Buray ile beş sene önce tanıştık ve hiçbir zaman kıskançlık konumuz olmadı.' anladığını belli edercesine kafasını salladı. 'Nereden bu sonuca vardın peki?' 'Duydum. Öğle arasında iş teklifinizi haber vermek için yanına gittim. Sürpriz yapmaya. ' kafamı arkaya atarak sahte bir kahkaha attım. 'Sürpriz yapmak isteyen fakat sürprizle karşılaşan ben oldum.' dedim, kızımdan güç almak ister gibi çatal olamayan, boş elimi karnıma koydum. 'Telefonda birisiyle konuşuyordu.' devamını anlatmamı teşvik etmek için kaşlarını kaldırdı.' 'Ne duydun? Hepsini dinledin mi? Başkasından bahsediyor-' elimi kaldırarak sözünü kestim. 'Bir adam, evli bir adam telefonun diğer ucunda ki kişiye 'hayatım' demez değil mi? İlk aşkım sensin demez.' bunları dile getirince gözlerim yine dolarken hakimiyet kuramadığım birkaç damla yanaklarıma süzüldü. Gözyaşlarımı hemen silerek devam ettim. Gözyaşlarımı gören Araz bardağıma su koyarak bana uzattı 'Ağlama demeyeceğim içinden geldiği gibi ağla ama sana bunu gerçekten yaptıysa...' bir nefeslik boşluk bıraktıktan sonra devam etti. 'Seni aldattıysa göz yaşlarına değmez Seher.' Kafamı sallayarak onayladım. 'Bunu bana yaptı ve değmediğini biliyorum. Gözyaşları musluğum açık kaldı belki de hormoneldir bilmiyorum.' beni anladığını belli eden bir yüz ifadesi vardı. 'Hamile değilim ve olamam ama bu hallerini anlayabiliyorum. O yaşlar bir süre daha akacak. Kalbinden tamamen söküp atana dek, akacak.' Benimle sadece empati yapmıyor gibiydi. 'Sadece beni anlamıyorsun galiba?' dedim sorar bir ifadeyle. Gülerek konuştu. 'Sherlock Holmes gözünüzden de hiçbir şey kaçmıyor. Evet, sadece anlamıyorum. Eşimden önce görüştüğüm kız arkadaşım. Ben ilişkimizi ciddiliğe taşıyalım derken başka birisiyle birlikteymiş ' Ne yapmıştı? nasıl tepki vermişti? Aradığım soruların cevapları ondaki karşılığı neydi? 'Nasıl öğrendiniz? Nasıl tepki verdiniz?' Araz Bey gözlerime bakarak sorularımı sormamın nedenini anladığını anladım. Sorularımı cevaplamayı da ihmal etmedi. 'Mesajlarını görmüştüm. Kafede otururken lavaboya gitmişti ve telefonunu masada unutmuştu ya da bırakmıştı. Göreyim istemişti. Mesajda aşkım ne zaman geleceksin? yazıyordu sadece. Kayıtlı isim ise yabancıydı. Gördüğümü belli etmeden o gün kafede sohbet etmiş, zaman geçirmiştim. Eve dönerken ise onu takip etmiş ve görüştüğü kişiyi görmüştüm. Kafeye yakın bir eve gitmişti. Kapıda uzun uzun sarılmışlardı. İnanmadığım erkekler ağlamaz lafına o gün tutunmak çok istedim ama başaramadım. Eve dönerken takside uzun uzun ağladım. Eve döndüğümde sakinleşinceye kadar bekledim. Sabah telefonda arayıp aynı mekanda buluşmak istedim. Son kez kahve ısmarlamıştım. Kahvelerimiz bitene kadar itiraf etmesini bekledim. Hatta klasik arkadaşımı aldatmışlar muhabbetine bile girdim ama yüzünde bir panik, telaş yoktu. Onda, benim bittiğimi anlamıştım bende o anlık bitmese de bu ilişkinin bittiğini anlamıştım. Yürümeyi teklif etmiş o evin kapısında durmuştum. O an telaş yaptığını anladım. O an korktuğunu anladım. Benim bir şey yapmamdan korktu. Sadece yolun açık olsun demiş ve yanından ayrılmıştım. O ilişki bitmişti ama ben kalbimde bitirene kadar zaman almıştı.' Araz'ı pür dikkat dinledim. Araz'ın yaptığı mantıklı ve doğru olandı. Kargaşa çıkartıp hesap sormak ne işime yarayacaktı? Yüreğimizi hafifletecek miydi? Kalp kırgınlığı mı, güvenimi tamir edecek miydi? Hayır. Hiçbir şeyi yapmayacaktı o halde hesap sormaya da olay çıkartmaya da gerek yoktu. 'Beni aldatmış, evet bunu bir yere kadar tamam der arkamı dönebilirim. Sevgi bitmiş diyebilirim. Başka birisini benden daha çok sevmiş diyebilirim. Diyebilirim de diyebilirim ama hazmedemeyeceğim şeyler duydum. Benimle severek evlenmediği gibi, miras için evlendiği gibi.' Son cümlemi kulaklarımı kapayarak kullandım. Gözlerimi kapatınca gözlerimin görmediği gibi kulaklarımın da duymayacağını varsayarak ama kulaklarım duydu. Hem de eksiksiz. Üstelik benden değil Buraydan. Gözlerimi açtığımda Araz'ın yüzünde hemcinsinden utandığını belli eden bir ifade vardı. Burnundan keskin bir soluk verdi. 'Seher, bazı hem cinslerim var ki adamlık kelimesinin altında ezilmem için tüm sebepleri sunuyorlar. Maalesef ki kocan bunlardan birisi.' o da gözlerini kapattı. Gözlerini kapatınca utancı yok olacak, Buray gibiler olmayacağını var sayıyordu. Araz, onlar her zaman olacak. Biz onlarla yüzleşen kişileriz sadece. 'Ben hadi bunları da sindirdim diyelim ama sadece bu kadar değil ki kelamları. Üstelik sadece bana da değil. Karnımda ki bebeğe, kızımıza..' kendimi düzeltme ihtiyacı hissederek 'kızıma da o iğrenç sözlerine karıştırıyor.' kendi kızına ne diyebilir diye düşündüğü yüzünden belli olan Araz kaşlarını daha çok çattı. 'Çok düşünme bulamazsın ben sana söyleyeyim.' Bir gerçekle daha tekrar yüzleşecek olmanın bilinciyle gözlerimi sıkıca kapatıp sertçe yutkundum. İlk kendi içimde yüzleşmiştim şimdi ise sesli dile getirecektim. Gerildiğimi hissediyorum. Derin bir nefes daha aldım. Bugün derin nefes alıp vermekten ciğerlerim iflas edecekti. Konuşmadan önce ne kadar genzimi temizlemiş olsam da sesim titremeden, gözümden yaşlar akmadan durmuyordu. 'Bir adam düşünün bebeğinin olacağını duyunca ağlayan, bir adam düşünün baba olacağını ailesine söylerken mutlu olan. Bir adam düşünün kontrolde bebeğinin cinsiyetini öğrenirken heyecanlı ve mutlu olduğunu. Şimdi bir adam düşünün cinsiyetini öğrendikten birkaç saat sonra bebeğin kendinden olmadığını sevgilisine söyleyebilen? Bebeğin başkasından-' cümlenin devamını getiremedim. Nefesim kesildi. Bana dediklerine sessiz kalabilir ve arkamı dönüp gidebilirim. Kızıma söylediklerine nasıl sessiz kalırım? Araz peçete ve bir bardak su uzattı. Sakinleşme mi bekledi. Ağlamam hıçkırıklara dönüştü. 'Karısına boşanacağını daha söyleyemeyen birisi sevgilisine rahatlıkla nasıl boşanacağını dile getirir?' 'İnsan dediğimiz varlık basittir. Her istediği her an her zaman olacak sanır. Aldatan eşler de tam olarak böyledir. Karısını aldatan kocalar rahatlıkla sevgililerine boşanacaklarını söyleyebilir. Çünkü isterse bunu yapabileceğinden emindir. Üstelik böyle bir fikirleri yoktur. Parmağında ki yüzüğün diğer sahibi ile tartıştığın da kendine hesap sormayan, suyuna giden birisine kendini kaptırır. O yüzden de bol keseden sallar. Bebeğin için dedikleri de o bol keseden, bol sallamalarından birisi.' sessizce yüzüne bakınca telaşla konuşmaya başladı.'Onu savunmuyorum sakın öyle sanma. Ben onun kafasında ki düşünce sistemini sana anlatıyorum. Sen boşanmak istediğinde önce asla diyecek sonra mecburen tamam demek zorunda kalacak. Özellikle sen bir avukatla görüştüğünde.' Araz'ın son söylediklerine bir şey demeyerek önümde ki tabağı ittirerek sadece bardağımda ki sudan içmeye başladım. Karnıma son beş dakikadır hafif ağrılar girdiğini hissediyor fakat geçeceğini umut ederek görmezlikten geliyordum. Ağrıyı yok sayabileceğimden emin bir şekilde merak ettiğim bir şeyi daha sordum. 'Araz, onun yüzüne bakarak nasıl güleceğim? Nasıl sarılacağım? Ona nasıl hitap edeceğim?' Araz içkisinden uzun bir yudum alarak cevaplamak için zaman kazanmak istedi. 'Kolay olmayacak Seher. Ne kadar çabuk bitsin istiyorsan elini o kadar çabuk tutmalısın. İlk önceliğin bir avukat bulmak olsun. İstersen iş avukatlarından boşanma avukatı tanıdığı varsa tavsiye etmesini isteyebiliriz.' derin nefes aldı. Resmen sıkıntımı ona taşımıştım. Kendimi mahcup hissederek 'Kendi derdim de boğdum resmen seni. Öğrendiğimden beri ben derin nefesler alıyordum artık sende alıyorsun.' Kaşları çatılan Araz 'Bunu duymamış olayım. Bu zamana kadar sadece iş yemeklerinde veya molalarda konuşmuş olabiliriz ama beni tanımış olabileceğine eminim. Kapalı kutu bir adam değilim. ' Onu onayladığımı belli edercesine gözlerimi açıp kapatırken hafifçe tebessüm etim. 'Biliyorum. Bunca zaman yanındayım patron olduğun makamında yazıyor olmasa, odan olamasa anlamam. Arkadaş gibisin daha çok. ' 'Yeni bir arkadaşlık başlangıcı yaptığımızı düşünüyorum. Seher, her zaman dinlerim. Senin kızlar var ama' cümlesini yarıda keserek omuzlarını indirip kaldırdı. Karnımın ağrısının şiddeti arttığını hissediyor ne kadar kendimle savaşsam da artık yüzümün buruşmasını engelleyemedim. 'İyi misin? Yüzünün rengi gitti resmen.' Endişelenmiş bir ifadeyle bana bakarken yerinden tam doğrulacakken oturması için avuç içimi zemine doğru indirip kaldırdım. 'Otur sen Araz ben bir lavaboya gideyim.' Dertlerden bahsederken içki içemediğim için o kadar su içmiştim ki tuvaletim fazla gelmişti herhalde ki karnım fazla ağrıyordu. Önce elimi yüzümü yıkayarak sonra lavaboya girdim. İç çamaşırımı indirdiğimde kanı görmemle telaşlandım. Elimi karnıma bastırarak benimle kalması için kızıma yalvarmaya başladım. 'Kızım, lütfen! Lütfen annem, lütfen! Bırakma beni!' diye fısıldayabildim. Bir şey olmamış olsun n'olur, n'olur. Hemen toparlanıp masaya döndüm. Karnımın ağrısını ve kanamamı Araz'a söylemeden yanından ayrılıp en yakın hastaneye gitmeyi planlıyordum. 'Araz benim acilen gitmem gerek. Yarın görüşürüz olur mu?' ani kalkışımı sorgulayan bakışlarının altında yine de itiraz etmeyerek tamam dedi. Çantamı ve montumu alarak arkamı döndüğümde Araz'ın yüksek sesle ismimi söylemesiyle olduğum yerde kalakaldım. 'Kanaman var Seher! Kanaman!' sesinde panik seviyesinin yüksek olduğunu fark ettim. Kanamam o kadar çok muydu? Masaya dört tane iki yüzlük bıraktıktan sonra beni kucağına alarak arabasına taşıdı. Gözümden istemsiz yaşlar direkt dökülmeye başladı. 'Çok mu kanamam var? Söyle n'olur!' sesim yalvarırcasına çıktı. 'Kızıma bir şey olmasın. Lütfen. Lütfen. Lütfen. ' arabayı kullanabildiği kadar hızlı kullanan Araz 'Hastaneye gidiyoruz şimdi. Bir şey olmayacak. ' Telefonunu cebinden çıkartıp birisini aradı. 'Esra, ben Seher'i hastaneye götürüyorum. ' karşı tarafın cevap vermesini bekledikten sonra 'Kanaması var. Hamileymiş. Hastaneye gidince ararım. Geç kalabilirim yani beni bekleme diye aradım.' Esra eşi olmalıydı. Benim şuanda da yanımda eşim olmalıydı ama onun mutlu olduğu yer bambaşkaydı. Karnıma giren keskin acıyla çığlığımı tutamayarak çığlık attım. Araz göz ucuyla bana baktığını hissettim. 'Tamam Esra haber vereceğim sana. Aslanımı öp benim yerime. ' telefonu kapatarak direksiyonu iki eliyle tuttu. 'Lütfen dayan minik, geldik sayılır. ' Karnıma giren bir ağrıyla daha yüksek sesli çığlık attım ama bu sefer ağrıdan kapattığım gözlerimi açamayacağımı ve bayılacağımı hissettim. Bilincim tamamen gitmeden önce son kez Araz'ın bir eliyle omzumu sarsarak adımı seslendiğini duydum. 'Seher! Seher! Seher aç gözünü geldik hastaneye.' *** Selaaaam , ekşınlı , duygusal bölümlere geldiğimizi söylemiş miydim? Söylemediysem de haberiniz olmuştur.
|
0% |