@matthiolagolge
|
BENDEN BANA
BÖLÜM 7: O KADIN
ZEYNEP Seher elimden tutarak beni salonda ki L koltuğa oturttu. Lafa nasıl gireceğinden emin olmadığı için lafa başlayamıyordu. Zorlamamak için sessizce lafa girmesini bekliyordum. Ne için bu kadar gerilmişti? Konu neydi? Dün ki diyaloğumuzda Buray ile bir problemi olduğunu söylemişti. Bir psikologdum, işimde tercih edilen bir psikoloğum ama arkadaşımın derdini anlayamamış mıydım? Nasıl kendini ele vermemişti? Nasıl kendini saklamıştı? Ne zamandan beri sıkıntısı vardı? Konuşmaya nereden başlayacağına karar vermiş olmalıydı ki söze girdi. 'Zeynep, hani Araz'ın terfi aldığım haberini verdiği gün var ya' dedi, konuşurken sürekli duraksıyor ve asla gözlerime bakmıyordu. Gözleri bir şeyi arar gibi ben hariç her yer de geziniyordu. Sorudan çok olayların en başına dönmüş gibiydi ama yine de onaylarcasına kafamı salladım. O kadar yakın mıydı yani? Mutluluğunu Buray ne ile gölgelemişti, nasıl yapmıştı? 'O gün sizinle konuştuktan sonra Buray'ın yanına gittim. Ofisine. Odasına girdiğimde bir konuşma yapıyordu. Beni fark etmedi.' Sesi tek düze çıkıyordu. Sanki o ana geri gitmiş gibiydi. Sesi üzüntüden çok hayal kırıklığıyla kaplıydı. Hayal kırıklığın yanında tedirginlikte vardı ama neye, kime, ne için anlam veremedim. 'Kapı sesini duymadı. Sesi kulaklarıma ulaşmış beynim kısa süre sonra neler olduğunu anladı. Kimle konuştuğunu da.' histerik bir şekilde gülümsedi. Anlamaya çalışıyordum. Aklıma gelen şeyin olmamasını istiyordum. Buray onu aldatmamış olsun. Genzini temizledi. Ne söyleyecekse sesi dahi güçsüz çıksın istemiyordu. 'Buray telefonda bir kadınla konuşuyordu.' kafasını ve omuzlarını istemsizce dikleştirdi. 'Telefonda ki kadına güzel sözler söylüyordu. Beni sevmediğini zaten boşayacağını söyledi.' Yüzünde donukluk vardı. Birkaç saniye duraksadıktan sonra gözlerini gözüme çevirdi ve gözlerinde yıkılmışlığı gördüm. 'Beni asıl dağlayan bu olmadı. Aşkı, sevgisi bitmiş olabilirdi. Keşke gelip bana hislerinin bittiğini söyleseydi ama... ' O cümlenin devamı ne Seher? Aması ne? Daha neler duydun? Yüzünü ovuşturduktan sonra beni sinirlendirecek kelimeleri dile getirdi. 'Ama o beni hiç sevmemiş ki Zeynep. O beni ailesinin mirasına giden bir adım olarak görmüş. Ailesi evlen yoksa men ederiz demiş o da benimle evlenmiş.' Gözlerim sonuna kadar açılmış ona bakıyordum. Sesimi asla çıkaramıyordum. Nasıl yapabilmişti bunu Seher'e? Nasıl? Seher'in gözü kör olmuştu belki sevgiden aşktan ama ailesini nasıl kandırdı? Ben nasıl hiç şüphelenmedim? Ayağa kalkarak bu sefer gezinmeye başladı. Sessizce en kabullenemediği sözleri sarf etti 'Benim için o telefonun ucunda ki kadına ne dedi biliyor musun? Bebek benden mi ondan bile emin değilim. Nasıl diyebildi Zeynep? O beni sevmemişti tamam ama bana bunu nasıl yakıştırdı?' Seher'in dediklerine inanamıyordum. Seher'i el üstünde tutan, peşinde koşan, ona evlenme teklifi eden o değil miydi? Çocuk isteyen ve olduğunu öğrendiğinde ağlayan o değil miydi? Nasıl yalandan ağlayabildi? Tek bir kişi dışında bu kadar iyi oyun oynayanını görmemiştim, kendine has sanmıştım. Başkası yapmaz demiştim ama onun gibilerinden çok var gibi duruyordu. Maalesef ki hayatımızda çok iyi rollerle giriyorlar, kalbimiz de ruhumuz da yer ediyorlardı sonra zamanı gelince biz de ne kalp bırakıyorlardı ne de ruh. Senelerdir bir çok insanın psikologluğunu yapıyordum. Danışanlarım anlatırken yalan mı söylüyorlar, eksik mi anlatıyorlar yoksa başka ne dertleri var anlardım ama Buray öyle bir oyuncuydu ki kendine yazdığı karakterden hiç çıkmamıştı anlaşılan. 'Bebeği istemiyormuş biliyor musun? Hiç bir zaman da olsun istememiş.' dedi. Halbuki geldiğimde ne kadar korkmuştu. Hala şaşırabiliyordum. Başıma gelen o'ndan sonra, dinlediğim onca hayat hikayesinden sonra hala şaşırabiliyordum. 'Sende kendine soruyorsun değil mi? Çok korkmuş görünüyordu. Nasıl yapabildi? Gerçekten korktu mu? Yoksa bebeğimiz düşmedi diye içten içe üzüldü mü? Sonuçta çok iyi oyuncu anlamamış olabiliriz.' Artık sesini kontrol edemiyordu. Dediği gibi aldatılmayı sindirebilir boşanır giderdi ama bebeğine söylenenler, kandırıldığını hissetmek, miras için basamak olmak. Bunları kaldıramıyordu. Sabahında bebeğini istemediğini kendi kulaklarıyla duymasına rağmen akşamında kendisi gibi bebeklerine bir şey oldu mu endişesini taşıyan bir adam gelmişti yanına. Hangisi gerçekti? Beş senedir tanıdığı mı yoksa iki gün önce beş senelerini çöpe atmış biri mi? Seher salonda hızlı adımlarla yürüyerek kendini sakinleştirmeye çalışırken bir anda kulaklarıma yirmi iki yaşımda ki o aptal hatalarımdan oluşan anıların sesleri gelmeye, gözlerimde canlanmaya başladı. 'Yapma, yeter. ' sesim cılız çıkıyordu. 'Ailene, arkadaşlarına herkese rezil ederim seni.' Rezil olabileceğim elinde ne vardı ki? Hiçbir şey. O zaman ondan neden korkmuştum? Neden yerdeydim? Neden cenin pozisyonunda olan bendim? Kadın olduğum için mi? Sevdiğim için mi? Sevdiğini düşündüğü için mi? 'Artık okula gitmeyeceksin! Ne o öyle? Evli kadınsın sen, otur ev işlerini yap. ' Sakinleşmek için kendimi telkin etmeye başladım. Herkese söylediğimiz nefes egzersizini yaptım. Gözlerimi tekrar açtığımda ellerimi kulaklarımdan çektiğimde her şey normale döndü. Seher'in neden bana anlatmaya başlarken tedirgin hissettiğini şimdi anladım. Anlatırken de istemsizce kendini kaybetti. O zamanlar Seher beni toplamıştı, şimdi sıra bendeydi. Yanına giderek tüm kuvvetimle onu kendime çekip sıkı sıkı sarıldım. Kulağına sakinleşmesi için telkinler veriyordum. 'Derin derin nefes al sakinleş. Kızını düşün. Kızın, senin kızın. Benim yeğenim. Onu ve seni seven bir sürü kişi var. Derin nefes al, ver. Evet böyle Seher. ' Sakinleşti. Onu tekrar koltuğa oturttum. Ağlamıyordu, bunu kendine yasaklamış gibiydi. 'Seher, senin suçun yok. Kimsenin suçu yok. Sadece onun suçu bu. Sen sadece sevdin, inandın ve güvendin.' Seneler önce bunu bana Seher demişken şimdi ben diyordum. Yaşlarımız, durumumuz aynı değildi ama hislerimiz aynıydı. Hayal kırıklığı. Güven kaybı. Özgüven kaybı. 'Seher, sen çok güçlü bir kadınsın. Elinde çok iyi bir işin, seni çok seven deli dolu dört arkadaşın ve sana hep destek olacak annen ve baban var. Sen yalnız değilsin. Biz varız. ' dedim. Tekrar sarıldım. Yanında olduğumu bilmesini istiyordum. Omzuma dudaklarını yaslayıp öptükten sonra ellerini saçlarımda gezdirdi. 'Teşekkür ederim. Anlatmaya başlarken bu kadar dağılacağımı tahmin etmemiştim. ' dedi. Anlatmaya başlarken beni de bu kadar dağıtacağını fark etmemiştim. Bir süre öyle kaldıktan, birbirimizden güç aldıktan sonra oradan kalkıp elimizi yüzümüzü yıkadık. Avukatın geleceğini söyleyerek üstümüzü değiştirdik. Avukatı nasıl bulduğunu, Araz ile konuşmasını da anlattı. İlk öğrendiğinde ki patlaması ve şimdi ki patlaması dışında çok stabil, olması gerekenden daha stabil tepkiler verdi. 'Şimdi avukat gelecek işte boşanmak için ilerleyeceğimiz yolu konuşacağız. Sonra ki adımlarımı da ona göre planlayacağım.' Sakin, kendinden emin, ne yapacağını bilen Seher geri geldiğini anladım. İstemsizce benim o zaman ki hallerim aklıma geldi. Korkak, güvensiz, ne yapacağını bilemeyen bir Zeynep. Üç ay denen kısa ama bana asır olan zaman diliminden sağ çıkamamış ben.
***
SEHER Zeynep'e anlatmaya başlamadan önce yaşadıklarını ona hatırlatacağım diye çok tedirgin olmuştum. Anlatırken ise kendime ne kadar hakim olmaya çalışsam da kendimi bir noktadan sonra kaybetmiştim. Zeynep'te muhtemelen geçmişini hatırladı ama bana belli etmedi, edeceğini de sanmıyorum. L koltuğa kafalarımız birbirine denk gelecek şekilde yatmıştık. Ellerimizi tutmuştuk. Kafamda bir sürü şey geçmesini beklerken bomboş gibiydim. Yakın bir arkadaşımla paylaşmış olmak gerçekten iyi gelmişti galiba. Demek ki diğer kızlara da anlatsam o zaman nasıl rahatlardım. İstemsizce bu fikrime gülmüştüm. Resmen kendimi avutuyordum. Kapının çalmasıyla koltuktan ayaklandık. Gelmesini tek beklediğim kişi avukattı. Kapıyı açmadan önce Zeynep omuzlarımdan tutarak sıkarak 'yanındayım' mesajını verdi. Avukat Nermin Hanımla salonda ki koltuğa oturduk. Üçümüze de birer kahve yaptım. Konuşmak için uygun bir ortamdı. 'Seher Hanım, Araz Bey biraz bahsetti durumunuzdan ama bir de siz anlatırsanız sevinirim.' dedi Nermin Hanım. Kafamla onayladım. 'Nermin Hanım eşimin telefon konuşmasına şahit oldum.' ile başlayan konuşmamı bir kaç cümle daha ekleyerek boşanmak istediğimi, nasıl bir yol izlemem gerektiğini söyledim. Nermin Hanım anladığını söyleyerek 'Seher Hanım öncelikle sizi aldattığını kanıtlamalıyız yoksa iftara atmaktan dolayı eşiniz Buray Beyden dava edilebiliriz. Ve de dava süreci uzar. O yüzden adli sürece başvurmadan önce eşinizi sizi aldattığına dair bir kanıt elde etmeniz gerekiyor. Fotoğraf ve video önceliğiniz olmasını öneririm ama fotoğraf ve videodan sonra ki olanaklar ise ses kaydı veya mesajlaşma gibi de olabilir.' dedi. Takip mi edecektim? Bunu sevgiliyken bile yapmamıştım şimdi ise ne durumlara gelmiştim. 'Takip etmek zor, çalışıyorum ama bir yolunu bulacağım artık.' dedim. Düşünceliydim, nasıl yapacaktım? Zeynep elimi tutarak 'Ben yardım ederim sana merak etme' dedi. Ona teşekkür edercesine bakarak gülümsedim. O anlardı nasılsa. Nermin Hanımı yolcu ettikten sonra Araz ile son konuşmamızda Nermin Hanım ile anlaşıp anlaşmadığımızı haber etmemi söylemişti. Onun için telefonu elime alarak Araz'ı aradım. 'Alo, nasılsın Araz?' diyerek konuşmayı başladım. 'İyiyim Seher. Az önce toplantıdan çıktım. En son teslim ettiğin proje ile ilgili övgüleri üstlerden dinleyerek sana iletmemi istediler. Yeni pozisyonunda İzmir de görmeye can atıyorlarmış seni.' Bunca rakip arasında bu yaşımda güzel denilebilecek bir noktaya gelmiş olmama, tecrübeli iş sahiplerim ve arkadaşlarımdan duyduklarıma çok mutlu oluyordum. 'Ben de bir an önce İzmir de işimin başında olmak istiyorum.' dedim. 'Yarında izinlisin biliyorsun ama eşim ile sana gelmek istiyoruz hem geçmiş olsuna hem de bebek tebriğine.' dedi. Kafam dağılması için çok iyi olurdu. 'Çok sevinirim. Bu akşam gelmeye ne dersiniz?' dedim. Araz eşine sorması gerektiğini söyleyerek benimle vedalaşıp, geri döneceğini söyledi. Nermin Hanım ile anlaştığımızı telefonu kapatmadan önce söylemeyi ihmal etmedim. Zeynep neler yapalım diye düşünürken Buray'ın çalışma masasını gözden geçirmenin zararı olmayacağına getirdik. Çalışma odasına girerek onun olan her çekmece her dosyaya bakmış ama bir şey bulamamıştık. Benim zaten bir beklentim yoktu. Evin temizliğini ben yaptığım için böyle bir riski almazdı diye düşünüyordum. Elimiz boş döndük sanırken gözüm bilgisayara ilişti. Mailleri, notlarına da göz atabilirdim. Zeynep'e gözümle işaret ederek bilgisayarın başına geldik. Takip edeceksem bir yerden başlamalıydım. Bugüne kadar masasına, bilgisayarına sadece tozunu almak için dokunmuşken bugün aklıma bile gelmeyecek bir şey yapıyordum. Yarın ne yapacaktım? Fiili bir takip. Kafamda ki düşünceleri atmak istercesine iki yana sallayarak ekrana kitlendik. 'Maillere gir önce yarın ki programını da öğrenmiş oluruz.' dedi Zeynep. Kafamı sallayarak mailine girdim. Bilgisayarın da her zaman açık duruyordu. Ayşe haftalık programını Pazartesi günü atmıştı. O maili açarak yarın ki planını not ettim. Çok yoğun bir programı yoktu. Sabah bankada ki iş arkadaşlarıyla haftalık toplantıları vardı. Öğlene doğru online konferansı, saat üçte ise dışarıda diğer şubesinin müdürü ile toplantısı mevcuttu. Sonra ki saatleri boştu. Haftanın tüm günlerinde mi böyle yoksa bugünlük mü diye baktığımda her günün hemen hemen böyle olduğunu fark ettim. İşten beşte çıkıyordu. Yemekten sonra demek ki işi vardı. Umarım o kadınla buluşacaktır da bende kendimi daha çok bu duruma düşürmezdim. Bir an önce bu tek taraflı evliliğe son verirdik. Zeynep'te o boşluğu fark etmişti ki yemek saatini göstererek 'Yemek yarım saat hadi kırk beş dakika sürse sonrasında zamanı var. Eve erkende gelmediğine göre o saatler senin ipucu yakalayabileceğin saatler gibi duruyor.' dedi. Kafamla onaylayarak konuştum. 'Benim de dikkatimi çekti tüm haftanın planları da böyle. En geç saat dörtte bitiyor günlük akışı.' dedim. Dosyaları da kurcalayıp elimize bir şey geçmeyince odadan çıktık. Midemde kelebekler uçuran adam şimdi o kelebekleri tek kelimesiyle öldürmüştü. Nefesiyle kanat çırpan kelebekler nereden bileceklerdi tek kelimeyle öleceklerini? Merdivenlerdeyken Arazdan akşam çaya geleceklerini bir şeyler hazırlamamam gerektiğini yazdığını gördüm. Onu onaylayarak hiç istemesem de Buray'ı aradım. 'Efendim hayatım?' diye açtı telefonu. Ses tonumun mesafeli çıkmamasına özen göstermeye çalışarak 'Akşam çaya Araz ile eşi gelecek haberin olsun. Eve erken gelirsen sevinirim.' dedim. Kısa bir es verse de 'Neden geliyormuş Araz Beyler?' Araz Bey derken sesinde bir ima vardı. Neden bey demiyorsun iması. 'Geçmiş olsun ve hayırlı olsun demeye gelecekmiş.' dedim. İstemeyerek de olsa hayır demesi için bir sebebi olmadığı için tamam diyerek kapattı. 'Ne diyor?' dedi Zeynep. Elimle boş ver dercesine salladım. 'Araz'a bey demediğime takıldı ama tabii ki lafla söyleyemedi. Sanki adama...' derin bir nefes alarak cümlemin devamını yuttum 'Tövbe estağfurullah sinirimi bozuyor gerçekten. ' Mutfağa giderek akşam bize yemek için bir şeyler hazırlarken Zeynep'te çayın yanına da tuzlu pastane kurabiyesiyle açma yaptı.
***
ZEYNEP Ne kadar Seher ile ilgilensem de konuşsam da senelerdir arkama atığım, atlattığım sandığım anılar gün yüzüne çıkınca her ne kadar psikologda olsam hemen geriye göndermek mümkün değildi. Seher ile ne zaman iletişimimiz kesilse. Birkaç saniyelik bile sessizlik olsa kulaklarımda sesi yankılanıyordu. 'Yanında ki kimdi?' 'Oraya gidemezsin!' 'Sen benimsin, ben izin vermeden bir yere gidemezsin' 'Tüm paranı bana vereceksin!' Her sözden sonra vücudumda şaklayan tokat sesi, tekmeleyen ayak sesleri. Benim inlemelerim, yapma diye yakarışlarım. Yine eskilere dalan zihnimi bölen bu sefer kapı sesiydi. Gelen Buraydı. Seher, yalan söylemekte ve oyunculukta çok kötüydü ama bu sefer işler farklıydı. Hayatına devam etmesi için gerekli olanı yapmalıydı. Ben onun serin olduğunu anlayabiliyordum ama Buray anlayamazdı ya da anlamak istemezdi. Buray üstünü değiştirmeye gitmişken Seher'e artık gidip dinlenmesi gerektiğini söyleyerek mutfaktan kovdum. Sofrayı kurdum. Buray'ı ve Seher'i de çağırdım. Seher'in birlikte olduklarından beri her gün iş nasıldı, günün nasıl geçti gibi soruları yine sorduğu ve gerisinin sadece çatal kaşık seslerinden oluştuğu mutfakta masadan ilk ayrılan Buray oldu. Seher ile beraber mutfağı toplayıp, çayı koyup tabakları hazırladık. Buray içeriden 'Ne konuşacağım şimdi ben bu adamla?' diye kendi kendine söyleniyor Seher ise 'Konuşma o zaman Buray. İşim var de git. Yeter ya.' dedi. Buray her zaman mı böyleydi yoksa bugüne mi özeldi bunu düşündüm. Her zaman böyleyse Seher'in Buray'ın bu hanzoluklarını görmemesini sineye çekebilirdim ama bizim nasıl gözüme batmamıştı anlam veremiyordum. Buray fısır fısır söylenirken kapı çaldı. Üçümüzde kapıya gittik. Kapıyı açtığımızda karşımızda Araz, eşi Esra ve çocukları olduğunu tahmin ettiğim küçük bir bey vardı. Çok da tatlıydı. Benim de olabilirdi. Ama olamadı. İçimden kendime toparlan diyerek zihnimin gittiği yerlere bariyer koyarak izin vermemiş ve yüzüme bir gülümse kondurarak Seher'in ardından bende 'Hoş geldiniz' demeyi ihmal etmemiştim. Montlarını almak için astıktan sonra bende yanlarına salona gittim. Araz, Esra ile Seher'i tanıştırmış sonrasında ise Buray kendi adını söylemişti. 'Bende Zeynep, Seher'in arkadaşıyım.' Araz Bey gülümseyerek 'Sen o gruptansın söylesene Zeynep, Seher özel hayatında da çalışkan mı?' beni, bizi bildiğini anladım. 'Evet Araz Bey, durmayı sevmez. Her zaman çalışmalı ona göre. ' Kısa bir sohbetten sonra hazırladığım tabakları ve bardaklara çay koyarak salona götürdüm. 'Seher, zahmet etmeseydiniz keşke.' bunu diyen Araz'ın eşi Esraydı. 'Ben değil hepsini Zeynep yaptı. Eli çok lezzetlidir yedikten sonra iyi ki diyeceksiniz eminim.' dedi Seher gülerek. 'İltifat ediyor siz bakmayın ona, afiyet olsun.' Çayları içmiş, tatlıları yemiştik. Esra ile iyi anlaşmıştık hatta hafta sonu buluşmayı bile düşünüyorduk. Sohbeti eğlenceli ve akıllıcaydı. Oğluna ayrı bir ilgim olmuştu. Adı Oğuzdu. Ona ilk adını sorduğumda alttan alta bana bakmış annesine bakış attıktan sonra 'Sen söylersen olabilir' demişti r yerine y söyleyerek. Konuşması çok tatlıydı 'Benim adım Zeynep' diyerek elimi uzatmıştım. Elimi tutarak adını söylemişti. Biraz sohbet biraz da oyun oynamıştık. Sessiz sakin bir çocuğa benziyordu bu fikrimi sesli dile getirdiğim de Araz 'Al bir de sen gör ne kadar sessiz olduğunu' diyerek ahlanıp vahlanmıştı. Oğuz'un çok yaramaz olduğunu şuan yabancısı olduğu bir ortamda olduğu için sesinin içine kaçtığını söylemişti. Konuşup, gülüşürken zaman geçmiş akşam on bir olmuştu. Araz ve Esra müsaade isteyerek kalkmış Buray ve Seher'i tebrik ederek ayrılmışlardı.
***
SEHER Sabah olmuş Buray kahvaltı sonrası gitmişti. Zeynep'te ondan sonra işe gitmek için çıkmıştı. Her ne kadar da bugün de yanımda durmayı, takip etmeye benimle gelebileceğini söylesem de reddetmiştim. Gece Buray uyurken telefonuna bir uygulama indirerek benim telefonumla eşleştirmiştim. Buray nereye giderse görecektim. Planından ve uygulamadan gördüğüm ve bildiğim üzere şuan bankadaydı. Öğlene kadar da orada olması gerekiyordu. Bende o arada çizimime devam etme kararı almıştım. Çizmek, yazmak bana her zaman iyi gelmişti. Saat öğlen iki olmuştu. Şimdiye kadar Buray bankadan çıkmamıştı. Bir saat sonra yemek için toplantıya gidecekti. Bende Buray çıkmadan bankanın oralarda olabilmek adına çizimlerimi toplayarak, üstüme siyah bol kesim eşofman ve eşofmanın takımı olan siyah sweatshirt giymiş saçımı açık bıraktım. Kafama da şapka takarak evden çıktım. Bankayı görebileceğim şekilde arabayı park etmiş Buray'ın çıkmasını bekliyordum. On dakikalık bekleyişimden sonra Buray ve iki erkek beraber bankadan çıkmış arabaya binmişlerdi. Arabayı neyse ki Buray kullanmıyordu da beni fark etmeleri imkansızdı. Ne olur ne olmaz diye yine de aramıza bir araba almayı ihmal etmedim. Yirmi dakikalık bir arabaya yolculuğundan sonra arabayı park ederek Çakmak adlı bir mekana girdiler. Arabadan inerek onların oturdukları masayı görebilecek mesafede ki bir masaya oturdum. Garson menüyü getirince alıp bakmış ama gerginlikten hiçbir şey söylemedim. Başka bir arkadaşı beklediğimi, gelince sipariş vereceğimizi söyledim. Bir arkadaşı beklediğim doğruydu ama işte durumlar, durumlar. Yarım saat geçmiş ama sadece üçü oturmaya devam ederken kimse gelmedi. Bir saat daha geçti yine kimse gelmedi. Planda toplantı olarak yazıyordu? Yarım saat daha geçince iki adam kalktı sadece Buray kaldı. Beş dakika olmadan içeriye ilk defa gördüğüm bir kadın girerek yüzünde ki gülümsemeyle Buray'a yöneldi. Buray da kadını görünce gülümseyerek yerinden doğruldu. Birbirlerine git gide yaklaştılar ve beklediğim onca zaman o sahneyle taçlandı fakat ben hiçbir şey yapmadım, yapamadım. Resmen kilitlenip kaldım. Sadece izledim. Beklediğim o anın yaşanmasına rağmen kadını ve Buray'ı izlemekten saatlerdir elimde tuttuğum kamerayı unuttuğumu o anın bittiğinde, karşılıklı oturduklarında irkilerek kendime geldiğimde hatırladım. Buray ve kadın öpüştü ve ben tek bir kare fotoğraf çekemedim. Kahretsin. Midem bulanıyordu, onun karaktersizliği yüzünden. Seher kendine gel! Çek şu fotoğrafı. Silkelenerek Sarılırken bir kaç kare çektim. Bu işime yarar mıydı? Tabii ki hayır. Arkadaşım der, birçok yalan sıkabilirdi bu ana. Bu bir suç değildi! Sabırla bekledim, bekledim ve yarım saatin sonunda kadın yanağından öperken birkaç kare, kadın Buray'ın kafasını omzuna koyarken bir kaç kare çektim. Mahkeme de iş görür müydü? Ben bir kere daha bu hallere düşmek istemiyorum. Kaç yıllık sevgilim, eşim, kızımın babası da olsa kendimi sapık gibi hissetmekten kendimi alamadım. Asıl olay, tam da çıkarken oldu. Kaçırdığım kareyi yakalamıştım ama yakalayan sadece ben değildim. Kadının belki abisi belki sevgilisi veya eşi olabilecek bir adam çıktı ve yükselttiği yumruğu Buray'ın burnuna indirdi. *** Buray'a hepinizin sövdüğünü biliyorum çünkü yazarken bende sövüyorum. Sonda yumruğu çakan adama bir minnet, teşekkürü esirgemediniz değil mi? O adama bir yıldıza basarak teşekkürlerimizi sunabilirmişiz, haberiniz olsun ;) |
0% |