Yeni Üyelik
11.
Bölüm

BÖLÜM 9: BOŞANIYORUZ

@matthiolagolge

 

 

BENDEN BANA

 

 

BÖLÜM 9: BOŞANIYORUZ

 

ZEYNEP

Dün uçaktan inip eve geçtiğimden beri olduğu gibi yine gözüm saate döndü. Saat ikiyi üç geçiyordu fakat Seher ile en son onun evine bavullarını almak için gittiğimde görüşmüş sonrasında bir daha haber alamaz olmuştum. Tedirgin olmamak için kendime telkin versem de kendimi durduramamış işe gelirken üç kez aramıştım. Sabah ki aramam da açmıştı. Fakat ilerleyen saatler de arayarak veya mesaj atarak haber vermemesi içime kurt düşürdü. İki saat önce ki iki aramam da cevapsız kalırken üçüncü aramam da telefonu kapanmıştı. Bu beni daha da tedirgin etmiş, kendime verdiğim telkinler de yetersiz kalmaya başladığı nokta oldu.

Telaşım git gide büyürken kızları konferans eşliğinde arayarak Seher ile konuşup konuşmadıklarını sordum. Sabah grupta konuştuğumuzdan başka konuşmadım diyerek ardından bu merakımın nedenini sordular.

'Dün akşam bavullarını almaya gittiğimde Buray yoktu. Sabah konuştuğumuz da ise Buray sabaha karşı sarhoş geldi, uyanınca konuşacağım dedi. Öğlene doğru da benim eve geçecekti. Haber veririm dedi ama ses seda yok. Az önce aradım telefon üçüncü aramam da kapalıydı. Mesaj, sesli mesaj attım geri dönüşte alamadım. Korkuyorum ben!'

Kızlar da telaş yaptı. Ne yapalım diye düşünürken masamdan kalkarak 'Kızlar ben evine gidiyorum. Benim eve geçmediyse hala oradadır. Ben gözümle iyi olduğunu görmeden rahat edemeyeceğim.' dedim. Odamdan aniden çıkarak sekretere gelecek olan danışanlarıma sağlık nedeniyle bugün ki randevuları ertelemesini söyleyerek hızlı adımlarla arabama gittim. Jale iş yerinden çıkamayacağını ama haber vermemi istemiş, Hale ve Melda ise biz de geliyoruz demişlerdi.

Araba da Seher'i birkaç kez daha aradım ama ulaşamadım. Arabayı en hızlı şekilde Seher'in evine sürdüm. Arabadan inip koşar adımlarla kapıya gelip önce camlardan bakındım kimseyi göremeyince sertçe kapıya hem vurup hem zili çalmaya başladım. Kapıyı kimse açmadı. Tam arka kapıdan bakmak için bahçeyi dolanmaya gidiyordum ki saçı başı dağınık Buray kapıyı açtı. 'Zeynep, siz İzmir'den ne zaman döndünüz? Saat o kadar oldu mu? Seher nerede? Ayrıca ne biçim kapıyı çalmak o sabah sabah? Bir şey mi oldu?' dedi. Seher'in geldiğini bilmiyor muydu? Bu imkansızdı. Seher gece buradaydı. Üstelik sabahta konuşmuştuk, Burayla konuşacaktı. Buray, Seher'e bir şey yapmış olabilir miydi?

Buray'ı göğsünden geriye iterek 'Ne demek Seher nerede? Bana Seher'i hiç görmedim diyemezsin!' diyerek bağırarak eve girdim ve evde Seher'i aramaya başladım. Buray arkamdan gelerek Seher'i hiç görmediğini sabaha karşı eve geldiğini şimdi uyandığını söylüyordu. 'Seher, neredesin! Seher!' dedim boğazım acıyacak kadar bağırarak.

Seher'in sesini duymak için birkaç saniye sessizce bekledim ama evin sessizliğinden başka bir şey yoktu. Buray, Seher dün mü gelmiş gibi salak saçma şeyler söylerken kapıda kızları gördüm. Yanlarına giderek 'Buray Seher'i görmedim diye zırvalıyor.' dedim. Sessizce kızlara fısıldadım devamını 'Bir şey yapmış olabilir mi?' dedim korkuyla. Melda 'O kadarını da yapmamıştır canım. Seher belki kafa dinlemek istemiştir.' dedi ama mantıklı değildi. Bugün konuşmakta ve bu evden ayrılmakta kararlıydı.

'Eve dağılıp arayalım Seher'i hadi!' dedim. Hepimiz bir odaya gittik. Ama hiçbir oda da ne Seher'i ne de eşyasını bulamadık. 'Ya diyorum size Seher buraya hiç gelmedi. Görmedim ben.'

İnanmıyordum. Doğruyu söylemiyordu. 'Yalan söylüyorsun Buray. Seher buradaydı. Nereye gitti?' dedim. Ne yaptın diyemedim, cevabından çok korktum. 'Bilmiyorum. Ben sizin bugün öğleden sonra geleceksiniz diye biliyordum.'

Buray da panik, endişe hali aradım ama ne yüzünde ne de jestlerinde bu vardı. Ama yine de doğruyu söylüyor diyemiyordum çünkü senelerdir zaten bizi kandırmıştı.

Bir kere daha bir adama kanmıştım.

Acımasız, yalancı bir adama.

Benim ve kızların gözlerine korku oturdu. Ne yapacaktık? Ne yapacaktık? Korkudan göğsüm sıkışmaya, nefes alışverişim güçleşmeye başladı. Ayakta durmak için duvardan destek aldım.

Kızlar yanıma gelerek bana destek oldular. Buray, gel şöyle otur dese de istemedim. Melda 'Hadi senin evine geçelim oraya gelir belki.' dedi. Onaylayarak evin kapısına doğru adımladım. Evin kapısına doğru giderken biz önde Buray arkadaydı. İlk açığını o an fark ettim. Solumda kalan aynadan gizlemeye çalıştığı sinsi bir gülümsemesi vardı.

Bu beni daha çok korkuttu.

 

İZMİR DÖNÜŞÜ

SEHER

Mesajı aldıktan sonra İstanbul'a inen sürece kadar ağzım kulaklarımda sürekli gülümsedim. Nermin Hanımın mesajı manevi olarak o kadar rahatlattı ki içimde ki o kargaşa, kaos aniden durgunlaştı sanki.

Buray, yarın öğlen döneceğimi sandığı için evde olmadığını düşünüyordum. Eve geçerek bu geceyi evde ki bana ait her şeyi toplamaya ayırmayı planlıyorum. Mahkeme de bu evi kendi üzerime almak istesem de şimdilik bu evden gidenin ben olmam gerektiğini düşünüyordum.

Uçaktan inmiş valizlerimizin gelmesini bekliyorduk 'Seher seninle eve gelmemi ister misin?' dedi Zeynep. Ona sakin olması, her şeyin yolunda olduğunu hissettirmek için hafifçe gülümseyerek 'Gerek yok güzelim. Buray zaten evde yoktur diye tahmin ediyorum. Eşyalarımı toplayacağım.' dedim. Kafasını onaylayarak salladıktan sonra bavullarımı alıp ona gitmemi rica etti. Büyük bir sevgiyle ona gülümserken gözümde ki minnet duygusunu anladığını biliyordum. Beline sarılarak kafamı göğsüne koydum. 'Boyun bu kadar uzun muydu senin ya?' dedim sanki bu ayrıntıyı bunca zaman ilk defa fark ediyormuşçasına bir hayretle. Zeynep onunla uğraşmak istediğimi fark ettiğinde 'Senin boyun çok kısa sana öyle geliyor.'

'Siz ne kıkırdaşıyorsunuz orada? Bizi dışarı ittiniz?' dedi Hale. Melda ise 'Gerçekleri ilk Zeyno'ya söylemiş olduğunu hala atlamadım bilesin, hesabın sorarım Seher Hanım.' dedi çatık kaşları ve dudağında ki gizleyemediği sırıtışıyla.

Bavulları almış, taksilere binmiş ve sonunda eve gelmiştim. Anahtarla kapıyı açsam da içerisi zifiri karanlıktı. Tahmin ettiğim gibi Buray yoktu. O kadınla beraberdi.

Montumu portmantoya asıp banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Bavulumu alıp odama çıktım. Yatak odamıza girdiğim de yatak başlarımızda ki komidinler de duran çerçevede ki fotoğraflarımıza gözüm takıldı. Yatağın kenarına oturarak çerçeveyi elime aldım. Bu fotoğrafta yan yana çimlerde oturuyorken gözlerimiz birbirimizin üzerindeydi. Konu ne, ne konuşuluyor bilmiyorum ama fotoğrafımızı gruptan bir arkadaşımız çekmişti. 'Ne kadar aşık bir çiftsiniz' demişti büyük bir mutlulukla 'Hayatınızın aşkını bulmuşsunuz, benim ki nerede acaba?' diyen serzenişler de kulaklarımdaydı. O zaman bu söylenenlere teşekkür ediyor, onların da hayırlısını diliyor ve utanıyordum bazen bu güze sözler karşısında. Şimdi baktığımda ise tek aşık olan ben, tek aşkını bulan benmişim.

'Her şey gibi bu da bir gün biter.' demişti Oğuzhan Koçta inanmamıştım.

Bitmişti.

Her aşk gibi değil ama bu aşk da burada bitti.

Çerçeveyi yerine koyarak diğer komidindeki çerçeveye gözüm takıldı. Şık bir takım giymiş olan Buray ve şık bir elbise giymiş olan ben. Gittiğimiz bir davette çekildiğimiz, yüzerimiz de samimi bir gülüş. Evlilik teklifi almadan altı ay öncesiydi galiba fotoğrafın anısını ölümsüzleştirdiğimiz tarih.

Derin bir iç çekerek bavulumu yatağın üzerine çıkarttım. İçindekileri dışarı çıkarttım. Dolaptaki tüm kıyafetlerimi iki valize sığdıramayacağımı anladığım da bir valize günlük evde giyebileceğim takımları koyarken diğer valize işte, dışarıda giyebileceğim şık sayılabilecek kıyafetlerimden birkaç parçayı koydum.

Geri kalan kıyafetlerimi ise ardiye de sakladığım küçüklü büyüklü kutuları alarak onlara doldurdum. Dolapta sadece Buray'ın bana özel günlerde aldığı on parça kıyafeti dolapta bıraktım. Bir kutuya ise albümlerimi, hatıralarımı koyup kapağını kapattım.

Kendime yazdığım mektuplarımın kendine ait bir kutusu olduğundan onları da dolapta gizlediğim yerden alarak valizlerimin üstüne koydum. Valizleri aşağı indirmek istesem de ağır kaldırmak riskli olur diyerek vazgeçtim. Çok ağır olmayan parça kolilerden birkaçını indirdikten sonra Buray'ın ben konuşmadan önce onları görme riskini ortadan kaldırmak için Zeynep'e gelip alıp alamayacağını sordum.

Kimden: Sis 🖤

Tabii ki gelirim güzelim.

Trafik bu saatte açıktır. Yarım saate orada olurum.

Kolilere sakın dokunma.

Evden almak istediğim başka bir şey yoktu. Sadece annemin verdiği aksesuarlar vardı. Onları da ya anneme verirdim ya da ikinci el olarak satarım diye düşünüyordum.

Çok geçmedi ki Zeynep eve geldi. Kolileri giriş katta görünce kaşlarını çatabildiği kadar çatmış, sesini sertleştirdi. 'Sen neden kaldırıyorsun kolileri? Yani ne gerek var? İla biri kaldırır yani!' dedi. Bunun gibi kolileri arabaya taşıyana kadar konuştu, konuştu ama bana ne valiz ne de koliyi taşıtmadı. Her şeyi arabaya koyduğunda ise önümde durarak bir eliyle benim elimi diğer elimle karnımı tutarak gözlerini gözlerimden ayırmadan 'Teyzem bu annene söyle sakin kalsın. Bana gelmesi için de yarını beklemesine gerek yok. Sizi seviyorum' dedi. Elimde ki eli ile kendime daha çok çekerek sıkıca sarılıp saçını öptüm 'Teyzesi bizi merak etmemen gerektiğini, yarın babasıyla konuşup geleceğimizi söylüyor.' dedim. Yarın görüşürüz diyerek Zeynep'i yolcu ettim.

Buray ne zaman gelecekti, neredeydi bilmiyorum ama Nermin Hanım'ın verdiği bu haberle vücuduma, ruhuma gelen rahatlamaya uyku bastırdı. Bir tane pike alarak koltuğa uzandım.

Bir ömür baş koyacağımı düşünerek hayatıma aldığım adamla seçtiği evde ki son günüm. . .

Son defa burada uyuyacak, son defa burada bulunacaktım

Elveda İstanbul.

Elveda. . .

***

Saat kaçtı bilmiyorum ama kapının tıkırtısı ile gözerimi açtım. Hava yeni yeni aydınlanıyordu. Gelen Buraydı. Buruşmuş ve bir tarafı pantolonun dışında olan gömleği, dağılmış saçı ve iki ileri bir geri yalpalayarak yürüyen ayaklarıyla sarhoş olarak girdi eve. Konuşacak bir durumu yoktu hiç sesimi çıkarmadan uyumaya devam ettim. Gün ve Buray aydığı zaman konuşurdum.

İkinci defa kalktığımda saat on olduğunu gördüm. Elimi yüzümü yıkayıp, üstüme örttüğüm pikeyi katlayıp yerine koydum. Su içip dolapta olanlara bakındım. Zeynep'e gidene kadar boş mide ile kalamayacaktım. Birkaç bir şey atıştırdım ama Buraydan hala bir haber yoktu.

Telefonumda Zeynep'ten bildirim vardı. Uyumadan önce ona da mesaj atmıştım aklı bende kalmasın diye ama kalkar kakmaz mesaj yağmuruna tutmuştu beni belli ki rehberde adını bularak Zeynep'i aradım.

'Alo güzelim. Yeni kalktım. Yok konuşamadım, sabaha karşı geldi. Sarhoştu. Şimdi konuşacağım nasipse. Sana geçerken haber veririm ben sana. Akşam görüşürüz, kolay gelsin. ' dedim, içini rahatlatıcı bir konuşma olsun istemiştim ama sarhoş bir adamla olmam onu iyice tedirgin etmiş olmalı ki haber vermemi defalarca söyledikten sonra telefonu kapattı.

Bir saat kadar daha uyanmasını beklemiş hala daha uyanmayınca odaya çıkarak uyanmasını sağladım.

'Buray, kalk. Buray kalk konuşmamız lazım.'

Kaç defa söyledim ne kadar dürttüm bilmiyorum ama uyanmadı. Son çare komidinde duran yarım bardak suyu yüzüne çarpınca gözlerini açtı. Gözlerin hızlı hızlı kırpmış, beni görünce yüzüne bir gülümseme oturdu.

'Hayatım şehir dışından gelip böyle uyandırman gerçekten harika, hoş geldin' diyerek elimi tutarak yanına çekmek için hamle de bulundu. İzin vermemiş elimi elinden çekerek konuştum. 'Kalk üstünü değiştir, ayıl ve salona gel. Önemli bir şey konuşmamız gerekiyor. ' diyerek odadan çıktım.

Avuçlarım terlemeye başladı. Bacaklarıma avuç içlerimi sürtsem de çok terliyordu. Fazla gerildiğimi hissediyordum ama o da istiyordu boşanmayı. Telefonda kadına öyle demişti değil mi? Boşanacağım ondan demişti. Evet demişti, sakin ol Seher, sakin hadi.

Buray merdivenlerden inerek salona geldi. Karşımda ki koltuğa otururken 'Ne zaman geldin hayatım sen?' dedi yüzümde içimde ki öfke belli olmasın diye kendimi sıkarken 'Dün akşam geldim. Sabaha karşı eve sarhoş geldiğinden görememişsindir. ' dedim. Kaşları şaşkınlıkla havaya kalkarken ağzı hafif aralandı. Elini ensesine götürüp kaşırken 'Şey hayatım arkadaşlarla sen yokken iki tek atalım demiştik...' diye konuşurken bir başka yalanını duymamak için elimle dur işareti yaparak 'Sus artık' dedim. Benim bu halime anlam veremeyerek yüzüme bakarken 'Ne?' diyebildi sadece.

Bir çırpıda söylemeliydim belki de. Bunun yavaşı, kıvırması yoktu. 'Ben boşanmak istiyorum Buray. ' dedim. İlk birkaç saniye yüzüme baksa da idrak edince ben kabul etmesini beklerken 'Şaka ise hiç komik değil hayatım. Ne boşanması? Neden güzel evliliğimizi bozalım?' dedi.

Yüzleşme zamanı gelmişti.

Benim aldatıldığımı onun yüzüne vurmam gerekiyordu.

Ona benimle evlilik nedenini de beni aldattığını da bildiğimi söylememin zamanıydı.

'Neden' dememin zamanıydı.

Şimdi.

Güzel evlilik? Bu sözüne karşılık istemsizce kahkaha attım. Bende ayağa kalktım. 'Evet iki senedir benim güzel sandığım evlilik. Beş senedir bana aşık sandığım bir adam değil mi? Ama sorun da bu işte ben sadece sanıyorum gerçek değil!' dedim. Sonlara doğru sesim yükselmişti.

Salonda ileri geri yürümeye başladı. Ellerini ensesinde birleştirdi. 'Evet güzel bir evliliğimiz var. Seni seven bir kocan var. Beş ay sonra bir kızımız olacak. Ona isim düşünmemiz gerekirken ne boşanmasından bahsediyorsun sen?' dedi. Sesi hayrete düşmüş gibiydi. Ne diyeyim hala iyi oynuyordu.

'Ne aşk ama! Eşiyle miras için evlenmiş, eşinin hamile olduğu bebeğin ondan olmadığını düşünen bir adamın aşkı ne kadar hayran olunası öyle!' dedim. Camdan dışarı bakarak sokaktan geçen insanlara söylermişçesine 'Bakın Buray Bey'in aşkına feyz alın biraz. Bu devir de böyle seven bulabilir misiniz? Asla!' dedim kinayeli bir sesle.

Yüzünde gizlemeye çalıştığı telaş, panik vardı. Anlamaya başlamıştı neyden bahsettiğimi. Yakalandığının farkındaydı artık bana paniğini belli etmek istemiyordu o kadar.

'Ne oldu? Desene ne saçmalıyorsun diye. diyemezsin, diyemezsin çünkü inkar edebileceğin bir şey yok. Doğrular bunlar. Sen beni bu ilişkinin başından beri hiç sevmedin. Beni miras yolunda bir görev olarak gördün. Yetmezmiş gibi bebek heveslisi gibi davrandın. Söylesene ailen kaç toruna mirası alırsın dedi? Bir, iki? Kaç torun istiyorlardı?' dedim. Artık sesim olabildiğine yüksek çıkıyordu.

'Bak hamilelik hormonlarından dolayı kafanda kurup durmuşsun benden uzakta kalınca. Ben seni seviyorum ve sana ilk günden beri aşığım. Kızım hakkında da bu ne saçma düşünceler böyle!'

Kocaman bir kahkaha attım. Sinirlerim bozulmuştu artık. Kendimi durduramıyordum, kahkaham git gide büyüdü ve gülme krizine girdim.

Uzun sayılabilecek bir süre güldükten sonra konuşmaya başladığımda sesim tekrar yükseldi. 'İnkar etme. Büşra denen kadına 'seni seviyorum, ilk aşkımsın, boşanacağım' cart curt derken gayet rahattın şimdi yüzüme söylerken mi kaçıyorsun?' dedim. Büşra ismini duyunca gözleri büyür diye düşünsem de gayet rahat bir şekilde koltuğa geçip oturdu.

'A ne oldu korktun mu? Korkma ne senden ne de o kadından bir şey istemiyorum. Ne haliniz varsa görün. Benim tek istediğim boşanmak. Mahkeme kararı yakında eline ulaşır zaten. Yirmi Dokuz Mart saat on bir yirmi de mahkememiz var, bilgin olsun.'

Gitmek için kapıya doğru adımladığım da kolumdan tutup kendine çevirdi 'Ben boşanmak istemiyorum. Olmaz! Gidemezsin! Gel konuşalım, affet beni' dedi. Kafamı iki yana olumsuz anlamda sallayarak 'Bırak kolumu Buray saçmalama. İlişkimizi berbat ettin bari sorunsuz boşanalım.' dedim, dedim ama kar etmedi. Kolumu daha çok sıkı tutarak koltuğu doğru zorla çekiştirdi. Boşta ki elim istemsizce kızımı koruma iç güdüsüyle karnıma gitti. Ne kadar dirensem de gücüne karşılık bir şey yapamadım.

'Buray bırak kolumu, zorla tutamazsın beni burada. Ben gitmek istiyorum.' dedim. Beni duymuyormuş gibiydi. Transa geçmiş gibi kendi kendine konuşuyordu.

'Boşanmak diyor ya! Ne boşanması? Olmaz, olamaz!' diyor, sürekli tekrarlıyordu. Ayağa kalkarak önüne geçtim. Beni görüp transtan çıkmasını istiyordum. Transtan çıksın ve ben gideyim, yeter.

'Buray, bak. Sen beni aldattın ben öğrendim ve ilişkimiz bitti!' dedim. Buray ise yüzüme boş boş bakıp 'Ya kim diyor sana bunları. Seni aldattığım falan yok. Saçmalama!' dedi saçmalama kelimesini haykırarak. Saçmalamaymış. O kadar net inkar ediyordu ki başkası gelip söylese şüphelenirdim ama neyse ki gözlerimle görmüş kulaklarımla duymuştum.

'Bana kim ne diyebilir ya? Ben seni duydun tamam mı?' dedim işaret parmağıma göğsüne vurarak. 'Sana öğle yemeği için sürpriz yapmaya geldim ve telefonda o kadınla konuşurken duydum. Miras için benimle evlendiğini, boşanmak istediğini, bebeğin olmasını hiç istemediğini ve bir sürü şey daha. Ben değil bu evliliği sen bitirdin Buray!' dedim. Son kelimelerimi söylerken işaret parmağımı her kelimem de göğsüne bastırdım.

Buray duymak ve kabullenmek istemezcesine kafasını iki yana doğru salıyor, kulaklarını elleriyle kapatıyordu. 'Hayır, hayır! Bitmedi evliliğimiz. Bitemez, olamaz!' diyordu.

'Buray, mahkeme de boşanmak istediğini söyle ve mahkeme süreci sancılı geçmesin.' dedim. Mahkemeden bahsedince aniden bana dönerek kollarımı tutarak sıktı 'Mahkeme olmayacak çünkü boşanmayacağız. Çünkü ben seni aldatmadım. O yüzden sende bir yere gitmiyorsun burada duruyorsun.' dedi. Aldatmamıştı öyle mi? İlla yüzüne delili mi vurmam gerekiyordu?

'Sen mi aldatmadın? Bak bakalım bu senin aldatmamış halin mi?' dedim ve sehpanın üzerinde ki telefonumu alarak geçen hafta kafede çektiğim videoyu açtım. Yüzüne doğru telefonu çevirdiğimde haykırdım 'Bak! İyice bak. Bu sensin gelen kadın Büşra! Bak bakalım kimler öpüşüyor. Kimler sarmaş dolaş oturuyor. Kimler kıkırdaşıyor! Bu sen değil misin? Bunu da inkar edecek misin?' dedim.

Sinirden elimi kolumu nereye koyacağımı bilememiş saçlarıma geçirmiştim elimi arkamı buraya dönerek konuşmaya devam ettim. 'Yeter artık Buray. Kabullen.' dedim ve sesimi daha da yükselterek yüzüne dönerek haykırdım 'Boşanıyoruz'

Karnıma giren ani sancı ile iki büklüm oldum. Bana bir adım atacakken elimle durdurarak 'Yaklaşma bize. Uzak dur bizden. ' dedim. Ama beni dinlememiş zorla üzerime gelmiş ve elimden telefonumu alarak, kolumdan tutup beni odaya sürüklemeye başladı. 'Bak kızımızı çok üzdün. Senin dinlenmen ve sakin olman gerekiyor unutma. Kızımızın iyiliği için yat ve dinlen. Boşanmayı da aklından çıkar. Boşanmayacağız.'

Odaya beni getirip bırakırken yatıp uyumamı söyledi. Odadan çıkmaya çalışsam da ona direnmeye çalışsam da fayda etmemiş kas gücü beni durdurdu 'Bak kızlar da biliyor beni aldattığını, seninle boşanacağımı. Beni zorla tutamazsın polise haber verirler.' dedim. Kızların bildiğini bilince daha da sinirlendi ve üstüme geldi 'Demek ki her şeyi kızlar ayarladı karıcığım. Bak o videoda onların oyunu. O video montaj. Bizi ayırmak için yaptılar biliyorum ben. ' dedi.

Odada beni yatağa, yorganın içine zorla soktu. Odadan çıkarken ise kendi kendine 'Ne polisi be! Benim karım ve kızım karışamazlar ne yaptığıma' diyerek çıktı. En son duyduğum ses ise kapının kilidini çevirme sesiydi.

Yerimden hemen kalkarak kapıya gittim, ellerim ve ayaklarımla vurarak 'Beni burada tutamazsın' diye bağırdım.

Ne kadar vurdum, bağırdım, ağladım bilmiyorum ama artık yorulmuştum ve kapıya sırtımı vererek yere çömelmiş ağlıyordum. Kızıma bir şey olacak diye çok korkuyordum. Sancım hala vardı.

Kızım, bebeğim. . .

Dayan bir tanem. Kurtulacağız buradan.

Teyzenler bizi arar.

***

ZEYNEP

Kapının önündeydik. Kızlarla panik içinde Seher'in nerede olabileceğini düşünüyorduk. 'Seher bir yere gitmiş olamaz. Buradaydı eminim. Buray yalan söylüyor. Ben polisi arıyorum.' dedim. Telefonumu cebimden çıkartarak yüz on ikiyi çevirdim.

'Polis' dedi telefonun ucunda ki adam sesi. 'Merhaba, arkadaşımdan haber alamıyoruz. Eşinin bir şey yaptığından şüpheleniyorum. dedim. 'Hanım efendi arkadaşınızı en son nerede gördünüz?' sorusunu yöneltti. 'Kendi evinde gördüm. Eşiyle kaldığı evde. Bu sabah boşanmak istediğini söyleyecek sonra da bana gelecekti ama hala ses çıkmadı. Eşi de görmediğini söylüyor.' dedim. Telefonda ki memur bey yetişkinlerin kaybolduğundan emin olmak için prosedür gereği yirmi dört saatin geçtiğini Seher'in kendi isteğiyle gitme ihtimalinden bahsetti. 'Ya kadın yok diyorum, kocası bir şey yapmış olabilir diyorum bir ekip yollamaktansa yirmi dört saat falan diyorsunuz. Kadının... ' derken cümlemin devamını getirmeyerek önce sessizleştim. Seher'in başına bunun gelmemesi için içten içe dakikalardır dua ettiğimden habersizdim. 'Kadının cesedini bulunca mı kocasını tutuklamayı planlıyorsunuz. ' dedim. Bağırdım. Memur bey devriye ekibi yönlendireceğini, adresi söylememi söyledi. Zahmet oldu.

Yarım saat geçmişti de anca iki tane polis geldi. Bizimle tekrar konuştuktan sonra eve ilerleyerek kapıyı çaldılar. Buray bu sefer üstü başı toparlanmış şekilde kapıyı açtı.

'Komiserim' demişti sorar şekilde. 'Merhabalar, Buray Gözüpek sizsiniz değil mi?' dedi iki polis memurundan daha uzun boylu olanı. 'Evet komiserim benim. Siz neden gelmiştiniz?' dedi. Sorusunun sonuna doğru benimle göz temasında bulundu. 'Zeynep, polisi siz çağırmadınız değil mi?' dedi inanamaz bir şekilde.

'Ben çağırdım Buray. Seher'in dünden beri burada olduğuna eminim.' dedim kendimden emin bir şekilde. 'Ya burada yok. Beşiniz beraber İzmir de değil miydiniz bir haftadır. Oradaydınız. Seher'in bana söylediğine göre bugün öğle saatlerindeydi uçağınız.' dedi. Memur beylerden diğeri ilk defa konuşarak 'Eve hiç gelmediğinden emin misiniz? Arkadaşları sabah konuştuklarında bu evde olduğundan emin olduklarını söylüyorlar. ' dedi. Buray derin bir nefes alarak 'Az önce onlarda eve girip baktılar evde Seher yok. İzmir'den döndüyse de eve gelmedi, görmedim. ' dedi ısrarcı bir şekilde

Komiser beyler ellerinden başka bir şey gelmediğini söyleyerek devriye arabasına binerek gözden kayboldular. Gelmeleri ne işe yaradı? Hiçbir şeye. Gelip ne yapmışlardı? Hiçbir şey.

'Siz ne saçmalıyorsunuz böyle? Eşime, Seher'e ne yapabilirim ya! Polis çağırmak ne? Hem bu bir şakaysa hiç komik değil. ' dedi. Sonra da sinirle kapıyı yüzüme kapattı.

Kızlarla arabaların önüne gittik. Melda 'Nerede bu kız? Buray yine iyi oynuyor. Bilmesem neler yaptığını hiç şüphelenmem ondan. ' dedi.

'Araz Bey'i arayalım belki haberi vardır? Zeynep avukattan bahsetmiştin onunla iletişime geçmemize yardımcı olur hem.' dedi, dedikleri doğruydu. Kafamı yerden kaldırarak 'Doğru diyorsun. Arayalım. Arayalım da bende Araz Bey'in telefon numarası yok. ' dedim. Diğerleri de bende yok derken aklıma eşinin telefon numarasını aldığım geldi.

'Ben de eşinin numarası vardı. Onu arayayım. ' dedim. Kızlarda beni onayladılar. Telefon birkaç çalıştan sonra açtı. Sesi neşeli geliyordu. 'Selam Zeynep' dedi telefonu ilk açışta. Aynı neşe ile cevap vermek isterdim ama üzgünüm Esra, aradığın motivasyona ulaşılamamakta.

'Selam Esra, rahatsız ettiysem kusura bakma. Eşin, Araz Bey'in telefon numarasına ihtiyacım var. Bana atabilir misin acilen?' dedim. Sesimde ki endişeyi sesmiş olmalı ki neşeli sesinden arınmış bir ifadeyle konuştu benimle 'Tabii ki atarım ama ne oldu? Endişeli geliyor sesin. ' dedi. Derin bir nefes alarak ağlamamak için kendimi sıkarken konuşmaya çalıştım 'Seherden haber alamıyoruz. Avukatına ulaşmam gerek ama numarası bende yok o yüzden. ' dedim. Korktuğunu belli eden bir ses çıktı Esra'dan. 'Tamam atıyorum hemen. Zaman kaybetmeyin. Bana haber verin lütfen. ' dedi. Onu onaylayarak telefonu kapattım.

Çağrıyı sonlandırdıktan saniyeler sonra Esra numarayı attı. Zaman kaybetmeden Araz'ı araya bastım. Hale ve Melda dudaklarını kemirerek ayaklarıyla ritim tutuyordu.

Telefonun diğer ucunda 'Alo?' diye bir ses geldi. Sesin sahibi Arazdı. Numarayı bilmemenin verdiği siz kimsiniz sorusu yer alıyordu. Oturduğum kaportadan kalkarak 'Alo, ben Zeynep'. Seher'in arkadaşıyım. Geçen hafta tanışmıştık.' dedim. Araz beni hatırladığını söyledi. 'Evet hatırladım Zeynep. Nasılsın?' dedi aman benim bu nezaket konuşmasına hiç vaktim yoktu, kusura bakma Araz.

'Araz şuan hiç zamanım yok. Seher, Seher'i bulamıyoruz. Avukatıyla görüşmemiz lazım. Yardımcı olur musun?' dedim panik ve endişeli sesle. Telefondan Araz'ın sesinden önce bir sandalyenin tekerlek sesi geldi. Şaşkınlıkla yerinden kalkmıştı tahminimce. 'N-ne? Nasıl? İzmir'deydiniz?' dedi.

İleriye doğru birkaç adım atarak konuşmaya devam ettim 'Araz Bey dün gece döndük işte ama Seher'e ulaşamıyoruz. ' dedim. Yüzümü görebilecekmiş gibi kaşarımı havaya kaldırarak soru sorar tarz da 'Avukat?' dedim.

'Tamam, Seher'in evinin yakınlarında ki Viyana Kafede buluşalım. Detayları da orada anlatırsın. Avukatıyla da ben konuşur kafeye çağırırım.' dedi. Destek verecek birilerinin olmasıyla derin bir nefes vererek omuzlarım bir tık dikleşti. Şıngırtı sesleri duydum. Saatine bakmış olmalıydı. 'Kırk beş dakikaya orada olurum. ' diyerek telefonu kapattı.

Kulağımdan telefonu çekerek Hale ve Melda'ya döndüm. Kafamı hafifçe yana eğerek konuştum. 'Viyana kafede buluşacağız. Avukatı da oraya çağıracak.' dedim. Arabaya binerken ise haber vermem gereken Jale ve Esraya haber vermeyi ihmal etmedim.

Seher neredeydi?

Şimdi ne yapıyordu?

***

Bölümü nasıl buldunuz?

Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın lütfen!

Yıldıza bastınız değil mi?

Loading...
0%